Moda dünyasındaki Doğu ve Batı arasındaki dengelerde değişmelerde son gelişmeler ile ilgili, Dolce & Gabanna’nın ve Les Benjamins’in tartışmalı son koleksiyonları üzerinden kısa bir analiz…

Amerika ve Avrupa’nın son yıllarda yaşadığı ekonomik krizden ötürü kanayan yaralarını kapamaya çalışan moda sektörü kendini ufak bir döngü içinde buluyor. Sektörün, bir zamanlar tekstilin ve lüks yaşam tarzının merkezi olan Doğu’ya kaydığını görüyoruz.

Yeni yıla ünlü Amerikan perakende department mağazası Macy’s’in 8’den fazla mağazasını kapatıp, diğer mağazalarını Outlet mağazalara çevirme haberiyle girdik. Amerikan müşterisi artık parasını lüks alım-satıma harcamak istemiyor, eğer harcıyorsa bunu indirimde yapmak istiyor. Lüks, Türkiye ve diğer Doğu ülkelerinde daha iyi gidiyor (elbette insanların cebine giren paraları ne kadar etik bir şekilde kazandığını ve nereye harcadıklarını eleştirmeyi sosyolog arkadaşlarımıza bırakıyorum) ve Batı’daki markalar satışlarındaki bu değişimin oldukça farkındalar.

Bu ay; geçirdiğimiz Milan Erkek-Giyim Moda Haftası ve yılbaşı ile gelişen değişimlerin moda dünyasında yarattığı bomba etkisini (cinas) inceleme altına alıyoruz.

Dolce&Gabanna Tesettür Koleksiyonu

Dolce & Gabanna’nın Hijab Koleksiyonu
Dolce&Gabbana

Ünlü İtalyan lüks moda markası Dolce & Gabanna, 2016 yılına tesettür kurallarına uygun koleksiyonunun lansmanını yaparak tartışmalı bir giriş yaptı.

Bu değişimin ilk etkilerinden birini, tartışmalı İtalyan moda markası Dolce & Gabbana tarafında gördük. Dolce & Gabbana bu yıldan itibaren özellikle Arap Emirlikleri mağazalarında satışa sunmak üzere tesettür (hijab) koleksiyonlarını yaratacaklarını duyurdular ve lansmanını yaptılar. Bu yeni koleksiyonun ürünleri, İslam ülkelerinde yaşayan kadınların yaşam tarzlarında kolaylık sağlamak adına, tesettür giyim kurallarına uygun ancak markanın renkli ve zengin kimliğinin dışına çıkmayan tasarımlar içeriyor.

Böyle bir koleksiyonun çıkarılması moda dünyasında büyük tartışmalara yol açtı. İki farklı görüş var elbette; ekonomik strateji anlamda dahiyane görülen bu değişim, kapitalizmde etik arayanlar tarafından eleştirildi. Bir kadının neden kapandığının (ya da kapanmasındaki etkilerinin ne kadarının kendine ait olduğun) kuşkulu bulan kesim tarafından bu hayat tarzının bu şekilde süslendirilmesi ve özendirilmesi her ne kadar yanlış görülse de, moda dünyasına yön veren büyük moda dergileri tarafından ayakta alkışlandı. Vogue, Business of Fashion gibi önemli dergiler bu tarz değişimin diğer lüks markalar tarafından yapılması için de yönlendirmelerde bulunuyor. Her ne kadar bir kadının özgürlüklerinin kısıtlanması tartışmasız bir şekilde yanlış olsa da, bulundukları ülkenin kurallarına uymak zorunda kalan kadınların lüks pazardaki eksikliğini doldurmak için yapılan bu çalışma, bir firma için en doğru adımlardan biri olabilir.

“Kapitalizmde etik yoktur” görüşünün en büyük savunucularından biri olan Dolce & Gabanna’nın baş tasarımcıları İtalyan lubunyalar Domenico Dolce ve Stefano Gabbana zaten her ağızlarını açtıklarında çıkanlardan dolayı bundan seneler önce kapatılıp, bu gezegenden geri kalmış fikirleriyle sınır dışı edilmeleri gereken adamlar olarak, yaptıkları etik dışı ve düşüncesiz tavırlarıyla kazanç kaybetmeden devam edebildikleri için, bu stratejik açılımlarının onları özellikle Orta Doğu bölgesinde diğer markalardan daha öne çıkaracağına eminim. “Dolce & Gabanna bu açılımıyla benim için bitmiştir” diyenlerin, zaten senelerdir verdikleri demeçlerle bitmeleri gerektiklerini düşünüyorum.

Kameramızı biraz da kendi coğrafyamıza çevirelim:

Les Benjamins’in Tartışmalı Defilesi

Les Benjamins Milan Moda Haftası’nda
Les Benjamins-Milan Moda Haftası

 5 yaşındaki Türk sokak-giyim moda markası Les Benjamins, Milan Moda Haftası’ndaki “Ottoman Punk” adlı defilesinde Semazen ve Osmanı halılarıyla süsleyerek ilgi uyandırdı.

