Amsterdam’ın Kahvaltı Mekanları: Bir Lokalden Öneriler

Kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olabilir mi? Bence, evet! Kimileri kahvaltıyı sevmez, kimileri geçiştirir, kimileri de benim gibi doya doya yer! Kahvaltı masasında yapılan sohbetler, uzun uzadıya içilen çaylar kahveler, lezzetli tatlar ile birleştiğinde mutlu olmayacak insan yoktur. Amsterdam’da da güne güzel başlamak için gidebileceğiniz çok güzel kahvaltı ve brunch mekanları var. Bunlardan birkaçına birlikte göz atalım istedim.

Amsterdan Kahvaltı Mekanları

Morgan & Mees

morgan-and-mees
Amsterdam’da Kahvaltı, Morgan & Mees | Fotoğraf: Petite Guide

Hem kahvaltı hem de akşam yemeği için tercih edilebilecek şık bir mekan. Burası aslında bir otel ve Amsterdam’ın West diye tabir edilen batı tarafında bulunuyor. Geldiğinizde özellikle hava güzelse kahvaltı sonrasında da bir kokteyl ile güneşin tadını çıkarın derim!

Dignita Hoftuin

dh-2
Dignita Hoftuin | Fotoğraf: Petite Guide

Dignita’nın Hoftuin, Vondelpark ve Westerpark olmak üzere üç ayrı yeri var fakat en keyiflisi ve benim de tercih edip önereceğim Hoftuin olanı. Girdiğinizde kocaman bir avlunun içerisinde harika bir bahçesi var. Kahvaltı dışında benim bir diğer tavsiyem de fotoğraftaki siyah fasulyeli sandviçi denemeniz. Buradan mutsuz ayrılan olmadı. 🙂

Oeuf Amsterdam

oeuf
Oeuf Amsterdam | Fotoğraf: Petite Guide

Amsterdam’ın en hareketli bölgelerinden biri olan Pijp’ta olan Oeuf’u aynı zamanda akşam yemeği için de tercih edebilirsiniz. Oeuf, Ferdinand Bolstraat üzerinde, Pijp’taki bence en keyifli sokaklardan birinde dolayısıyla sabah kahvaltı yaparken bu sokağın keyfini çıkarmak ayrı güzel oluyor.

Little Collins

little-collins
Little Collins | Fotoğraf: Petite Guide

Yine Pijp bölgesinin en güzel kahvaltı, brunch mekanlarından biri. Buranın menüsü aralıklı olarak değişiyor. Aslında ben bu şekilde olduğu zaman daha çok seviyorum çünkü mekanı sevsem de hep aynı tatları denemek bir süre sonra oraya gitmememe neden oluyor. Bu şekilde değişik tatlar deneyimlemek hoşuma gidiyor aynı zamanda mevsimsel sebzelere göre de menü değişiminin yapılması lezzet açısından farklılık yaratıyor.

Bakkerij Wolf

wolf
Bakkerij Wolf | Fotoğraf: Petite Guide

Jordaan bölgesinde ekşi mayalı ekmek kokusu eşliğinde kahvaltı yapabileceğiniz bir diğer güzel mekan. Morgan & Mees’te çalışan Paula Fles ve Stephan de Haas, pandemi döneminde ekşi mayalı ekmek pişirmekle meşguldü. Öyle güzel ekmekler yapıyorlardı ki, M&M’nin sahibi, ikili için ayrı bir fırın yeri aramaya başladı ve Jordaan’ın en sokaklarından birinde olan de 9 straatjes’deki mekanda Bakkerij Wolf’u açtılar. Wolf’un iki girişi var, birinden ekşi mayalı ekmeklerinizi hamur işlerinizi alıp gidebilirsiniz ya da yine take away şeklinde alabileceğiniz lezzetli sandviçleri de var. İlk olarak bu tarafını açmışlardı fakat burası popüler bir sokak olduğu için kiralar çok yüksek, dolayısıyla şu an yan taraftaki yeri de ekleyerek restoran olarak da hizmet vermeye başladılar. Ben kahvaltısı dışında, giderken tabii ki ekşi mayalı ekmeklerinden de alıyorum. Bakkerij Wolf’da aynı zamanda akşam yemekleri de oluyor. Burayı denemek için mutlaka listenize ekleyin derim.

Factory Girl

fg-4
Factory Girl | Fotoğraf: Petite Guide

Pijp Bölgesi’ndeki mekanlar için ayrı bir konu başlığı gerekiyor sanırım 🙂 Factory Girl de yine Pijp Bölgesi’nde bulunan mekanlardan birisi. Buranın aynı zamanda Berlin’de de bir şubesi var. Vegan ve vejeteryan ağırlıklı lezzetler tercih ediyorlar. İlk olarak Berlin’de açıldı daha sonra da Amsterdam’ın en işlek yerlerinden biri olan Pijp Bölgesi’nde diğer şubesini açtı. Factory Girl, Berlin’deki en iyi vegan ve vejeteryan restoranları arasında. Sahibi Sofia Sözen’in imza vegan tatlılarından birisi olan Coco Anjela’yı da mutlaka deneyin. Porsiyonları gerçekten çok büyük, dolayısıyla sipariş verirken buna dikkat ederek sipariş verebilirsiniz. 

Staring at Jacob

staring-at-jacob
Amsterdam’da Kahvaltı, Staring at Jacob | Fotoğraf: Petite Guide

West Bölgesi’ndeki keyifli kahvaltı mekanı olan Staring at Jacob ara sokakta ve kanal kenarında. Kanal kenarında dışarıda oturabilmek için rezervasyon gerekiyor çünkü keyifli olmasından dolayı hemen kapılıyor. 🙂 Hollanda’da çok spor yaptıklarından dolayı kahvaltıların çoğunda bol yumurtalar görürsünüz. Buranın menüsü vegan kahvaltı tercih etmek isteyenler için de zengin içerikli.

Kapak Fotoğrafı: Petite Guide

İlginizi çekebilir: Petite Guide’dan Amsterdam’ın Lokal Restoranları

Amsterdam’ın Lokal Restoranları: Vegan Taco’lardan İsrail Mutfağına

Yemek yemeyi çok seven birisi olarak bu konuda seçiciyim. Lezzeti dışında çok turistik olmayan ve lokal yerler her zaman daha çok ilgimi çekiyor. İlk geldiğimde denemeye öncelikli olarak tabii ki turistik yerlerden başladım. Daha sonra etrafı keşfetmeye başlamamla birlikte lokal yerlere yöneldim. Peki nerelere gittim, neler deneyimledim?

Amsterdam Lokal Restoran Önerileri

Bar Pif Amsterdam

Bar Pif Amsterdam
Bar Pif Amsterdam | Fotoğraf: Petite Guide

Jordaan Bölgesi’nde yani Amsterdam’ın en hareketli bölgelerinden birinde olan Bar Pif, şarabını ve ortaya çeşitli tabaklar söyleyip keyifli sohbet yapmalık bir mekan. Ortam ve çalışanlar çok tatlı. Sokağın köşesinde bulunan Rebel wine Amsterdam da onların; dolayısıyla şaraplar da oradan geliyor. Ayrıca burada yemek yedikten sonra bir kart veriyorlar ve o kartla diğer mekanlarında da indiriminiz oluyor. Menü mevsimsel olarak değişiyor, dolayısıyla benim yediklerim sonrasında olmayabilir. Genel olarak oyster tabağının tercih edildiğini gözlemledim. Benim tercih ettiklerim:

  • Marinated violetta artichokes – fena değildi ama bir daha gidersem yeniden sipariş vericeklerim arasında değil.
  • Oyster – pet nat, red berry ve yoghurt creme, caramalized shallot – yediğim en iyi oyster diyebilirim. Bir sonraki gidişimde tercih edeceğim tabakların başında geliyor.
  • Croquetes de jamón, garlic aioli, jamón iberico – çok lezzetli bir kroket.
  • Seared courgette, herb emulsion, sourdough crumble – Kabağın sunumu, tadı muhteşemdi.

Café – Restaurant Stork

st1
Café – Restaurant Stork | Fotoğraf: Petite Guide

Burası bir balık restoranı. En sevdiğim yerlerden birisi, çünkü geniş, manzarası da çok keyifli. Binaya gelirsek Kromhout motor fabrikası, 150 yıl kadar önce, Sanayi Devrimi’nin zirvesinde şu anki yerde kurulmuş. Amsterdam’ın bu bölümünde gemi yapımı önemli bir rol oynadığından, esas olarak deniz motorları üretiliyormuş. Burası aynı zamanda depo olarak da kullanılıyormuş. Bu harika tarihi yer tamamen korunmuş ve içi restoran, market şeklinde değerlendirilmiş. Menüleri ara ara değişiyor dolayısıyla her gittiğimizde farklı lezzetler tadıyoruz. Amsterdam’a gelindiğinde bu bölgelere gidilmek hep es geçiliyor. Bence merkeze gelmek yerine şehrin bu yerlerine gitmek daha keyifli. 

Ron Gastrobar

ron

Ron Gastrobar | Fotoğraf: Petite Guide

Burası Michelin yıldızlı bir restoran ve konum olarak Vondelpark’ yakın. Benim için de ilk defa deneyimlediğim yemeklerden bir tanesi etli vegan taco. Etli vegan nasıl oluyor derseniz; 3d printer ile yapılmış dolayısıyla et görüntüsünde ve tadında ama et değil. Bitkisel kaynaklar kullanılarak 3d yazıcı kullanılarak üretilmiş, tadı et gibiydi ve biz çok beğenip iki kere sipariş verdik. Bir diğer denediğimiz yemek Mac and cheese, ortasındaki ise tavuk ciğerinden yapılmış krema ve tatlı olarak da çilek,dondurma, beze, yabanturpu ve gül suyu ile milföy, pralin, fındık, vanilya ve deniz tuzu.Ron Gastrobar’ın başka lokasyanlarda olmak üzere dört farklı şubesi var:

* Gastrobar (bizim denediğimiz)
* Gastrobar oriental downtown
* Gastrobar Indonesia
* Gastrobar Indonesia Laren

Bar Fisk

Bar Fisk | Fotoğraf: Petite Guide

Bar Fisk, balık ve vejeteryan odaklı İsrail mutfağı. Şehrin en hareketli bölgelerinden biri olan De Pijp’da bulunuyor. Füzyon lezzete sahip olan Israil mutfağı, bizim mutfağımızla da benzer lezzetlere sahip.
Denediklerim:

* Ahtapot salatası (tahinli balkabağı, nohut ile yöresel Harissa sosu)
* Havuç ve balkabağı (alt tabakasında labne, vanilyalı lime sirkesi ve üzerinde çekirdek)
* Karidesli lahana dolması (balık çorbası yatak olarak yapılmış, üzerinde dolma ve karamelize soğan)
* Polenta kızartmasi (tahinli yogurt ile servis edildi)
* Ekmek yanında (tahin, salatalık ve domates karışımı)
* Levrek (baharatlı tereyağ ve sebze)

Van’t Spit


Van’t Spit | Fotoğraf: Petite Guide

De Pijp bölgesinde bulunan Van’t Spit’te tercih edebileceğiniz tek yemek çeşidi var o da organik tavuk, yanına isterseniz coleslaw salatası, mısır ve patates. Tavuklar kendi çiftliklerinden geliyor. Patatesi dışında her şey çok başarılı. Peki siz, turistik yerleri mi yoksa lokal yerleri mi deneyimlemeyi tercih edersiniz?

