MSA – Tapas Atölyesi

Türkiye’nin yeni nesil şeflerini yetiştiren MSA, mutfakta daha fazla vakit geçirmek isteyenleri İspanyol mutfağına davet ediyor. Özellikle evlerinde geniş sofralarda buluşmayı sevenler için alternatif bir gastronomi deneyimin keşfedileceği atölyede, İspanyol mutfağının en sevilen atıştırmalıkları deneyimleniyor. Atölye kapsamında; wrap, mini pie, Gambas al ajillo tarifleri araştırıyor. Atölye kapsamında MSA, konuklarına menüye özel eşleştirilmiş içki ikram ediyor.

Vegan Dostu Şehir Barcelona: Tapas, Paella ve Dahası

Vegan yaşam tarzı her geçen gün daha fazla insan tarafından benimseniyor. Vicdani ve sağlık boyutlarının yanı sıra, iklim krizi konusunda artan bilinçle beraber, özellikle Batı ülkelerinin ve genç neslin veganlığa yöneldiğini görüyoruz. Türkiye’de de 5-10 yıl öncesinde göre çok daha iyi bir yerde olmamıza rağmen, Barcelona, vegan seçeneklerin çeşitliliği ve kolay erişilebilirliği beni benden aldı! Ben de deneyimlerimi sizlerle paylaşmak istedim.

Barcelona
Barcelona | Fotoğraf: Florian Wehde (unsplash.com)

Barcelona Vegan Mekan Önerileri

Eqvilibrivm Cafe

Eqvilibrivm Cafe veganlaştırdığı İngiliz kahvaltı tabağıyla öne çıkıyor. Tofudan yaptıkları çırpılmış yumurta tat, görüntü ve doku olarak o kadar yumurtaya benziyordu ki, yerken şüpheye düştüm adeta. Sosis ve bacon da lezzet olarak hayvansal olanına çok yaklaşmıştı. Hiçbir canlıya zarar verilmediğini bilerek bu lezzetleri yeniden tadabiliyor olmaktan memnun oldum. Kahvaltı için bunun dışında tost, pankek ve omlet gibi seçenekler de mevcut. Öğlen giderseniz de köfte, burger veya buddha bowl deneyebilirsiniz. Saat 16.00’ya kadar açık olduğunu da belirtmeliyim.

Brunch & Cake

Kahvaltıdan devam edelim o halde: Bildiğim kadarıyla Brunch & Cake’in Barcelona’da üç şubesi bulunuyor. Biz deniz kenarındakine gittik. Erken gitmemize rağmen yarım saate yakın sıra beklediğimizi söyleyebilirim. Beklediğimize değdi çünkü hem gözümüz hem de karnımız tıka basa doydu. Bu mekan vegan değil ancak menüsünde bowl, sandviç, tost ve salata gibi vegan seçenekler bulunuyor. Envai çeşit taze meyveden yaptıkları smoothie’ler ise mutlaka denenmeli. Brunch & Cake hafta içi 17.00, hafta sonu 19.00’da kapanıyor.

Vegetalia

İspanyol mutfağının vazgeçilmezi olan tapasların bazıları “kendiliğinden vegan” aslında. Bunların başında pan con tomato (domatesli ekmek), pimientos de padrón (biber kızartma) ve patatas bravas (patates kızartması) geliyor ancak patatas bravas’ı alioli sosu olmadan istemek lazım. Vejetaryen ve vegan seçenekleri olan bu mekan ise İspanya’ya özgü olan empanada’yı da tempe ve seitan ile veganlaştırarak enfes bir hale getirmiş. Santa Maria del Mar Kilisesi manzaralı bu mekanda en çok beğendiğimiz ise tadı, dokusu ve görüntüsü ile hayvansal ile birebir aynı olan Impossible Burger oldu.

Merendero de la Mari

İspanya’ya gelip paella yemeden olmaz! Burada denediğim sebzeli paella ise vegan olmadan önce yediğim deniz ürünlü paella’lardan çok daha lezzetliydi. Soğan, havuç, pırasa, kereviz, rezene ve karnabahar gerçekten çok yakışmıştı. Bu restoran da vegan değil ancak bir önceki mekanda bahsettiğim “kendiliğinden vegan” tapas seçenekler mevcut. Port Vell’de bulunan ve pazartesileri kapalı olan Merendero de la Mari, 16.00 – 19.30 saatleri arasında çalışmıyor.

Roots & Rolls

Roots & Rolls uzak doğu mutfağını veganlaştırarak bize sunuyor. “Balıksız sushi mi olurmuş” demeyin, denediğimiz her şey o kadar lezzetliydi ki! Besin mayası ile servis ettikleri çıtır çıtır kale cipsi, dip soslarla beraber gelen karnabahar kızartması ve jackfruit ile yaptıkları sushi favorilerimiz arasına girdi. Bunlara ek olarak göze ve damağınıza hitap edecek envai çeşit başlangıç, ana yemek ve tatlı bulunuyor. Benim aklım kaju peynirinden yaptıkları limonlu cheesecake’te kaldı mesela. 19.00’da açılan Roots & Rolls, cuma, cumartesi ve pazar günleri 13.00 – 17.00 arası da hizmet veriyor.

Teresa Carles

Katalan şef Teresa Carles’e ait olan ve 40 yılı aşkın süredir faaliyet gösteren bu mekan, hem vejetaryen hem de vegan seçeneklerin olduğu bir menüyle karşımıza çıkıyor. Yemelere doyamadığım kale cipsini burası da çıtır çıtır ve çok lezzetli yapıyor. Ev yapımı biraları da aromatik ve hafifti. Vegan köfte, nugget, sosis ve pastırma gibi alternatiflere ek olarak, bitki bazlı “deniz ürünleri” ile yaptıkları paella da kulağa güzel geliyordu. Öğlen 12.00’da açılan Teresa Carles, 16.00 – 19.00 saatleri arasında çalışmıyor.

Bonus: Carrefour / Mercadona / Lidl / Aldi

Barcelona’da neredeyse tüm marketlerde vegan ürünler bulunuyor ancak en çok seçenek için başlıkta belirttiğim marketlere gitmenizi öneririm. Çeşit çeşit bitkisel süt ürününden (süt, peynir, yoğurt vs) tutun da et ikamelerine (köfte, nugget, şarküteri vs) kadar geniş bir yelpaze sunuyorlar. En çok ilgimi çeken ise Barcelona Carrefour’daki vegan ürünlerin çoğunun kendi markalarına ait olmasıydı, üstelik diğer markalara göre fiyat olarak daha uygundu. Umarım en kısa zamanda Carrefour Türkiye de Metro Türkiye gibi kendi mağazalarında kendi vegan ürünlerini bizlere sunar.

Kapak Fotoğrafı: rootsandrolls.com

İlginizi çekebilir: Şehirli Erkek’ten Barcelona Şehir Rehberi

Madrid’de 48 Saat: Tapas, Futbol ve Sanat

Ronaldo’nun üçüncü golü Madrid yolcuğuluma noktayı koymuştu. Hızlı geçen bir uzun hafta sonundan sonra doyasıya yemiştim, gezmiştim, eğlenmiştim ve artık havaalanına yol almanın vakti gelmişti. Geçen hafta iş için gidip hafta sonunu bağladığım Madrid gezimden sonra Avrupa şehirlerinin ne kadar kompakt ve yürünesi olduğunu tekrar hatırlamış, İspanyolların ne kadar neşeli ve hayatı doya doya yaşadıklarnı öğrenmiştim.

madrid

Madrid’de Ne Yapılır?

Genelde her seyahatimden önce New York Times’ın  “36 Hours in….” başlıklı yazılarına hızlıca göz atıp, en kritik yerler nereleri, en güzel bölgeler nerede öğrenmeye çalışırım. Madrid seyahati de hiç farklı değildi ama maalesef bu sefer karşıma çıkan yazı hem biraz eski, hem de çok kapsamlı değildi. Yine de Foursquare, şans ve tesadüfe güvenim tamdı. Avrupa’nın en güzel yanlarından biri merkezi bir noktadan çıkıp yürümeye başladığınızda elbet güzel bir cafe, lezzetli bir yemek veya önemli bir turistik nokta karşınıza çıkıyor. Bu sefer de hiç farklı olmadı. Madrid’de “Peurta del Sol’den” başlayıp herhangi bir yöne yürümeye başlayınca her türlü güzellik karşınıza çıkıyor. Bu seferki seyahatim biraz yeme-içme ağırlıklı oldu. İspanyolların “tapas” kültürü (ufak porsiyonlarda, bol çeşit) çok farklı yemeği denemeye elverişli olunca gittiğiniz her noktada yeni bir tatla karşılaşabiliyorsunuz. En beğendiğim mekanları kısaca sıralamak gerekirse;

Tximziri

Cuma gecesi karnım acıkınca Foursquare üzerinden (yurtdışında en iyi yerleri bulmak için birebir, İspanyolca yorumları anlamasam da bol ünlemli, bol gülen suratlı comment’leri görünce iyi olduğunu hemen anladım) bulduğum bu ufak mekanda ister arkadaşlarınla standlarda birkaç tapas tadarak bir şeyler içebilirsin veya bir masa kapıp uzun uzun lezzetli ana yemekler yiyebilirsin. Standart tapasların yanında günlük değişen bir menüsü olan Tximziri’de çıtır tempura (Japon usulü kızartma) hamburger ve İspanya’da yaygın olan Bacalao balığını (Morina) mutlaka tavsiye ederim. Barda oturmayı tercih ederseniz barmenler çok sıcak ve muhabbeti seviyorlar. Gecenin ilerleyen saatlerinde menüde olmayan bazı özel tapaslardan ikram edebilirler!

