Pandemide tam kapanmanın ilk zamanları oldukça izlenen ve birtakım söylentilerle de gündemde yerini alan Netflix’in Aşk 101 dizisi, bizi 90’lı yılların anılarıyla buluşturmuştu. Dizi, asi, sorumsuz ve “bundan bir şey olmaz” minvalindeki gençlerin iç dünyalarını, geçmişlerini, ailelerini, travmalarını, ortaya çıkaramadıkları hatta farkında bile olmadıkları yeteneklerini tanıtmış, önyargılarımızı yıkmamızı sağlamıştı. İkinci ve final sezonunda ise işin içine ÖSS’nin devreye girmesiyle diziye gelecek kaygısının yanı sıra ergenlik sancıları da eklenmiş oluyor.

Editör Notu: Yazının devamında bu sezona dair spoiler bulunabilir. Dilerseniz dizinin tamamını izledikten sonra bu yazıya dönebilirsiniz.

Aşk 101

Oyuncular

“Eğer doğru dala tutunmazsan, hayat seni hiç istemediğin yerlere sürükleyebilir. Hayatla savaşmak için aşkı mı yoksa tüm hızıyla sana doğru yaklaşan sistemin içinde yetişkin olmayı mı seçersin?” sorusundan hareketle yola çıkan “Kiralık Aşk” ve “Ufak Tefek Cinayetler” gibi uzun süre gündemde kalan ve ilgi toplayan dizilerin yaratıcısı Meriç Acemi’nin senaryosunu yazdığı Aşk 101’in ikinci sezonunu, Umut Aral ve Gönenç Uyanık birlikte yönetiyor. İkinci sezonda diziye yeni bir soluk ve heyecan getiren yepyeni yüzler ve hikayeler ekleniyor. İlk sezonda çok daha yüzeysel gördüğümüz karakterler, ikinci sezonda daha fazla katmanlanıyor ve onları daha iyi tanımaya başlıyoruz. Işık’ın (İpek Filiz Yazıcı) ilk sezonda çizdiği okulun çalışkan kızı ve pasif aşık portresi; asi, istediklerini söküp almaya çalışan, istemediklerini reddetmekten ve duygularını açıkça ifade etmekten korkmayan bir karaktere dönüşüyor.

Burcu (Pınar Deniz) ve Kemal (Kaan Urgancıoğlu) arasında başlayan aşk-nefret ilişkisine kendi travmatik süreçleri, korkuları, geçmişleri çerçevesinde biraz daha derinlik kazandırılırken, Eda (Alina Boz) ve Kerem (Kubilay Aka) ilişkisi gelecek kaygısı eşiğinde tıkanıyor. İlk sezonda cinsel yönelimiyle uzun süre konuşulan ve hakkında birçok iddianın dilden dile dolaştığı fakat Netflix tarafından bu konuda herhangi bir açıklama yapılmayan karakter Osman ise -eşcinsel söylentilerini yalanmak için midir, RTÜK’ün sansür uygulamaları sebebiyle midir bilinmez- bu sezon okulun ve dizinin yeni yüzü Elif’e (Ece Yüksel) aşık oluyor. Ergenlik döneminin fırtınalı duygusal havasında hislerin tam olarak tanımlanamadığı zamanlara denk gelen bu aşk, karakterlerin “gençliğin deli cesareti” ile başka boyutlara taşınacakken, biz tam da umutlanmışken, birini kendinden çok sevme ve onun için en iyisini isteme engeline takılıyor.

Ergenlik Döneminin Melankolik Sancıları

Osman, Sinan, Eda, Işık ve Kerem’den oluşan kemikleşmiş kadroya dahil olan Elif, gruba yeni bir dinamik kazandırıyor. Osman’ın yaşının küçüklüğüne rağmen omuzlarında taşıdığı “babasının güvendiği erkek olma” sorumluluğunu hayatının her alanında devam ettirmesi ve kendine yeni bir alan açamaması ile oluşan boşluk, Elif’le doluyor. Elif’e olan hislerini uzun süre tanımlayamasa da, bir pazar sabahı gayet olağan bir hafta içi gibi okula geldiği gün, ona aşık olduğunu anlıyor. Ailesinin akademik hırsı, onu bir cam fanusun içinde büyütmesi ve hayatta ona açtıkları tek pencerenin piyano olması sebebiyle daha önce hiç gerçek bir hayatı olmamış Elif ise, gerçekliği Osman’da buluyor. Bu grubun içine dahil olabilmek ve Işık’ı okula geri aldırabilmek için -bir ergen için en önemli şey popüler bulduğu bir grubun içine dahil olabilmektir- ailesine karşı geliyor, babasının bağlantılarını kullanıyor ve Osman’la birlikte olmak için elinden geleni yapıyor.

