Whyndham Ankara-The Conference

Akyakaretreats’in pandemi ile beraber, yeni dünyanın getirdiği projelerden bir tanesi olan The Conference bu kez 13-14 Ocak tarihlerinde Wyndham Ankara’da gerçekleşiyor.

Bireyselden çıkıp artık bütünsele ulaşma çabasından doğan ve ilki bedeni, duyuları ve duyguları anlamak motivasyonu ve “Ateş” teması ile gerçekleşen proje bu kez karşımıza “Su” temasıyla, konferans, deneyimler ve eğitim formatında çıkıyor. Katılımcılara 360 video mapping ile büyülü bir atmosfer sağlayacak programda; Jivamukti Yoga, Mindfullness talks, Yin yoga, Ayurveda, ses ve nefes yolculukları, sanat terapisi, dans ve meditasyon çalışmaları yer alıyor.

Wyndham Ankara – Akyaka Retreats ile Tüm Motivasyon

Akyaka Retreats ve Wyndham Ankara, ikinci iş birliğini 13 ve 14 Ocak tarihlerinde düzenleniyor. “Yeni yılda yeni bir hayat mümkün!” düşüncesinden yola çıkan konferans ihtiyacımız olan motivasyonu keşfetmemizi hedefliyor. 360 derece Video Mapping ile büyülü bir ortam yaratılan konferanslarda yoga, Ayurveda, ses terapisi, dans ve meditasyon ile bir farklındalık yolculuğuna çıkılması hedefleniyor.

Ankara Mon Amour!: Seksenler Ankara’sında Hüzünlü Bir Aşk

Kitaplar, diziler, filmler çoğunlukla İstanbul’da geçer o yüzden benim gibi Ankara’da doğup büyümüş biri için Ankara’da geçen hikayelerin yeri ayrıdır. Ankara, Mon Amour!’da bu yüzden en sevdiğim kitaplar arasında yerini aldı. Yenimahalle’den Gençlik Parkı’na, Küçükesat’tan Kuğulu Park’a oradan Kızılay’a uzanan bu sıcacık ama hüzünlü kitap iki ailenin kesişen hikayesini anlatıyor.

“Her gün uyandığımda yaşadığımı, sadece yaşadığımı, varlığımdan başka hiçbir şey hissetmediğim o ne mutlu ne de mutsuz anın hemen arkasından başlardı hayat.”

1969 Ankara’sında Yenimahalle’nin bahçeli evlerinde oturan Suna, annesinin yaptığı tiridi yiyip sokakta çocuklarla gazoz kapağı savaşları yapar. Ektiği susamlardan simit ağacı çıkmasını umar, montları üst üste asmazsa üşüyeceklerine inanır. Kendi çocuk dünyasında yetişkinlerin hayatını anlamaya çalışır. Suna’nın hayatı, Bahçeli Köşk’e bir ailenin taşınması ile değişir. Bu ailenin kızı Emel, Suna gibi değildir daha kırılgandır, çamurla oynamanın keyfini bilmez, Suna’nın aksine puding değil sütlaç sever. Ama yine de Suna ile Emel, çocukların o kolay arkadaş olabilme yeteneği ile hemen arkadaş olurlar. Onların arkadaşlığı aracılığıyla aileler de tanışır.

Bu iki ailenin hikayesi 3 bölüme ayrılır, her bölüm farklı bir anlatıcının bakış açısı ile anlatılır. İlk anlatıcı Suna henüz okula başlamamıştır ve her şeyi bir çocuğun bakış açısı ile anlatır.  İkinci anlatıcı Emel 1980’lerin Ankara’sında 20 yaşında karşımıza çıkar. ODTÜ, eylemler, gizli buluşmalar, ile darbeden çok darbeden etkilenen insanların hayatı anlatılır. En son olarak da olanları Ömer’den dinleriz, onunla birlikte eski bir Fransız apartmanına gider Madam Litvak ile tanışırız. Duyguların, yaşanmışlıkların iki insanı bir araya getirmesini, İkinci Dünya Savaşı’nın etkilerini ve tabii yine aşkı, ayrılıkları anlatır yazar bize.

Dönemin mahalle ilişkilerine, aile hayatlarına, siyasi olaylar karşısında halkın yaşadıklarına şahit olurken bir yandan yasak bir aşk, parçalanan hayatlar ve yıllar geçse de kopmayan bir arkadaşlık  anlatılıyor. Her ne kadar ayrılıklar ile hüzünlendirse de aynı şekilde kopmayan bağlar ile içimizi ısıtan bir kitap Ankara Mon Amour! 167 sayfa ile kısa olsa da duygu yüklü bir hikaye. Akıcı ve yalın anlatımı, hem hüzünlü, hem keyifli hikayesi tam hayatın kendisi gibi. Ben çok sevdim ve yazarın tüm külliyatını tamamlamayı planlıyorum. Sizin de ilginizi çektiyse özellikle tam kış akşamları battaniye ile koltuğa kurulup okumak için ideal!

Kapak Fotoğrafı: Derya Dinçer

İlginizi çekebilir: Melike Büşra’dan Kışın Okunacak Kitaplar

The Sankara Resort & Spa: Ubud’da Ev Sıcaklığını Hissedin

Ubud’da, size kendinizi evinizde gibi hissettiren The Sankara Resort & Spa’dan bahsedeceğim size. Sıcacık bir karşılama, tertemiz ve özenli odalar, çiçeklerle süslenmiş bir küvet, alabildiğine uzanan bir sonsuzluk havuzu, sakinlik kokan spa alanı, birbirinden renkli Bali lezzetleri… Muhteşem bir iki gün yaşadık. The Sankara Resort & Spa’yı Ubud seyahatlerinizde bir konaklama alternatifi olarak gönül rahatlığıyla tercih edebilirsiniz, hatta etmelisiniz! 

The Sankara Resort & Spa’nın otel tarafı ile ilgili detaylar için buraya, spa bölümü olan Radha Spa için buraya ve özel restoranı The Kumbuh Restaurant için buraya tıklayabilirsiniz.  