Chocolateria San Gines

Chocolateria San Gines

Madrid’e gitmemden önce “mutlaka gidip yemen lazım” denilen tek yer burasıydı. Sabah saatlerinde Puerta del Sol’dan yola çıkarak küçük bir ara sokakta bulduğum bu mekanda İspanyolların çıtır çıtır, hafif şeker ve tarçınlı churros’larını yeme fırsatı bulabilirsiniz. Çikolataya bandırarak yenilen churroslar tam paylaşımlık. Çikolatası sanki “Sos mu olsam, sıcak çikolata mı olsam?” sorusuna takılıp arada bir yerde kalsa da bol bol yürüyüş yapacağınız bir gün için mükemmel bir başlangıç. İçeride ödemenizi yaptıktan sonra hemen dışarıda bir masaya konuşlanıp etrafı gözlemlerken hoş sürprizlerle karşılaşabilirsiniz. Madrid öyle bir yer ki sokakta biri akordion çalarken önünden geçen bir adam bir anda durup onunla duet patlatabilir. Chocolateria San Gines civarındayken Palacio Real (Saray) ve Catedral de la Almudena tam görmelik yerler. Görkemli taş yapılar ve fotoğraflık yerlerle dolu bu bölgede içeri girip gezmek isterseniz uzun kuyruklar için hazırlıklı olun.

Madrid’de Bir Pazar: Mercado de San Miguel

marcado de san miguel

Biraz turistlik yaptıktan sonra ayaklarım beni Mercado de San Miguel’e götürüyor. Burası 15-20 tezgahın olduğu büyük bir pazar. İspanyollar haftasonları burada bir ellerinde şarap, diğer ellerinde tapasla ayakta sohbet edip haftasonunun keyfini çıkarıyorlar. Tezgahlar arasında peynir, balık, croquette,  şarküteri, hamburger, kahve, pasta… kısacası her türlü yemeği satan ustalar var. İnsan bu kadar çeşidin arasında kalınca birkaç tur atmadan karar vermekte zorlanıyor. En iyisi en kalabalık tezgahları bulup gözünüze çarpan tapasları yiyip bir sonrakine geçmek. Hem tadımlık, hem hediyelik için en iyi yerlerden biri burası olabilir. Şanslı olup pazarın orta yerinde yapılan flamenco tanıtımlarına denk gelirseniz ayaküstü bir gösteri de yakalamış olursunuz. Mercado de San Miguel’de açlığınızı bastırdıkan sonra şehrin doğu kısmına yönelerek sanat, park, alışveriş üçlüsüne geçebiliriz.

mercado de san miguel

Museo del Prado, Parque del Retiro, Salamanca Bölgesi

Puerto del Sol’ün doğusuna geçip 15-20 dakika yürüyüşten sonra kendinizi Prado sanat müzesinde bulursunuz. Burada Goya ve Velazquez gibi ünlü İspanyol sanatçıların yanında birçok farklı Avrupa ülkesinden gelen eserleri görebilirsiniz. Sanata ilginize bağlı olarak burada istediğiniz kadar uzun veya kısa vakit geçirebilirsiniz. Girişte birkaç Euro fazla vererek müze kataloğunu almanızı tavsiye ederim; böylece biletiniz neredeyse bedavaya geliyor.

retiro park

Hava güzelse Prado’yu biraz kısa kesip (bir sonraki gelişe bir şeyler kalsın!) Retiro Park’ına geçmek şart. Şehrin ortasında yeşillik içerisinde güneşlenenler, bankta oturanlar, sokak sanatçıları, gölde kayıklar, koşu yapanlar, bisiklet kiralayanlar, her şeyiyle muhteşem bir park burası. İstanbul’un betonlaşmasına alıştıktan sonra böyle parklar kesinlike insana iyi geliyor.

Alışveriş tutukunları parkın içinden kuzeye dönerek meşhur Salamanca bölgesine yol almak isteyebilir. Nişantaşı gibi burada da lüks butiklerin yanında ilginç hediyelik eşyalar satan ufak mağazalar bulabilirsiniz. Serrano Bulvarı ve iki yanındaki paraleller en güzel mağazaların olduğu caddeler.

Madrid’de Nerede Ne Yenir?

Mama Framboise

mama framboise

Bu kadar yürümenin ardından kendinizi ödüllendirip biraz dinlenmek isterseniz Mama Framboise en iyi seçeneğiniz olabilir. Önündeki kalabalığı görünce farkettiğim bu mekan İspanyol malzemelerin ön plana çıktığı bir Fransız pastane. İçerideki kalabalıktan ötürü burada masalar paylaşılıyor, kime denk geleceğiniz belli olmuyor. Benim gibi şansınıza masanıza İngilizce bilen birileri düşerse tanışabilir, ilginç hikayeler dinleyebilirsiniz. Burada tatlılar üç boy geliyor – mini, tek porsiyon ve paylaşımlık. Çayınızı söyleyip reyondan tatlınızı seçtikten sonra burada uzun uzun oturabilirsiniz. Denemesem de menüdeki sandviç, quiche ve croissant’lar dikkatimi çekti, eminim hepsi mükemmeldir. 

mama framboise

Mercado de la Reina

Otelinizde biraz dinlendikten sonra tekrar Puerto del Sol bölgesine dönerseniz gündüze göre bambaşka bir manzara ile karşılaşabilirsiniz. Akşamları hareketlenen bu meydan tam Taksim metro çıkışı gibi bir buluşma noktası. Tur grupları, İspanyol gençler, çiftler burada buluşup geceye devam ediyorlar. Puerto del Sol’e yakın ana caddelerden biri olan Gran Via (“Bia” okunur) üzerinde yürürken yine karşınıza bir kalabalık çıkabilir. Burası bir duvarı tuğla, karşı duvarı karatahta üzerine yazılı menüsü olan büyükcene bir lokanta/bar. Mutfaktan yükselen kokular ve ızgaradan gelen seslerin Nora Jones gibi müziklerle karıştığı bu mekanda herkese göre bir bölüm var. Kapıya yakın kısımda barda oturanlar tapas ve içki yudumlarken orta kısımda açık mutfak karşısında yemek yiyenler ve en arkada masalarında oturan grupları bulabilirsiniz.  Açık mutfak karşısındaki taburelere oturduktan sonra elinize İngilizce menü tutuştursalar da hemen onu bir kenara bırakın ve karatahtada yazan “Menu 50 Aniversario Mercado de la Reina” (50. Yıl menüsü) istediğinizi söyleyin. İki kadeh İspanyol şarap ve 5 bölümden oluşan bu menüden sonra İspanyol mutfağında İberica Jamon’u ile başlayıp çorba, ahtapot, Bacalao ve Krem Katalan ile biten bir yolculuğu tamamlamış olacaksınız. Bence menünün yıldızı son derece basit bir şekilde hazırlanmış zeytinyağı, balzamik ve kekikli ızgara ahtapot. Her malzemesi son derece taze ve ayarında pişmiş ahtapot kesinlikle lastikimsi değil, ağızda dağılıyor. Yemekten sonra mekanın ön tarafındaki barda geceye devam edebilirsiniz veya biraz daha “cool” olan alt katındaki Gin Club’da (son yıllarda Madrid’de cin kokteyller son derece popülermiş) kokteyller deneyebilirsiniz.

puerta del sol

Santiago Bernabeau

Programınız el veriyorsa gelmişken mutlaka Santiago Bernabeau’da bir Real Madrid maçı yakalamanız gerekiyor. Benim şansıma Pazar günü 12’de Real Madrid – Getafe maçı vardı ve akşamki uçağımdan önce Pazar gününü değerlendirmek için daha iyi bir program olamazdı. Yine de görkemli bir stat olan, 85 bin taraftar kapasiteli Santiago Bernabeau’daki İspanyollar kesinlike Türkiye’deki taraftarlarla yarışamaz. Daha sakin bir deneyim olsa da, dünyanın en güzel statlarından birinde dünyanın en iyi oyuncularını kaçırmamak lazım.

Pazar günü Real Madrid beni 4 golle (Ronaldo’nun hat-trick’iyle beraber) uğurladıktan sonra Barajas Havaalanına doğru yol alırken bir sonraki gelişimde nereleri göreceğimi, ne yiyip içeceğimin planlarını yapmaya başlamıştım bile. Bu şehri kaçırmayın derim.

*Real Madrid maç biletleri için en kolay yol www.ticketmaster.es sitesinden önceden satın almak. Gittiğiniz hafta maç yoksa turistler için düzenlenen stat turlarına da katılabilirsiniz.

Gastronomi Şehirleri: Dünyanın Dört Bir Yanından Duraklar

Gastronomi tutkunları için dünya genelinde birçok şehir, lezzetli yemekleri ve benzersiz tatlarıyla öne çıkıyor. İtalya’nın Bologna şehri, Fransa’nın Lyon şehri, Japonya’nın Tokyo şehri, Peru’nun Lima şehri, Tayland’ın Bangkok şehri, İspanya’nın Barselona şehri ve tabii ki Türkiye’nin İstanbul şehri, gastronomi denince ilk akla gelen destinasyonlardan sadece bazıları. Bu şehirlerdeki yöresel yemekler, kültürel miraslarıyla birleşerek unutulmaz bir gastronomik deneyim sunuyor. Dünyanın en iyi gastronomi şehirlerini keşfetmeye hazır mısınız?

Dünyanın En İyi Gastronomi Şehirleri

İtalya, Bologna

Fotoğraf Altyazısı | logan jeffrey (unsplash.com)
Tortellini | Fotoğraf: logan jeffrey (unsplash.com)

İtalya’nın gastronomi anlamında en zengin şehri olan Bologna, lezzetli yemekleri ve eşsiz mutfağı ile gastronomi tutkunlarını cezbediyor.

  • Bologna’nın Gastronomi Değerleri:
    • Bolonez Sosu: Gastronomi denince akla ilk gelen lezzetlerden biri olan Bolonez sosu, Bologna mutfağının vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. 
    • Tortellini ve Ravioli: İtalya’nın bu eşsiz şehrinde yapılan tortellini ve ravioli, dünyaca ünlü lezzetler arasında öne çıkıyor. 
    • Mortadella: Bologna aynı zamanda ünlü İtalyan sosisi mortadella’nın memleketidir. 

Bologna, tarihi ve kültürel zenginliği ile birlikte gastronomi alanında da kendine özgü lezzetleriyle ön plana çıkan bir şehir olma özelliğini taşıyor. Gastronomi meraklıları için Bologna, İtalya’nın lezzetli mutfağını keşfetmek için eşsiz bir destinasyon ve özellikle de İtalyan mutfağına ilgi duyan gezginler için unutulmaz bir lezzet yolculuğu sunuyor.

