Londra’da Yaşamak: Seda Asil ile Samimi Bir Söyleşi

“Türkiye’den başka nerede yaşayabiliriz?” diye araştırıp, farklı bir ülkede yeni bir hayat kurabilmek için heyecanlanırken bir yandan geleneklerimiz, ailemiz, geçmişimiz bizi burada tutuyor. theMagger’ın yeni röportaj dizisi “Yurt Dışında Yaşamak” ise buna cesaret etmiş ve bunu başarmış olanların hikayelerini anlatıyor. Bu haftaki konuğumuz, Londra’da yaşayan Seda Asil…

Londra 2
Londra’da Yaşamak: Seda Asil ile Samimi Bir Söyleşi

Sevgili Seda, öncelikle seni daha yakından tanıyabilir miyiz?

Merhabalar, ben Seda Asil. 1987 İstanbul doğumluyum. 8 yıldır evliyim ve 3 yaşında bir oğlum var. Bahçeşehir Üniversitesi İngilizce İşletme mezunuyum. Okul hayatım süresince birçok öğrencim oldu, İngilizce ve Matematik branşlarında özel dersler verdim ve Etüt Merkezi’nde çalıştım. Ardından yaklaşık 4 yıl süren butik pastacılık maceram oldu. Oğlumuz 1.5 yaşındayken İngiltere’ye göç etmeye karar verdik ve yaklaşık 1.5 senedir İngiltere’de yaşıyoruz. Sinema, müzikal, tiyatro, müzeye gitmek, kişisel gelişim kitapları okumak, yemek pişirmek, yürüyüş, yüzme, bisiklete binmek, hayvanlar ve çiçekler en büyük ilgi alanlarım arasında. Hareketli, duygusal ve cesaretli bir yapım var.

Ne zaman Londra’ya taşındın? Nasıl gelişti süreç, kısaca bahsedebilir misin?

Daha önceleri tatil için geldiğimiz Londra’yı oldum olası çok sevmişimdir. Burada yaşamanın hayalini hep kuruyordum ve uzun vadeli hayat planlamamızın arasına da yerleştirmiştik. Çocuğumuz doğduktan sonra, ona sosyal anlamda daha iyi bir hayat sunabilmemiz için planımızı harekete geçirdik ve Ankara Antlaşması ile yeni bir iş kurarak başvurumuzu tamamladık. (İngiltere’de yaşamak ve çalışmak isteyen Türkler’e sunulan başvuru çeşidi) 2017’nin Nisan ayında Londra’daydık, buraya geldikten sonra kalacağımız evi ayarlamaya çalıştık ve o dönemde otelde konakladık. Oğlum küçük olduğu için bu süreç çok kolay olmadı.

Memnun musun Londra’da yaşamaktan? Neler yapıyorsun orada?

Biz Londra merkezde değiliz aslında, Bedford adında başka bir şehirde yaşıyoruz, Londra’ya hızlı trenle 40 dk uzaklıkta. Burası daha sakin, çok fazla turist yok. Ama istediğimiz zaman Londra’ya gezmeye gidiyoruz, mesafeler birbirine yakın olduğu için, hiç sıkılmıyoruz. Londra’ya her gidişimizde tatile gelmiş gibi yeniden huzur buluyoruz. Benim günüm genelde evde geçiyor. Kendime çok vakit ayırabiliyorum diyemem, ama fırsat buldukça arkadaşlarımla buluşuyorum, güzel havalarda parkta piknik yapıyoruz. Bazen sinemaya gidiyorum, Londra merkeze gidip daha önce görmediğim bir müze veya galeriyi keşfediyorum. Eşim evden çalışıyor, bilgisayarda yazmam ve denetlemem gereken dökümanlar olabiliyor; ona yardımcı oluyorum. Oğlum okuldan geldikten sonra beraber oyun oynuyoruz ve keyifli zaman geçiriyoruz. Burada kendim için yaptığım en büyük yatırım Cambridge Üniversitesi’nden aldığım, seyahat alanında, online yaratıcı yazarlık kursu oldu. Akabinde Londra’nın Türk gazetesi olan Eurovizyon.com’da seyahat ve kültür alanlarında köşe yazıları yazmaya başladım.

İlk zamanlar biraz zor oluyor diyorlar. Taşındığın ilk zamanları anlatabilir misin? Yepyeni bir yere taşınmak, yeni insanlar tanımak çok hızlı olmuyordur…

Evet, ilk zamanlar gerçekten hiç kolay olmadı. Evimize taşındıktan yaklaşık 2 hafta sonra merdivenlerden düştüm ve ayak baş parmağımı kırdım. İlk defa başıma böyle bir durum geldi; ama elimden geldiğince sakin kalmaya çalıştım. Taşınma sürecinde sağlık problemi ile karşılaşmak beni hem bedenen hem de psikolojik olarak çok yıprattı. Bir de üzerine aile ve memleket özlemi eklenince, acaba doğru mu yaptık, diye kendimi sorguladığım çok zamanlar oldu. Yeni insanlar tanımak konusunda biraz rahattım açıkçası, dışa dönük ve konuşkan biri olduğum için ve dil problemim de olmadığı için bu konuda pek sorun yaşamadım. Komşularımız İngiliz ve onlarla çok vakit geçiriyoruz. Avrupa’da komşuluk ilişkileri çok sıcak değil derler ama biz bu konuda hiç sorun yaşamadık. Ancak burada yine en yakın arkadaşlarım Türk, onlarla görüşmek beni gerçekten rahatlatıyor.

seda-asil-3
Londra’da Yaşamak: Seda Asil ile Samimi Bir Söyleşi

İstanbul’u özlüyor musun? Özlüyorsan hangi yönlerini özlüyorsun veya hangi yönlerini hiç özlemiyorsun?

