Máh-roc: Balat’ın Kozmopolit Üçgeninin Ortasında Bir Atölye

Balat’ın nefes kesen yokuşlarının sonunda Máh-roc’un kurucusu Roksan Sarfati atölyesinin kapılarını açıyor. Bir yandan elindeki çantaya son dokunuşlarda bulunurken bir yandan da Máh-roc’tan, yaptıklarından ve hayallerinden bahsettiği keyifli bir sohbete dalıyoruz.

Roksan Sarfati

Geçmişi kaybetmemek ve öze dönmek

Türkiye’de daha sürdürülebilir ürünler kullanmak isteyen çoğu kişinin yolu muhakkak Máh-roc ile bir şekilde kesişmiştir. Ben de tam bu sebepten Roksan’ın yolda topladığı atık kumaşları yeni çantalara, kıyafetlere dönüştürdüğü atölyesinde onu iş başında ziyaret etmek istedim. Fakat söylemeliyim ki biz konuştukça Máh-roc, hikâyesiyle daha da genişleyen ve derinleşen bir ilhama dönüştü benim için.  Zira Máh-roc bir yandan Roksan’ın doğduğu topraklarda kendi özüne dönüşü ve yolda keşfettikleriyle kişisel; bir yandan da geçmiş bağlarıyla kurduğu ilişki, yolda tanıştığı insanların hikâyeleriyle de kolektif bir iş.

Máh-roc Atölye

Máh-roc ile ilgili anlattıkları atölyesinde de kendisini gösteriyor. Hem atölyenin bir önceki sakininden geriye kalan eski Balat fotoğrafları ve seramikler ile geçmişe tanık oluyorken hem de babaannesinin masası ile Roksan’ın üzerindeki kök ve bağların etkisini bir kez daha görüyoruz. Roksan’ın verdiği enerjiden midir bilemiyorum ama atölyenin merdivenlerinden inerken gözüm duvarın kenarında bir seramik motifine takılıyor. Atölyenin bir önceki yaşayanından kalan bu motifte, doğanın içerisinde atının üzerinde savaşçı bir kadın tasviri var. Beni merdivenden aşağıya çeken bu motif, meğer arkadaşlarının da kendisine benzettiği savaşçı bir kadınmış. Tesadüfe inanır mısınız bilmiyorum ama belki de bu motif başından beri onu bekliyordur. Ne dersiniz?

Gelecekte kolektif projelerin de olduğu atölyesinin çatı katından Balat’ı seyrederken neden bu mahalleyi tercih ettiğini soruyorum. Babasının köklerine dönme hayaline ortak olmak amacıyla bu mahalleyi seçtiğini söyleyen Roksan, bulunduğumuz noktadan kendi tanımıyla “kozmopolit bir üçgen” çiziyor. Sol tarafta Musevilerin, sağ tarafta Rum ve Ermenilerin, üst kısımda da Müslümanların yaşadığı bir üçgenin ortasında kendisi ve markası Máh-roc bulunuyor. Balat’ta farklı din, dil ve kültürlerin bir arada uyumlu yaşamı, değişen yapılardan ötürü bir anıya dönüşmeye başladığını söyleyen Roksan; kullanmayı tercih ettiği motiflerin geçmişi kaybetmemeye ve onu modernleştirerek konuşmaya devam etme isteğinin bir yansıması olduğunu söylüyor. Aynı şekilde çantalarında Karadeniz kolanlarını ve Sri Lanka dokumalarını kullanma tercihinin de kaybolmaya yüz tutan bir geleneği dışa vurma amacı güttüğünü anlatıyor.

Yolda karşılaştıkları ve devam ettikleriyle biriken bir topluluk

Mah-roc

Çıktığı yolda keşfettiklerini ve karşılaştıklarını yaratıcılığıyla dönüştüren Roksan, atık kumaş arayışında en zorlandığı zamanlarda bile ihtiyacı olanın karşısına çıkacağına inanarak devam ettiğinden bahsediyor. Mesela ilk Sri Lanka koleksiyonunu oluştururken bir türlü aradığı kumaşları bulamadığı sıkıntılı bir süreçten geçmiş. Bir gün otel odasında beğendiği bir yatak örtüsünün üreticilerine ise tesadüfi karşılaşmalar ve bol telefon görüşmeleriyle ulaşmış. Hala aynı aile işletmesiyle severek çalışıyor olsa da iş yaptığı insanlara yolda her zaman yeni kişiler ve onların hikâyeleri ekleniyor. Çalıştığı insanların ismini ve hikâyelerini bilen Roksan, 2020’de ilk çıkardığı Sri Lanka koleksiyonunda bulunan çantalara beraber çalıştığı kadınların ismini vermiş.

Anlattıkları içerisinde en etkilendiklerimden biri de Máh-roc topluluğunun kendi içerisindeki yolculuğu oldu. Bu yaz Sri Lanka’da yolda tanıştığı insanlar ve onların hikâyeleriyle gerçekleştirdiği fotoğraf çekimleri, oradaki kişilerin seyahat arkadaşı olarak yola beraber devam etmeleriyle sonuçlanmış. Máh-roc bir marka olmaktan öte dünyanın her yerinde fiziksel veya soyut birbirlerinin yoluna eşlik eden insanların oluşturduğu bir topluluk da aynı zamanda.

Bana sorarsanız Roksan ve Máh-roc bol bol hayal kuran, öğrenen ve paylaşan bir ikili. Hayallerinden biri de Máh-roc atölyesini ortak bir alana dönüştürmek iken umarım senin de yakın bir zamanda yolun buraya düşer. Hem Roksan’ın gerçekleştirdiği hem de gerçekleştireceği hayalleriyle tanışırsın.

İlgizi çekebilir: Balat Sokakları ve Rehberi

Fener, Balat: İstanbul’da Rum Kültürü’nün Büyüleyici Dokusu

İstanbul’da yaşayanlar bilir, çoğu zaman bu şehrin gezilmesi gereken yerlerini hep erteleriz. Bir türlü fırsat olmaz burnumuzun dibindeki yerleri gidip görmeye… Benim için de Fener ve Balat semtleri, İstanbul’da yaşıyor olmama rağmen hep ucundan kıyısından geçip gittiğim bir yer olmuştu ne yazık ki. Tarihi dokusuyla hayran bırakan bu semtin içinde barındırdığı Rum kültürü ve mirasına gelin hep beraber göz atalım.

img_6461
Fener Rum Lisesi| Fotoğraf: Mihriban Çerçi

Fener ve Balat

Rum Ortodoks Kiliseleri 

Fener ve Balat bünyesinde gezebileceğimiz Rum Ortodoks kiliseleri genelde küçük ama bir o kadar da etkileyici. Her birinin de çok tatlı bahçesi var. Özellikle Meryem Ana Rum Ortodoks kilisesi (Kanlı Meryem olarak da biliniyor) içerisinde bulunan dini freskler oldukça ihtişamlı görünüyor. Burada ne yazık ki fotoğraf çekmek yasak olduğu için bir başka Rum Ortodoks kilisesinden görüntüler paylaşacağım. 