Fransa, Lyon

Prawn Vol-Au-Vent | Fotoğraf: Anima Visual (unsplash.com)

Fransa’nın gastronomi açısından en zengin şehirlerinden biri olan Lyon, sadece güzellikleriyle değil, aynı zamanda lezzetleriyle de ünlü. Bu muhteşem şehir, dünyaca ünlü restoranları ve geleneksel mutfağıyla gastronomi tutkunlarını cezbediyor. 

Lyon’da, gastronomi denildiğinde akla ilk gelenler arasında Le Boeuf Bourguignon, Quenelles, Coq au Vin gibi lezzetler yer almaktadır. Ayrıca şehrin pek çok bistro ve brasserie’si, ziyaretçilere özgün Fransız lezzetlerini sunuyor. 

Fransa’nın diğer şehirlerine kıyasla Lyon, yüksek kaliteli restoran ve şık bistro sayısı bakımından öne çıkıyor. Şehirdeki yemekler genellikle taze ve yerel malzemelerle hazırlanıyor ve bu da Lyon’un gastronomi sahnesini benzersiz kılıyor diyebiliriz. 

Eğer gastronomiyle ilgileniyorsanız, Lyon kesinlikle keşfedilmeyi bekleyen bir lezzet cenneti. Bu şehri ziyaret ettiğinizde, geleneksel Fransız yemeklerinin keyfini çıkarabilir ve unutulmaz bir tatil deneyimi yaşayabilirsiniz. Lyon, sadece tarihi ve doğal güzellikleriyle değil, aynı zamanda benzersiz gastronomi deneyimleriyle de sizi etkileyecek. 

Japonya, Tokyo

Japonya’nın başkenti Tokyo, dünya çapında eşsiz lezzetler sunan bir gastronomi merkezi olarak dikkat çekiyor.

Tokyo’nun gastronomi deneyimi sadece yemek çeşitliliğiyle değil; aynı zamanda sunum ve lezzet deneyimiyle de sınırsız bir zenginlik sunuyor. Bu nedenle Japonya’nın başkenti, gastronomi tutkunları için benzersiz bir destinasyon olarak öne çıkıyor. 

Peru, Lima

Fotoğraf Altyazısı | Megan Bucknall (unsplash.com)
Ceviche | Fotoğraf: Megan Bucknall (unsplash.com)

Peru’nun başkenti Lima, dünya çapında lezzetli ve benzersiz yemekleriyle gastronomi tutkunlarının ilgisini çekiyor. Peru mutfağı, ülkenin çeşitli coğrafi bölgelerinden ve kültürel etkileşimlerden etkilenmiştir. Gastronomi denince akla gelen Peru lezzetlerinden bazıları: 

  • Ceviche: Gastronomi denince ilk akla gelen lezzetlerden biri, taze balık ve deniz ürünleri ile limon suyu, soğan ve acı biber ile hazırlanan nefis ceviche. 
  • Lomo Saltado: Gastronomi tutkunlarının vazgeçilmez lezzeti olan lomo saltado, et, soğan, domates ve patates ile servis edilen nefis bir yemek. 
  • Aji de Gallina: İçerisinde çeşitli baharatlarla tatlandırılan ve tavuk eti ile yapılan bu lezzetli yemek, Peru mutfağının en sevilen yemekleri arasında bulunuyor. 

Lima, yerel lezzetlerini uluslararası mutfakla harmanlayarak farklı ve eşsiz bir gastronomi deneyimi sunuyor. Bu, dünya genelinde gastronomi tutkunlarının Lima şehrini ziyaret etme sebebini oluşturuyor. Lima, eşsiz deniz ürünleri, taze meyve ve sebzelerle dünyaca ünlü ve bu özelliği, şehri gastronomi haritasında ön plana çıkarıyor. Gastronomi denince akla gelen şehirler arasında Lima’nın haklı bir yere sahip olduğu söylenebilir.

Tayland, Bangkok

Tayland Sokak Yemekleri | Fotoğraf: Norbert Braun (unsplash.com)

Bangkok, Tayland’ın başkenti ve en büyük şehri olarak Asya’nın gastronomi alanında önemli bir yere sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bangkok, sokak lezzetleri ve uluslararası restoranlarıyla dünyanın en iyi gastronomi şehirleri arasında yer alıyor. 

Tayland mutfağının eşsiz lezzetleri ve çeşitliliği, Bangkok’u gastronomi tutkunları için bir cennet haline getiriyor. Şehirdeki yemek deneyimleri hem yerel tatlar hem de dünya mutfaklarının harmanlanmasıyla zenginleşiyor. 

Bangkok’ta gastronomi deneyimi, sokak satıcılarından lüks restoranlara kadar geniş bir yelpazeye sahip. Tayland’ın meşhur sokak yemekleri; pad thai, som tam, ve mango sticky rice gibi lezzetler, ziyaretçilere unutulmaz tatlar sunuyor. 

Tayland Bangkok’ta Gastronomi Deneyimi:

  • Sokak yemekleri deneyimi
  • Uygun fiyatlı restoranlar
  • Geleneksel Tayland lezzetleri
  • Uluslararası mutfak seçenekleri

Başka hiçbir şehirde bulamayacağınız bu lezzet ve deneyimlerle dolu olan Bangkok, gastronomi tutkunları için mutlaka ziyaret edilmesi gereken şehirlerden biri olarak dikkat çekiyor. 

İspanya, Barselona

Barselona, gastronomi denildiğinde akla gelen şehirlerin başında yer alır diyebiliriz. Şehir, lezzetli deniz ürünleri, zeytinyağlı yemekler ve ünlü İspanyol tapasları ile meşhur. Barselona’nın gastronomi dünyası, dünyaca ünlü restoranları ve yerel pazarlarıyla dikkat çekiyor. 

Lezzetli Deniz Ürünleri: Barselona, Akdeniz’in taze deniz ürünleri ile ünlüdür. Burada tattığınız yemeklerin tazeliği ve lezzeti sizi mest edecek.

Zeytinyağlı Yemekler: İspanyol mutfağının vazgeçilmez lezzetleri arasında zeytinyağlı yemekler bulunur. Barselona’da enfes zeytinyağlı yemekleri denemeden dönmemelisiniz.

Ünlü Tapasları: Barselona, çeşit çeşit tapas çeşitleri ile gastronomi meraklılarına unutulmaz deneyimler sunar. Tapas barlarında, şehrin eşsiz lezzetlerini tadabilir ve yerel atmosferin keyfini çıkarabilirsiniz.

Barselona’nın muhteşem manzaraları eşliğinde gastronomi turu yapmak, sizin için unutulmaz bir deneyim olabilir. Şehrin kendine özgü tatları ve lezzetleri, gastronomi tutkunlarını cezbedecek nitelikte.

Türkiye, İstanbul

Fotoğraf Altyazısı | Ömer Haktan Bulut (unsplash.com)
Baklava | Fotoğraf: Ömer Haktan Bulut (unsplash.com)

İstanbul, Türkiye’nin en büyük ve en yoğun şehri olmasının yanı sıra zengin ve çeşitli mutfağıyla da biliniyor. Gastronomi denildiğinde akla gelen lezzetlerle dolu olan bu büyüleyici şehir, dünya çapında birçok ödüle sahip. İstanbul’da denemeniz gereken lezzetler: 

  • Köpüklü Türk Kahvesi: İstanbul’da açık havada bir fincan köpüklü Türk kahvesi içmek, şehrin atmosferini tam anlamıyla yaşamanın en güzel yollarından biri.
  • Boğazın Tadı: Balık Lokantaları: Boğaz’ın kıyısında yer alan balık lokantalarında taze deniz ürünleriyle enfes bir akşam yemeği yiyebilirsiniz.
  • Baklava ve Türk Tatlıları: İstanbul’un her köşesinde bulabileceğiniz enfes baklavalar ve diğer Türk tatlıları eşliğinde tatlı bir mola verebilirsiniz. 

İstanbul’un gastronomi alanında sunduğu zengin ve çeşitli lezzetler, şehri yeme-içme deneyimi için harika bir destinasyon haline getirir. Bu lezzetleri denemek için gezginler dünyanın dört bir yanından İstanbul’a akın eder. 

Kapak Fotoğrafı: unsplash

İlginizi çekebilir: Food by Melito’dan Gault & Millau Rehberi

Season Seven: Leziz Bir Pop-up Restoran Deneyimi

Sınırların, limitlerin bireyleri sıkıştırdığı, eski alışkanlıklarımızı bir bir özgürleştirdiğimiz, farklılıkların daha kolay benimsendiği, sınırsız arsalarda meta çiftlikler kurduğumuz, sınırlara merkezlere bağlı olmaksızın yatırım yapabildiğimiz yeni dünyamızdan bir özgürleşme alanı da tabağımıza geliyor; pop-up restorancılık.

microsoftteams-image-6-2
Season Seven| Fotoğraf: https://seasonseven.co/

Menülerin özgürleşme ihtiyacı ile doğan, pandemiyle birlikte mekanlara erişemememizle yaygınlaşan pop-up restoran kültürü; bir süredir örneklerini ülkemizde de görmeye başladığımız bir geçici / gezici restoran uygulaması. Bu restoran, konseptiyle bütünlük sağlayan, bazen bir defaya mahsus bazen de düzenli olarak farklı yerlerde deneyimleyebileceğiniz etkinlikler serisi olabiliyor.