İstanbul’u bazen çok özlüyorum, özellikle ailemi ve onlarla geçirdiğim keyifli zamanları, sohbetleri, kalabalık aile sofralarını ve akraba ziyaretlerini… Taksim’i, Ortaköy’ü, Boğaz’ı… Bir de leziz Türk yemeklerini çok özlüyorum. Elimden geldiğince evde pişirmeye çalışıyorum ancak annemin yemekleri gibi olmuyor maalesef… Özlemediğim şeyler ise, İstanbul trafiği, korna sesleri, uzun binalar, çevre kirliliği ve buna duyarsız olan insanlar. Bazen diyorlar ya, ey İstanbul trafiğini bile özlemişim, o bende yok işte. Bizi son zamanlarda, insanların saygı kurallarını aştığı durumlar da rahatsız etmeye başlamıştı; maalesef o profili de çok özlüyorum diyemeyeceğim.

Yurt dışında yaşamanın, başka bir kültür deneyimlemenin birey olarak avantajları ve dezavantajları neler sence?

Bana göre yurt dışında yaşamanın ve bu deneyimi kazanmanın çok büyük avantajları var. Buradaki hayatımızla beraber çok şeyin farkına vardık. Öncelikle burada el emeği çok değerli. Her türlü el emeği olan işe saygı var ve bu sebeple temizlik, pastacılık, tamircilik gibi işler çok pahalı. Çoğu zaman bozulan bir aleti tamir etmek için çaba sarf etmezdik; ama burada, özellikle evimizi kurarken, hep kendi emeğimizi kattık. Mesela, hayatımda bir kere bile saksı bitkisi yetiştirmeyi becerebilmiş değilim; ama burada çim de biçiyorum, çiçek de ekiyorum, ve bu sebeple kendi emeğimin karşılığını almanın gururunu yaşıyorum. Farklı bir kültür içinde olmak veya adapte olmaya çalışmak başlarda çok kolay olmuyor tabii ki, ama insan zamanla alışıyormuş gerçekten. Özellikle çok kuralcı bir ülkede bazen alışkın olmadığımız aşırı kurallar rahatsız edebiliyor; ama öte yandan bunun iyi bir şey olduğunu ve sonucunda halkın güvenliği için olduğunu biliyorsunuz. Çocuğumuzun geleceği açısından ona iyi bir eğitim ve sosyal hayat sunabileceğimiz en iyi ülkelerden birinde olduğumuzu düşünüyorum. Her hafta değişik bir müze, tema park, oyun parkı gibi yerler keşfediyoruz. İki dili birden anlıyor ve konuşuyor. Bir de burada yaşamanın en güzel yanı ise başkaları için değil de kendiniz için yaşıyor oluşunuz; misal, burada el alem ne der kaygısı olmadan aynı kıyafeti istediğiniz kadar giyinebilir, marka olmak zorunda olmayan çantaları takabilir, birkaç ay manikür yapılmamış tırnaklarınızla gezebilirsiniz (ufak komunitelerde maalesef bu konular ön planda). Kısacık şort ile gece vakti sokakta kadın başınıza yürüyebilirsiniz. Kimsenin umrunda olmaz. İnsan hakları ve özgürlük anlamında yaşanabilir en iyi ülkelerden biri İngiltere. Öte yandan çok fazla dezavantajı olduğunu düşünmüyorum. Eğer çocukluysanız, dışarı çıktığınızda güvenerek bırakabileceğiniz birilerini bulmak zor olabiliyor. Porgramlarınızı tamamen çocuğunuza göre yapıyorsunuz, en azından bizim için geçerli olan durum bu. Bir de sağlık sektöründe personel eksikliği ve bazen de bilgi yetersizliği olabiliyor, Türk sağlık sistemi açısından çok farklılıklar var ama avantajları ve dezavantajları kişiden kişiye değişebilir, bu konuda da hazırlıklı olmak gerek.

Peki Türkiye dışında yaşamak sana neler öğretti?

Türkiye dışında ilk kez yaşıyorum; daha önceleri hep tatil amaçlı çıkardık yurt dışına. Bir kere en önemlisi, hayatımda en çok istediğim şeyi gerçekleştirmiş olmanın keyfini yaşıyorum, çünkü hayat kısa. Biz çekirdek ailemizle en zorunu başardık; oğlumuz ufaktı ve geldiğimiz ülkede hiçkimseyi tanımıyorduk. Keşke o doğmadan gelseymişiz diyorum bazen, ama her işte bir hayır vardır. Yakın zamana kadar farkında değildim; yurt dışında yaşamak bir süre sonra, özellikle alışma sürecini tamamlayınca, insana özgüven veriyor. Burada bu hayatı yaşamayı becerebildiysem, başka ülkelerde de başka hayatları yaşabilirim diyorsunuz. Zaten bu yola çıkarken kararlı olmanız gerekiyor, ufacık bir tereddüt, ilerde hayal kırıklığına yol açabilir…

Londra
Londra’da Yaşamak: Seda Asil ile Samimi Bir Söyleşi

Yurt dışında yaşayan bir Türk olarak, Türkiye’den haberlere nasıl tepkiler veriyorsun?

Türkiye’de yaşadığım zamanlarda, haberleri izlediğimde moralim çok bozuluyordu ve tüm gün karamsar bir şekilde dolaşıyordum, özellikle büyük olaylar yaşandığı zamanlarda dışarı çıkmak istemiyor veya herkesin yüzüne korku ile bakıyordum. Şimdi uzaktan izlerken yine hüzünleniyorum, ailem hala orada olduğu için onları ve geleceklerini düşünüyorum. Ama kendi açımdan bakacak olursak, eskisi kadar kafama takmıyorum ve yoluma devam ediyorum. Burada idame ettirmem gereken ve sorumluluklarla dolu bir hayatım var.