Kapak Fotoğrafı: Instagram.com/rongastrobar

İlginizi çekebilir: Petite Guide’dan Amsterdam Kahve Durakları

Amsterdam Kahve Durakları: Yusu, Selma’s ve Daha Fazlası

Amsterdam’a taşınmadan önce kahveden ziyade çay müptelasıydım. Çayın yeri benim için hâlâ ayrı olsa da kahve kokuları ayaklarımı güzel kahvecilere doğru sürüklemeye devam ediyor. Daha öne bahsettiğim üzere Amsterdam her ne kadar küçük bir şehir gibi gözükse de keşfedilmeyi bekleyen pek çok noktaya sahip. Bunlardan en güzeli de tabii ki birbirinden farklı kahvecileri. Bir önceki Amsterdam kahve durakları yazımdan sonra gittiğim ve beğendiğim yeni kahve mekanlarını sizinle paylaşmak istiyorum, hazırsanız başlayalım.

cd1
The Coffee District | Fotoğraf: Petite Guide

The Coffee District [[konum_1]]

The Coffee District | Fotoğraf: Petite Guide

İlk kahve dükkanını Museumplein bölgesinde açan The Coffee District, Vondelpark’ın yakınındaki yeni mekanında çok daha fazla oturma alanına sahip. Kahvelerini Lot61’in çedirdekleriyle hazırlayan The Coffee District’te kahve ve tatlıların yanı sıra kahve demleme makineleri ve çeşitli ürünleri de satın alabiliyorsunuz. Son olarak mekanın sade ve Nordik havasını kahveleri kadar beğendiğimi belirtmek istiyorum.

YUSU [[konum_2]]

yusu
YUSU | Fotoğraf: Petite Guide

Andreas Bonnstraat 2’de yer alan YUSU, kahve çekirdeklerini “Back to Black Coffee’den temin ediyor.  Bu arada Back to Black, 2005 yılından bu yana kendi kahvesini kavuran ve bunu mümkün olan en sürdürülebilir şekilde gerçekleştiren kahvecilerden biri. YUSU da aynı şekilde sürdürebilirliği odağına alan tatlı bir kafe.

Eighty-Two Amsterdam [[konum_3]]

82
Eighty-Two Amsterdam | Fotoğraf: Petite Guide

Eighty-Two Amsterdam, Pijp bölgesinde Heineken Experience’ın hemen yakınında bulunuyor. Kahvenin dışında tatlıları da çok leziz. Eighty-Two Amsterdam’ın brunch için de güzel bir seçenek olabileceğini eklemek istiyorum.

Selma’s [[konum_4]]

Selma’s | Fotoğraf: Petite Guide

Kafenin adı Selma’s olunca buranın sahibinin adı muhtemelen diye düşünebilirsiniz. Ancak kafenin sahiplerinden birinin adı Anna ve kendisi İsveç/Fin bir şef ve diğeri ise Hollandalı Jorrit. “Selma” ise Anna’nın büyükannesinin adıymış, hatta kendisinin Helsinki’de bir kafesi varmış. Anna büyükannesinin tariflerine bayıldığından dolayı buraya onun adını vermiş. Burada da yine kahveye ek olarak büyükanne Selma’nın İskandinav tariflerini tadabilirsiniz. Ayrıca kahve çekirdeklerini de Stoker Roasting Company’den edindiklerini ekleyelim.

SAINT-JEAN Amsterdam [[konum_5]]

sj
SAINT-JEAN Amsterdam | Fotoğraf: Petite Guide

Jordaan Bölgesi’ndeki SAINT-JEAN Amsterdam’da yer alan ürünler tamamen ev yapımı ve bitkisel bazlı. SAINT-JEAN’de sadece kahve değil, atıştırmalıklar, kahve poşetleri, chai brew konsantresi, çay kutuları, çay ve kahve takımları, tasarım çatal bıçak takımı ve dergi de bulabiliyorsunuz.

Uncommon Amsterdam [[konum_6]]

uncommon
Uncommon Amsterdam | Fotoğraf: Petite Guide

Uncommon Amsterdam’daki kahve çeşitleri mevsime göre değişiyor. Her sezon farklı kökenler, yenilikçi işleme yöntemleri veya yeni keşfedilen çeşitler oluyor. Buradan da kahve dışında kahve çekirdeklerinizi alabilirsiniz.

Cafecito [[konum_7]]

Cafecito | Fotoğraf: Petite Guide

93 santigrat derecenin herhangi bir kahveyi demlemek için ideal su sıcaklığı olmasından yola çıkarak logolarını “°C” olarak belirleyen Cafecito’ya geçelim şimdi de. Minimalist bir kafe olan Cafecito’nun kahvelerini çok başarılı buluyorum. Deneyenler de öyle bulmuş olacak ki, burası yeni bir kahveci olmasına rağmen dördüncü şubesini açıyor. Her kahve çekirdeğinin farklı bir tadı olduğu için çeşitli ülkelerden kahve çekirdekleri ithal ediyorlar. 

Edible Treasures [[konum_8]]

et-2
Edible Treasures | Fotoğraf: Petite Guide

Edible Treasures’ı kahvesinden ziyade dükkanı için tavsiye ediyorum aslında. Kafedeki özen ve emek çok güzel. Burada satın alabileceğiniz mutfak malzemelerinin bulunmasının yanı sıra mutfaklarında pişirdikleri tatlıları ve sıcak öğle yemeği seçeneği de çok başarılı. Sezonsal olarak meyve ve sebzelere göre pişirilen taze yemek ve tatlılar benzersiz. Oturma yeri az, bu mekanın tek eksi yanı olabilir. Burada aynı zamanda workshoplar da düzenleniyor ve katılmak isterseniz mail adresinizi bırakmanız yeterli. 

Brandmeester’s Amsterdam [[konum_9]]

brandmeester
Brandmeester’s Amsterdam | Fotoğraf: Petite Guide

Kahvelerine özen gösteren bir başka kahveci daha. Brandmeester, 1994 yılında ‘yeni tarz’ kahve ve çay mottosuyla açılmış. Museumplein yakınlarında bulunan Brandmeester, kahve çekirdeklerini kendi kahve kavurma makinelerinde ‘talep üzerine kavurma’ prensibine göre hazırlıyor. Kazancından ziyade müşterilerine taze ve lezzetli kahve sunma politiklarının olması çok güzel.

Badeta Koffiebranders [[konum_10]]

badeta
Badeta Koffiebranders | Fotoğraf: Petite Guide

Pijp bölgesinde ufak bir kahveci Badeta Koffiebranders. Mekanda hem kahve hem de kahvaltı-öğle yemeği menüsü bulunuyor. Mağazadan ayrıca kendi kahvenizi yapmak için taze kavrulmuş kahve çekirdekleri ve tüm kahve aksesuarlarını da satın alabiliyorsunuz.

Amsterdam’da kahveciler genel olarak saat 17:00 civarında kapandığı için ben de akşam saatlerinden ziyade kahvelerimi gün içerisinde içiyorum. Hollandalılar akşam saatlerinde içilen kahvenin uyku düzenlerini bozduğunu düşünüyor, bu nedenle evlerinde de akşam kahvesi içmeyi pek tercih etmiyorlar. Ben de kahve tüketimimi gün içerisinde maksimum iki bardak olacak şekilde sınırlandırdım. Peki siz günde ortalama kaç bardak kahve içiyorsunuz?

Kapak Fotoğrafı: Petite Guide

İlginizi çekebilir: Petite Guide’dan Amsterdam Kahve Durakları

Amsterdam Gezi Durakları: Lokalinden Detaylı Bir Rehber

Amsterdam’ı birkaç günde gezerim diye düşünseniz de her sokağın doya doya tadına varmak yılları alır. Turist olarak geldiğimde bu kadar güzel ve dinamik bir şehir olduğunun farkında değildim. Tabii ki her şehir gibi ben de sadece merkezinde gezip dönmüştüm. Birkaç görülmesi gereken yeri gördükten sonra, Amsterdam’ı gezdim zannediyordum. Yanılmışım!

Amsterdam Gezi Durakları
Amsterdam Gezi Durakları | Fotoğraf: Amsterdam map 360

Pandemiden dolayı uzun bir süre bizi kimse ziyarete gelememişti. Ben de bu süreçte; Amsterdam’a hiç gelmemiş birisi gezmek için gelirse, nereleri gezdirebilirim diye keşfe çıktım. Yani bu süre zarfında dersimi çalıştım. 🙂Öncelikle ben gezerken Amsterdam’ın daire şeklinden yararlanıp kendime bölge bölge gezi planı çıkarttım ve aşağıdakine benzer bir haritadan gezeceğim bölgeleri işaretledim. Detaylarda boğmak yerine, kısa ve maddeler şeklinde gezilmesi gereken yerlerin listesini yaptım. Amsterdam hakkında neler yapabilirim diye iamsterdam.com sayfasından da yararlanabilirsiniz. Tekne kiralamak, bisiklet kiralamak, araba kiralamak gibi detayları da inceleyebilirsiniz.

