Bu ayın öne çıkan kitapları; Kuzey ve Tante Rosa… Peki bu ara okuduğum diğer kitaplar hakkında ne düşünüyorum?

Bu Ara Neler Okudum
Bu Ara Neler Okudum | Fotoğraf: Unsplash / Ergita Sela

Bu Ara Neler Okudum?

Burhan Sönmez | Kuzey

Burhan Sönmez, artık beni heyecanlandıracak yeni yazarların olmadığını düşündüğüm bir zamanda karşıma çıktı. Okuduğum ilk kitabı “İstanbul İstanbul” du. Hemen ardından “Masumlar” ve “Labirent”i de bir solukta okudum. Yazarın Kuzey kitabında, kuzeye giden babasının peşine düşen Rinda’nın hikayesini okuyoruz. Rinda’nın masalsı yolculuğuna eşlik ederken farklı insanların hayatına tanıklık ederek karakterler arasında geçen diyaloglarda düşünecek birçok şey buluyoruz.

Sönmez’in bu kitabını diğer kitapları gibi bir solukta bitiremedim çünkü bu destansı anlatım ne kadar akıcı olsa da nedenini anlayamadığım bir şekilde, yavaş okuduğumu ve daha sık ara verdiğimi fark ettim. Burhan Sönmez’in anlatımını, kurgularını, yarattığı karakterleri çok seviyorum, şimdiye dek okuduğum kitaplarının hepsini çok sevdim ama favorimi sorarsanız,  “Masumlar”…

Kitabı satın almak için tıklayın.

Stefan Zweig | Ay Işığı Sokağı

Kitap okumayı sevip de Stefan Zweig okumayan pek az kişi vardır sanıyorum. Gerek anlatımı gerek kurguları ama esasen, psikolojik tahlilleriyle öne çıkan öyküleri, özellikle son yıllarda birçok kişi tarafından ilgiyle okunuyor. Yazarın Ay Işığı Sokağı kitabında, kitaba ismini veren öykünün yanı sıra, Leporella, Nişan, Leman Gölü Kıyısında Olay ve Avare adlı dört öyküsü daha bulunuyor. Bildiğimiz, alıştığımız Zweig öyküleri çıkıyor yine karşımıza. Merakla okunuyor ve etkiliyor kuşkusuz.

Kitabı satın almak için tıklayın.

İlginizi çekebilir: BiblioMagger’dan Stefan Zweig Kitapları

Sevgi Soysal | Tante Rosa

At cambazı olmak isteyen, kuralları sevmeyen ve geleneklerle bir türlü barışamayan bir kadının hikayesi Tante Rosa. Ne var ki yazgısı zorlu, hayatı kırıklıklarla dolu… Buna rağmen yaşama inatla sarılıyorr, birçok iş yapıyor, ayakta kalmaya çalışıyor. Fakat tüm zorluklara rağmen, içindeki yaşam isteği kadını nereye kadar götürür? Bunun için kitabı okumak gerekiyor. Birbirine bağlı on iki hikayeden oluşan kitap için ilk söyleyeceğim şey, çok hüzünlü olduğu. Sevgi Soysal‘ın hayatındaki kadınlardan yola çıkarak kurguladığı Tante Rosa, benim de okuduğum ilk kitabıydı. Değindiği konuların sertliği ile yazarın incelikli anlatımı arasındaki tezat sanıyorum kitabın en hoşuma giden yönüydü. 

Kitabı satın almak için tıklayın.

William Shakespeare | Macbeth

Macbeth, Shakespeare’in hırs, güç, ihanet ve iktidar konularını işleyen oyunu, yazdığı en kısa trajedisi diyebilirim. İnternette Macbeth oyunu hakkında ayrıntılı birçok yazı var, dolayısıyla konusunu yazmayacağım. Yazarın oyunlarında beni en çok etkileyen şey, yıllar öncesinde yazılmasına rağmen insanların benzer olay ve durumlar karşısında değişmeyen davranış ve tepkileri… Her şey ama her şey, özellikle son 10 yıldır hızla değişirken, bazı şeylerin hiç değişmemesini dikkat çekici buluyorum. Ne var ki, davranışlarımız aynı olmasa da Shakespeare’in oyunlarında kötücül karakterlerin duyguları bizde de yok değil. Edebi yönünün dışında Shakespeare okumayı, işte bu düşündürdükleri için seviyorum.

Kitabı satın almak için tıklayın.