Londra’dan bize birkaç lokal öneride bulunabilir misin?

Londra’da size önerebileceğim çok yer var. Herkesin bildiği British, Science ve Natural History Museum dışında Sir John Soane, Sherlock Holmes, Shakespeare’s Globe müzelerini kesin gezmenizi öneririm. Pastane/kafe olarak Peggy Porschen, Biscuiteers Icing Cafe, Elan Cafe; manzaralı akşam yemeği için Duck&Waffle, Le Pont de La Tour ve Oxo Tower Harvey Nichols favorilerimden. Camden Market’ta bulunan Cereal Killer çok keyifli bir kahvaltı seçeneği olabilir. Klasik İngiliz kahvaltısı deneyimlemek için Borough Market içindeki restoranlardan birine gidebilirsiniz, böylece semt pazarını da görürsünüz. Portobello Road’taki bit pazarı, Covent Garden, Trafalgar Square, Piccadily Circus, Oxford Street kesinlikle görülmesi yerlerden.

Son olarak, yurt dışında yaşamak isteyen ama buna cesaret edemeyen kişilere birkaç tavsiyede bulunabilir misin?

Yurtdışında yaşamak isteyen ama cesaret edemeyen kişilere önerebileceğim ilk şey, bir kağıt kalem alıp, kalmak ve gitmenin, avantaj ve dezavantajlarını yazmaları. Görerek daha kolay karar verirsiniz, nelerden vazgeçebilirsiniz veya nelere tahammül edebilirsiniz, öncelikle bunları düşünmeleri. Çocukla gelinecekse, gelmeden önce okul, ev, semt/mahalle araştırması yapmak gerekir. Burada hayat yavaş akıyor ve işler biraz ağır ilerliyor, o sebeple sabırlı olmalarını tavsiye ederim. Özellikle iş konusunda, en azından aileden birinin işini ayarlayıp veya kurup gelmesi gerekir. Yurt dışında yaşamak kolay değil ama imkansız da değil. Ben sık sık ülkemi ziyarete giderim, kolay adapte olabilirim, uyumluyum diyorsanız bu yola çıkabilirsiniz demektir.

Çok teşekkür ederiz Seda!

Dünyanın farklı yerlerinde yaşayanların deneyimlerini okumaya devam etmek için buraya tıklayabilir, siz de yurt dışında yaşıyorsanız ve röportaj serimizin konuğu olmak istiyorsanız bize Instagram hesabımızdan ulaşabilirsiniz. 

Münih’te Yaşamak: Eylül Çulfaz ile Keşif Dolu Bir Sohbet

“Türkiye’den başka nerede yaşayabiliriz?” diye araştırıp, farklı bir ülkede yeni bir hayat kurabilmek için heyecanlanırken bir yandan geleneklerimiz, ailemiz, geçmişimiz bizi burada tutuyor. theMagger’ın röportaj dizisi “Yurt Dışında Yaşamak” ise buna cesaret etmiş ve bunu başarmış olanların hikayelerini anlatıyor. Bu haftaki konumuz bunu başarabilmek için ilk adım alternatiflerinden biri olan eğitim için yurt dışında yaşamaya başlamak ve konuğumuz, yüksek lisans eğitimi için Madrid’e gidip, şimdi ise Münih’te yaşayan magger Eylül Çulfaz.

eylul-munih-5
Münih’te Yaşamak: Eylül Çulfaz ile Keşif Dolu Bir Sohbet

Sevgili Eylül, seni daha yakından tanıyabilir miyiz?

Merhabalar. Ben 2009 Boğaziçi Üniversitesi Politika mezunlarındanım. Mezun olur olmaz Madrid’e taşınıp, master ve doktoramı bitirdim. 2012 yılında tekrar İstanbul’a dönüp, özel bir üniversitede ders vermeye başlamıştım ki; 2015 yılında evlendim ve eşimin işi sebebiyle Münih’e taşındım. 2,5 senedir de Münih’te yaşıyorum.

Ne zaman Münih’e taşındın? Nasıl gelişti süreç, kısaca bahsedebilir misin?

2015 yılının Eylül ayında taşındım. Taşınma süreci çok sancılı geçmedi. Eşim zaten üniversiteyi bu şehirde okumuş ve bir süredir de Münih’te çalışıyordu. Dolayısıyla şehre sıfırdan gelmedim. Münih’teki en sancılı süreçlerden biri olan ev arama sürecini de ben gelmeden eşim halletmişti, bu sebeple biraz hazıra kondum diyebilirim. Taşınmanın bana kalan zor tarafı, daha çok her şeyi İstanbul’da bırakıp dilini bile bilmediğim bir ülkeye yerleşiyor olmak ile ilgili tarafı oldu.

eylul-munih-6
Münih’te Yaşamak: Eylül Çulfaz ile Keşif Dolu Bir Sohbet

Memnun musun Münih’te yaşamaktan? Neler yapıyorsun orada?