[[konum_1]]

The Sankara Resort & Spa
The Sankara Resort & Spa | Fotoğraf: İrem Bali

“Sankara”, Sanskritçe’de ‘sham’ kelime kökünden geliyor: uğurlu, şanslı demek. ‘Kara’ ise ‘yapan, eden’ anlamında kullanılıyor. Sembolü dingin hışırtısıyla bildiğimiz deniz kabuğu… Bali kültüründe de deniz kabuğunun özel bir yeri var; negatif enerjiyi nötralize eden gücü ile bilindiğinden, arınma ritüellerinde kullanılıyor. Mahabharata’nın hikayesinde söyleniyor ki, Yüce Tanrı Krişna deniz kabuğunu savaşların başlangıcını ve bitişini duyurmak için kullanırmış… Özetle; dingin mi dingin, huzur veren, şans enerjisiyle çevrili bir yerdeyiz. The Sankara Resort & Spa’nın önemli değerlerinden biri, Bali’de Tri Hita Karana olarak bilinen ve bir yaşam şekli olarak kabul edilen yerel felsefeyi korumak ve yaymak. Bu felsefe, ‘refah ve iyi yaşamın üç nedeni’ gibi bir anlam taşıyor ve bu üçlü: ilahi ve spiritüel olanla uyum, insanlar arasındaki uyum, doğa ile uyum. Sizce de insanın içini ısıtmıyor mu? Ne kadar duyarlı, farkındalık dolu bir bakış açısı… 

The Sankara Resort & Spa
The Sankara Resort & Spa | Fotoğraf: İrem Bali

Ortam muazzam. Yeşilin ortasındasınız: Etrafınız Bali frangipanileri (dünyanın en güzel egzotik çiçek kokularından birine sahip olmalarıyla biliniyorlar), mangosten ağaçları, Hindistan cevizi ve kırmızı palmiye ağaçlarıyla çevrili. Otele adımınızı attığınız anda gülen yüzler karşılıyor sizi. Çalışanlardan biri gelip hoşgeldin kokteylinizi tutuşturuyor elinize, diğeri kulağınızın arkasına bir çiçek iliştiriyor. Havaya girdiniz bile! Biraz ilerlediğinizde, bir bakıyorsunuz önünüzde alabildiğine uzanan sonsuzluk havuzu. Her sabah gözümü açar açmaz bu havuza koşup ferahladığım anları uzun bir süre daha unutmayacağım gibi duruyor. Sabahları koşa koşa gittiğim yoga derslerini de öyle! 

The Sankara Resort & Spa
The Sankara Resort & Spa | Fotoğraf: İrem Bali

Odalara gelirsek, biz Deluxe Oda’da kaldık ve odamızın ferahlığından, temizliğinden; balkonumuzun baktığı pirinç tarlası manzarasına kadar her detayına bayıldık. En güzeli de, odamıza giriş yaptığımız anda bizi karşılayan çiçeklerle süslenmiş küvet oldu… Oh, keyif! 🙂 Bu arada, eğer özel havuzunuzun olmasını tercih ederseniz, havuzlu oda seçenekleri de var, aklınızda olsun.

Şanslıyız ki, The Sankara Resort & Spa’nın restoranı Kumbuh Restaurant’ta unutulmaz kahvaltı ve akşam yemeği deneyimlerimiz oldu. İlk geldiğimiz akşam barbekü gecesiydi ve yemeğimize Balili performans sanatçılarının kültürel dansları eşlik etti. Her hareketi nasıl bir odaklanmışlıkla yaptıklarını hatırladıkça hala ilham doluyorum. Yüzde yüz anda kalarak, müziğin her bir anını hissedip onunla birlikte akarak gerçekleştirilen bir dans… Kumbuh Restaurant’ın adı, hemen yan tarafındaki mahalleden geliyor ve burayla ilgili altını çize çize söylemek istediğim şeylerden biri, muazzam bir gün batımı manzarasına sahip olduğu. Gözlerinizi alamayacağınız cinsten! 

Kumbuh Restaurant
Kumbuh Restaurant | Fotoğraf: İrem Bali

Akşam yemeğinde ise, Bali’ye özgü lezzetleri Batı mutfağı ile harmanlayan bu özel mutfağın Karidesli ve Avokadolu Salata’sını, ardından Pesto Soslu Bonfile’sini denedik. Sunumların şıklığı bir yana; her bir tabağın lezzetine hayran kaldık. Bonfilenin yumuşaklığı, pesto sosunun kıvamı, bizim için hazırlanmış ve etrafı mumlarla çevrelenmiş şık bir masa… Gerçekten çok keyif aldık. 

Kahvaltılara gelince, her biri ayrı konseptte çok fazla kahvaltı seçeneği mevcut menüde. İlk olarak ‘Veggie Breakfast’ı (vegan kahvaltı) denedim: Yumuşacık ekmeğin üzerinde çırpılmış tofu, domates ve avokado. Yanında ‘Greek Granola Bowl’ dedikleri renagrenk bir kase – mango, muz, çilek, granola, hindistan cevizi aromalı yoğurt… Lezizdi! Meyvelerin tazeliğine bayıldım, tofunun birbirinden farklı yaratıcı şekillerde kullanıldığını görmek zaten beni her zaman hayran bırakıyor! Geleneksel Endonezya Kahvaltısı’nı da mutlaka denemelisiniz. Ve konaklama deneyimimizin en güzel anlarından biri: Floating Breakfast (Yüzen Kahvaltı)! Rengarenk çiçeklerle süslenmiş kahvaltınızın, kocaman bir tepsi içerisinde havuzda sizi beklediğini hayal edin. Bir yandan sonsuzluk havuzunun içinde serinliyorsunuz, bir yandan zengin bir kahvaltının tadına varıyorsunuz. Unutulmaz bir keyif!

Ve tabii ki Radha Spa’dan bahsetmeliyim… The Sankara Resort & Spa’nın spa alanı Radha Spa, adını Yüce Tanrı Krişna’nın sevgili eşinden alıyor. “Radha” aynı zamanda refah ve başarı demek. Burada bedeninizin ritmi ile en iyi uyumlanacak terapiyi keşfetmeniz için cesaretlendirildiğinizi hissediyorsunuz: Seçenekler çok! Masajlarla başlayalım: Vücuttaki enerji merkezlerini dengelemeyi amaçlayan geleneksel Bali masajı, esansiyel yağlar ile yapılan ve Sankara’nın imza masajı olarak sunduğu aromaterapi masajı, kasların ve bağ dokuların derin katmanlarına odaklanan derin doku masajı, ısıtılmış Hindistan cevizi yağı ile yapılan sıcak yağ masajı, volkanik taş masajı, refleksoloji, Yasodha masajı ve daha fazlası… Yani muhtemelen seçmekte çok zorlanacaksınız, benden şimdiden söylemesi! Biz 60 dakika süren geleneksel Bali masajını deneyimledik. Eridik, mest olduk! Önce güllerle süslenmiş bir su havuzu içerisinde ayak bakımı, ardından seanstan önce bize ayrı ayrı içeriğini öürenip en sevdiğimizi seçtiğimiz esansiyel yağlar ile tüm vücut masajı. Günlerin, haftaların yorgunluğunu atmış olduk böylece. Masaj olduğumuz ortamın yani Radha Spa’nın güzelliği de deneyimimizi epey zenginleştirdi: Tam karşımızda yemyeşil bitkiler, önümüzde akan bir nehir ve şırıl şırıl su sesi, nehirde yüzen turuncu balıklar… Rüya gibiydi. 

