Sürdürülebilirlik, kapsayıcılık, iş birlikleri… Moda haberleri okurken en sık karşılaştığımız anahtar sözcüklerden. Modayı tüketenler ve takip edenler olarak bunlar hakkında kendi fikirlerimizi zamanla oluşturuyoruz. Peki moda endüstrisinin içerisinde uzun yıllar yer alan ve tüm bu dönüşüm sürecini tasarımcı gözüyle izleyenler ne düşünüyor? Bu merakla yola çıkarak Cihan Nacar ile moda gündemi üzerine konuştuk.

Öncelikler merhaba, biz sizi uzun zamandır takipteyiz ama yeni tanışacak theMagger okuyucuları için hikayenizi biraz başa saralım. Moda eğitiminizi İspanya’da tamamladınız. Bu dönemler sizi nasıl besledi, Türkiye’ye dönme kararını nasıl aldınız?

Her zaman hayallerinin peşinden koşan biriydim. Zamanla ailemin de desteğiyle bu arzumu kariyer hedefim haline getirdim. Adana’da başlayan sanat eğitimimi İspanya’da devam ettirme kararı aldığımda ailemden aynı desteği görmek beni bu konuda daha da cesaretlendirdi. Yeni bir ülke keşfetmek, sanata, modaya ve hayata dair yeni deneyimler kazanmak hem ruhuma çok iyi geldi hem de vizyonuma çok şey kattı. İspanya’da uzun fakat çok keyifli bir eğitim sürecinden sonra İstanbul’a dönüp kendi işimi yapmaya karar verdim. Her yeni mezun moda tasarımcısının yaptığı gibi bende İstanbul’un büyüleyici ve cezbedici tavrına karşı koyamayıp kendimi burada buldum.

Tasarımcı olarak geçmişinizde bolca ‘swimwear’ deneyimi görüyoruz. Bize biraz bu süreçlerden bahsedebilir misiniz? Edindiğiniz deneyimler bugünkü tasarımlarınıza nasıl yansıyor?

Mayo hala beni en çok heyecanlandıran konuların başında geliyor. Sektöre girdiğim ilk andan itibaren mayo tasarımı yapıyorum. Hiç bilmediğiniz bir konuyu yıllar içinde keşfetmek, onu geliştirmek için harcadığınız emek ve çaba aranızda güçlü bir bağ oluşturmanızı sağlıyor. Mayo tasarımı ile durumumuz tam olarak bu. Mayonun sadece denizde giyilen bir ürün olduğu algısını değiştirmek üzerine çıktığım bu yolda mayoyu couture kavramı ile birleştirmeye karar verme fikri  yeni bir yola girmeme sebep oldu. Couture mayo koleksiyonum Manifesto’yu ilk defa İstanbul Moda Haftası’nda tanıttığımda hem çok olumlu geri dönüşler aldım, hem de insanların bu konuya bakış açılarını olumlu yönde değiştirdim. Artık markamın en belirgin özelliklerinden biri olan couture mayo kavramının neredeyse tüm müşterilerimiz tarafından kabul gördüğüne şahit olmak beni çok mutlu ediyor.

Günümüze gelirsek yakın zamanda Touché Privé ile bir iş birliği gerçekleştirdiniz. Koleksiyonun ilham kaynağı neydi?

Cihan Nacar X Touche çok keyif aldığım bir iş birliği oldu. Projenin konuşulmaya başlandığı ilk günden bu yana benimle aynı heyecanı paylaşıp aynı motivasyonla iş yapan insanlarla bir arada olmak çok kıymetli. Touche için hazırladığım koleksiyonda her biri el işçiliğiyle hazırlanan işlemelerin hakim olduğu, couture kalitesinde üretilen, kadınların içinde konforlu ve özel hissedecekleri parçalar var. Katmanlı ve üç boyutlu silüetleri sayesinde romantik izler taşıyan koleksiyonda sezonun öne çıkan tüm renklerini görebilirsiniz. Pembe, lila, turuncu, somon ve yeşilin birçok tonu sayesinde risksiz ama çarpıcı görünmek isteyenlere hitap ediyor.