Andifotini Aya Yorgi Rum Ortodoks Kilisesi

img_6450
Andifotini Aya Yorgi Rum Ortodoks Kilisesi | Fotoğraf: Mihriban Çerçi 

İlk durağımız, Murat Molla Sokağı’nda yer alan Andifotini Aya Yorgi Rum Ortodoks Kilisesi. Burası dışarıdan mütevazi, küçük  bir kapıyla, nar ağaçlarıyla dolu tatlı mı tatlı bir bahçeye açılıyor. Girişte sağda duvarda yazı ve kabartmalar mevcut. İçeri girdiğimizde mavi renkte duvarların üzerinde, Hristiyan inancına dair birçok resim mevcut. Tam ortada büyük şamdanlar ve ayin alanı var. Bu alanda bulunan paravan tarzı duvarın arkasına kadınların geçmesi, dini kurallar gereği yasak olduğundan o kısımda fotoğraf çekme şansı bulamadım. Fakat kilise küçük olmasına rağmen incelemeye değer çokça ayrıntıyı bünyesinde barındırıyor. 

Meryem Ana Rum Kilisesi

img_6459
Fener-Balat sokakları | Fotoğraf: Mihriban Çerçi

Tam adı; Kanlı Kilise ya da Moğolların Azize Meryem Kilisesi olarak da geçiyor. Bizans döneminden kalma olan bu kilise, Tevkii Cafer sokağında bulunuyor ve genelde halka açık değil, girişler izne tabi. Yapının 7. yüzyılın başlarında inşa edildiği düşünülüyor. 1453’de İstanbul’un fethinden sonra Sultan II. Mehmet tarafından kilise, Fatih Camii’nin mimarı Hristodoulos’un annesine bağışlanmış. İçeriyi gezmesi oldukça zevkli, bazen kendinizi müzede dolaşıyormuş gibi hissedebiliyorsunuz. Yasak olması gerekçesiyle buradan fotoğraf paylaşamadığım için tekrar siz değerli okuyuculardan özür diliyorum.

İstanbul Fener Rum Lisesi ve İlkokulu

img_6507
Fener Rum Lisesi | Fotoğraf: Mihriban Çerçi

Fener’e gidenlerin mutlaka gezmesi gereken ilk üç yerden biridir diyebiliriz Rum Lisesi için. Hani o meşhur kırmızı okul… Oldukça ihtişamlı bir yapıya sahip olan binaya hayran olmamak elde değil. Okulun fotoğraflarda göründüğünden daha büyük olduğunu da söylemeliyim. Zoğrafyon Lisesi’nden sonra en fazla öğrencisi olan ikinci Rum okulu burası. Sancaklar Yokuşu üzerinde bulunan bu okul, 500 seneyi aşkın süredir eğitim veriyor ve tarihin en eski okullarından biri olarak İstanbul’u süslemeye devam ediyor.

İstanbul Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi

img_6520
Aya Yorgi Kilisesi/Patrikhane | Fotoğraf: Mihriban Çerçi 

Patrikhane, Ortodoks Hristiyanlığı temsil eden Doğu Ortodoks Kilisesi’ni oluşturan 14 Otosefal kilisesinden biri. Günümüzde ise İstanbul Başepiskoposu ve Patriği I. Bartholomeos tarafından yönetiliyor. Birçok Ortodoks kilisesinin ana kilisesi olması nedeniyle Patrikhane’nin Hristiyan Ortodoks dünyasında özel bir yeri bulunuyor. Bünyesinde 1.800 Aynaroz keşişi ve 125 Episkopos yer alıyor.

Patrikane ile aynı yerde bulunan Aya Yorgi kilisesi ise ziyarete açık. Şansımıza, ziyaret ettiğimiz gün Patrik’in görevine gelişinin 30. yıldönümü olduğunu öğreniyoruz. Bunula beraber kilise içerisinde 15-20 dakikalık bir dua ayinine katılma fırsatı da buluyoruz. Hangi dinden, hangi mezhepten olursanız olun, farklı bir dinin ve kültürün bu eylemini izlemek kesinlikle harika bir tecrübe. 

Kilise, pazar günleri 9:15 ile 12:20 saatleri arasında yapılan Pazar ayini haricinde her gün 8:30 ile 16.00 arası halkın ziyaretine açık. 

img_6468
Yuvakimyon Rum Kız Lisesi | Fotoğraf: Mihriban Çerçi 

Zamanımız yetmediği için bazı yerleri gezmeyi daha sonraya erteledik. Kısaca Fener ve Balat civarında mutlaka gezmeniz gereken yerleri, özellikle değindiğim Rum Kültürü’nün eserlerini sıralamak isterim:

  • Rum Ortodoks Patrikhanesi
  • Fener Rum Lisesi
  • Andifotini Aya Yorgi Rum Ortodoks Kilisesi
  • Meryem Ana Rum Ortodoks Kilisesi (Kanlı Kilise)
  • Yuvakimyon Rum Kız Lisesi
  • Sveti Stefan Bulgar Kilisesi
  • Maraşlı Rum İlkokulu

Fener ve Balat’ta bizi gezdiren tur rehberimiz Ender Pınarbaşı’nı takip etmek isterseniz de Instagram hesabı: @istanbul_guide_

                                      Kapak Fotoğrafı: wikipedia.com

İlginizi çekebilir: Lisya Kalma’dan Balat Rehberi

Primi Balat: İtalya’dan Balat’a Lezzet Yolculuğu

[[konum_1]]

Roma sokaklarında tarihin içinden süzülerek geçtiğimizi hayal etmeye başlayalım. Kafamızı sürekli oradan oraya çeviriyoruz, o kadar güzel yapılar var ki… Binalar, insanlar ,şehrin dinamiği bizi etkisi altına alıyor. Karnımız acıkmaya başladığında ne yiyeceğimizi biliyoruz. Nefis İtalyan lezzetleri… İşte Balat; bize bu tarihi dokuyu, şehrin dinamizmini yaşatabilecek kadar dolu hem de yurtdışına çıkmadan özlediğimiz İtalyan lezzetlerini sunabilecek potansiyelde bir mekana sahip. Biz bugün bu semtte, hep birlikte Primi Balat’ı ziyaret ediyoruz.

Primi Balat
Primi Balat | Fotoğraf: Tuba Nil Dengiz

Primi Balat: Ambiyanstan Lezzetlere Geniş Bir Bakış

Primi Balat
Primi Balat | Fotoğraf: Tuba Nil Dengiz

Ambiyans

Primi üç ana bölümden oluşuyor. İki alan duvarla bölünmüş. Taş, tuğla ve ahşap ön planda. Birinci bölümün zemininde desenli taş kullanılmış. İçeri girdiğiniz gibi karşınızda tatlıların bulunduğu bir vitrin ve ahşap mobilyaların kullanıldığı bir hazırlık alanı bulunuyor. Sol duvarında tuğla kullanılmış ve çeşitli fotoğraflar asılarak duvar hareketlendirilmiş. Sağ tarafı cam olacak şekilde tasarlamışlar. Camın hemen önünde kare ahşap bir masa üzerinde büyük bir vazoda güzel çiçekler…

6bd439b4-a177-427d-b872-fbcce96beb45
Primi Balat | Fotoğraf: Tuba Nil Dengiz

İkinci alana göz atınca kendinizi bir tiyatro sahnesinde gibi hissediyorsunuz. Kapısından girdiğinizde karşınızda ahşap bir sunum tezgahı dikkatinizi çekiyor. Sağ tarafa baktığınızda küçük tarihi izleri olan bir musluk, büyük ihtişamlı bir tablo var. Sola başınızı çevirdiğinizde tarihi eski bir dolap, içerisinde yine hikayesi eskilere dayanan birbirinden farklı mutfak eşyaları ile dolu. Bu alanda nereyi incelerseniz tarih kokuyor. Başınızı yukarı kaldırıp tavana baktığınızda yine ayrı bir tasarım dikkatinizi çekiyor. Üçüncü alansa bir teras. Ferah günün her dilimini geçirebileceğiniz bir alan yaratılmış. Primi’nin ambiyansını tanımlamak gerekirse kısa ve öz: Tarihin lezzetle olan buluşması diyebiliriz.

