“Türkiye’den başka nerede yaşayabiliriz?” diye araştırıp, farklı bir ülkede yeni bir hayat kurabilmek için heyecanlanırken bir yandan geleneklerimiz, ailemiz, geçmişimiz bizi burada tutuyor. theMagger’ın röportaj dizisi “Yurt Dışına Yaşamak” ise buna cesaret etmiş ve bunu başarmış olanların hikayelerini anlatıyor. Bu haftaki konuğumuz, bir yıldır Berlin’de yaşayan ve çalışan Yağız Öztol.

Berlin
Berlin’de Yaşamak: Yağız Öztol ile İlham Dolu Bir Söyleşi

Sevgili Yağız, seni daha yakından tanıyabilir miyiz?

Adana’da doğdum büyüdüm, hayatımın büyük bir kısmında tenis ve yelken ile uğraştım. Üniversiteyi kazanmam ile birlikte hayalini kurduğum İstanbul’a taşındım. Psikoloji eğitimi tamamladıktan sonra Klinik Psikoloji yüksek lisansımı yaparken medya sektöründe çalışmaya başladım ve asıl yapmak istediğim mesleğin klinik psikoloji olmadığını anladım. Çalışmaya başladığımın 4 senesi boyunca ara ara yurt dışından teklifler almaya başladım, tam birini değerlendirip en yakın arkadaşımın yanına, Dubai’ye taşınmayı düşünürken kendimi bir anda Berlin’de buldum. Son doğum günümde Berlin’de umarsızca dilenmiş bir dilekti bu.

Ne zaman Berlin’e taşındın? Nasıl gelişti süreç, kısaca bahsedebilir misin?

Bir sene oldu taşınalı, süreç ise oldukça hızlı ve güzel gelişti. Uzun süredir eğitim veya kariyer odaklı bir şekilde yurt dışında yaşamayı deneyimlemeyi istiyordum. Bir sabah uyandım, garip bir histi: ayrılma vaktine yaklaştık gibi hissetmiştim. Tabii ki, hissetmekle olmuyor, hayatımızın dümeni sadece bizde bu yüzden o anda şu anda çalıştığım Berlin merkezli şirketin ilanına başvurumu yapıp eski işim sebepli yapacağım şirket seyahati için bavulumu hazırlayıp evden çıktım.

Döndüğümde bir hafta içinde üç görüşme yaptım ve kendimi bir anda Berlin’e yerleşmeye giderken buldum. Tabii ki vize süreçleri tam tersine yaklaşık iki ay sürdü, bu yurtdışına taşınırken muhtemelen yaşanacak en kesin zorluk. Bu süreyi de sevdiklerimle daha çok zaman geçirebilmek için değerlendirdim. Bu dönemdeki şansım, muhteşem dostlara hatta ne dostu kocaman bir aileye sahip olmamdı. Berlin Calling temalı gerçekten de adına yakışır çılgınlıkta sürpriz bir veda partisi ile uğurladılar beni. Daha da güzeli ise en yakın arkadaşlarımın benden önce Berlin’e gidip beni orada karşılıyor olmasıydı, daha güzel bir hoş geldin hayal edemiyorum.

IMG_0320
Berlin’de Yaşamak: Yağız Öztol ile İlham Dolu Bir Söyleşi

Memnun musun Berlin’de yaşamaktan? Neler yapıyorsun orada?

İ-na-nıl-maz memnunum, hatta 2015’in bana getirdiği en güzel şeylerden biri diyebilirim. Burada yaşamadan önce, bir doğum günümde yine en yakın arkadaşlarımla buraya gelmiştik. Harika anılarımız oldu ve “keşke burada yaşayabilsem, ama Almanca konuşamıyorum” dediğimi hatırlıyorum. Sevdiklerimden uzaklaşıyor olmak bir taraftan üzerken dileğimin gerçek olması bununla başa çıkabilmemi sağladı.

