David Cronenberg’in ABD’de çektiği ilk film olma özelliği taşıyan, geçtiğimiz Cannes Film Festivali’nde Julianne Moore’a En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandıran Maps to the Stars (Yıldız Haritası) bugün vizyonda! Bunu fırsat bilerek Kanadalı yönetmenin filmografisini mercek altına aldık.

hafta sonu – maps to the stars

Dört bir yanı yıldızlarla çevrili Hollywood’un yapmacık ve sorunlu ilişkilerine, ünlülerin bambaşka dünyasına eleştirel bir bakışla yaklaşan Maps to the Stars; Kanadalı yönetmen David Cronenberg’in imzasını taşıyor. Mia Wasikowska, Julianne Moore, John Cusack ve Robert Pattinson gibi isimleri bir araya getiren film; Hollywood’un hepsi birbirinden sorunlu farklı karakterlerinin kesişen yaşamları üzerinden bizi oldukça yabancı olduğumuz yaşamlarla tanıştırıyor. Julianne Moore’un inanılmaz performansı ile Cannes Film Festivali’nin oyuncu ödülünü kucakladığı yapım, Filmekimi’nde gösterildikten aylar sonra, bu hafta vizyondaki yerini aldı.

mia-wasikowska-and-julianne-moore-maps-to-the-stars

Son filmi Maps to the Stars‘ı izleyeceğimiz bugünlerde, David Cronenberg’in filmografisinde öne çıkan filmleri bir araya getirmek istedik:

En İyi Cronenberg Filmleri

Scanners, 1981

David Cronenberg, kısa filmler ve düşük bütçeli bilimkurgularla oldukça üretken geçen kariyerinin ilk yıllarının, yani 1970’lerin ardından Scanners ile 1980’lere sağlam bir başlangıç yapmıştı. Önceki filmlerinin belirlediği çıtayı, yalnızca Kanada değil, ABD’deki bilimkurgu ödüllerinde de adından söz ederek yükselten film, yüksek psişik güçleri ile dünyayı ve diğerlerinin düşüncelerini kontrol altına almak isteyen ‘scanner’ların bulunduğu bir dünyada, onların gücünü kendilerine karşı kullanmaya çalışarak hakimiyetlerine son vermek isteyen bir bilimadamını konu alıyordu.

Videodrome, 1983

Cronenberg’e kendi ülkesindeki ilk En İyi Yönetmen ödülünü kazandıran Videodrome, bir televizyon kanalı yöneten Max Renn’in hikayesi üzerinden sağlam bir medya eleştirisinde bulunuyordu. “Videodrome” adlı bir keşfi kullanacakları yeni bir program hazırlığında olan kanal ve Max Renn için her şey gittikçe daha çok karışmaya, gerilim daha çok artmaya başlıyordu.

The Fly, 1986

Bilimkurgu, korku ve gerilim türlerini harmanlamadaki başarısına devam eden Cronenberg’in ilk hit filmi The Fly olmuştu. George Langelaan’ın kısa öyküsünden uyarlanan film, ışınlanma teknolojisi üzerine çalışan bilimadamı Seth Brundle’ın kabus dolu deneyimini anlatıyordu. Başarılı bir şekilde önce madde ve eşyalar, daha sonra yaşayan varlıklar üzerindeki testlerini yapan Brundle, ilk insan deneği olarak kendisini ışınladığında cihaza giren bir sinek ile birleşiyor; deneyin sonucunda ortaya korkunç bir organizma çıkıyordu.

Dead Ringers, 1988

80’leri de üretken bir şekilde tamamlayan Cronenberg’in bu onyıldaki beşinci ve son filmi Dead Ringers idi. Her ikisi de jinekolog olan ikiz kardeşler Beverly ve Elliot Mantle’ın, partenerlerinin haberi olmaksızın oynadıkları bir oyun vardır: Daha girişken ve kadınları etkileme gücü daha yüksek olan kardeş onları tavlar, ilişki monotonlaşmaya başladığındaysa devreye diğer kardeş girer. Dead Ringers, bu oyunun utangaç olan kardeşin muayenehanelerine gelen bir kadına aşık olmasıyla altüst oluşunu konu alıyor, iki doktoru da Jeremy Irons canlandırıyordu.