İlk sezonda Işık’ın aile baskısından ve akademik yükten bunalıp dinlendiği bir liman olan bu grup hatta büyük aşkı Sinan, bu sezon Işık’ın öfkesini gizleyemediği bir nevi düşmanı haline geliyorlar. Onun cesurca kendini ön plana attığı ve sırf bu yüzden okuldan atıldığı dönemde bu grubun sessiz kalması -onu korumak için olduğunu bilmese de- Işık’ı öfke ile dolduruyor. Grup ise sessizce Işık’ın hayatına engel teşkil ettiği sebebiyle kendi vicdan azabını çekiyor. Akademik olarak başarılı bu parlak öğrencinin ailesi tarafından dışlanıp çok sevdiği derslerinden mahrum kalması ise öfkesini her geçen gün harlıyor. Özellikle Işık’ın bu sezon kendi sınırlarını aşabilmesi, kedi gibi karakterini atıp yırtıcı bir aslana dönüşmesi, içindeki gizli potansiyeli ortaya çıkarması dizideki en büyük karakter gelişmelerinden birisi. Bana kalırsa bu durum sadece arkadaşlarını değil seyirciyi de şaşırtmıştır. Umut dolu, sürekli neşeli, uçuş uçuş bir prenses olan Işık grubunun karakter özelliklerinden parçalar alarak büyük bir değişim sürecine giriyor. Sinan’ın koskoca bir yalıda tek başına yaşadığı, evinin manzarasının aksine kapkaranlık hayatı ise ikinci sezonda biraz daha daralıyor. Sinan’ı dedesiyle ve köpeğiyle koskoca bir evin içine fırlatıp giden anne babası, ikinci sezonda daha nefret edilesi bir hal alıyor, Sinan ise sığındığı tek liman olan dedesi ve köpeğinin ölümünü peşi sıra yaşayarak depresyonun eşiğine geliyor ve evi terk ediyor. Yaşamaya başladığı okulun bodrumunda ise Kerem sayesinde ölümden kurtuluyor.

Toksik İlişkiler

Işık’ın bilmediklerini aydınlatan ve daima bu grubun arkasında duran Burcu ve Kemal ise kendi içlerinde ne yazık ki bu kadar dengeli değiller. Dizinin ikinci sezonunda belki de en yorucu kısmı bu. Duygudan duyguya ışık hızıyla geçen bu ergenlere rehber olma misyonunu üstlenmiş bu iki öğretmenin, birer ergenden farkı yok. Kendini değerli hissetmeme, güzelliklere layık görmeme, duygularını açıkça ifade edememe, korkup kaçma gibi psikolojik süreçler anlatılırken doz biraz kaçırılıyor. İkili arasında sürekli bağır-çağır, git-gel ekseninde dönüp duran toksik bir ilişki yaşanıyor. Elbette geçmişin izini taşımak, travmalar yaşamak, konfor alanından çıkmak gibi süreçler her ilişki başında herkesi zorlayabiliyor fakat akıl hocası niteliğindeki bu iki isim, adeta ergenliğine geri dönüp bu liseli ergenlerin akıllarına ihtiyaç duyuyor, yani sürekli roller değişiyor. Şehir değiştirip aşklarını telefon üzerinden yaşamaya, dayanamayarak geri dönmeye kadar varan bu ilişki, dizinin sorunlu havasını iyice boğuyor. Bu senaryonun yerine zorlukları atlatıp sağlam temelli bir ilişki sürdürürken, ergenlik sancıları içinde ne yapacağını bilemeyen ve sürekli yaptıkları planların altından kalkmaya çalışan gençlere suç ortaklığı yaptıklarını görmeyi tercih ederdim.

Onu Kendinden Çok Sevmek

Bir ergen kahramanlığı ve drama queenliği olarak; onu kendinden çok sevmek ve sırf bu yüzden de terk etmek… Babası tarafından sürekli aşağılanan Kerem ile ailesi tarafından bir altın madeni, satılacak değerli bir eşya olarak görülen Eda arasındaki aşk ise, Eda’nın farkında bile olmadığı yeteneklerini keşfetmesiyle birlikte zor bir sürece giriyor. Kerem’in Eda’nın çizim yeteneğini parlatıp onun kursa gitmesine ön ayak olmasıyla Eda’nın hayatında yeni bir dönem açılıyor. Şimdiye dek hiçbir başarısının farkında olmayan belki de Kerem söyleyene kadar asla farkına varamayacak olan Eda, ilk kez kendisini bir et parçasından fazlası olarak görmeye başlıyor. Ailesinin değersizlik dilini kopyalamış olan ve kendini bir beden olarak değerlendirerek ilk sezonda anoreksiyanın eşiğinden sevgi sayesinde dönen Eda, birey olduğunun ve kendine has yeteneklerinin bulunduğunun farkına resim sayesinde varıyor. Kerem ise tam burada değersizlik şemasından çıkamayarak -belki de toksik bir erkek birey davranışı olan kadın parlayınca ve kendisi geri plana düşünce bunu kaldıramayarak- Eda’yı bu grubun işe yaramazlığı ve sorumsuzluğundan kurtardığı, onun geleceğinin parlak olduğu kisvesi altında, onu terk ediyor.

