Bir gün biri gelip siz “Güney Afrika’da çok ünlüsünüz, hatta efsanesiniz” dese inanır mıydınız? İşte hikayemizin kahramanı Sixto Rodriguez’in başına gelen tam da bu. 1970’lerin başında kısacık bir albüm kariyeri olan Rodriguez’in albümlerinin yapımcılar tarafından çok beğenilmesine rağmen satış yapmamasıyla inşaat işçiliğine geri dönen rock’n roll şarkıcısının seneler sonra yakaladığı ün anlatılıyor “Searching For Sugar Man” belgeselinde.

Sugar Man

Rodriguez’in hikayesine geçmeden önce belgeselin yönetmeni Malik Bendjelloul’u tebrik etmek isterim. Bu etkileyici hikayeyi muhteşem bir şekilde anlattığı için…

Rodriguez’in Hikayesi

youtube play youtube play

1970’lerin en başında Amerika, Detroit’te yapımcılar tarafından keşfedilen Sixto Rodriguez artarda iki albüm çıkarır, ancak ikisi de tutmaz. Tarzını Bob Dylan’a benzeten yapımcılar Rodriguez’in albümünün hiç satmamasına çok şaşırırlar ancak yapacak bir şey yoktur. Rock’n Roller’ımız Detroit’te inşaat işçisi olarak mütevazi bir hayat yaşamaya devam eder.

Biraz zaman geçince Rodriguez’in albümü bir şekilde Güney Afrika’ya ulaşır; bu albüm kısa bir sürede Güney Afrika’da efsane olur. Herkes onu dinler; nerdeyse her ailenin evinde kendisinin albümleri vardır; Rodriguez Güney Afrika’nın tek kelimeyle Elvis Presley’i olmuştur. Bu arada Güney Afrika’dan kendisinin öldüğüne; hatta sahnede silahla intihar ettiğine dair söylentiler vardır. Rodriguez’in gizemini çözmek isteyen bir Güney Afrikalı yazar, Detroit’e gelir ve macera başlar…

Seneler sonra Rodriguez’e ve ailesine Güney Afrika’da ÇOK ünlü olduğunun söylenmesi buraya gelip konser vermesinin istenmesi aileyi çok şaşırtır. Sonunda Rodriguez’e Cape Town’da onbinlerce kişinin katılacağı bir konser ayarlanır…

Rodriguez

“Thanks for keeping me alive!”

Konserin gerçek görüntülerini seyretmeden önce belgeselde Rodriguez’in eşinin konuşmaları bize gösteriliyor. Eşi, “konserden önce umarım 20 kişi gelir diyorduk” diyor. Sonrasında ise Rodriguez’in Güney Afrika’daki ilk konseri gösteriliyor… Bir stat kendisi için kapatılmış, genç-yaşlı 10000lerce insan Rodriguez’i ağlayarak bekliyorlar… Rodriguez sahneye çıkıyor ve sanki senelerdir ordaymış, hayatı boyunca hep sahneye çıkmış gibi bir sakinlikle ilk şarkısını söylemeye başlıyor; onu izleyen kitleye “Beni yaşattığınız için teşekkürler…” diyor.

İzlerken birçok sahnesinde göz yaşlarımı tutamadığım, tüylerimi diken diken yapan, geçtiğimiz dönem en iyi belgesel Oscar’ını alan bu belgeseli en yakın zamanda izleyin derim. Sonrasında ise Rodriguez’in hayranı olun; çünkü tarzını oldukça Bob Dylan’a benzettiğim Sixto Rodriguez’in tüm şarkıları ayrı güzel.

Her şey bir şekilde yolunu buluyor… Seneler sonra bile olması gereken yere geliyor, değil mi?