Bu sorunun sanırım benim için tek bir cevabı yok. Münih çok güzel bir şehir. Bana kalırsa Almanya içinde en rahat yaşanabilecek yerlerden biri. Düzenli, güvenli, insanlar biraz da ekonomik seviyeleri yüksek olduğu için entellektüel ve birbirlerine karşı çok saygılı. İstanbul’da hasret kaldığımız yeşillik şehrin göbeğinde. Tüm bunlara ek olarak da Münih, Avrupa’nın neredeyse ortasında kalan bir şehir. Dolayısıyla bu durum Avrupa içi yolculukları da bir hayli kolaylaştırıyor. Hem arabayla, hem de zamanında alınmış ucuz uçak biletleriyle hemen hemen her yeri gezmek mümkün. Öbür yandan da, her ne kadar neredeyse son 10 yılını yurtdışında geçirmiş biri olsam da, aslında çok da yurtdışında yaşama taraftarı olmadım. Üniversite yıllarımda Work&Travel ve Erasmus programları aracılığıyla her fırsatta kendimi yabancı bir ülkede bulmuştum. Akademik kariyerimi de İspanya’da yaptığım için yurtdışında yaşamaya çok hasret kalmadım açıkçası. İstanbul’da bıraktığım arkadaşlarımı ve sosyal hayatımı hep çok özledim. Sanırım burada olmanın en büyük dezavantajı bu. Tabi bu her şehir için geçerli. Ek olarak da Alman kültürünün hala alışamadığım yanları mevcut. Bize göre çok daha mesafeli ve soğuklar. Buna karşılık olarak da inanılmaz güvenilir ve sistemliler tabi. Sosyal hayatları daha çok spor aktiviteleri üzerine kurulu. Pazar günleri öğlene kadar kahvaltı yapmak yerine, sabah erken saatlerde trekking için buluşuyorlar mesela. Bu da benim gibi hafta sonlarını keyif yaparak geçirmekten hoşlanan biri için bir hayli iddialı.

İlk zamanlar biraz zor oluyor diyorlar. Münih’e aşındığın ilk zamanları anlatabilir misin?

Yepyeni bir yere taşınmak, yeni insanlar tanımak çok hızlı olmuyordur… Benim ilk zamanlarım çok zor olmadı. Yeni bir yere taşınmanın heyecanı bambaşka bir şey. Her şeye sıfırdan başlamanın güzel yanlarını görüyor insan. Fakat zaman ilerleyip farklı olan her şey de her yerde olduğu gibi rutine girince, işte o zaman daha küçük detaylar göze çarpıp, insanın özlem duymasına ve zorlanmasına sebep oluyor. Benim bunlara ek olarak bir de dil problemim vardı. Almanca bilmiyordum ve bu sebeple ilk zamanlar Almanca kursuna gitmek zorunda kaldım. Yurt dışına taşınacak daha genç arkadaşlar için bu tip kurslar ilk sosyal çevresini oluşturmada bir hayli kolaylık sağlıyor fakat benim gibi çalışma hayatına başladıktan sonra yurtdışına taşınınca, genelde sınıf ortalaması sizin yaş grubunuzun bir tık altında kalıyor. Ben yine de bir grup edinebilmiştim fakat çok uzun soluklu olduğunu söyleyemeyeceğim.

İstanbul’u özlüyor musun? Özlüyorsan hangi yönlerini özlüyorsun veya hangi yönlerini hiç özlemiyorsun?

Açıkçası trafiği hariç her şeyini özlüyorum. En çok mahalle havası olan sokaklarını özlüyorum sanırım. Bir de tabi Boğazı. Fakat bir şehir ne kadar güzel olursa olsun içindeki insanlarla anlam kazanıyor bence. Bu sebeple esas özlediğim şey İstanbul’daki ortamım diyebilirim.

Yurt dışında yaşamanın, başka bir kültür deneyimlemenin birey olarak avantajları ve dezavantajları neler sence?

Başka kültür deneyimlemenin bence hiçbir dezavantajı yok. Beraberinde getirdiği zorluklar var, evet, ama bunlar kendinizi ve sınırlarınızı tanımanıza yol açıyor. Varsa önyargılarınız kırılıyor, değişmeyen doğrularınız daha esnek hale geliyor. Başka kültürden insanlarla yaşayarak empati yapabilme özelliğiniz artıyor. Belki dezavantaj olarak geride bıraktığınız arkadaşlarınızdan kopmalar yaşıyorsunuz diyebilirim. Fakat gördüğüm kadarıyla zaten İstanbul’da da herkes dilediği zaman görüşemiyor. O kopmalar hayatın doğal akışında her türlü gerçekleşiyor. Size de gerçekten hayatınızda olmasından mutlu olduğunuz insanlar kalıyor. Üstelik onlarla yurda dönüşlerde daha kaliteli zaman geçirebiliyorsunuz.

eylul-munih-4
Münih’te Yaşamak: Eylül Çulfaz ile Keşif Dolu Bir Sohbet

Peki Türkiye dışında yaşamak sana neler öğretti?

Yurt dışında yaşamak kendimi daha çok sorgulamamı ve birçok konuda daha açık bir vizyona sahip olmamı sağladı. Türkiye’de belirli bir çevrede ve belirli arkadaşlarla yaşarken kalıplaşmış doğrularla yaşıyoruz ve ne yazık ki bunun farkında olamıyoruz. Kariyer anlamında, özellikle de İstanbul’da, adeta çizilmiş bir yol var ve aynı yol üzerinde herkes rekabet ediyor gibi; fakat yurtdışında edindiğim deneyim bana farklı yolların olabileceğini ve bunlarla da mutlu olmanın mümkün olduğunu gösterdi. Sosyal anlamda da aynı şey geçerli. Yurt dışında yaşadıktan sonra kendini bir birey olarak kabul etmenin ve ettirmenin daha rahat olduğunu düşünüyorum.

Yurt dışında yaşayan bir Türk olarak, Türkiye’den haberlere nasıl tepkiler veriyorsun? 