Hep gittiğiniz o restoranda gördüğünüz aynı simaları, aynı masayı, manzarayı bulamasanız da, artık restorana değil şefe gittiğimiz; reçetesi, sosu altında bizleri aynı simalarla buluşturan bir oluşum bu pop-up restoran konsepti. Yaygın olarak belli bir kültüre, konsepte, ideolojiye yönelik hazırlanmış menülerle karşımıza çıkıyor. Organik çiftlik menüleri, Çin mutfakları, vegan-vejetaryen menüler, sıfır atık menüler…

microsoftteams-image-8
Season Seven | Fotoğraf: Aysu Aktepe

İlk kez geçtiğimiz Mart ayında pop-up Late Night Ramen etkinliğiyle tanıştığım Season Seven ekibi ile sizleri tanıştırmak istiyorum. Season Seven, pandemide Umut Burhan Çungur ve Oğuz Zağra’ nın ortak heyecanlarını gerçekleştirmek üzere bir araya geldikleri başlangıçta tek bir etkinlik yapmak üzere bir araya gelen; sonradan bir seriye dönüşen şehirdeki konar göçer lezzet durağımız. MSA’lı iiki şefimiz, hayatlarının farklı yönlere akması öncesinde kısa süreli bir planlama dahilinde konuklarına kendi yolculuklarını anlatabilecekleri menüler sunmak üzere Galata’da bir pop-up etkinlik olarak oluşmuş.

Şeflerimizin yolları, bambaşka ülkelerde yaşamaya başlamadan hemen önce; İstanbul’da ortak bir arkadaşlarının vasıtasıyla kesişiyor ve hızla kollar sıvanıyor. Bir çok farklı mutfaktaki deneyimleri farklı etkinliklerde karşımıza çıksa da; uzak doğu mutfağına olan ilgileriyle olgunlaşan Ramen etkinlikleri ile Season Seven Mart ayından beri düzenli olarak şehrin farklı yerlerinde Uzak Doğu mutfağından enstantaneler sunuyor.

microsoftteams-image-5-2
Season Seven | Fotoğraf: Aysu Aktepe

Cihangir’in tatlı minik mekanlarından birinde bu lezzet şöleni tabaklar sayesinde tanıdığım Season Seven’in Tipsy Tapas, Ramen etkinlikleri, Noodle yıl boyunca hafta sonları devam ede dursun, geçtiğimiz yaz Akyaka’nın göz bebeği Geyik’te ansızın karşıma tekrar çıktı. Bütün yaz Akyakalılara Tavuk Burger’ in, patates kızartmasının bambaşka versiyonlarını yaşatan SeasonSeven; Geyik Sayfiye (Akyaka)‘nin mutfağını sezonluk olarak emanet alarak tatilcilerin de kalplerine lezzetli elleriyle dokunmuştu.

microsoftteams-image-3
Season Seven | Fotoğraf: Aysu Aktepe

Yaratıcı, alışılmışın dışında fikirleriyle bizleri etkilemeye devam eden Season Seven şimdilerde Japon Meyhanesi konseptiyle, daha önce benzerini görmediğim bir etkinliğe hazırlanıyor. Şeflerin leziz tabaklarını yakalayabilmek için duyuruları takip etmenizi öneririm.

Kapak Fotoğrafı: seasonseven.co/

İlginizi çekebilir: Tuba Nil Dengiz’den Sapa İstanbul

Katalan Yemek Kültürü: Dağların Denizle Buluştuğu Yerde

Paella, tapas, Cava, taze deniz mahsülleri, ekmek, domates, cerveza zeytinyağı, churros, Cream Catalan.. 7,5 milyon nüfusuyla eski, üçgen şekilli bir bölge olan Katalonya özerk bölgesi, bin yıla yakın bir süredir kendi diline, tarihine, kültürüne ve geleneklerine sahip. Bugün, Katalan kimliğini en çok tanımlayan şeylerin başında kullandıkları dil ve kendine özgü yemek kültürü geliyor. Kendine özgü ve gelenklerine sıkı sıkı bağlı bu bölgenin başkenti Barselona, aynı zamanda “La Cuina Catalana” başkenti! Hadi gelin Katalan yemek kültürünü, Barselona’yı ve Mart ayı başında yaptığım Barselona seyahatinde benim deneyimlediklerimi birlikte keşfe çıkalım.

Katalonya

İber Yarımadası’nın kuzeydoğu bölgesinde yer alan bu bölge Barselona, Girona, Lleida ve Tarragona olarak dört ana şehirden oluşuyor. Bazı Katalan inanışlarına göre bu dört şehre ek olarak Katalan toprakları, güneyde Valensiya ve çevresini, Andorra’nın Dağ Hükümdarlığını, kuzeyde Fransa’nın Roussillon Bölgesi’ni kapsıyor ve bu bölgede yaşayanlar “Else Paisos Katalanları”olarak tanımlanıyor. Yerel ve coğrafi işaretli ürünler konusunda oldukça milliyetçi bir yaklaşıma sahip Katalanların en önemli tarım alanları Balear Adaları ve Alghero Şehri. Bu bölgelerin tümü Katalanca veya ondan türetilen bir lehçe konuşuyor ve ortak bir mutfak mirasını paylaşıyor.

Fotoğraf Altyazısı | Logan Armstrong (unsplash.com)
Katalonya’nın başkenti Barselona | Logan Armstrong (unsplash.com)

Katalonya’nın başkenti ve en büyük şehri olan Barselona, masmavi Akdeniz ile çevrili ve diğer birçok harika yerel şarapla birlikte popüler, oldukça lezzetli Cavaların üretildiği Katalonya bağ arazilerine ev sahipliği yapıyor. Girona, hem Akdeniz hem de Fransa tarafından sınırlanmış ve “Vahşi Sahil” olarak adlandırılan Costa Brava’nın bulunduğu Katalonya’nın en kuzeydoğu eyaleti. Ayrıca bu bölge, Katalonya’nın en iyi restoranlarından bazılarını ev sahipliği yapıyor. Çok da büyük bir bölge olmamasına rağmen birkaç tane üç Michelin yıldızlı restorana sahip. Lleida, Katalonya’nın en batı eyaleti ve hem Fransa hem de Andorra ile sınır komşusu. Meyve bahçeleri ve zeytinliklere sıklıkla rastlanıyor. En güneydeki şehir ise, aynı zamanda Akdeniz ile sınırlanan Tarragona. Bölgenin Katalanca, İspanyolca ve Oksitanca’nın Aranese lehçesi olmak üzere üç resmi dili bulunuyor.

Katalonya, kendi özel mutfağı da dahil olmak üzere kendi zengin tarihine ve kendine özgü kültürüne sahip. Komşusu Fransa ve İtalya’dan yoğun bir şekilde etkilenen Katalan mutfağı, hem karadan hem de denizden gelen gerçek bir Akdeniz mutfağı.

Akdeniz kültürünün etkisinde olan Katalan mutfağını oluşturan tariflerin yapımında kullanılan ürünlerin başında  patlıcan, domates, enginar, nohut, fasulye, ekmek, zeytinyağı, şarap, domuz eti, domuz sosisi, domuz jambonu, morina balığı, hamsi, sardalya, ton balığı, karides, istiridye, midye, kalamar geliyor.

Katalan Kileri

Katalonya’yı, Akdeniz ruhu ve tescillenmiş coğrafi işaretli ürünleri ile tanınan benzersiz ürünlerden oluşan sağlıklı bir seçkiye sahip İspanya’nın özerk bölgelerinden biri olarak da tanımlayabiliriz. Bu ürünler arasında paella yapımında kullanılan Ebro Deltası’ndan pirinç, Patatas Bravas için Prades’ten patates, Santa Pau’dan “fesol” fasulyesi, Vallès’den “ganxet” fasulyesi ve endemik bir tür olan Valls’ten “calçots” yer alır.(en popüler yerel yemeklerden biri ateşte ızgara yapılan büyük yeşil soğan/pırasa diyebiliriz. Bouqeria’da gezerken dikkatimi çekmişlerdi :))

ekran-resmi-2023-04-01-20-16-21
Calçots | Fotoğraf Kaynağı: Melis Sarıhan

Lleida’dan armut, Girona’dan elma, Terres de l’Ebre’den clementines (mandalina- sokakta birçok Barselonalıyı elinde mandalina yerken görebilirsiniz) ve Reus’tan fındık gibi meyveler geliyor. Bölge için yerel ürünlerin önemi La Sagrada Familia’nın alçak kulelerinin üzerinde yer verilmesinden dahi anlaşılıyor. Bölgedeki çiftlik hayvanları ve kümes hayvanlarından elde edilen ürünler arasında Prat tavukları ve horozları, Vic “longaniza” ve “salchichón” tütsülenmiş sosis ve Pireneler’den gelen dana eti yer alır. Empordà, Terra Alta, El Baix Ebre-Montsià gibi menşe işaretli ve yüzlerce yıllık zeytin ağaçlarından elde edilen zeytinyağları bölgedeki bir diğer önemli ürün. 

ekran-resmi-2023-04-01-20-50-28
Katalan Baharatları – Mercat de la Bouqeria
| Fotoğraf Kaynağı: Melis Sarıhan

Türk mutfağındaki kadar baskın olarak kullanılmasa da baharatlar da Katalan yemek kültürünün vazgeçilmez bir parçası. Guindilla yani Cayanne biberi, tarçın (Canela), karanfil (Clavo), morina balığının mutlak eşlikçisi Muskat cevizi (Nuez Moscada), pirinçli yemeklerin ve Romesco sosun vazgeçilmezi Nora Biberi (Nyora), karabiber, etlere, haşlanan ahtopata mutlaka eklenen tütsülenmiş paprika (Pimentón) ve elbette paellanın olmazsa olmazı safran Katalan kilerinde bulunan baharatlar arasında. Ancak şunu belirtmeliyim ki baharat kullanım yoğunluğu Türk damak tadına göre oldukça az. Katalan mutfağının odak noktası doğal tatlarını gizleyen değil, ortaya çıkaran ve artıran şekillerde pişirilen yüksek kaliteli malzemeler. Baharatlar ise lezzet dengeleyici ve tamamlayıcı olarak kullanılıyor. Barselona’nın 39 kapalı gıda pazarına (Bouqeria) ve binlerce küçük özel mağazaya sahip olmasının bir nedeni de budur. Amaç, sadece bir tutam tuzla pişirilen deniz mahsulünü veya ızgaradaki yabani rovello mantarlarını tam olarak tatmaksa, o zaman taze olsalar iyi olur! Barselona’da tapas barlarda tadacağınız yemekler de tam da bu odakta hazırlanıyor. Tadına baktığım tüm tapaslarda aynı şeyi hissettim: tazelik ve nötrlük. Bunu şu şekilde açıklayabilirim: her bir ürünün tadını tek tek alabiliyorum ama bütün olarak da ayrı bir lezzet alıyorum. Yemeğim bittiğinde ise damağımda keyifli bir tat ama asla hiçbir ürünün baskınlığı yok.

