Storrveldi ile: Sanat ve Moda İlişkisi Üzerine

Instagram artık çok fazla tercih etmediğim platform. Modayla ilgilenen herkesin bildiği üzere FashionTok artık o ilgiyi üzerine almış durumda ama Instagram ana sayfamda her gördüğümde mutlu olduğum hatta yeni yaratımlarını görmek için sayfasını ‘stalk’ladığım biri var ki o da: Storrveldi. Stjorn avangard bir sanatçı ve aynı zamanda bir tasarımcı. Yarattığı elbiseler ve daha önemlisi o elbiselerle anlattığı hikayeler modayla sanatın girift ilişkisini çabasız bir şekilde ortaya koyuyor. Ben de sizi onunla tanıştırmak ve biraz “giyilebilir” olan, moda, sosyal medya ve sanat denklemleri arasındaki ilişkilerden söz etmek istedim.

Stjorn, öncelikle tanıştığımız için çok heyecanlıyım. Seni uzun zamandır takip eden biri olarak ben hikayene hakimim ama theMagger okuyucuları için bir sanatçı olarak modayla da kesişen yolculuğundan biraz söz edebilir misin?

Sanatçı yolculuğum aslında doğduğumda başladı. Her zaman yaratıcı bir çocuktum diyebilirim çünkü yaratmak benim için nefes almak gibi. Tasarım ve son birkaç yılda yarattıklarım ise bir başa çıkma stratejisi olarak geldi. 2022-2023 yıllarında zor bir dönemden geçtim ve yaşadığım süreç benden çok şey götürdü. Kim olduğumu yeniden inşa etmem gerekti. Ben de bunu sanat aracılığıyla yaptım. İlk koleksiyonum olan “transcending”, yeniden doğuşu ve kendini yeniden şekillendirmeyi anlatıyordu. Hikayemi kişiselleştirmek inanılmaz derecede kathartikti. O koleksiyondan sonra daha fazlasını yaratmaya devam ettim.

Senin çalışmaların benim tutkunu olduğum iki dünyayı bir araya getiriyor: Sanat ve Moda! Elbiseler yapmaya nasıl karar verdin ve bir elbiseyi tamamladığında neler hissediyorsun?

Aslında ben elbise yaratmaya karar vermedim. Benim biraz garip bir yaratım tekniğim var. Açıklayayım. Ben fazlasıyla görsel bir insanım ve müzik dinlerken bir tasarımın resmi zihnimde canlanır. Müzik benim yaratma sürecimin önemli bir parçası. Bazen tek bir şarkıdan ve onu dinlerken zihnimde oluşan görsellerden ilham alan koca bir koleksiyon yaratırım. Bir elbiseyi bitirdiğimi de sezgilerim bana bitirdiğimi söylediğinde anlıyorum!

Modanın hikaye anlatma gücüne inanan biriyim ve bence senin elbiselerin de bunu en büyük kanıtı. Pek çok favorim var ama “Garden” her zaman bir numaram olacak. Bu elbiseyi yaratırken nelerden ilham aldın?

Garden benim için çok özel bir elbise. Kalbimde ayrı bir yeri var. Müziğin elbiseleri yaratmamdaki etkisinden söz etmiştim. İşte Garden’ı da Grimes’ın Genesis”ini dinlerken yarattım. Topraktan yapılmış bir elbisede yetişen bir bahçe hayal ettim. Sonra da zihnimde oluşan bu hiper gerçekçi görseli gerçek hayata geçirmeye çalıştım.

Yakın zamanda New York Moda Haftası’na davet edildin. Bize biraz kendi deneyimden bahsetmek ve sanatçı olarak moda haftasına davet edilmek isteyenler için ipucu vermek ister misin?

Bence sosyal medya bir altın bilet gibi. Bu bir yandan da sanat dünyasını sevmediğim kısmı aslında. Bir yere davetiye alabilmek için güçlü bir online varlığa sahip olmak iyi bir fikir. İnsanların ilgisini çeken içerikler paylaşmak, etkinlikleri düzenleyenlere ve tasarımcılara reklamda yardımcı olabileceğinizi ve dolayısıyla bir davet için iyi bir seçenek olabileceğinizi gösteriyor. Sosyal medya hesabınız, bir özgeçmiş gibi!

Modaya tutkun biri olarak günlük yaşamda “profesyonel” görünebilmek için giyebileceklerimizin bu kadar sınırlı olması beni çok üzüyor. Giyen kişi bundan mutluysa her kıyafetin giyilebilir olduğu fikrine katılır mısın?

Ben de oldukça muhafazakar bir hükümet şehrinde yaşıyorum dolayısıyla moda çok… Sade. Yine de bazı insanlar bu sınırları aşmayı ve benzersiz giyinmeyi başarabiliyorlar. Fark ettiğim kadarıyla, bazı insanlar “profesyonel olmayan” şekilde giyindiğinizde sizi aşağılıyorlar, ama benim düşünceme göre, uygunsuz bir şey giymiyorsanız, ne giydiğiniz önemli değil! Eğer birinin beni kıyafetim yüzünden aşağıladığını hissediyorsam, onlara önem vermem. Bir iş yeri sadece gri takımlar giymemi bekliyorsa, orada çalışmam. Kimse kişisel tarzından ödün vermemeli, profesyonel olabilir ve yine de şık görünebilirsiniz.

Peki sürdürülebilir moda hakkında ne düşünüyorsun? Sence bir ‘buzzword’ olmaktan ileri gidebilecek mi?

Umuyorum ki sürdürülebilir modanın daha geniş bir potansiyeli olur. Modanın tümüyle sürdürülebilir olması çok zor. Eskiden ikinci el materyaller bulur ve onları ileri dönüşümde kullanırdım. Fakat bu durumda bile moda tasarımları ciddi bir karbon ayak izi oluşturabiliyor. Bununla birlikte bence sürdürülebilirlik alanında büyük buluşlar gerçekleşiyor. Mesela; 0 atık desen yapımı gibi. Bunları görmek iyi hissettiriyor.

Eğer özel bir proje için bir moda tasarımcısı ya da bir sanatçıyla birlikte çalışabilseydin kimi seçerdin?

Kesinlikle Grimes! Onun stilinin bu denli özgün oluşunu çok seviyorum. Bence birlikte delice konseptler yaratırdık.

Bizimle paylaşmak istediğin yeni projelerin var mı?

Harika projeler üzerinde çalışıyorum ama şu an için gizli tutmak zorundayım. Sanırım onları görebilmek için beni takip etmeniz gerekecek…

Kapak Fotoğrafı: Instagram/@storrveldi

İlginizi çekebilir: Gizem Kalaç’tan Begüm Kıroğlu Röportaj

Naomi: in Fashion: İkonik Modelin Gözünden Moda

Tüm zamanların en ünlü modellerinden Naomi Campbell, Victoria & Albert Müzesi’nde kendi sergisini açmaya hazırlanıyor. 