Lezzetler

Casoncelli ricotta e Spinacci
Casoncelli ricotta e Spinacci | Fotoğraf: Tuba Nil Dengiz

Primi İtalya’dan gelen bir aşçının danışmanlığında özel bir menü hazırlamış. Aynı zamanda Balat’ta bulunan Forno’nun kardeş kuruluşu olarak yer alıyor. Primi Balat’ın ortak kurucusu da Jeffrey Tucker 20 yıl kadar İtalya’da yaşamış ve İtalyan mutfağını Balat’a taşımak istemiş. 
Primi’nin menüsüne baktığımızda tüm makarna ve sosların kendi yapımları olduğunu öğreniyoruz. Aynı zamanda farklı üreticilerden yan ürünler alıyorlar ve bunun takibini yapıyorlar.

4fb68541-d640-4bc3-8412-354ab800680e
Parmigiana di Melanzane | Fotoğraf Kaynağı: Tuba Nil Dengiz

Kahvaltıdan, makarna çeşitlerine, çorbadan salataya kadar özenle hazırlanmış bir menüsü var. Bu menüyü elbette taçlandıran bir birinden lezzetli tatlılarını anmadan geçmek olmaz. Ben menüden seçim yapamadığım için kendilerine sordum ve benimde damak tadıma uygun iki ürün seçtik. Bu iki üründen birisi makarna; tereyağı ve adaçayı sosunda, ricotta peyniri ve ıspanak dolgulu Casoncelli oldu. İkinci tercihim ise ana yemek; onların çok beğenildiğini ve asla pişman olmayacağımızı söyledikleri kat kat kızarmış patlıcan, domates sos mozzarella ve parmesan peyniri ile Parmigiana di Melanzane oldu. İkisi de bir birinden lezzetli ve oldukça mutlu ediciydi. 

Siz de bir birinden lezzetli bu güzel İtalyan lezzetlerinden tatmak, tarihi dokuya dokunmak ve farklı kültürleri görmek isterseniz Primi Balat’a yolunuzu mutlaka çevirin derim. Şimdiden afiyet olsun 🙂

Kapak Fotoğrafı: Tuba Nil Dengiz

İlginizi çekebilir: Elif Serter’den Popstel Balat

Popstel Balat: İstanbul’u Ayaklarınızın Altına Seren Mekan

Balat, her ne kadar İstanbul’un en eski semtlerinden biri olsa da günden güne gelişmeye ve yeni açılan mekanlara ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Birkaç yıl önce, bu zamansız semtin tarihi sokaklarını, çeşitli konseptteki kafelerini ve tasarım dükkanlarını gezmiştim. Bu kez Balat ziyaretimin sebebi eşsiz teras manzarasıyla şehirde yankı uyandıran bir mekânın açılması oldu: Popstel Balat.

[[konum_1]]

Popstel Balat
Popstel Balat | Fotoğraf: Elif Serter

Yağmurun hafif hafif çiselemeye başladığı bir İstanbul sabahında Karaköy’ün sevilen kahvaltı durağı olan Galata Simitçisi’nin yolunu tuttum. Simitçinin önündeki küçük masalardan birine oturdum. Bir yandan Karaköy’ün güzel köpeklerini ve sakin sokaklarını izlerken bir yandan da tavşan kanı çayımı hızlı hızlı yudumladım. Sonra ver elini Karaköy İskelesi… Tam on beş dakika sonra Fener iskelesinde indim. Balat’ın içine girmeden önce gerçek adı Bulgar Sveti Stefan Kilisesi olan ama halk arasında Demir Kilise olarak bilinen yapının detaylarını incelerken tekrar hayran kaldım.

Popstel Balat
Popstel Balat |Fotoğraf: Elif Serter

Balat’ın içine dalıp şöyle bir sokaklarında dolandıktan sonra merak ettiğim mekânın turkuaz kapısından içeri girdim. Burası yanlış hatırlamıyorsam üç katlı, eski bir bina fakat oldukça zevkli restore edilmiş. Mekân, bütün tarihi yarımadayı ayağının altına alan bir terasa sahip. Bu terasa adımınızı attığınızda sağ tarafınızda enfes bir Haliç manzarası, sol tarafınızda ise görkemli Özel Fener Rum lisesi yani halk arasında bilinen adıyla Kırmızı Mektep kalıyor. Sancaklar Yokuşunda bulunan ve tarihi 1454 yılına dayanan bu okul, İstanbul’da halen eğitim veren üç Rum okulundan biri. Ayrıca okul bu ihtişamlı mimarisini ise, Kostantin Dimadis’in Marsilya’dan getirdiği kırmızı tuğlalara ve granitlere borçlu.

Popstel Balat
Popstel Balat | Fotoğraf: Elif Serter

Popstel aynı zamanda hostel, suit ve atölye olarak da kullanılıyor. Her cumartesi sabahı saat 11’de yoga dersleri veriliyor. Mutfakta mis gibi kokular birbirine karışınca insan mekanın lezzetlerini oldukça merak ediyor tabii. Çok amaçlı kullanılan bu mekanın menüsü aslında oldukça sade, kısa ve öz dediklerimizden. Fiyatların ise standart Balat fiyatlarından bir tık daha yüksek olduğunu söyleyebilirim. Çaylar chado tea, kahveler coffee departmant, kruvasanlar ise Fransa’dan. Ayrıca garsonlar oldukça anlayışlı, yardımsever ve güler yüzlü. Eh daha ne olsun! 🙂

Son olarak yazımı sizi rezervasyon yapmanız konusunda uyararak bitirmek istiyorum. Şehirdeki pek çok farklı deneyimi bünyesinde toplayan bu mekana uygun bir zamanınızda mutlaka uğramanızı, bu lezzetlerden tatmanızı ve Haliç’e karşı kahvenizi yudumlamanızı tavsiye ediyorum!

Kapak Fotoğrafı: Elif Serter

İlginizi çekebilir: İstanbul Flaneur’dan Balat Sokakları                    

Balat’ta Bir Gün: Smelt&Co, Monologlar Müzesi, Artlocalist

Balat’ın herkesi içine alan ve merak uyandıran bir yanı var. Bir mekanda bile otururken ya tavanı size bir şey anlatıyor ya da yoldan geçen esnafı. En son Balat’a Monologlar Müzesi için gittim. Balat’ta bir gün neler yapılır? Hadi yazının ayrıntılarına geçelim!