Radha Spa
Radha Spa| Fotoğraf: İrem Bali

Sadece masaj da değil; Radha’da bedeninize ve cildinize de tatlı tatlı onca farklı bakım yaptırabiliyorsunuz. Özel baharat ve şifalı bitkilerin karışımı ile uygulanan, kan dolaşımını artıran geleneksel vücut peeling’i (Balinese Boreh olarak da biliniyor), Java saraylarında kraliyet ailesine yapıldığı bilinen masajlardan ilham alan Devanty vücut peeling’i, volkanik tozlar ile uygulanan Rushali vücut peeling’i… Aynı zamanda cilt bakımı, manikür – pedikür, ayak bakımı. Ve tüm bunların kombinasyonlarıyla oluşturulan farklı farklı paketler. Söylüyorum size: Radha deneyimi, bedeninize ve zihninize verebileceğiniz muazzam bir hediye! 

Diyeceğim o ki, The Sankara Resort & Spa; Bali seyahatlerinizde gözünüz kapalı tercih edebileceğiniz bir yer. Kendinizi ev sıcaklığında hissetmek, yemeklerden güler yüzlü servise her detayı ile memnun kalacağınız kaliteli bir konaklama deneyimi yaşamak için Ubud’un en doğru adreslerinden biri Sankara. Teşekkür ederiz!

Kapak fotoğrafı: Instagram / @sankararesort

İlginizi Çekebilir: İrem Bali’den Samyama Meditasyon Merkezi

Tafali Bağları: Ankara Kalecik’te Butik Bir Şaraphane

Mayıs ayında bir pazar günü yağmurla ve kapkaranlık bir havayla uyandıktan sonra en çok istediğim şey göz alabildiğine yeşilin içinde olmaktı. Açık havada derin derin nefes alabilmek… Başardım! Bunu Ankara’da Kalecik’te buldum. Önce kısa bir Hayyam şiiri ile sizi Tafali’yle, Kalecik Karası’yla tanıştırmak istiyorum. Fonda Fazıl Say… Rotamız: Tafali Bağları.

Fazıl Say…

Kim demiş haram nedir bilmez Hayyam? Ben haramı da helali de karıştırmam, Senle içtiğim şarap helaldir. Sensiz içtiğim su bile haram

Ankara’nın görece uzak ve küçük bir ilçesi olan Kalecik, eşsiz bir üzüm çeşidi olan Kalecik Karası ile ünlüdür. Bence Kalecik, Ankara’nın güzel yanlarından bir tanesi olmaya aday, özellikle Tafali’den sonra. Eski dönemlerde çeşitli nedenlerle varlığı tehlikeye giren Kalecik Karası, neyse ki münferit girişimlerle canlanmış. Bizi de peşinden sürükleyecek kadar hem de! Kalecik Karası coğrafi işaretli bir ürün ve başka bölgelerde de yetiştiriciliği yapılıyor olsa da, adını da aldığı Kalecik onun ana vatanı.

Uzun ve seyri güzel bir yoldan vardığımız Tafali Bağcılık’ta tattığımız Tafalis’i ve bağların tarihini artık sahiplerinden, onu var edenlerden dinleyelim.

Öncelikle sorularımı yanıtlamayı kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Tafali’s’in hikayesini dinlemek için ayrıca sabırsızlanıyorum. En baştan başlayabilir miyiz? Tafali Bağcılık ve Tafali’s nasıl başladı hayatına?

Merhaba! Tafali Bağına hoş geldiniz. Biz, Tafali Bağının kurucuları Alime Cicerali ve Fatma Yiğit. İkimiz de ziraat mühendisiyiz. Uzun yıllar Tarım Bakanlığı’nın çeşitli birimlerinde çalıştıktan sonra 2002 yılında emekli olduk. Bu sırada, yok olmaya yüz tutmuş Kalecik Karası üzümünü, kendi teruarında yeniden canlandırmak üzere başlayan çalışmalardan haberdar olduk. Bu heyecanla bağcılığa ve Kalecik Karası yetiştirmeye başladık. Bağın ilk yıllarında üzümün bir kısmıyla yaptığımız şarabı ailelerimiz ve dostlarımızla paylaştık. Hem bağlarının hem de şaraplarının beğeni görmesi üzerine 2019’da Tafali Butik Şaraphane’yi kurduk. Bugün şarap üretim kapasitesi yaklaşık 5000 lt olan bu butik şaraphanede her yıl yaklaşık 3700 kg üzüm işliyoruz.

Bağların bakımı çok ciddi bir özveri gerektiriyordur eminim. Burada disiplini, düzeni, özenli çalışmayı nasıl sağlıyorsunuz?

Bağcılık hiçbir zaman rutin bir iş değil. Her yıl yeni kararlar, yeni denemeler yapılıyor. Bu sırada da bölgedeki diğer üreticilerle iyi ilişkilerimiz, alışverişlerimiz de bizi bolca besliyor.

Şehir insanları olarak başladığımız bu iş bizi toprak insanlarına dönüştürdü. 2003 yılından bu yana, bağ bakımıyla ilgili tüm tarımsal faaliyetlerde bilfiil çalışıyoruz. Kalecik Karası, Ankara’nın Kalecik ilçesinde, Kızılırmak’ın iz bıraktığı toprakların mücevheri gibi. Kalecik Karası da bu bölgenin coğrafi işareti olan bir ürünü. Dağlarla çevrili bu yer, İç Anadolu bölgesinin iklimine kıyasla, havaların daha ılık olduğu bir mikro klima bölgesi. Bu nedenle bu üzümü burada yetiştirmek önemli. Yaklaşık 40 dönüm üzerinde yer alan Tafali Bağı’nda yalnızca Kalecik Karası yetiştiriyoruz.

Kalecik Karası mor renkli ince kabuklu lezzetli bir üzüm. Onun şaraba dönüşme hikayesini de merak ediyorum. Üretim süreci nasıl ilerliyor kısaca bahsedebilir misiniz?

Eylül ayında yapılan hasat, ailelerimiz için şölen gibi geçer. Tüm eller keyifle çalışır. Tafali’s Kalecik Karası Kırmızı Şarap ve Tafali’s Kalecik Karası Roze Şarap bağın içindeki butik şaraphanede, yalnızca Tafali Bağı’nda yetiştirilen üzümlerden, üzümün kabuğundaki vahşi mayayla yapılır. Fermantasyon sonrası kendi cazibesiyle akan şıra kullanılır, pres yapılmaz. Üretim sürecinde yalnızca kaba kâğıt filtre kullanılır, hayvansal durultma ajanı kullanılmaz. Çilek, ahududu, böğürtlen aromalarını damakta bırakan neşeli bir şaraptır. Orta gövde, orta asit ve orta tanenlidir. Kanatlı hayvan etleri, kırmızı et, şarküteri ürünleri ve gövdeli sert peynirlerle uyumludur.

Sanırım markanın tasarımı size ait, Tafali’s etiketini siz yapmışsınız. Hem Tafali’s ismini, hem de marka tasarımı sürecinin nasıl geliştiğini bizimle paylaşabilir misiniz?