Naomi: in Fashion başlıklı ve ziyaret edenlerin Azzedine Alaïa ve Valentino’nun kreasyonlarından, meşhur Dolce & Gabbana elbisesine kadar, Naomi Campbell için özel olarak hazırlanmış özel parçaları görebilecekleri sergide süpermodelin iş birliklerinin yanı sıra aktivizmini ve derin kültürel etkisini kutluyor. Campbell’ın serginin açılışı için The Dorchester’daki davette moda tarihinin nadir parçalarından birini giyişi de serginin misyonuna dair ipuçları taşıyor. Naomi Campbell bu girişimiyle geleneksel olarak küratörler moda arşivleri söz konusu olduğunda tasarımcılar ya da editörler tarafından hazırlanmasına alışık olduğumuz sergi kavramına da yenilik getiriyor. Tamamen kendisinin deneyimleri üzerine odaklanan seçkide Vivienne Westwood defilesinde kullandığı, üzerinde mavi tükenmez kalemle “Naomi” yazısının bulunduğu (ve düşmesine yol açan) ikonik platform ayakkabılar gibi hikayesi olan parçalar yer alıyor.

Dokunma Açlığı: Modada Tenimizi Saracak Koza Arayışı

Kendinizi en son ne zaman gardırobunuzun karşısında “Acaba bugün ne giysem?” diye düşünürken buldunuz? Mevsim itibariyle, giydiğinizde sarılma hissi uyandıracak yumuşacık bir hırka, bol bir ceket, sizi sıcak tutacak bir atkı ve sezonun trendlerinden ‘shearling’ kumaş bir çanta ile yolunuz sıklıkla kesişiyordur. Ancak bu kıyafet seçimlerinizde sadece mevsimin etkisinde kalmak değil, aynı zamanda pandemi ile hayatımızda yerini arttıran “touch starvation” diye bilinen dokunma açlığının da etkisi olabilir mi? Gelin 2024’te giyilince dokunma hissi yaratacak trendlerin stil notlarına birlikte bakalım.

Dokunma Açlığı | Fotoğraf: unsplash.com/@mustudio

“Neymiş bu dokunma açlığı?” dediğinizi duyar gibiyim. WebMD’ye göre “Dokunma açlığı, birilerinden alıştığınız kadar fiziksel dokunuş almadığınızda veya birilerine hiç dokunmadığınızda ortaya çıkan bir durumdur.” şeklinde açıklanıyor. Araştırmalara göre, dokunma dürtümüzü ihtiyacımız kadar tatmin edemediğimiz zaman stres seviyelerinde artma ve stresle başa çıkmada zorlanmaya başlayabiliriz. Bunların yanı sıra, psikolojik dayanıklılıkta düşüş gibi olumsuz durumlarla da karşılaşabiliriz. Uzmanlar, pandemi döneminde sosyal mesafeleri koruma hassasiyetimizin artmasıyla birlikte dokunma açlığının daha belirgin hale geldiğini düşünmekte.

Zihinsel ve bedensel sağlığımız için en önemli davranışlardan olan dokunma, huzur ve güven ihtiyacımızı karşılamamızda da rol oynuyor. Bu çerçeveden baktığımızda en büyük organımız olan cildimizin üstüne giydiklerimizin de dokunma hissimize hitap etmesi ve dokunma açlığımızı yatıştırmasını beklemek doğal olduğu kadar önemli bir istek haline de geliyor.

Dokunma Açlığının Modadaki Yansımaları

Pandeminin sebep olduğu sökükleri hala tamamıyla dikememiş olan moda sektöründe ise 2024 yılı kumaş trendlerinde dokunma açlığımızı bastıracak kumaşlar ve bedenimizi saracak silüetlere rastlıyoruz. Belki de bu duruma bir nevi modern koza arayışı da diyebiliriz. Metropollerde ekranların arkasında yaşama rutinine ek olarak, kısa bir sürede küresel salgın, iklim krizi, çalkantılı ekonomi ve 3. Dünya Savaşı’nın olabilme ihtimali gibi konuların hızla gündemimiz haline gelmesi hepimizi kasvetli bir zihinsel duruma sürükledi. İlk olarak evlerimiz, ikinci olarak da bedenlerimiz bir anda kutsal alanlara dönüştü. Bize iyi gelen her türlü devanın peşine düştük ve kendimize sarıldık. Böylelikle bu sene kıyafetlerimizin de bize şifa verebileceği bir noktaya geldik. Podyumlar toplumun daima bir aynası olduğundan bu şifa arayışı kendisine doku, renk ve silüet gibi yollardan 2024 kreasyonlarında bir yer buldu.

Stil Notu 1: Dokunulası Dokular

Fotoğraf: Soldan Sağa: Schiaparelli, A.W.A.K.E Mode, Loewe, Gucci, Vaillant

Özellikle sezonun dış giyim trendlerinde karşılaştığımız kürk, shearling, pelüş ve kadife kumaşlar hem dokunma açlığımızı yatıştırıyor hem de soğuk hava şartlarına karşı korunmamızı sağlıyorlar. Bu gibi yoğun dokuları daha gündelik bir şıklık yakalamak için kullanacaksanız denim pantolonlar sizin kurtarıcınız olacaktır. Bu şekilde stilinizle lüks bir rahatlık yakalamış olacaksınız. Eğer daha romantik bir mesaj vermek istediğiniz bir durumdaysanız yukarıda bahsettiğim yoğun dokuları daha naif dokular olan tül, dantel, şifon gibi kumaşlarla birleştirmeyi deneyebilirsiniz.

Stil Notu 2: Dans Eden Drapeler

Fotoğraf: Soldan Sağa: Rick Owens, Ferragamo, Issey Miyake, The Row, Isbel Marant

Sezonun yumuşaklık arayışında olan bir başka trendi ise drape. Bluzlar, etekler ve elbiselerdeki farklı kullanımları sayesinde vücudunuza dokunup üstünüzden akan bir silüet yaratıyor. Yapılan bu hareket oyunu, kombininize duru bir zarafet katıyor. Drapelerin nazik görünümünü desteklemek için önemli noktalardan biri silüetinizin çizgisini kesmemeye dikkat etmek. Merak etmeyin, monokrom bir renk paleti veya aynı renk ailesine ait birkaç renge sadık kalırsanız bahsettiğim kesintisiz akış etkisini yaratabilirsiniz.

Stil Notu 3: Hacimli silüetler

Fotoğraf: Soldan Sağa: David Koma, Maison Margiela, Yproject, Isabel Marant

Giydiğinizde adeta şık bir konfor alanı haline gelen hacimli silüetler sezonun daha yaratıcı ve eğlenceli trendlerinden. Vücudunuza ve zevkinize uygunsa hiç çekinmeden kendinize bu gibi koza benzeri parçalardan edinmenizi şiddetle tavsiye ederim. İçinde rahat hissedeceğiniz ve sarılma hissi yaratacağı için dokunma açlığına karşı da yardımcı olabilecek bir parça olmasına özen göstermeniz yeterli.

Stil Notu 4: Oversized Ceketler ve Kazaklar

Fotoğraf: Soldan Sağa: Ferragamo, Jw Anderson, Saint Laurent, Valentino

Halihazırda birkaç sezondur popüler olan oversized ceket ve kazakları da koza arayışı trend serisine dahil edebiliriz diye düşünüyorum. Yine bir önceki hacimli silüet trendinde bahsettiğim gibi vücut orantınıza ve zevkinize uyduğunu düşünüyorsanız giymenizi önerebileceğim trendlerden.

Üst bedende kullanacağınız hacimli parçayla, daha dengeli bir görünüm elde etmek için kombinizin diğer kısımlarında vücudunuza oturan veya saran parçaları tercih edebilirsiniz. Bunlar kemerler, silüetinizi belirginleştiren pantolon ve etekler gibi parçalar olabilir. Böylece hem rahatlığınızdan ödün vermemiş hem de stil sahibi bir görünüm elde etmiş olursunuz.

Stil Notu 5: Maksi Elbiseler

Fotoğraf: Soldan Sağa: Gabriela Hearst, Akris, Altuzarra, Tove, Proenza Schouler

Podyumlarda bu sezon sık rastladığımız görünümlerden biri de maksi elbiseler ve uzayan etek boyları oldu. Bu trendde de elbisenizin dokusunu seçerken dokunma açlığınızı rahatlatmayı göz önünde bulundurabilirsiniz. Triko, kadife ve saten kumaşların kullandığı elbiseler kış ayları için uygun seçimler olacaktır. En güzel yanları ise vücut tipi ve stilinize uygun bir elbise seçtiğiniz takdirde farklı ayakkabı ve aksesuarlar ile hem gündelik hem ofis hem de özel bir davete uygun şekilde kombinlenebilir olmaları. Böylece daha sürdürülebilir bir stil elde etmiş olursunuz.

Stil Notu 6: Büyük Şallar

Fotoğraf: Soldan Sağa: Gabriela Hearst, Etro, Stella Mccartney, Coperni, Akris

Kış mevsiminin vazgeçilmezi olan şal ve atkılarımızın bu sezon boyutları büyüyor. Koza etkisi yaratarak dokunma açlığınıza yardımcı olmak isterseniz ne kadar büyük bir şal seçerseniz sizin için o kadar iyi olacaktır. Neredeyse battaniye diyebileceğimiz bir halde olan bu şalların sizi sıcacık hissettireceğine dair hiç şüphem yok.

Farklı desen ve renklerin arasından size uygun şalları seçerken yüzünüze yakın olan bir parça olacağı için cilt alt tonunuza uygun olup olmadıklarına dikkat etmenizi öneririm. Makyajınızı da taktığınız şalın renk ve desenini göz önünde bulundurarak yaparsanız çok daha bütünsel bir güzelliği yakalamış olursunuz.

Stil Notu 7: Clutchlar

Fotoğraf: Soldan Sağa: Bevza, Jil Sander, Miu Miu, Stella Mccartney

Adeta kombininizi tamamlayan birer nokta olan clutchlar, şıklığı ve pratikliği size aynı anda sunuyor. Peki dokunma açlığımızı sakinleştirmek için buradan alabileceğimiz fayda nedir? Tabii ki clutchınızı kürk, shearling veya pelüş gibi dokularda seçerseniz elinizin veya kolunuzun altında daima yumuşacık bir parça olacağı. Gece davetlerinden gündelik şıklığa kadar farklı şekillerde kombinleyebileceğiniz clutchlara sarılmanız için bence tam sırası.

“Dokunma, hiçbir zaman kapatamadığımız duyularımızdan biri.” – Ophelia Deroy

Ünlü trend araştırma şirketi WGSN’in tabiriyle 2023 yılını “Care Culture” yani Bakım Kültürü ile haşır neşir olarak geçirdik. Bu bakım kültürüne sağlık, kişisel bakım, eşyalarımıza gösterdiğimiz bakım-onarım ilgisi, ya da farklı kültürler ve geleneklere olan duyarlılığımızın artışını dahil edebiliriz. Önümüzdeki dönemde de bu bakımlılık durumu değişmeyecek gibi görünüyor. Kendimize, bedenimize ve çevremizdekilere karşı şefkatli olmayı unutmadığımız ve giderek dijitalleşen dünyamızda kıyafetlerimizin dokuları her geçen gün daha önemli hale geliyor. Filozof ve nörobilimci Ophelia Deroy, “The Touch Test” podcastinde şöyle diyor: “Dokunma, hiçbir zaman kapatamadığımız duyularımızdan biri.”. Önemi bu denli bilinen bir duyumuzun, tenimize değen giysilerimizle olan ilişkisinin üzerinde de düşünmemiz gerekmez mi? Büyük bir sıklıkla iç dünyamızın yansıması olan giydiklerimizin de öz bakım kültürümüzün bir parçası olduğunu unutmamamız lazım. Kıyafetlerimizi her giydiğimizde bedenimizi sarıp bize sarıldıklarını hatırlarsak hem kendimizi daha huzurlu hale getirmiş hem de giysilerimize ayrı bir sorumluluk yüklemiş olmaz mıyız? Bu şekilde daha bilinçli ve sürdürülebilir seçimler yapmamızın da önü açılmış olur belki de. Peki bu yazıyı okuduktan sonra, siz kendi kozanızı bulma arayışınızda nasıl kıyafetler giymeyi planlıyorsunuz?

Kapak Fotoğrafı: Soldan Sağa: Schiaparelli, A.W.A.K.E Mode, Loewe, Gucci, Vaillant

İlginizi çekebilir: Simay Yaz’dan “Gerçek Kıyafet” Sendromu

EDDA Studio İle: Kadın Girişimcilik ve Uzay Modası Hakkında

Uzayda moda nasıldır, nasıl Dünya’ya iniş yapar, bu evrende başka “çanta formları” var mıdır? Hepimiz yaşadığımız kocaman evrenin güzellikleri hepimizi hali hazırda büyülerken, EDDA Studio’nun kurucusu ve baş tasarımcısı Eda Tezcan’ın ilham kaynağı olmuş ve yüksek kaliteli deri kullanımıyla galaktik renkleri birleştirerek harika bir çanta koleksiyonu oluşturmuş. “Cosmic Journey” koleksiyonu ile bizi Satürn’ün halkasında dolaştırırken, “Down to Earth” koleksiyonu ise gezegenimize ayak basıyor. Peki şehre iniş yapan bu yeni markanın hikayesi ve bir kadın girişimci olarak Eda Tezcan’ın süreci nasıldı?

screenshot-2023-12-18-at-20-50-24
EDDA Studio Çantaları | Fotoğraf Kaynağı: Eda Tezcan

Selamlar Eda, öncelikle seni ve markanı tanımak isterim. Galaksiden dünyaya iniş, bu fikir ve ilham kaynağın olan kozmik yaşam çanta koleksiyonuna nasıl yansıdı?

Merhabalar, öncelikle tanıştığımıza çok memnun oldum. Boğaziçi Üniversitesi mezunu genç bir girişimciyim. Kendimi bildim bileli modaya ve tasarıma meraklıydım. Kendi tarzımı oturturken de beklenmedik kombinler yapmaya, kendim için ufak tasarımlar yapıp onları kullanmaya ve stilimin en azından bir yerinde bir imza bırakmaya bayılırdım. 

Her ne kadar başka alanda eğitim alsam, başka sektörlerde de çalışsam da, hep aklımda bir marka yaratmak ve bu markayla ile kendi yaratıcı ruhumu ortaya çıkartmak fikri vardı. Yine, Boğaziçi’nde işletme yüksek lisansımı yaparken artık bu tutkumu hayata geçirmenin zamanı geldiğini hissettim ve EDDA Studio’yu kurdum.

Ben çok hayalperest bir insanım, ama bu hayalperestlik hedeflerime tutkuyla asılmama yol gösteriyor. Bir gün tarzını, stilini çok beğendiğim bir kadını hayal ettim: Sarah Jessica Parker, benim tasarımlarımı onun üstünde görmenin nasıl olacağını düşündüm. Bu “uçuk” hayallerimi galaksiden yer yüzüne indirmeye karar verdim. İçimdeki tutku alevlendi, markanın temellerini böylece attım. Kozmik yaşam, galaksiler ve büyük hayaller bana rehber oldu.

Tasarımlardaki minimalist ve çabasız şıklığı görüyoruz, trendlere uyum sağlamak gibi bir süreç yönetiliyor mu marka içerisinde? Fast fashion’ın ve Instagram, TikTok gibi sosyal medya hesaplarının hızıyla sürekli değişen trendlere bakış açın nedir?

Evet, minimalist ve çabasız şıklık amaçlıyoruz, bunu iddiasız gibi görünen ama aslında bir duruşu temsil eden özgün tasarımlarla, renklerle, materyallerle sağlamaya çalışıyoruz. Fast fashion’da alışılmış tasarımlara, o an trend olana ufak dokunuşlar ekleme akımı var. Biz markadaki tasarımlarımızda tabiri caizse Amerika’yı yeniden keşfediyoruz 🙂 Mesela ilk iki koleksiyonumuzdaki tasarım benim için bir baş kaldırıydı. Tarihin en eski çağlarından beri insanlar dericilikle uğraşmış, üstünde durup geliştirerek ayakkabı, terlik, elbise, yelken gibi türlü eşyalar yapmışlar. Ben de çantalarımda bu malzemeyi tercih ettim. Hayalini kurduğum, tasarımını yaptığım modeli deriyle buluştururken ortaya ayrı bir meydan okuma çıktı, dericiliği, deriyi anlamak onu eğip bükmek farklı ona formlar kazandırmak benim için ilham verici bir deneyim oldu ve felsefesini anladım.

Özgün olayım derken, çok kullanışsız tasarımlarla gündeme gelen ürünler görüyoruz, ben markamda öyle olmak istemedim. Çantaların çapraz sap tasarımı, geniş iç hacmi ile bir kadının her anına eşlik etmeyi hedefliyorum. İstiyorum ki, çantanızı market alışverişi yaparken de, gece dışarı çıkarken de yanınızdan ayırmayın. İçine rahatça şemsiyenizi, suyunuzu, güneş kreminizi, cüzdanınızı sığdırın(evet sığıyor!!). Tabii ki içinde yaşadığımız Dünya’nın hızlı değişen trendlerine kayıtsız kalmak zor. Ama markada trendlere uyum sağlama çabamız yok, bu yapı taşımız olan özgünlük fikriyle çelişiyor çünkü.

screenshot-2023-12-18-at-20-53-14
EDDA Stüdyo Çantaları | Fotoğraf Kaynağı: Eda Tezcan

Web sitenin ana sayfasında “More than a bag, a lifetime companion (Bir çantadan fazlası, ömür boyu hayat arkadaşı)” mottosuyla karşılaşıyoruz. Sürdürülebilirlik de biliyorsun ki çok konuşulan bir mesele. Bu açıdan koleksiyonlarını nasıl değerlendirirsin?

Evet, benim modaya bakış açımı yansıtan bir motto bu! Kendi tercihlerimi ve en sevdiğim eşyalarımı düşündüğümde ruhum ve onlar arasında özel bir bağ hissediyorum. O sevdiğim parça benimle özdeşleşsin, bir ömür boyu arkadaşım olsun istiyorum. EDDA Studio koleksiyonlarını oluştururken de bu bakış açısını benimsedim. Bu benim sürdürülebilirliğe olan bakış açımla da örtüşüyor. Bence modada da geçici trend’lerden ziyade “ömürlük” olanın peşinden gitmeliyiz, sürdürülebilirlik de aslında bu demek. Ben koleksiyonlarımın yaşsız, sezonsuz & zamansız olmasını arzuluyorum. Yani EDDA Studio’dan alınan bir parça nesiller boyunca daha fazla anı biriktirilerek kullanılsın, annenler kızlarına bir nevi miras bıraksın isterim. O nedenle ilk iki çanta koleksiyonunda kullandıkça daha da güzelleşen yüksek kaliteli gerçek deri malzeme kullanıldı. Özenle seçilen deriler, mümkün olduğunca az atık ile yerli zanaatkarları tarafından üretildi.

Özellikle renkleriyle öne çıkıyor tasarımların. Renkleri belirlerken uzay boşluğu ve galaksi dışında neler sana ilham kaynağı oluyor? Hazır Pantone de 2024 yılının rengini “Peach Fuzz” olarak belirleyip yayınlamışken, yeni koleksiyonlarda bu rengi görüp göremeyeceğimizi öğrenmek isteriz.

Doğa olaylarından inanılmaz etkilenirim, gün doğumları & gün batımları, baharın gelmesini müjdeleyen ilk çiçekler, yıldızlı geceler, dolunaylar… Yani evrenin sınırsızlığı benim başlıca ilham kaynağım. Olmaz denileni akışta, doğal bir biçimde oldurabilmek benim kendimi en güçlü hissettiğim nokta aslında. Teknik eğitimimin de bu anlamda besleyici olduğunu düşünüyorum. Ben günlük tempomda bir çok işi hep aynı anda yaparım, ve şunu fark ediyorum ki alakasız gibi görünen iş kollarını, farklı şeyleri deneyimlediğimde yaratıcı kaslarım gelişiyor. Farklı disiplinlerin birbirine ilham vermesi mucizevi bence, mimari bir tasarım üzerinde çalışırken bir anda bir formu modaya entegre edebilmek bana çok keyif veriyor. Renk seçkisi de aynı şekilde, yemek yaparken doğada var olan renk paletinin güzelliğinden etkileniyorum, bir pancarın rengi bana ilham oluyor. Pantone 2024 rengi “Peach Fuzz”a da bayıldım bu arada, bu rengi birebir olmasa da yeni koleksiyon paletimize entegre etmek istiyorum.

screenshot-2023-12-18-at-20-55-40
EDDA Stüdyo Çantaları | Fotoğraf Kaynağı: Eda Tezcan

“Everyday Elegance Redefined(Günlük Zarafetin Yeniden Yorumlanması)” olan konseptinle, bundan sonraki süreçte nasıl bir çizgide ilerlemeyi düşünüyorsun? Çantanın yanına eşlik edecek ayakkabılar görebilecek miyiz?

Tam olarak günlük zarafeti yeniden yorumlamayı hedefliyoruz. Bu çizgide, koleksiyonlarımıza yeni ürün grupları eklenecek. Gelecek ürünler sürpriz olsun ama ayakkabı düşünmüyoruz şimdilik 🙂

Bir kadın girişimci olarak, böyle bir markayı çıkartırken yaşadığın süreçte sana en çok yardımcı olan ve zorlansan da “başaracağım” dedirten kaynağın neydi?

Ben yapı olarak çok planlı ve çalışkan biriyim, ama kendimi bir işe adamak için çok inanmam gerekiyor. Gece geç vakitte yeni tasarımlar üzerine düşünmekten kendimi alamamaya başladığımda, yoga dersinde bile bir ilham gelmesi ile dersi yarıda bırakıp not aldığımda; bu markaya olan tutkumun gücünü daha fazla fark etmeye başladım. Yani kendime inanmamı sağlayan başlıca kaynak “kendim”, içsel motivasyonum oldu. Ve diğer kaynaklarım, bu yola girerken beni, her zaman her konuda destekleyen canım ailem, özellikle annem ve çok sevgili arkadaşlarım oldu. Gerçekten iyi ki varlar. Onların her zaman yanımda olmaları da sayesinde başaracağıma daha derinden inanıyorum.

Kapak Fotoğrafı: Eda Tezcan

İlginizi çekebilir: Gizem Kalaç’tan Ha Hause Röportajı

Met Gala 2024: Moda Dünyasına “Uyan” Çağrısı

Bayanlar ve baylar, moda ve kültür meraklıları, ufukta yılın en çok beklenen etkinliği için kendimizi hazırlamamız gereken zamanlara girmiş bulunmaktayız. Genellikle zenginlik ve stilin zirvesi olarak anılan MET Gala, bu yıl lüks elbiseler ve göz kamaştırıcı mücevherlerden oluşan bir gösteriden daha fazlasını vaat ediyor. Zamanı aşan bir temaya, bir yenilik kutlamasına ve modayı tanımlayan kırılganlık ve esnekliğin keşfine hazır olun: “Uyuyan Güzeller”. Aklınıza hemen büyülü bir öpücükle sonsuz uykusundan uyanan bir güzel gelmesin; aslında çok da uzak sayılmasanız da göründüğünden çok daha fazlasını var. Bu yılki tema, Kostüm Enstitüsü’nün Metropolitan Sanat Müzesi’ndeki kalıcı koleksiyonunda yer alan ve bazıları yıllardır gölgede kalmış, yeniden canlanmayı bekleyen narin ve paha biçilmez giysileri içeriyor.

sleeping-beauty-edward-frederick-brewtnall

Sleeping Beauty Painting by Edward Frederick Brewtnall | Fotoğraf: Fine Art America

Bazıları gün ışığını nadiren gören, özenle seçilmiş yaklaşık 250 parça, tamamen yeni bir ışık altında sergilenecek. Müzenin Fransız Direktörü ve CEO’su Max Hollein, “Bu çığır açan sergi hayal gücümüzün sınırlarını zorlayacak, bizi bir sanat eserinin çeşitli yönlerini deneyimlemeye, tarihi hakkında daha fazla bilgi edinmeye ve nihayetinde güzelliğini daha derin bir şekilde takdir etmeye davet edecek” diyerek bu yenilikçi serginin ruhunu mükemmel bir şekilde yakalıyor.

met-masterworks-unpacking-fashion-mo-ftr-img
Met Müzesi Masterworks: ‘Unpacking Fashion’ Sergisi | Fotoğraf: Masato Onada / WWD

Peki, bu ilgi çekici tema gerçekten neleri içeriyor? Açıklığa kavuşturmak gerekirse, “Uyuyan Güzeller “in Disney prensesleriyle hiçbir ilgisi yok. Bu yılın teması, Met’in koleksiyonunda yer alan ve her biri bir daha giyilemeyecek kadar kırılgan olan, tarihsel açıdan önemli 50 giysiye atıfta bulunuyor. Uyuyan bir güzelle ilişkilendirdiğimiz sihir tam olarak da burada ortaya çıkıyor – bu bir uyanış ve dönüşüm hikayesi. Güzel sanatlar gibi modanın da zamanın sınırlarını aşma gücüne sahip olduğunu ve kolektif hafızamızda silinmez bir iz bıraktığını bize hatırlatıyor. Sergi üç ana bölüm etrafında dönecek: Toprak, Deniz ve Gökyüzü, modanın evrimini besleyen doğal malzemelere saygı duruşunda bulunuyor. Sergi, vizyoner tasarımcıların yenilikçi ve sürdürülebilir giysilere dönüştürebilecekleri ham, organik unsurlara bir övgü niteliği taşıyor.

dutch-tech-innovations-voguebus-aniela-hoitink_mycotex-and-oscar-vinck-nov-20-story-inline
Amsterdamda sürdürülebilir bir marka olan MyckoTex için tasarlanan kumaşların arkaplanında Aniela Hoitink | Fotoğraf: Oscar Vinck

Christian Dior’un 1949 tarihli ikonik “Junon Elbisesi”, neredeyse dörtte üçü yüzyıl önce yaratılmış bir parça olmasına rağmen modanın kırılganlığı ve kalıcı cazibesinin dokunaklı bir hatırlatıcısı olmaya devam ediyor. Hatta bu yılki temanın yüzü olarak seçildiğini söylemek yanlış olmayacaktır. “Influencerlar bu elbiseden uzak dursun lütfen lütfen lütfen” dediğimi duymuş olabilirsiniz.

junon-and-venus-by-christian-dior-1949-v0-fu5s2a7us0q81
‘Junon’ House of Dior 1949 | Fotoğraf: THE MET – Costume Institute

Vizyonerlerden bahsetmişken, eşsiz Alexander McQueen’i ve 2001 tarihli “Voss” koleksiyonunu hatırlamak için bir dakikanızı ayırın. (Alexander McQueen’den bahsetmeden bir moda makalesi yazmak mümkün mü?) Bu giysiler sadece kumaşların birbirine dikilmesinden ibaret değildi; neredeyse inanılmaz derecede narin, karmaşık sanat eserleriydi. McQueen’in kreasyonları moda ve ruhani unsurlar arasındaki çizgide dans ediyor, geçmiş tasarımların kırılgan ve teknik yönlerinin potansiyelini sergiliyordu.

3d42112f-084a-43ae-b950-1be96e1b406d_1184x532
Alexander McQueen ‘Voss’ S/S 01 Look 76 | MET MUSEUM BlogSpot

Şimdi, odağımızı teknoloji ve eko-bilincin yenilikçi modayı yönlendirdiği günümüze ve geleceğe kaydıralım. Kendimizi, stilimizden ödün vermeden sürdürülebilir uygulamaları ve çevre dostu malzemeleri kucaklayabileceğimiz bir kavşakta buluyoruz. Giysileri tekrar tekrar giyme, atıkları azaltma ve tüketim bilincinin sınırlarını yeniden şekillendirme dönemi kapımızda. Bu yılki galada, kırmızı halıda optik illüzyonlar yaratan, sürdürülebilir malzemelerden üretilmiş ve ilerici teknolojik gelişmelerle aydınlatılmış narin parçalar görmeyi umuyoruz. Çünkü açık konuşalım, moda sadece son zamanlarda tanık olduğumuz ‘hızlı moda’ kaosu ve alışveriş çılgınlığından ibaret değil. En azından ana akım medyanın yansıtmadığı kısım bu şekilde.

Ancak son yıllarda moda tarihine saygı ile manşetlere taşınan anların peşinde koşmak arasındaki çizginin bulanıklaştığına tanık oluyoruz. Örneğin geçen yılki Gala’da Kim Kardashian, Marilyn Monroe’nun ikonik elbisesini giymiş ve bu tarihi kıyafeti beş dakika giyebilmek için dikişlerini değiştirmişti. Bu olay kuşkusuz dünyanın dikkatini çekti ama aynı zamanda bu tür maskaralıkların moda sanatını ve mirasını zayıflatıp zayıflatmadığı ya da zenginleştirip zenginleştirmediği konusunda soruları da gündeme getirdi. Moda tarihinde kalıcı bir iz bırakmış parçalarla sadece beş dakika spot ışıkları altında vakit geçirmek fazla kolay? Yoksa bu kısacık anlar da moda tarihinin önemine katkıda bulunuyor mu?

kim-kardashian-f677cbbf046041109a8456412e467ad7
Kim Kardashian Met Gala 2022 | Gotham/Getty Courtesy: The Marilyn Monroe Collection

Bu yılki Met Gala’nın bizim için bir sürprizi olduğuna inanıyorum. En azından ben öyle umuyorum. “Uyuyan Güzeller: Modayı Yeniden Uyandırmak” ya da “Uyuyan Güzeller: Uyanan Moda”, modanın kırılgan ama esnek doğasını takdir etmek için bir davetiye olma potansiyeline sahip. Hatta tasarımcıların yenilikçi sürdürülebilir tasarımları kutlamak ve tarih ile gelecek arasında köprü kuran giysileri sergilemek için inanılmaz bir fırsat yakaladıklarını düşünüyorum.

billy-porter-01-met-gala-arrivals-gty-jef-190506_hpembed_1_3x2_992
Billly Porter – Met Gala 2019 | Jamie Mccarthy /Getty Images

Modanın bu büyülü çağında, sürdürülebilirlik ve yenilikçilik bir araya geldiğinde güzel bir uyum yakalıyor. Tarihin yenilikle buluştuğu, kırılganlığın dayanıklıkla dans ettiği ve güzelliğin sürdürülebilirlikle kusursuz bir şekilde harmanlandığı unutulmaz bir Gala için hazır olun. Bu bir uyanış, bir rönesans (Merhaba, Beyoncé!) ve kendimizi cazibesinde kaybolmaktan alamadığımız bir yolculuk. Kırmızı halı sonrası düşüncelerimizi birlikte paylaşana kadar, görüşmek üzere!

Kapak Fotoğrafı: Getty Images

İlginizi çekebilir: Buse Kutulu’dan “Viral” Faktörü

Mâzîden Âtîye Zarâfet: Sadberk Hanım Müzesi’nden Erken Cumhuriyet Dönemi Moda Değişimine Bakış

Yarattığı evrenin büyüsünde kaybolduğumuz belgeseller, bir sergide gözümüzü alamadığımız arşiv fotoğrafları ve bütün görkemiyle bizi sarıp sarmalayan dönem filmleri… Bu hayranı olduğumuz bütün görsellerin canlanıp hayata taştıklarını söyleseydik, tepkiniz ne olurdu? Türkiye’nin ilk özel müzesi olan Sadberk Hanım Müzesi, cumhuriyetin yüzüncü yılına özel yeni bir sergi düzenliyor! Mâzîden Âtîye Zarâfet sergisi, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminden Erken Cumhuriyet yıllarına retrospektif bir bakış sunarken seçkisinin merkezine titiz işçilik detayları ile modayı yerleştiriyor. Tabii ki, dönemin moda anlayışındaki değişim sürecine paralellik gösteren kadınların rol ve haklarını irdeleyerek! O zaman 17 Mart’a kadar Abdülmecid Efendi Köşkü’nde devam eden Mâzîden Âtîye Zarâfet sergisinin detaylarına inelim!

Mâzîden Âtîye Zarâfet | Fotoğraf: Sadberk Hanım Müzesi

Geçmişin peşine düşmenin en güzel yanlarından biri saatlerce okuduğumuz kitaplara, izlediğimiz belgesellere ve katıldığımız eğitimlere paralel o dönemin gündelik hayatına dair detayların bize verdiği ipuçları. Bu ipuçları bazen bir şiirin mısrasında bazen ise bir kıyafetin işçilik detaylarında kendini gösterebiliyor! Biz de tam bu fikirden yola çıkarak Sadberk Hanım Müzesi’nin yeni sergisi Mâzîden Âtîye Zarâfet’in peşine Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş döneminde kadınların kazanımlarını anlamak üzere düşüyoruz. Yolculuğumuza ise Latife Hanım, Afet İnan, Mevhibe İnönü gibi söz konusu “Türkiye kadınını” anlamak olduğunda bize ilham veren isimler eşlik ediyor.

Mâzîden Âtîye Zarâfet Sergisi

Mâzîden Âtîye Zarâfet | Fotoğraf: Sadberk Hanım Müzesi

Sadberk Hanım Müzesi’nin 17 Mart’a kadar Abdülmecid Efendi Köşkü’nde düzenlediği Mâzîden Âtîye Zarâfet başlıklı sergi, merkezine Osmanlı İmparatorluğu’ndan cumhuriyet dönemine geçişteki moda değişimi ile kadınların yeni kazanımları arasındaki bağlantıyı koyuyor. Serginin küratörlüğünü müzenin müdürü Hülya Bilgi ve Sanat Tarihi uzmanı Dr. Şebnem Eryavuz ile Bahattin Öztuncay üstleniyor. Sadberk Hanım Müzesi Koleksiyonu’nun yanı sıra Rahmi M. Koç Müzesi, İnönü Vakfı, Ömer M. Koç ve Yapı Kredi Bankası koleksiyonları ile de iş birliğine giren serginin tasarımındaki izlerde ise Dr. Umut Durmuş’un dokunuşları bulunuyor. Sergi, 19. yüzyılda saraylı ve şehirli kadınların Avrupa modasını takip etmesiyle başlayan ve Cumhuriyet’in ilanının ardından hız kazanan kıyafet dönüşümü ile kadınların toplumdaki rollerinin ve kazanımlarının detaylarını titizlikle irdeliyor.

