Ayın Yeni Çıkan Albümleri: Judas Priest’tan Kaiser Chiefs’e

Lalelerin açmaya başladığı baharın ilk ayı olan martın yeni çıkan single ve albümlerinden gözüme çarpanları sizlerle paylaşacağım yazıyla karşınızdayım. 

İlk olarak yeni albümü The Mandrake Project’in turnesinde temmuz ayında ülkemize de uğrayacak Bruce Dickinson ile başlayalım. Beklenen albüm The Mandrake Project bu ay yayınlandı. Bruce Dickinson’ın çoğu albümünde yer alan Roy Z bu albümde de önemli bir rol üstleniyor. Albümden sevdiğim parçalara bakarsak; ilk single olan “Afterglow Of Ragnarok”, ortasında Led Zeppelin’in “Kashmir” parçası gibi oryantal bir bölüm olan “Fingers In The Wounds”, Roy Z’nin gitarlarının öne çıktığı, albümün en Iron Maiden vari parçası “Eternity Has Failed” (Manfred Mann’s Earth Band parçalarına benzeyen kısmını da ayrı bir sevdim) ve de albümün ballad eksikliğini dolduran “Face In The Crowd”.

“Ruby” isimli parçasıyla tanınan İngiliz indie grubu Kaiser Chiefs bu ayın en güzel albümlerinden birine imza atarak, Kaiser Chiefs’ Easy Eighth Album isimli funk soslu güzel bir albüm yayınladı. Öne çıkan parçalara gelirsek; Bruno Mars şarkılarını andıran “Beautiful Girl” ve “How 2 Dance”, girişi Rick James’in “Superfreak”ine benzeyen “Sentimental Love Songs” ve “Noel Groove”.

Geçen ay KMFDM’in yeni albümünden sonra industrial metal’in bir başka önemli grubu Amerikalı Ministry’de Hopiumforthemasses isimli bir albüm çıkardı. Eski Dead Kennedys vokalisti Jello Biafra’nın konuk olduğu albümde Fad Gadget’in “Ricky’s Hand” şarkısının çok gaz bir yorumu bulunuyor.

Peter Gabriel’ın Secret World Tour turnesine vokalist olarak katılmasından sonra tanınan ve 1997 tarihli “Where Have The Cowboys Gone” parçasıyla popüler olan Amerikalı şarkıcı Paula Cole, Lo isimli yeni albümünü yayınladı. “Follow The Moon”, “Monday, Tuesday, Wednesday”, “Flying Home” gibi güzel parçaların olduğu albüm genel olarak gayet başarılı. Güzel ve dinlendirici bir sese sahip olan Paula Cole, benim Tori Amos’a benzettiğim kadın vokallerden.

Bu ay Bruce Dickinson dışında yeni albüm çıkaran bir başka metal efsanesi Judas Priest grubu oldu. Çoğu 70 yaşının üzerinde olan grubun 19. albümünün ismi Invincible Shield. Seksenli yaşlara giren The Rolling Stones’un metal camiasındaki temsilcileri gibi bu yaşlarda böyle başarılı bir albüm çıkarmak gerçekten takdire şayan. “Crown Of Horns” albümün en sevdiğim parçası oldu. 

Power metal türünden ise iki yeni albüm var. Finlandiyalı Sonata Arctica grubu Clear Cold Beyond isimli bir albüm çıkarırken, İngiliz DragonForce, Warp Speed Warriors adlı yeni albümünü çıkardı. Albümde bulunan “Doomsday Party” Boney M’in “Ma Baker” parçasını anımsatıyor.

60’lar, rock and roll dinleyenler “Runaround Sue” parçasını mutlaka bir yerlerde duymuştur. İşte o parçanın sahibi Dion, Girl Friends isimli blues rock türünde yeni bir albüm yayınladı. Blues ve country müziğin önde gelen kadın sanatçılarının katkılarıyla oluşturulan albümde Carlene Carter, Sue Foley, Shemekia Copeland gibi birçok isim var. “An American Hero” ve “I Got Wise” dikkate değer parçalar.

Caz dünyasında ise Norah Jones, Visions isimli yeni albümünü piyasaya sürdü. “Come Away With Me”, “Sunrise” gibi hit parçalara sahip Amerikalı pop – caz sanatçısının bu albümünde de “All This Time” ve “Alone With My Thoughts” gibi güzel parçalar yer alıyor.

Amerikalı indie grubu Gossip, 2019 yılında tekrar bir araya geldikten sonraki ilk albümleri olan Real Power’i bu ay yayınladı. Albüme ismini veren parça “Real Power” bence çok başarılı olmuş. İngiliz alternatif rock grubu Elbow’da bu ay yeni albüm çıkaranlardan. Albümün ismi ise Audio Vertigo. “Things I’ve Been Telling Myself For Years” albümdeki favori şarkım. 

New age dünyasında ise, ülkemizde de oldukça popüler olan Kanadalı sanatçı Loreena McKennitt, The Road Back adlı yeni bir albüm yayınladı. Günümüzün popüler isimlerine de bir bakalım. Ariana Grande, Eternal Sunshine isimli bir albüm çıkardı. Shakira’nın 12. albümü Las Mujeres Ya No Lloran bu ayın yenilerinden bir diğeri. Beyonce’nin yeni albümü Cowboy Carter ise, ayın 27’sinde piyasaya çıkacak.

Son olarak yeni single’lara bakalım. Nick Cave And The Bad Seeds, ağustos ayında çıkacak yeni albümleri Wild God ile aynı ismi taşıyan parçayı bu ay yayınlarken, Iron & Wine, Fiona Apple il

Şubat 2024: Albüm ve Tekliler

Özellikle İstanbul olarak bu sene pek yaşamadığımız kışın son ayını geride bırakırken, Şubat ayında çıkan albümlere bir göz gezdirelim.

Amerikalı indie grubu Grandaddy, Blu Wav isimli yeni albümünü bu ay yayınladı. Grubun basçısı Kevin Garcia’nın ölümünden sonra çıkan ilk albüm olan Blu Wav, ismini bluegrass ve new wave türlerinin kısaltmasından almış. Bu iki tür dışında albümde country ve dream pop etkisi de oldukça hissediliyor. Bluegrass zaten country müziğin bir dalı. Dream pop etkisinden dolayı ben albüme Dreamy Blu wav ismini veriyorum. “Long As I’m Not The One” bence albümün en güzel parçası.

Alman industrial metal grubu KMFDM (Kein Mehrheit Für Die Mitleid), Let Go isimli 23. albümünü çıkardı. 40. yılını kutlayan grup, bu albümde de standardını korumuş. Açılış parçası “Let Go”, ağır gitarları, elektronik öğeleri ve doksanlar disko esintileriyle dikkate değer.

Olivier Libaux ve Marc Collin tarafından kurulan ünlü Fransız cover grubu Nouvelle Vague, Should I Stay Or Should I Go isimli yeni bir albüm yayınladı. İsminden anlaşılacağı üzere The Clash’in unutulmaz parçasının yorumu da albümde yer alıyor. Post punk ve bossa nova’yı çok güzel harmanlamasıyla tüm dünyada tanınan grup, ülkemizde de bir dönem, özellikle “In A Manner Of Speaking” parçasıyla çok seviliyordu. Grubun bu albümünde, “People Are People”, “Rebel Yell” “Rapture” gibi yine pek çok unutulmaz parçanın yorumu var. Ama bence albümün en güzeli, orjinali The Associates grubuna ait olan “Breakfast” parçası. James Bond filmlerinin şarkılarını anımsatan yorumu ve grubun vokalistlerinden Alona’nın güzel sesiyle albümde öne çıkıyor.

Amerikalı şarkıcı Usher, yeni albümü Coming Home’u yayınladı. 21 Savage, H.E.R, Summer Walker gibi isimlerin konuk olduğu albümde, synth pop soslu “Keep On Dancin’” ve BTS üyesi Junk Kook’un “Standing Next To You” parçasının Usher remix’i benim öne çıkardıklarım. Albümde ayrıca Billy Joel’in “Uptown Girl” şarkısının sample’ını kullanan “A-Town Girl” isimli bir parça da var. Popüler isimlerden yeni albüm çıkaran bir başka isim ise Jennifer Lopez oldu. Ben Affleck ile olan aşkı ve evliliğinden ilham alan, ve sanatçının son yirmi yılda çıktığı duygusal, psikolojik,  ruhsal yolculuğu anlatan albüme ayrıca This Is Me… Now: A Love Story isimli filmde eşlik ediyor. Albüme katkıda bulunanlar arasında sanatçının eşi ünlü aktör Ben Affleck ve Chaka Khan gibi isimler göze çarpıyor.

İngiliz Brit pop grubu Cast, 3 kişilik kadrosuyla çıkardığı ilk albüm olan Love Is The Call’u piyasaya sürdü. Grubun vokalist ve gitaristi John Power, bu albümde bas gitarda da yer alıyor. Albümde yer alan parçalardan “Time Is Like A River” ve “Tomorrow Call My Name” favorilerim.

Kiss’in eski gitaristi Ace Frehley, 10000 Volts adlı yeni bir solo albüm çıkardı. Albümde bulunan “Fightin For Life” oldukça gaza getirici ve canlı performanslarda coşkuyu zirveye taşıma potansiyeline sahip.

Amerikalı indie grubu MGMT’nin Loss Of Life isimli albümü de bu ayın yenilerinden. “Time to Pretend”, “Kids”, “Electric Feel” gibi çok güzel parçaları üreten grubun bu albümü benim için hayal kırıklığı oldu. Albüm, psych rock’dan Brit pop’a farklı sularda yüzüyor ama bir şeyler eksik bence. Bir karakter ortaya koyamıyor. Albüme Fransız şarkıcı Christine And The Queens’de bir parçada vokaliyle konuk olmuş.

Sıradaki durağımız İsveç. Metalcore grubu Amaranthe, The Catalyst isimli bir albüm çıkardı. Üç vokalistli grubun brutal vokallerini bu albümde, ayrılan Henrik Englund Wilhelmsson yerine Mikael Sehlin üstlenmiş. “Liberated” ve “Stay A Little While” albümdeki beğendiğim parçalar oldu.

Son olarak İngiliz şarkıcı Paloma Faith’in yeni albümü The Glorification Of Sadness’dan bahsedelim. Sanatçının oldukça kişisel olarak adlandırdığı albümün öne çıkan parçası, single olarak ekim ayında yayınlanan ve  Adele’in “Rolling In The Deep” parçasına benzettiğim “How You Leave A Man”.

Ayın yeni single’larından da bir iki örnek verelim. Vampire Weekend, nisan ayında piyasaya çıkacak “Only God Was Above Us” isimli albümden “Capricorn” ve “Gen-X Cops” isimli iki parça yayınladı. Özellikle “Capricorn” albüm için beklentimi yükseltti. Pearl Jam ise yine nisan ayında çıkacak Dark Matter albümü ile aynı ismi taşıyan parçayı bu ay gün yüzüne çıkardı. Sonraki yazıda görüşmek üzere, hoşça kalın.

Ocak 2024: Albüm ve Tekliler

Shed Seven | Fotoğraf: YorkMix

İlk olarak İngiliz indie grubu The Vaccines’in yeni albümü Pick-Up Full Of Pink Carnations’dan bahsedelim. Albümün isminin ilham kaynağı, Don McLean’in “American Pie” parçasında geçen bir satır. Parçada geçen “I was a lonely teenage broncin’ buck / With a pink carnation in a pick-up truck” bölümü biraz değiştirilerek albüme ismini vermiş. Şarkıyı yazarken o sıralar Los Angeles’da yaşayan grubun vokalisti Justin Young, Amerikan rüyasının bitişini anlatan bu parçayı, kendi hayatında biten ilişkileri, Freddie Cowan’ın gruptan ayrılması gibi olayları düşünerek, hayallerin yıkılması ile bağdaştırmış. Albümün temposu neredeyse hiç düşmüyor. “Sometimes, I Swear” ve “Love To Walk Away” öne çıkardığım parçalar.

Britpop grubu Shed Seven, A Matter Of Time isimli yeni bir albüm yayınladı. Gruba yeni katılan davulcu Rob Maxi Maxfield ve klavyeci Tim Willis’in yer aldığı albüme ayrıca The Libertines’in önemli ismi Pete Doherty ve Happy Monday grubundan tanıdığımız Rowetta’da katkıda bulunmuş. Grubun gitaristi Paul Banks, bu albümle grubun köklerine nostaljik bir yolculuk yaptığını söylemiş. Albümde “Tripping With You”, “Kissing California” ve “Let’s Go Dancing” gibi güzel parçalar var. “Ring of Changes” parçası ise Franz Ferdinand şarkılarını andırıyor. Grubu tanımayanlar için 1996 tarihli “On Standby” parçasını da tavsiye ederim.

Progresif rock’ın önemli gruplarından Magnum, Here Comes The Rain isimli bir albüm çıkardı. Grubun gitaristi ve kurucu üyelerinden olan Tony Clarkin, albümün çıkmasından 5 gün önce hayatını kaybetti. Her zaman çizgisini ve istikrarını koruyan grup, bu albümde de başarılı işlere imza atmış. “After The Silence”, “I Wanna Live” ve “The Seventh Darkness” favori parçalarım.

Amerikalı punk rock grubu Green Day 14. Albümü olan Saviors’u yayınladı. Albümden çıkan single’ları pek beğenmemiştim, ama Green Day yine belli bir çizgiyi korumuş. Özellikle Billie Joe Armstrong 51 yaşına gelmiş olmasına rağmen ilk günkü vokal performansını koruyor. Albümün son parçası “Fancy Sauce” dinledikten sonra hemen dilime takıldı.

DJ’ler dünyasında ise Hollandalı ünlü DJ Armin Van Buuren’ın Breathe In isimli yeni albümünü görüyoruz. Albümde, 2019 yılında Grammy adaylığı bulunan İngiliz house müzik grubu Goodboys ile yaptıkları bir parçada bulunuyor. “Love Is A Drug” ise bence öne çıkan parça.

Metal dünyasında Saxon grubunun Hell, Fire And Damnation albümü bu ayın yenilerinden. Bu albümle beraber Paul Quinn’in yerine gruba Diamond Head’in gitaristi Brian Tatler katılmış. Amerikalı punk grubu Alkaline Trio, Blood, Hair And The Eyeballs isimli 10. Albümünü yayınladı. Grubun davulcusu Derek Grant bu albümle birlikte gruptan ayrıldı. Atom Willard grubun yeni davulcusu oldu. Albümün ismi ise, Blink -182’den de tanıdığımız grup üyesi Matt Skiba’nın annesinin bir sözünden geliyor. Acil servis hemşiresi olduğu zamanlarda, iş arkadaşlarıyla beraber çok yoğun gecelere ”Blood, Hair And The Eyeballs” derlermiş. Albümün en sevdiğim parçası “Scars” oldu.

Synth pop grubu Future Islands, People Who Aren’t There Anymore isimli son albümlerini bu ay çıkardı. Bence inişleri çıkışları çok olmayan, sakin ve tekdüze bir synth pop albümü olmuş. Beni hayal kırıklığına uğratan bir başka grup ise, mükemmel bir ilk albümden sonra, beklentimin çok yüksek olduğu The Smile’ın ikinci albümü olan Wall Of Eyes oldu. Eleştirmenlerden olumlu yorumlar alan albümü belki birkaç kez daha dinlemeye ihtiyacım var.

