Old City- liman

Dubrovnik’e direkt uçuş olmadığından yolculuğumuzu Hırvatistan’ın en büyük ikinci şehri olan Split üzerinden gerçekleştirdik ve böylece Split şehrini de görme fırsatı bulduk. Split, UNESCO dünya mirası listesinde bulunan Diocletian Sarayı, Diocletian Müzesi, mahzenleri, dar taş sokakları, liman bölgesindeki cafe, bar ve restoranları ile güzel bir Akdeniz şehri. 219 km’lik bir otobüs yolculuğundan sonra Dubrovnik şehrine vardık.

Görsel bir şölen; Dubrovnik

Kalacağımız otel ile ilgili beklentilerim az olmasına rağmen, oteli gördükten sonra ne kadar iyi bir seçim yapmış olduğumuzu anladım. Petra Otel, tam Dubrovnik limanının karşısında büyüleyici bir manzaraya sahip, gayet konforlu bir otel. Üstelik bu oteli uygun kılan başka bir özelliği ise şehir merkezi olarak tanınan Old Town’a otobüslerin kalktığı durağın tam karşısında olması. Duraktan 1A ve 1B otobüslerini kullanarak 5 dakkikada Old Town’a varabiliyorsunuz.

İlk Durak: Mostar

Mostar Köprüsü

Turumuzun ilk gününde henüz Dubrovnik’i gezmeden önce civarı tanıyalım dedik ve Hırvat rivierası üzerinden Bosna topraklarına geçip 2 saate yakın süren bir otobüs yolculuğundan sonra Mostar’a vardık. Hersek bölgesinin ana kentine adını veren Mostar Köprüsü kentin en etkileyici yapılarından biriydi. Neretva Nehri üzerinde Mimar Sinan’ın öğrencisi Mimar Hayreddin tarafından 1566 yılında inşa edilen bu köprü, söylentilere göre cesur sporcular tarafından yıllarca bir atlama platformu olarak kullanılmış. Geleneğe göre şehrin erkekleri, nişanlılarına cesaretlerini ispatlamak için düğün öncesinde köprüden atlarlarlarmış. Şansımıza hava yağmurlu ve sisli olduğundan köprü manzaralı fotolarımızın çoğu istediğimiz gibi çıkmadı. Biz de havanın açması umuduyla, Mostar’a yakın, Avrupa’nın en büyük su kaynaklarından biri olan Buna ırmağının çıktığı Blagaj kasabasına doğru yol aldık. Burada nehir kıyısında verdiğimiz molada bugüne kadar yediğim en lezzetli balıklardan birini yeme fırsatım oldu. Beyaz şarap eşliğinde balıklarımızı yedikten sonra, Balkan turu yapan her gezginin uğraması gereken, geçmişine sadık kalmış bir Osmanlı köyü olarak bilinen Poçitel’ e doğru yola koyulduk.

Poçitel

Poçitel 2

Başkent Saraybosna’ya 160 kilometre kadar mesafedeki Poçitel, nehri, hamamları, saat kulesi, mimarisi ve 11.000 civarı nüfusuyla Neretva nehrini izleyebileceğiniz en güzel noktalardan biri. Ancak manzaranın tadını çıkarmak için biraz merdiven çıkmak gerekiyor. Yolun bizi ağırlamasına izin vererek fotoğraf makinemizle yükseklere tırmandık ve geleneksel Bosna kahvesi eşliğinde rüzgarı hissetmenin keyifini deneyimleme imkanı bulduğumuz bir cafede mola verdik. Molamızın ardından dönüş yoluna geçerek otelimize vardık.

