Veysel Kaygusuz, Gaziantep’te Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yapıyor, aynı zamanda Gaziantep’te yer alan Don Kişot Kitabevinin iki ortağından birisi. arkadaşım Nilüfer’in (Konserveruhlar) önerisiyle Notos’ta okuduğum “Sis” isimli güzel öyküsü sonrasında kendisiyle iletişim kurmaya karar verdim.

fotograf (3)

Yazmaya nasıl başladınız?

Yazma serüveni okumayla doğru orantılı bence. Ortaokul ve lise yıllarım yoğun okumalarla geçti. Başkasının hikâyelerini hep sevdim ve sevdiğim yazarlara benzemeye çalışarak başladım yazmaya. Sonrasında üniversitede -kısmi de olsa- bunun teknik eğitimini aldım. Sonrası Sait Faik hesabı işte: ”Yazmazsam deli olacaktım.”

Notos’ta yayımlanan öykünüz, önceden Fırat Küçük’ün blogu “Beton Ali in Wonderland”de yer aldı. Blogda öykülerinizin yer alması fikri nasıl oluştu?

Fırat Küçük benim dostum. Fırat hayatının bir evresinde meşguliyeti sıfıra indirdi. O evrede blogu oluşturdu. ”Öykündüğüm” öyküleri de bloga koyalım fikri onundu. Blog doldurma fikriyle başlayan, sonrasında da gelişen bir şey oldu.

28-Notos22011 yılının Haziran-Temmuz Notos sayısında yayımlanan öykünüz “Sis”i yazma ve dergiye göndermeye karar verme sürecinizden bahsedebilir misiniz?

Notos’u ilk sayısından beri takip ediyorum. Orada “Fotoğrafın öyküsünü yazar mısınız?” bölümü var. Nisan-Mayıs sayısındaki fotoğrafı görünce: ”Ben bu fotoğrafı yazmıştım.” dedim. Biraz düzenleyip gönderdim “Sis” öyküsünü. ”Sis” yazdıklarımın en iyisiydi bana göre ve yayın kurulu onu birinci seçecekti, inanıyordum.

Hiç edebiyat dergisine gönderdiğiniz bir öykünün yayımlanmadığı oldu mu?

Hiç göndermedim. Ama bu benim tembelliğimle ilgili bir durum. Artık böyle düşünmesem de bir tür “öykü mafyası” var zannederdim. ”Sis” Notos’ta yayınlanınca, demek ki başka gönderen olmamış diye düşündüm. Bu yıl Tüyap Kitap Fuarı’nda Semih Gümüş ile konuşmaya yeltendim. Yanına gidip, kendimden bahsedeyim mi etmeyeyim mi diye gelgitteyken, “Veysel Kaygusuz naber?” deyince yanımdaki arkadaşım, “Oha” demekten kendini alamadı. Semih Gümüş öykümün güzelliğinden bahsetti ve yazmaya devam etmem gerektiğini söyledi. Değerli bulduğum bir eleştirmenden bu eleştiriyi almak rahatlattı beni çokça. Artık gönderirim herhalde.

fotografYazdığınız metinlerin öykü olması bilinçli bir tercih mi? Başka türlerde de yazıyor musunuz?

Evet bilinçli bir tercih. Kısa öykü, mikro öykü türü bence en uzun yazın türü. Öyküye bayılıyorum. Başka türde yazmıyorum.

“Sis” isimli öykünüz yayımlanalı tam iki yıl olmuş. Öykü yayımlandıktan sonra hayatınızda meydana gelen değişiklikler nelerdir? Yazdığınız ve internet ortamında yayınladığınız bir metni dergilere göndermek veya bir öykü dosyası hazırlamak konusunda motive etti mi örneğin?