Amsterdam Gezi Durakları

Dam Meydanı ve Çevresi

Amsterdam Gezi Durakları
Amsterdam Gezi Durakları | Fotoğraf: Petite Guide

Amsterdam’ın tam kalbi. Dam Meydanı’nı ve çevresini zaten kimsenin es geçmeyeceğinden eminim. İlk olarak Oude Kerk, Amsterdam’ın en eski binalarından bir tanesi. De Koffieschenkerij’ın tam yanında. İçerisini gezmek isterseniz bilet almanız gerekiyor. Oude Kerk’in bir diğer önemi de Rembrandt ve eşi Saskia’nın hayatları Oude Kerk’in tarihi ile iç içe geçmiş olması. İki oğulları Oude Kerk’te vaftiz edildi, evlilik belgelerini Oude Kerk’in Ayna Odasında imzalıyotlar ve Saskia van Uylenburgh Oude Kerk’e gömülüyor. Her yıl 9 Mart’ta sabah tam sekiz otuzda Saskia’nın mezarına bir güneş ışığı düşer ve geleneksel olarak, bir konferans, müzik ve kahvaltı ile anılıyor. 

Koninklijk Paleis Amsterdam (Amsterdam Kraliyet Sarayı)

Amsterdam Gezi Durakları | Fotoğraf: Petite Guide

 Hollanda’daki üç saraydan bir tanesi. Saray Dam meydanında Ulusal Anıt‘ın (İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra, Dam Meydanı’na dikilen özgürlük direği) tam karşısında bulunuyor. Bina 20 Haziran 1655’te Amsterdam yöneticileri tarafından belediye binası olarak açılıyor. 1768’de bina ilk olarak birkaç gün saray olarak kullanılıyor. Nedeni, başkentte Stadtholder Willem V ve Prusya Prensesi Wilhelmina’nın şenlikli resepsiyonu. 1936’da saray devletin malı haline geliyor. Günümüzdeyse kraliyet sarayı olarak biliniyor ve bina devlet ziyaretleri ve resmi resepsiyonlar için kullanılıyor.

De Nieuwe Kerk (Yeni Kilise)

Artık kilise olarak kullanılmamasına rağmen hala şehrin en etkileyici Gotik yapılarından birisi.

Begijnhof

Amsterdam’da önemli tarihi bölgelere ev sahipliği yapan bir avlu. 1300’lü yıllarda kurulan ve rahibelerin ev sahibi olduğu bu bölge, daha sonrasında ibadethane olarak inşa ediliyor. İbadethane olarak uzun süreler boyunca hizmet veriyor. Daha sonrasında yaşlılar için barınak, yoksullara eğitim, hastalara bakım gibi yardımlarda kullanılıyor.

Amsterdam Merkez İstasyonu

Koninklijke
Koninklijke | Fotoğraf: spoorwegmuseum.nl

IJ gölü üzerinde üç yapay küçük ada oluşturan 8067 ahşap kazık kullanılarak inşa ediliyor. İstasyon binasının cephesi ve içi Avusturya asıllı George Sturm ressamı tarafından dekore ediliyor. PJH Cuypers ve A.L. Van Gendt, 1875 yılında bu istasyon binasını tasarlamak için görevlendirilen mimarlar. Hollanda Rönesans Tarzında inşa ediliyor ve istasyonun tasarımı Rijksmuseum ile aynı. İstasyonun doğu kısmında, Kraliçe’nin vagonu için bir yer olan Koninklijke Wachtkamer / Kraliçe’nin Bekleme Odası’nı çevreleyen özel bir alan bulunuyor. Ziyaret etmek pek mümkün olmasa da muhteşem süslemeli kapısına hayran kalabilirsiniz.

Basilica of Saint Nicolaas

Kilise on dokuzuncu yüzyılın sonunda, Roma Katoliklerinin üç yüzyıllık yasağın ardından bir kez daha inançlarını halka açıklayabildikleri bir zamanda inşa ediliyor. Resmi olarak kiliseye Aziz Nikolaos Kilisesi deniyor, ancak varlığının 125. yılında (2012’de) kilise Vatikan tarafından bazilikaya yükseltiliyor. Mimar Adrianus Bleijs (1842-1912), kiliseyi, ağırlıklı olarak Neo-Barok ve Neo-Rönesans olmak üzere çeşitli stillerin kombinasyonunu temel alarak tasarlanıyor. Eylül ayından Haziran ayına kadar her Cumartesi saat 17:00’de “Choral Evensong” var. Yani bir koro tarafından söylenen akşam şarkısı ve giriş ücretsiz. Bu bir kilise hizmetinin adı.

Beurspassage

Amsterdam Gezi Durakları
Amsterdam Gezi Durakları | Fotoğraf: Petite Guide

Amsterdam’da kapalı bir alışveriş caddesi. Damrak ve Nieuwendijk arasında bir bağlantıya sahip.

De Bijenkorf

Dam meydanındaki büyük alışveriş merkezi. İçerisinde bir çok markayı barından alışveriş merkezinin dış görüntüsünün süslemeleri genelde oldukça ilgi çekici oluyor.

Jordaan Bölgesi

Amsterdam Gezi Durakları
Amsterdam Gezi Durakları | Fotoğraf: Petite Guide

Amsterdam’ın batı bölgesinde bulunan ve en işlek caddelerin, mağazaların, restoranların olduğu en turistik bölgelerden bir tanesi.

Anne Frank’ın Evi

1942’de Hollanda’nın işgali sırasında Nazilerden saklanan Anne Frank, Bergen-Belsen toplama kampına götürülmeden önce saklandığı yerde günlük tutuyor. Saklandıkları yerde iki yıl sonra keşfediliyor ve toplama kampına götürülüyorlar. Anne Frank 1945 yılında Bergen-Belsen toplama kampında ölüyor.

De 9 Straatjes

Amsterdam
Amsterdam | Fotoğraf: de9straatjes.nl

UNESCO Dünya Mirası Listesinde bulunuyor. Amsterdam’ın En ünlü caddelerinden bir tanesi.

Haarlemmerstraat ve Haarlemmerdijk

Çeşitli butiklerin, restoran ve kafelerin bulunduğu caddede aynı zamanda Amsterdam’daki en eski sineması “The Movies” bulunuyor.

Westerpark

Westerpark
Westerpark | Fotoğraf: iamsterdam.com

Orjinal adı Westerplantsoen. Burası eskiden Hollanda’nın en büyük gaz çıkarma tesisi olarak biliniyor. 1967 yılında Kuzey Denizi’nde doğal gaz bulununca kapatılan eski gaz fabrikası bulunuyor. Westerpark’ta çeşitli restoranların yanı sıra kimi zaman festivaller düzenleniyor ve pazarlar kuruluyor.

Noordermarkt

Jordaan bölgesinde kurulan en ünlü pazar. Hem Pazartesi sabahları (09:00 – 13:00) hem de Cumartesi (9:00 – 16:00) kurulan pazarda antikalar, kitaplar ve baskılar, özel tekstiller, cam ve tabaklar, tasarım takılar, eski giysiler, tablolar ve grafikler, geri dönüştürülmüş kanvastan çantalar vb. ürünler bulunuyor. Cumartesi sabahları da organik ürün pazarı kuruluyor.

Museumplein

Burası isminde de anlaşılacağı üzere müzeler bölgesi 🙂

Rijksmuseum

Amsterdam Gezi Durakları
Amsterdam Gezi Durakları | Fotoğraf: Petite Guide

Gezilmesi gereken müzelerden biri tabii ki Rijksmuseum. Burası için bir tam gün ayırmanızı ve rehber ile gezmenizi tavsiye ederim. İçerisi tamamen sanat ve tarih şöleni. Beni en heyecanlandıran müzelerden bir tanesi. Binanın çevresindeki mimari detaylar da büyüleyici. Hollanda’nın ulusal müzesi olan Rijskmuseum’da Altın Çağı’na ait geniş bir tablo koleksiyonu ve oldukça büyük bir Asya sanatı koleksiyonunu inceleyebilirsiniz. Müzenin en önemli ve ünlü eseri Rembrandt’ın “The Night Watch” eseridir.

Moco Museum

Bana kalırsa en eğlenceli müzelerden bir tanesi. Modern ve çağdaş sanat sergilemeye adanmış bağımsız bir müzedir. Moco Museum, Amsterdam dışında bir de Barselona’da bulunuyor.

Van Gogh Museum

Benim en sevdiğim ressamlardan biri olan Vincent van Gogh’un çalışmalarının sergilendiği müze. Dünyada Van Gogh’un resim ve çizimlerinin sergilendiği en büyük müze olarak biliniyor. Tabii bunda Van Gogh’un Hollandalı olmasının da etkisi var diyebiliriz.

Vondelpark

Amsterdam Gezi Durakları
Amsterdam Gezi Durakları | Fotoğraf: Petite Guide

İster kahvelerinizi alıp yürüyüş yapın isterseniz de parkın içerisinde bulunan kafelerden birisine oturup geleni geçeni izleyin ya da sohbet edin. Güneş varsa bütün Hollandalıların güneşe karşı ayakta durduğuna şahit olursanız şaşırmayın. 🙂

Roemervisscherstraat

Amsterdam Gezi Durakları
Amsterdam Gezi Durakları | Fotoğraf: Petite Guide

Roemervisscherstraat, Vondelpark’ın Museumplein girişine yakın bir sokakta. Hollanda’da görmeye alışkın olmadığınız evleri burada görebilirsiniz. Buraya Amsterdam’ı yansıtmayan yedi farklı ülkenin mimarisine ait evlerin olduğu sokak da diyebiliriz.

Pieter Cornelisz Hooftstraat

En ünlü markaların olduğu sokak. Amsterdam genel olarak rahatına ve keyfine düşkün insanların olduğu ve bunun da kıyafetlerine yansıdığı görebilirsiniz. Hollandalılar şık ve sportif giyinen insanlar fakat bu sokağa girdiğinizde Amsterdam ile alakası olmadığını görebilirsiniz.

Heineken Experience

Turistik olarak geldiğimde ziyaret ettiğim oldukça keyifli bir müze. Biranın yapılışını oldukça eğlenceli anlatıyorlar. Aynı zamnda içeride bira tadımı yapıp üzerine isimlerinizi basılı olduğu bardaklardan alabilirsiniz. Bence çok güzel bir hatıra.

