80’ler susturulan, korkutulan, konuşursan asılacağını kesileceğini bilen bir kuşağın oluşumuna yol açtı. Hak yoktu, hukuk yoktu. Adları vardı ve sadece devletin yönetenlerin ağızlarında istedikleri zaman tükürüp atabilecekleri bir sakızdı. Sonra patronları geldi. Arı gibi çalışıp, devleti patron gibi yönetip “kalkındırdılar” ülkeyi. Herşey çok güzeldi, zaten nasıl olsa olmadığını söylemeye kimsenin cesareti yoktu. Uyuyorduk ve uyku tatlı mı geliyordu yoksa gözlerimizi alacakaranlığa açmaktan mı korkuyorduk kimse bilmiyordu. Fakat Mayıs 2013 geldiğinde belli ki, uyku yetmişti, sabırlar tükenmişti. Ağaç kesen, çadır yakan bir kıvılcım, hafızayı harekete geçirdi, saat, artık kalkıp birşeyler söyleme saatiydi.

img_7811

Toplamda resmi rakamlara göre 650 bin kişi göz altına alındı. 1,5 milyonun üstünde vatandaş fişlendi. 210 bin dava açıldı ve bu davalarda 230 bin kişi yargılandı.7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. 50 kişinin idam cezası infaz edildi. 99.000 civarında vatandaş örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı. 30 bin kişi “sakıncalı” görülerek işten atıldı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkartıldı.30 bin kişi siyasi mülteci sıfatıyla ülkeyi terk etti. Resmi kayıtlarda 171 kişinin gözaltında işkenceden öldüğü belgelendi. 937 film “sakıncalı” bulunduğu için yasaklanırken, bir çoğu da “makaslandı”. 23.677 derneğin faaliyetlerine son verildi, bir kısmı kapatıldı. 3.854 öğretmen mesleğinden ihraç edildi. Üniversitelerde 120 öğretim üyesinin mesleki hayatlarına son verildi. 47 hakimin işine son verildi. 31 gazeteci mahkum edildi. 300 gazeteci saldırıya uğradı. Saldırıya uğrayan gazetecilerden 3’ü vefat etti. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı. Gazetelere 300’ün üstünde dava açıldı. Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi. Açlık grevi kararı alan 14 kişi yaşamını yitirdi.12 Eylül bilançosu

img_7802

Eylemler sırasında biri 15 yaşında olmak üzere 11 kişi yaşamını yitirdi. Geçen bir yıl içinde, 10 kişi dövülerek, başlarından gaz kapsülü ile vurularak veya göz yaşartıcı gazdan boğularak hayatını kaybederken, bir kişi de kullanılan gerçek mermi ile vurularak öldü. Protestoların ilk 60 gününde, en az 43’ü ağır olmak üzere, 8 bin 163 kişinin yaralandı. Halka karşı şiddet kullananlar hakkında cezai işlem yapılmadı, buna karşın 5 bin 653 eylemci hakkında 97 dava açıldı. – Gezi Parkı Olayları bilançosu

img_7803

Serkan Yüksel’in C.A.M. Galeri’deki kişisel sergisi Uykudan Önce, bir uyanışın hikayesi. 80’lerde susturulan, korkutulan bir kuşağın çocuklarının, kardeşlerinin Gezi’de tekrar ortaya çıkma hikayesi. Yüksel’in kendine hayran bırakan becerisiyle dokuma yapar gibi kesip biçtiği beyaz kağıtlar, haritalar, gazeteler; sergi tanıtımında yazdığı gibi, iktidar ne yaparsa yapsın insanların onların söylemini kabul etmediğini ve kesip biçerek kendi gerçeklerini oluşturmalarını temsil ediyor. “Develer tellal, pireler berber olur.” Bizi tatlı tatlı uyutan masal, onu anlatan sesin merhameti ve zarafeti sayesinde iktidarı titretebilir.

“İyi akşamlaaaar… Nasılsınız yavrularım? İyisiniz. Teşekkür ederim, ben de iyiyim. Hepinizi ödevlerinizi yapıyormuşsunuz.. Aferin Barancım. Sana da Mehlikacım. Haydi alın yerlerinizi… Yavaş Ercancım yavaş, aceleye gerek yok. Şimdiii bu akşam ne anlatayım acaba? Düşünüyorum düşünüyorum da… Aaaa! Uçurtmayla ilgili bir şey anlatayım…” – Uykudan Önce, Adile Naşit

“Ben sağa ve sola ayrım yapmadım. Hatta o kadar yapmadım ki, mahkum olan idam cezası olanlar var. Sağdan alınmış bir tane bekletirdim soldan da olsun. Bir tane sağdan bir tane soldan astık. Denge olsun diye.” – Kenan Evren

Saatlerce, günlerce, o kadar çok atış yapıyorsun ki, bir noktadan sonra “Açı mı hesaplayacağım!” diyorsun, umursamıyorsun. Allah ne verdiyse sıkıyorsun…” – Gezi Parkı olayları sırasında görevli bir polis