Tafali, ikimizin isimlerinin ilk bölümleri kullanılarak ürettiğimiz bir marka. Etiket tasarımcımız, Işın Nur Cicerali aynı zamanda bir ressam. Etiketimizi iki kadın girişimcinin doğayla buluşmasından ilham alarak tasarladı.

Rose şarabınızı Kümes’te tatma fırsatı bulduk hafta sonu. Gerçekten enfesti. Hem de Kümes’in konumu, sıcaklığı bizi evimizde hissettirdi. Biraz Kümes’ten bahsedelim mi nasıl karar verdiniz böyle bir mekan oluşturmaya?

Teşekkürler. Bağımızın küçük bir bölümünü, buraya ziyarete gelen misafirlerimizi ağırlamak için düzenledik. Burası eskiden kümesin bulunduğu yerdi, o yüzden adını Tafali – KÜMES koyduk. Tabi ki tavuklarımızdan da vazgeçmedik, onların kümeslerini hem biraz daha aşağıya taşıdık hem de genişlettik.

Şili Meydanı’ndaki Stüdyo Pizza’da Tafalis’i bulabileceğimizi öğrendik. Lezzetli bir pizza ve şaraptan daha iyi bir ikili yok bence. Bundan sonra yeni tatlar, yeni fikirler hayata geçirmeyi düşünüyor musunuz?

Tafali Butik Şaraphane’de limitli şişe ve butik üretim anlayışını benimsiyoruz. Tafali’s Şaraplarını Ankara’da Stüdyo Pizza’da, İstanbul’da ve İzmir’de bazı restoran ve şarap butiklerinde bulabilirsiniz. Bize göre, butik şarapçılıkta şarabın ahengi, gövdesi, aromasının yanı sıra her şişedeki yaşanmışlık da ona değer katıyor. İçtiğiniz bir şarabı beğendiğinizde, bunun için bir insana teşekkür edebilmek güzeldir. Bu ilişki hem tüketici hem de üretici için çok özeldir. Bu nedenle biz yerel ve butik üretici olarak çalışmaya devam edeceğiz, yeni iş birliklerine açığız.

Ankara’daysanız Tafali Bağcılık’a yolunuzu düşürün mutlaka. Şehirden çıkıp nefes aldığınızı hissedeceksiniz. Mevsim uygunsa bağlarda üzümleri o kıymetli yakut tanelerini bağlarda göreceksiniz. Daha ne istenir ki?

Kapak Fotoğrafı: Canan Keles

İlginizi çekebilir: Esra Özocak’tan Barel Bağ Evi

Sığınak: Ankara’nın En Yeni Sanat ve Teknoloji Alanı

Ankaralıların yakından bildiği gibi Ulus ve civarı eski Ankara’nın yaşatıldığı ve en orijinal denilebilecek mimariye sahip binaların bulunduğu, müze ve sergilere en çok ev sahipliği yapılan bölgedir. Ben de işim dolayısıyla bu bölgede çok fazla vakit geçirdiğim için civardaki müze ve sergileri keşfetmek, süreli sergileri takip etmek benim için biraz daha kolay olabiliyor. Bu defa sizlerle en yeni keşfim olan Sığınak’ı paylaşmak istiyorum. Sığınak, Ulus’ta Mustafa Kemal Atatürk Heykeli’nin hemen karşısındaki Kurtuluş Savaşı Müzesi’ni geçince, ileride Kültür ve Turizm bakanlığının bahçesinde adeta gizlenmiş halde ziyaretçilerini bekliyor.

Sergi salonu o kadar güzel bir lokasyonda bulunuyor ki, öncelikle Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın güzel mi güzel bahçesini dolaşıp, hemen ardından sergi salonunu ziyaret edebilir ya da başka bir zaman diliminde gelip bu bahçede kitap okuyabilir, yeşilliklerin ve huzurun tadını çıkarabilirsiniz. Biz havalar güzelleştiğinde öğlen aralarında kitap okumaya veya banklarda oturup sessizliğin tadını çıkarmaya geliyoruz. Hepinize kesinlikle tavsiye ediyorum.

Sığınak, daha ilk girişte özgün giriş kapısı ve tabelası ile içeride gerçekten etkileyici eserler ile karşılaşacağımızın habercisi niteliğinde bizleri karşılıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın gerçek sığınak alanını oluşturan bu bölümde özgünlüğü korunarak bir tadilat gerçekleşiyor ve Sanat ve Teknoloji Alanı’nın ismi de buradan geliyor. 

Şu anki güncel sergi ‘Belki Sonra/Maybe Later’ adeta sergi salonunun ‘sığınak’a benzeyen doku ve mimarisi ile uyum içinde, yarattığı müthiş endişeli ve tedirgin edici havası ile gerçekten görülmeye değer. Korku ve kriz dönemlerinde nasıl daha parlak bir gelecek, daha güzel bir yarın, daha iyi bir ‘sonra’ yaratılabileceği sorularını soran bu sergiyi gezmek için öncelikle büyük salonu geziyoruz ve burada umut ve düşler odağında eserler gördükten sonra koridora girerek korku, tehlike ve vahşet odağında eserler görüyoruz. 

Sergi’nin merkezinde pozitif çağrışım yapan eserler görürken, mekanın dışına doğru insanın etrafını saran saldırganlıkları işaret eden negatif çağrışım yapan eserler görüyoruz. Ayrıca sığınakların içinde her zaman ışıkların olması ‘her zaman bulunabilecek bir ışık olduğunun’ altını çizen bir anlamı olduğunu da belirtmeliyim. 

Eğer siz de Ankara’da yaşayan bir Sanatseverseniz ve yenilikleri takip ediyorsanız veya Ankara’ya yolu düşenlerdenseniz, bu yeni Sanat ve Teknoloji Alanını görmek için bir öğlen aranızı ya da akşam iş çıkışı bir saatinizi ayırmanızı tavsiye ederim. Hele hele, Salt Ulus’un kapatılmasını hala kabullenemeyenlerdenseniz! Onun yerini dolduramasa da bir nebze olsun tatlı bir his bırakacak bu alanı görmelisiniz. Salt Ulus’a Özlemle…

Kapak Fotoğrafı: Esma Esra Hamurcu

İlginizi çekebilir: Esma Esra Hamurcu’dan Ankara Tunalı’da Huzurlu Keşifler

Ankara Tunalı’da Huzurlu Keşifler: Kennedy 41 ve Kruvasante

Ankara denilince herkesin aklına haklı olarak beton binalar, ağaçsız sokaklar, soğuk ve ruhsuz bir şehir geliyor. Ama zaman zaman bu soğuk şehrin sokaklarının arasından da gizli bir cennet çıkmıyor değil. Bazen biz Ankaralıları bile şaşırtacak derecede güzel, yeşil ve sakin mekanlarla karşılaşabiliyoruz. Ankara’daki birazdan bahsedeceğim gizli huzur noktalarında geçirdiğimiz uzun bir pazar kahvaltısı ve kruvasan keyfinin üzerine Ankaralılar ve Ankara’ya yolu düşenler için bu yazıyı yazmasam olmazdı. E o zaman buyrun sizi hafta sonunuzu değerlendirebileceğiniz bu iki güzel mekanla; Kennedy41 ve Kruvasante ile tanıştırıyorum.