Ayın diğer yeni çıkanlarına baktığımızda ise Amerikalı rapçi Kid Cudi’nin Insano ve R&B sanatçısı Kali Uchis’in Orquideas isimli albümlerini görüyoruz. Yeni çıkan single’lardan da örnekler verelim. Bring Me The Horizon, bu sene yayınlayacakları Post Human: Nex Gen albümünden “Kool – Aid” isimli bir parça yayınladı. Indie grubu MGMT’nin Şubat ayında çıkacak Loss Of Life albümünün üçüncü single’ı “Nothing To Declare”de bu ayın yenilerinden. Son olarak, Amerikalı ikili The Black Keys’in, nisan ayında piyasaya çıkacak olan Ohio Players albümünün ilk single’ı “Beautiful People (Stay High)”ı yayınladıklarını duyurup, yazıyı burada noktalıyorum.

Aralık: Yeni Çıkan Albümler ve Tekliler

İlk olarak Peter Gabriel ile başlayalım. Efsane isim, cover ve yeniden yorumlanan parçaların içinde bulunduğu albümleri saymazsak, 21 sene sonra I/O isimli yeni bir albüm yayınladı. Albümde 12 parça yer alıyor, ancak bu parçaların Bright-Sight Mix ve Dark-Sight Mix adı altında iki farklı versiyonu bulunuyor. Albüm çalışmaları 1995 yılında başlasa da Peter Gabriel’in diğer projelerine odaklanması dolayısıyla 2000’lerin başında yayınlanması planlanan albümün çıkış tarihi günümüzü bulmuş. Sene başından itibaren Peter Gabriel, her dolunayda yeni bir parça yayınlayarak albümü sene sonunda çıkardı. Parçalara gelirsek, ilk single olan “Panopticom”, “I/O” ve “Four Kinds Of Horses” benim öne çıkardıklarım.

İsveçli senfonik rock grubu Therion, Leviathan albüm üçlemesinin sonuncusu olan Leviathan 3’ü bu ay yayınladı. Albümde bulunan ve bence albümün en güzel parçası olan “Ruler Of Tamag” yani “Cehennemin Hükümdarı”, Türk mitolojisinden yeraltı tanrısı Erlik Han’ı konu alıyor. Tamag, eski Türk lehçelerinde cehennem anlamına geliyor. Şarkının koro kısmında Türkçe sözler var. Grup bu sözlerin çevrilmesinde Almora grubundan Soner Canözer’den yardım almış. Grubun gitaristi Christofer Johnsson, Türkçe’nin melodik ve şarkı söylemeye uygun bir dil olduğunu ve gelecekte yine Türkçe’yi kullanmak istediğini söylemiş.

Smooth caz denince akla ilk gelen isimlerden olan Amerikalı müzisyen Kenny G, Innocence isimli bir albüm çıkardı. Smooth caz bana biraz yemek müziği gibi gelse de eskilerden günümüze güzel örnekler vardır. Kenny G’nin eski albümlerinde bulunan “Forever In love”, “Songbird” gibi parçaları da onlara örnektir. Bu albüm ise yedi orjinal parça dışında ninnilerden oluşuyor. Uykuya dalmak için denenebilir.

İngiliz alternatif rock grubu Keane, 2003 tarihli İngiliz romantik komedi filmi  Love Actually’nin soundtracki için yaptığı ancak filmde kullanılmayan ve yayınlanmayan “Love Actually” isimli parçayı yayınladı. O zamanlar plak şirketi olmayan grubun bu parçasını filme koymayan filmin yönetmeni Richard Curtis, parçanın filmde yer almaması konusunda yaptığı açıklamada, parçayı filme koymaya çalıştığını ancak sonunda melankolik ve yoğun geldiği için koymadığını, ama altı ay sonra grubun Hopes And Fears albümü bir numaraya yükseldiğinde ne kadar büyük bir hata yaptığını anladığını söylemiş. Şimdi parçanın yayınlanmasıyla herkesin şarkıyı dinleyebilme imkanına sahip olmasının kendisini mutlu ettiğini de eklemiş.

Bu ay albüm çıkaran efsane isimlerden biri de Neil Young. Usta isim, Before And After isimli bir albüm yayınladı. Sanatçının az bilinen 13 eski parçası, akustik olarak yeni yorumuyla albümde yer alıyor. Neil Young vokal yapması dışında, gitar, piyano, mızıka gibi albümdeki tüm enstrümanları da kendisi çalmış.

Ünlü aktör Ryan Gosling ve Mark Ronson, Barbie filminin soundtrack’inde bulunan “I’m Just Ken” parçasının farklı versiyonlarını içeren Ken The EP isimli bir EP yayınladı. Mark Ronson ve Andrew Wyatt tarafından yazılan parça, Spotify’da 70 milyondan fazla dinlendi. EP’de parçanın bir de Purple Disco Machine tarafından yapılan remixi bulunuyor.

Kısaca diğer yeni çıkan single ve albümlere göz atarsak, Kanadalı şarkıcı Tate McRae’nin yeni albümü Think Later, Avustralyalı pop müzik şarkıcısı Sam Fischer’in ilk stüdyo albümü olan I Love You, Please Don’t Hate Me ve Nicki Minaj’ın Pink Friday 2 albümlerini görüyoruz. Single’larda ise Green Day, “The American Dream Is Killing Me” isimli bir parça yayınlarken, Kanadalı rock grubu Sum 41, mart ayında çıkacak yeni albümünden “Rise Up” isimli parçayı yayınladı. Hepinize iyi bir yıl dileyerek yazıyı burada noktalıyorum. Hoşça kalın.

Kasım: Yeni Çıkan Albümler ve Tekliler

İlk olarak Roger Waters ile başlayalım. Pink Floyd’un efsane ismi, The Dark Side Of The Moon Redux ismi ile tüm sözlerini kendisinin yazdığı, 1973 tarihli Pink Floyd’un efsane albümü The Dark Side Of The Moon’u piyasaya çıkışının ellinci yılında yeniden yorumladı. Albüme Roger Waters dışında katkı veren başka Pink Floyd üyesi yok. Albümde gitar solo da yok. Konuşmalar var. Pink Floyd davulcusu Nick Mason albümün harika olduğunu ve orjinalini bozacak bir şey görmediğini söylemiş. Genel olarak orjinal versiyonun yanında bu albümü “Time” dışında beğenmedim. Hele “Money” yorumu, sanki biri Leonard Cohen’in vokalini taklit ederek parçayı yorumlamış gibi bence bayağı gereksiz olmuş. 

Kanadalı indie grubu Metric, Formentera 2 isimli yeni albümlerini yayınladı. Bu albüm, grubun 2022 tarihli Formentera albümünün devamı niteliğinde. Albümde “Days Of Oblivion” gibi dream pop öğeleri taşıyan parçalar var. Grubun vokalisti Emily Haines, albümden çıkan ilk single olan “Just The Once”ı regret disco olarak tanımlamış. (Grubun Dead Disco isimli eski bir parçası vardı). 

“Never Gonna Give You Up”, “Together Forever” gibi parçalarıyla hatırladığımız seksenlerin ünlü ismi Rick Astley, Are We There Yet? isimli bir albüm çıkardı. Glastonbury Festivali’nde İngiliz indie grubu Blossoms ile The Smith parçalarını çok güzel yorumlayan sanatçının yeni albümünün ilham kaynağı, Bill Withers, Al Green, Marvin Gaye gibi soul müziğin efsaneleri olmuş. Albümden benim sevdiğim parça ise, şarkıcının eski pop – dans pop türü hareketli parçalarının aksine piyano ağırlıklı slow parça “Blue Sky” oldu.

Amerikalı pop punk grubu Blink-182’nin yeni albümü One More Time… yayınlandı. Bu albümde grubun kurucu üyesi ve vokalist – gitaristi Tom DeLonge’un geri dönüşünü görüyoruz. 17 parçadan oluşan uzun bir albüm olmuş. Favori parçalarım, nakarat kısmında geçen “Ole, ole” sözleriyle çok güzel bir tezahürat parçası olabilecek “Dance With Me” ve synth wave soslu “Blink Wave”.

Amerikalı alternatif rock grubu Blue October, üç albümden oluşacak Spinning The Truth Around’un ikincisi olan Part 2’yi çıkardı. “Slow Down” isimli parça öne çıkıyor. 2024 yılında yayınlanacak Part 3 ise, Part 1 ve 2’de bulunan şarkıların remiks ve alternatif versiyonları ile, grubun önceki albümlerinde bulunan bazı parçaların remikslerinden oluşacak.

Indie folk’un önemli ismi Amerikalı Sufjan Stevens, 10. Albümü olan Javelin’i yayınladı. Genel itibariyle diğer Sufjan Stevens albümleri gibi gayet sakin, dinlendirici olan albümde bir de “My Red Little Fox” isimli şeker gibi bir parça var. Rap dünyasında Drake’in yeni albümü For All The Dogs ve Bad Bunny’nin Nadie Sabe Lo Que Va A Pasar Mañana isimli albümünü görüyoruz. Bir başka yeni albüm ise, bu yazın sevilen şarkılarından “Rush”ı içinde barındıran Troye Sivan’ın son albümü Something To Give Each Other. 

Hollandalı senfonik metal grubu Within Temptation, Bleed Out isimli yeni albümünü bu ay yayınladı. Albümün 2020 yılında çıkan ilk single’ı ile beraber beş single, albümden bağımsız olarak yayınlandı. Albüm duyurusu 2023 yılında yapılırken, grup daha sonra iki single daha çıkardı. Bence albümün öne çıkan parçası ise “Unbroken”.

Bu ayın en önemli albümü ise, 60 seneden fazla süredir müzik dünyasında yer alan, gelmiş geçmiş en önemli gruplardan biri olan The Rolling Stones’un yeni albümü Hackney Diamonds. Bu albümle ile ilgili önümüzdeki ay ayrı bir yazı yazmayı düşünüyorum. 

New wave’in önemli gruplarından OMD, Bauhaus Staircase isimli yeni bir albüm çıkardı. 2010’ların sonu ve 2020’lerin ilk dönemlerindeki politikacılardan ilham alan albümde Kraftwerk parçalarını çağrıştıran “Anthropocene” isimli parça dikkate değer. Seksenlerin önemli metal gruplarından Dokken’ın içinde “Lost In You” gibi güzel parçalar bulunduran yeni albümünün ismi ise Heaven Come Down.

Yeni çıkan single’lardan örnekler verirsek, albüm fabrikası King Gizzard And The Lizard, “Theia”, “Silver Cord” ve “Set” adlı üç single yayınlarken, metalcore grubu Bring Me The Horizon, DArkSide isimli bir single çıkardı. Ringo Starr ise Rewind Forward adlı bir EP yayınladı. 

Eylül: Yeni Çıkan Albümler ve Tekliler

Bu ayın yenilerine, elektronik müziğin ünlü grubu The Chemical Brothers ile başlıyoruz. İngiliz ikilinin yeni albümü For That Beautiful Feeling bu ay yayınlandı. Albüme 26 Ekim’de çıkacak Paused In Cosmic Reflection isimli retrospektif kitap eşlik edecek. Kitapta, grup üyeleriyle ve de grubun daha önceden çalıştığı Beck, Beth Orton, Noel Gallagher gibi isimlerle yapılan röportajlar yer alıyor. Bu albüme katkıda bulunan isimlerse Beck ve Halo Maud isimli Fransız vokalist. Progresif house, dans gibi türleri içine alan albümdeki parçalardan “The Weight” gaza getirici dolu dolu bir parça. Alakasız türler de olsa bana Beastie Boys’un “Sabotage”ını hatırlatıyor. Öne çıkaracağım diğer parça ise, girişini pek beğenmesem de sonradan güzelleşen ve dans pistlerinin aranan parçalarından biri olmaya aday “Live Again”.

Sırada üç progresif metal grubunun yeni albümleri var. İngiliz grup Tesseract, War Of Being isimli yeni bir albüm çıkardı. Grup, aynı zamanda albüme dayanan aynı isimde bir video oyunu çıkardı. Hem VR hem de masaüstü platformlarda oynanabilen oyunun tasarımcısı grubun vokalisti Daniel Tompkins. Amerikalı sludge – progresif metal grubu Baroness ise Stone isimli altıncı albümünü yayınladı. Ülkemizde oldukça sevilen ve sık sık konser vermeye gelen İsveçli grup Soen, Memorial adlı yeni bir albüm yayınladı. Benim de çok sevdiğim ve daha önce hakkında ayrı bir yazı yazığım grubun bu albümünden aklımda sadece “Hollowed” isimli ballad kaldı. Elisa isimli kadın bir vokalistin eşlik ettiği parça gayet güzel olmuş. Onun dışında albüm beklentilerimin altında kaldı.

İngiliz indie grubu The Coral iki yeni konsept albümle bu ayın gözüme çarpanlarından biri. 2000’li yılların başında, “Dreaming Of You” isimli eğlenceli parçalarıyla tanıdığım grup (bu parçayı mutlaka dinleyin), Sea Of Mirrors ve Holy Joe’s Coral Island Medicine isimli iki albüm yayınladı. Sea Of Mirrors, bir western filminin hayali soundtrack’i. Yaptığı albümlerde folk öğelerini sıkça kullanan grup, bu albümde de country rock, folk gibi türlere yer vermiş. En sevdiğim parça, Edward Sharpe & Magnetic Zeros parçalarına benzettiğim “Wild Bird” oldu. Albüme, grubun eski kurucu üyesi Bill Ryder-Jones ve Love grubunun gitaristi Johnny Echols konuk olmuş. Ayrıca 28 Days Later filminden tanıdığımız İrlandalı aktör Cillian Murphy’yi, albümün son parçası olan “Oceans Apart”da duyuyoruz. Sadece fiziksel olarak basılan Holy Joe’s Coral Island Medicine’da ise, “Leave This Town” ve “Down By The Riverside” isimli güzel parçalar var.

İsveçli elektro pop ikilisi Icona Pop, Club Romantech isimli üçüncü albümünü yayınladı. Amerikalı house grubu Sofi Tukker ile yaptıkları, 2020 yılında single olarak yayınlanan “Spa” isimli parça, Chemical Brothers’ın yeni parçası “Live Again” gibi insanda dans etme isteği uyandıran bir şarkı. Sıradaki durağımız Kanada. Eğlenceli parçalar yapan Kanadalı alternatif rock grubu Barenaked Ladies, yeni albümleri In Flight’ı yayınladı. Albümde “Lovin’ Life” ve “One Night” isimli iki güzel parça var.

“One Of Us” parçasıyla doksanların simgelerinden biri olan Joan Osborne, Nobody Owns You adlı yeni bir albüm çıkardı. Bence doksanların en güzel albümlerinden biri olan, 1995 tarihli, içinde “One Of Us” dışında, “St. Teresa”, “Pensacola” gibi süper parçalar barındıran Relish albümünden sonra bir daha aynı başarıyı yakalayamayan sanatçının bu albümünde sesinin de artık baya bir değişmiş olması beni biraz hüzünlendirdi. Eski Joan Osborne’nün sesi olmasa da albümde “The Smallest Trees”, “Time Of The Gun” gibi güzel parçalar var. Diğer yeni çıkanlardan örnekler verirsek,  Avustralyalı şarkıcı Kylie Minogue’un Tension isimli yeni albümünü görüyoruz. Black metal severler içinse İsveçli grup Marduk’un Memento Mori isimli yeni bir albümü olduğunu duyuralım.

Single’lara baktığımızda Sia, 2024 yılında çıkacak Reasonable Woman albümünün ilk single’ı olan “Gimme Love”ı yayınladı. Usta müzisyen Steven Wilson ise bu ay sonu çıkacak The Harmony Codex albümünden “Impossible Tightrope”, “Rock Bottom” ve “What Life Brings” isimli üç yeni single yayınladı. Gelelim en önemli single’a. 60 seneden fazla süredir etkin olan rock müziğin efsane grubu The Rolling Stones, gelecek ay çıkacak yeni albümleri “Hackney Diamonds”dan “Angry” isimli çok güzel bir parça yayınladı.

Ağustos: Yeni Çıkan Albümler ve Tekliler

Birdy
Birdy | Fotoğraf: NME

İlk olarak gerçek adı Andrew John Hozier Byrne olan İrlandalı müzisyen Hozier’in yeni albümü Unreal Earth ile başlayalım. Albümün ilham kaynağı Dante’nin İlahi Komedyası’nın Cehennem bölümü. Hozier, albümü pandemi zamanı yazmış. Albümdeki parçalarda İrlanda dilinden örnekler var. Hozier bir röportajında başka dillerle ifade edilemeyen bazı şeyler olduğunu söylemiş. Albümdeki favori parçam ise “Abstract (Psychopomp)”.

Sıradaki albümümüz İngiliz elektronik müzik grubu Jungle’ın Volcano isimli albümü. Neo soul – dans karışımı bir sounda sahip olan grubun dördüncü albümüne Channel Tres, Roots Manuva gibi rapçiler katkıda bulunmuş. Grup üyesi Josh Lloyd, bu albümün şimdiye kadar yaptıkları en samimi albüm olduğunu belirtmiş ve soul müziğe olan sevgilerini yinelemiş. Gerçekten de albümde soul müzik bayağı baskın. Albümün enerjisi oldukça yüksek. Özellikle “Back On 74” parçası dinledikten sonra hemen aklınıza takılıyor. Bu arada grubun ilk albümünde bulunan “Lucky I Got What I Want” isimli harika bir parçayı da dinlemenizi tavsiye ederim.

Henüz 14 yaşındayken Bon Iver’ın “Skinny Love” coverı ile üne kavuşan İngiliz müzisyen Birdy’nin yeni albümü Portraits’de bu ayın yenilerinden. Bu albümde bulunan “Raincatchers” parçasının mart ayında çıkan en sevdiğim single olduğunu yazmıştım. Seksenler pop esintili, yer yer Kate Bush’u hatırlatan parçaların olduğu bu albümden sevdiğim bir diğer parça “Ruin 1” oldu. Bazı yerlerde Birdy’nin sesini Tori Amos’a da benzettim bu albümde.

Kanadalı efsane müzisyen Neil Young’un rafa kaldırdığı bir başka albüm daha gün yüzüne çıktı. 1977 yılında yayınlanması planlanan ama sonradan yayınlanmayan Chrome Dreams albümü bu ayın yeni albümlerinden biri oldu. Albümde bulunan 12 şarkı, çeşitli albümlerde daha önce yayınlandı. Albüm, parçaların farklı versiyonlarını bekleyenler için pek bir şey ifade etmeyebilir. Çok fazla değişiklik yok. “Sedan Delivery” ve “Hold Back To Tears” parçalarında daha sonra yayınlanan versiyonlarda olmayan bazı sözler var. En sevdiğim Neil Young parçalarından biri olan “Like A Hurricane”de bu albümde bulunuyor ama American Stars ‘N Bars albümdeki versiyonun aynısı. Neil Young 2007 senesinde, daha orjinali yayınlanmadan bu albümün devamı niteliğinde olan Chrome Dreams 2’yi yayınlamıştı.

Gerçek adı Will Oldham olan indie – folk sanatçısı Bonnie “Prince” Billy, Keeping Secrets Will Destroy You isimli yeni bir albüm çıkardı. Aynı zamanda aktör olan sanatçı, 2006 yılında Amerikan post rock grubu Tortoise ile birlikte Bruce Springsteen’in “Thunder Road” parçasını yorumlamıştı. Orjinalinden güzel olan coverların en iyi örneklerinden biri olan bu yoruma bir bakmanızı tavsiye ederim. Bu albümde ise “Behold! Be Held!” gitar, keyboard ve saksafon karışımlı dingin havası ile öne çıkıyor.

Haziran ayında Hollywood Vampires grubuyla ülkemizde konser veren glam rock’ın usta ismi Alice Cooper, Road isimli yeni bir albüm çıkardı. Albümde bulunan “Rules Of The Road” parçasının girişi Golden Earring grubunun “Radar Love” parçasını anımsatıyor. Albümü çok beğenmesem de 75 yaşındaki usta müzisyenin, enerjisinden bir şey kaybetmeden eski usul bir hard rock albümü ortaya çıkarmış olması takdire değer.

İngiliz post punk grubu Public Image Ltd. yeni albümü End Of World’ü yayınladı. Sex Pistols grubundan hatırlayacağımız vokalist John Lydon, albümdeki “Hawaii” parçasını nisan ayında kaybettiği eşi Nora Forster’a adamış. Bence albümün öne çıkan parçası ise “Car Chase”.

The Last Shadow Puppets’dan tanıdığımız Miles Kane, One Man Band isimli beşinci albümünü yayınlarken, metalcore grubu Asking Alexandria ise Where Do We Go From Here isimli yeni bir albüm çıkardı. Single’lara geldiğimizde Guns N’ Roses’ın “Perhaps” isimli parçasını görüyoruz. Bir başka yeni single ise, progresif metal grubu Tesseract’ın eylül ayında çıkacak olan War Of Being albümünde yer alacak olan “The Grey” isimli parça. Alternatif rock ve indie türlerinde ise Slowdive grubunun “The Slab” isimli single’ını, Amerikalı grup The National’ın “Space Invader” ve “Alphabet City” isimli iki yeni parçasını, Wilco grubunun eylül ayında çıkacak Cousin albümünün ilk single’ı olan “Evicted”’ı görüyoruz. İskoç synth pop grubu Chvrches ise ilk albümleri The Bones Of What You Believe’in ekim ayında çıkacak 10. Yıl özel baskısından “Manhattan” isimli bir single yayınladı. Albümde, bu parça gibi 2013 yılında kaydedilmiş ancak yayınlanmamış üç tane daha parça olacak.

Temmuz: Yeni Çıkan Albümler ve Tekliler

İlk olarak rap dünyası ile başlayalım. Raple pek aram olmasa da sevdiğim bazı gruplar – sanatçılar var. Onlardan biri de Amerikalı rapçi Nas. Sanatçının yeni albümü Magic 2 yayımlandı. 2021 tarihli Magic albümünün devamı niteliğinde olan albümde, 50 Cent ve 21 Savage’ın konuk olduğu parçalar var. 50 Cent’ in yer aldığı ve 50 – 60’ların ünlü R&B grubu The Dells’in “I Can Sing A Rainbow / Love Is Blue” parçasının sample olarak kullanıldığı “Office Hours” ve girişi Nilüfer’in “Dönsen Bile” şarkısını anımsatan “Motion” albümden seçtiğim parçalar. Rap dünyasının bir başka ismi Post Malone da Austin isimli yeni bir albüm çıkardı. Ancak bir rap albümü değil. Baya baya akustik gitarın önde olduğu bir pop albüm ortaya çıkmış. “Something Real” albümün öne çıkan parçası. Sanatçı eskiden Guitar Hero oyunu sayesinde gitara merak sarmış. Youtube’da AC/DC, Metallica videoları seyrederek gitar çalmayı öğrenmiş. Üzerindeki Bob Dylan dövmesinden Nirvana parçalarını coverlamasına, rock’a olan ilgisi bilinen bir isim Post Malone.

PJ Harvey’in yeni albümü I Inside Old Year Dying bu ayın yeni çıkanlarından biri. Tekli olarak yayımlanan ve albüme ismini veren “I Inside Old Year Dying” parçası geçen ayın en beğendiğim teklisi olmuştu. PJ Harvey’in kendi yazdığı şiir kitabı Orlam’dan uyarladığı 12 parçadan oluşan albümde çocukluğunun geçtiği Dorset bölgesinin kaybolmaya yüz tutmuş lehçesinden örnekler var. “Prayer At The Gate” albümdeki hoş parçalardan bir diğeri.

Gelecek yıl kuruluşunun 60. yılını kutlayacak ünlü funk – R&B grubu Kool And The Gang, People Just Wanna Have Fun isimli yeni bir albüm yayımladı. 2020 ve 2021 yılında üst üste kurucu üyelerinden ikisini kaybeden grubun diğer kurucu üyesi ve basçısı Robert “Kool” Bell yaptığı açıklamada albümde funktan caza, pek çok türden örnekler olduğunu, yeni ve eskinin bir araya geldiğini söyledi. İşte o caz esintisi taşıyan parçalarından biri olan “99 Miles To JC” dinlerken sizi rahatlatma potansiyeline sahip güzel bir şarkı olmuş.

İngiliz grup Blur, sekiz senelik bir aradan sonra The Ballad Of Darren isimli bir albüm çıkardı. Albümü oluşturan parçaları grubun vokalisti Damon Albarn, bir Gorillaz turnesi sırasında yazmış. Albümün kapak fotoğrafı ise ünlü İngiliz fotoğrafçı Martin Parr’a ait. Melankolik yapıda sakin bir albüm ortaya çıkmış. Ben çok ısınamadım.

Amerikalı indie grubu Local Natives’in yeni albümü Time Will Wait For No One da bu ayın yenilerinden biri. Bu albüm ben de Tame Impalaya’yı andırdı biraz. Yeni albüm yayımlayan bir başka indie grubu ise Grouplove. “Tongue Tied” ve “Ways To Go” gibi parçalarıyla tanınan grubun yeni albümünün ismi, “I Want It All Right Now”. Gayet enerjik bir elektro pop parçası olan “Climb” ve yavaş başlayıp sonradan güzel bir gitar solonun da katkısıyla sizi zirvelere taşıyan “Wall” albümdeki favori şarkılarım. Punk dünyasına bakarsak, geçtiğimiz sene tekrar birleşen, “Oceans Avenue” parçalarıyla sevdiğim pop punk grubu Yellowcard’ın, Childhood Eyes isimli bir EP yayımladığını görüyoruz. 

Bu ayın en güzel albümlerinden birinde sıra. Antony Hegarty, Anohni ismine geçtikten sonra Antony And The Johnsons grubuyla ilk albümü olan My Back Was A Bridge For You To Cross isimli ilk albümünü bu ay yayımladı. Grubun adı da artık Anohni and the Johnsons. Yaptığı şarkılarla her zaman dinleyicilerin içine işlemeyi başaran Anhoni, yine harika bir iş çıkarmış. Ölümünden kısa bir süre önce Lou Reed ile yaptığı konuşmada, Lou Reed’in bir buz kalıbının ağzında erimesi gibi çok basit şeylerin güzelliğini fark etmesini anlattığı “Sliver Of Ice”, “Rest” ve “Scapegoat” gibi harika parçalar bu albümde yer alıyor.

Son olarak yeni çıkan teklilerden birkaç örnek verelim. Kanadalı indie grubu Metric, yeni çıkacak olan Formentera 2 albümünün ilk teklisi olan “Just The Once” parçasını yayımladı. İsveçli rock grubu The Hives “Rigor Mortis Radio” isimli bir single çıkardı. İngiliz ikili Royal Blood’ın son teklisinin ismi ise “Pull Me Through”. Geçtiğimiz gün hayatını kaybeden Sinead O’Connor’ı buradan anarak yazımı noktalıyorum.

Haziran: Yeni Çıkan Albümler ve Tekliler

Haziran’ı geride bırakırken, bu ay yeni çıkan albüm ve single’lardan gözüme çarpanlara birlikte göz atalım.

Bob Dylan | Fotoğraf: BBC

Haziran: Yeni Çıkan Albümler ve Tekliler,

Amerikalı metal grubu Avenged Sevenfold’un yeni albümü Life Is But A Dream ile başlayalım. Grup, baya deneysel bir albüme imza atmış. Progresif metal türünde olan albümde, System Of A Down’dan, Daft Punk’a çeşitli gruplardan esintiler duyuyorsunuz. Açılış parçası “Game Over”ı dinlerken acaba SOAD mı dinliyorum diyebilirsiniz. “(O)rdinary” parçası, iki önceki şarkı olan “Easier”da fragmanını gösterdikleri Daft Punk’a verilen selamın doruğa çıktığı şarkı. “(D)eath” parçasında ise yetmişler film müziklerine bir gönderme var bence. Hatta Arctic Monkeys’in son albümü olan The Car’a konulabilecek bir parça.

İzlandalı efsane post rock grubu Sigur Ros, on senelik bir aradan sonra Atta isimli yeni albümleriyle döndü. Bu albümde 2012 yılında gruptan ayrılan klavyeci Kjartan Sveinsson’un dönüşünü de görüyoruz. Grup, albümle beraber 41 kişilik bir orkestra eşliğinde turneye çıktı. Temmuz ayında ülkemize de uğrayacak olan grubun Türkiye konseri maalesef orkestranın eşlik etmediği konserlerden biri olacak. Albümün Robert Ames önderliğinde London Contemporary Orkestra ile olan kayıtları Londra Abbey Road stüdyolarında yapılmış. Yeni albümde grup bildiğimiz Sigur Ros soundunu korumuş. İlk dinleyişimde çok öne çıkan parça bulamasam da “Fall” dikkatimi çekti. Post rock demişken, bu türün yakın sularında gezen Balmorhea’nın da Pendant World isimli yeni bir albüm çıkardığını ve temmuz ayında ülkemize konuk olacağını hatırlatalım.

Geçtiğimiz ay, “Gila Monster” isimli single’ını duyurduğum King Gizzard & The Lizard Wizard’ın yeni albümü yayınlandı. Albümün tam adı: Petrodragonic Apocalypse; Or, Dawn Of Eternal Night: An Annihilation Of Planet Earth And The Beginning Of Merciless Damnation. Bu albüm 2019 tarihli Infest The Rats’ Nest isimli albümün devamı niteliğinde bir metal hatta trash albümü olmuş. “Gila Monster” favori parçam. Açılış parçası “Motor Spirit”de dikkate değer parçalardan. Grup tam bir albüm fabrikası gibi çalışıyor. 2022 yılında beş albüm çıkardılar.

Yaşayan efsane Bob Dylan, Shadow Kingdom: The Early Songs Of Bob Dylan isimli, Alma Har’el tarafından yönetilen konser filmini albüm formatinda yayınladı. Albüm sanatçının kariyerinin ilk yarısındaki 13 şarkının yeni kaydı ve bir tane yeni enstrümantal parçadan oluşuyor. “What Was It You Wanted”, “Forever Young” ve de yeni parça “Sierra’s Theme” albümün öne çıkanları.

Groovejet (If This Ain’t Love) parçasıyla hafızalara kazınan İngiliz şarkıcı Sophie Ellis-Bextor, Hana isimli bir albüm yayınladı. Sanatçının Covid öncesi yaptığı Japonya gezisi albümün ilham kaynağı olmuş. Albümün ismi Hana, Japoncada çiçek demek. Albüm güzel bir synth – dance pop örneği olmuş. “Reflections” ve uzaylıların dünyadaki insanları kurtarmaları ile ilgili son parça “We’ve Been Watching You” dikkate değer şarkılar.

Foo Fighters, davulcuları Taylor Hawkins’in ölümünden sonra ilk albümleri olan But Here We Are’ı yayınladı. Grubun vokalisti Dave Grohl, bu albümde davulları da üstlenmiş. Taylor Hawkins dışında, Dave Grohl’un annesinin de ölümü albümdeki duygu yoğunluğunu arttırmış. Albüme ismini veren “But Here We Are” favori parçam. Alternatif rock dünyasından bir başka albüm haberi Queens Of Stone Age’den geldi. Grup, In Times New Roman isimli yeni bir albüm yayınladı. Bence albümün öne çıkan parçası ise “Paper Machete”. Punk dünyasında ise Rancid grubu Tomorrow Never Comes adlı bir albüm çıkardı. Çok kısa parçalardan oluşan albümün uzunluğu yarım saati bulmuyor. Caz’a baktığımızda ise Pat Metheny’nin yeni çıkan Dream Box albümü gözüme çarpıyor. 

Blues, southern rock sevenler için iki yeni albüm haberim var. Bir tanesi, Allman Brothers Band grubunun gitaristi Warren Hayes ve basçısı Allen Woody tarafından doksanlarda kurulan Gov’t Mule grubunun yeni albümü Peace…Like A River. Diğeri ise rock and roll ve blues rock türlerinin günümüzdeki önemli temsilcilerinden Rival Sons’ın Darkfighter albümü. Özellikle soundunu çok sevdiğim Gov’t Mule grubunun son albümünde de “After The Storm” isimli dikkate değer bir parça var.

Son olarak single’lara bir göz atalım. Radiohead’den Thom Yorke ve Jonny Greenwood’un kurduğu The Smile “Bending Hectic” adlı bir single yayınladı. Amerikalı şarkıcı Dolly Parton’ın sene sonu çıkacak olan Rockstar albümünden ikinci single olan “Magic Man” yayınlandı. Heart coveri olan parçada sanatçıya Heart’ın vokalisti Ann Wilson da eşlik ediyor. İngiliz indie grubu Bloc Party’nin Amerikalı müzisyen KennyHoopla ile birlikte yaptığı “Keep It Rolling” parçası bu ayın yenilerinden bir başkası. İngiliz dream pop grubu Slowdive’ın eylül ayında çıkacak Everything Is Alive albümünden çıkan ilk single ise  “Kisses” adını taşıyor. Bu ayın en sevdiğim single’ı ise PJ Harvey’in temmuz ayında çıkacak albümünden çıkan ikinci parça” I Inside The Old Dying”. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.

Mayıs: Yeni Çıkan Albümler ve Tekliler

Amerikalı şarkıcı Kesha, Gag Order isimli yeni bir albüm çıkardı. Önceki albümlerinde “Take It Off”, “Die Young” gibi dans pop türünün güzel parçalarına sahip olan sanatçı, bu albümde daha deneysel, saykodelik takılmış. Zaten albümdeki şarkıların sözlerine baktığımızda ölüm, depresyon gibi karanlık konuları görüyoruz. Albüme katkıda bulunanlar arasında sanatçının annesi Pebe Sebert ve  “Only Love Reprise” şarkısındaki vokali ile sekiz yaşındakı yeğeni Luna Rose Sebert Sampayo’da yer alıyor.

Amerikalı pop rock grubu Jonas Brothers, altıncı albümü olan The Album’ü yayınladı. Jon Bellion’ın katkılarıyla hazırlanan albüm çoğunlukla iki – üç dakika aralığında olan kısa parçalardan oluşuyor. Funk esintilerini pek çok yerde gördüğünüz albümde, Bruno Mars, Earth Wind And Fire, Doobie Brothers gibi sanatçı ve grupların şarkılarına benzer parçalar var. Albümdeki şarkıların içerikleri ise daha çok aşk ve grup üyelerinin aile hayatlarıyla ile ilgili.

Lana Del Rey, mart ayında çıkardığı Did You Know That There’s A Tunnel Under Ocean Blvd albümünden çok kısa bir süre sonra “Say Yes To Heaven” isimli bir single yayınladı. Bu parça aslında 2012 yılında yazılmış ve sanatçının 3. albümü olan Ultraviolence’a konulması planlanmışken albüm dışı bırakılmış. Daha sonra bu parçanın farklı versiyonları Tiktok’ta viral oldu ve mayıs ayında da hiç yayınlanmamış bu versiyonu single olarak piyasaya sürüldü.

Sırada Fransız ikili Daft Punk’tan bir albüm haberi var. İkili tekrar bir araya geldi zannedip hemen heyecanlanmayın. (Ben yakın gelecekte tekrar yola devam edeceklerine inanıyorum) Grup, 2013 tarihli, bence tüm zamanların en iyi albümlerinden biri olan Random Access Memories’in onuncu yılı dolayısıyla albümün genişletilmiş bir versiyonunu yayınladı. Albümde toplam süresi 35 dakika olan dokuz şarkılık yeni materyal var. Kimisi albümdeki parçaların demo ya da farklı versiyonları, bazıları ise albüme konmamış parçalar. Yeni şarkılara bakarsak, 2013 tarihli albümün Japonya baskısında olan “Horizon” isimli harika parça bu albüme gelmiş, “Give Life Back To Music”in “GLBTM (Studio Outtake)” isimli, bana Santa Esmeralda’nın Don’t Let Me Be Misunderstood” yorumunu hatırlatan süper bir versiyonu yine bu albümde mevcut. Albümün diğer öne çıkanlarına bakarsak, grubun 2013 tarihli albümde yer vermediği “Prime” isimli bir parça var ki, başka bir grup yapsa senelerce hit olabilecek bir potansiyeli var bu şarkının. Son olarak, “Touch” parçasının son kısmı bu albüme ayrı bir parça olarak konmuş ki bence de şarkının en güzel bölümü burasıdır. İlerleyen günlerde sadece albüm hakkında belki bir yazı da yazarım.

Bu ayın bence en güzel albümlerinden biri Amerikalı rock grubu Dave Matthews Band’in yeni albümü Walk Around The Moon. Kemancı Boyd Tinsley gruptan kovulduğu için bu albümde yer almadı. Klavyeci Buddy Strong ise grubun daimi üyesi oldu. Albümde bulunan, “Madman’s Eyes”, “Walk Around The Moon”, bence Cowboy Junkies’in “Blue Moon” yorumunu çağrıştıran “The Ocean and The Butterfly” ve “Something To Tell My Baby” parçaları benim favorilerim.

Progresif rock’ın efsane grubu Yes, 23. Albümü olan Mirror To The Sky’ı yayınladı. Geçtiğimiz yıl hayatını kaybeden davulcu Alan White’a adanan albümde davulda Jay Schellen’ı görüyoruz. Albümden ilk gözüme çarpan parçalar, “Luminosity” ve albüme ismini veren “Mirror To The Sky”. Her iki parçada çok uzun olduğu için tam yorum yapabilmem için biraz daha dinlemeye ihtiyacım var.

Amerikalı Celtic punk grubu Dropkick Murphys, Okemah Rising isimli yeni bir albüm çıkardı. “I’m Shipping Up To Boston” isimli parçasıyla tanınan grup, gayda, banjo, mandolin gibi çok sevdiğim enstrümanları kullanıyor. Dinleyeni lunaparka gitmiş gibi eğlendirebilen grubun bu albümünde de “My Eyes Are Gonna Shine”, “I Know How It Feels” ve “I’m Shipping Up To Boston (Tulsa Version)” gibi güzel parçalar var.

Kuzey İrlandalı alternatif rock grubu Therapy? Hard Cold Fire isimli yeni albümünü yayınladı. Doksanlı yıllarda bir Hüsker Dü parçası olan “Diane” yorumuyla büyük başarıya ulaşan grubun son albümü de dikkate değer. Özellikle “They Shoot The Terrible Master” ve “Ugly” parçalarını oldukça beğendim. Bir başka yeni albüm, İngiliz pop grubu Simply Red’den geldi. Time isimli albümde, “Hey Mister” ve “Just Like You, Pt.2” sevdiğim parçalar. 

Son olarak yeni çıkan single’lardan örnekler verelim. İngiliz rock grubu Blur, temmuz ayında çıkacak The Ballad Of Darren albümünün ilk single’ı “The Narcissist”i yayınlarken, Amerikalı alternatif rock grubu Queens Of Stone Age ise “Emotion Sickness” isimli bir single çıkardı. Rap dünyasında ise Post Malone’un haziran ayında çıkacak Austin albümünün ikinci single’ı olan “Mourning”i görüyoruz. Bu ayın en sevdiğim single’ı ise Avustralyalı psych rock grubu King Gizzard & The Lizard Wizard’ın “Gila Monster” isimli parçası oldu. Parça, metal, hatta thrash türüne göz kırpıyor diyerek yazımı noktalıyorum.

Nisan: Yeni Çıkan Albümler ve Tekliler

İlk durağımız, 24 senelik bir aradan sonra yeni bir albüm çıkaran İngiliz elektronik müzik ikilisi Everything But The Girl’in yeni albümü Fuse. Ben Watt ve Tracey Thorn’dan oluşan ikili, “Missing” parçasıyla doksanlarda büyük ses getirmişti. Röportajlarında 2023 senesine uygun, modern bir sound amaçladıklarını söyleyen grubun son albümündeki beğendiğim şarkılar “Forever” ve “No One Knows We’re Dancing”.

Sırada progresif rock’ın en önemli temsilcilerinden İngiliz grup Jethro Tull var. Grup, geçen sene çıkardıkları The Zealot Genes albümünden bir sene sonra RökFlöte isimli yeni bir albümle karşımızda. İskandinav paganizmini konu edinen albümü progresif rock sevenlere tavsiye ediyorum. Tamamı güzel olan albümde “Voluspo” ve “Wolf Unchained” parçaları biraz daha öne çıkıyor.

Nisan ayı thrash severler için bereketli bir ay oluyor. Metallica’dan sonra thrash metal’in önemli gruplarından biri olan Overkill de Scorched isimli yeni albümlerini yayımladı. Güzel bir riffle başlayan, albüme ismini veren açılış parçası “Scorched” albüm hakkında hem fikir veriyor, hem de grubun kırk senedir kendi çizgisini koruduğunu gösteriyor. Sırada grunge dünyasından bir albüm haberi var. Seattle’lı grup Mudhoney, Plastic Eternity isimli bir albüm çıkardı. “Almost Everything” bence albümün en güzel parçası. “Cascades Of Crap”, içindeki synthesizer ile bana Alman progresif rock grubu Eloy’u hatırlatan enteresan bir şarkı olmuş.

Caz dünyasına baktığımızda İngiliz grup GoGo Penguin’in yeni albümü Everything Is Going To Be Ok’i görüyoruz.  Albümlerinde elektronik öğeleri de sıkça gördüğümüz grubun yeni albümü zor bir dönemde gerçekleşmiş. Piyanist Chris Illingsworth büyük annesini kaybederken, basçı Nick Blaska ise hem anne hem kardeşini kanser yüzünden kaybetmiş.

Ünlü İngiliz synth pop ikilisi Pet Shop Boys Lost isimli bir EP yayımladı. Pet Shop Boys Annually kitabının 2023 versiyonuna eşlik eden EP’yi oluşturan parçalar, 2016 tarihli Super albümü için 2015 yılında Londra ve Berlin’de kaydedilmiş. Neil Tennant, bu parçaları albüme koymama nedeninin parçaları beğenmediklerinden değil, albüme uymamaları yüzünden olduğunu söylemiş. Açıkçası ben pek beğenmedim bu EP’yi.

Yine İngiltere’den devam ediyoruz. Indie grubu The Heavy, Amen isimli yeni bir albüm yayımladı. Önceki albümlerinde pek çok güzel parçası olan ve çeşitli dizilerde şarkıları kullanılan grubun “Nobody’s Hero” isimli pek bilinmeyen harika bir parçası vardır. Dinlemenizi şiddetle tavsiye ederim. Amen albümüne gelirsek bence başarılı bir çalışma olmuş. “Just Like Summer” ve ”Feels Like Rain” parçaları favorilerim.

İsveçli power metal grubu Sabaton, Echoes Of The Great War isimli EP üçlemesinin sonuncusu olan Stories From The Western Front’u yayımladı. Daha önce bu seriden Weapons Of The Modern Age ve Heroes Of The Great War EP’lerini yayımlayan grup, bu sefer 1. Dünya Savaşı’nın en çok kayıp yaşanan cephelerinden biri olan Batı Cephesi’ni konu edinmiş. Grup, albümde bir Motorhead parçası olan “1916”yı yorumlamış. 

Hollandalı Dj Tiesto’nun yedinci albümü Drive da bu ayın yenilerinden. Albüme katkı verenlere baktığımızda Black Eyed Peas, Charli XCX, Tate McRae, Ava Max gibi isimleri görüyoruz. Bence albümün en güzel parçası, 2020 yılında piyasaya çıkan ve albümün ilk single’ı olan “The Business”. Onun dışında “Lay Low” dikkat çekici bir başka parça. İngiliz şarkıcı Ellie Goulding, Higher Than Heaven isimli yeni albümünü yayımladı. Açılış parçası “Midnight Dreams” modunuzu yükseltebilecek bir parça.

Son olarak bu ayın yeni çıkan single’larına bir göz atalım. Kelly Clarkson, haziran ayında çıkacak yeni albümü Chemistry’den “Mine” ve “Me” isimli iki tekli yayımladı. Amerikalı pop rock grubu Jonas Brothers, “Waffle House” isimli bir single yayımladı. Grubun yeni albümü The Album mayıs ayında çıkacak. PJ Harvey, “A Child’s Question, August” isimli bir tekli yayımladı. Amerikalı rock grubu Greta Van Fleet’in son teklisinin ismi ise “Meeting The Master”. Sonraki yazıda görüşmek üzere.

Mart: Yeni Çıkan Albümler ve Tekliler

Ocak ayının yeni çıkanları yazımda “Flowers” isimli single’ından bahsettiğim Miley Cyrus’un yeni albümü Endless Summer Vacation yayınlandı. Spotify’da bir haftada en çok dinlenen parça rekorunu kıran “Flowers” bence albümün en güzel şarkısı. Albümdeki “Thousand Miles” parçasına Brandi Carlile, “Muddy Feet” parçasına ise Sia vokal katkısında bulunmuş.

Fransız elektronik müzik grubu M83, geçen ay ilk altı parçasını yayınladıkları Fantasy isimli yeni albümlerinin tamamını bu ay dinleyiciler ile buluşturdu. Bu albümde “Midnight City” tarzı hit parçalar arayanlar hayal kırıklığına uğramaya hazır olsunlar, çünkü gayet deneysel bir albüm olmuş. Elektronik dünyasından bir diğer albüm Fever Ray’den geliyor. Kardeşi Olof Dreijer ile birlikte kurdukları The Knife grubundan tanıdığımız Karin Dreijer’ın solo projesi Fever Ray, üçüncü albümü Radical Romantics’i çıkardı. Albüme kardeşi Olof Dışında, Nine Inch Nails’den Trent Reznor katkıda bulunmuş.