Adalet dediğinin bir senden bir benden kayıp vermek olduğuna inandırılmış ülkenin çocuklarıyız biz. Bunu iddia edenin yargılanmadığı bir ülkenin. Senelerce farklı kuşaklar tarafından severek izlenen, kahkasını duyunca kim olduğunun söylenmesine gerek kalmayan Hababam Sınıfı’nın Hafize Ana’sı, Neşeli Günler’in Saadet Hanım’ı gerçek adını bilmemizin muhtemelen “affedersiniz Ermeni” olduğu için sakıncalı olduğu Adile Naşit, Adela Özcan’ın ülkesi burası. 80’lerde çocuk olan Serkan Yüksel, özellikle Gezi sırasında o dönemin günümüz politikasıyla ne kadar uyuştuğunu fark etmiş ve o günden bugüne gelen süreci Adile Teyze’nin Uykudan Önce programından da esinlenerek “uykudan önce” çatısı altında birleştirmiş.

fullsizerender1

Kızgınlığımı açık açık belli etmiyorum. Ama, kırılıyorum. Örneğin, tiyatroda akşama kadar elleri donarak yerleri süpüren çocuğa “Haydi git de bana bir paket sigara al” deyiverenlere sinirlenmemek olası değil. Yüreğimin içinden bir şey cızlayıveriyor o zaman. Belki ağlıyorum, görmemezliğe geliyorum falan…” – Adile Naşit

img_7800

“Vicdan azabı çekmedim. 30 küsür 30-35 kişi kadar idam edilmiştir. Efendim, o idam edilenlerin niçin idam edildiğini bir bilseniz… Elim titremedi, elimiz titremedi.” – Kenan Evren

img_7796

“Çok eskiden müdahaleler copla yapılırdı. Cop ters çevrilirdi, bunlar işin pisliği, öyle vururlardı ki insanı sakatlarlardı. Dört kişi de onu taşımaya gelirdi, toplam beş kişi eylemden ekarte edilmiş olurdu. Bu şekilde grup dağıtılırdı. Gezi’de de bir yerden sonra, aynı duygu ortaya çıktı. Vuralım, yaralayalım, arkadaşları yardıma gelsinler, dört beş kişi eksilsin. Artık “Haklı mı, haksız mı? Ne düşünüyor? Ne hissediyor?” o boyutları aşıyorsun.” – Gezi Parkı olayları sırasında görevli bir polis

Adile Naşit ile açılan sergi, Kenan Evren’den ANAP’a, oradan Gezi olaylarına giden süreci çok büyük bir emek harcanarak yansıtmış. İşlerdeki mesajlar öyle ince ki; örneğin Türkiye’de 80’li, 90’lı yıllardaki sorgulanamayan “patron ayarlı” ülke durumunu yansıtmak için sanatçı tüm eserlerini dikiş dikmekte kullanılan “patronlar”ı kullanarak gerçekleştirmiş. Sergide bir diğer dikkat çeken sembol ise bal petekleri. Serkan Yüksel, Taraf’tan Murat Erdin’e verdiği röportajda işlerinde kullandığı petek ve arıları, ülkeyi uzun yıllar iktidar partisi olarak yönetmiş bir partinin siyasi sembolü olarak olduğu için özellikle kullandığını anlatıyor. Sanatçı, günümüz iktidarının uydurma bir sembolü olduğunu ve bize siyasetle anlatılan masalların aynı olduğunu vurgulamak için arıların ve peteklerin yer aldığı Süt Kardeşler işini yaptığını söylüyor. “Çalışan ama bir türlü kendi üretimini yapamayıp başkalarına muhtaç bırakılan bir ülke, mezarında emekli olacağını bilmesine rağmen vergilerini ödeyebilmek ve karnını doyurabilmek için çalışan, baştakilerin kovanını doldurmak için çaba harcayan ve bu yüzden yaşamından olan arılar. Oysaki her gelen doldurulan petekleri alıp kaçmıyor mu?

img_7815

Uykudan Önce, gezdiğinizde işlerdeki sabra ve beceriye hayran kalacağınız ve anlattığı süreç sebebiyle bu ülkede yaşayan bir birey olarak ilgiyle izleyeceğiniz bir sergi. Daha da iyisi, sergi ile ilgili metinleri okudukça, Yüksel’in nelere referans verdiğini öğrendikçe, sergiye daha da hayran kalıyorsunuz. Sergi ile ilgili başka bir başarı ise sergi metni. Geçen haftalarda Mixer tarafından gerçekleştirilen Dijital Ortamda Sanat Yazarlığı atölyesinde de bu konudaki tepkimde yalnız olmadığımı anladığım üzere, İstanbul galerilerinde bir alengirli, anlaşılmayan sergi metni yazma furyası var. Ezgi Bakçay Çolak, bu furyanın tersine giderek o kadar güzel bir sergi metni yazmış ki, metin, işlere daha da anlam katan, keyifle okunan ve sergi ile ilgili önemli ipuçları veren bir çalışma olmuş. Son olarak, serginin 12 Eylül darbesi sonrasını ele alan SALT 80’ler, Nerden geldik buraya sergisi ile de paralel zamanlı olması da benim gibi politik sanat sevenler için güzel ve tamamlayıcı bir tesadüf olmuş.

fullsizerender-11

Eveeet çocuklaaar, Çoban Sülü zamanında ne demiş?: “Meseleleri mesele etmezseniz ortada mesele kalmaz.” Kafanızı takmayın, mesele etmeyin, uyuyun. Yeni masallara uyanmak üzere…

Fikret Kızılok’un çok sevdiğim Demirbaş’ı da bu sergideki hikayeler ile yeniden aklıma girdiği için size armağanım olsun: