Metnini Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun yazdığı, müziklerini  Orhan Enes Kuzu’nun bestelediği ve Ebru Kara’nın yönettiği oyun Sevmekten Öldü Desinler, Jest Tiyatro’nun en güncel oyunlarından biri. İstanbul’un kenar mahallelerinde başlayıp şöhret basamaklarını tırmanan bir kadının hikayesinin anlatan Sevmekten Öldü Desinler oyuncularıyla bir araya geldiğimizde o kadar keyifli anlar yaşadık ki; Hakan Bilgin, Hande Subaşı, Bülent Alkış, Ceren Taşçı, Canan Atalay ve Serdar Yeğin ile ayrı ayrı röportaj yaptık! Gelin Canan Atalay ile yaptığımız röportajın ayrıntılarına bakalım!

Merhabalar, öncelikle sizlerle bir araya geldiğimiz için çok mutluyuz. Biz sizi uzun süredir yer aldığınız projeler ile birlikte takip ediyoruz ancak detaylı olarak bilmeyenler için, hikayenizi kısaca bir de sizden dinleyebilir miyiz?

Tabii, ben İstanbul’da doğdum 1990 yılında, o kadar eskiye gideyim mi? 2012‘de Haliç Konservatuarı Tiyatro bölümünden mezun oldum. O sene arkadaşlarımızla Sahne Hâl isimli bir tiyatro salonu açmıştık Mecidiyeköy’de, orada başladım aslında oyunculuğa. İşin hem perde arkası hem sahne üstü derken ufak ufak yaklaşık 7 yıldır da profesyonel tiyatro oyunculuğu yapıyorum. Birbirinden farklı ekiplerle çalıştım. Tolga ve Jest Tiyatro’yla yaptığımız ikinci iş. Geçen sene Suit kadrosuna dahil olmuştum, ardından yeni bir oyun arayışındaydım. Sevmekten Öldü Desinler oyununu tavsiye ettim, Tolga da okuyup çok sevdi, çok da güzel bir kadro kurdu ve bu oyunu oynamaya başladık, şimdi sahnedeyiz.

Şimdi de Sevmekten Öldü Desinler oyunu ile izleyicilerin karşısındasınız. Oyun bir dönem oyunu, Yeşilçam dönemine odaklanıyor; aynı zamanda bir müzikli oyun. Nasıl çıktı fikir, nasıl gelişti süreç sizler için?

Aslında yazar zaten bize o dünyayı çizmişti oyunun içinde, yani müzikler zaten vardı textin orijinal halinde. Konusu gereği daha melodram, daha Yeşilçam filmlerinden çıkan çok klişe bir konu işleniyordu ama Murat Mahmutyazıcıoğlu, yani oyun yazarımız, bu kadar klişe bir konuyu seyirciye eğlenceli ve yer yer de düşündürücü ögelerle sundu. Textin dışında çok büyük bir yaratım olduğunu düşünmüyorum zaten, yönetmenimiz tabii ki müzik soundları ya da hareket tasarımıyla ilgili müthiş buluşlarda bulundu ama orijinal haline de sadık kaldık diyebiliriz.

Oyun hem melodram, hem değil. Hem çok hüzünlü hem bol kahkahalı sahneler görüyoruz. Oyunun türü ile ilgili neler söyleyebilirsiniz?

Aslında, insanın kendi içinde de olan klişeleri sahnede biraz yabancılaşma efektleriyle biraz da onu alaya alan ya da ona yatkınlığı gözler önüne seren, o çok alıştığımız Türk filmlerinden dramlar, acılar gibi durumlarıyla birazcık da seyirciyle beraber dışardan baktığımız ve dışarıdan baktırmak istediğimiz bir tür. O yüzden oyundaki komedi anlayışı bunun üzerinden var oluyor. Seyirciyle beraber, biz de sahnede onu yaşayan oyuncular olarak da oynuyoruz aynı zamanda, oyunun içinde böyle bir katman da var. Hem oyuncu kişisi hem de rol kişisi olarak sahnede bulunuyoruz.

Nasıl biri Sevda, siz nasıl hazırlandınız bu role? Canan Atalay ile Sevda arasında nasıl benzerlikler, farklılıklar var?

Ben bu oyunda ilk defa, başka bir arkadaşımızla rolü dönüşümlü oynadığım için prova süreçlerini de beraber götürdük ve ilginç bir deneyim oldu. Mesela ben Ceren’i izlememeyi tercih ettim. Yaratım sürecinde biraz daha kendi içine kapanan, biraz oralarda dolaşan biriyim çünkü. Başka bir işten etkilenmek istemedim. O yüzden bir rolü iki kişi oynayacak olması diğer oyuncular için de bizim için de ilginç bir deneyim oldu. Onun haricinde ben biraz sahnede bulanlardanım. Oynadıkça oynadıkça daha da karakterin derinleştiğini düşünüyorum, yani benim hep o şekilde oldu bugüne kadar, ama bu sefer ilk oyundan itibaren Sevda’nın dünyasına sağlam bir giriş yaptım. Eğlenceli bir dünyası var, oynaması çok keyifli bir rol. En büyük farklılığı, benim en çok hoşuma giden, ben kendi özümde biraz utangaç ve içe dönük biriyim; Sevda da tam tersi inanılmaz dışa dönük ve çok açık bir karakter. O yüzden o farkı oynamayı çok seviyorum, bana çok iyi geliyor Sevda’nın enerjisi. Benzerlikleri de herhalde ikimizin de dobra olması diyebilirim.

Oyunun temasından da yola çıkarak sizce ‘’sevgi’’ ne anlam ifade ediyor?

Çok garip günlerime denk geldi bu soru. Karşındakinin de gerçekten mutluluğunu istemektir sanırım. Kendin için istediğin bir şeyi gözün kapalı vermektir sanırım.

Son olarak, tamamen geniş ve sonsuz düşünerek geçmişten ya da günümüzden biriyle tiyatro sahnesini paylaşabilecek olsanız kiminle sahneyi paylaşmak isterdiniz?

Biraz düşünmek lazım tabii. Ben Münir Özkul’u çok seviyorum. Aklıma ilk de o geldi siz söyleyince. Herhalde onunla oynamayı çok isterdim.

Çok teşekkür ederiz!