Klişe Bir Son

Dizi 2. sezonda her ne kadar daha cesur ve daha yenilikçi görünse de aslında, melankoli, ergenlik, kahramanlık, kötülerin kaybedip iyilerin kazanması, gelecek kaygısı, o yaşlarda ne istediğini bilmeme ve tam bu sırada hayatını belirleyecek bir sınava girme sorumluluğu üstlenme gibi çok klişe bir düzlemde ilerliyor. “Her çocuk okulda başarılı olmak zorunda değil, hayatta başarılı olabilir” temasını yansıtmak için zorlayan dizi yenilikçi bir adım atacakmış gibi görünürken, herkes “yola” geliyor. O çocuklar bir anda ders çalışmaya başlıyor, hatta Kerem basketbol oynarken dinlediği ders notlarıyla sınavda ilk 100’e giriyor. Hatta bu ütopik sona bir de Kemal ve Burcu’nun okulu Necip’ten kurtarıp karı-koca okul müdürü olduğu gibi bir ütopyanın allahı ekleniyor. Kısacası çok fazla ayrılık, tartışma, kriz, kaygı, ve kısa zamanda çok yükseğe sıçrayan değişimler görüyoruz ki bu da birçok konuyu sekiz bölüme sığdırmaya çalışan bir dizi imajı çiziyor. Belki üçüncü sezon planı olsa dizi konuları bu kadar sıkıştırılmazdı ve bölümler bu kadar yüzeysel olmazdı diye düşünüyorum.

Yıllar Sonra

İlk sezonda Sinan’ın yalısına gelen ve karanlıkta bırakılan karakterlerin yıllar sonraki halleri, bu sezonda aydınlığa kavuşuyor. Hepsinin tahmin edilebilir bir sona vardığı karakterlerden Osman, aynı Kerem’in yaptığı gibi bir Elif’i onu kendinden çok severek geleceğine mani olmama klişesi içine giriyor ve Berlin’e taşınan Elif’in yıllarca etrafında dönüp durmasına rağmen ona ulaşmıyor. Bu son Osman gibi cesur bir karakterin gerçekliğini de baltalıyor. Grubun yıllar içinde birbirinden koptuğunu, hiç görüşmediklerini, sadece Sinan ve Işık’ın evlendiğini, acılarından beslendiklerini, çatlaklarından ışık sızdığını, üniversiteden sonra hepsinin “çok iyi” yerlere geldiğini görüyoruz. Bence hepsinin “çok iyi” bir yere gelmesi, müthiş gelirler elde edecekleri yurt dışı ayaklı şirketlerde çalışmaları, mimar, avukat gibi mesleklere sahip olmaları da çok beklenen bir sondu. En azından Eda iyi bir sanatçı olabilir, yola gelmek yerine çizdiği asi profile daha uygun bir hayat yaşayabilirdi.

youtube play youtube play

Unutmadan, ilk sezonda Aşk 101’e popülaritesini kazandıran unsurlardan biri 90’lı yıllara olan özlemi dindirmesi olmuştu. Özellikle 90’lar Türkçe rock ve pop şarkılarından oluşan dizi müzikleriyle de Aşk 101, bizi 90’ların daha saf ve temiz -belki de çocuk olduğumuzdan farkına varamadığımız şeyleri güzelliyoruz- dünyasına geri götürüyor. Dizi Tampon, Mor ve Ötesi, Şebnem Ferah, Nev, Athena, Franz Ferdinand ve Pixies gibi yerli ve yabancı birçok 90’lar ve 2000’ler grubuna müziklerinde yer veriyor. Özellikle üstünden yıllar geçmesine rağmen hala dinlediğimizde içimizi titreten Nev’in Zor şarkısını dinlemek, zihnimizde geçmişe bakan pencereleri aralıyor…

Kapak Fotoğrafı: Instagram @netflixturkiye

İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan Netflix’te Bu Ay Neler Var