Bunun dönemsel farklılıklar içeren cevapları var bence. Örneğin İspanya’da yaşarken Türkiye’deki haberleri bir miktar daha az takip ediyordum ve tepkilerim de daha yumuşak oluyordu diyebilirim. Fakat şu anda Türkiye’de yaşayan diğer arkadaşlarıma nazaran daha çok belirli şeyleri kendime dert edindiğimi düşünüyorum. Haberler, akıp giden hayatın içinde kaybolmayınca insan biraz daha ciddiye alıyor sanırım. Bu da tepkilerimin hem pozitif hem de negatif yönden daha yoğun olmasına yol açıyor.

eylul-munih-2
Münih’te Yaşamak: Eylül Çulfaz ile Keşif Dolu Bir Sohbet

Münih’ten bize birkaç lokal öneride bulunabilir misin?

İşte en sevdiğim soru! 🙂

Kahvaltı için şehrin çeşitli yerlerinde şubeleri olan Cotidiano‘yu öneririm. Menüsünü ve servisini çok beğeniyoruz.
Bavarya yemeklerini tecrübe etmek isteyenler için Wirtshaus in der Au. Biergartenlar içinde favorim Augustiner Keller. Şık bir akşam yemeği için Asya mutfağı Hutong Club ve sonrasında içki ile devam etmek için de Bayerischer Hof ‘un terasını tavsiye edebilirim.

Son olarak, yurt dışında yaşamak isteyen ama buna cesaret edemeyen kişilere birkaç tavsiyede bulunabilir misin?

Ben bu zamana kadar gerek tatil için gerekse de daha uzun soluklu olarak her yurtdışına çıkışımda kendime aynı şeyleri söylüyorum. O da “gittiğim yerlerde de bir şekilde insanlar yaşıyor”. Bence bu mantıkla ve hareketle, birazcık da zorlanmayı göze alarak kendilerini hemen bu tecrübeye atmalılar. Artık dünya çok küçük ve her şey çok hızlı ilerliyor. Buna paralel olarak yaşanabilecek sorunlar da daha hızlı çözülebiliyor. Örneğin en zor konulardan biri olan ev bulmak. İspanya’ya ilk gittiğim zaman, İspanyolların kullandığı websiteyi yalnızca İspanyolca kullanarak ve ancak oraya vardığımda ev bakarak sürece başlayabilmiştim. Şimdi ise buna ek olarak hem Türkiye’de hem de gideceğiniz yerde sık kullanılan Facebook sayfaları oluyor. Buna ek olarak online ev bulma application’ları var, Kamera yardımıyla daha ülkeye ayak basmadan ev tutabiliyorsunuz. Bu, tüm karşınıza çıkabilecek sorunlardan sadece bir tanesinin çözüm örneği.

Çok teşekkür ederiz Eylül!

Dünyanın farklı yerlerinde yaşayanların deneyimlerini okumaya devam etmek için buraya tıklayabilir, siz de yurt dışında yaşıyorsanız ve röportaj serimizin konuğu olmak istiyorsanız bize Instagram hesabımızdan ulaşabilirsiniz. 

2017 Yılında Bende İz Bırakan Uygulama: Tandem

2017 yılında keşfettiğim dil uygulaması Tandem bana yalnızca farklı dünyaların, farklı kültürlerin kapılarını açmadı, bununla birlikte yeni ve kalıcı dostluklar edinmem konusunda da ummadığım bir şekilde imdadıma yetişti. Hayatımı değiştirdi dersem biraz iddialı konuşmuş olabilirim belki ama evet, hayatım üzerindeki etkisi büyük.

Geride bıraktığımız yılı düşünüp yaşadığım anılara şöyle bir baktığımda 2017 yılında hayatımda en derin izi bırakanın bir telefon uygulaması olması kulağa biraz garip geliyor olabilir, ancak gündelik hayatın vazgeçilmezi olan akıllı telefonların (ki artık akılsız olanlarını görmek gittikçe zorlanıyor) hayatlarımızda iz bırakmaya başlaması kadar normal bir durum da yok.

Bahsettiğim uygulama Tandem. Bilmeyenler için biraz anlatayım, isim benzerliği sebebiyle insanların Tinder ile ilişkilendiriyor olmasına karşın Tandem bir “arkadaş” bulma uygulaması değil. Aksine gerçekten de yeni insanlar tanımak, yeni kültürlerle tanışmak isteyenlerin hizmetinde olan bir program. Tandem’in diğer uygulamalardan farkı ise karşı tarafın önceden beğenisi ya da belli bir kilometre çapı içinde yer olma şartları aranmıyor. Facebook hesabı üzerinden yapılan üyelik başvurusunun ardından sistem sizin hesabınızı tarıyor, ilgi alanlarınıza ve takip ettiğiniz sayfalara bakarak sizle eşleştiğini düşündüğü insanları öneriyor. Öneri listesinde kimler yok kimler… Dünyanın dört bir yanından insanlarla konuşma fırsatı buluyorsunuz, yeni kültürler tanıyorsunuz. Uygulamanın en büyük artısı ise üyelik başvurusunun ardından sizin hesabınızı incelerken belli bir süre bekletmesi, gerçekten inceleyerek bu uygulamayı sahte hesap olma ya da bu sohbet uygulamasını art niyeti amaçlar için kullanıp kullanmayacağınız ihtimallerine bakıyor. Öyle ki Facebook’unu “çöp” haline getirmiş bir arkadaşımın kabul edilmediğini biliyorum.