20210918_091004
Kennedy 41| Fotoğraf: Esma Esra Hamurcu

Ankara Tunalı’da Huzurlu Keşifler

Tunalı’ya yolunuz ilk düştüğünde rotanızı hemen soldan Kennedy’e çevirip bir müddet o karanlık binaların arasından yürüdüğünüzde yolun sol tarafında karşınıza ilk olarak Kruvasante çıkacak, onun biraz daha ilerisinde ise Kennedy 41 yer alıyor. Dışarıdan baktığınızda her ikisi de sizleri kendisine çekeceğine eminim ama tabii siz yine de içeri girmeyi ihmal etmeyin.

Kennedy 41 [[konum_1]]

Kahvaltının mutlulukla ilgisi olduğuna inanan ve kahvaltısız güne başlamayan bir insan olarak, arkadaşım ile Pazar sabahı için güzel bir kahvaltı mekanı araştırıyordum. Bu esnada karşıma Kennedy 41 çıktı, arka bahçesine ait görselleri gördüğümde aradığım mekanın burası olduğuna karar verdim. Gerek konumu, gerek iç mekanı, gerek arka bahçesi ve tabii ki lezzetli kahvaltı menüsü ile gerçekten şans vermeye değer bir mekan olduğunu düşünüyorum. 

Kennedy 41 | Fotoğraf: Instagram @kennedy41ankara

Kennedy Caddesi’ni Ankaralılar iyi bilirler. Kızılay’dan Tunalı’ya giden o ikonik, tüm önemli kararların gözden geçirilip, her defasında yeni bir sayfa açma gücü veren yolu geçtikten sonra Çankaya Kültür Sanat Merkezi’ne uğranır. Mutlaka güzel bir sergi olur; girilir, gezilir ve feyz alınır. Sonra birer içecek içmek için arkadaşlarla Tunus’ta La Bebe’ye oturulur. Hadi bir de Tunalı havası alayım der ve yokuş yukarı çıkacak gücü bulursanız sohbetler, muhabbetler ve kahkahalar eşliğinde Kennedy yokuşu çıkılır. Hem de ne güzel eğer yanınızda sevdikleriniz varsa tadından yenmeyerek çıkılır. Yokuşun sonundan Tunalı’ya varılır. İstanbullular ve kalbi İstanbul’da kalanlar genelde sağdan devam edip midyeci Ahmet’e uğrar, İstanbul’u yad ederler ama Ankaralılar ve kalbi Ankara’da atanlar ise hiç sapmadan Kennedy Caddesi’nden devam eder.

Kennedy 41’e ilk girdiğimizde içerisinde bir huzur hakimdi diyebilirim. Saat 09:30’du ve henüz servisler açılmamıştı. Ama sağolsunlar içerdeki arkadaşlar çok nazikti ve bizi içeri alıp misafir ettiler, biz de kimsenin olmamasını fırsat bilerek o huzurlu iç mimariye sahip mekanın her köşesinde birbirinden güzel fotoğraflar çekmeye başladık. Tam bitti derken bu defa da bir anda kendimizi arka bahçesinde bulduk ve Ankara şartlarında fazla oksijen ve huzurdan başımızın dönmesiyle birlikte kendimizi bu mekanın bahçesinin tatlı bir köşesine atıverdik.

20210918_100504
Kennedy 41 Fit Kahvaltı Menüsü| Fotoğraf: Esma Esra Hamurcu

Spor yapmayı ve sağlıklı beslenmeyi hayatına entegre etmiş olanlarımızın gayet iyi bildiği gibi bizler için kahvaltıda da fit beslenmek diğer tüm öğünler gibi çok önemli. Ve en güzel tarafı şu ki Kennedy 41’de inanılmaz lezzetli bir fit kahvaltı menüsü mevcut.

Biz günümüzün büyük bir bölümünü orada kahvaltı yaparak geçirdik fakat kahvaltının yanı sıra göze ve gönle hitap eden diğer kahvaltı seçenekleri de mevcut. Ayrıca kahvelerinden de denedik ve çok beğendik. Mekanın o güzel arka bahçesinin, yediğiniz her şeyi güzelleştirecek bir büyüye sahip olduğunu da söyleyebilirim. Tatlı ve kurabiye seçenekleri de çok lezzetli görünüyor, onları da deneyebilirsiniz.

Kruvasante [[konum_2]]

Gelelim pazar öğleden sonra aktivitemize. Evet spor yapıyoruz, sağlıklı besleniyoruz, her gün 10 bin adım atıyoruz, tamam ama her dakika sağlıklı besleneceğiz diye bir kaide yok. Gerçekten diyette olanlar bilir ki, her diyetin muhakkak bir ödül günü olur. Ben de ödül günlerini değerlendirmek isteyenler için bu muhteşem kruvasanları ile bizleri mest eden Kruvasante’den bahsetmek istiyorum. Mekanın, hayvan dostu olduğunun da altını çizeyim ilk başta.

Kruvasante | Fotoğraf: Instagram @kruvasante

Kruvasante, ciddi anlamda binbir çeşit kruvasanın, sıcak ve soğuk kahve çeşitlerinin olduğu gizli bir cennet. İçeri girdiğiniz anda lezzetler ve ambiyans sizi de içine çekecek ve birkaç saatliğine de olsa şehirden uzaklaştığınızı hissedeceksiniz. Kruvasante’de tatlı ve tuzlu olmak üzere birçok kruvasan çeşiti bulunuyor. Dilerseniz omletli kruvasan ile kahvaltı yapabilir ya da Belçika çikolatalı, kremalı kruvasanınızı yanında gelen meyve tabağı ile birlikte afiyetle yiyebilirsiniz. Bu tamamen günün hangi saatinde geldiğinize ve sizin o an ki modunuza bağlı olarak değişebilir.

Biz Sante Cream ve Peanut Sante aldık, kruvasanın içinde yer fıstığı ezmesi ve yanında muz, çilek, orman meyveleri ve badem ile servis yapıldı. Aslında o kadar büyük boyutlardaki kruvasanları yiyebileceğimize biz de inanmıyorduk ama o kadar lezzetliydi ki, ne ara yedik bitirdik anlayamadık. Üstelik kreması çok hafifti, yedikten sonra bıraktığı his ise çok güzeldi. İçeceklerde de kahve adına her şey mevcut, iced caramel macchiato ve sade filtre kahvelerinden denedik, gayet lezzetliydi. Ama siz Van Gogh’a bir göz kırpayım derseniz “Starry Night” kokteylinden deneyebilirsiniz, bir dahaki sefere ben de onu deneyeceğim.

