image

Hepi topu bir saatlik bir oyun. Ama çıkışta ‘Bu kadar mı yani?’ dedirtmiyor asla. Oyunu ‘iyi’ yapan 2 özelliği var benim nazarımda. Birincisi konusu. Son yıllarda sosyal medyayla daha da coşan ‘gözetleme/gözetlenme’ arzumuzu masaya yatırıyor oyun, ‘görünür olma’ arzusunun inceliklerine de dokunarak.

946115_1663927287215963_7948183561802437347_n

Bir kadın (Sezin Akbaşoğulları) ve bir erkeğin (Ahmet Rıfat Şungar) üzerinden şekilleniyor hikaye. Erkek tutucu bir aileden, hayattan kaçmış. Babasının gölgesinden kurtulmak, kendini ‘göstermek’, iyi bir gelecek kurmak için büyük şehre gelmiş. Kadın hayatta en sevdiğini, babasını kaybetmiş, boşlukta yuvarlanmakta. İşinden de yeterince ‘görünür’ olmadığı için kovulmuş yakın zamanda. Toplumda kendini ‘göstermeye çalışan’ bu iki karakterin yolu kesişiyor ve biz bir saatlik bu hikayeyi adını ve hangi ülkede/şehirde olduğununu bilmediğimiz iki karakterin anlatımından izliyoruz.

ANNNNNNNNNN

Sadece tiyatronun nimetlerinden yararlanılmıyor. Oyunu ‘iyi’ yapan ikinci sebep tam da bu aslında. Farklı bir yöntem denenmiş, sahneye kurulmuş beyazperdeden akan görüntülerle de destekleniyor hikaye. Karakterlerin travmatik geçmişlerine dair izleri bu videolarda görüyoruz örneğin. Ve aynı şekilde oyunun finali de sahne üstünde değil, perde üstünde yapılıyor. Burada iki ufak eleştiri kondurayım nazar boncuğu olarak: ‘Videolar daha kaliteli olsa daha iyi etki yaratırdı’ diye düşünüyor insan. Ses ve ışık konusunda da daha titiz bir çalışma gerekli. Özellikle oyuncuların hareketli olduğu bazı sahnelerde ışık oyuncuları yakalamakta zorlanıyor. Burada da iş sahne/perde arkasındaki isme, Erdal Beşikçioğlu’na düşüyor. İngiliz oyun yazarı Phil Porter’ın eserinden uyarlama bu oyun küçük eksikliklere rağmen Beşikçioğlu’nun namıdiğer Behzat Ç.’nin rejisör hanesine artı olarak yazılabilir. Bir de kadın karakteri canlandıran Sezin Akbaşoğulları’nın oyunculuk hanesine.

Sözün özü, An/Blink‘i görün derim.