Afet İnan | Fotoğraf: Sadberk Hanım Müzesi

Sergi, İstanbul’dan Ankara’ya eski ve yeni başkentlerdeki kadınların yalnızca giyimlerini değil; yaşadıkları çevreyi de tanıtmayı hedefliyor. Bu noktada ise “Türkiye kadınının” kazanımlarında önemli roller oynayan Latife Hanım, Mevhibe İnönü ve Afet İnan gibi öncü rol modellerin kıyafetleri ilk kez Mâzîden Âtîye Zarâfet sergisi için bir araya geliyor. Cumhuriyetin yüzüncü yılına özel yüz esere yer verilen sergide toplumun seçkin kesiminden kadınlara ait, pek çoğu terzi ve mağaza etiketi taşıyan gelinlikler, elbiseler, sokak kıyafetleri, binici kıyafetleri, çanta, ayakkabı ve şemsiye gibi aksesuarlar yer alıyor.

Mustafa Kemal Atatürk’e Saygı Duruşu

Mustafa Kemal Atatürk | Fotoğraf: Sadberk Hanım Müzesi

Türkiye’nin çağdaşlaşmasını ve kadınların kazandığı hakları kutlayan Mâzîden Âtîye Zarâfet sergisi, bu bütün kazanımlar için alan açan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e sergi içerisinde ayırdığı özel bir bölüm ile teşekkür ediyor ve saygı duruşuna geçiyor. Mustafa Kemal Atatürk’e ayrılan özel bölümün küratörlüğünü üstlenen Bahattin Öztunçay, sergi için Ömer M. Mustafa Koç, Sadberk Hanım Müzesi ve Rahmi M. Koç Müzesi koleksiyonlarında korunan giysileri, özel eşyaları ve fotoğrafları bir araya getiriyor.  

Mâzîden Âtîye Zarâfet Sergisine Özel Sergi Kitabı

Mâzîden Âtîye Zarâfet | Fotoğraf: Sadberk Hanım Müzesi

Türkiye Cumhuriyeti’nin moda anlayışındaki değişimi ve kadınların kazanımlarını sergi mekânının sınırlarından çıkarıp bütün dünyaya göstermeyi hedefleyen Sadberk Hanım Müzesi, sergiye özel bir kitaba imza atıyor. Hülya Bilgi, Şebnem Eryavuz, Elif Mahir Metinsoy ve Murat Metinsoy’un kaleme aldığı sergi kitabı, Türkçe ve İngilizce olmak üzere iki ayrı dilde bulunuyor. Serginin küratörlerinden ve müzenin müdürü Hülya Bilgi, Mâzîden Âtîye Zarâfet sergisini en dikkat çekecek koleksiyonlarından biri olarak tanımlarken Ömer M. Koç ise ziyaretçilerin sergiyi çarpıcı bulacağını dile getiriyor.

17 Mart 2024’e kadar Abdülmecid Efendi Köşkü’nde ziyaret edebileceğiniz Mâzîden Âtîye Zarâfet sergisinin detaylarına buradan ulaşabilirsiniz. Gündelik hayatın sunduğu detaylardaki keşiflerimizde görüşmek üzere!

Kapak Fotoğrafı: Sadberk Hanım Müzesi

İlginizi çekebilir: Artsy Magger’dan Koç Holding ile Cumhuriyetin Yüz Değeri

Gelecekten Gelen Bir SUV: Chery OMODA5 Şimdi Türkiye’de

Geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye hıphızlı bir giriş yapan yeni Chery OMODA5 ile geleceğe doğru bir yolculuk yaptık. OMODA ailesinin ilk üyesi ile yaşadığımız heyecanlı deneyimin her detayını sizinle de paylaşmak istiyoruz. Zaman makinesine binmeye hazırsanız başlayalım!

OMODA tasarımcılarına göre, “O” yepyeni demek. Yani OMODA5, kendi kategorisinde bir modaya liderlik etme iddiası taşıyor. İlk görüşte bizde bıraktığı his de açıkçası tam olarak buydu: Yeni. Bir otomobil alırken, daha önce deneyimlemediğiniz bir yenilik hissi arayanlardansanız, kendisi yeni aldığınız telefonun ekranındaki jelatinini ilk çıkardığınız anda duyulan tatmini sağlayan bir otomobil diyebiliriz. O hissi hatırladınız değil mi?

Önce dış görünüşünden başlayalım, zaten tek parça elmas ızgaradan söz etmeden içeri girmek doğru olmazdı. Izgarasının ayırt edici tasarımı oldukça güçlü bir görünüme sahip ve “gelecekten gelme” mottosuna göz kırpıyor. Etrafında dolaşıp bir diğer ayrışma noktasını keşfediyoruz; 18” çift renk jantlarını. Jantlara ikinci rengin eklenmesi, onu hem sportif hem de şahsiyetli kılıyor. Çift renk dokunuşu, OMODA5’in genel görünümünde de sık sık rastladığımız kendine özgü detaylardan biri olmaya devam ediyor. Ön ve arka farların tasarımı da dış görünüme dair aklımızda kalanların başında geliyor.

Sıra İç Güzellikte

OMODA5, dış görünümünde vadettiği geleceğe dönüşü, içeride de kesintisiz bir şekilde devam ettirmeyi başarmış. Isıtma ve havalandırma (bunu beklemiyorduk) özelliğine sahip sportif tasarımlı koltukları hem çok rahat, hem de ön koltuklar elektrikli. En uygun pozisyonu zahmetsizce bulmamıza imkan tanıyor. Koltuğun konforundan dikkatimizi ayırabildiğimizde ise 20.5” boyutunda LCD Ekran ile karşılaşıyoruz. Yüksek çözünürlüklü ekranın kullanımı çok kolay ve dokunmatik. Geniş ve açılabilir cam tavanı açıp, 64 farklı renk seçeneğine sahip ambiyans aydınlatmasından favorimiz olarak maviyi seçiyoruz. Yan aynaların da elektrikli ve ısıtmalı olduğunu söylemiş miydik?

Bu kısımda size karşı duyduğumuz samimiyeti biraz artıracağız. OMODA5’te akıllı sesli komut sistemi var. Ee artık çoğu araçta var? Fakat bu seferki başka. Çünkü bu komut sistemi gerçekten çok seri ve öylesine teknolojik olsun diye eklenmiş bir özellik değil, gerçekten akıllı! Akıllı sesli komut sistemine “BABAMI ARA, HAYIR KUZENİMİN OĞLU SEDAT’I DEĞİL BABAMI” diye seslendiğimiz günlerin çok geride kaldığını rahatlıkla söyleyebiliriz artık. Klimayı, camı açıp kapatmak dahil olmak üzere OMODA5’imizle bol bol ve rahat rahat konuşacağız gibi görünüyor.