Amerikalı power metal grubu Kamelot, Awakening isimli yeni bir albüm çıkardı. Grubun yeni davulcuları Alex Landenburg’la yaptığı ilk albüme bazı parçalarda konuk olan vokalistler ise Epica’nın vokalisti Simone Simons ve Melissa Bonny. Albümdeki parçalardan, girişinde oryantal tınılar bulunan “Bloodmoon” güzel bir çalışma olmuş.

Bu ayın en beğendiğim çalışması, İngiliz indie grubu The Veils’ın yeni albümü … And Out Of The Void Came Love oldu. Önceki albümlerinde “Lavinia”, “Through The Deep, Dark Wood” gibi çok güzel parçaları olan grubun bu albümünde de “No Limit Of Stars”, “The World Of Invisible Things”, “Epoch”, “The Pearl (Part 2)”, “Someday My Love Will Come” isimli öne çıkan şarkılar var. Albümün yapımı da kolay olmamış. Vokalist Finn Andrews bir konser sırasında el bileğini kırmış. Bir eli alçıda olduğu için yeni albüm çalışmalarını yaparken yazdığı şarkıların önce sağ el piyano bölümlerini kaydetmiş sonra da sol el piyano bölümlerini.  Finn’in eli tam eli iyileştiği sırada grup bu sefer kendini yeni bir plak şirketi arayışında bulmuş. Kayıtlar aralıklarla devam ederken bu kez Finn’in bir kızı olmuş. Uzun süren zor bir süreç sonunda bu albüm tamamlanmış.

İngiliz progresif metal grubu Haken, Fauna isimli yeni bir albüm yayınladı. Klavyeci Diego Tejeida’nın ayrılması sonrası çıkan ilk albüm olan Fauna’da klavyeyi eski üye Peter Jones devralmış. Her ne kadar konsept bir albüm olmasa da, albümün dayandığı bir tema var. Her şarkı hayvanlarla ilgili. Bazı şarkılar hayvanların insanlarla olan ilişkileri hakkında, bazılarında ise hayvanlar metaforik olarak işlenmiş. Örneğin açılış parçası “Taurus”da Afrika antiloplarının göçü, bir metafor olarak kullanılıp, Rusya Ukrayna savaşının etkileri yüzünden evlerinden ayrılmak zorunda kalanları anlatıyor.

Daha önce çıkardığı iki single’ı beğendiğim Fall Out Boy’un yeni albümü So Much (For) Stardust yayınlandı. “Love From The Other Side” ve “Heartbreak Feels So Good” favori parçalarım. Amerikalı aktör Ethan Hawke’da albümde yer alıyor. “The Pink Seashell” parçasında Ethan Hawke’nin 1994 tarihli Reality Bites filmindeki diyaloğu kullanılmış. 

Lana Del Rey’in yeni albümü Did You Know That There’s A Tunnel Under Ocean Blvd albümü de bu ayın yenilerinden. Ağızda dağılan tam yağlı beyaz peynir gibi yumuşacık bir albüm olmuş. Baştan sona dinlendirici, sakinleştirici bir etkisi var. Sadece Eminem’in “Love Yourself” şarkısı gibi başlayan “Peppers” parçası tarz olarak bence albümün geneline uymamış. Favori parçalarım ise, “Paris, Texas”, “Let The Light In”, “Taco Track x VB.”

Depeche Mode’un Memento Mori albümü de bu ayın en önemli çalışmalarından biri. Andy Fletcher’ın ölümünden sonra çıkan ilk albüm. Yayınlanan ilk single olan “Ghost Again” parçasını çok beğenmiştim. Tüm albümü dinledikten sonra bence albümün en güzel parçası ve ilerde Depeche Mode klasikleri arasına girebilecek bir potansiyeli var. Albümün diğer güzel parçalarına gelirsek, Kraftwerk sound’lu, hatta Kraftwerk’in “Showroom Dummies” parçasına bayağı benzeyen “People Are Good” ve “Always You” diğer favorilerim.

Ayın yeni çıkan single’larına da bir göz atalım. Amerikalı metal grubu Avenged Sevenfold’un haziran ayında çıkacak Life Is But A Dream albümünün ilk single’ı “Nobody” yayınlandı. Bu parça grubun 2018 tarihli “Mad Hatter” parçasından sonra çıkan ilk yeni parça. İngiliz elektronik müzik ikilisi The Chemical Brothers, “No Reason” isimli yeni bir single çıkardı. Metallica’nın nisanda yayınlanacak 72 Seasons albümünden üçüncü single olan “If Darkness Had A Son” bu ayın yenilerinden bir diğeri. Amerikalı şarkıcı Angel Olsen, nisan ayında yayınlayacağı Forever Means isimli EP’den “Nothing’s Free” isimli vokal caz’a göz kırpan bir single çıkardı. “Feel It Still” parçasıyla tanınan Amerikalı alternatif rock grubu Portugal The Man’in yeni single’ının ismi ise “Dummy”. Bu eğlenceli parça yer yer Gnarls Barkley’in “Crazy” şarkısına benziyor. Ve son olarak geldik benim için bu ayın favori single’ına. İngiliz şarkıcı Birdy, temmuz ayında yayınlayacağı Portraits albümünün ilk single’ı olan “Raincatchers” isimli parçayı yayınladı. İlk dinleyişte sizi içine çeken şarkıyı şiddetle tavsiye ediyorum. Sevgiler…

Şubat: Yeni Çıkan Albümler ve Tekliler

İlk olarak Red Hot Chilli Peppers gitaristi John Frusciante ile başlayalım. Ünlü gitarist 1 And 2 isimli iki ambient tarzı albüm yayınladı. Deneysel çalışmalara her zaman açık biri olmama rağmen bu albüm için pek iyi şeyler söyleyemeyeceğim. Ben bunu “ses albümü” olarak adlandırdım. John, synth ile elde edilen seslerden bir albüm oluşturmuş. 1 isimli albüm sadece plak olarak basılırken, 2 ise dijital ve cd olarak çıkarıldı. Frusciante, bu albümde analog aletlerden yararlanmış. Solo albümlerinde “Carvel”, “Central” gibi harika parçalara sahip olan sanatçıdan böyle bir albüm görmek bende açıkçası hayal kırıklığı yarattı.

Sırada senfonik rock yapan kadın vokalli iki grubun yeni albümleri var. Bunlardan biri Hollandalı grup Delain. Grup, yeni vokalisti Diana Leah ile ilk albümleri olan Dark Waters’i yayınladı. Bu albümde ayrıca eski gitarist Ronald Landa ve davulcu Sander Zoer’in gruba geri dönüşünü görüyoruz. Basçı Ludovico Cioffi ise diğer yeni üye. Bir başka kadın vokalli senfonik rock grubu ise Alman Xendria. The Wonders Still Awaiting isimli yeni bir albüm çıkaran grup, Delain’de olduğu gibi geniş çaplı bir kadro değişikliğine gitmiş. Yeni vokalistlerinin ismi Ambre Vourvahis.

Gerçek adı Elena Alexandra Apostoleanu olan Inna, Just Dance #DQH1 isimli bir EP yayınladı. Inna, ülkemizde çok popüler olan ve Türkiye’nin pek çok yerinde konserler vermiş bir isim. Amerikalı müzisyen Beck, yakın dönem bazı konserlerinde çaldığı “Thinking About You” isimli parçayı single olarak yayınladı. Bu parça sanatçının geçtiğimiz yıl cover’ını yaptığı Neil Young’ın “Old Man” parçasından sonraki ilk çalışması. Beck ayrıca bu yaz Phoenix grubu ile Amerika turnesine çıkacak.

Bir sonraki durağımız Kanada. Yüz milyon üzeri satış rakamı ile tüm zamanların en çok satan kadın country müzik sanatçısı olan Shania Twain, Queen Of Me isimli altıncı albümünü yayınladı. Bu albüm sanatçının İngiltere listelerinde bir numaraya yükselen üçüncü çalışması oldu. 1997 yılında çıkardığı, içinde “You’re Still The One”, “That Don’t Impress Me Much” gibi parçaları barındıran Come On Over Me isimli albümünü çok sevdiğim sanatçının bu albümüne kendimi pek yakın hissetmesemde, pop ve country sevenlerin bir göz atmasında fayda var. 

Elektronik müziğe göz attığımızda İngiliz ikili Orbital’ın Optical Delusion isimli yeni albümünü ve Fransız grup M83’ün mart ayında çıkacak Fantasy albümünün ilk altı parçasından oluşan Fantasy Chapter 1 EP’sini görüyoruz. Depeche Mode ise mart ayında yayınlayacağı Memento Mori isimli albümün ilk single’ı olan “Ghosts Again” isimli parçayı yayınladı. Bu güzel parça albüm için beklentimi arttırdı.

Amerikalı rock grubu Linkin Park “Lost” isimli bir single çıkardı. Bu parça, yirmi sene önceki grubun ikinci albümü Meteora zamanında kaydedilmiş. Amerikalı şarkıcı Pink ise dokuzuncu albümü Trustfall ile karşımıza çıkıyor. Albümdeki bazı parçalara vokal katkısı veren isimler ise The Lumineers, First Aid Kit ve Chris Stapleton. Albüme ismine veren “Trustfall” ve “Runaway” parçaları dikkate değer. “Runaway” parçası Bruno Mars’ın “Locked Out Of Heaven” şarkısını andırıyor.

İsveçli metal grubu In flames, Foregone albümünü yayınladı. Gitarist Chris Broderick’in ilk albümü olurken, davulcu Tanner Wayne’nin ise tüm şarkılarda çaldığı ilk albüm oldu. Daha önce single olarak çıktığında bahsettiğim “Foregone Pt.2” parçası dışında “Cynosure”da albümdeki favori parçalarımdan biri oldu. 

Daha önce single’lar çıktıkça bahsettiğim Gorillaz’ın Cracker Island albümü de bu ay yayınlandı. Amerikalı rock grubu Paramore’un This Is Why isimli albümü yine bu ayın yenilerinden. Diğer yeni çıkanlara hızlıca bakarsak, alternatif rock grubu Pierce The Veils’In The Jaws Of Life ve Indie grubu Yo La Tengo’nun This Stupid World albümlerini görüyoruz. Ve son olarak Amerikalı grup Godsmack’in muhtemelen çıkaracakları son albüm olan Lightning Up The Sky’ın yayınlandığını sizlere duyuralım.

Ocak: Yeni Çıkan Albümler ve Tekliler

Bu ayın yeni çıkanlarına göz atmaya daha önceki yazımda bahsettiğim iki albümle başlayalım. Bunlardan biri Maneskin’in geçtiğimiz hafta çıkan Rush albümü. Albümden çıkan single’lardan “The Loneliest” favorimdi. Albümün tamamını dinledikten sonra “Baby Said” isimli parça da öne çıkan şarkılardan diğeri oldu. Grup bu albümün yapım aşamasında Radiohead’den ilham aldığını açıklamış. Diğer albüm ise yaşlı kurt Iggy Pop’un merakla beklediğim albümü Every Loser. Albümden çıkan “Frenzy” ve “Strung Out Johnny” zaten albümün güzel olacağının sinyallerini vermişti. Tamamını dinledikten sonra gerçekten güzel bir albüm olmuş. Chad Smith, Duff McKagan, Taylor Hawkins gibi isimlerin albüme katkıda bulunduğunu başka bir yazımda belirtmiştim. Bunlar harici Jane’s Addiction grubu üyeleri, Pearl Jam gitaristi Stone Gossard ve Blink-182 davulcusu Travis Barker’da katkı veren diğer isimler. Albümde “Morning Show” isimli bence biraz da ticari kaygılarla yapılmış, albümün genelinden biraz farklı, slow bir parça var. Ticari kaygılar düşünüldüyse de iyi ki düşünülmüş ve ortaya böyle güzel bir parça çıkmış. 

Sırada sürpriz bir albüm çıkartan İskoç indie grubu Belle And Sebastian var. En son albümleri A Bit Of Previous’ı 2022 mayısında yayınlayan grup, bu ayın başında yeni albüm duyurusu yaptı. 9 Ocak’ta “I Don’t Know What You See In Me” isimli single’ı yayınladıktan sonra 13 Ocak’ta da Late Developers isimli yeni bir albüm çıkardı. Bence çok güzel bir albüm olmuş. “Do You Follow”, “When The Cynics Stare Back From The Wall” ve “Late Developers” isimli harika parçalar var albümde. “When The Cynics Stare Back From The Wall” grubun kurulmasından önce yazılmış ancak yayınlanmamış bir parça. Bu parçada vokalde Camera Obscura grubundan Tracyanne Campbell’ı da görüyoruz.

Amerikalı şarkıcı Miley Cyrus, Mart ayında çıkacak Endless Summer Vacation’ın ilk single’nı yayınladı. “Flowers” isimli parça disko altyapısı ile dikkat çekiyor. Bence Modern Talking “You’re My Heart, You’re My Soul” ve Gloria Gaynor “I Will Survive” karışımı bir parça ortaya çıkmış ve de güzel olmuş. Şimdi biraz “Gürkan Sonat Magazin Servisi”ne bağlanıp son dedikoduları alalım. Efendim parça iddialara göre Miley Cyrus’un kendisini aldatan eski eşi Liam Hemsworth hakkındaymış. Parça ayrıca Liam Hemsworth’un Miley’e ithaf ettiği Bruno Mars’ın “When I Was Your Man” şarkısının sözlerine gönderme yapıyormuş. “Flowers”In yayın tarihi de Liam Hemsworth’un doğum günüymüş. Bu kadar magazin yeter diyerek gerçek dünyaya döndüğümüzde, parçanın Spotify’da bir haftada 101 milyon kez dinlenerek rekor kırdığını görüyoruz.

Sırada The Velvet Underground’ın kurucu üyesi John Cale var. 80 yaşındaki Galli ulu çınar Mercy isimli yeni bir albüm çıkardı. Aynı zamanda iyi bir müzik yapımcısı olan sanatçı, müzik kariyeri boyunca çeşitli türlerde albümler yayınladı. Son çalışmasında da dark wave, elektronik gibi türlere göz kırpan sanatçıya bu albümünde Sylvan Esso, Panda Bear, Animal Collective’den Avey Tare gibi isimler eşlik etmiş. Özellikle albümün son şarkısı olan “Out Your Window” gerek piyanosu gerekse John Cale’in öne çıkan vokali ile harika bir parça olmuş. 

Elektronik türlerine geldiğimizde İngiliz grup Ladyronu’un Time’s Arrow isimli yeni bir albüm çıkardığını görüyoruz. “Seventeen” isimli eski parçaları geçen sene TikTok’da viral olan grubun yeni albümünde, synth pop, dream pop gibi türlerden esintiler dinleyebiliyorsunuz. “Misery Remember Me” isimli şarkı favorim. Elektronik müziğin en önemli temsilcilerinden Moby, Ambient23 isimli iki buçuk saatlik bir ambient albümü çıkardı. Fransız grup M83 ise, mart ayında çıkacak Fantasy isimli albümden “Oceans Niagara” adlı bir single yayınladı.

İngiliz punk – garage rock grubu The Subways, Uncertain Joys isimli bir albüm yayınladı. Albümdeki “The Devil And Me” parçası bence albümün en iyisi. Kanadalı indie sanatçısı Mac DeMarco, Five Easy Hot Dogs isimli enstrümantal bir albüm çıkardı. Albüm Los Angeles’dan New York’a yapılan bir araba gezisi sırasında kaydedilmiş. Sanatçının “Chamber Of Reflections” gibi harika parçalarından sonra ben bu albüme ben pek ısınamadım. 

Biraz da yeni çıkan single’lara göz atalım. Metallica, nisan ayında müzikseverlerle buluşacak 72 Seasons albümünün ikinci single’ı olan Screaming Suicide’ı yayınladı. James Hetfield’in yaşlandığının artık sesinden de belli olmaya başlaması bende biraz hayal kırıklığı yarattı. Fall Out Boy mart ayında gelecek olan yeni albümleri So Much For Stardust’tan “Love From The Otherside” ve “Heartbreak Feels So Good” isimli iki tane çok beğendiğim single yayınladı. Yazıyı yazdığım şu dakikalarda yayınlanan ikinci single’ın tanıtımında Nicole Kidman yer almış. 1960’ların başında kurulan ünlü İngiliz rock grubu The Zombies, “Dropped Reeling And Stupid” isimli bir single çıkardı. Steely Dan sound’una benzettiğim bu güzel parçayla mart sonunda çıkacak Different Game isimli albümü merakla bekliyorum. In Flames, şubatta yayınlanacak yeni albümlerinden 5. Single olan “Meet Your Maker”ı yayınlarken, Amerikalı indie grubu Yo La Tengo “Aselestine” isimli bir single çıkardı. Son olarak da tüm dünyada popülaritesini arttırmaya devam eden iki Türk vokalist ve Hollandalı müzisyenlerden oluşan Altın Gün grubu mart ayında çıkacak Aşk albümünden “Rakıya Su Katamam” isimli ikinci single’ı yayınladı. İlerde bu grup hakkında bir yazı yazmayı planladığımı belirtererek yazımı burada bitiriyorum. Görüşmek üzere…

Aralık: Yeni Çıkan Albümler ve Tekliler

Latin müzik severler için bir albümle başlıyoruz. Brezilyalı sanatçı Daniela Mercury Baina isimli bir albüm çıkardı. 1999 yılında ülkemizde verdiği konsere katılma şansını yakaladığım şarkıcının Eletrica isimli konser albümünde bulunan “Trio Metal” isimli parçayı dinlemenizi tavsiye ederim. Başarılı sanatçı 2007 yılında Bale Mulato – Ao vivo konser albümüyle de Latin Grammy Ödülü kazandı

Amerikalı şarkıcı Lana Del Rey Mart 2023’de yayınlanacak 9. Albümü olan Did You Know That There’s A Tunnel Under Ocean Blvd albümüyle aynı ismi taşıyan ilk single’ını yayınladı. Albüme katkı verenler arasında Father John Misty, Bleachers gibi isimler var.

Hollandalı doom – death metal grubu celestial Season, Mysterium isimli üçlemenin ikinci albümü olan Mysterium 2’yi yayınladı. Doksanlarda “Above Azure Oceans” parçasıyla tanıdığım grubun müziğini Anathema’ının ilk zamanlarına ve My Dying Bride’a benzetebilirim. Keman, çello, piyano gibi enstrümanlara sıkça yer veren grubun bu albümünde de “Our Nocturnal Love” isimli öne çıkan bir parça var.

Elektronik müziğe baktığımızda, Neil Barnes ve Paul Daley ikilisinden oluşan İngiliz grup Leftfield’in This Is What We Do isimli bir albüm çıkardığını görüyoruz. Geçmişte “Original” isimli çok güzel bir parçaya sahip olan grubun bu albümünde bence çok öne çıkan bir parça yok. Weeknd’in ise, ikinci Avatar filmi olan Avatar: The Way Of Water filmi için hazırladığı “Nothing Is Lost” isimli parçası yayınlandı.

Alternatif rock, indie türlerine baktığımızda çeşitli single’ları görüyoruz. Bunlardan biri Avustralyalı alternatif rock grubu The Church’un 2023 şubatında çıkacak The Hypnogogue albümünden “C’est La Vie” isimli single’ı. Londra’lı grup Wolf Alice, İngiliz şair Christina Rosetti’nin bir şiirine dayanan Christmas şarkısı “In The Bleak Midwinter”ı single olarak yayınlarken, Amerikalı grup Paramore’da şubat ayında çıkacak altıncı albümleri This Is Why’dan ikinci single “The News”u yayınladı

Gorillaz, 2023 yılında çıkacak olan Cracker Island albümünün dördüncü single’ı olan “Skinny ape” isimli parçayı New York Times Square ve Londra Piccadilly Circus’da gerçekleşen iki güzel sanal gösteri ile yayınladı. Bu albümden şu ana kadar çıkan single’lar içinde “Cracker Island” ile birlikte benim favorim.

Rock efsanelerinden Iggy Pop 2023 Ocak’ta yayınlanacak yirminci albümü olan Every Loser’dan “Strong Out Johnny” isimli bir single daha yayınladı. Daha önce yayınladığı “Frenzy”den sonra bu single’da gelecek albüm için bende baya bir beklenti oluşturuyor. Albüme katkı veren isimlere bakarsak Guns N’ Roses’dan Duff McKagan, Red Hot Chilli Peppers’dan Chad Smith ve mart ayında vefat eden Foo Fighters’ın davulcusu Taylor Hawkins var.

Weezer dört Ep’den oluşan serinin sonuncusu olan SZNZ: Winter’i kış gündönümü olan 21 Aralık’ta yayınladı. Vivaldi’inin “The Four Seasons”ını ilham alan grup her mevsimi şarkılarla karşılıyor. Daha önce 20 Mart’ta SZNZ: Spring, yaz gündönümü olan 21 Haziran’da SZNZ: Summer ve 22 Eylül’de SZNZ: Autumn’ı yayınladı. 

Diğer yeni çıkan Single ve albümlere hızlıca bir göz atalım, İtalyan grup Maneskin Ocak’ta görücüye çıkacak albümü Rush’dan “La fina” isimli yeni bir single çıkarırken, İngiliz DJ Carl Cox 11 sene sonra Electronic Generations isimli bir albüm yayınladı. İskoç şarkıcı Lewis Capaldi ise “Pointless” isimli single’ını çıkardı. Birleşik Krallık’da pop dünyasından albüm çıkaran bir diğer isim ise Marry Me isimli albümünü piyasaya süren İngiliz şarkıcı Olly Murs oldu. Rap dünyasında ise Asap Rocky’nin “Shittin’ Me”, Juice Wrld’nin “Face 2 Face” isimli single’ını ve Lil Pump’un “She Know” adlı Ep’sini görüyoruz.

Kasım: Yeni Çıkan Albümler ve Tekliler

Kanada doğumlu Fransız sanatçı Mylene Farmer’ın 12. Albümü olan L’emprise yayınlandı. Mylene Farmer’in bu albümüne katkıda bulunan isimler arasında Fransız indie ikilisi Aaron, Woodkid, Moby, Archive gibi gruplar ve sanatçılar var. Albümdeki yedi şarkıda gerçek adı Yoann Lemoine olan Fransız şarkıcı, yönetmen Woodkid’in imzası var. “Rallumer Les Etoiles” parçasında Moby, “Do You Know Who I Am” ve “Ne Plus Renaitre” parçalarında ise Archive grubundan Darius Keeler’in katkılarını görüyoruz. Albümün öne çıkan parçaları ise Mylene farmer’in Aaron’la beraber seslendirdiği “Rayon Vert” ve albüme ismini veren “L’emprise”. Aaron ve Archive’dan  bahsetmişken, grupları merak edenler için Aaron’un “ U-Turn (Lily)” Archive’in ise “Again” isimli parçalarını dinlemelerini tavsiye ederim.

2016 yılında hayatını kaybeden efsanevi sanatçı David Bowie’nin dört cd, bir blue ray’den oluşan Divine Symmetry isimli bir box seti yayınlandı. Albümde sanatçının yayınlanmamış demoları, Honky Dory albümündeki parçaların alternatif miksleri, BBC radio session’ları ve canlı kayıtlar bulunuyor. Sette ayrıca iki tane de kitap mevcut.

Enstrümantal müzik yapan İngiliz dörtlü Los Bitchos, Los Chrismos isimli iki parçalık bir Ep çıkardı. Yaptıkları müzikte Türk müziği, özellikle Türk saykodelik rock tınıları duymak mümkün. Annesi Türk olan grubun gitaristi Serra Petale, bir röportajında Türk usulü Van Halen ve Cocteau Twins sounduna sahip olmak istediklerini belirtmiş.

The Doors’un kayıp şarkısı “Paris Blues”’un da içinde olduğu aynı ismi taşıyan albüm yayınlandı. Albüm, daha önce yayınlanmamış “Paris Blues” dışında The Doors’un stüdyo ve canlı blues kayıtlarından oluşuyor. “Paris Blues”’un hikayesine gelirsek, Parça The Soft Parade ya da L.A. Woman albüm çalışmaları sırasında kaydedilmiş. Grup üyeleri dahil kimse tam olarak bilmiyor. Parçanın master bandı kaybolmuş ve sağlam tek kopyası grubun klavyecisi Ray Manzarek’deymiş. O kopyanın üzerine de Manzarek’in o zamanlar küçük olan oğlu Pablo bazı şeyler kaydetmiş ve böylece kopya zarar görmüş ancak bir takım düzenlemelerle kopya kullanılır hale getirilmiş.

Geçen haftanının diğer yeni çıkanlarına hızlıca bir göz atarsak, Norveçli progresif metal grubu In The Woods…, Diversum isimli bir albüm çıkarırken, İngiliz rapçi Stormyz’nin yeni albümü This Is What I Mean yayınlandı. Amerikalı doom metal grubu Elder’in yeni çıkan albümünün ismi ise Innate Passage.

Kasım ayının genel değerlendirmesine geçmeden önce yaklaşık iki hafta önce çıkıp gözümden kaçan Antimatter’in yeni albümü A Profusion Of Thought’a bir parantez açmak istiyorum. Mick Moss ve depresif müzik denince akla ilk gelen gruplardan Anathema’dan tanıdığımız Duncan Patterson tarafından kurulan grubun son albümünde de “Fold” isimli yine klasik Antimatter’in insanın içine işleyen parçalarından birinin olduğunu belirtmek isterim.

Tüm kasım ayında benim öne çıkardığım çalışmalara gelirsek, öncelikle iki tane efsane isim bu ay yeni albüm yayınladı. Bu isimler Neil Young ve Bruce springsteen. Bruce Springsteen Only The Strong Survive isimli bir cover albüm yayınlarken, Neil Young da Crazy Horse grubuyla World Record isimli yeni albümünü çıkardı. Her ne kadar iki ismin albümü de beklentimin altında kaldıysa da bazı oyuncuları kamera önünde hareket etmeden sadece dursa izleyeceğim gibi, bazı müzisyenleri de ıslak çalsa dinlerim. Bunlar da o isimlerden. 

Gelelim benim en sevdiklerime, Soul sanatçısı Lee Fields’in Sentimental Fool albümü bu ayın benim için en iyilerinden. Tom Odell’in sadece piyano ve kendi vokalinden oluşan minimalist albümü Best Of My Day çok güzel bir albüm olmuş. Rock – metal türlerine geldiğimizde bu yazımda bahsettiğim Antimatter’in A Profusion Of Thought albümü dışında, Therion’un Leviathan 2, ve Devin Townsend’in Lightwork albümleri ile In Flames’in Foregone Pt.2 single’ı benim beğendiklerim. Caz da Bill Frisel’in Four albümü, pop da ise Mylene Farmer’in L’emprise albümü favorim. Kasım ayından seçtiğim parçalardan oluşan listeyi de sizlerle paylaşıyorum. Görüşmek üzere.

Kapak Fotoğrafı: trentham.co.uk/

İlginizi çekebilir: Gürkan Sonat’tan Müzik Dünyasının Günceli

David Lynch’in Favori Müzisyenlerinden: Chris Isaak

Bu yıl 31.’si düzenlenecek İstanbul Caz Festivali’nin caz dışı ağır topu Chris Isaak olacak. Amerikalı sanatçı 12 Temmuz akşamı Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu’nda ülkemizdeki ilk konserini gerçekleştirecek.

Chris Isaak | Fotoğraf: Easy Reader News

1956 yılında California’nın Stockton şehrinde doğan Chris Isaak, üniversiteden mezun olduktan sonra ilk grubu olan Silvertone’u kurdu. İsmini sanatçının ilk gitarının markasından alan ve rockabilly tarzında müzik yapan grup, davulda Kenney Dale Johnson, gitarda James Calvin Wilsey ve basta Rowland Salley’den oluşuyordu. Daha sonra bu üç kişilik grup sanatçıya müzikal projelerinde eşlik etmeye devam etti. Müzik dışında oyunculuk da yapan sanatçı, David Lynch’in yönettiği Twin Peaks: Fire Walk With Me, Little Buddha, The Silence Of The Lambs gibi filmlerde rol aldı. David Lynch, Chris Isaak’in çeşitli parçalarını filmlerinde kullandı. Friends dizisinin bir bölümüne de konuk olan sanatçının Chris Isaak Show isimli bir televizyon programı da vardı.

1985 yılında ilk albümü olan Silvertone yayınlandı. Silvertone grubundan sadece James Calvin Wilsey’in yer aldığı albüm ticari başarı elde edemese de parçaları bazı film ve dizilerde kullanıldı. David Lynch’in yönetmeni olduğu Blue Velvet filminde “Gone Ridin’” parçası kullanılırken, “Dancin’” parçası Miami Vice dizisinin bir bölümünde karşımıza çıktı. Albümün benim sevdiğim parçası ise son parça olan “Another Idea”.

1987 yılında çıkardığı Chris Isaak isimli ikinci albüm, içinde “Blue Hotel” isimli hit parçalardan birini barındırır. Western tarzına da göz kırpan bu hüzünlü parçayı Chris Isaak, intihar eden bir arkadaşı için yazar. Üçüncü albüm olan 1989 tarihli Heart Shaped World ise sanatçının en çok bilinen parçası “Wicked Game”in de içinde olduğu en başarılı albüm oldu. David Lynch’in Wild At Heart filminde kullandıktan sonra patlama yapan “Wicked Game”in klibinden de bahsetmeden olmaz. İki ayrı klibe sahip olan parçanın, özellikle Hawaii’de plajda geçen, Danimarkalı model Helena Christensen’in çoğunlukla üstsüz olduğu ve büyük bölümü siyah beyaz çekilen klibi, gelmiş geçmiş en seksi kliplerden biri olarak tarihe adını yazdırdı. David Lynch’in yönetmenliği yaptığı diğer klipte ise, filmden sahneler yer alır. Ayrıca bu parçanın Him yorumu da gayet güzeldir. Albümdeki bir başka güzel parçaysa, “Blue Spanish Sky”dır.

1993 tarihli San Francisco Days albümü gitarist James Calvin Wilsey’in son kez yer aldığı albüm oldu. “Two Hearts” parçası True Romance filminin soundtrack’inde yer alırken, albümün bence en güzel parçası, Neil Diamond şarkısı olan “Solitary Man”dir.

Sonraki albüm Forever Blue benim en sevdiğim Chris Isaak albümlerinden biridir. 1995 tarihli albümün en bilinen parçalarından biri, Eyes Wide Shut filminde yer alan “Baby Did A Bad Bad Thing”dir. Bu parçanın klibinde de bir başka model Laetitia Casta rol aldı. Albümde yer alan diğer sevdiğim parçalarsa “Somebody’s Crying”, Beautiful Girls filminde kullanılan “Graduation Day”, “Shadows In A Mirror” ve albüme ismini veren “Forever Blue”dur. 

İçinde çok sayıda cover parçanın yer aldığı Baja Sessions 1996 yılında yayınlandı. Bu cover’lar arasında Dean Martin – “Return To Me”nin güzel bir yorumu da bulunur. Ancak benim bu albümde en sevdiğim şarkı, Roy Orbison’ın “Only The Lonely” parçasının Chris Isaak yorumudur. Albümde bulunan “Dancin’” parçasının girişi de Michael Jackson’un “Billie Jean” şarkısına benzer.

1988 yılında çıkan Speak Of Devil albümünü takip eden 2002 tarihli Always Got Tonight albümünde, pek tanınmayan ama benim en sevdiğim Chris Isaak parçalarından biri olan “Life Will Go On” bulunur. Albümdeki diğer favori parçamsa “I See You Everywhere”dir. 2004 yılında Christmas isimli adından da anlaşılacağı üzere beş parçasını kendi bestelediği bir Christmas albümü yapan sanatçı, daha sonra 10. albümü olan Mr. Lucky’i yayınladı. Sevdiğim Chris Isaak albümlerinden biri olan Mr. Lucky’de Trisha Yearwood ve Michelle Branch gibi country müzisyenlerinin katkısı vardır. “We Let Her Down”, Breaking Apart” ve “Summer Holiday” benim öne çıkardığım parçalar.

Genelde cover parçalardan oluşan Beyond The Sun albümünü, 2015 tarihli First Comes The Night albümü takip etti. Sanatçının son albümü ise 2022 yılında yayınladığı Everybody Knows It’s Christmas isimli bir başka christmas albümü oldu. Son cümle olarak, Chris Isaak bence yeterince değer verilmemiş müzisyenlere güzel bir örnek diyerek yazıyı burada bitiriyorum.

Kapak Fotoğrafı: Rolling Stone

İlginizi çekebilir: Gürkan Sonat’tan Bruce Dickinson

Walkers Bar Zorlu Center’da: Şehir ile Yeniden Tanıştıran Bar

William Shakespeare’in meselesinin “olmak ya da olmamak” üzerine kurulmuş olmasını anlıyoruz. Fakat İstanbul gibi güneşin birbirini tanımak için heyecan duyan binlerce yabancının üzerine doğduğu, her sokağın ise sınırsız ihtimale açıldığı bir şehirde bizce asıl soru: “Bugün hangi deneyimin peşinden gitmek istiyorum?”. Peki, cevabınız şehrin sürekli yenilenen miksoloji dünyasındaki son gelişmeleri takip etmek mi? Yoksa yerel sahnenin yükselen bir isminin performansını izlemek mi?  Belki de bir atölyeye katılıp yeni keşfinizin başrolüne geçmek istiyorsunuzdur. Bugün hangi deneyimin peşinden gitmek istiyorsanız şehrin sunduğu bütün olasılıkları bir araya getiren yeni bir mekân önerimiz var! Gerçi, şehir ile yeni bir tanışma şekli desek daha doğru olur. Evet, İstanbul’un önümüzdeki günlerde çok konuşulacak buluşma noktası Walkers Bar’dan bahsediyoruz.  

New York gece hayatının ünlü miksoloğu Julie Reiner, pop-up barları şehre gelen bir sirk olarak görüyor. Şehri heyecanlandıran, merak uyandıran ve hatta biraz da büyü katan bu sirki her gün deneyimlemek istemez miydiniz? 2019 yılından beri İstanbul’un mahallelerine gerilla ruhunu kattığı adımları ile iz bırakan Walkers Bar, rotasını yeniden Zorlu Center’a çeviriyor. Hem de bu sefer şehir ile kurduğumuz yeni tanışıklığı özgürce devam ettirebilmemiz adına daimî olarak geri döndü. Eğer siz de bizim gibi yeni bir deneyimin peşinden giderken sınırları ortadan kaldırmayı sevenlerdenseniz; sizi şehirleri, tatları, insanları keşfetme heyecanı barındıranların İstanbul’daki yeni durağı Walkers Bar ile artık tanıştıralım.

Walkers Bar, Zorlu Center

Walkers Bar, Zorlu Center

Dünyanın en iyi barmenlerini seçmek üzere düzenlenen World Class 2015’te Türkiye birincisi olmasının yanı sıra dünya genelinde edindiği çeşitli dereceler ardından özellikle viski tutkusu ile şehirdeki adımlarını yakından takip ettiğimiz Kevin Patnode’nin danışmanlık yaptığı Walkers Bar’da her girildiğinde yeniden keşfedilecek ve şehir ile farklı bir bağ kurulabilecek bir alan yaratmak önceliklendirmiş.

Walkers Bar, Zorlu Center

Bara özel hazırlanan 16 adet viskili kokteylden bizim favorilerimiz Cinnamon Spice and Everything Nice, Smoke and Mirrors, A Walk in Their Shoes, Strawberry Fields Forever, Not Your Average Appletini. Yemek menüsünde ise viskili kokteyllere eşlik edecek doyurucu atıştırmalıklar tercih eden Walkers Bar’da bizi mekâna yeniden ve yeniden döndürecek olan reçeteler ise kızarmış bamya turşusu, Reuben sandviç, dana tartar, peynir ve şarküteri tabağı, mantarlı tagliatelle, trüflü parmesanlı patates kızartması, peynirli mini burger, somon füme sandviç…

Walkers Bar, Zorlu Center

Eğer miksoloji ve gastronomi deneyimlerinin ardından şehir ile yeni bir tanışıklığa farklı keşifler üzerinden geçmeye hazırsanız Walkers Bar’da birçok etkinlik de bulunuyor! DJ kabininde müziğin sesinin hiç kısılmadığı Walkers Bar’da haftanın iki günü canlı müzik performansı düzenlenecek. Ayrıca sahne, bu dönemlerde hepimizin gözlerini üzerine çevirdiği şehrin dikkat çeken stand-up’çılarına bırakılacak. Atölyeler ve diğer etkinlikler için ise Walkers Bar’ın hızlı dünyasını yakın takibe almanızı öneriyoruz.

Topluluk hissiyatını sürekli yanında taşımak isteyenler için ya da hediye alternatifi olarak, Walkers Bar’da merchandise çantaların, mumların ve daha birçok seçeneğin bulunduğu bir satış alanı da bulunuyor. Şehir ile yeniden tanıştığımız Walkers Bar’da görüşmek üzere!

Scorpions: Almanya’nın Rock Efsanesi

Almanya’dan çıkan en önemli müzik gruplarından biri olan Scorpions, sekiz senelik bir aradan sonra konser vermek için tekrar ülkemizi ziyaret edecek. 23 Mayıs 2024 tarihinde KüçükÇiftlik Park’ta gerçekleşecek konsere daha vakit varken, grubu ve albümlerini bir hatırlayalım.

Scorpions | Fotoğraf: Vikipedi

Scorpions, 1965 yılında gitarist Rudolf Schenker tarafından Hannover’de kuruldu. Tarih boyunca çok sayıda üye değiştiren grubun sabit tek üyesi Rudolf Schenker olurken, vokalist Klaus Meine’de tüm stüdyo albümlerinde yer aldı. Grubun ilk albümü 1972 yılında çıkan Lonesome Crow, Alman filmi Das Kalte Paradies’e soundtrack olmuştur. Bu albüm, sonraki Scorpions albümlerinden farklı olarak karanlık yapısı ile yetmişler progresif rock müziğinin güzel bir örneğidir. “I’m Goin’ Mad” ve “Inheritance” gibi güzel parçalara sahip olan albüm, ayrıca Rudolf Schenker’in kardeşi, benim çok sevdiğim gitaristlerden Michael Schenker’in tam üye olarak yer aldığı tek albümdür. Daha sonra UFO grubuna katılan Schenker aynı zamanda MSG grubunun kurucusudur. Bilmeyenler kesin olarak MSG’nin “Nightmare” parçasına bir göz atsın.

Sonraki albüm Fly To The Rainbow 1974 yılında çıktı. Grubun kadro değişikliğine gittiği bu albümde, gitara Uli Jon Roth, basa Francis Buchholz ve davula da Jürgen Rosenthal geçer. Grup bu albümle beraber hard rock’a kaymaya başlar. Albümde, girişi Nilüfer’in “Ara Sıra Bazı Bazı” (Orjinali Las Grecas – Que Bonito Aquella Noche) parçasına çok benzeyen “Drifting Sun”, Fly people Fly”, “This Is My Song”, “They Need A Million” ve “Fly To The Rainbow” gibi güzel parçalar vardır. “Fly To The Rainbow”, Scorpions’da sadece bu albümde yer alan davulcu Jürgen Rosenthal’ın davulu ile öne çıkardığım bir parçadır. Jürgen, Daha sonra Eloy grubunda da bir süre çalar ki bu parçanın da ikinci yarısında bayağı bir Eloy havası vardır bence. Şarkı, Therion tarafından da yorumlanmıştır.

1975 tarihli üçüncü albüm In Trance’de davulda Rudy Lenners yer alır. Albümdeki parçalara bakarsak, “In Trance”, Lindsey Buckingham’ın “Holiday Road”una benzettiğim “Robot Man”, “Living And Dying”, “Life’s Like A River” benim öne çıkardıklarım olur. Bir sene sonra Virgin Killer albümü piyasaya çıktı. Albüm kapağında kullanılan çıplak kız çocuğu yüzünden grubun başı ağrıdı. Bazı ülkelerde başka kapak fotoğrafı kullanıldı. “Pictured Life”, “In Your Park” ve Yellow Raven” bu albümün güzel parçalarıdır. Ancak Pain Of Salvation’ın “Yellow Raven” yorumu, bence orjinalinden güzel cover’ların en güzel örneklerinden biridir.

Beşinci albüm Taken By Force 1977 yılında yayınlandı. Bu albümde davulda Herman Rarebell yer alır. Albümde “Born To Touch Your Feelings”, “Steamrock Fever”, “He’s a Woman – She’s A Man” ve sözleri Jimi Hendrix’in son kız arkadaşı Monika Dannemann tarafından ona ithafen yazılan “We’ll Burn The Sky” gibi güzel parçalar yer alır. 

1979 yılında çıkan Lovedrive albümünde grupta yine kadro değişikliği olur. Gitarist Uli Jon Roth gruptan ayrılır ve yerine Matthias Jabs gelir. Ayrıca ilk albümde yer alan ve Lovedrive albümü zamanında UFO grubundan ayrılan Michael Schenker’de albümün 5 parçasında baş gitarist olarak yer alır. Bu albümle beraber Scorpions’u popüler yapan power balladlar başlar. “Always Somewhere” ve “Holiday” bunun iki güzel örneğidir. “Always Somewhere” inanılmaz derecede Lynyrd Skynyrd’ın “Simple Man”ine benzer. Albümün diğer güzel parçaları ise “Coast To Coast”, “Lovedrive” ve reggae soslu “Is There Anybody There?”dir.

Sonraki albüm Animal Magnetism, “Make It Real”, “Lady Starlight” gibi güzel parçalar dışında, Scorpions klasiklerinden biri olan “The Zoo”yu içinde barındırır. Ancak asıl güzel parça, bence grubun en iyi parçalarından biri olan, hatta belki de en iyisi olan “Hey You”dur. Albümdeki bonus parça olan “Hey You”, Rudolf Schenker ve Klaus Meine tarafından seslendirilir. Bu şarkı temposuyla dinleyicide, Jason Statham’ın Crank ya da Keanu Reeves’in Speed filmindeki gibi devamlı hareket halinde olma isteği uyandırır.

1982 tarihli Blackout albümü öncesi vokalist Klaus Meine ses tellerinde sorun nedeniyle ameliyat oldu. Bu nedenle demo kayıtlar Dokken’ın solisti Don Dokken ile yapıldı. Ancak Klaus’un iyileşmesi sonucu albümde o yer alırken, Don Dokken back vokalde yer aldı. Albümdeki sevdiğim parçalar, “No One Like You”, “You Give Me All I Need”, adı gibi insanda enerji patlaması yaşatan “Dynamite” ve “When The Smoke Is Going Down”dur.

Grubun en bilinen şarkılarından birçoğunu çıkaran ve Amerika başta olmak üzere büyük başarı elde eden Love At First Sting  albümü 1984 yılında geldi. Bu hit parçaların başında “Still Loving You” ve “Rock You Like A Hurricane” gelir. “Big City Lights”, “Bad Boys Running Wild”, “I’m Leaving You”, “Coming Home”, “Crossfire” albümün diğer dikkat çeken parçalarıdır. Dört yıl sonra grubun 10. Albümü Savage Amusement piyasaya çıktı. Bana göre grubun soundu bu albümle biraz yumuşadı. “Rhythm Of Love”, “Believe In Love” ve “Walking On The Edge” bu albümde sevdiğim şarkılardır. 

Doksanlara geldiğimizde, Love At First Sting albümünde olduğu gibi grubun rock dinleyecileri dışında da tanınmasını sağlayan hit parçaların olduğu, 1990 tarihli Crazy World albümünü görüyoruz. Bu hit parçalar “Wind Of Change” ve “Send Me An Angel”dı. Böylece albüm, Almanya da bir numaraya yükselirken, Amerika’da da en çok satan ikinci albüm oldu.

1993 tarihinde çıkan Face The Heat albümünde basta Ralph Rieckermann yer alır. İlginç bir şekilde bu albümde öne çıkardığım parçalardan ikisi olan “Destin” ve Daddy’s Girl”, albümün Avrupa baskısında yer alan bonus parçalardır. Bunlar dışında “Alien Nation”, “Woman” ve yine bir ballad olan “Lonely Nights” sevdiğim diğer şarkılar. 

Bir sonraki albüm Pure Instinct, davulda Curt Cress’in yer aldığı, grubun diğer albümlerine nazaran daha sönük bir çalışmadır. Buna rağmen içinde “Soul Behind The Face” ve “Are You The One” gibi güzel parçalar vardır. 1999 tarihli Eye To Eye, davulda James Kottak’ın olduğu ve sound olarak bir önceki albümden bile daha soft yapıda bir Scorpions albümü olarak karşımıza çıkar. Rock severler için pek hoş karşılanmasa da “Skywriter” ve “Yellow Butterfly” parçaları bence güzel bir pop – rock örneğidir. Ayrıca albümde Almanca bir şarkı da vardır. 

2000’li yılların ilk albümü 2004 senesinde çıkan Unbreakable’dır. Basta Pawel Maciwoda’nın yer aldığı albüm, önceki iki albümün aksine, grubun tekrar eski tarzına dönme isteğini gösterir. albümde “New Generation”, “She Said” ve “Remember The Good Times” gibi dikkate değer parçalar vardır. Ancak bence grubun 2000’li yıllardaki asıl önemli albümü, insanlarla robotlar arasında gerçekleşen savaşın oluşturduğu apokaliptik bir dünya konseptine dayanan, 2007 tarihli Humanity: Hour 1’dir. Smashing Pumpkins’den Billy Corgan ve The Hooters’dan Eric Bazilian gibi isimlerinde konuk olduğu albümde, “Love Will Keep Us Alive”, “Humanity”, “The Game Of Life”, “We Were Born The Fly” gibi güzel parçalar vardır. 