Balat, Meryem Ana Rum Ortodoks Kilisesi
Balat, Meryem Ana Rum Ortodoks Kilisesi Fotoğraf: Unsplash / Abdullah Öğük

Balat’ta Gezilecek Yerler

Monologlar Müzesi [[konum_1]]

Monologlar Müzesi bildiğiniz müzelerden değil. Müze de değil aslında, tiyatro. İnanılmaz bir deneyim, gitmediyseniz şiddetle tavsiye ederim. İlk oyuna, geçen sene bir pazar günü gitmiştim. O zaman eski binadaydı, Yuvakimyon Rum Kız Lisesi’nde. Hala her karesi aklımdadır. Bambaşka hisler uyandırdı, zamanda tam anlamıyla yolculuğa çıkardı. Binanın atmosferiyle oyunculuklar birleşince zihinlerden silinmeyecek bir tiyatro ortaya çıktı. Bu senekiyse genelde cuma akşamları saat 20.30’da oynan Balat Monologlar Müzesi: Kadın. Sadece kadın sanatçılardan oluşan performanslar… 7 tane oyun ve bir saatiniz var. Hepsini izlemek imkansız, ya 4 tanesini tamamiyle izleyebiliyorsunuz ya da 7 tanesini biraz biraz. Her performansın konusu başka, karakteri başka. Her oda başka bir hayatı, yaşanmışlığı ele alıyor. Oyuncular oynarken role öyle giriyorlar ki o odada bir an o hayatın içinde hissediyorsunuz kendinizi.   

Instagram

Smelt & Co [[konum_2]]

İki şefle, Sinan Bakkaloğlu ve Samet Güneş‘le tanışana kadar mutfakla aramda hep bir mesafe vardı. Mutfaktaki mutluluklarını ve motivasyonlarını gördükten sonra her şey değişti. Mekanın atmosferi sizi yurt dışında çekilmiş bir film karesine götürüyor. Dekor öyle naif öyle zarif ki… Çok şık, ama düşünülen detayların zerafeti şıklığın önüne bile bir tık geçiyor. Binanın tarihi dokusu da oldukça ilginç; eskiden Fener Rum Patrikhanesi’nde çalışan rahiplerin bazılarının kaldığı bir lojman olarak kullanılıyormuş. 

İlk kombucha deneyimimi  Smelt&Co’da yaparak hayatıma yeni bir lezzet daha ekledim. Burada birbirinden farklı  kombucha tariflleriyle karşılaşabilirsiniz. Menüleriyse mevsimsel ürünlere göre değişiyor ve önceden tattığınız lezzetler bambaşka tarif ve sunumlarla sizin karşınıza yeniden çıkıyor. Mücver çok severim ama Smelt&Co’da karşıma öyle bir çıktı ki, o mücver bu mücver mi oldum. Bir de hala tadı damağımda olan pavlova tatlısı… Bir aşk hikayesi yazılabilir onunla ilgili. Ben ekim ayında gittiğim için bu saydığım lezzetlerin aynısını bulamayabilirsiniz çünkü menü mevsimsel olarak değişikliğe uğruyor. 

Pavlova Tatlısı
Pavlova Tatlısı | Fotoğraf: Larissa Bapuçoğlu

Yemek yerken bir yandan mutfağı göz ucuyla izlemek mi? Ne demek istediğimi mekana gittiğinizde çok daha iyi anlayacaksınız. Hafta sonları da brunch servisleri varmış. Daha gidemedim ama ilk fırsatta hafta sonu ben de oradayım. Son olarak size tavsiyem; rezervasyonsuz gitmeyin. 

İlginizi çekebilir: YogiMagger’dan Çay Türleri

Artlocalist [[konum_3]]

Artlocalist
Artlocalist

Balat’ın sokaklarından gezerken bir kahve-tatlı molası vermek ve sonrasında da sergi gezmek istersiniz işte burası tam size göre! En işlek sokağın üstünde bulunan Artlocalist’in dışardaki kısmında bile oturmak kahve de olunca başka bir keyif. Neden mi? Çünkü oturduğunuzda birden çok balat hikayesine şahitlik ediliyorsunuz.

İlginizi çekebilir: İstanbul Flaneur’den Balat Kahvaltı Mekanları

img_2901

Ben gittiğim zamanda, Zeynep Özyağcılar’ın Deniz Kızı Oyuncuları sergisine rastladım. 8 Aralık’ta sonlanacaktı ama siz bu sergiyi başka yerde yakalarsınız kesinlikle gidin. Her bir parça her bir cümle sizi birbirinden farklı sorulara ve düşüncelere itiyor. Denizden toplanmış bir taş veya kabuk hiçbir zaman bu kadar düşündürtmemişti. Artlocalist’te bu şekilde sergiler veya etkinlikler devam etmekte, kendi sayfasından diğer sergilere ulaşabilirsiniz. Balat’ta bir gün geçirmek isterseniz bu önerileri değerlendirebilirsiniz.

Instagram

Kapak fotoğrafı: Larissa Bapuçoğlu

İlginizi çekebilir: İstanbul Flaneur’den Balat Sokakları

Balat Sokakları: Tarihi Koklayacağınız Duraklara Yolculuk

Eminiz ki, Balat deyince hepimizin aklında başka şeyler canlanır: kimimiz tarihi dar sokaklarını düşünür, kimimizin gözünde iki ev arasına gerilmiş iplere asılı çamaşırların resmi belirir, kimimiz ise özellikle son dönemlerde bölgeye canlılık getiren tasarım dükkanları ve orijinal cafeleri hayal eder. İşte Balat’ın güzelliği ve zamansızlığı da tam olarak burada! Tek bir özelliği yok Balat’ın, belki de birçok kültürü aynı dönemde içinde barındırmış olmasının verdiği farklı ve özgün bir dokuya sahip. Gelin, her köşesi ayrı fotoğraf karesi olan Balat’ı, bu sefer de birlikte keşfedelim.

[[konum_1]]

Merdivenli Yokuş
Balat Sokakları: Tarihi Koklayacağınız Duraklara Yolculuk

Balat, İstanbul’un en eski yerleşim yerlerinden biri. Müslüman, Hristiyan ve Yahudilerin yüzyıllar boyu bir arada ve barış içinde yaşadığı Balat, tam da bu özelliğinden dolayı hem içerisindeki tarihi yapılar, hem de genel atmosferi itibariyle sonsuz bir çeşitliliğe ve özgünlüğe sahip. O günlerin izlerini hala sokaklarında yer alan cami, kilise ve sinagoglardan görebiliyoruz. Gelin, turumuza semtin ikonu niteliğinde, hepimizin gözdesi Merdivenli Yokuş’tan başlayalım.

rhdr
Merdivenli Yokuş

Adını iki yanındaki merdivenlerden alan Merdivenli Yokuş, şimdilerde Balat’ın fotojenik anlamda en ilgi çeken duraklarından biri. Yokuşun sol tarafında Fener Evleri (Konakları) olarak da bilinen, pastel renkli ve cumbalı evler yer alıyor. 17. ve 18. yüzyıllarda Rum aristokrat aileleri tarafından yaptırılan bu şirin evler, Unesco projesi kapsamında aslına uygun olarak yenilenmiş. Yokuşun sonunda yer alan Balat Cafe’den yukarı doğru devam ederek, Yuvakimyon Rum Lisesi’ne varıyoruz.

rhdr
Yuvakimyon Rum Lisesi

Bu listenin oldukça hüzünlü bir hikayesi var. 1850’li yıllarda Pera’da Rum kızlar için okullar açılmaya başlıyor. Ancak bu okullara pahalılık ve mesafe gibi nedenler dolayı Fener semtinde bulunan Rum ailelerinin kızları gidemiyor. Bu duruma çözüm getirmek amacıyla 1870’li yıllarda, Patrik II. Yoakim okulun yapımı için arsa bağışında bulunuyor ve çalışmalar başlıyor. Ancak maalesef, kendisi okulun tamamlandığını göremeden hayatını kaybediyor. Kendisinin yerine seçilen Patrik III. Yoakim, çalışmaları devam ettiriyor ve okul 1882’de eğitime açılıyor. Lise, iki patriğin ortak desteği sonucu yaratıldığından ‘Yoakimlerin eseri’ anlamına gelen “Yuvakimyon” Rum Kız Lisesi adı uygun görülüyor. Eğitim kalitesi sebebiyle 1900’lü yıllarda öğrenci sayısı bir hayli fazla olan lise, 1988’lere gelindiğinde öğrenci bulamıyor ve kapatılmak durumunda kalıyor.