Het Concertgebouw

Amsterdam Gezi Durakları
Amsterdam Gezi Durakları | Fotoğraf: Petite Guide

Şehrin konser binası. Akşamları önündeki kuyrukta birbirinden şık insanları görebilirsiniz. Hafta içinde ise öğlen aralarında yarım saatlik ücretsiz konserler düzenleniyor. İnternetten sitesinden hangi günlerde olduğunu kontrol ederseniz, kapıda göstermek üzere ücretsiz biletinizi alıp bu güzel deneyimi yalayabilirsiniz.

De Pijp

Amsterdam Gezi Durakları | Fotoğraf: Petite Guide

Burası kafe, bar ve restoranlar açısından çok canlı bir bölge. Özellikle akşamları merkezin karmaşıklığından uzaklaşıp keyifli zaman geçirmek isterseniz bu bölgeye gelmelisiniz. Gündüzleri de Amstel nehrinin kenarında ve Frans Halsstraat‘ta yürüyüş yapabilirsiniz. Buradaki bir diğer gitmeniz gereken yer ise Albert Cuyp market. Pazar her gün kuruluyor. Bana kalırsa yine yemek konusunda tercih edilebilecek pazarlardan bir tanesi.

Leidsplein

Kanal manzaralarında ve sokaklarında kaybolabileceğiniz bir bölge. Özellikle bu yazıda kafe ve restoran adı belirtmeden bölge ve yer isimleri paylaşmayı tercih etsem de Van Stapele‘yi es geçemem. Amsterdam’ın en meşhur cookielerini yemeden sakın dönmeyin. Kimi zaman uzun bir kuyruk beklemeniz gerekebilir ama gerçekten buna değeceğinden eminim. 🙂

Çiçek Pazarı

Bana kalırsa gezilecek bir yer değil fakat çiçek tohumu vs almak istiyorsanız geçerken de uğrayıp görün diyebileceğim bir sokak. Eğer çiçek tohumu almak isterseniz Hollanda’da her yerde bulabilirsiniz. Dolayısıyla buraya gidemezseniz üzülmeyin.

De Plantage – Jodenbuurt – Rembrandtplein

Magere Brug

Amsterdam Gezi Durakları
Amsterdam Gezi Durakları | Fotoğraf: Petite Guide

Amstel nehri üzerindeki köprü, eski Hollanda tasarımı ahşap bir köprü ve adını nehrin karşı yakasında yaşaması gereken Mager kız kardeşlerden alıyor. Birbirlerini ziyaret etmeyi kolaylaştırmak için bu tahta köprüyü yaptırdıkları söyleniyor. Bir yandan da çok dar olmasından dolayı, iki yaya için diğerinin geçmesinin zor olmasından dolayı almış olabileceği iddia ediliyor. Hollandacada “mager” sıska anlamına geliyor.

Dans Eden Evler

Özellikle Amsterdam’da evlerin fotoğraflarını çekerken en çok zorlandığım şeylerden birisiydi. Evlerin yamuk olması. Çektikten sonra sürekli düzeltmeye çalışsam da elbet fotoğrafta bir eğiklik oluyor. Hatta evlerin içerisinde de zeminler düz değil. Dolayısıyla görebileceğiniz çoğu ev yamuk ve bunlara dans eden evler deniyor. Evler yapılırken tahta direkler ile yere oturtulmuşlar ancak bir şekilde ıslanan ve nemlenen bu direkler eğilmeye başlamışlar. Bu da hareketli gibi gözüken evlere sebep oluyor.

Jodenbreestraat

Jodenbreestraat | Fotoğraf: debree.amsterdam

Yahudi mahallesi. Buranın önceki adı balıkçılardan dolayı Visserplein. 17. yüzyılda Visserplein’de pek çok Yahudi yaşadığı için bu kısım kısa süre sonra Jodenbreestraat olarak adlandırılıyor. 1893 yılına kadar cadde pazar olarak kullanılıyor ve bu pazar belediye meclisinin emriyle kapatılıyor. Ardından Waterlooplein’e taşınıyor. İşgalin başlangıcında, 9 Şubat 1941’de, silahlı Alman askerlerinin eşlik ettiği Gençlik Fırtınası’ndan bir grup kız, Yahudi dükkanlarının camlarını baltalarla kırıyor. İkinci Dünya Savaşı sırasında birçok Yahudi bu sokaktan sürülüyor. Sokak büyük ölçüde boş kalıyor ve savaştan sonra bozulmayı önlemek için pek bir şey yapılmıyor. Altmışlı yıllarda, caddeyi genişletmek ve Weesperstraat ile Prins Hendrikkade arasında geniş bir ana yol inşa etmek için planlar yapılıyor. Caddenin kuzey tarafındaki binalar, savaştan hemen sonra yıkılmadıkları veya açlık kışında odunları soyulmadıkları için bu amaçla yıkılıyor. Yerel sakinlerin ve anıtların koruyucularının eylemleri sayesinde Sint Antoniessluis’i yıkamıyorlar. Rembrandt, 17. yüzyılda bu sokakta, önce 1631-1635 ve daha sonra 1639-1656 yılları arasında şimdiki Rembrandt Evi olan binada yaşıyor.

Waterlooplein

Amsterdam’daki ilk Yahudi yerleşimi olan bu yerde kurulan bit pazarını gezebilirsiniz.

Artis

Amsterdam Gezi Durakları | Fotoğraf: Petite Guide

Hayvanat bahçesi. Her ne kadar hayvanat bahçeleri için üzülsem de eğer gezmeyi seviyorsanız buraya gidebilirsiniz. Hayvanların doğal ortamlarından alınıp hayvanat bahçelerinde olmalarına karşıyım. Biz karşı olsak da çocukların hiç göremediği hayvanları görmeleri onlarda çok heyecan uyandırıyor. Dolayısıyla çocuklu oalrak aktivite yapmak isterseniz burayı da önerebilirim.

Rembrandt’ın Evi

Ressam Rembrandt 1639-1656 yılları arasında yaşadığı ve çalıştığı evi görmek beni çok heyecanlandırdı. 17. yüzyılın iç mekanı yeniden inşa ediliyor. Müzelere gitmeyi sevmemin sebebi, hiç bilmediğim detayları öğrenmek ve tekrardan hayran kalmak!

Hortus Botanik Bahçesi

Amsterdam Gezi Durakları | Fotoğraf: Petite Guide

Tam bir bitki şöleni. İçeride bitkilerin arasında kaybolabilirsiniz. 🙂 

Noord

NDSM

Amsterdam’ın kuzeyinde yer alan bu bölgede restoranların yanı sıra kimi zaman en büyük bit pazarı kuruluyor, konserler düzenleniyor. 

Nemo Müzesi

Nemo Müzesi | Fotoğraf: Vikipedi

Burası bir bilim müzesi. Özellikle çocukların ve bilim ile ilgilenen kişilerin seveceği eğlenceli bir müze. Ben gittiğimde çok keyif aldım. Bu kadar büyük bir bilim müzesi başka nerede var bilmiyorum. Dolayısıyla özellikle bilim ile ilgileniyorsanız burayı listenize ekleyin.

Amsterdam merkezi gezmenin yanı sıra çevre şehir ya da kasabalarına da günübirlik geziler ayarlayabilirsiniz.

  • Zaanse Schans, burayı anlattığımız bir yazımız var. Detaylı şekilde okuyabilirsiniz. Detayı hak eden bir yer 🙂
  • Volendam – Edam. Volendam, meşhur balıkçı kasabası. Çok küçük bir kasaba dolayısıyla gezip ve balığınızı yiyip Edam’a geçebilirsiniz. Volendam ve Edam’ı gezmek için toplam yarım gün yeterli olur. 
  • Haarlem, Amsterdam’a yakın ve görülmeyi hak eden bir şehir. Amsterdam’a daha önce geldiyseniz başka bir zaman geldiğinizde burayı gezmenizi öneririm. 
  • Zandvoort, yazın gelirseniz sahil kısmına gitmek güzel bir tercih olur. Burası özellikle gün batımında harika.
  • Broek in Waterland
  • Keukenhof, lale tarlası. Gitmeden önce bilet almak gerekiyor. Her ne kadar lalelerin kökeninin Osmanlı’ya ait olduğunu bilsek de ve kendileri de bunu kabul etseler de, şu an lale denildiğinde akla gelen ülke Hollanda oluyor. Tarım konusunda çok başarılı olan Hollanda’da lale zamanında lale bahçelerini görmek isterseniz burayı ya da etrafındaki tarlaları ziyaret edebilirsiniz.

Kapak Fotoğrafı: Petite Guide

İlginizi çekebilir: Petite Guide’dan Amsterdam Kahve Durakları

,

Amsterdam Kahve Durakları: De Koffieschenkerij ve Dahası

Amsterdam’a taşınalı 1,5 yıl oldu. Bu kısa sürede çoğu sokağını teker teker gezdim diyebilirim. Sokaklar birbirine benzese de ben hala her bir sokağın, evin, kanalın fotoğrafını çekmeyi çok seviyorum. Hollanda, gastronomik açıdan çok gelişmiş bir ülke olmasa da gezerken keşfettiğim kafelerde zaman geçirip tadını çıkartmak bana hala keyif veriyor. Özellikle turistik dönemlerde kalabalık olan Amsterdam sokakları pandemi sebebiyle kapanmalardan dolayı çoğu zaman boştu. Bu boşluğu fırsat bilip, önünde uzun kuyruklar olan kafelerde zaman geçirme şansım oldu. Peki nerelere gittim?

k2-5
De Koffieschenkerij | Fotoğraf: Petite Guide

Amsterdam’da Bir Kahve?

De Koffieschenkerij [[konum_1]]

De Koffieschenkerij, şehrin en eski binası olan Oude Kerk’in eski kutsal yerinde, 1515’te inşa edilmiş bir bölümünde yer alıyor. Duvarlar, tavan, tablolar ve zemin adeta tarihe tanıklık ediyor. Barın bitişiğinde ise ressam Rembrandt’ın 1634’te Saskia van Uylenburgh’a evlilik ilanı yaptığı Rembrandt odası bulunuyor. 1642 yılında ölen Saskia da bu kilisede defnedilmiş. Kahvelerinizi yudumlayıp keklerinizi yedikten sonra da Oude Kerk’i gezebilirsiniz.