Mutlaka Denenmesi Gereken Katalan Lezzetleri

Pa amb tomàquet (Domates ve zeytinyağlı ekmek)

Katalanların en az bizim kadar iyi ekmek yaptığını kesinlikle belirtmeliyim. Ekmek ve türevleri konusunda oldukça lezzetli ve geniş bir seçkiye sahipler. Bu geleneksel domatesli ekmek günün her öğününde yenilebilen neredeyse her tapas barda bulunan, oldukça basit ancak bir o kadar da lezzetli bir seçenek. Biz bu lezzetin tadına Barselona’daki ikinci akşamımızda La Rambla’da bulunan çoğunlukla yerellerin tercih ettiği bit tapas bar olan Ciutat Comtal’da baktık. Taze rendelenmiş çiğ domates ve zeytinyağı karışımına batırılmış çıtır çıtır beyaz minik ekmekler. Üzerindeki tek dokunuş deniz tuzu.

ekran-resmi-2023-04-01-19-53-49
Pa amb tomàquet | Fotoğraf Kaynağı: Melis Sarıhan

Escalivada (Közlenmiş palıcan, biber, soğan)

Escalivada Katalanca “közde pişirmek” anlamına geliyor. Közlenmiş patlıcan, biber ve soğan soyulup jülyen olarak doğranıyor ve zeytinyağı ile soğuk olarak servis ediliyor.

aa5ef6d77575461f874b7a0e29a88c37
Escalivada | Fotoğraf Kaynağı: TasteAtlas

Esqueixada de bacallà (Tuzlu morina balığı salatası)

Bacallà (Codfish) yani morina balığı Katalan mutfağında oldukça tercih edilen bir balık türü. Tuzlu bir balık olmasından dolayı tuzunun dengelenmesini sağlayacak lezzetlerle bir araya getiriliyor. Esqueixada de bacallà, domates, zeytinyağı, sirke, dolmalık biber veya zeytin gibi ürünlerle hazırlanan bir çeşit salata. Bu salatanın bir benzerini yine Ciutat Comtal’da karışık deniz mahsüllü olarak tatma şansı yakaladık. Ama ne şans! Taptaze, haşlanmış halka kalamar, jumbo karides, midye, ahtapot ve yengeç surimi bol sızma zeytinyağı, brunuaz dilimlenmiş ve çok az ısı görmesine rağmen ağızda yoğun tat bırakmayan soğan ve yine brunuaz dilimlenmiş kırmızı-sarı kapya biberlerin çıtırlığı.. Her şeyden yedik sonra bu salatadan bir kez daha yedik! (domatesli ekmekle elbette)

Bacallà (Morina Balığı)

Tuzlanmış morina balığı yukarıda da bahsettiim üzere Katalan mutfağında oldukça tüketiliyor. İlk kez Barselona’da tadına baktığım morinayla yıldızımız pek tutmadı. Yağlı ve yoğun tada sahip bir balık. Belki salata veya daha sade olarak tadına bakmış olsaydım belki farklı düşünebilirdim. Ciutat Comtal’da ballı zeytinyağlı domates üzerinde beşamel soslu morina balığı denedik. Katalan mutfağının olmazsa olmazı kontrast tatların bir arada bulunması bu yemekte de vardı. Balığın tuzluluğunun dengelenmesi için domatesin asidi ve bal kullanılmış ancak bal oranı oldukça fazlaydı. Domates bir tatlı kadar tatlıydı. Balıkla bütünleşemediği gibi balığın yoğun tadı üzerindeki beşamelle iyice ağırlaşmıştı. Barselona’da bulunduğum hafta içerisinde bitmeyen tek tabak olma özelliği taşıdığını belirtmeliyim.

ekran-resmi-2023-04-01-20-24-04
Bacallà – Ciutat Contal | Fotoğraf Kaynağı: Melis Sarıhan

Calçots amb romesco (Romesco soslu yerel soğan)

Calçots kışın sonunda olgunlaşan ve endemik bir tür olan uzun, kalın yeşil soğan türüdür. Bu soğanlar açık ateşte veya ızgarada pişirilir ve bir başka yerel lezzet olan romesco sosla servis edilir. Romesco sos kurutulmuş kırmızı biber, kavrulmuş domates ve sarımsak, badem, fındıktan, ekmek kırıntıları, zeytinyağı ve sirkeden yapılan kalın bir sos.  

Mel i mató (Ballı taze peynir)

Balla ve fındık veya cevizle süslenmiş taze peynirden oluşan oldukça basit bir tatlı. (Katalanlar için tatlı ama biz kahvaltıda bunun karadut reçellisini zaten yiyoruz) Katalunya’da orta çağlardan beri inek veya keçi sütünden (veya ikisinin karışımından) yapılan mató, harika bir süt tazeliğine sahip, yumuşak ve hafif dokulu bir peynirdir. Üzerine şeker serpilebilir ama geleneksel olanı balla yapılanı.

29032018-mel-i-mato-2-lacuinadesempre-cat
Mel i mató| Fotoğraf Kaynağı: Catalunya Experience

Crema Catalana

Tadına bakmanız için üzerindeki ince karamelize şeker tabakasını kırmanız ve şekerin çıtırıyla yumuşacık kremamsı limon kabukları ve tarçın kokulu muhallebiye ulaşmanız yeterli. Crema Catalan’ın tadına oldukça lokal bir pastane olan  La Pallaresa’da baktık. Küçük, otantik hatta içeri girdiğinizde 70-80li yıllardan kalmış hissi uyandıran bu pastanede churros, crema catalana gibi yerel lezzetlerin tadına bakabilir, taze çekilmiş espressonun veya üzerine cömertçe eklenmiş çırpılmış kremalı sıcak kakao içebilirsiniz. Kakako diyorum çünkü çikolata değil. Churrosları çıtır çıtır oldukça lezzetli olmasına rağmen çikolata sosu hayallerimdeki o çikolata sos değil, kakaoydu. Şeker oranı oldukça düşük olduğunu belirtmeliyim. Ancak cream catalan enfesti. Oldukça hafif ve hala tadından emin olamadığım bir baharat sütüne eklenmişti. Tarçın veya limon değil lavanta veya salep gibi güzel kokan bir aroma.. 

ekran-resmi-2023-04-01-20-27-57
Crema Catalan | Fotoğraf Kaynağı: Melis Sarıhan

Barselona Notlarım

Barselona’da fark ettiğim şey şu ki her gelir seviyesinden, her eğitim-kültür seviyesinden kişiler sokakta yemek yemeğe çok alışkın. Yemek yemek onlar için bir sosyalleşme ve bir kültür. Amerikan kahvaltısı etkisinde olan Brunch kafelerin sayısı oldukça fazla. Ancak günlük hayatlarında yerel halk jamon ve yerel ekmeklerden oluşan sandviç ve kahveleriyle kahvaltılarını edip güne başlıyorlar. Öğleden sonra 15.00-16.00 civarı cerveza veya cavaya eşlik edecek tapasları tüketiyorlar. Şehir planlamasının çok iyi olması sebebiyle her blokta en az 4-5 adet tapas bar bulunuyor. Bu tapas barların hepsinin de mutlaka müşterisi var. Bunun da bana şehirde belli bir standardın korunduğu fikrini verdiğini söylemeliyim. Akşam yemeğini de genel olarak 20.00’den sonra tüketen Barselonalılara siz de ilk günden sonra ayak uyduruyorsunuz. Şehir yürüyerek gezmek için mükemmel. Her yere yakın bir konaklama noktası seçtiğinizde (bizim Airbnb tüm önemli noktalara yürüyerek 15 dakika mesafedeydi) yürüyerek tüm şehri keşfedebilirsiniz.

Tatlı konusunda Fransa’ya komşu olması sebebiyle beklentim oldukça yüksek olmasına rağmen maalesef Cream Catalan dışında çok beğenerek yediğim bir tatlı olmadı. Şeker oranları Türk damak tadına göre oldukça az. Örneğin Fransa’nın komşusunda maalesef mis gibi tereyağ kokan bir kruvasana da rastlamadım. Barselona’da tapasları, taze deniz mahsülleri, cervezaları ve özellikle cavasıyla beni (dolaysıyla midemi) ziyadesiyle memnun etti. Mutlaka daha sıcak bir mevsimde tekrardan gidip Barcelonata sahilinde soğuk Cava ile plaj pikniği yapacağım!

Kapak Fotoğrafı: Melis Sarıhan

İlginizi çekebilir: Başak Aydın’dan Vegan Dostu Şehir Barcelona

Radarımızdaki 4 Atıştırmalık Mekanı: Sevdiğimiz Eşlikçiler Peşinde

Biz ne zaman şehrin hızına kendimizi bırakıp bir konserden başka bir etkinliğe doğru koşar olsak sevdiklerimizle buluşurken de bizim hızımıza yetişebilen seçenekler ararız. İş çıkışı arkadaşlarımızla buluşurken veya koşuşturmaktan yorulduğumuz zaman bir nefes almak istediğimizde bizim gözlerimiz hemen menüde eşlikçileri aramaya başlar. Artık her ev buluşmasında Somer Sivrioğlu’nun Mısır Kaburgası’ndan gittiğimiz atölyelerde öğrendiğimiz tapas’lara kadar farklı lezzetler hazırlarken şehirdeki eşlikçilerden de beklentilerimiz artmaya başladı. Siz de bizim gibi sevdiklerinizle buluşurken sohbetinize eşlik edenleri arıyorsanız, aşağıya müdavimi olduğumuz atıştırmalık mekânlarını bırakıyoruz.