Yuvakimyon Sergi 1
Yuvakimyon Rum Lisesi

Yer yer sıvaları dökülmüş duvarlar, eski sıralar ve tahtalar ile her köşesinde ayrı bir yolculuğa çıkacağınız bir deneyim yaşamak isterseniz, mutlaka Yuvakimyon Rum Kız Lisesi’nin kapısından içeri adımınızı atmalısınız.

Balat Monologlar Müzesi’ne bilet almak için tıklayın.

Özel Fener Rum Lisesi 2
Özel Fener Rum Lisesi

Liseyi geride bırakarak biraz ilerlediğimizde, karşımıza tüm heybetiyle Özel Fener Rum Lisesi, diğer adıyla Kırmızı Mektep çıkıyor. Yapının cephesinde Fransa’dan getirtilen kırmızı ateş tuğlalar ve ihtişamlı süslemeler yer alıyor. İki katlı bir kuleye sahip binanın granit detayları yakından görmeye değer.

Balat Kapı
Balat Sokakları: Tarihi Koklayacağınız Duraklara Yolculuk

Rotamıza devam ederken önünden geçtiğimiz Usturanca Sokak’ta birçok eski ve birbirinden farklı süslemelere sahip kapılar görmeye hazırlıklı olun. Her biri önünde fotoğraf çekme isteği uyandırıyor, sokak boyunca her adımda farklı bir hikayeye tanıklık ediyorsunuz sanki.

Kiremitçi Caddesi
Kiremit Caddesi

Geldik, Balat’ın en meşhur caddelerinden biri ola Kiremit Caddesi’ne! Yukarıda bahsettiğimiz Fener Evleri’nin bir kısmı da bu cadde üzerinde yer alıyor. Yeşil, turuncu, mavi, sarı… Bu iç açıcı evlerin karşısına geçip bir süre hayran hayran izlememek elde değil!

Vodina Caddesi
Vodina Caddesi

Kiremit Caddesi’nden sağa saptığınızda karşınıza çıkan Vodina Caddesi, adeta bir cafe cenneti. Cadde üzerinde nereler var derseniz, favorimiz olan Cooklife Balat, Artlokalist, Narissa Cafe, Fida Cafe, Vanilla Cafe, Pan-Cake House’u sıralayabiliriz.

Vintage Dükkan
Rage’N Roll

Vodina’nın bir alt sokağında ise vintage giyim ve eşya olanların tutkunu olacağı Rage’N Roll gibi dükkanlarla dolu olan Yıldırım Caddesi bulunuyor. Cadde üzerinde, Agora Antik gibi antikacıların yanı sıra; Brew Coffeworks, Cafe Naftalin, Primi, Maya Fener ve Kat Kat Balat gibi cafeler de görebilirsiniz.

Coffee Department
Coffee Department

Kürkçü Çeşmesi Sokak’ı unutmayalım! Balat favori mekanlarımızdan biri olan Coffee Department tam olarak bu sokakta yer alıyor. Farklı kahve aromaları tadabileceğiniz mekanda siparişinizin yanında, içtiğiniz kahveyle ilgili bilgi alabileceğiniz bir de kart veriliyor size. Coffee Department’ın yanında, Ahrida Sinagogu yer alıyor. İsmini kurucularının geldikleri Makedonya’daki Ohri kasabasından alan sinagog, Balat sinagoglarının en büyüğü. İçerisindeki teva, yani Tevrak okuma kürsüsü bir gemi pruvasını andırıyor. Bu özelliğin Nuh’un Gemisi’ni anımsattığını söyleyenler çok. Sinagogun tam karşısında yer alan, mavi minderli sandalyeleriyle oldukça sevimli Cumbalı Kahve’yi de, kahve molası için bir başka alternatif olarak listenize ekleyebilirsiniz.

Günü noktalarken, Baki Dede Sokak’ta ilerleyip Sancaktar Yokuşu Sokağı’na sapmak ve meşhur yuvarlak cepheli evi görmek isteyebilirsiniz. Yolu ikiye bölen ev, semtin önemli simgelerinden biri. Balat’ın bolca tarih kokan, biraz da bohem havasını iyice soluduktan sonra yolculuğumuzu sonlandırıyoruz. Keşifle kalın!

İlginizi çekebilir: İstanbul Flaneur’den Kumbaracı Yokuşu

Balat Monologlar Müzesi: Ömre Bedel Bir Seyir Deneyimi

Sadece bu sezonun değil tüm sezonların en ömre bedel oyunudur Balat Monologlar Müzesi. Çünkü ziyaretçilerine, bildiğimiz oyun formatından çok uzakta, aynı anda yedi monolog ve iki oyunun bir tiyatro salonu yerine Yuvakimyon Rum Kız Ortaokulu’nda sahnelendiği bambaşka bir tiyatro deneyimi vadeder…

bmm1
Balat Monologlar Müzesi: Ömre Bedel Bir Seyir Deneyimi

Galata PerformBalat Monologlar Müzesi‘ni ilk olarak iki yıl önce izleyicisinin beğenisine sunmuştu. O gün bugündür sıradışı yapısısahnesi ve başarılı oyuncularıyla resmen ezber bozduruyor. Öncelikle buraya gelmeden önce bugüne kadar izlediğiniz oyunları unutun. Yaklaşık iki saat boyunca tek bir oyun izlemeyeceksiniz. Ziyaretinizi bekleyen dokuz ayrı oyun ve hikaye var, her biri Balat’ta geçen. Kiminde aşk ve geçmiş defterler, kiminde planlar, gerçekler ve hayaller, bir başkasında ise vatan hasreti var. Galata Perform’un kendi yazarlık atölyelerinde yetiştirdiği oyun yazarları, hikayeleri sağlam bir metne dönüştürmüş. İkisi hariç hepsi monolog olmasına rağmen arkasında kalabalık bir dünya yer alıyor. İçimizi acıtarak biten oyunlar olduğu kadar tatlı bir tebessümle ayrıldığımız, şaşkın şaşkın acaba şimdi ne olacak diye kafamızda deli soruların müsebibi oyunlar da müzenin bir parçası. Hepsinin merkezinde insan, insana ait tüm duygular ve en önemlisi de umut yatıyor. Örneğin, Small’daki dostluğun eskisi gibi olacağına, Fiyaka’daki tablonun aslında harekete geçmek için bir işaret verdiğine, Sakıncalı Komşu’da geride güzel anılar olsa da yeni hayatın başka yenilikler getireceğine, Mutluyum Çünkü Burada Uçaklar Yok’ta Ali’nin bir sabah kardeşiyle birlikte güneşli günlere uyanacağına ve Kısmet’te ise oto yıkamacısının bir gün en büyük hayaline kavuşacağına inanıyorum. Kısaca her oyun, içimize umut tohumlarını ekerek sona eriyor.