Coffee & Coconuts [[konum_2]]

cc3
Coffee & Coconuts | Fotoğraf: Petite Guide

Bu kafe Pijp bölgesinde yer alıyor. Eskiden tiyatro, sinema olarak kullanılan kafenin girişindeki tabelada “C . T” harflari oldukça belirgin. Bu harfler 1976 yılında kapanan Ceintuur Tiyatrosu’nun temsil ederken şu anda Coffee & Coconuts’ın da logosu haline dönüşmüş. Kafede asma katlar bulunuyor, giriş katı ise eskiden sinema ve tiyatro izlenen alan. 

Pluk Amsterdam [[konum_3]]

pluk2
Pluk Amsterdam | Fotoğraf: Petite Guide

Pluk Amsterdam, önünden tesadüfen geçiyor olsanız bile atmosferiyle sizi içeriye sokacak çok tatlı bir mekan. Kafe, ufak bir alanını kahve çekirdekleri, bardaklar, mum, tabak vs satışı için ayırmış. Saatlerce oturmak isteyeceğiniz bir yer olduğunu düşünüyorum. 🙂

De Wasserette [[konum_4]]

wassereette1
De Wasserette | Fotoğraf: Petite Guide

Sadece kahve için değil, kahvaltı ve öğle yemeği molaları için de tercih edilebilecek bir kafe De Wasserette. Pijp bölgesinde en canlı ara sokaklardan birisinde yer alan mekanda kahvenizi yudumlayıp sonrasında etraftaki mağazaları da gezebilirsiniz.

Lot61 Coffee [[konum_5]]

lot
Lot61 Coffee | Fotoğraf: Petite Guide

Amsterdam’ın Batı yani “West” bölgesinde bulunan Lot61 Coffee’de hem kahve içebilir hem de çeşitli kahve çekirdeklerinden satın alabilirsiniz. Kafenin en tatlı yönlerinden birisi de misyonlarının, yeniden kullanılabilir veya kolayca geri dönüştürülebilir ürünler kullanarak karbon ayak izlerini azaltmak olması. 

Bocca Coffee Roasters [[konum_6]]

bocca
Bocca Coffee Roasters | Fotoğraf: Petite Guide

Kahvesini en lezzetli bulduğum kafelerden birisi de Bocca Coffee Roasters. Bu kafede aynı zamanda kahve üzerine eğitimler de alabilirsiniz. Evde profesyonel olarak espresso yapımı, latte sanatı, kahve tadımı ve demlesi üzerine eğitimler veriyorlar. Aynı zamanda yine burada da kahve çekirdeklerinden satın alabilirsiniz.

De Bakkerswinkel [[konum_7]]

debkakkers
De Bakkerswinkel | Fotoğraf: Petite Guide

De Bakkerswinkel, kahve, kahvaltı ve öğle yemeği dışında fırın konusunda da oldukça başarılı bir mekan. Gitmekten en çok keyif aldığım mekanların başında gelen De Bakkerswinkel, şehrin birkaç noktasında daha bulunuyor. Amsterdam’a turistik olarak ilk geldiğimde de gittiğim kafelerden birisi…

Cafe Winkel 43 [[konum_8]]

winkel
Cafe Winkel 43 | Fotoğraf: Petite Guide

Bir an burayı unuttum zannetmiş olabilirsiniz. Elmalı tart denildiğinde Amsterdam’da akıllara genellikle Cafe Winkel 43 gelir. Burası ufak bir kafe olduğundan dolayı önünde uzun kuyruklar olur. Kahveyi ikinci plana atarak elmalı turta yemek isterseniz hiçbir yere sapmadan buraya gitmenizi öneririm. Jordaan bölgesindeki Cafe Winkel’den çıktıktan sonra da meşhur Noordermarkt’ta gezinebilirsiniz.

Back to Black [[konum_9]]

bb-4
Back to Black | Fotoğraf: Petite Guide

Kanal manzarası eşliğinde kahvenizi yudumlamak isterseniz rotanızı Back to Black’e çevirebilirsiniz. Back to Black küçük bir kafe ve cam önünde yer bulursanız Amsterdam’ın da tadını çıkartmış olursunuz. 🙂

Scandinavian Embassy [[konum_10]]

se
Scandinavian Embassy | Fotoğraf: Petite Guide

Scandinavian Embassy, Sarphati Park’ın tam yanında bulunuyor. Kahvelerinizi alıp parkta bir yürüyüş de yapabilirsiniz. Açıkçası oturma alanı ufak olduğu için ben tatlıları yiyip parkta eritme seçeneğini tercih ediyorum. 

Amsterdam her ne kadar küçük bir şehir gibi dursa da her gün karşıma yeni yerlerin çıkması ve aslında bu denli büyük olması beni çok heyecanlandırıyor. Bu kahvecilerin birbirinden lezzetli kahvelerini içip, şehrin gizemli noktalarını keşfetmek de çok keyifli. Sokakların içindeki sanatın ise insanın ruhunu ayrıca doyurduğunu eklemeliyim.

Kapak Fotoğrafı: Petite Guide

İlginizi çekebilir: Lisya Kalma’dan Sürprizlerle Dolu Amsterdam Mekanları

Moco Museum: Amsterdam’da Modern Sanatın Adresi

Amsterdam’da bulunan ve modern ve çağdaş sanat eserlerinin sergilendiği Moco Müzesi; Banksy, Jean-Michel Basquiat, JR, KAWS, Keith Haring, Jeff Koons, Yayoi Kusama, Andy Warhol ve daha pek çok sanatçının eserleri aracılığıyla modern toplumu yansıtmak için ironi ve mizahın kullanıldığı benzersiz bir sanat koleksiyonuna ev sahipliği yapıyor.

Banksy
Banksy | Fotoğraf: Petite Guide

Moco Müzesi

Moco Müzesi, Lionel ve Kim Logchies’in özel bir girişimi. Sergilenen sanat eserleri, uluslararası sanat koleksiyoncularından ödünç alınmış. Müzeden elde edilen gelirin bir kısmı hayır kurumlarına bağışlanıyor. Müzeye giriş için internet sitesinden seçtiğiniz gün ve saatte bilet satın alıp gezebiliyorsunuz. Bileti satın alırken dilerseniz siz de bağışta bulunabiliyorsunuz. Müzenin kendine ait iki adet uygulaması bulunuyor. İlki müzenin içerisindeki eserlerin detaylı anlatımı; ikincisi ise müzenin dış alanında telefonunuz ile görebileceğiniz görseller için tasarlanmış.

Moco Müzesi
Moco Müzesi | Fotoğraf: Petite Guide

Moco Müzesi’nde Banksy, Jean-Michel Basquiat, JR, KAWS, Keith Haring, Jeff Koons, Yayoi Kusama, Andy Warhol ve daha pek çok sanatçının, modern toplumu yansıtmak için ironi ve mizahın kullanıldığı sanat eserlerinin yer aldığı koleksiyonları gezebiliyor ve eserlerin detayları hakkında bilgi edinebiliyorsunuz. Müzenin çıkış kısmında ise beğendiniz bazı eserleri alabilme imkanı bulunuyor.

Moco Müzesi
Moco Müzesi | Fotoğraf: Petite Guide

Moco Müzesi, Amsterdam’da, Museumplein’de bulunuyor. Bina, 1904 yılında Amsterdam Merkez İstasyonu’nu ve meydanın karşı tarafındaki Rijksmuseum’u tasarlayan ünlü mimar Pierre Cuypers’ın yeğeni Eduard Cuypers tarafından tasarlanmış. Özel mülkiyete ait bu villa, Museumplein boyunca inşa edilen ilk aile evlerinden biri ve bu işlevini 1939’a kadar da koruyor. Daha sonra ev, Amsterdam’daki Saint Nicolas Okulu’nda öğretmenlik yapan rahiplere veriliyor ve bir hukuk bürosuna dönüştürülüyor.

Moca Müzesi’nden Güncel Sergiler

Studio Irma x Moca | Fotoğraf: Petite Guide

Biraz da müzede yer alan sergiden ve yer verilen sanatçılardan söz edelim. Studio Irma’nın İleriyi Düşünmek (Reflecting Forward) çalışması, geleceğin neye benzeyebileceğini ortaya çıkarmak için sonsuz bağlantıları ifade ediyor. Studio Irma x Moca da bağlantıcılığı (connectivism) yeni bir sanat hareketi olarak tanıtıyor ve “belki merhamet ve empati yoluyla ortak bir anlayışa ulaşırız” inanışını benimsiyor. Bu nedenle, bu dijital sürükleyici sanat sergisini deneyimlemek için kolektif seçimde, connectivism (bağlantıcılık) arayışında ileriye Dönüyoruz. Parlak renkli ışıkların, hareketin ve müziğin dijital yansıması harika bir deneyim sunuyor. Sanatçının eserlerinden bazıları; Elmas Matris, Kaleydoskop, Hepimiz Baloncuklarda Yaşıyoruz, Noktaları ve Evreni Birleştirin.

Banksy | Fotoğraf: Petite Guide

Banksy ise; mizahi ve politik sokak sanatı ile tanınan gizemli bir İngiliz sanatçı. Moco’daki Banksy sergisi, onun kötü şöhretli sokak eserlerinden birkaçını ve tuval üzerine çalışmaları da dahil olmak üzere çok sayıda iç mekan çalışmasını içeriyor. Bunlardan biri, zemin katta sergilenen güzel bir parça olan dev “Beanfield” tablosu. Öne çıkan diğer özellikler arasında “Balonlu Kız”, “Şimdi Gülün” ve “Gerçek Tutun” yer alıyor.

Kapak Fotoğrafı: Petite Guide

İlginizi çekebilir: Lisya Kalma’dan Amsterdam Mekanları

Heineken Experience: Amsterdam’da Eşsiz Bira Deneyimi

Amsterdam’da yapılacak şeyler listesinin başında gelen aktivitelerden biri: “Heineken Experince”. Bira içmeyi seviyorsanız veya şehirdeki güçlü bir markanın tarihine göz atmak ve güzel zaman geçirmek istiyorsanız bu deneyimi kaçırmayın!