Naked Lunch, 1991

90’lı yıllar Cronenberg için oldukça başarılı başlamış, Naked Lunch, sayısız En İyi Film ve En İyi Yönetmen ödülü ile yönetmenin yüzünü güldürmüştü. William S. Burroughs’un romanının serbest bir uyarlaması olan filmde kazayla karısını öldüren bir yazar, dev bir hamamböceğine dönüşen daktilosu ve Kuzey Afrika’daki Interzone adlı bölgeyle ilgili gizli planların paranoyak, fantastik ve rahatsız edici bir şekilde bir araya gelişine tanık oluyorduk. Filmin başrollerinde Peter Weller, Judy Davis ve Ian Holm yer alıyordu.

Crash, 1996

Ciddi bir trafik kazasından sağ kurtulan James Ballard, bu kazadan sonra bir yeraltı topluluğu, yeni bir alt-kültür keşfediyordu Crash’te: Vücutları yaralarla bezeli, hepsi de bir trafik kazasından sağ kurtulmuş insanlardan oluşan bu topluluk, kaza anında açığa çıkan cinsel enerji ile ilgileniyordu. Ballard, bu topluluk sayesinde keşfettiklerini karısıyla olan cinsel problemlerin üstesinden gelmek için kullanıyordu. J.G. Ballard’ın romanından uyarlanan filmin başrollerinde James Spader, Holly Hunter ve Elias Koteas gibi oyuncular yer alıyordu.

eXistenZ, 1999

Dünyanın önde gelen oyun tasarımcılarından olan Allegra Geller’ın hikayesini anlatan eXistenZ, adını tasarlanan yeni bir oyundan alıyordu. Sanal gerçekliği temel alan bu oyunun test sürecinde yaşananlar gerçek ve hayalin birbirine karışmasına neden oluyor, bize de sürükleyici bu bilimkurgunun tadını çıkarmak düşüyordu. Filmin başrollerinde Jennifer Jason Leigh, Jude Law, Ian Holm, Willem Dafoe gibi oyuncular yer alıyordu.

Spider, 2002

2000’li yılların David Cronenberg için bilimkurgudan uzaklaşma ve psikolojik drama, suç filmleri ve şiddetin anatomisi gibi tür ve konulara yoğunlaşma dönemi olduğunu söylemek mümkün. Yönetmenin 2000’lerdeki ilk filmi; hasta ve bağımlılara yeniden sosyal yaşama adapte olmalarını sağlamak amacıyla kapılarını açan bir evde yaşayan Spider lakaplı akıl hastası bir adamın psikolojisinin derinlerine bir yolculuk niteliğindeydi. Bu adamın çocukluğunu anımsayarak anılarını canlandırmasını konu alan filmde Ralph Fiennes, Miranda Richardson, Gabriel Byrne ve Lynn Redgrave başrolleri paylaşıyordu.

A History of Violence, 2005

David Cronenberg’in şiddeti ve şiddetin ardında yatan piskolojiyi en iyi analiz eden yönetmenlerden birine dönüşmesine yardımcı olan filmlerden biri de A History of Violence olmuştu. John Wagner’in çizgi romanından uyarlanan film, kendi halinde bir aile babası olan Tom Stall’ın sessiz ve sakin kasabasında başından geçen bir olay sonucu kahraman ilan edilmesinin ardından açığa çıkan geçmişini ve bu geçmişin kırıntılarının sonuçlarını anlatıyordu. Viggo Mortensen, Maria Bello, Ed Harris ve William Hurt’ün kariyerlerindeki en iyi performanslarla süslediği film sevdiklerimizi ne kadar tanıdığımızı sorgulamamıza da yol açmıştı.

Eastern Promises, 2007

Cronenberg’in en çok beğenilen filmlerinden bir diğeri, yine 2000’li yıllarda çekilmiş ve yine bizi şiddetin en saf haliyle tanıştıran bir film olmuştu. Londra’da doğum sırasında ölen bir Rus genç kız, İngiliz bir ebe Anna ve yeraltı dünyasının tehlikeli üyelerinden Rus katil Nikolai’ın yollarını kesiştiriyordu. Akılalmaz bir estetikle çekilmiş şiddet sahneleri ve Viggo Mortensen ile Naomi Watts’ın başarılı oyunculuklarıyla son yılların unutulmaz filmleri arasında yer alan Eastern Promises, Cronenberg’e gerek kendi ülkesi Kanada’da, gerekse uluslararası platformda sayısız ödül ve adaylık kazandırmıştı.