DPkqY1LXcAACisv
Galata Perform, Balat Monologlar Müzesi

Tüm bu hikayeleri yaşamak, bazılarında oyunların bir parçası olmak içinse bir tiyatro sahnesinin değil bir okulun yolunu tutuyoruz. Bir zamanlar başarısı İstanbul sınırlarını aşan Balat’taki Yuvakimyon Rum Kız Ortaokulu’nun kapısından içeri giriyoruz. Artık faaliyette olmayan bu okulun havasını solumak en az oyunları izlemek kadar iyi geliyor. Yeşil tahtalar, silinmiş tebeşir izleri, boyası ve sıvası dökülmüş sınıflar ve öğrenciliğimizin uzun ahşap sıraları… Böyle bir ortam iyi oyunlarla birleşince aldığımız tadın ne kadar doyumsuz olduğunu bir düşünün. Zil çalıyor ve tüm oyunlar aynı anda tahtanın başında yer alıyor. Kapılardaki numaralara göre oyunları seçiyor, ya sıralara geçip oturuyor ya da sınıfın bir köşesinden izlemeye koyuluyoruz. Bazısında dahil olabiliyoruz böylece tepkimiz oyun kahramanın monoloğuyla birleşiyor. Yaklaşık yirmi dakika süren her oyun sonrasında, duyuyoruz yine zilin sesini, elimizdeki listeye göre merak ettiğimiz başka bir oyuna daha doğrusu sınıfa geçiyoruz. Her oyun dört kez oynanıyor, bizi de her oyunu izleyebilme telaşı alıyor. Oyunları doya doya izlemek ve içimize sindirmek için aslında o kadar da panik olmaya gerek yok. Çünkü böyle bir zevk bir kez yaşanmaz, tekrar tekrar geleceğimiz için şahsen oyunların kapısını yavaş yavaş çaldım, izlemediğim iki-üç oyunu da önümüzdeki bir bahar gününe bıraktım.

11
Galata Perform, Balat Monologlar Müzesi

Balat’ın hikayeleri ve müzenin oyunları, kalabalık ve başarılı bir oyuncu kadrosuyla dile geliyor. Adnan Devran, Sedat Bilinler, Eren Çiğdem, Koray Kadirağa, Erol Babaoğlu, Batur Belirdi, İpek Türktan Kaynak, Melis Öz, Haydar Köyel, Merve Engin, Tuğçe Şahin, Hande Öykü Ekmen ve Hivda Zizan Alp, şahane oyunculuklarıyla sınırları zorluyor. Sayelerinde, özel bir dekor ve ışık tasarımı olmayan sınıflarda anlattıkları dünyanın içinde ve her karakterin duygu ve düşüncelerine ortağız. Daha önce başka oyunlardan tanıdığım Melis Öz, İpek Türktan Kaynak ve Eren Çiğdem’in performansına o kadar hayran oldum ki, bir sonraki gelişimde kendilerine öncelik vermeyi şimdiden not ettim.

Balat Monologlar Müzesi ve başarısı sadece oyunculardan ve Yuvakimyon’un ortamından ibaret değil. Arkada kalabalık ve sağlam bir ekip var. Öncelikle projenin sahibi Ahmet Sami Özbudak’ın fikrine sağlık diyoruz. Zaten içinde yer aldığı her işte başarılı, bu projeye de böyle iyi bir şekilde imzasını atması bizi şaşırtmıyor. Genel Sanat Yönetmeni Yeşim Özsoy, Atölyeler Direktörü Ferdi Çetin, asistanlar Çisel Bozar ve Mert Kayacık ile yönetmenler Ilgın Sönmez, Ceren Demirel, Koray Doğan, Ayfer Dönmez, Şaziye Konaç, Başak Kıvılcım Ertanoğlu’nun emeğine sağlık. Son olarak da oyun yazarları, Caner Kılıç, Kerem Pilavcı, Volkan Çıkıntıoğlu, Serdar Kurt, Salihcan Sezer ve yine Ahmet Sami Özbudak’ı alkışlıyoruz, hikayeleri derin ve katmanlı monologlara dönüştürüp bizi de onların bir parçası yaptıkları için.

bmm5
Galata Perform, Balat Monologlar Müzesi

Galata PerformBalat Monologlar Müzesi ile izleyicisinin damağında bambaşka bir tat bırakıyor. Bu tadı bir defa almak yetmez. Tekrar tekrar gelip izlemek, iki katlı okulun tüm sınıflarında büyülenmek gerek. Her tiyatroseverin başına gelebilecek en güzel şey. O halde ömre bedel bu deneyimi kaçırmayın, bir monolog müzesinin daimi ziyaretçisi olun. Şimdiden iyi seyirler!

Balat’ın Keyifli Mekanları: Rico Balat ve Maison Balat

Yeniden Balat başlığını atma sebebim, birçok kez gidip keşfetmem ve burada da paylaşmış olmamdan kaynaklanadursun, Balat dönüşmeye, değişmeye ve gelişmeye devam ediyor. Burası bence şehrin en farklı yerlerinden. Bir sokağından diğerine geçtiğinizde bile, kültür, gelir seviyesi ve insanların genel hallerindeki farklılıklarına şahit olabiliyorsunuz. Balat mekanları arşınlanmaya değer…

Balat’ın Mekanları

balat 1
Balat’ın Keyifli Mekanları

Metrodan Haliç durağında inip de sağlı sollu manzaranın keyfine varınca, iyi ki geldim diyorum. Malum Anadolu yakası insanı olduğumdan yolum uzun. Hemen bir otobüse atlayıp Balat durağında iniyorum ve sokaklara dalıveriyorum. Önce daha önceden keşfetmiş olduğum Aziz Cafe’ye bir selam çakıp, Naftalin ve Arnavut Köftecisi’nden geçip en sevdiğim sokağında buluyorum kendimi Balat’ın. Daha önce gitmediğim yerlere gideyim dediğim için Forno’yu ve Cooklife’ı es geçiyorum bu seferlik; ama siz öyle yapmayın. Özellikle Forno’nun taş fırında hazırlanan pidelerini veya hafta sonu verdikleri o geniş kahvaltısını, Cooklife’ın da çikolatalı tatlılarını mutlaka deneyin.

balat 3 rico
Balat’ın Keyifli Mekanları

Rico Balat [[konum_1]]

Rico Çiçekli Bostan Sokak’ta sol yanda ufak bir mekan. Bir o kadar da şık ve huzurlu. Klasik olacak biliyorum; ama huzurlu ve sakin hissedebildiğimiz yerlerin peşini bırakmamak lazım. Sanırım Balat’a gittiğimde buraya tekrar tekrar uğrayacağım. Böyle hissetmemde sade, gri ve beyazların hakimiyetindeki dekorasyonun da etkisi büyük. İki üç masalık bir balkon kısmı var, içeride ise rahat oturma alanları tatlı yastıklar eşliğinde. En güzeli de sokağın sessizliği. Saatlerce otursanız kendi varlığınızı unutturacak kadar sakin. Menüde kahvaltı, tost gibi seçeneklerin yanı sıra salata, makarna ve krep çeşitleri de bulunuyor. Ben daha çok kahve içmek ve geldiğim yolun yorgunluğunu atmak için Rico’yu tercih ettiğimden içeceklerini denedim. Tavsiye ederim.

balat 7 maison
Balat’ın Keyifli Mekanları

Maison Balat [[konum_2]]

balat 8

O mavi kapısını sosyal medya mecralarında görmeyen kalmamıştır sanırım Maison Balat’ın. Vodina Caddesi’nin tam ortasında sağda dikkati çekiyor bu kapı hemen. Kapıdan içeriye girdiğinizdeyse apayrı bir dünya. Eski antika eşyaların büyüsüne kapılmamak elde değil. Özellikle bardaklar ve bavullar ben de hemen eve götürmeliyim hissi yarattı. O porselenleri evi götüremedim; ama onlardan kahve içebildim dışarıdaki masalara kurulup. Hafta sonları hoş sunumlu genişçe bir kahvaltı yapabileceğiniz mekanda, değişen atıştırmalık ve tatlı çeşitleri de bulunuyor, havuçlu tarçınlı kek, cupcake gibi. Eh iyisi mi o mavi kapıyı siz de açın!