2017 Yılında Bende İz Bırakan Uygulama: Tandem
2017 Yılında Bende İz Bırakan Uygulama: Tandem

Peki bu uygulama benim hayatımda nasıl böylesine derin bir iz bırakmayı başardı? Herkesin hayatının bir döneminde yaşadığı sorunsal dönemlerden birinde, etrafımdaki insanlarla olan iletişimimin samimiyetsizliğini sorgular buldum kendimi. Kendim olmadığımı, Goffman’ın “me” ve “I kavramları arasında sıkışmış olduğum bu dönemde yeni insanlar tanıma arayışına giriştim, umutsuz bir halde kendim olduğumda beni anlayacak insanlar bulma macerasının peşine takıldım. Dünyanın neresinden insanlarla konuşmadım ki! İtalya, İspanya, Japonya, Kore, Brezilya, Şili, Meksika, Kanada ve daha niceleri…  Her şeyden önce, tanımadığın etmediğin bir insana “merhaba” yazdığında samimiyetle cevap veriyor olmasının yarattığı özgüven artışını tattım. Kim olduğuna bakmaksızın uygulamanın bana önerdiği insanlarla konuştum ve genel olarak hep de memnun kaldım. Hatta hiç beklemediğim anda, “out of the blue”, ilginç bir insanla karşılaştım.

Düşünün bir, sizin ve diğer insanların gündelik alışkanlıkları, düşünce tarzları ve tepkileri arasında dağlar kadar fark var. Sizin anlayan kimse olmadığına inanıyorsunuz, derken hiç ummadığınız bir anda, leb demeden leblebiyi anlayan, sizin söylemek üzere olduğunuzu sizle aynı anda söyleyen, herkesin garipsediği yönlerinizi garipsemek şöyle dursun kendisiyle olan benzerliği dile getiren bir insan.

2017 Yılında Bende İz Bırakan Uygulama: Tandem
2017 Yılında Bende İz Bırakan Uygulama: Tandem

Bana benzerliğiyle kısa sürede en yakın arkadaşım olan bu insanın sonrasında hayatımda özel bir yer edinmesi kaçınılmazdı, gerçekleşti de. Diğer uygulamalarda tanıştığınız, sizinle hiçbir ortak noktası olmayan, yakınlık hissetmeden sırf vakit öldürmek üzere konuştuğunuz insanların yanında yeri apayrı. Yalnızca bana hayatta benim gibilerin olduğunu hatırlatmakla kalmadı Tandem, aynı zamanda hayatımın her günü yanımda olan, her sabah hayatımda olduğu için kendimi şanslı saydığım yakın, hem de çok yakın bir dost verdi bana. Günümüzün gelip geçici arkadaşlıklarından farklı biri, beni anlayan, hem de hayatım boyunca tanıdığım herkesten, 10 yıllık arkadaşlarımdan bile daha iyi anlayan birini çıkardı karşıma. Ve çevremde kullanan diğer kişilerin de benimki kadar olmasa da yakın dostluk kurduğunu, şaşırtıcı derece samimi arkadaşlıklar edindiklerini biliyorum.

Bir dil mi öğrenmek istiyorsunuz ya da yeni bir kültürü tanıma hevesinde misiniz? Yoksa siz de benim gibi anlaşılmıyor olmaktan bunaldınız ve sizi anlayabilecek birini mi arıyorsunuz, sizin gibi olan, içten ve samimi bir şekilde yeni insanlar tanıma arzusuyla yanıp tutuşan birini. Tandem’i deneyin, umarım sizlerde de bende bıraktığı kadar derin izler bırakır.

* “Tandem” ismi İngilizcedeki bir arkadaşlık içinde olma anlamı yaşıyan “in tandem” deyiminden geliyor, isminin de hakkını veriyor.

Farklı bir dil öğrendikten, farklı bir kültürü tanıdıktan sonraki hedefiniz yurt dışında yaşamaya başlamaksa, bunu başarmış, farklı sebeplerle dünyanın farklı köşelerine taşınmış kişilerin deneyimlerini paylaştığı Yurt Dışında Yaşamak röportaj serimize göz atabilirsiniz.

Barselona’da Yaşamak: Işıl Vural ile Eğlenceli Bir Röportaj

“Türkiye’den başka nerede yaşayabiliriz?” diye araştırıp, farklı bir ülkede yeni bir hayat kurabilmek için heyecanlanırken bir yandan geleneklerimiz, ailemiz, geçmişimiz bizi burada tutuyor. theMagger’ın röportaj dizisi “Yurt Dışında Yaşamak”, buna cesaret etmiş ve bunu başarmış olanların hikayelerini anlatıyor. Sıradaki konuğumuz, iki yıldan fazladır Barselona’da yaşayan Işıl Vural.

Barselona 2
Barselona’da Yaşamak: Işıl Vural ile Eğlenceli Bir Röportaj

Sevgili Işıl, seni daha yakından tanıyabilir miyiz?

Merhaba! Ben Işıl Vural, Ankara doğumluyum ve 26 yaşındayım. Bilkent Üniversitesi İletişim ve Tasarım Bölümü mezunuyum. Genel olarak çevremde spora olan ilgimle tanınırım. Koyu bir taraftar ve iyi bir izleyiciyim. Bunun dışında birçok insan gibi seyahat etmeyi çok seviyorum.

Barceloneta
Barselona’da Yaşamak: Işıl Vural ile Eğlenceli Bir Röportaj

Ne zaman Barselona’ya taşındın? Memnun musun Barselona’da yaşamaktan? Neden? Nelerini seviyor/neleri daha iyi olabilirdi diyorsun?