Kruvasante | Fotoğraf: Instagram @kruvasante

Bu arada hatırlatmakta fayda var, Kruvasante rezervasyon almıyor fakat içerisi genelde gün ve saate bağlı olarak dolu olabiliyor, kapıda bir müddet beklemeniz gerekebilir. İstanbullular buna alışkın olacağından onlara kısa bir süre gibi gelebilir ama Ankaralılar kapıda beklemeye pek alışkın değil, o nedenle, bu duruma hazırlıklı olarak gitmekte fayda var.

Sizlerin de rotası Kennedy’ye çevrilirse, bu iki mekana uğrarsanız ya da lokasyonda başka önerileriniz olursa, yorumlarda deneyimlerinizi benimle paylaşabilirsiniz. Ayrıca, Kennedy çıkışında yönünüzü Kuğulu’ya çevirip orada soluklanmayı ve bu defa da Tunalı’dan Kızılay tarafına yürümeyi, önemli kararlarınızı bir de bu yolda gözden geçirmeyi unutmayın, olur mu?

Kapak Fotoğrafı: Instagram @kennedy41ankara

İlginizi çekebilir: Esma Esra Hamurcu’dan Hound Coffee & Eatery

Budak Town: Ankara’da Yurt dışı Sokak Marketi Deneyimi

Ankaralılar olarak yakınlarla birlikte geçirdiğimiz vaktin çoğunu restoranlarda harcıyoruz. Fakat bir süreden sonra hep aynı ortamlar, tekdüze buluşmalar da insanı sıkabiliyor. Özellikle pandemi döneminde ve havaların güzel olması sebebiyle ben daha çok açık havada buluşmaya gayret ettiğimden Budak Town’ı keşfetmem tam isabet oldu. İncek’te konumlanan Budak Town, yurt dışı sokak marketlerine benzeyen konsepti ve oldukça geniş bir alana yayılan bahçesiyle ziyaretçilerine güzel bir açık hava deneyimi yaşama imkanı sunuyor. 

Budak Town
Budak Town | Fotoğraf: Tuana Tuncer

Budak Town, yurt dışında yılbaşı zamanı sokaklara kurulan kulübelerden esinlenmiş. Bu anlamda mekanda her yemek için farklı kulübeler bulunuyor, bu kulübelerden dilediğiniz yemeği alabiliyorsunuz. Budak Town’da ödeme sistemi alıştığımız restoranlardan biraz farklı işliyor. Alana girişte Budak Town’a özel bir kart alıp girişteki kulübeden bu karta para yüklemesi yaptırıyorsunuz. Yüklediğiniz para miktarına göre de bu kartla yiyecek içecek satın alabiliyorsunuz. Aynı zamanda kartta fazla bakiye kaldığı durumlarda da iade alabiliyor veya kartı yanınızda götürebiliyorsunuz. Bu sebeple alana giriş yaptıktan sonra yapacağınız ilk şey bu kartı edinmek ve para yükletmek olmalı. 

Budak Town’da kulübelerin bulunduğu alanın yanı sıra bir de piknik alanı var. Budak Piknik diye geçen bu alan aslında Budak Town ile ortak alanı kullanıyor ancak farklı iki işletme olarak geçiyorlar. Budak Piknik’te de rezervasyon yaptırarak piknik alanını kullanabilir ve kendinize özel tahsis edilen kulübelerden faydalanabilirsiniz. İsterseniz Budak Town’da street food deneyimi yaşayabilir ve Budak Piknik’te size ayrılan bölümlerde açık havanın keyfini çıkarabilirsiniz. 

Budak Town’da çeşitli dünya mutfaklarından yemekler bulunuyor. Vietnam usülü Pho çorbası, falafel dürüm, külahta pizza, burrito ve daha birçok farklı yemek çeşidi var. Ayrıca oldukça lezzetli tatlıları var, ben yemeklerin çoğundan yeterince memnun kaldım. Örneğin denediğim külahta pizzanın ortalama bir lezzete sahip olduğunu düşünürken ballı hardallı hot doglarını ve “Berliner” tatlılarını çok beğenmiştim. Yemeklerin lezzetinin yanı sıra arkadaşlarla veya aileyle gelip vakit geçirebilecek yeşil bir alana sahip olması da büyük bir avantaj. Son olarak buraya elemeyenler veya eve yemek sipariş etmek isteyenler için online sipariş imkanının olduğunu da belirtmeden geçmemek gerek. 

Kapak Fotoğrafı: Tuana Tuncer

İlginizi çekebilir: Tuana Tuncer’den Coldfusion

Future Females Ankara: Ezber Bozan Kadınların Platformu

Kadının eğitiminin önemini ve kalkınmadaki rolünü her geçtiğimiz gün daha iyi anladığımız bir dünyada, birbirine destek çıkan, çalışkan kadınlara ihtiyacımız da artıyor. Özellikle iş hayatına atılacak ya da atılmış olan kadınları hem manevi bir bağla hem de hazırladığı etkinliklerle destekleyen çok güzel bir platforma denk geldim çok yakın zamanda: Future Females Ankara.

Kadınları eğitenler nesilleri eğitmiş demektir. Çünkü nesilleri eğiten kadınlardır.

Bugün size bahsedeceğim topluluk, ülkemizde girişimcilik kültürünün yaygınlaştırılması ve başarılı işletmelerin kurulması adına kadın girişimcileri desteklemek amacıyla yola çıkıyor. Bunu yaparken de uluslararası bir topluluğun bilgi birikimini ve desteğini arkasına alarak, Ankara’da kadın girişimciler ve adayları için teknik ve sosyal beceriler içerikli etkinlikler düzenliyor.

Bu topluluğu en iyi, Ankara ayağının temsilcileri olan Esra Çankaya ve Merve Büyükçakıroğlu‘nun anlatabileceğini düşündüm ve onları sizinle de tanıştıracak bazı sorular hazırladım.

b8efdef9-4031-49b7-a38d-7fea43e65c12
Merve Büyükçakıroğlu, Esra Çankaya | Fotoğraf: Merve Büyükçakıroğlu – Esra Çankaya

Öncelikle sizin Future Females ile tanışma hikayenizden ve Türkiye ayağı olarak bu topluluğu bizlerle tanıştırma hikayenizden biraz bahsetmenizi isteyeceğim.

Esra: Aslında Future Females ile tanışma hikayemiz, bizim kendi girişimcilik hikayemizle başladı. Biz çocukluk arkadaşıyız, Merve 7 yıldır Berlin’de yaşıyor ve birlikte bir marka kurmaya karar verdik. Bu süreçte de ben Türkiye’de, Merve Berlin’de eğitimlere, workshop’lara katılıyorduk. Sonra birbirimize edindiğimiz bilgileri aktarıyorduk. 

Merve: Bu süreçte Future Females’in bir etkinliğine katılmıştım. Bir buçuk saat gibi bir zaman içerisinde hem bilgi hem network anlamında bayağı tatmin olmuştum. Esra’yla bunu paylaştım. O da o sıralarda, etkinliklerde ne kadar fazla vakit kaydı yaşadığından bahsediyordu. Sonra, Türkiye’de de böyle bir workshop/etkinlik sistemi olmalı diye düşündük ve neden biz bunu başlatmayalım dedik.  