İlginizi çekebilir: Lisya Kalma’da Balat Rehberi

Peki Balat’ta başka neler yapabiliriz?

balat 2
Balat’ın Keyifli Mekanları

Öncelikle sokakları arşınlayın tabii, evlerin önünde durup, buralarda ne hikayeler vardır kimler yaşıyordur diye düşünmek çok keyifli. Bugüne kadar hiç oralarda bulunmadıysanız sizi büyüleyecek Fener Rum Lisesi’nin yanına kadar çıkın. Yokuş dinlemeyin. Yakından daha da büyüleyici. Yorulduğunuzda kahve molası için en güzel adres Coffee Department. Hem atmosferi güzel hem de kahve çeşitleri lezzetli ve özel olarak hazırlanıyor. Bişeyler yemek isterseniz Cafe Pavita’nın bol çeşitli kahvaltısını veya mantısını deneyebilir, Maide Cafe’nin tatlıları, Köfteci Arnavut’un köfteleriyle bir öğünü geçirebilirsiniz. Rag’n Roll’u gezip ikinci el kıyafet ve antika eşya alışverişi yapabilirsiniz.

Balat Rehberi: Tarihi, Renkli Evleri ve Yeni Mekanları

Geçen hafta eşim Tuna’yla Balat ve Fener turu yapalım dedik. Ara sokaklarda fotoğraf çekmek, yaşayan halkı gözlemlemek, restore edilmiş binaları görmek, güzel bir kahve içmek, İstanbul’un tarihine sıradan bir günde şahit olmak için atladık arabamıza. En son 4 sene önce, Brezilya’dan gelen akrabalarımızla gitmiştim Balat’a. Yanımızda gençliğini Balat’ta geçirmiş babaannem de vardı. 4 senede çok değişmiş Balat. Tarihi dokusu korunarak, vintage dükkanlar, kahveciler, tatlı cafe’ler açılmış. Bunlarla beraber çok canlanmış. Gelin, önce biraz Balat’ın tarihinden bahsedelim.

[[konum_1]]

Balat

Eski, Tarihi Balat

Balat, bildiğiniz gibi İstanbul’un en eski semtlerinden. Bizans İmparatorluğu’na kadar dayanan tarihinde daha çok Yahudilerin yaşadığı bir semt, zaten eski kitaplara bakarsanız birçok Avrupa şehrinde olduğu gibi burası da “Jewish Quarter” olarak geçiyor. 5 asırlık bir tarih var burada. İspanya’dan, Romanya’dan, Bulgaristan’dan, Makedonya’dan ve bir sürü ülkeden gelen Yahudiler, kayıklarını Balat sahiline yanaştırıyorlar ve Türkiye’deki 500 yılı geçen serüvenleri tam orada başlıyor.

Ahrida Sinagogu

Balat’ta tüm dinler yüzyıllar boyunca beraber yaşamışlar. Bu sebeple bu bölgede birçok Sinagog, Kilise, ayazma ve tarihi liseye rastlamak mümkün. Benim özel günlerde gittiğim Ahrida Sinagogu, Balat’ta geçtiğimiz sene açılan Coffee Department’ın çok yakınında bulunuyor. Makedonya’nın Ohri Köyü’nden göç eden Yahudiler, hahamların dua okudukları kürsü bölümünü (Teva) Nuh’un gemisini anımsatır şekilde yapmışlar. Tahta koltukları, muhteşem Teva’sı, David’in yıldızı detaylı dekoruyla burası çok önemli bir tarihi bina.

Yanbol Sinagogu

İkinci Sinagog’un hikayesi de beni çok etkiler. Ahrida’ya yakın olan Yanbol Sinagogu’nun tavanı Bulgaristan’dan göç etmiş Sefarad Yahudileri tarafından inşa edilmiş. Sinagog’un tavanına göç etmek zorunda kaldıkları kasabaların resimlerini çizmişler…

Mogol Kilisesi

Bahsetmek istediğim üçüncü bina ise, Fener’de yer alan, Moğolların Meryemi Kilisesi. Normalde yalnızca hafta sonları açık olan bu kilise, özel grup izinleriyle hafta içleri de gezilebiliyor. Hafta içi gittiğimiz için, önümüzdeki İspanyol kadın grubundan yararlanıp biz de içeri girme fırsat bulduk. Burası, İstanbul’un fethinden önce kalmış ve cami’ye çevrilmemiş en eski kilise. Hala ibadete açık olmasının ve restorasyonlarının özgürce yapılabilmesinin hikayesi de çok enteresan. Fatih Sultan Mehmet’in zamanında inşa edilen bir camii’nin mimarlığı yapan Mimar Atik Sinan, sultandan bu kilisenin cami’ye çevrilmemesi için rica ediyor. Fatih Sultan Mehmet de bu isteği kabul ediyor ve özel bir ferman yazıyor. Fatih Sultan Mehmet’in fermanı hala kilisenin içerisinde asılı duruyor. Yukarıdaki fotoğrafta orijinal fermanları görebilirsiniz.

Balat ve Fener sokaklarını gezdikçe eski bir tarih kokusu geliyor insanın burnuna. Evler renk renk, çoğu 3 katlı ve cumbalı. Birkaç sene önce gittiğim zaman bu bölgedeki evlerin daha kötü bir durumda olduğunu görmüştüm. Şimdi ise yeni mekanların açılması ve Balat’ın popülerleşmesiyle, bu tarihi semtte restorasyonlar yapılmaya başlamış durumda. Ara sokaklarda yürürken restore edilmiş binalardaki mimarlık ofisleriyle karşılaşabiliyorsunuz.

Balat’ta Yeme-İçme

Fetih İskembe Balat

Balat ve Fener’in tarihi anlamak için gerçekten çok fazla kitap okumak lazım. O yüzden ben tarih bilgilerimi burada bırakıp yemek yerlerine geçiyorum 🙂 Tuna ile gittiğimiz zaman kahveden önce bir şeyler atıştıralım derken, sevgili arkadaşımız Kerem’in tavsiyesiyle “Çıfıt Çarşısı”nda bulunan Fetih İşkembeci’sinde leziz bir kokoreç yedik. Gerçekten harikaydı. Kokoreç sevenlerin mutlaka uğraması gereken bir restoran. (Bu arada, geçen hafta babaanneme “Çıfıt Çarşısı’na gittik” dediğim zaman, bu isimden hiç memnun kalmadı. Gençliğinde Yahudilerin kullandığı en işlek çarşıymış burası ve “Çıfıt” o zamanlar için hiç güzel bir kelime değilmiş. Bunu da ayrıca yazmak istedim.)