İstanbul’da En Sevdiğimiz Eşlikçiler

Dab Pub, Pera

Şehrin her semtinin farklı bir ruhu olsa da eminim hepimizin anlatılmaya en değer anılarının çoğu Beyoğlu’nda gerçekleşmiştir. Gülerek anlatmaya başladığımız anılarının başlangıç noktalarından biri olan Dab Pub; şehirde pub kültürünü en geleneksel yaşadığımız yerlerden. Özellikle sizin hızınıza yetişen bir mekan arayışında olduğunuz zamanlarda burayı denemenizi öneririz. Lokal müzik gruplarını keşfederken bavyeralarımızın yanına ise mini burgerlerden paylaşımlık bar sepetlerine kadar geleneksel ve kopamadığımız lezzetler eşlik ediyor.

Draft Pub İstanbul

Şehrin ödüllü hamburger duraklarından Draft Pub, ayrıca beş farklı şubesi ile nerede olursak olalım çat kapı uğrayabildiğimiz bir mekan. Yan masamızda kahkahalar atan keyfi bol arkadaş gruplarından kendimizi bir festivaldeymişiz gibi hissettiğimiz dekoruna kadar beş şubesi içinden bizim favorimiz Ataşehir’deki kış bahçesi. Menüsünde çoğunlukla geleneksel Türkiye reçeteleri dünya mutfağından tatlar ile harmanlanırken bize eşlik etmesini en çok sevdiklerimiz; içli köfteden alınan ilham ile Barcelona topları ve paçanga kroket.

Zeytin Kafe Bar

Ruhumuzu dinlendirmek istediğimizde arka bahçesindeki ağaçların altına kurulduğumuz masaları ile Kadıköy’ün ortasında bize bir sayfiye hissi yaşatan Zeytin, bizim için en vazgeçilmez adreslerden. Her beslenme şekline hitap eden menüsü ile herkesin hemfikir olduğu paylaşımlıkları hızlıca bulabildiğimiz Zeytin’de bizim favorimiz, paçanga böreğinden çıtır tavuk toplarına aradığımız tüm lezzetleri içeren atıştırmalık tabağı.

Thales Cafe Bar

Artık bir rutinimiz hâline gelen duraklarımızdan Thales’in Beyoğlu, Beşiktaş ve Kadıköy olmak üzere en sevdiğimiz semtlerde üç farklı şubesi bulunuyor. Düzenlediği etkinlikler ve yan masada denk geldiğimiz okul arkadaşlarımız ile bizi özlemini duyduğumuz günlere keyifli bir şekilde götüren Thales, ayrıca farklı dünya mutfaklarından birleştirdiği menüsü ile farklılık arayışımızı da karşılıyor. Thales’te nostaljik yolculuklara çıkarken bize eşlik etmesini sevdiklerimiz ise sebzeli nachos ve risotto kroket.

Ritüel: Fran Aniorte’nin Akdeniz Törenlerinden İlham Aldığı Sergi

Ritüel denince aklınıza neler geliyor? Bayram sofrasına uyanılan sabahlar, düğün ziyafetleri, yılbaşı için kurulan masalar, yıl dönümü kutlamaları… Dikkat ettiniz mi? Ritüellerin çoğu bir masa etrafında gerçekleşiyor. Bu bir tesadüf değil, masada toplanmanın törensel büyüsü. Yemek ritüellerimizin geçmişi ise Orta Çağ’a kadar uzanıyor. Örneğin, 1688 yılında ressam Jan Steen “Mutlu Aile” tablosunda, sofranın nasıl bir ritüel yarattığını oldukça etkileyici bir şekilde resmediyor. Daha eskiye, ilklere gittiğimizde ise 1306 yılından günümüze hala ününü koruyan “Son Akşam Yemeği” tablosu hemen gözümüzde canlandı değil mi? Ana ritüelimiz, asırlardır taze ve yaşattığı duygular 1306’dakinden farklı değil. Şimdi bu ritüeli onurlandıran bir sergiden bahsedeceğiz size.

Karaca Sponsorluğundaki “Ritüel” Sergisi

12 Şubat 2023 tarihine kadar Piyalepaşa’da yer alan MERKUR Art Gallery’de görebileceğiniz “Ritüel” sergisinde, Karaca ürünlerinin tasarımcılarından Fran Aniorte, antik Akdeniz törenlerinden ilham aldığı eski bir ritüeli günümüze taşıyarak yeniden yorumluyor. 

Karaca Sponsorluğundaki “Ritüel” Sergisi

Sanatçıya göre; bir sofra etrafındaki yemek ritüelleri hem geçmişimizin, hem de bugünümüzün bir parçası. Türkiye’de meze ve İspanya’da tapas, vazgeçilmez sofra buluşmalarının ve yemek paylaşımlarının kültürel önemini temsil ediyor. Fran Aniorte’nin sergisinde yer alan enstalasyonlar, seramik, ahşap ve camlar çağdaş törensel objeleri temsil ediyor. 

Organik şekilli ve elle boyanmış detaylarıyla hareket ve akışkanlık hissi yaratan büyük heykelsi masa serginin dikkat çeken eserleri arasında yer alıyor. Masanın üzerinde yer alan nesneler ve heykeller ise bir bütünselliği anlatıyor. Metamorfoz ve enerji kavramını araştıran bir dizi büyük seramik panel ve yuvarlak seramik duvar parçaları ile Aniorte’nin desenleri ve çizimlerinin çoğu, her şeyin kaynağı olduğuna inandığı kozmik enerjiyi temsil ediyor. Masa etrafındaki arkadaş toplantılarının, iyi yemekle bir araya gelindiğinde büyülü bir deneyim olduğuna inanan sanatçı, çalışmalarıyla özel bir enerji yaratıyor.

Karaca Sponsorluğundaki “Ritüel” Sergisi

“Ritüel” sergisi, sanatçının Barcelona’daki kökleriyle İstanbul deneyiminin görülmeye değer bir sonucu olmuş. Karaca’nın sponsor olması ise hem Karaca koleksiyonlarındaki Aniorte imzasını, hem de Karaca markasının yıllardır sofra ritüellerimizin en önemli parçalarını oluşturma halini pekiştirmiş…

Karaca Sponsorluğundaki “Ritüel” Sergisi

Büyüleyici Sofralar ve Törensel Deneyimler

Sanatçının daha önce 2021 yılında “Mediterraneo” sergisinde de karşılaştığımız Akdeniz tonları, biçimleri ve desenleri, yeni Ritüel sergisinde de karşımıza çıkıyor. Fakat bu defa daha renkli ve köklerimizi araştıran formlarda… Her bir parça adeta “buluntu” hissi veriyor. Sanki bu tasarımlar tasarlanmamış da çağlar öncesinde beklediği yerden gün yüzüne çıkarılmış gibi. Bu durum sergiyi gezerken bizi de birer kaşif yapıveriyor. Aniorte estetikle işlevselliği birleştirdiği kozmik sofrada, yemek ritüellerimizin kökeniyle bağlantıya geçmemizi sağlıyor.

Karaca Sponsorluğundaki “Ritüel” Sergisi

Cam materyali kullanılarak tasarlanmış eserleri ve tablo niteliğindeki tabakları görmek için 12 Şubat’a kadar MERKUR Art Gallery’i mutlaka ziyaret edin.

Yeniköy Mekânları: Semtin En Yenileri ve Klasiklerinden Öneriler

Biz İstanbul’un hızını her ne kadar çok sevsek de bazen şehirden uzaklaşmadan nefes alacak alanlar arıyoruz. Böyle zamanlarda Yeniköy; yeşil ve maviyi buluşturduğu doğası, terk edilmiş eski apartmanlarının önünde kurduğumuz hayaller ve sohbet etmeye doyamadığımız esnafları ile bizim adeta güvenli bir evimiz hâline geliyor. Biz de çok sevdiğimiz Yeniköy’de hem ruhumuzu dinlendirdiğimiz hem de geleneksel tarifleri veya modern yorumları ile farklı deneyimlere çıktığımız mekânları sıralıyoruz.

Yeniköy mekânlarına geçmeden önce; semti geçmişi ve bugünü üzerinden keşfetmek isterseniz
Deniz Yılmaz Akman’ın Yeniköy Rehberi yazısına göz atabilirsiniz.

Yeniköy’de Müdavimi Olduğumuz Mekânlar

Araka

Taş duvarları ve perdesiz büyük penceresiyle Araka, şef Pınar Başdemir’in yaratıcı dokunuşlarıyla Yeniköy’ün ara sokaklarında konumlanıyor. Sebze ve ot ağırlıklı reçeteleriyle Michelin yıldızı alan Araka, mahallenin ruhuna uygun bir samimiyetle karşımıza çıkıyor. Restoranın kısıtlı alanına, Michelin yıldızı ilgisini düşününce mutlaka önceden rezervasyon yaptırmanızı öneriyoruz.

İlginizi çekebilir: İstanbul’un Michelin Yıldızlı Restoranları

Apartıman

Bir aile işletmesi olma özelliğiyle kalbimizi çalan Apartıman, Yeniköy’de alternatif lezzetler arayanlar için harika bir seçim. Ferah atmosferiyle uyumlu arka planda yemeğinize eşlik eden müzikse bol sohbetli arkadaş buluşmaları için özenle düşünülmüş. Malzeme odaklı değişken menüler sunan mekânın mutfaklarında kullandıkları ürünleri Çatalca ve Kırklareli gibi yakın çiftlik ve üreticilerden temin etmelerini biz çok sevdik.

İlginizi çekebilir: İstanbul’da Şömineli Mekânlar

7.Ev

Kalabalıktan uzak, yeşillikler içindeki bahçesiyle 7.Ev’den bahsetmeden geçmek istemedik. Dört katlı bir ahşap binada keyif sanatını icra eden mekân, aynı zamanda katılabileceğiniz yoga ve nefes danışmanlığı gibi farklı atölyelere de ev sahipliği yapıyor. Kahvaltı ve kahve yanı lezzetlerinin ağırlıklı olduğu menülerinden lezzetler deneyimledikten sonra bahçesinde keyifli saatler geçirebilirsiniz. Biraz çalışma alanı biraz da keyif rotası arıyorsanız Yeniköy’deki yeni adresinizi buldunuz demektir.