Çok güzel bir vizyonla yola çıkan duyarlı kadınlarsınız. Bu işi somuta dökecek olursak Future Females Ankara ne yapar, nasıl etkinlikler düzenler, bahsettiğiniz dayanışma kültürüne nasıl katkıda bulunur mesela?

Çok teşekkür ederiz. Future Females Ankara olarak tamamen gönüllü şekilde bu işi yürütüyoruz. Her ay girişimcilerin ve girişimci adaylarının ihtiyacı olduğunu düşündüğümüz hem güncel hem de teknik ve sosyal konuları tespit ediyor ve sonra o konuların uzmanlarını araştırıyor ve onlarla iletişime geçiyoruz. Konuşmacılarımız da gönüllü olarak bilgilerini ve tecrübelerini aylık etkinliklerimizde bizlerle paylaşıyorlar. Son bir aydır da her hafta perşembe günleri bir kadın girişimci ile Instagram’da canlı yayın yapıyoruz. Bu sayede kadın girişimcilerin birbirlerini tanımalarını ve daha fazla kadın girişimcinin hikayesini topluluğumuza duyurmayı hedefliyoruz. Bizim aslında sağlamak istediğimiz girişimcilere ve girişimci adaylarına cesaret kazandırmak, kadın girişimcilerin başarılarına destek olmak; onlara birbirleriyle iletişime geçebilecekleri, başarı için gerekli olan gereken bilgilere ulaşabilecekleri bir network ağı oluşturmak. Biz kadın girişimci sayısı çoğaldıkça motive oluyoruz. 😊

Özellikle son dönemde kadına yönelik farkındalık uyandırmak amacıyla yapılan pek çok girişim, proje var. Siz de kadının iş hayatındaki önemini vurguluyorsunuz. Future Females Ankara olarak diğer projelerden farklı nasıl bir boşluk gördünüz ve hangi boşluğu doldurmayı hedefliyorsunuz?

Türkiye’de yapılan bu tip etkinliklerde gözlemlediğimiz en önemli eksiklerden bir, kadın girişimciler için yapılan etkinliklerde dahi erkek başarı hikayeleri dinliyor olmamız ve etkinliklerin çok fazla vakit kaybı yaratacak şekilde organize ediliyor olmasıydı. Biz daha samimi bir ortam oluşturarak ortak bir dil yaratıp, birbirimize faydalı olacağımız şekilde bu süreci devam ettirmek istiyoruz. 

Ekip olarak bilginin açık bir kaynak haline geldiği ve bunun yanı sıra bu kadar hızlı değiştiği bir zamanda bir ya da iki saatte işinize yarayacak bilgileri, daha önce aynı yolda yürümüş birinden alıyor olmanın geleceğin öğrenme şekli olduğunu düşünüyoruz. Aynı zamanda Türkiye’yi de kapsayan geniş çaplı, girişimciler arasında olan uluslararası bir iletişim ağının kurulmasına ve güçlenmesine destek oluyoruz. 

Peki Ankara ayağı olarak siz bu işi Türkiye’de düzenlerken ne gibi yenilikler yaptınız? İşin yerelleştirme kısmını da biraz merak ediyorum açıkçası.

Aslında Future Females şehir elçiliklerinin amacı (şu anda 31 şehirde 6 kıtada varız) her şehrin kendi girişimcilik ekosistemindeki farklılıklara hitap edebilmek; lokaldeki küçük ve orta boy işletmelere ulaşabilmek. O bölgedeki kadın girişimcilerin arasında bir iletişim ağı; daha sonrasında da uluslararası bir ağ kurabilmek. Biz şehir elçisi olduğumuz zamanlarda, tüm dünyadaki elçiliklerin etkinlik dili İngilizce’ydi. Biz bunun Türkiye’deki kadın girişimcilerin bilgiye ulaşımını zorlaştıracağını düşündük ve etkinlikleri Türkçe yapmayı teklif ettik; diğer elçiliklere sebeplerimizi anlattık ve çok güzel geri dönüşler aldık. Hatta bizden sonra birçok şehir de kendi dilinde etkinlik yapmaya başladı. Burada önemli olan lokaldeki ihtiyacı görebilmek ve ona göre bir adım atabilmek. 

Bahsettiğinizden anladığım kadarıyla çok yeni ve dinamik bir takımsınız. Kurucular olarak sizler de piyasada aktif olarak yer alan başarılı kadınlara birer örneksiniz. Ben Future Females’i bir de yeni kan olarak adlandırabileceğimiz aslında takımınızın en yeni ve en genç üyesi Şevval’den dinlemek isterim. Senin hayatında Future Females’in yeri ne Şevval?

d6db4c58-7b53-4f72-848f-1dbf365e4486
Fotoğraf: Şevval Bozdağ

Şevval: Future Females ile tanışmam aslında tam da mezun senemde yani geleceğim ve kendimi hangi alanlarda daha da geliştirmeliyim gibi konular üzerinde yoğunlaştığım bir zamanda oldu. Girişimcilik alanını yeni yeni tanıdığım bir dönemdeydim ve bu alanda kadınları destekleyen, onlara yol gösteren, başka kadın girişimcilerle bir araya getiren bu uluslararası organizasyonun bir parçasını yaşadığım şehirde, Ankara’da bulmak beni çok mutlu etti. Hemen en yakın etkinliğe kayıt oldum. İlk etkinlik beni öyle etkilemişti ki hemen Esra ve Merve’ye onların ülkemizde başlattığı bu oluşumun bir parçası olmak istediğimi anlatan bir mail attım ve sonrasında her şey kendiliğinden çok güzel bir şekilde gelişti. Future Females Ankara ile yaptığımız çalışmalardan öğrendiklerim dışında birçok girişimci hemcinsimle tanışma, yapılan uluslararası toplantılara katılarak farklı ülkelerden insanlarla bir araya gelme ve yabancı dil bilgimi de efektif şekilde kullanma gibi fırsatlara eriştim. Bu zamana kadar katıldığım tüm başarılı etkinlikler ve bunlara gelen güzel geri dönütler sayesinde her geçen gün “iyi ki”lerime bir yenisini ekliyorum. #iyikiFFAnkara

Konuşmanın bu kısmına kadar sizin kadınların dayanışması adına neler yaptığınız konuştuk. Son olarak hem kendim için hem de okurlar adına, biz kadınlar olarak size ve bu dayanışmanıza nasıl yardımcı olabiliriz bunu sormak isterim. 

Biz ekip olarak gönüllü çalışıyoruz ve konuşmacılarımızın etkinliklere gönüllü katılımını rica ediyoruz. Etkinliklerimizi bugüne kadar hep ücretsiz olarak düzenledik ve bundan sonra da mümkün olduğunca böyle devam etmek ve daha fazla kişiye ulaşmak istiyoruz. Bunun için de operasyonel harcamalarımızı karşılamak adına kitlesel fonlama platformu olan Fongogo’da bir destek projesi başlattık. Buradan bize sağlayacağınız destek, bizim organizasyonlarımızı daha güçlü bir şekilde devam ettirmemiz için çok önemli bir katkı olur. 

