Mahir Ünsal Eriş’in sanırım en çok sevdiğim yanı, Alper Canıgüz ve Barış Bıçakçı hikayelerinde de rastlamamızın mümkün olduğu o samimi dili.

Geçtiğimiz ay raflardaki yerini alan yeni kitabında Eriş, 8 ayrı hikaye ve 128 sayfadan oluşan bu kitabı okumaya başladığınız andan itibaren sizi her hikayenin ana karakteriyle güldürüp, hüzünlendirecek ve yer yer boğazınızda bir yumru oturtacak.

mahir ünsal eriş - bangır bangır ferdi çalıyor evdeGenelde yazarların ilk kitaplarını alıp beğendiysem, ikincisine kuşkuyla yaklaşırım. İlk kitabı “Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde…“den sonra da acaba ikinci kitabı aynı güzellikte olacak mı diye düşünmedim değil hani… Beni hayal kırıklığına uğratmadan aynı çizgide, hatta çıtayı yükselterek devam etmiş Eriş hikaye anlatımlarına.

Aslında kitabı rafta gördüğünüz andan itibaren, sizi kendine çeken, kaliteli bir kitap okuyacağınıza dair garanti veren ve birçoğumuzun fotoğraf albümlerinde mevcut olan bir fotoğrafın benzeri ile bezenmiş bir kapağı var. Belki de insanın kitapla ilk duygusal bağı kapağı görünce kuruluyor ve kendini tabiri caizse “bu tarz” hikayeler okumaya hazırlıyor.

1970 ve 80’lerde doğan hemen hemen herkesin fotoğraf albümünde böyle bir fotoğraf mevcuttur.

Kitabı, çalıştığım yerin yakınındaki bir kitapçıdan sabah aldım ve akşam olduğunda kitap bir solukta bitmişti.

Kitap içinde en sevdiğim iki hikaye “Stoper” ve “Benim Adım Feridun” oldu. Birinde gülmekten, diğerinde ise boğazıma oturan yumrudan kurtulmak için yutkunmaya çalışmaktan yoruldum diyebilirim.

“Benim Adım Feridun”dan bir tadımlık:

“Yaşa, işe, güce, itibara en ufak hürmeti olmayan bu acıya aşk acısı diyorlar. Kim olursan ol, seni saklandığın yerde er ya da geç buluyor, gelip göğüs kafesini ateşle sıvazlıyor ve sen içeride kapkara kurum tutuyorsun. Ağzını açsan, alevler püskürüverecekmişsin gibi, ciğerlerine damla damla kurşun eritiyorlarmış gibi. Kolay kolay geçmiyor, geçtiğinde de sen geçmiş olduğunu bile fark etmiyorsun. Yağmurlu havalarda sızlayan eski bir kırık gibi sızlayıp duruyor, kendini hatırlatıyor.

Meydandaki çay bahçelerinden birine oturmak geldi içimden sonra. Çünkü erdek bir kitap olsaydı, bu çay bahçeleri ilk cümlesi olurdu onun. Gelindi mi oturulmalıydı. Bir çay, birkaç sigarayla, kıyıda kayığında ağ onaran, çapari kösteği hazırlayan balıkçıları seyretmek, bir tost isteyip, bacaklarıma sırnaşan kedilere atmak, yakın masalarda konuşulanları dinlemek, birini bekliyormuş gibi ikide bir saate bakmak iyi gelebilirdi. Gelmeliydi en azından…”

Aslında böylesine küçük bir kitabın insanda bu kadar büyük bir etki bırakabileceğini kim bilebilirdi ki? Sahilde şemsiye altında, balkonda serin bir akşamda ya da yapacağınız yolculukta yanınızda kesinlikle bulunması ve yaz bitmeden okunacaklar listenize eklenmesi gereken bir eser.

Keyifle okumanız dileğiyle!

Olduğu Kadar Güzeldik

Mahir Ünsal Eriş

İletişim Yayınevi, 2013, 128 sf.