Bu kafeye her gelişimde oturduğum, camın tam önündeki masadayım yine. Klasik Bavyera mimarisin hakim olduğu, pencerelerinden sardunyalar sarkan, zenginliği, fakirliği, sanatı, yıkımı, savaşı, barışı ve daha nicelerini görmüş yaşlı binalarla çevrili bu güzel sokağı izliyorum. Devamlı olarak değişen bir şehirden gelen biri için alışılmadık bir his var içimde. Sanki aradan geçen yılllarda defalarca turist olarak geldiğim bu şehirde herşeyin tanıdık olmasıyla, artık yarı oralıymışım gibi hissetmemi sağlayan bir duygu bu. Münih’in bu saklı köşesine abimle ilk geldiğimde hem şaşırmış hem de mutlu olmuştum. Esasen tam da Marien Platz ve Maximillian Strasse gibi bilindik turistik noktalarının hemen yanıbaşında olmasına rağmen yol üstünde kalmayan, ara sokakları takip ederek ulaşılabilen bir meydan burası.

Adı her ne kadar Orlando am Platzl diye geçse de ben kendi her tarafı karalanmış haritama çizdiğim dairenin yanına Schuhbeck olarak not almışım buranın ismini. Çünkü Almanya’nın bu ünlü şefi adeta buradaki her binanın bir yerlerini satın alarak kendi dağınık gastronomi sokağını yaratmış. Aşçılık okulu, çikolata mağazası, çay-kahve mağazası vb. Her kafa çevirişte kendisinin yakışıklı fotoğrafıyla burun buruna gelmekse kaçınılmaz. Bu her anlamda niş pazara yaptığı cüretkar girişle sokağı istila etmiş gibi olsa da bana göre buranın en karakteristik yeri yine de dev Hofbrauhaus restoranı. Klasik bir Bavyera yemeği yemek ve bira içmek için yılın her mevsimi tercih edilebilen, tam olarak insana nereye düştüğünü hissettirebilecek güzel bir restoran burası. Binaya her baktığımda koridorunda yürürken garsondan yediğim kol darbesiyle Bavyera kültürünü nasıl da hızla kavradığımı hatırlıyorum. Oktoberfest’e ilk defa gelecek herkes önce bu restoranlardan birine gitmeli bence. Yoksa çadırın ortasında kendisine bağıran, ittiren garsonlara, gürültü kalabalığa şaşkın ördek gibi bakması çok olası.

IMG_20131215_233617
Her çadırın mimarisi ve ortamı birbirinden çok farklı.

Bir yandan arada derede kalmış gibi duran bu yerin kalabalığını izlemek her zaman çok keyifli. Yıllar geçtikçe meydanın zarif Münihliler ve artık daha çok zengin Uzak Doğulu veya Arap turistlerle dolduğunu görebiliyorum. Şahsi gözlemim Roma’dan sonra erkeklerin kadınlardan daha bakımlı olduğunu en çok fark edebildiğim yer burası. Münih zaten pahalı bir şehir. Buraya gelirken hesaba katılması gereken önemli bir konu bu. Sürekli olarak açılan lüks butiklerle dolu bölgecikler şaşırtmıyor. Daha da zenginleştikleri ve zincirlerini kırarak daha da çok tüketmeyi öğrendikleri aşikar. Ancak bu kadar yeninin olduğu bir şehrin eski dokusunun hiç bozulmaması dikkatten kaçacak ve şaşılmayacak gibi değil. Oturduğum kahve zincirinin kamufle olmak için gösterdiği çaba da yaptırımların kanıtı olsa gerek. Öyle ki yer bulamadıkları tuvaleti kafenin dışında eski, ağır, demir bir kapıyı zorla açarak ve dik merdivenlerinden inerek girilebilen bir mahzene konuşlandırmak zorunda kalmışlar. Mühendisliğin ana vatanında tarihle teknolojinin kombinlenme sanatını imrenerek gözlemliyorum.

IMG_20131215_233500
Dallmayr mutlaka görülmesi gereken bir Alice harikalar diyarı…

Kendisiyle ilgili önyargılara inat yılın farklı zamanlarında bambaşka keyifler sunan bu şehre bir sonraki gelişimin yaz aylarında olmasını umuyorum. Bu coğrafyaya kar ,sıcak şarap ve çikolatadan daha çok yakışan bir şey varsa o da güneş, yeşil ve bira keyfidir. İşte o zaman üstümde bu kıyafet kalabalığı olmadan ,çantama kitabımı atıp önce Englischer Garten’da See Haus’ta dev bir bretzel yemeyi, sonra da buraya gelip, aynı masada oturup her şeye mola vererek biraz okuyup, biraz seyredip, kitabımın boş olan sayfalarını günlüğe çevirmek istiyorum. Güneşli, mutlu bir yaz gününde tekrar yeni satırlar karalayabilmek dileğiyle…

IMG_20131216_104319

Ekim 2013 / Starbucks Orlando