İlginizi çekebilir: İstanbul’da Ortak Çalışma Alanları

The Red Baloon

The Red Balloon, Şef Serkan Özçal ve ekibinin her fırsatta yaratıcılığını gösterdiği bir restoran. Bilindik tatlara yepyeni bir yorum kazandıran The Red Balloon’da biz mantarlı kroket ve kaburgayı denedik. Ağızda müthiş bir şekilde dağılan kaburganın biz müdavimi olduk bile. Yemeğin üstüne Erik Tarhun kokteylinin de çok iyi gittiğini söylemeliyiz.

Però

Kara kalemle çizilmiş gibi görünen grafitilerle kaplı duvarları ve toprak tonlarındaki konseptiyle içeriye girdiğiniz ilk andan itibaren farklı bir mekânda olduğumuzu hissetiğimiz Però’da bizim favorimiz; terasta gün batımında boğaz manzarasına karşı içtiğimiz kokteyller! Kokteyllere eşlikçi olarak da tapas çeşitlerini denemenizi öneririz.

Vagabondo’s

Pizza ve Yeniköy deyince aklımıza ilk gelen mekan sanıyoruz ki Vagabondo’s . 1989’dan beri hizmet veren restoranı sadece enfes pizzaları için değil, sıcak ve romantik atmosferi için de tercih edebilirsiniz. Siz de bizim gibi İtalyan mutfağı seviyorsanız Vagabondo’s’un lezzetlerine bayılacağınıza eminiz.

Marcel

Yeniköy’ün Fransızı Marcel; bizim pazar brunch durağımız olsa da akşam ve öğlen yemeklerinde de çok lezzetli tabaklar sunuyor. Biz her ne kadar kruvasanlarının müdavimi olsak da İstanbul’da Fransa’daymışız hissi veren ender soğan çorbalarından birinin de Marcel’de olduğunu söylemeliyiz.

Tappa’s

Tappa’s odun ateşinden çıkan pizzaları ile bizim Yeniköy’de en sevdiğimiz İtalyan mutfağı duraklarından. Biz genelde burada yemekleri ortaya söyleyip hepsini paylaşmayı tercih ediyoruz. Yemeğin sonunu ise tabii ki tiramisü ve kahvelerimiz eşliğinde bitiriyoruz. İtalyan restoranı olsa da içkinin bulunmadığını hatırlatmadan geçmeyelim, biz kendisini en çok öğlen yemeklerinde tercih ediyoruz.

Gazebo

Boğaz’ın tadını çıkarmak için kuşkusuz en güzel mekânlardan biri de Gazebo. Bembeyaz bir yalının içindeki bu restorana her gelişimizde bir şekilde kendimizi bir sandal sefasındaymışız gibi hissediyoruz. Adını yalının bahçesindeki tarihi gazebodan alan mekân, mutfağıyla da bizim favorimiz. Dünyanın değişik köşelerinden farklı lezzetler sunan restoranın menüsünden sizin için önerimiz Cafe de Paris soslu bonfileleri ve soslarını çok beğendiğimiz salataları.

Sedona Concept

Dünyanın her yerinde artan bisiklet kafe furyasının bir parçası olan Sedona Cocenpt, bisiklet merakımızla üçüncü nesil kahveleri buluşturan noktalardan. Bizim en sevdiğimiz yanlarından biri ise mahalleyi bisiklet ile gezdikten sonra kadenin önüne park edebilmemiz. Eğer bisikletiniz yok ise buradan kiralayabilir; sahilde ve mahallenin ara sokaklarında gezdikten sonra kahve içmeye geri dönebilirsiniz.

Yeniköy 464

Terası ağaçların altında denizin karşısında bulunan Yeniköy 464; bizim güne sakin başlamak istediğimiz zamanlarda favorimiz. Menüsünden iç tasarımına kadar Yeniköy’ün geçmişle bugünü huzurlu bir şekilde yansıtan ruhunun değdiği mekânda; kahvaltı geleneksel Türk mutfağından olsa da çok sevdiğimiz modern dokunuşlar da bulunuyor.

Mua ve Girandola

İstanbul’un dondurma alanını ele geçirdiğini söyleyebileceğimiz Girandola ve Mua, dondurmalarını günlük hazırlıyor. Girandola, her güne yeni bir dondurma hazırlarken; Mua ise dondurmalarını mevsim meyveleriyle hazırlıyor. Bizim Mua’nın en sevdiğimiz yanı ise dondurmalarını köpeklerimiz ile de paylaşabiliyor olmamız.

Voi

Sağlıklı ve lezzetli yemekleri ile İstanbul’daki en sevdiğimiz kahve duraklarından Voi’nin on üç şubesinin bir tanesi de Yeniköy’de. Diğer şubelerine göre daha küçük olan Yeniköy Voi’yi biz daha samimi ve sade seçenekler aradığımızda tercih ediyoruz. Özellikle demleme kahvelerinin müdavimi olarak yanında günlük çıkan cheesecake’lerini çok seviyoruz.

Yeni bi’köy

Yeniköy’den içeri girsek de arka bahçesine girdiğimiz zaman bir Ege bahçesindeymişiz gibi hissetiğimiz Yeni bi’köy; özellikle çalışmak istediğimiz sessiz sakin havasıyla bizim en çok tercih ettiğimiz yer. Bazen tek başımıza bazen birkaç arkadaşımızla çalıştığımız bu mekânda en çok sıcak servis ettikleri brownie’lerini seviyoruz.

The Queen Coffee Yeniköy

Boğaz boyunca kıvrıla kıvrıla yol alırken nostaljik dekorasyonuyla gözümüze çarpan Nanny Yeniköy, kahve deneyimi için önerilerimiz arasındaki yerini alıyor. İçeriye girdiğinizde aynı özenle düşünülmüş konsept devam ediyor. Yüksek tavanlı ve ferah bir alana sahip mekâna ahşap raflar, masalar ve şık aydınlatmalar eşlik ediyor. İçeride sizi karşılayacak olan Queen Nanny portresinin hikâyesini de burada paylaşalım. 18. yüzyılda Jamaika’nın ulusal lideri Queen Nanny; Gana bölgesinde doğuyor ve Jamaika’ya köle olarak götürüldükten sonra köleliği reddederek kaçıyor.

Hopdaddy Burger

Burgerseverlerin gözdesi Hopdaddy Burger’siz bir Yeniköy mekânlar listesi düşünemedik. Yeniköy’ün ilk burgercisi olan Hopdaddy Burger, minicik dükkanından enfes lezzetler çıkarıyor. İstanbul’un iddialı burgercilerinden biri olan Hopdaddy Burger’de rokfor peynirli ve dana jambonlu Black Jack’i mutlaka denemenizi öneririz.

Azur

Yeniköy’ün yeni nesil deniz mahsulleri restoranı Azur, deniz ürünleri sevenler için bizce boğaz hattının en keyifli mekânlarından. Girişteki açık mutfağı ve keyifli barı sizi mekâna hazırlarken sanatçı Sedat Girgin’in tablolarının bulunduğu alan, şık görünümü ve beyaz masa örtüleriyle farklı bir deneyim yaşatmayı vaat ediyor. Gelelim mutfağına, Azur’un spesiyallerinden Paella, ananaslı ve mangolu ıstakoz ve tereyağında dilini denemenizi de mutlaka öneriyoruz. Hem harika Boğaz manzarası, hem de iştah açan mahsulleri ve özgün mezeleri sayesinde Azur’dan son derece mutlu ayrılacağınıza eminiz.

Eski Yer

Geleneksel rakı sofralarını sevenlerin favorisi olan Eski Yer; klasik mezeleri ve deniz manzarası ile bizim de Yeniköy’de en sevdiğimiz rakıcılardan. Biz en çok akşamüstü terasa geçip boğazdan güneşi batırırken sevdiklerimizle geleneksel mezeleri paylaşıp rakı eşliğinde sohbet etmeyi seviyoruz.

Eski Adet

Yeniköy’ün arka sokaklarından devam ediyoruz. Otantik yemek atmosferiyle Eski Adet, meyhane mutfağı ve ocakbaşı lezzetlerinin bir arada sunmasıyla Yeniköy favorilerimiz arasındaki yerini alıyor. Restoranın atmosferineyse eskitilmiş duvarlar, antika görünümlü mobilyalar ve şamdamlar eşlik ediyor. Rakının çay bardaklarında, yiyeceklerin toprak tabaklarda sunulduğu Eski Adet’te sohbetinizin arkasında çalan eski Türkçe parçalar bizi ara sıra zaman yolculuğuna çıkarıyor. Akşamın ilerleyen saatlerinde ise 80 ve 90’ların en sevilen şarkılarıyla mekân biraz daha hareketleniyor. Nostalji ve eğlenceyi bir arada sunan bu mekânı bir hafta sonu buluşması için düşünebilirsiniz.

İlginizi çekebilir: İstanbul’un Yeni Nesil Meyhaneleri

Fiko Ocakbaşı

Yeniköy’ün sevilen ocakbaşısı Fiko Ocakbaşı’nı, ferah bir atmosfer eşliğinde sevdikleriyle kebap keyfi yapmak isteyenler için tavsiye ediyoruz. Fiko’nun bizim için en fazla öne çıkan özelliği, kendini yenileyen mezeleri ve tabii ki lezzetine doyum olmayan kebapları. Burada ete doyacağınız iyi bir yemek deneyimi yaşamak isteyenlere başlangıç için bizim önerilerimiz: avokado ve 3 çeşit peynir ile hazırlanan Avokadolu Girit Ezmesi ile közlenmiş kırmızı biber, dereotu, maydanoz, yeşil soğan, peynir ve cevizin bir araya geldiği Cunda Ezmesi. Son olarak, Fiko Ocakbaşı’yı diğer ocakbaşılardan ayırdığını düşündüğümüz bir özelliğinden söz edelim: yemek öncesi ya da sonrası rahatlıkla içebileceğiniz hafiflikte kokteylleri! Ekşi-tatlı aromaları sevenlere Bourbon Herbal’ı tavsiye ederiz.