Murat Uyurkulak | Bazuka

Okumaya başladıktan sonra, sanıyorum ikinci öyküden sonra, kitabı daha evvel okumuş olduğumu hatırladım ama yine de devam ettim. Murat Uyurkulak’ın daha önce “Tol” ve “Har” adlı kitaplarını okumuştum. “Bazuka” kitabı ise öykülerden oluşuyor. Öyküleri müthiş bulmadım ama seri bir şekilde, merakla okudum. Beğendiğim birkaç cümle de oldu ama o kadar… Yoğun okumalar arasında soluklanmak için okunabilir diye düşünüyorum.

Kitabı satın almak için tıklayın.

Michel Foucault | Bu Bir Pipo Değildir

Ünlü filozof Michel Foucault, bu kısa ama benim beynimi yakan makalesinde, ünlü sürrealist ressam Rene Magritte’in ünlü eserlerinden birini, imge, sözcük ve nesne bağlamında irdeliyor; sözcüğün nesneyi gerçekten işaret edip etmediği, sözcük- nesne kopukluğunun ne olduğu ve anlamı üzerine düşündürüyor. Kolay okunan bir kitap olmadığı gibi felsefeyle ilgilenmeyenlerin ilgisini çekeceğini de düşünmüyorum. Güzeldi ama zordu diyebilirim.

Kitabı satın almak için tıklayın.

Hasan Ali Toptaş | Beni Kör Kuyularda

Güldiyar, babasına yemek götürmek için evden çıkıyor ancak geri döndüğünde konuşmaz oluyor. Gözünden taşlar gelerek ağlamaktan başka bir şey yapmıyor. Bu durum annesini şoke ediyor ama ne yaparsa yapsın kızını konuşturamıyor. Kızının başına bir şey mi gelmiştir, gelmişse neydi? Bir türlü öğreniyor. Annesinin vefatı sonrası Güldiyar, babası ile yaşamaya başlıyor. Ancak genç kızın ağlarken gözlerinden taş geldiğini duyan çevresi, taşları görmek için eve üşüşmeye başlıyor ve baba-kızın hayatı adeta cehenneme dönüyor… Hasan Ali Toptaş’ın ilk kitaplarını çok severek okumama rağmen “Kuşlar Yasına Gider” benim için büyük bir hayal kırıklığı olmuştu. Son kitabını çok beğendiğimi söyleyemesem de elimden bırakamadım ve çok etkilendim. İbretlik bir hikaye olduğunu düşünüyorum. Kıyaslamayı sevmiyorum ama aynı yazarın kitaplarını okuyunca ister istemez bir mukayese yapıyor insan. Heba’yı, “Bin Hüzünlü Haz’ı, Gölgesizler’i aramıyor değilim…

Kitabı satın almak için tıklayın.

Yiğit Bener | Acı Portakal

Seneler evvel dünyanın dört bir yanından gelen devrimci militanlar, Amsterdam’da toplanarak eğitim görüyorlar ancak bulundukları merkezde bir saldırı yaşanıyor. Bu yaşananlara tanık olan kişi yıllar sonra, günümüz İstanbul’unda, bir baba olarak bu konuları kızıyla tartışıyor. Roman geri dönüşlerle kurgulanmış olup, birçok konuya değiniyor. Eril dünya düzeninden teknolojiye, siyasetten baba-kız ilişkisine, toplumsal cinsiyet rollerinden adalete… Kitapta yok yok diyebilirim. Yazarın birtakım düşüncelerine zaman zaman hak versem, çeşitlilikten hoşlansam da maalesef bu konu çeşitliliğini sevmedim. Bazı diyalogların zorlama olduğunu düşündüm ve genelin aksine hiç de çarpıcı bulmadım. Bir romanda ya da filmde, mesaj kaygısı hikayenin önüne geçiyorsa beni sıkıyor. Hikayenin ön planda olmasını, mesajı kendim çekip almayı seviyorum. Bana hareket alanı bırakmayan eserleri sevemiyorum. Kendimi “Otomatik Portakal”daki Alex gibi hissediyorum; zorla göz kapaklarım mandallanmış gibi… Ne alakaysa!

Kitabı satın almak için tıklayın.

Üç aylık bir aradan sonra Bu Ara Neler Okudum serimi tekrar yazmak keyifli oldu benim için. Dilerim yazdıklarım sizlerde birer fikir oluşturabilmiştir. Gelecek ay görüşmek üzere! Huzurlu ve sağlıklı, bol kitaplı günler!

Kapak fotoğrafı: Betil K

İlginizi çekebilir: BiblioMagger’dan Kitap Önerileri