[[konum_1]]

Heineken
Heineken | Fotoğraf: Unsplash / Stella de Smit

Heineken Experince

Heineken Experince, Amsterdam merkezden toplu taşıma ile kolayca ulaşabileceğiniz bir lokasyonda gerçekleşiyor. Biletinizi gitmeden önce sitesinden alabileceğiniz gibi gişeden de temin edebilirsiniz. Biz “I amsterdam city card” (Amsterdam’da hem toplu taşıma hem de başka birçok aktiviteye indirimli erişim sağlayan bir kart) ile alacağımız için kartın “Heineken Experience” indiriminden de yararlanmak istedik ve biletlerimizi gişeden aldık. Biletinizi aldıktan sonra sırada bekliyorsunuz ve küçük gruplar halinde sizi içeri almaya başlıyorlar. Tur rehberleri de oldukça cana yakın ve güler yüzlü. 

 Heineken Experince Giriş
Heineken Experince Giriş | Fotoğraf: Merve Çalışlar

Rehberiniz öncelikle Heineken’in tarihi ile ilgili bilgiler veriyor ve bu esnada gezdiğiniz odalarda eski fotoğraflar ve eski şişelerle bardakları görebiliyorsunuz. Bu markanın gelişiminde rolü olan önemli isimlerin portreleri de bu alanda yer alıyor.

Heineken Şişeleri
Heineken Şişeleri | Fotoğraf: Merve Çalışlar

Daha sonrasında sizi biranın yapılış aşamalarını deneyimleyebileceğiniz bir alana alıyorlar. Bu alanda biranın son haline gelmeden önceki şekliyle tadına da bakabilirsiniz. Hatta kazanlardaki arpalı suyu siz de karıştırabilirsiniz! Bazı odalarda ise, biranın yapılış aşamasının simülasyonu oluşturulmuş ve siz de bu odalarda biranın bir hammaddesi gibi benzer süreçlerden geçip biraya ulaşıyorsunuz. Tabii, her yerde bira gören misafirlerinin canının nasıl bira çekeceğini de düşünüp tur esnasında size bira ikram ediyorlar. Böylece gezerken bir yandan da dünyanın en lezzetli biralarından birini içiyorsunuz. 

Turun ilerleyen aşamalarında eğlenceli vakit geçirmek isteyen katılımcılar için bir oyun odası da düşünülmüş. Bu odada oyunlar oynayıp, çeşitli objelerle fotoğraf veya video çekerek kendi mail adresinize gönderebiliyorsunuz. Etkinlikten çıkmadan önce son olarak bir bar ortamı yaratılmış ve burada biletinizi göstererek, bilete tanımlı bira hakkınızı alıp ve müzik dinleyebiliyorsunuz. Etkinlik genel olarak 1-1.5 saat kadar sürüyor. Etkinlik sonunda bu deneyime ait hediyelik eşya almak isteyen ziyaretçiler için de bir alan bulunuyor. Buradan bardak, çanta, anahtarlık, tişört, şapka gibi çok çeşitli hediyelik eşyaları bulabilir ve bu deneyimin size hissettirdikleriyle beraber evinize götürebilirsiniz. 

Kapak fotoğrafı: Merve Çalışlar

İlginizi çekebilir: Zeynep Cansoylu Samancıoğlu’ndan Prag Bira Müzesi

Yasemin Dormen ile Netflix ve Amsterdam Üzerine

Yasemin ile 15 yaşındayken Koç Lisesi sınıfında yollarımız kesişti bizim. Biz lise yıllarımızı beraber geçirdik, yüzlerce hayal kurduk, dost olduk, beraber büyüdük. 1,5 sene önce Yasemin, hayatında büyük bir değişiklik yaptı. Netflix’e kabul oldu ve Amsterdam’a taşındı. Her zaman değişikliği sever zaten, kolay sıkılır, heyecan arar, içi kıpır kıpırdır… Beni de hep dürter bu konuda. Canım Yaso! Yasemin’in Netflix macerasını, Amsterdam hayatını sizler de kendisinden dinleyin istedim ve bu röportajı gerçekleştirdim. Keyifle okumalar diliyorum…

Röportaj: Lisya Kalma

Yasemin Dormen Netflix 1
Yasemin Dormen ile Netflix ve Amsterdam Üzerine

Yasemin (Onu yakından tanıyanlar için Yaso) merhaba! Ben seni 15 senedir tanıyorum, biliyorsun can dostlarımdansın. Ancak seni tanımayanlar için kendinden kısaca bahsedebilir misin? Şu an neredesin, ne yapıyorsun?

Canım benim… Hafif inatçı, kafasının dikine gitmeyi seven, biraz maymun iştahlı, özgürlüğüne düşkün bir Koç burcuyum. Çabuk heyecanlanıp, çabuk sıkılan bir yapım var. Üniversitede siyasi bilimler, felsefe ve film okuyup yogaya sardım. Şimdi de bütün bu heveslerimi besleyebildiğim bir hayat yaşamaya çalışıyorum. Son bir buçuk senedir Netflix’te Türkiye Orta Doğu ve Afrika’nın sosyal pazarlamasından sorumluyum dolayısı ile Amsterdam’da yaşıyorum.

Netflix’e giriş hikayen nasıl başlıyor? Burada kurulu bir düzenin vardı; ama sen her zamanki gibi seni heyecanlandıranın peşinden gittin. Bu süreçten biraz bahseder misin?

Senin de dediğin gibi bir düzenim vardı, kendi işim, evim, erkek arkadaşım, ailem, bütün arkadaşlarım İstanbul’daydı. Ama ben üniversiteden döndüğümden beri hep acaba bu kadar mı diye düşünüyordum. Bundan sonra hayatım hep burada bu şekilde mi olacak, başka ülkeleri, kültürleri tatma şansım acaba olacak mi diye. Netflix’e başvurduğum zaman hiçbir beklentim yoktu açıkçası, sadece denemiş olmak için başvurdum. Ertesi gün mail attıklarında bu işin olabileceği düşüncesi kafama girdi bir anda. Olursa ne yaparım diye sordum kendime ve cevabım belliydi! Babama söylediğim zaman, ki biliyorsun kendisi de özgür ruhlu bir expat, “inanmıyorum sana ne yapacaksın, buradaki düzenin ne olacak, bunları düşündün mü?” dedi.

O sırada, beni heyecanlandıran yeni bir şeyler arayışındaydım. Kendi işini yapmak müthiş bir şey ama çok yorucu ve bir noktada seni beslemek yerine senden daha çok alıp götürüyor. Ben de öyle olmaya başlamıştı. Sonra Kaz Dağları’nda yoga inzivasındayken (telefonun neredeyse hiç çekmediği bir yerde) iş teklifim geldi. Kararı vermek kolay oldu ama uygulamak o kadar kolay olmadı. Bir pazar akşamı tek başıma, resmen pılımı pırtımı toplayıp yepyeni bir şehre, Amsterdam’a geldim.

İlk iki ay geçici bir ev sağladı Netflix, evden içeri girdiğim anı hiç unutmayacağım. Bavulları bıraktım, etrafıma baktım, ağlamaya başladım. Kendi kendime “ben ne yaptım” dediğimi hatırlıyorum. Sonra annemle ve babamla Facetime yaptım onlara da bol bol ağladıktan sonra Friends DVD’leri buldum evde. Biliyorsun Friends benim için ne kadar önemli. Onları izleyip eşyalarımı boşaltmaya başladım. O aksam Friends izleyerek uyudum, ertesi sabah uyandım ve işe gittim. O andan itibaren zaten tamamdım.

Yasemin Dormen
Yasemin Dormen ile Netflix ve Amsterdam Üzerine

Netflix’te çalışma ortamını anlatır mısın bize? Mutlu musun?

Kendi işini kurup o özgürlüğe alıştıktan sonra kurumsal hayata geri dönmek çok zor. Bu açıdan Netflix olabilecek en iyi senaryoydu benim için. İnternette herkese açık, herkesin okuyabileceği bir Culture Memo var. Burada şirketin tüm değerleri, çalışanlarından beklentisi yazıyor. Normalde sadece kağıt üzerinde kalan bu değerler Netflix’te herkes tarafından yaşatılıyor. Çok özgür bir ortam var çünkü herkes sorumluluğunun farkında. Onay mekanizmaları yok, işe alınan herkesin alanında en iyisi olduğuna inanılıyor dolayısıyla hareket alanımız çok geniş. Özellikle bizim ve bizden sonraki jenerasyon için bu esneklik çok önemli. Beraber çalıştığım herkes çok yaratıcı ve zeki. İlk işe başladığım zaman direktörüme sürekli beni yanlışlıkla ise aldın, ben buraya ait değilim galiba diyordum. Bu his hala ara ara yokluyor beni. “Herkes çok iyi ben yetersizim” hissi. Ama sanırım o his gittiği zaman zaten asıl Netflix’e ait olmayacağım.

Yasemin Dormen Foto
Yasemin Dormen ile Netflix ve Amsterdam Üzerine

Peki… Amsterdam’da yaşamak nasıl? Memnun musun hayat kalitesi ve insanlardan?

Amsterdam’a taşınmadan önce, yalnızca bir kere gelmiştim o da zaten Netflix ile panel görüşmesi yapmak içindi. O gün kanalların arasında yürürken “burada yaşayabilirim” dedim. Şimdi her gün şükrediyorum böyle medeni bir yerde yaşadığım için. Küçük bir şehir olmasına rağmen her şey elinin altında. Muhteşem yoga stüdyoları, müzeler, konserler, sergiler, restoranlar, cafe’ler, barlar ne istiyorsan var. Şehir tertemiz, insanlar ise kendi halinde. Genel bir sessizliği ve huzuru var ki benim buna çok ihtiyacım vardı. Herkesin birbirine ve alanlarına saygı duyduğunu her an hissedebiliyorsunuz. Belli kurallar var ve bunlar hayat kaliteni arttırıyor. Önemli bir detay; korna sesi yok. Bazen ama hava çok kötü orada diyorlar ama ben ona da alıştım, yağmur yağdığı zaman söylenmiyorum. Bu sene 6 sene sonra ilk defa soğuktan kanallar dondu! Buna şahit olmak o kadar özel bir deneyimdi ki.