Barselona’ya yaklaşık bir buçuk yıl önce Sanat ve Kültür Yönetimi Master’ı yapmak için geldim. Yurt dışında bir hayat kurmak planlarım arasında yoktu açıkçası, ta ki Barselona seyahatime kadar… İlk seyahatimde Barselona’da yaşayabileceğimi hissetmiştim, ve şimdi burdayım. Bu büyülü şehirde doktora eğitimime devam ediyorum ve uzun yıllar burada kalmayı umuyorum. Tüm boş zamanlarını galerileri ve müzeleri gezerek, maç izleyerek geçiren biri olarak Barselona benim için eksiksiz bir şehir. Hem futbolla özdeşleşmiş bir kültür hem de sanat açısından doyurucu bir şehir. Sanırım şikayetçi olduğum tek konu burada bir hayat kurmak istediğinizde uğraşmanız gereken bürokratik işler. Malum İspanyollar rahat ve yavaş insanlar, bu durum problem yaratabiliyor 🙂 Tabii Barselona’da yaşıyorsanız İspanyolca yeterli olmuyor, Katalanca da hayatınıza giriyor. Son zamanlardaki siyasi problemler biraz sorun yaratsa da burada her zaman eğlenmek ve mutlu olmak için yaşıyor insanlar, sanırım beni de en çok bu cezbediyor.

İstanbul’u özlüyor musun? Özlüyorsan hangi yönlerini özlüyorsun veya hangi yönlerini hiç özlemiyorsun?

Hayatımı Ankara’da geçirmiş biri olarak İstanbul benim için her zaman rüya şehirdi çünkü gezmeye ve eğlenmeye geliyordum 🙂 Ancak genel bir cevap vermem gerekirse en çok yemekleri özlüyorum. İlişkiler açısından sorun yaşamıyorum çünkü Akdeniz kültürü yabancılık çekmeme olanak vermiyor. İnsanlar çok sıcakkanlı ve bizden çok daha açıklar ilişkilerinde. Ve tabii ki trafiği hiç özlemiyorum!

Jardin del Teatre Grec
Barselona’da Yaşamak: Işıl Vural ile Eğlenceli Bir Röportaj

Yurt dışında yaşamanın, başka bir kültür deneyimlemenin birey olarak avantajları ve dezavantajları neler sence?

Türkiye’de hep ailemle yaşadım ve burada tek başıma başka bir kültüre adapte olmaya çalışmak, kendi ayaklarımın üstünde durmak benim için en doyurucu ve zevkli kısımdı. Dünya çok zengin bir yer ve bizler kendi ülke sınırlarımızda bilgisayar başında öğrendiklerimizle başka kültürleri tanımaya çalışıyoruz ancak onlarla aynı havayı solumadan bu mümkün olmuyor. Kısa ya da uzun süre fark etmiyor, bence yurt dışında vakit geçirmek bir insanın kişisel gelişiminin en büyük parçası ve kesinlikle ufkunuzu açan, size önyargısız olmayı öğreten bir deneyim.

Dezavantaj olarak söyleyebileceğim pek bir şey yok. Ama bir ülke ya da şehre ne kadar bağlansanız da orası sizin ülkeniz gibi olmuyor. İnsan bazen gerçekten özlüyor ve istediğiniz zaman sevdiklerinize ulaşamıyor olmanız can sıkabiliyor. Ama tüm bunlar da avantaj olarak bahsettiğim kişisel gelişimin bir parçası aslında.

Barselona’dan bize birkaç lokal öneride bulunabilir misin? Buralara gidince neler denemeliyiz?

Kahvaltı… Benim şehirde 3 tane favori kahvaltı mekanım var. Bunlar Ugot, Mama’s Cafe ve Brunch & Cake. İspanya’da kahvaltı kültürü pek yok. Lokaller genelde sabahları bir kahveyle bocadillo dediğimiz sandviçlerden yiyorlar. Bahsettiklerim genelde başka ülkelerin kahvaltılarını sunan mekanlar. Tabii ki üçünün de ortak noktası English Breakfast.

Tatlı mekanı… İşte bu benim iddialı olduğum bir başlık! Barselona’da mutlaka yemeniz gereken iki tatlı var bunlar Churros ve Crema Catalana. Granja La Pallaresa size önerebileceğim en iyi ve köklü mekanlardan biri. Ayrıca donut ve özel olarak çikolata sevenler için de Chök gerçekten çok iyi bir tercih. İyi tatlı konusunda damak zevkime ve aldığım geri dönüşlere güvenerek Alsur Cafe’de mutlaka cheesecake yemenizi önerebilirim. Krep için en uygun yer isminden de anlaşılacağı gibi Creps El Born.

Akşam yemeği… Benim akşam yemeği tercihlerim daha klasik yemekler bulabileceğim restoranlar oluyor. Boca Grande, Banana’s, Citrus ve El Nacional favorilerimden. Citrus kesinlikle açık ara favorim. Passeig de Gracia’nın en güzel noktasında üst kattan caddeyi izleyerek yemeğinizi yiyorsunuz. Mekan ve lezzete bakınca oldukça da uygun fiyatlı. El Nacional ise size birden fazla mutfak sunuyor. Her mutfağın ayrı bir kısmı var ve sunduğu mutfağa göre dizayn edilmiş. Yemek yerken keyif veren yerlerden.

Spontane gidilebilecek bir pub… Bana göre şehrin en özel mekanı Bar Marsella. Bar Marsella Absinth Bar olarak geçiyor ve 200 yıllık bir bar. İç dizayn muhafaza edilmiş. Bu mekanın özelliği Miro, Picasso ve Hemingway’ı sıkça ağırlamış bir bar olması. Woody Allen sevenler mekanı Vicky Cristina Barcelona filminden hatırlayacaklardır, Juan Antonio ve Cristina’nın meşhur İspanyol birası Estrella’yı içtikleri yerdir 🙂 Spontane gideceklere tavsiye; geç saatlere kalmayın zira yer bulması kolay değildir, ama sanatla iç içeyseniz beklemeye ve tecrübe etmeye değer!