Tanınır markaların moda tasarımcıları ile ortak işler ortaya çıkarması modanın doğasında var. Peki artık çok sık gördüğümüz ünlü isimler ve influencerlar’ın ismini alan koleksiyonlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

20 sene önce başlayan bu iş birlikleri 2010’lu yıllarda büyük bir sıçrama yapan bir akıma dönüştü. Günümüzde ise bir moda kuralına. Tasarımcılar kendi koleksiyonlarından çok işbirliklerine kafa yormaya başladılar. Yeni nesil tasarımcıların daha özgür olduklarına, kendilerini daha iyi ifade edebildiklerine inanıyorum. Bu durum gelecek için çok umut verici. Köklü markaların yeni tasarımcılara inanmakla kalmayıp yan yana gelmeleri bence endüstri için muhteşem bir şey. Güç birliklerini yalnızca iki dev markada görmüyoruz. Ulaşılabilir lüksün cazibesini işbirliği koleksiyonunun satışa çıktığı gün mağazalarda oluşan kuyruklardan anlıyoruz. Saat, su, güneş kremi, terlik gibi ürünler ve influencerlar yan yana gelince bir anlama oturtmak zor gibi görünse de bir araya geldiklerinde dünya moda endüstrisinin dört gözle beklediği iş birliklerine dönüşüyor. İkonik isimlerin dünya devi markaların koleksiyonlarına isim olarak verilmesi bence gerçekten muazzam.

Duymaktan yorulduğumuz bir kavram “sürdürülebilir moda”. Endüstrinin içinde yer alan biri olarak Magger’lar bu prensibi hayatlarına dahil etmek ve green-washing’den kaçınmak adına neler önerirsiniz?

Sürdürülebilirlik son zamanlarda çok sık duyduğumuz bir kavram ama bunu doğru uygulayabiliyor muyuz sorusu kafa karıştırmıyor değil. Değişen moda akımına ve hızlı tüketime rağmen çevre ve doğa için herkesin biraz yavaşlaması gerekiyor. Online alışverişe artan yoğun talep yüzünden tüketim oranı bir hayli arttı. Tüm bu etkenlere rağmen yaşadığımız dünyaya borçlu olduğumuz şeyler var. Sahip olduğumuz kaynaklara sahip çıkmak, su ve enerji tasarrufu yapmak hem yaşadığımız dönem, hem de bir sonraki nesil için insan en önemli görevlerimizden biri. Aslında zor gibi görünse de her bir bireyin yapacağı küçük değişimlerle bu akıma uymaları çok mümkün. Daha az alışveriş yaparak ve mevcut giysilerini daha uzun süre kullanarak başlayabilirler. Giysilerini daha seyrek yıkamak, içeriğinde doğal malzemeli elyafların olduğu tekstil parçalarını satın almak, tüketim çılgınlığına biraz ara vermek ve sahip olduklarımızı geri dönüştürmek gibi basit önlemler de etkili olabilir.

Modanın kapsayıcılık konusunda 2000’lerin başından beri kat ettiği yok sevindirici. Winnie Harlow, Aaron Rose Philip gibi isimleri podyumda görmek size ne hissettiriyor?

Herkesin kendine özgü farklılıkları var. Asıl mesele bir gün farkınızın ne olduğunun farkına vardığınızda bunu özümsemek. Winnie de Aaron da kendilerine özgü belirgin özellikleri olan bireyler. Winnie’nin bir gün eğitim hayatını terk etmesine nenden olan siyahi tenindeki beyaz lekelerin seneler sonra onu markaların aranan yüzü yapacağını muhtemelen o da bilmiyordu. Farkına vardıktan sonra başarı adımları hız kesmeden devam etti. Aaron içinde öyle. Ben özel hayatımda da işimde de kapsayıcılığa önem veren biriyim. Kimseyi farklılıklarıyla eleştirmem, oldukları gibi kabul eder ve kucaklarım. Tabii modadaki kapsayıcılık ayrı bir önem taşıyor çünkü farkındalığın yayılması çok hızlı oluyor. Billboardlar, tv reklamları, sosyal medyanın gücü… Hepsi birleşince standart dışına burun kıvıran ve dar pencereden bakan markalar da buna kayıtsız kalamıyor. Markalar için kimi zaman bir pazarlama stratejisi olarak kullanılsa da bu bireylerin hak ettikleri platformlarda yer alması beni yeterince tatmin ediyor.

Son olarak ajandanızda yakın gelecek için size heyecan veren neler var?

Çok yakın zamanda gerçekleştireceğimiz 2 ayrı defile için büyük heyecanla hazırlanıyoruz. Uzun zamandır üzerinde çalıştığımız 2023 koleksiyonumuzu 14 Eylül’de Çırağan sarayında gerçekleştireceğimiz görkemli bir moda severlere sunacağız. Yine ekim ayı sonunda yeni bir işbirliğimizi duyuracağımız bir kapsül koleksiyon defilemiz var.

Kapak Fotoğrafı: Instagram.com/cihan.nacar

İlginizi çekebilir: Niyazi Erdoğan ile: Fashion Week Istanbul Üzerine