Adana’da doğmuş büyümüş bir insan olarak ben tam bir yaz insanıyım. Berlin’e ayak basar basmaz kar yağmaya başlamıştı. Zamanla tabii ki alıştım ama başta bu soğuk havayla baş etmek çok zordu! Bu şehirde yapacak o kadar çok şey var ki, her gün beni şaşırtmaya hala devam ediyor. Her gün geçtiğiniz sokaktan geçerken bile, yeni açılan bir yer, her zaman görmediğin biri, orada dün geçerken olmayan bir graffiti bile sizin gününüze bir yenilik katıyor. Berlin sanat anlamında çok güncel ve dolu bir şehir. Her gün yeni açılan galeriler, sergiler, konserler, terk edilmiş mekanlarda yapılan gizli partiler gibi şeyler Berlin’deki hayatımın yoğunluğunu oluşturuyor. Berlin’de ilk birkaç ay şehri keşfedip bir yandan yaşayabileceğim bir ev bulmaya koyuldum.

Yeni çalıştığım şirket bir mobil yazılım firması, okuduğum bölümden çok alakasız, daha önce hayatımda hiç teknik konular ile haşır neşir olmamıştım, Bundan dolayı bir yandan ev bulmaya çalışıp bir yandan ürünü daha iyi tanımaya çalışmak biraz zorladı diyebilirim ama her yönünden motive edici birşeyler bularak hareket ettim. Şimdi ise Account Management’tan sonra Sales Engineer olarak kariyerime devam ediyorum.

Burada yapmaya çalıştığım ve bir özellik olarak kendime entegre ettiğim şeylerden biri de Alman disiplini diyebilirim. Hafta içi ciddiyetle çalışıp, hafta sonu da aynı ciddiyetle eğlenmek, eğlenmeyi ciddiye almak ve bunu bir ihtiyaç olarak görmek hayatıma burada kendime kattığım güzel şeylerden biri. Buna ek olarak, sokaklarda yapılan partilerde etrafı temizleyen görevlilerinin bile dans ederek işlerini yapmaları buradaki insanların hayattan zevk alarak yaşadıklarını görmek burada en sevdiğim ve yine öğrenmeye çalıştığım şeylerden biri oldu. Örneğin gece kulüplerinde dans ederken yanında 60-70 yaşındaki ruhu genç insanların seninle birlikte keyif alarak dans ettiğini görmek gerçekten tarifsiz bir deneyim.

İlk zamanlar biraz zor oluyor diyorlar. Taşındığın ilk zamanları anlatabilir misin? Yepyeni bir yere taşınmak, yeni insanlar tanımak çok hızlı olmuyordur…

Hayatta bakış açım yalnız kalmayı bilmek gerektiği şeklinde diyebilirim bundan dolayı geldiğimde hiç yalnızlık çekmedim, tek başıma gittiğim yerlerde istediğimi yapıp farklı kültürden insanlarla tanıştım. Sanırım bu konuda biraz da şanslıyım, Berlin’in ilk birkaç haftasında en yakın arkadaşlarım hep yanımdaydı. Daha sonrasında ise tek başıma yaptığım etkinliklerde çok iyi insanlarla tanışıp arkadaşlıklar edindim. Yeni insanları tanımak kısmında pek zorlanmadım, zaten birçok kültürde insanın bulunduğu bir şehir olduğu için herkes oldukça arkadaş canlısı.
Zor olan kısım ise ev bulma tarafıydı, hem taşınmamın Chirtmas tatiline gelmesi hem de ev süreçlerinin Berlin’de biraz daha zor olmasından kaynaklanıyor bu. Öncelikle Türkiye’de ki gibi bu evi istiyorum diyip tutamıyorsunuz, hazırlanması gereken birçok evrak var, ev sahibi senin borcun olup olmadığını görmek istiyor, bu belgeyi alabilmek için bankada hesabının olması gerekiyor hesabının olabilmesi için ise yaşadığın bir evin, evi tutabilmen için ise bu belgeye ihtiyacın var gibi kısır bir döngü.