Maide Cafe Balat

Uzun yürüyüşlerimizin ardından canımız yeşil çay çekti ve Fener’in en güzel sokaklarından biri olan Vodina Caddesi’nin çok yakında bulunan Maide Cafe’ye gittik. Yıkık dökük ve buram buram tarih kokan bir binanın önünde oturum çay içmek çok keyifliydi.

Balat’ta kahve ve lezzet peşindeyseniz gidebileceğiniz çok fazla yer var; Coffee Department, Kadraj Cafe, Cooklife, Forno Balat, Naflatin K. , Balat Sahil Restoran onlarca mekandan yalnızca birkaçı… Mekanların üstlerine tıklayarak, sevgili theMagger yazarlarının deneyimlediklerine ve yazdıklarına ulaşabilirsiniz.

Bugünlük benden bu kadar. Ancak çok yakında tekrar gideceğim Balat’a; daha çok yer keşfedip, farklı hikayelerle geleceğime söz veriyorum. Ne olursa olsun burası benim ailemin geçmişi… Daha çok sahip çıkmam(ız) gerekiyor. Sizce de öyle değil mi?

İlginizi çekebilir: Beyoğlu’nda Tarihi Pasajlar

İlginizi çekebilir #2: İstanbul’un Tarihi Apartmanları

Dergiden Balat’a: Cooklife ve İsmail Dağlı

Yeniliği seven ama old school tarzı da doğru yerde koruyama çalışan, çok düşünen, hoşuna giden ve onu heyecanlandıran bir şey olduğu zaman ayağa kalkıp yükselen, BPM’i yüksek müzik dinlemeyi seven, boş vakitlerinin hepsini yakın arkadaşlarıyla geçiren, hatta bir şekilde çalışılabiliyorsa onlarla birlikte çalışmayı seven, belirli gustoları olan ve bunları sürdürmek için hayatını idame ettirmeye çalışan biri…Rework ve Cooklife Magazine’den tandığımız İsmail Dağlı ile dergiler, Balat ve şehir yaşamı üzerine konuştuk!

ismaildagli
Dergiden Balat’a: Cooklife ve İsmail Dağlı

Cooklife Magazine projesi nasıl başladı? Dergiyi hazırlama sürecinde nelere dikkat ediyorsunuz?

Kalıplaşmış medya ve yazıp çizdiklerine itimat etmeyen birisiyim. Emre Karaca’nın Cookplus markasının aylık olarak çıkardığı yemek üzerine dergisi için beraber yenileyelim, geliştirelim dedim ve bu dergiyi nitelikli yaşam tarzlarını yemek ile birleştirerek hikayeler anlatan bir formata soktuk. Buradaki en önemli öğe yaşam tarzlarını güçlü bir şekilde anlatabilecek fotoğraflar oldu.

cooklife1
Dergiden Balat’a: Cooklife ve İsmail Dağlı

Cooklife Magazine’i takip eden, içeriği ile ilgilenen birinin İstanbul’da ve dünyada hangi yayınları, kimleri ya da neleri takip etmesini önerirsin?

Yeni çıkan Based Istanbul’u beğendim, o takip edilebilir. Onun dışında bizim her ay  heyecanla gelmesini beklediğimiz OAK, Cereal, Wowen, Open House favorilerim, kesinlikle incelenmesini öneririm. Kinfolk’u artık annem bile bildiği için onu önermiyorum, çok mainstream bence.

Bir yandan ajans yönetiyorsun, bir yanda da dergi ve mekan gibi farklı disiplinler var… Hangisiyle ilgilenmek seni en çok mutlu ediyor?

Hepsinin çok farklı disiplinleri de olsa ben tek bir yerine odaklanıyorum. Konseptini geliştirme, tutundurma, yeni insanlar ile tanışma ve kreatif işlerini seviyorum.  Arada sırada dergi için fotoğraf çekmek veya Cafe’de La Marzocco’nun başına geçmek büyük keyif veriyor.

balat 2
Dergiden Balat’a: Cooklife ve İsmail Dağlı

Balat’ın değişimi hakkında ne düşünüyorsun, Balat’a dair en sevdiğin şey nedir?

Balat’ı, yeni Karaköy olarak adlandırsak da çok multi-disipliner ve hikayesi olan bir yer. Kimisi için çok zor… Ben baktığım zaman çocukluğumun geçtiği bir dönemde şu anki yaşam tarzıma göre kahve içebileceğim, yemek yiyebileceğim, atölyeleri gezebileceğim bir yer olarak düşünüyorum. Kısacası, zaman içerisinde git-gel yapıyorum 10 dakika içerisinde. Bu da bana büyük bir haz veriyor.

Bu aralar seni sabırsızlandıran, merakla beklediğin etkinlik nedir?

İstanbul çok şanslı bir lokasyon, çok güzel isimler gelebiliyor. Yakın zamanlarda gelecek olanlardan Agent of Time (Indigo) ve daha uzağa gidersek  herkes gibi M83 ve Sigur Rós.

Kendi mahallende ya da en çok zaman geçirdiğin semtte en son açılan mekanlardan nereyi önerirsin?

La Petite Maison’un mutfağı ve ambiyansını çok seviyorum. Botanik konusunda çok ciddi yatırım yaptılar, Nişantaşı gibi bir yerde nefes alabiliyorsun.

Mahallemde ise; Federal Coffee (Galata) müzikleriyle beni çok mutlu ediyor.

ismaildagli2
Dergiden Balat’a: Cooklife ve İsmail Dağlı

En son hangi…

…filmi izledin? Çok fazla film izliyorum ama buraya yazmaya değer The Dressmaker diyebilirim.
…albümü dinledin? Benjamin Clementine – At Least For Now, Tame Impala –  Currents
…kitabı okudun? Ortaçağda Britanya kitabını bitirmek üzereyim. Kitap okumada kötüyümdür.
…konsere gittin? Gus Gus
…sergiyi gezdin? Nuri İyem 100. yıl sergisi
…şehri keşfettin? Como

balat 1
Cooklife Balat

Aşağıdaki durumlar için İstanbul’daki mekan önerilerin/tercihlerin neler olur?

İlk Date: Sensus
Pazar Kahvaltısı: Mangerie
Rakı-Balık: Rakı ile kebap severim. Hazzo Pulo pasajında 21 diyebilirim.
İtalyan Mutfağı: La Fontana di Trevi
Arkadaşlarla Kahve: Cooklife Cafe 🙂
İş Toplantısı: La Petite Maison
İyi Bir Kokteyl: Alancha
Dans: Eskiden WUC. Şimdi ise şurası diyebileceğim biryer yok maalesef. Line-up takip eder, sevdiğim birisi geliyorsa gidip bir bakarım.

cooklife 2
Dergiden Balat’a: Cooklife ve İsmail Dağlı

Senin hakkında pek bilinmeyen 3 şey söyler misin?

_Ayda bir Into the Wild izlerim.
_Elektronik müzik prodüksiyonu ile uğraşıyorum belki orta vadede bir şeyler çıkartırım.
_Interior Design’a çok büyük ilgim var.

Sanal ortamda seni nerelerden takip edebiliriz, dışarıda seninle nerelerde karşılaşabiliriz?

Instagram ve Pinterest‘te takip edebilirsiniz. Hafta sonları gündüzlerimi Balat’ta geçirmeye özen gösteriyorum. Onun dışında takip ettiğim bir grup ya da DJ nereye geliyorsa kesin oradayımdır.