Yasemin Dormen Netflix
Yasemin Dormen ile Netflix ve Amsterdam Üzerine

Amsterdam’dan bize lokal önerilerde bulunabilir misin?

*Kahvaltı: Dignita, Bakers&Roasters, Little Collins

*Şık bir akşam yemeği: Mr. Porter

*Club: De Skool

*Kahve mekanı: Bocca’s

*Yoga stüdyosu: Delight Yoga

*Konsept bir mekan: Wildernis (Bitki Dükkanı)

Tekrar Netflix’e dönelim…

Netflix’te bu aralar izlediğin, bize “mutlaka izleyin!” diyeceğin dizi, film, belgeseller hangileri?

Öncelikle gelecek olan içeriklerden bahsedeyim. Sene sonuna doğru çıkacak olan Maniac beni en heyecanlandıran içeriklerden biri. Emma Stone ve Jonah Hill başrollerinde, Cary Fukunaga yönetmenliğini yapıyor. Bizi başka dünyalara sokacağı kesin!

The Innocents ve The Rain beni çok heyecanlandıran dizilerimiz arasında. Filmler arasından ise The Pope ve The Irishman için şimdiden çok heyecanlıyım.

Netflix’te favorilerim ise Dark, The OA, Black Mirror, The Crown, Altered Carbon, La Casa de Papel!

Yurt dışında çalışmak, yaşamak isteyen ama bir şekilde bunu gerçekleştiremeyenlere birkaç öneri verebilir misin? Önerilerin okuyanları heyecanlandıracaktır…

Eğer gerçekten istiyorsanız sizi durduran hiçbir şey yok. Bence en önemlisi bunu fark etmek. Kendimizi bazı kalıplar içine sokmaya çok meyilliyiz ama bazen acaba onu nasıl yaparım bu nasıl olur demeden kendini teslim etmek gerekiyor. Eğer yurt dışında yaşamak istiyorsanız, bazen sadece çantalarınızı toplayıp gitmeniz hayata biraz güvenmeniz gerekiyor. Söylemesi kolay diyenleri duyar gibiyim ama gerçekten öyle. O kadar çok buna benzer hikaye duyuyorum ki. Cesaret edip zihnin tuzaklarına düşmeden yapmak lazım. Yoksa bir bakıyorsun hayat uçmuş gitmiş. Başka kültürler deneyimleyip, dünyanın farklı yerlerinden insanlarla tanışmak kadar güzel bir şey yok. Küçük büyük demeden bir fırsat çıkarsa peşinden gitmek gerekli!

Teşekkürler Yaso!

Amsterdam Mekanları: Sürprizlerle Dolu, Hip ve Leziz!

Belirli şehirler var, kaç kez gitsem yetmiyor. Her seferinde daha fazla sokağını görmek, yürüyen insanları incelemek, bol bol mekan keşfetmek, daha fazla bit pazarına gitmek istiyorum… İşte, bu şehirlerden biri de Amsterdam. Hava konusunda hiç yüzümü güldürmüş olmamasına rağmen, başka özellikleriyle beni her seferinde kendine aşık etmeyi başarıyor. Çok düzenli olduğu gibi, dünyanın her yerinden “eğlenmeye” gelen turistlerle kaotikleşiyor bu şehir… Ben galiba bunu seviyorum zaten. Hangi sokakta karşınıza ne çıkacağını bilmiyorsunuz ya… İşte bu en güzeli. “Kafası güzel” bir turist, aşırı düzenli bir hayat yaşayan lokal, terör estiren bisikletli, parkta yoga yapan bir anne, köpeğini gezdiren bir ekspat… Her şeyi olabiliyorsunuz Amsterdam’da. Daha fazla uzatmadan neler yediğimizi ve neler yaptığımızı anlatayım ben en iyisi. Yoksa hayallere dalacağım ve bu yazı yayınlanamayacak 🙂

Amsterdam

Amsterdam’da Kış

Öncelikle kış aylarında Amsterdam’a gideceklere önemli bir uyarı yapayım: Çok kalın giyinin! Hani mont aldım, bot aldım diye kendinizi kandırmayın; termal içlik, 2 kat çorap, eldivenler, kulaklarınızı iyice kapayacak bir bereye de ihtiyacınız olacağını unutmayın. Eğer bol bol gezmek, soğuk havadan minimumda etkilenmek istiyorsanız valizinizi evdeki EN kalın giysilerinizle doldurun. Yoksa ya otelde oturmak zorunda kalırsınız, ya da H&M’e girip kışlık alışveriş yapmak…

Amsterdam’a 12 sularında vardığımızda aklımızdaki tek düşünce, 3 gün boyunca bu soğukla nasıl başa çıkacağımızdı. Eldivensiz bir şekilde uçaktan inen ve Uber bekleyen gençlerin soğukla imtihanı; evet, ciddi zor bir süreçti. Uber’imizle bir şekilde buluşmanın ardından direk Airbnb’den tuttuğumuz evimize ulaştık ve valizimizdeki TÜM kıyafetleri giyerek sokaklara attık kendimizi.

Amsterdam’dan Mekan Tavsiyelerim

Foodhallen Amsterdam Mekan Tavsiyeleri

Kanalların etrafında gezip, soğuk ve temiz havadan yüzümüze doğal botoks yaptıktan sonra acıktığımızı hissedip, sevgili komşum Nihan’ın önerdiği De Hallen’a gittik. De Hallen, Amsterdam’ın kuzeybatı bölgesinde konumlanan kocaman, eski bir tramvay deposu. İçerisinde, Filmhallen (sanat kompleksi ve sinema), butik otel, Foodhallen (yeme-içme bölümü) ve genç tasarımcıların ürünlerini sattıkları açık bir alan bulunan De Hallen, Amsterdam’da mutlaka uğranması gereken yerlerinden başında yer alıyor.

burger

Uzun saatlerdir yolda olan ve açlıktan ne yiyeceğimize karar veremeyenler olarak Foodhallen bize cennet gibi geldi. Burgerciden sushiye, istiridyeciden pizzacıya tüm seçenekler var burada. Tatilimizin ilk öğününde, Avrupa seyahatlerimizin vazgeçilmezi olan hamburger ile başlayalım dedik ve onlarca stand arasından The Butcher’ı tercih ettik. Foodhallen’a giderseniz, The Butcher’ın hamburgerini ve kızarmış tatlı patatesini tatmanızı kesinlikle öneririm.

Hamburger’imizi yiyip doyduktan sonra De Hallen’in içerisinde biraz gezindik; orta alanda canlı caz performansı yapan müzisyenleri izlemenin ardından yine açık havaya çıkıp, yine gerçeklerle (soğukla!) yüzleştik 🙂 (Bu arada bir sonraki Amsterdam seyahatimde Filmhallen’da sinemaya gideceğim, kendime söz verdim, vaktiniz olursa siz de yapın. Amsterdam’da böyle hip bir yerde sinemaya gitmek çok keyifli olabilir diye düşünüyorum.)

Moco Museum

Beanfield-by-Banksy-Moco-Museum-Amsterdam-540×360

De Hallen’den sonraki rotamız, Banksy ve Roy Lichtenstein’ın sergilerini gezmek amacıyla ziyaret edeceğimiz Moco Museum’dı. Banksy ‘nin Contemporary İstanbul’daki eserlerini görmek yetmiyordu; sokak çalışmalarını sosyal medyadan ve bloglardan da olsa ÇOK severek takip ettiğim sanatçının birçok eserini aynı yerde görmek, önceden bilmediğim hikayelerini öğrenmek beni oldukça heyecanlandırdı. Sergide 50’ye yakın Banksy çalışmasını inceleyebiliyorsunuz. (Bunun hakkında detaylı bir yazı da yazacağım pek yakında!) 

IMG_0067

Kendisini ve yapıtlarını “mümkün olabildiğince yapay” olarak tanımlayan Amerikan Pop sanatçısı Roy Lichtenstein’ın eserlerini görmek de çok güzeldi. Özellikle Van Gogh’un Arles’teki yatak odasının Lichtenstein tarafından yorumlanmış versiyonunu görmeniz lazım. Yukarıdaki fotoğrafa baktığınız zaman photoshop zannedebilirsiniz ama değil. İşte bu fotoğrafta bahsettiğim odanın tam ortasındayız. Güncel sergi tarihleri ve detaylar için Moco Museum’un resmi sitesini ziyaret etmeyi unutmayın.

Loetje Amsterdam Akşam Yemeği İçin Mekanlar

Screen Shot 2018-01-10 at 13.23.37

Gelelim akşam yemeğimize. Eşim Tuna’nın tavsiyesiyle gittiğimiz Loetje’ye tek kelimeyle bayıldık. Amsterdam’da birkaç şubesi olan (biz In De Pijp’tekinde yer bulabildik.) Loetje’nin Fransa’daki L’Entrecote gibi özel soslu bir eti var. Bu özel sosun sonuna kadar keyfini çıkarmanız için yanında ekmek de veriyorlar. Loetje’de yediğimiz başlangıçlar, bahsettiğim et ve tiramisu’su gerçekten harikaydı. Burayı mutlaka not alın.

Bakers & Roasters

IMG_0070

Pazar sabahı kahvaltısında nereye gidelim derseniz, size Bakers & Roasters’ı gözüm kapalı öneriyorum. Leziz yumurtaların, nefis pancakelerin masanıza serildiği Bakers & Roasters, Amsterdam’ın en popüler kahvaltı mekanlarından. Kapıda biraz kuyruk oluyor ama sabredin. Biz 4 kişi, 20 dakika bekledikten sonra hayal ettiğimiz kahvaltıya kavuşmanın keyifini çıkardık.

Vondelpark

Amsterdam tatillerinin vazgeçilmezi olan Vondelpark’ta vakit geçirmek Pazar günümüzün ana aktivitesi oldu. Hava soğuk olduğu için Voldelpark’ın sınırları içerisinde yer alan, doğayla iç içe olduğumuz cafelerinden birinde oturup saatlerce sohbet edip, ısınmak için bolca naneli çay içtik. Vondelpark, etrafta gezen köpekleri, soğuğa rağmen spor yapan lokalleri ve huzur veren ortamıyla gerçekten mükemmel bir yer. Bir sonraki gidişimi ilkbahara ayarlayacağım için, o tatildeki Vondelpark ziyaretimi iple çekiyorum!