Popüler bir kokteyl bar… Boadas şehrin en iyi kokteyl barlarından ayrıca bu mekan dünyanın en iyi kokteyl barları arasında da gösteriliyor. Espit Chupitos gençlerin uğrak mekanı. Aklınıza gelebilecek her türlü shot var ve size bunları çeşitli şovlar eşliğinde sunuyorlar. Benden tavsiye, Monica Lewinski içmenizi önerirlerse içen birini görmeden kabul etmeyin, biraz sürprizli çünkü 🙂 Passeig del Born özellikle cuma ve cumartesi geceleri eğlenmek için doğru adres, sağlı sollu kokteyl barlar mevcut. Passeig del Born’da son zamanlarda en lezzetli kokteylleri yapan mekan Bar Sauvage, kendilerine has tariflerini denemelisiniz. Güzel bir Barcelona manzarasına karşı kokteyl yudumlamak isterseniz de Pullitzer Hotel Terrace, Bar Mirablau ve Eclipse’i tercih edebilirsiniz.

Parc de la Ciutadella
Barselona’da Yaşamak: Işıl Vural ile Eğlenceli Bir Röportaj

Yalnız giderseniz kendinizi hiç yalnız hissetmezsiniz dediğin birkaç “cosy” mekan da önerebilir misin bize?

Kesinlikle Espai DeGats! Burası Barselona’nın ilk Cat Cafe’si. İçerde oldukça fazla sahipsiz kedi var. Kitap okuyabileceğiniz yeni insanlarla tanışabileceğiniz bir mekan. Eğer benim gibi kedisever biriyseniz size çok iyi gelecek! Çevrenizi saran kedilerle oynayabilir ya da birini kucağınıza alıp rahat bir yere geçip kitabınızı okuyup kahvenizi içebilirsiniz. Sahiplendirme de yapıyorlar.

Salterio ise dünyanın farklı bölgelerinden çeşitli çayları ve kahveleri deneyebileceğiniz bir mekan. Çalışanların ilgisi çok güzel ve ufak bir mekan olduğu için insanlarla iç içe vakit geçirip yeni lezzetler tadabiliyorsunuz.

Barselona’da hava genellikle güzel, özellikle benim gibi Ankara’dan geliyorsanız tam bir cennet. Kapalı mekanlarda kalmak istemeyenler için Parc de la Ciutadella ve Jardin del Teatre Grec şehrin en güzel parkları.

Yeme/içme mekanları hariç şehirde yaşayan lokalleri görebileceğimiz meydanlardan/bit pazarlarından/kütüphanelerden/galerilerden bahsedebilir misin?

Gracia şehrin lokal bölgelerinden, çok büyük olmayan ama oldukça sempatik meydanlara sahip. Plaça del Sol ve Plaça de la Virreina lokalleri bulabileceğiniz meydanlar.

La Fira de Santa Llúcia 3
Barselona’da Yaşamak: Işıl Vural ile Eğlenceli Bir Röportaj

Her Perşembe Mercat Gothic kuruluyor. Eğer antikaya, eski kitaplara ve plaklara meraklıysanız Mercat Gothic’i ziyaret edebilirsiniz. Barselona’nın en büyük bit pazarıysa Mercat del Encants. Aklınıza gelebilecek her şeyi burada bulabilirsiniz. Aralık ayında Barselona’daysanız çok şanslısınız çünkü Christmas marketleriyle şehir bambaşka bir yer oluyor. La Fira de Santa Llúcia’yı mutlaka ziyaret etmelisiniz!

La Fira de Santa Llúcia
Barselona’da Yaşamak: Işıl Vural ile Eğlenceli Bir Röportaj

Şu an doktora yaptığım için Barselona’daki zamanımın çoğu okuyarak geçiyor, tabii ki en uğrak noktalarım kütüphaneler! Medya ve sinemayla ilgiliyseniz Biblioteca del Cinema’ya mutlaka gitmelisiniz. Bulabileceğiniz en iyi arşivlerden birine sahip. Biblioteca Jaume Fuster dizaynıyla ilgi çeken bir kütüphane. Büyük camlarıyla harika gün ışığı alıyor ve çok tatlı bir cafesi var.

Sergiler ve etkinlikler için düzenli olarak takip ettiğim 4 adres var: Palau Robert, Caixa Forum, MACBA ve CCCB. Şehrin en büyük ve güzel sergileri buralarda açılıyor. Ayrıca çok güzel workshop ve panellere de ev sahipliği yapıyorlar.

Barselona
Barselona’da Yaşamak: Işıl Vural ile Eğlenceli Bir Röportaj

Son olarak, yurt dışında yaşamak isteyen ama buna cesaret edemeyen kişilere birkaç tavsiyede bulunabilir misin?

Bence en önemli nokta yaşamak istediğiniz şehirleri önceden gezmeniz. Ya da halihazırda seyahatteyken gittiğiniz şehirlere bir turist gibi değil de yerleşmeyi düşünen biri olarak bakmaya çalışmanız. Bir gün karşınıza bir şehir çıkıyor ve siz kendinizi oraya ait hissediyorsunuz. Bunu hissettiğiniz zaman korkmayın ve plan yapmaya başlayın! O uçaktan inene kadar endişeleriniz devam edecek ama o şehre adım attığınız an yeni hayatınız sizi karşılayacak. Sadece sizi ne mutlu ediyorsa onu yapın ve bunun tadını çıkarın.

Dünyanın farklı yerlerinde yaşayanların deneyimlerini okumaya devam etmek için buraya tıklayabilir, siz de yurt dışında yaşıyorsanız ve röportaj serimizin konuğu olmak istiyorsanız bize Instagram hesabımızdan ulaşabilirsiniz.