İlk zamanlarda en zoru ev bulmak, çalışma vizeni uzatmak gibi protokollerdi aslında. Birbirinin ardında sonu olmayan bir döngüde hem istediğin gibi bir evi bulup hem de aynı eve başvuran birçok insanla yarışıyorsun.
Her şey bir kenara, evet bu şekilde zorluklarla savaşırken öteki yandan yepyeni taşındığın, her tarafta farklı deneyimlere sahip olabileceğin, zaman zaman güldürüp düşündüren yeni deneyimleri edinmek daha önce denemediğin şeyleri tatmak bu zorlukları unutturuyor

Berlin 2
Berlin’de Yaşamak: Yağız Öztol ile İlham Dolu Bir Söyleşi

İstanbul’u özlüyor musun? Özlüyorsan hangi yönlerini özlüyorsun veya hangi yönlerini hiç özlemiyorsun?

En güzel yıllarımın geçtiği İstanbul’u tabii ki özlüyorum. Hala turist olarak gidilebilecek en güzel şehirlerden biri olduğunu düşünüyorum. Yemekleri, sıcak insanlarını, şehirde masallardan kalma farklı vibe’ını özlüyorum.
Malesef ben İstanbul’dan taşınırken insanların birbirine kaba, tahammülsüz ve yaşamın sürekli bir kaos halinde olma halinden memnun olmayarak ayrıldım.

Öteki yandan bakarsak, Berlin’de oldukça fazla Türk yaşıyor. Hala evimin etrafındaki marketlerden alışveriş yaparken veya sabahları söylenip şikayet etmek istediğimde Türkçe iletişim kurabileceğim insanlar bulunuyor.

Yurt dışında yaşamanın, başka bir kültür deneyimlemenin birey olarak avantajları ve dezavantajları neler sence?

Dezavantajını hiç görmedim aslında, sadece farklı kültürlerdeki insanlarla zaman zaman düşünce farklılıklarının çok keskin ve bundan dolayı yanlış iletişim olabileceğini düşünmemiştim.

Avantajları olarak ise, tekrardan günlük yaşamında daha sakin ve düzenli bir hayata geçişi belirgin şekilde hayat standardını değiştiriyor. Öteki yandan Türkiye’de telefonum yemekte hep masanın üzerinde olur zaman zaman birlikte buluştuğum arkadaşlarımla yemek yerken bir bağımlı gibi bakardım. Fakat burada insanlar bunu saygısızlık olarak görüp, diğer yandan seninle yemek yemelerinin bir saygı olarak gördüğünü ve bunu İstanbul’da maalesef unuttuğumuzu fark ettim.

İnsanların Türkiye’de samimiyetini seviyoruz, fakat teknoloji o kadar içimizde ki bazen iletişim kuramıyoruz. Fakat ağzından çıkana değer veren, seni yargılamadan tanımak isteyen birçok insanla tanıştım. İnsanın kendin olabilmesi özgürlüğü bu şekilde tatması oldukça güzel birşey.

Peki Türkiye dışında yaşamak sana neler öğretti?

Hayatın aslında daha kolay olabileceğini gördüm. Farklı kültürlerle iç içe zaman zaman bunların bana yarattığı sorunların, zamanla farklı bir bakış açısından kaynaklanan anlaşmazlıkları belirgin şekilde görülebileceğini öğretti.
Gördükçe hala hoşuma gider, gündüz kulüpleri veya gece çıktığım kulüplerde 60-70 yaşında insanlar gelip alkollü/ alkolsüz bira içip dans ediyorlar, bu sahneleri Türkiye’de maalesef çok göremiyoruz.

Yurt dışında yaşayan bir Türk olarak, Türkiye’den haberlere nasıl tepkiler veriyorsun?