Bunların yanı sıra Instagram ve LinkedIn’den düzenli paylaşımlar yapıyoruz,  bizleri futurefemalesankara olarak takip edebilir ve paylaşabilirsiniz, böylelikle daha fazla kişiye ulaşabiliriz. 

Kapak fotoğrafı: Instagram / @futurefemalesankara

İlginizi çekebilir: Tuana Tuncer’den We Need To Talk

Ankara: Frigya’dan Cumhuriyet’e Uzanan Tarihiyle #ÇOKÇEKİCİ

Ülkemizin her köşesinin tarihi ve doğal güzelliklerle bezeli birer hazine olduğuna şüphe yok. Peki sizce bizler bunun ne kadar farkındayız? İşte birazdan tanışacağınız seride sizi, yurdumuzun eşsiz güzelliklerini birbirimizle her yerden paylaşmamıza imkan sunan, Türkiye’nin #ÇokÇekici operatörü Turkcell’den aldığımız ilhamla yollara düşmeye davet ediyoruz. Türkiye’nin Kuzey Ege’den Doğu Karadeniz’e uzanan kendine özgü ve #çokçekici noktalarını birlikte yeniden keşfetmeye hazırsanız, sıradaki yolculuğumuz Anadolu’nun merkezi, ülkemizin başkenti Ankara’ya!

Ankara | Fotoğraf: Unsplash / Febiyan

Ankara deyince birçoklarının aklında soğuk ve puslu, gri ve cansız bir şehir imgesi belirse de, gerçek bambaşka. Tıpkı Vedat Sakman’ın sözleriyle Zuhal Olcay’ın sesinden dinleyebileceğini o şarkının “Ankara’da âşık olmak, zor iki gözüm.” dediği gibi, Ankara’ya âşık olmak da zordur belki. Ama Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden birkaçını birden barındırışıyla genç bir nüfusa, ülkemizin başkenti olmasıyla Cumhuriyet tarihinin izlerine, Anadolu’nun tam ortasında olmasıyla çok yönlü bir kültüre sahip olan Ankara, ona karlı günlerde bile kalbini açanlara kucak açıyor, onu grisiyle sevebilenlere tüm renklerini gösteriyor.

Kuğulu Park | Fotoğraf: Hürriyet

Tunalı’da, Arjantin’de ya da Kızılay Meydanı’nda… Düşünceli ama canayakın bir kalabalığın içine bırakırsınız kendinizi Ankara’da. Barış Bıçakçı’nın öykülerini, romanlarını okuyanlar, Zeki Demirkubuz’un filmlerini izleyenler bilir; edebiyat sadece kitapçılarda depolanan, sinema sadece perdede gösterilen bir konu değil, sokaklara taşmış bir yaşam biçimidir. Ankara’nın parkları, güneş yüzünü göstermediğinde de canlıdır; kentin ortasındaki Kuğulu Park, Kavaklıdere’deki Seğmenler Parkı ve Ankaa simgelerinden Gençlik Parkı kafa dağıtıcı bir yürüyüş ya da biraz temiz hava almak isteyenleri bekler. Diğer yandan genç ve cıvıl cıvıl bir kalabalıktır Ankara’nınki; Ankara’yla ilgili sıkça söylenen sözlerden biri “Ankara’da gece hayatı yoktur, öğrenciler vardır.” der. Ankara’da samimi eğlence ortamları, duygusu yüksek, özgün müzik grupları, sohbeti bol geceler bulursunuz.

Anıtkabir | Fotoğraf: Unsplash / Ahmet Demiroğlu

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı, Cumhuriyet’in ilân edildiği kenttir Ankara, Millî Mücadele’nin son dönemine, Cumhuriyet tarihinin ise muhteşem başlangıcına bizzat tanıklık etmiştir. Bu yüzden sokaklarında yürürken ya da Ankara Kalesi’nde şehri izlerken, yüz yıl öncesinin Ankara’sını hayal etmek çok zor değildir; bazen eski bir meclis binası, banka merkezi ya da köşkün yanından geçersiniz, bazen de kafanızı kaldırır, hem minnet borcu ödemek için hem de tarihin izini sürmek için her zaman ziyaret edebileceğiniz Anıtkabir’in orada olduğunu fark edersiniz.

Hitit Güneşi Heykeli | Fotoğraf: Hürriyet

Cumhuriyet Ankara’nın tarihi için önemlidir ama Ankara tarihi Cumhuriyet’ten ibaret değildir tabii ki. Ankara’nın simgelerinden olan Hitit Güneşi heykeli, tarih öncesi çağlarda bugünkü Ankara’nın çevresinde yaşamış bu medeniyeti selamlar. Frigya’nın başkenti Gordion ise, bugünkü Ankara’nın 75 kilometre uzağındadır, tarihte üzerine öyküler yazılmış su kaynağının Frigya’daki Ankyra kentinde olduğu yazılıdır. Anadolu’da yüzlerce, binlerce yıl önce yaşamış olanların izlerini görmek için Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde ve Etnografya Müzesi’nde saatler geçirirsiniz. Arkeoloji ve tarih kadar sanatla da ilgiliyseniz, rotanızı Resim Heykel Müzesi’ne ya da Cer Modern’e çevirirsiniz.

Beypazarı | Fotoğraf: neredekal.com

Ankara’da şehrin kalabalığından uzaklaşmak isterseniz, yollara düşersiniz. Bilirsiniz, şehrin dışında da, içinde de yolunuzu Turkcell’e hayata bağlanıp bulur, güzel anılarınızı her an sevdiklerinizle paylaşabilirsiniz. Belki temiz havanın bol, göl manzarasının eşsiz olduğu Mogan Gölü’ne gidersiniz. Gölbaşı derler adına, aklınız karışmasın. Türkiye’deki on beş özel koruma bölgesinden, ülkemizin en önemli doğal yaşam alanlarından biridir. Ama kendi florası, faunası, yerlisi kadar, ziyaretçisine de yaşam katar. Bir de Beypazarı… Ankara’nın en çok da Beypazarı kurusu ile bilinen bu tarihi kasabası, Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde de günümüz bloggerlarının postlarında da eşit derecede övülür. Bir gününüzü gönül rahatlığıyla ayırabileceğiniz Beypazarı’nın çarşısında el sanatlarını inceler, sevdiklerinize birkaç anı toplar, Osmanlı mimarisinin eşsiz örneklerini sokaklarda bulursunuz.

Şimdi yola çıkma, Ankara’nın size özgü #çokçekici yanlarını keşfetme zamanı!

Daha fazla bilgi almak için tıklayın.

Kapak fotoğrafı: Unsplash / Çağlar Oskay