Yeniköy’ün Gelenekselleşmiş Mekânları

Emek Kafe

Şehirde küçüklüğümüzden beri aynı lezzetleri bulabildiğimiz ender noktalardan olan Emek Kafe’nin 50 yılı aşkın geçmişiyle bizdeki yeri apayrıdır. Burada denizin sonsuz maviliğinin içinde keyifli bir Pazar kahvaltısı geçirebilir, lezzeti dillerden düşmeyen serpme kahvaltı ve menemenlerini deneyebilirsiniz. Hazır Emek Kafe’ye uğramışken cadde üzerinde enfes mantılarıyla ünlü Emek Mantı’ya da uğramanızı öneriyoruz.

Yeniköy Kitapçısı

İstanbul’da bulamadığınız ender kitapları dahi sizin için hemen bulan Yeniköy Kitapçısı, bizim mahalledeki en sevdiğimiz yerlerden. İçine girdiğiniz an kedileri ile size merhaba diyen kitapçıda; isterseniz saatlerce kitapların dünyasına dalabilir, kahvenizi içerken diğer kitap kurtları ile sohbet edebilirsiniz.

İlginizi çekebilir: İstanbul’un Kitapçıları

Yeniköy Kahvesi

İstanbul’un gelişen ve değişen hâlini çok sevsek de bazen eski Türkiye şairlerinin bahsettikleri sakinliği ve gelenekselliği de aramıyor değiliz. Böyle zamanlarda Yeniköy’de taş merdivenlerini çıktığımızda ağaçların arasından görünen boğaz manzarası ile Yeniköy Kahvesi bizi geçmişe döndürmesiyle en sevdiğimiz duraklardan.

Yeni Damla Pastanesi

Birçok İstanbullu’nun küçüklüğünden beri doğum günü pastalarını yapan, yorulduğumuzda bir çay ve börek molası verdiğimiz Yeni Damla Pastanesi, bizim Yeniköy’de en geleneksel noktalarımızdan. Pastaneye uğramasak bile arkadaşlarımızla evde toplandığımızda masanın üzerinde mutlaka bir tatlılarını bulundururuz. Özellikle glutensiz beslenenleri de düşünen Yeni Damla’da unsuz yağsız tatlarını denemenizi öneririz.

Taka Balık

Boğazın kenarına attıkları tabule ile bizi eski Türkiye filmlerindeymişiz gibi hissettiren Taka Balık; balık ekmekleri, manzarası ve samimi ortamı ile bizim Yeniköy’deki favori duraklarımızdan. Özellikle gün batımında deniz kokusu eşliğinde oturmayı ve yemeğini kediler ile paylaşmayı sevenlerin müdavimi olduğu Taka Balık’ı herkese öneriyoruz.

Michelin Yıldızı: Restoran Dünyasının Altın Madalyası

“Michelin yıldızlı restoran” dendiğinde herkesin aklında dünyaca ünlü şefler tarafından hazırlanmış son derece lezzetli menüler, kaliteli bir akşam yemeği ve pahalı bir deneyim restoranı geliyor muhtemelen. Peki Michelin yıldızı nedir, restoranlar nasıl Michelin yıldızı alıyor gibi soruların cevaplarını ne kadar biliyoruz?

Michelin Yıldızı

michelin yıldızı – michelin guide ilüstrasyonu
Michelin Yıldızı

Michelin Rehberi ve Hikayesi

Michelin Yıldızı, Michelin Rehberi adlı bir restoran ve seyahat rehberinden alıyor adını. Rehberin ortaya çıkışı, 1889 yılında Andre ve Edouard Michelin kardeşler tarafından kurulan aynı adlı otomobil lastiği firmasının, şoförleri şehirlerarası yolculuk yapmaya (yani uzun vadede daha çok otomobil lastiği harcaması yapmaya) teşvik etmek amacıyla 1900 yılında bir promosyon olarak verilmeye başlamasıyla olmuş. Rehberde sadece restoranlar değil, otomobil lastiği nasıl değiştirilir gibi kullanışlı bilgiler, şehirlerarası yol haritaları ve yakıt alabilecekleri yerlerin bir listesi de bulunuyormuş.

michelin yıldızı – michelin guide
Michelin Rehberi ve Hikayesi

Andre Michelin, bir gün bir garajda ücretsiz dağıttıkları bu rehberin tezgahın ayağını desteklemek için kullanıldığını görünce deliye dönmüş. İnsanların anca para verdikleri eşyalara değer vereceğini ve saygı duyacağını söyleyerek, rehberi 7 franktan satışa sunmuş. Relansmanı ve yeni yüzüyle Michelin Rehberi‘nde yer almak, kısa sürede başta Paris şehri ve Fransa’nın diğer bölgelerindeki restoranlar için prestijli bir ayrıcalığa dönüşmüş. Yıldız sistemine geçildiğinde, özenle seçilen bir “gizli müşteri” ekibi de kurulmuş. Bugün halen geçerli olan yıldız sistemi ve artık “restoran müfettişleri” olarak adlandırdığımız ekibin seçimleri ve değerlendirmeleriyle Michelin Rehberi, dünyadaki 30’dan fazla şehir ve bölgede, her yıl 30 binden fazla restoranı değerlendirmeye alıyor. Bugüne kadar satılan Michelin Rehberi sayısı ise 30 milyonu geçmiş durumda.

Michelin Yıldızı nedir?

michelin yıldızı
Michelin Yıldızı nedir?

Michelin Rehberi’nde yer alan restoranlar, 1926 edisyonundan beri yıldız sistemiyle değerlendiriliyor ve puanlanıyor. İlk başta sadece bazı restoranlar tek yıldızla öne çıkarılsa da 1933 yılında, bugün halen geçerliliğini koruyan ve restoranları sıfır, bir, iki ya da üç Michelin yıldızlı olarak dört kategoriye ayıran yıldız sistemine geçilmiş:

* 1 Michelin Yıldızlı restoranlar, ‘yüksek kalitede yemek vadeden, uğramaya değer‘ restoranlar.

** 2 Michelin Yıldızlı restoranlar, ‘mükemmel yemekleriyle yolunuzu değiştirmeye değer‘ anlamına geliyor.

*** 3 Michelin Yıldızlı restoranlar ise ‘olağanüstü yemekleriyle, sırf buraya uğramak için bir seyahat planlamaya değer‘ övgüsüne sahip.

Güncel Michelin Rehberi’nde şu an tüm dünyada 125 adet 3 Michelin yıldızlı restoran bulunuyor. Bunların 25’i Japonya, 24’ü Fransa, 15’i ABD, 11’i ise İspanya‘da bulunuyor.

Michelin Yıldızı nasıl alınır?

Michelin
Michelin Yıldızı nasıl alınır?

Michelin Rehberi için değerlendirmeleri yapan “restoran müfettişleri” tamamen anonimler… Michelin şirketine bağlı olarak tam zamanlı çalışan bu kişiler, genellikle turizm otelcilik alanında eğitim görmüş, iyi seyahat etmiş ve tercihen birden fazla ülkede yaşamış ya da çalışmış kişiler arasından seçiliyor. Restorana önceden haber vermeksizin ve kimliklerini gizli tutarak rezervasyon yapıyor, herhangi bir gün ve saatte restoranı ziyaret ederek herhangi bir müşteri gibi ağırlanıyorlar. Bu gizliliğin nedeni, restoranın herhangi bir müşteriye nasıl servis yaptığını, ona ne servis ettiğini ve onu ne kadar önemsediğini görmek zaten. Genel kanının aksine restoran müfettişleri restoranlarda kesinlikle ücretsiz yemiyor, hesapları Michelin Group tarafından ödeniyor.

Michelin Yıldızı değerlendirmesi için beş ana kriter söz konusu: (1) ürün kalitesi (2) lezzet ve mutfak becerisi (3) şefin kişiliği (4) paranın karşılığını verme (5) tutarlılık. Tutarlılık belki de en önemlisi; bu, restoranın her zaman birden fazla resotran müfettişi tarafından ziyaret edildiğini işaret ediyor ve aynı kalitenin her ziyarette korunduğunu garantiliyor.

Michelin Rehberi’nin diğer değerlendirmeleri

michelin yılıdızı -konfor ve kalite
Michelin Rehberi’nin diğer değerlendirmeleri

Michelin Rehberi’nde Michelin yıldızı dışında da bazı özel puanlama ve değerlendirmeler yapılıyor. Örneğin yıldızlar dışında restoranların isimlerinin yanına eklenen eklenen çatal-kaşık sembolü, Michelin yıldızı için değerlendirmeye alınmayan servis kalitesi, dekorasyon, rahatlık ve ortam gibi unsurların bir değerlendirmesi anlamına geliyor. Restoranların layık görüldüğü 1 çatal-kaşık sembolü ‘oldukça rahat’, 5 çatal-kaşık sembolü ise ‘geleneksel anlamıyla lüks’ anlamına geliyor. Ayrıca şarap, sake ya da kokteyl menüsüyle öne çıkan barlara sahip restoranlar, bu özelliklerini belirtmek için de üzüm, sake servis seti ve kokteyl bardağı ikonlarıyla ayırt edilebiliyorlar. Ayrıca restoranın bulunduğu bölgeye göre bunların yanı sıra bira (Birleşik Krallık ve İrlanda’daki publar için), şarap bardağı ve kürdan (İspanya’daki tapas barlar için) ikonları da kullanılabiliyor.

michelin yıldızı – michelin bib gourmand
Michelin Rehberi’nin diğer değerlendirmeleri

Diğer yandan Michelin Rehberi‘nde sadece Michelin yıldızlı restoranlar yok… Rehberde yer verilen bazı restoranlar ‘sıfır yıldızlı’ olarak değerlendirilse de bunların da bazı özelliklerle takdir edildiği görülebiliyor. Adını Michelin’in maskotu Bibendum’un kısaltmasından alan Michelin Bib Gourmand ünvanı, kaliteli ve uygun fiyatlı (başlangıç, ana yemek ve tatlıdan oluşan bir yemeğe yaklaşık €36, $40 ya da ¥5000 fiyat biçen) restoranlara layık görülüyor.