Notos’u takip eden öykü okurlarından övgüler almak dışında pek bir şey değişmedi hayatımda. Bunlar da azımsanacak şeyler değil benim açımdan. Ağustos ayından itibaren dosya konusunda ciddi çalışmalar yapacağım. Beğendiğim öykülerimden seçki oluşturmaya çalışıyorum. Beni tanıyanların beklentisi de bu yönde.

Temel olarak sınıflandırmaya çalışırsam, öğretmenlik, yazarlık ve kitabevi işletmek gibi üç önemli şapkanız var. Bir şapkadan diğerine geçmek mi yoksa her şapkayı bir arada taşımak mı sizce yaptığınız?

Bir şapkadan diğerine geçmeye çalışıyorum. Aslında birbirini tümleyen de şeyler. Ne bileyim, ne yaptığımın farkında da değilim çoğu zaman.

dk2

Kitabevinizin adı neden “Don Kişot”? Nasıl karar verdiniz?

Dünya edebiyatının ilk romanına gönderme. Asıl gönderme ise nüfusu iki milyona yakın büyük bir köy olan bir taşra kentinde bağımsız bir kitabevi açmak Don Kişotluk olduğu için. Çünkü bu şehirde bir AVM içine sıkışmış D&R dışında kitabevi yok. 2.4.2013 tarihinde Ece Temelkuran imza günüyle açıldık. İşlerimiz çok iyi gidiyor. Beklentimizin çok üstünde.

Ece Temelkuran ve Murat Menteş ile kitabevinizde bir imza düzenleme fikri nasıl doğdu? Okurların ve yazarların geri dönüşleri nasıl oldu? Murat Menteş’in bir köşe yazısında, Ece Temelkuran’ın da twitter’da bu konuda yazdığını okuduk. Sizdeki yansıması nasıl oldu?

Sevdiğimiz yazarların kitabevimizi ve şehrimizi renklendirmesi gerekiyordu. Bu şehir pek alışık değil böyle şeylere. Okurlar ve yazarlar çok mesut ve devamını bekliyor bizden. İyi şeyler yaptığınız zaman mutlaka alıcı bulabiliyorsunuz. Gaziantep’te bile. Yazarlarla hala görüşüyoruz. Murathan Mungan, Emrah Serbes, Hakan Günday, Alper Canıgüz, Nazan Bekiroğlu sıradaki yazarlar. Her ay bir yazar getirtmek gibi bir iddiamız var. Saydığımız isimlerin hepsinden söz aldık. Murat Menteş ve Ece Temelkuran bizi İstanbul’da iyi temsil ediyorlar. Bizi anlatıyorlar sağ olsunlar. Onların yazılarını okuyup gelenler var kitabevimize.

Bir gün tek uğraşınızın okumak ve yazmak olacağını hayal eder misiniz?

Hayal etmem mi? En büyük hayalim desem az demiş olmam.

Şiir sever misiniz? “Sis” isimli öykünüz, bir Özdemir Asaf epigrafı ile açılıyor. Bu epigraf hangi kitaptan?

Şiir büyülü, gerçekten büyülü. Öykülerimde beslendiğim bir dil. Özdemir Asaf’ın epigrafını nerde okudum hatırlamıyorum şimdi. Kitaplığımdaki bir kitabındadır muhtemelen.

Hangi şairlere daha yakınsınız?

“Bütün ölü şairler” 🙂 İkinci Yeni tayfası benim mahalleden.

Okumaktan hoşlandığınız Dünya ve Türk edebiyatı yazarları kimler?

Dostoyevski ilahım. Fakat Türk yazarları her zaman daha içten buldum. Türk öykücülere inanın aşığım: Cemil Kavukçu, Murathan Mungan, Tomris Uyar ve tabi ki Sait Faik Abasıyanık. Yaşıtlarım öykücüler: Seray Şahiner, Mahir Ünsal Eriş, Birgül Oğuz ve niceleri.

the Magger hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sizin vasıtanızla tanıdım. İletişimde oldukça daha çok şeyler düşüneceğim.

Vakit ayırdığınız için teşekkürler.