Karadağ’ın Yıldızı: Budva ve Kotor

Kotor- Liman manzarası

Hırvatistan’daki ikinci günümüzde ise hızımızı alamayıp rotamızı bu sefer de güneye, Karadağ’a doğru çevirdik. Dünyanın en genç iki devletinden biri olan Karadağ’a geçtikten sonra Avrupa jet sosyetesinin uğrak yeri olan Kotor körfezinin nefes kesen manzarası eşliğinde Şehir Katedrali ve Silahlar Meydanı’na vardık. Çok şirin bir liman olan Kotor’un eşsiz güzellikte manzarasının gerçekten büyüleyici olduğuna kanaat getirdik. Buradan yolumuzu muhteşem sahilleri ve çok renkli gece hayatıyla ünlü Budva’ya doğru çevirerek yaklaşık yarım saat süren bir yol aldık. Budva’da daha önce bize tavsiye edilen bir restoranda (Jadran) yine beyaz şarap eşliğinde deniz ürünlü spaghettimizi ve kalamarlarımızı yedikten sonra dönüşe geçerek otelimize vardık. Yolda Suudi bir trilyonerin 49 yıllığına kiralamış olduğu Sveti Astefan adasını kuşbakışı görme imkanı bulduk.

Son Durak: Dubrovnik!

Old City- Pile Kapısı

Ve son günümüz ! Nihayet artık Dubrovnik şehrini gezebiliriz. Dubrovnik küçük ama bir o kadar da şirin ve sempatik bir şehir. Zaten tüm şehrin en göz alıcı noktası surlarla çevrelenmiş Old Town – Eski Şehir dedikleri alanı. Osmanlı zamanındaki adı Ragusa olan bu şehir Yugoslavya’dan ayrılırken meydana gelen iç savaşlar yüzünden hasar görmüş ve bu güzelim surlar yıkılmış. Hırvatistan’ın kurulması ile bu surlar tekrar tadilata girmiş ve 2005 yılında tamamlanarak UNESCO koruması altına alınmış. Old Town’un iki kapısı var, Pile ve Ploce Gate. Bu iki kapı arasındaki ana cadde ise Stradun Caddesi. Dubrovnik’in bütün güzelliği hiç de uzun olmayan Stradun Caddesi ve ara sokaklarında. Bu bölgede her şey eski ama bakımlı. Pile kapısndan girdiğinizde karşınıza önemli yapılarından biri olan Onforio Çeşmesi çıkyor. Ploce kapısından girdiğinizde ise karşınıza tarihi saat kulesi, Sponza Sarayı, Orlando Sütünu, St Blaise kilisesi ve Dominican Manastırı çıkıyor.

Old City surlarından manzaralar

Dubrovnik’te yapılabilecek aktiviteler fazla değil. Teleferiğe binmek ve surlarda yürümek en eğlencelileri bence. Surlarda yürümek yaklaşık 1 saat kadar sürüyor ama tabii benim gibi her yerde fotoğraf çekmek için duranlardansanız toplam 2 saat ayırmanız gerekir. Manzara gerçekten dudak uçuklatıcı…Tabii biz hızmızı alamayarak Old Town’u 1 saatte gezip tüm gerekli aktiviteleri tamamladık. Yemeğimizi Kamenice adlı ara sokaklardaki şirin bir restoranda yedikten sonra daha neler yapabiliriz diye dolanırken, Dubrovnik’e en yakın adalardan biri olan Lokrum adasına ve yakınlarda bir sayfiye yeri olan Çavtat’a kalkan tekneleri keşfettik. Havaalanına dönüş saatimiz yaklaştığından, ‘son anda ne görürsek kardır’ şeklinde Çavtat’a giden teknelere atladık. Yaklaşık 40 dakkalık bir tekne turundan sonra oteller ve cafeler ile dolu ufak bir körfezde yer alan Çavtat’a vardık.

Cavtat limanı

Yaklaşık 40 dakkalık bir tekne turundan sonra vardığımız oteller ve cafeler ile dolu ufak bir körfezde yer alan Çavtat. Son hızla burayı da gezerek aynı tekneyle geri döndük ve havaalanına doğru yola çıkmak üzere otelimize döndük. Adriyatik kıyılarının ortaçağdan kalma bu büyüleyici kentini geride bırakırken, bir kez daha görmenin, duymanın, tatmanın ve dünyanın eşsiz güzelliklerini farkına varmanın huzurunu içimde hissettim.