Yeniyetme Türk sokak-giyim markası Les Benjamins beş senelik hayatından sonra ilk defa bu ay Milan’da gerçekleşen Milan Erkek-Giyim Moda Haftası’nda ilk defilesini sergiledi. “Ottoman Punk” adlı koleksiyonunu semazenler ve Türk halıları eşliğinde sergileyen marka ilk defilesinde yabancı ve Türk basın tarafından büyük ilgi gördü. Koleksiyonda standart kesimler göz alıcı baskılarla (mohawk’lı Salvador Dali, fesli James Dean baskıları) birleştirilmiş.

Yabancı basın elbette yeni tanıştıkları bu kültür tanıtım sunumundan çok etkilendiler, modanın kutsal kitabı kabul edilen Vogue’a Luke Lietch’in kaleme aldığı yazıdaki “bu moda haftasının beklemediğimiz süprizi oldu” gibi ibarelerle taşındı. Türkiye içinse durum biraz farklı…

Taner Ceylan’ın Les Benjamins Eleştirisi

Türk ressam Taner Ceylan, Les Benjamins’in Milan Moda Haftasındaki defilesinde ruhani ögeler bulundurmasını eleştirdi.

Ünlü ressam Taner Ceylan kendi Twitter hesabından sansasyonel koleksiyonu eleştirerek, bu tarz ruhani uygulamaların eğlence, moda sektörlerinde kullanılmasına izin verilmemesi gerektiğini savundu. Öncelikle moda dünyası hakkında -daha önce Vogue Türkiye gibi dergilerde kapak yapmış bir sanatçı olarak- cahilliğini ortaya koyması beni çok şaşırttı. Bir moda tasarımcısı bir ressam kadar sanatçı bir kişidir ve dünyanın her yerinden ilham alabilir ve duygu besleyebilir, bunu istediği şekilde sergileyebilir. Sonuçta herkes eşcinsel ilişkilerden ilham almak zorunda değil, herkes moda koleksiyonunda mastürbatif ögeler bulundurmak zorunda da değil, herkes sanatında dikkat çekmek aracı olarak bazı insanların hayatları için özel bulduğu ögeleri afişe etmek zorunda değil kendisinin her eserinde yaptığı gibi. Bu yüzden Ceylan’ın eleştirisini yersiz ve yasakçı buluyorum. Defile platformu bazılarımız için ruhani bir alan oluşturabilir.

Ancak bu defilenin yaratılıcıktan uzak ve monoton olduğunu da kabul etmek gerekiyor. 4-5 tane Türk halısını yere serip, İstanbul’dan üç tane semazen getirip döndürünce Osmanlı’nın, James Dean’ın kafasına fes takınca da Punk’ın ruhunu taşımak için zayıf kalabiliyorlar. “Ottoman Punk” aslında teoride yaratıcı bir fikir olsa da, pratikte özellikle Les Benjamins’in tasarımcısının standart ve özgünlükten uzak gözüyle birleşince ortaya çıkan manzara gayet sıkıcı geliyor. Hele böylesine önemli bir defilede ben o platformda yeniçeri üniforması tarzında siyah deri ceketleri, sadist-mazoşist aksesuarlarla süslenmiş punk-rock harem hatunlarını görmek isterdim mesela, ya da o Semazenlerin üzerinde farklı bir desen ya da yorum… Ancak zaten Les Benjamins marka kimliği olarak tasarımlarda özgünlükten çok halkla ilişkiler ve pazarlama üzerine yoğunlaşan bir marka olduğu için bu şekilde kabul edip, aynayı kendimize çevirip “biz ne yaptık?” diye düşünmek gerekiyor. Sonuçta 5 yaşındaki bir şirketle Milan Moda Haftası’nda defile yapıp, Vogue, Elle gibi büyük dergilerden iltifatlar alıp, defile sonrası partisinde Anna Della Russo gibi moda ikonlarını ağırlayabilmek de her yiğidin harcı değildir.

Her ne olursa olsun, benim gibi kapitalizm ve etik arasında kalan biri için dünya modasındaki dengelerin biraz olsun değiştiğini görmeyi izlemek oldukça heyecan verici. Eminim bu sene içerisinde daha bir çok tartışmalı benzer haberleri duyacağız, sinirleneceğiz, şaşıracağız. Unutmamak gerekir ki moda her zaman insanları kızdıran ve heyecanlandıran bir olgu olmuştur, daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi, sonuçta insanın kendi kimliğini barındıran bir olgudur moda. Ancak benim öngörüm, bundan bir 10 sene önceki gibi statü ayıracı olarak kullanılmak yerine deneysel ve yaratıcı bir moda sektörünü görmek olacak gelecek sezonlarda.

Sizin de sektördeki gelişmelerle ilgili düşüncelerinizi ve yorumlarınızı merak ediyoruz, sonuçta moda, halkın aynasıdır, halka yönelik yapılan değişimlerle ilgili tepkiler bir moda tasarımcısı için en önemli etkendir.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere. Kimselerin %100 Polyster giymek durumunda bırakılmaması dileklerimle.