Bonus: Sony Ses Sistemi. Biliyor muydunuz? Çoğu R&B sanatçısı albümlerini piyasaya sürmeden önce sesi sonuna kadar açarak otomobillerinde dinlerlermiş. Eğer ses tatmin edici değilse, optimize olana kadar düzenlemeye devam edilirmiş. Onları, albüm çıkmadan önce bir de OMODA5’te dinlemeye davet ediyoruz. Tüm beatleri kusursuzca duyacaklarından eminiz.

Sürüşe Geçelim!

Birazdan ödüllü motor teknolojisine sahip bir otomobili süreceğimizi bilmenin verdiği keyifle OMODA5’i çalıştırmadan önce güvenlikten de emin olmak istiyoruz. Ön, yan, perde ve orta hava yastıklarına sahip olduğu bilgisini tam o anda öğreniyoruz. Aktif acil durum freni, kör nokta uyarı sistemi ve akıllı uzun far sistemi de uzun seyahatler dahil güvenliğimizi garanti altına alıyor. Ve gidiyoruz! OMODA5, hızlı vites geçişlerine, gürültüsüz ama oldukça seri bir sürüş keyfine sahip. Yazının başından beri bahsettiğimiz teknolojik, güvenli ve sportif tavrını sürüşte de hissettiriyor. Bizim için bu deneyim, beklentilerimizin ötesine geçti bile. Siz de Chery OMODA5’i daha yakından incelemek ve denemek isterseniz, buraya tıklayabilirsiniz.

Serena Williams: 2023’ün Moda İkonu ile Tanışın

Yıl boyunca defileler, kırmızı halılar, ödül törenleri ve tabii ki kişisel ‘lookbook’lara dönüşen Instagram’da ünlü isimlerin onlarca görünümüne rastladık. Dev moda markaları, tasarımcılar ve stilistlerin ünlülerin tarzlarında önemli bir rol oynadığı da su götürmez bir gerçek. Tüm bu bileşenlerin ışığında sıra yine CFDA Moda Ödülleri’nde Moda İkonu Ödülü’nü alacak kişiye geldi ki ödül bu yıl ilk kez bir sporcuya verilecek!

Lenny Kravitz, Zendaya, Jennifer Lopez, Naomi Campbell, Franca Sozzani, Beyoncé, Pharrell Williams ve Rihanna gibi isimlerin ardından ödülü alacak olan Serena Williams, Grand Slam turnuvalarını kazanırken moda okuluna gitmiş ve 2018’de kendi giyim markası S by Serena kurmuş olmasıyla ön plana çıkıyor. Kendine has oyun tarzının yanı sıra tütüler ve neon renkler gibi kendisinden önce kortlarda görülmemiş tercihlere imza atan stiliyle de anımsanacak olan Williams’ın ödüle dair açıklamalarıysa şu şekilde: “Küçük bir kız olduğumdan beri modayı kendimi ifade etmek için bir çıkış noktası olarak kullandım. Tarzımı öğrenirken ve hayatım geliştikçe onun değişmesine izin verirken çok eğlendim ama her zaman bir şeyin doğru olduğuna inandım: moda, bedeniniz, ırkınız veya geliriniz ne olursa olsun herkes içindir. Çalışmalarına uzun zamandır hayranlık duyduğum bir kuruluş olan CFDA’dan prestijli Moda İkonu ödülünü almaktan ve her zaman örnek aldığım stil ikonları arasında yer almaktan inanılmaz bir onur duyuyorum.

Blend: Yapay Zeka Destekli Moda ‘App’lerine Giriş

Yapay zekanın alışverişin bir parçası haline geleceğinin uzun zamandır farkındayız. Kozmetik markalarının cilt alt tonları keşfi ve ürünlerin denenmesi için yarattıkları app’lerin yanı sıra moda dünyası da giysilerin tüketicilerin kişisel özelliklerini taşıyan kendi modelleri üzerinde denenebilmesi için pek çok atılım yapıyor. Öte yandan Bundle gibi uygulamalar da birçok farklı ürün ve marka üzerinden kişinin hem stiline hem de bütçesine uygun ürünler bulmasına yardımcı olmayı hedefliyor.

Bundle, kullanıcılara çeşitli farklı perakendecilerden ve e-Ticaret markalarından alınan görseller ve açıklamalarla dolu bir akış sağlamak için AI teknolojisinden yararlanıyor. Uygulama, daha kişiselleştirilmiş bir deneyim sunmak amacıyla kullanıcının uygulamayla nasıl etkileşim kurduğuna dayalı olarak neyi beğendiği, neyi kaydettiği, neyi paylaştığı ve daha fazlasını içeren verileri topluyor. Yani bir bakıma Instagram’ın irademiz dışında yaptığı önerileri daha profesyonel ve bilinçli bir şekilde yapıyor gibi düşünmek mümkün. ‘App’e dair ilgi çekici olan konu ,htiyaçlar ve bütçe gibi önemli faktörleri de dikkate alan bir yapay zeka modeline öncelik veriyor olması.

2024 Moda Anahtarları: New York Moda Haftasından Öğrendiklerimiz

Tıpkı günlük yaşamımızdaki pek çok yeni kavramı ifade etmek için yeni kelimelerle tanıştığımız gibi, moda dünyasında da trendler yeni kavramları doğuruyor. Trend analizi şirketi WGSN, New York Moda Haftası’nın ardından şu iki kavramı sözlüklerimize eklememizi tavsiye ediyor:

Easy Dressing‘: Sessiz lüksten clowncore’a uzanan bir skalada yeni trendleri yakalamak ve stilinizi bunlarla uyumlu hale getirmenin yollarını keşfetmekten yorulduysanız. ‘Easy dressing’ uzun zamandır beklediğiniz o trend olabilir. İsminden de anlaşılacağı üzere zahmetsiz giyinmeye öncelik veren bu anlayış, artan sayıda tüketiciye hitap ediyor. Giymesi kolay ve kolaylıkla kombinlenebilen ürünleri ön plana çıkaran bu kavram rağmen şık ve çok yönlü görünmek için fazla bir şeye ihtiyaç duymuyor. Tüketiciler giderek hızlanan trend döngüsüne doydukça, bu tür estetiğin norm haline gelmesi bekleniyor.

Bubble Hem’: y2K etkilerinin trend olmayı sürdürdüğünü kanıtlayan bu kavram, 2000’lerde sık gördüğümüz kabarcıklı eteklerin yarattığı yumuşak hacimli silueti, çağdaş modaya geri döndürüyor. Bu kez daya giyilebilir görünümler yaratmak adına kabarıklık daha zarif bir biçimde kullanılıyor.