Casa Di David

19787131_1588487621195403_8822809638591186972_o

Pazar akşamı, canımız İtalyan çekti ve canım Yasemin’in tavsiyesiyle Casa di David’e gittik. Burası, İtalyan garsonların çalıştığı, iki saatliğine sizi İtalya’da hissettirecek sempatik bir mekan. Uzun zamandır yediğim en başarılı makarnayı burada yedim diyebilirim. Burrata peyniri, ıspanak ve trüf mantarlı tagliatelle gerçekten inanılmaz lezzetliydi. Öncesinde ise Chianti bölgesinden gelen şaraplarımızı açıp, ortaya peynir ve şarküteri tabağı istedik. İşte bu benim en sevdiğim yemek; enfes bir İtalya’nın yerini hiçbir şey tutamaz… Siz de İtalyan mutfağı hayranıysanız, Casa di David her yönüyle tam size göre. Not almayı unutmayın.

Little Collins

IMG_0071

Pazartesi yani son gün, kahvaltımızı dostum Selin’in önerisiyle Little Collins’te ettik. Buranın fiyatları diğer Amsterdam cafelerine göre biraz daha yüksek ama lezzetler çok başarılı. Menüde az seçenek olduğunu görünce biraz panikliyorsunuz; ama merak etmeyin. Seçtiğiniz her çeşidin sizi mutlu edeceğine garanti veriyorum.

Little Collins’te bolca doyduktan sonra biraz Waterlooplein bölgesini gezdik ve bölgenin yakınlarında karşımıza çıkan bir bit pazarına uğradık. Birçok standı ne yazık ki beğenmediğimiz bit pazarından tam mutsuz bir şekilde ayrılıyordum ki, antika eşyalar satan salaş bir tezgah beni çok mutlu etmeyi başardı. Uzun zamandır evime antika bir mum söndürücüsü almak istiyordum. Bu tezgahtan aldığım iki adet mum söndürücüsünü sehpama yerleştirdiğim zamanki mutluluğumu görmeniz lazımdı. Küçük şeylerden mutlu olmak, bu tarz detaylara takılmak hoşuma gidiyor.

Amsterdam’da yürürken birçok irili ufaklı bit pazarları ile karşılaşıyorsunuz. Bazıları sizi tatmin etmezken, bazıları ise ne aradığınıza bağlı olarak karşınıza tam da istediğiniz eşyayı çıkarabiliyor. O yüzden vazgeçmeyin; bit ve (daha da güzeli) antika pazarlarını ziyaret etmek gerçekten çok keyifli bir hobi.

Amsterdam Plak Dükkanları 

Amsterdam’da ikinci el plak arayışında olanlara tavsiyem Sint Antoniesbreestraat sokağına ulaşmaları. Yanyana birçok plak dükkanı olan bu sokakta, bizim gibi plak koleksiyonunuz varsa çok zevk alacaksınız. Daha çok vaktim olsa buralarda saatlerimi geçirebilirdim, gerçekten! Evimize aldığım Eric Clapton, Bob Dylan, BeeGees plaklarıyla aşk yaşıyorum. Bunlar dışında dinlemeden, tamamen sürpriz olarak aldığımız Jazz plakları da çok başarılı çıktı. Bu dükkanlardan dinlemeden plak satın almak da oldukça keyifli. Fiyatları genelde 5 Euro olduğundan panik olmama gerek kalmıyor. Eve gelince heyecanla dinleyip, güzel çıktıkları zaman aldığım haz, tam da yukarıda bahsettiğim mutluluk gibi oluyor… Küçük detaylar insana heyecan veriyor 🙂

Benden bugünlük bu kadar; daha fazla uzatmadan Amsterdam seyahati yazımın sonuna geliyorum. Umarım siz de en yakın zamanda bir Amsterdam tatili planlar, bizim keşfettiğimiz mekanları zevkle deneyimlersiniz.

Herkese sevgiler! Xx

3 Günlük Amsterdam Tatilinden Kısa Kısa Notlar!

Amsterdam’a bundan 6 sene önce sadece 1,5 günlüğüne gitmiştim. Herkesçe bilinen turistik bölgeleri görüp şehre çok da hayran kalmamıştım. Dam Square ve Red Light’tan ibaret sandığım bu şehir bu seneki 3 günlük turumda ne kadar yanıldığımı bana gösterdi. Amsterdam’da bu seferki turumuzda daha çok lokal gibi gezmeye önem verdik. Gezdiğimiz bölgelerde hep turistlerin daha az olduğu daha sakin mekanları tercih ettik.

Cuma akşamı vardığımız otelimiz Amsterdam’ın merkezinden arabayla 10 dakikalık mesafede, Sarphatistraat’ta yer alan Hyatt Regency oldu. Normalde butik otelleri sevmekle birlikte King’s Day zamanı Amsterdam’a gidiyorsanız çok da seçeneğiniz olmadığını hatırlatmak isterim.

Bar Bukowski
Bar Bukowski, Amsterdam

Amsterdam Tatili İçin Lokal Mekan Önerileri

Bar Bukowski [[konum_1]]

Cuma akşamı otelimizin yakınında bulunan, bir tek turistin bile olmadığı Bar Bukowski’ye gittik. Charles Bukowski’ye yaptığı atıfla ismiyle beni fetheden bar, içerisindeki ortamla da bizi mutlu etti. Oosterpark 10 numarada bulunan bu iki katlı sevimli bar, güzel müzik yapan, güzel kokteyller sunan, bin bir çeşit lokal bira deneyebileceğiniz ve hava güzelse dışarıda da oturabileceğiniz çok keyifli bir yer. Saat 02:00’ye kadar vakit geçirip yürüyerek tekrar otele dönüyoruz.

Little Collins
Little Collins

Little Collins [[konum_2]]

Cumartesi sabah ise Amsterdam’ın en iyi kahvaltıcılarından birini keşfettik diyebilirim. Little Collins, De Pijp bölgesinde yer alıyor. Cumartesi sabahı biraz kalabalık olduğu için kapıda sıra bekleyebilirsiniz, biz şansa sadece 5 dakika bekledikten sonra içeride sokağa bakan hafif barımsı bir yere oturuyoruz. Mutfaktan çıkan tüm kahvaltıların görüntüsü insanın iştahını kabartan cinsten. Wasabi soslu, sıcak füme somon ve poşe yumurtadan oluşan Frank’s Hot Smoked Salmon’ı eşim tercih ederken ben de kuşkonmaz,keçi peyniri, mantar ve poşe yumurta 4lüsünden oluşan The Portobello’yu sipariş ediyorum. Uzun zamandır bu kadar lezzetli bir kahvaltı etmediğimi söyleyebilirim. Amsterdam’da bir sabahınızı mutlaka Little Collins’e ayırın derim.

İlk gün kahvaltıdan sonra yaptığımız ise aylak aylak dolaşmak, havanın güzel olmasını fırsat bilip  Jordaan, De Pijp bölgelerini yürüyerek gezip butikleri dolaşıyoruz. Bir de şansımıza o dönemde Salvador Dali ile Banksy’nin sergisinin reklamlarını görüp müzelerin olduğu bölgedeki Moco Müzesi’ne gidiyoruz. Özellikle Banksy’nin eserleri görmeye değer.

Yine lokal öneriler veren Deniz’in “Amsterdam’da Kaybolmanın Yolları” yazısını da buradan okuyabilirsiniz. 

Dauphine
Dauphine

Dauphine Restaurant [[konum_3]]

Akşam yemeği için yine her zamanki gibi Where Chefs Eat uygulamasından bir yer seçiyoruz. Dauphine restoran, eski Renault showroom’u iken şimdi lezzetli bir balık restoranı olmuş. Ancak ambiyans olarak çok müthiş olmasa da lezzet olarak 10 üzerinden 10 alıyor.

Ertesi gün hava 18 derece. Amsterdam’da yaşayanlar soğuk havaya o kadar alışmışlar ki 18 derecede şehre adeta yaz gelmişçesine bir coşku hissedebiliyorsunuz. Kahvaltı arayışımız bu sefer ufak bir hayal kırıklığı ile başlıyor. Spui’de yer alan Gartine diye bir kahvaltıcının hayali ile yola koyulsak da Pazar günleri kapalı olduğunu sonradan fark ediyoruz.  Merkeze yakın olan De Bakkerswinkel’i tercih ediyoruz. Zincir bir kahvaltıcı olan bu yer Amsterdam’ın Le Pain Qutodien’i gibi aslında. Eggs Benedict vs yok, ama güzel reçel seçenekleri ve lezzetli kruvasanları var.

Cafe Hesp
Cafe Hesp

Buradan sonra tabi ki bu güzel havada ilk durağımız Vondelpark. Saatlerce Vondelpark’ta keyif yapıyoruz. 18 derecede çimlerde yatıp keyif yapmak kadar güzeli yok. Sonrasında Vondelpark’ın yakınlarında yine lokallerin çok tercihi olan Bar Carter’i tercih ediyoruz. Hollandalılara özgü bitterballen atıştırmalık denedikten sonra bu sefer yolumuz Cafe Hesp’e düşüyor. Weesperzijde’de yer alan Cafe Hesp turistik bölgeden çok uzak, çok cool, kanal kenarında yer alan bir bar. Sadece gençlerin yer aldığı bu barda yemekler çok lezzetli diyemem ama ortam o kadar keyifli ki yemekler çok da önemli değil diyebilirsiniz, en azından biz öyle dedik.

De Wasserette
De Wasserette

Ertesi gün son günümüz. Heineken Experience’le Sarphatipark arasında yer alan De Wasserette isimli küçük kafede müthiş bir kahvaltı sonrası yine o bölgede açılan büyük açık hava pazarını gezerek seyahatimizi noktalıyoruz.

Öykü’den “Amsterdam: Olmak İstediğiniz Her Şeyi Olabildiğiniz Şehir” yazısını da mutlaka okuyun! 

Amsterdam son gittiğimde çok daha keyifli, çok daha medeni ve cool bir şehir olarak gözüktü bana ve çok çok keyif aldım! Size de tavsiye ederim 🙂