Uzun süredir haberleri veya yaşananları çok takip etmiyorum, etmek istemiyorum. Takip ettiğimde hayatımı kötü hale getirdiğimi fakr ettim çünkü elimden bir şey gelmiyor. İnanılmaz bir bilgi kirliliği var, bu nedenle sevdiklerime ulaşıp onlarla konuları tartışmak dışında içimden bir şey yapmak gelmiyor. Sanırım herkes gibi ben de yoruldum. Maalesef son dönemlerde yaşanan yüzlerce insanı kaybettiğimiz olayları duymam ise çok hoş zamanlarda olmadı. Bazı haberleri aldığımda korku filminde gibi hissettim, belki içinde olmadığım için daha korkulu geldi, maalesef bunun gibi olayları sürekli yaşayarak içinde bulunan arkadaşlarıma göre daha kaygılıyım.

Berlin’den bize birkaç lokal öneride bulunabilir misin?

Berlin gece ve gündüz eğlence hayatı perşembe akşamı başlayıp non-stop pazartesi akşamına kadar devam eden bir deneyim. Herkesin bildiği Berghain, Katerblau, Sisyphos gibi önerilerden ziyade her 2 ayda bir gerçekleşen, terk edilmiş binalarda yapılan tema partileri oldukça keyifli. Evimin yakınında bulunan Minimal Bar’da , içkinizi içerken evdeki koltuklarda oturur rahatlığını veren ortamında dans edip, onlarca insanla masa tenisi oynayabilirsiniz.

Berlin dönerini mutlaka yemeniz gerekiyor! Kreuzberg’deki Mustafa’s Gemuse ise dönerin oldukça güzel bir yorumu. Kimchi Princess, Asya mutfağına doyup arkadaşlarımla güzel vakit geçirdiğim bir Kore restoranı. Tapasda ise Mitte’de bulunan Transit. Dr. To ise Neukolln styled harika bir Asya restoranı. Weinerei, pay what you want konseptinde arkadaşlarımla ve misafirlerimle gitmeyi en çok sevdiğimiz şarap evlerinden.

Pazar günleri 2. el pazarını da bulabileceğiniz Mauer Park’da yüzlerce insanla karaoke yapabilirsiniz. Bunun yanı sıra parklar ve göller yorgunluğunuzu atıp güneşten keyif alabileceğiniz en güzel yerler. Tiergarden Berlin tarihine tanıklık etmiş, Almanya’nın en büyük parkı niteliğinde görülmeye değer bir yer. Şehrin merkezinin biraz dışında kalan Teufelsee (a.k.a Devilsee) ise ormanın ortasında bulunan ve yakınındaki soğuk savaş döneminde kullanılan US dinleme evine ismini verir. Oldukça küçük fakat atmosferini sevdiğim Das Hotel ve Bar Saint Jean, Multilayerladen gitmeyi sevdiğim barladan. Şehrin birçok sokağında bulunan plak evlerinde ise canlı performanslara denk gelebilirsiniz. Wax Hounds’un samimi ortamında dans ederken üst katında seçtiğiniz plakları dinleyebilirsiniz.

Son olarak, yurt dışında yaşamak isteyen ama buna cesaret edemeyen kişilere birkaç tavsiyede bulunabilir misin?

Bu biraz hayat felsefemle örtüşüyor diyebilirim, ‘yaşadığın hiç bir şeyden pişman olma Yağız’ derim hep kendime. Bunların hepsi deneyim. Yeni şeyler keşfedip, farklı heyecanlar yaşamayı seviyorsanız, yurt dışında yaşama deneyimi size farklı şeyler katacaktır sadece bakış açışınızı iyi ayarlamanız lazım! Önemli olan ne istediğini bilmek sanırım, sonrası zaten hayatta karşılaştığın fırsatları en iyi şekilde değerlendirmeye kalıyor. Gerçekten isteyince, gerçekleşmeyen ve elde edilemeyecek şey olmadığını düşünüyorum – olmuyorsa yeterince istememişsinizdir veya mutsuzsanız ne istediğinizi hala bulamamışsınızdır diye özetleyebilirim.

Teşekkür ederiz!