Sonraki albüm Sting In The Tail, son albüm olarak planlanlanmasına rağmen, daha sonra grup iki albüm daha çıkardı. Bana göre albümün en güzel parçası Nightwish’den tanıdığımız Tarja Turunen’de vokalde yer aldığı “The Good Die Young”. “No Limit” ve “The Best Is Yet To Come” yine güzel parçalar arasındadır.

Scorpions’ın 50.yılını kutladığı albüm ise, 2015 tarihli Return To Forever’dır. Çoğunlukla geçmiş yıllarda yapılan albümlere konmayan parçaların oluşturduğu albümde “We Build This House” gibi yeni yapılan bazı parçalar da vardır. Albümdeki en sevdiğim parça da budur. James Kottak’ın yerine eski Motörhead davulcusu Mikkey Dee’nin geçtiği son albüm Rock Believer 2022 yılında çıktı. Albümde When You Know (When You Come From) isminde, hem normal hem de akustik versiyonu bulanan güzel bir parça var.

Toparlamak gerekirse, “Still Loving You”, Wind Of Change” gibi balladlarla tüm müzikseverler tarafından bilinen grup, kesinlikle sadece bu tarz balladlardan ibaret değildir. Müzik dünyasında bulunduğu neredeyse 60 senelik dönemde, en kötü albümü bile vasatın üzerinde olan grup, gelmiş geçmiş en önemli rock gruplarından biridir.

Kapak Fotoğrafı: Ultimate Classic Rock

İlginizi çekebilir: Gürkan Sonat’tan Blind Guardian

Müziğe Dair Filmler: Eras ve Renaissance Işığında Notlar

Taylor Swift’in rekorlar kıran turnesi The Eras Tour, konser filmi olarak 13 Ekim’de yüzden fazla ülkede gösterime girecek. Bu yazıda hem önümüzdeki günlerde gösterime girecek müzikle ilgili yapımlardan, hem de şimdiye kadar izleyip beğendiğim müziğin başrolde olduğu filmlerden bahsedeceğim.

Renaissance, A Film By Beyonce | Fotoğraf: Dazed

Taylor Swift: The Eras Tour filmi ile başlayalım. Billie Eilish ve Lizzo gibi isimlerin konser filmlerinde de gördüğümüz Sam Wrench tarafından yönetilen film 13 Ekim’de vizyona giriyor. Film, sanatçının Kaliforniya’da SoFi Stadyum’unda verdiği altı konserin ilk üçünde kaydedildi. Filmin süresi ise 2 saat 45 dakika. Taylor Swift: The Eras Tour, daha gösterime girmeden rekorlar kırıyor. Filmin gösterileceği AMC Sinemaları’nın yaptığı açıklamaya göre, ilk günde 26 milyon dolarlık bilet satışı ile 24 saatte en fazla ön satışı yapılan bilet rekorunu kırdı. Önceki rekor, 16,9 milyon dolarla Spider Man: No Way Home filmine aitti. Bu yoğun ilgi dolayısıyla The Exorcist Believer gibi aynı tarihlerde vizyona girecek bazı filmlerin tarihi değişti. Film ülkemizde gösterime girmeyecek.

Bir başka konser filmi ise Beyonce’den gelecek. Renaissance: A Film By Beyonce 1 Aralık’ta vizyona girecek. Fragmandan gördüğümüz kadarıyla filmde, Renaissance World Tour’un yanı sıra, sanatçının provaları, sahne arkası, kızları ve eşi Jay-Z ile olan etkileşimleri yer alacak. Filmden elde edilen gelirin yarıdan fazlası Beyonce’nin olacak.

Bob Marley’in hayatını anlatan biyografik film Bob Marley: One Love şubat ayında ülkemizde vizyona girecek. Reggae müziğinin efsane ismi Bob Marley’in hayatını anlatan filmde Bob Marley’i Kingsley Ben-Adir, eşi Rita Marley’i Lashana Lynch canlandıracak. Filmin yönetmeni ise  Reinaldo Marcus Green. Filmi izledikten sonra hakkında bir yazı yazmayı düşünüyorum. Bu arada Bob Marley ile ilgili 2012 yılında yapılmış Marley isimli harika bir belgesel filmi tavsiye ediyorum. Sanatçının eski kayıtları, ailesi, arkadaşları ile yapılan röportajlar gibi pek çok şeyi içinde barındıran film 144 dakikalık uzun sayılabilecek süresine rağmen bir dakika bile sıkmadan kendini seyrettiriyor. Sanatçının nasıl kendini müziğe, barışa adadığını çok güzel anlatıyor.

Bir başka biyografik film ise Amy Winehouse’u anlatan Back To Black. Gelecek sene vizyona girmesi beklenen filmde Amy Winehouse’u Marisa Abela, Eşi Blake Fielder-Civil’ı Jack O’Connell, babası Mitch Winehouse’u ise  Eddie Marsan canlandıracak. Film, sanatçının 2000’li yılların başında Londra’da caz müzisyeni olarak başladığı müzik yaşamından, ünlü olmasına uzanan hikayesini anlatırken, eşi ve ailesi ile olan ilişkilerine de odaklanacak.

2024’de vizyona girmesi beklenen bir diğer yapım ise, Bob Dylan’ın erken dönemine odaklanan A Complete Unknown filmi. Yönetmen koltuğunda 3:10 To Yuma, Ford V Ferrari, Indiana Jones And The Dial Of Destiny ve Walk The Line gibi sevdiğim filmleri yöneten James Mangold var. Filmde Bob Dylan’ı Timothee Chalamet canlandırırken, Bob Dylan’ın sevgilisi Sylvie Russo’yu Elle Fanning, Joan Baez’i Monica Barbaro, Johnny Cash’i Boyd Holbrook, Pete Seeger’ı ise Benedict Cumberbatch oynayacak.

Biraz da müziğin başrolde olduğu benim favori filmlerimden örnekler verelim. İlk olarak 2007 yapımı Across The Universe’den başlayalım. Beatles parçalarının başrolde olduğu filmde harika metaforlar var. Aşkın güzelliği, savaşın kötülüğü Beatles parçaları ile çok güzel anlatılmış. Filmde “Let It Be”, “Come Together”, “I Want To Hold Your Hand”, “Strawberry Fields Forever” gibi birçok Beatles parçasını göndermeler eşliğinde farklı yorumlarla duyuyorsunuz.

Freddie Mercury’nin hayatını anlatan Bohemian Rhapsody bir başka harika film. 2018 tarihli filmde Freddie Mercury’yi Rami Malek gayet başarılı bir şekilde oynamış. Live Aid konser sahneleri çok başarılıydı bence. Seyrederken o konserin içinde olmak için büyük bir istek duyuyorsunuz.

2005 yapımı ünlü country şarkıcısı Johnny Cash’in hayatını anlatan Walk The Line bir başka favori filmim. Hem Johnny Cash’i oynayan Joaquin Phoenix, hem de eşi June Carter’ı oynayan Reese Witherspoon gayet başarılı bir iş çıkarmışlar. Reese Witherspoon 2006 yılında bu filmdeki rolü ile en iyi kadın oyuncu Oscar’ını da aldı. Filmdeki Johnny Cash parçalarını da bu ikili seslendirmiş.

Son olarak The Frames grubundan Glen Hansard ve Çek şarkıcı – aktris Marketa Irglova’nın başrollerini oynadığı, Dublin’de bir sokak müzisyeni ile Çek bir göçmenin albüm çıkarma uğraşları, aynı zamanda da aralarındaki romantik ilişkileri çok naif biçimde anlatan Once filminden bahsetmemek olmaz. Müziğin başrolde olduğu ve dolayısıyla harika bir Soundtracke sahip film, “Falling Slowly” parçasıyla 2008 yılında en iyi şarkı Oscar’ını kazanmıştı. “If You Want Me” ve “When your Mind’s Made Up” filmdeki sevdiğim diğer parçalar. Bu listeye girmesi muhtemel, izleme listemde olup, ancak daha fırsat bulamadığım 2022 yapımı Elvis ve 2004 yapımı Ray filmiyle ilgili henüz bir şey söyleyemiyorum diyerek yazıyı burada noktalıyorum. 

Kapak Fotoğrafı: Sky News

İlginizi çekebilir: Gürkan Sonat’tan Ayın Yeni Çıkan Albümleri

2023 Oscarları: En İyi Film Müzikleri Adayları Mercek Altında

Bir Oscar haftasına daha girdik ve son yıllarda olduğu gibi geleneksel en iyi film müzikleri alanındaki değerlendirme yazımla karşınızdayım. Adaylar üzerine daha geniş bir analize başlamadan önce unutulanları bir hatırlatalım. 2022’in en iyi filmlerinden biri olmasına karşın özellikle En İyi Uluslararası Film Kategori’nde yer almaması ile hali hazırda Park Chan-Wook’un Decision to Leave çalışması büyük bir haksızlığa uğramıştı. Buna bir de muhtemelen filme yaptığı müziklerle 2022’in en iyi birkaç film müziğiden birine imza atan ve bence yaşayan en büyük film müziği bestecilerinden biri olan Jo Yeong-Wook’un aday olmaması eklenince insan hayıflanmanın ötesine geçiyor.

2023 Oscarları: En İyi Film Müzikleri Adayları | Fotoğraf: News in Germany

Akademinin 21 Aralık 2022’de aralarında en iyi film müziklerinin de olduğu on kategorideki kısa listeleri yayınlamasıyla Oscar sezonu açılmıştı. Akademinin listesinde şu besteciler ve filmler yer almaktaydı:

  • Volker Bertelmann (All Quiet on the Western Front) 
  • Simon Franglen (Avatar: The Way of Water)
  • Justin Hurwitz (Babylon)
  • Carter Burwell (The Banshees of Inisherin) 
  • Ludwig Göransson (Black Panther: Wakanda Forever)
  • Chanda Dancy (Devotion)
  • John Powell (Don’t Worry Darling)
  • Son Lux (Everything Everywhere All at Once)
  • John Williams (The Fabelmans)
  • Nathan Johnson (Glass Onion: A Knives Out Mystery)
  • Alexandre Desplat (Guillermo del Toro’s Pinocchio)
  • Michael Abels (Nope)
  • Nicolas Britell (She Said)
  • Terence Blanchard (The Woman King)
  • Hildur Guðnadóttir (Women Talking)

Listeden seçilip Oscar’a aday gösterilen beş besteci ve filme gelmeden adaylık dışında kalanlar baktığımda listede dört ismin ön plana çıktığını düşünüyorum. Don’t Worry Darling ile John Powell; Glass Onion: A Knives Out Mystery ile Nathan Johnson; She Said ile Nicholas Britell ve Women Talking ile de Hildur Guðnadóttir. Açıkcası bu dört besteci de  aday gösterilseydi kimseden çok büyük bir itiraz geleceğini düşünüyorum. Özellikle de  She Said için aynı zamanda eşi olan Amerikalı çellist Caitlin Sullivan’ın da muhteşem soloları eşliğinde derin, melodik ve dramatik bir müzik yapan Britell’in en azından John Williams yerine aday gösterilmesi gerekirdi kanaatime göre. Kişisel müzik beğenime göre Guðnadóttir da Hurwitz yerine aday gösterilseydi çok hoşuma giderdi ama öte yandan daha önce Joker ile heykele ulaşan Guðnadóttir’in yerine La La Land’in iki Oscarlı bestecisi, Hollywood’un son dönemli altın çocuklarından Hurwitz’in aday gösterilmesini hem Oscar Ödüllüleri politikası hem de sinematografik açıdan anlıyorum ve makul karşılıyorum. Meraklı olanlar bu yapıtları dinleyebilirler.

Adaylar üzerine daha geniş bir analize başlamadan önce unutulanları bir hatırlatalım. 2022’in en iyi filmlerinden biri olmasına karşın özellikle En İyi Uluslararası Film Kategori’nde yer almaması ile hali hazırda Park Chan-Wook’un Decision to Leave çalışması büyük bir haksızlığa uğramıştı. Buna bir de muhtemelen filme yaptığı müziklerle 2022’in en iyi birkaç film müziğiden birine imza atan ve bence yaşayan en büyük film müziği bestecilerinden biri olan Jo Yeong-Wook’un aday olmaması eklenince insan hayıflanmanın ötesine geçiyor. Film müziği meraklılarının dışında müziğe daha derin ve entelektüel bir boyuttan bakanlar Yeong’un sadece bu film için değil tüm yaptığı çalışmaları dinlemeli. Özellikle The Handmaiden (2016), ki bence sinema tarihin en önemli müzikal çalışmalarından biridir, ve Sympathy for Lady Vengeance (2005) başka bir boyuta, başka bir ruh haline ve entelektüel seviyeye aittir; kesinlikle kaçmamalı.

Gelelim 2023 Oscar Ödülleri’nde ‘En İyi Orijinal Film Müzikleri’ alanındaki adaylara:

  • Volker Bertelmann – All Quiet on the Western Front
  • Justin Hurwitz – Babylon
  • Carter Burwell – The Banshees of Inisherin 
  • Son Lux – Everything Everywhere All at Once
  • John WilliamsThe Fabelmans

2023 Oscar Ödülleri’nde ‘En İyi Orijinal Film Müzikleri’

Volker Bertelmann | All Quiet on the Western Front

Savaş filmlerini çok sevdiğim gibi müziklerini de severim. Ağırlıklı olarak geniş bir orkestrasyon ile yaratılan epik seslerle depresif, karanlık ve gerilim dolu atmosfer arasında yer alan savaş filmi müziklerinin film müzikleri içinde kendine has bir alt-tür  oluşturduğunu ve bir gelenek içinde var olduğunu söylemek mümkün. Bertelmann bu geleneğe farklı bir biçimde ama onu da göz ardı etmeden katkı yapmayı başarmış 2022’nin en çok konuşulan filmlerinden biri olan All Quiet on the Western Front için yaptığı müziklerde.

Volker Bertelmann (neo-klasik dünyasında tanındığı isimle Hauscka) son dönemin en önemli Neo-klasik bestecilerinden biri. Amerikalı avant-garde besteci John Cage’in yolundan giderek farklı teknikler kullanarak özel olarak hazırladığı ve emprovizasyon ustalığı ile zenginleştirdiği piyano odaklı oda müziği eserleriyle neo-klasik müzikte kendine özel bir yer edinen Alman besteci son yıllarda film müziklerine de ağırlık veriyor. Özellikle bir başka çok önemli neo-klasik besteci olan Dustin O’Halloran ile ortak yaptığı ve 2017 Oscar Ödülleri’nde yine En İyi Film Müziği’ dalında adaylık kazandığı Lion sayesinde film müzikleri alanında da dikkat çekmeye başladı.

All Quiet on the Western Front’da Bertelsmann özellikle efektler ile etkisi yüksek bir gerilim oluşturmayı başarmış. Daha ilk duyduğunuz anda kötü bir şeyin yaklaştığını, o kötü şey sonunda da çok kötü şeyler olacağını hissediyorsunuz. Ayrıca girişte yaylılardan yayılan yumuşak melodiyi aniden bölen ve insana ‘ne oluyor’ dedirten ana tema da epik bir başlangıç olarak gerilim hissini güçlendiriyor. Çalışma yer yer vatandaşı Zimmer’in Dunkirk, Dune ve Intersellar müziklerini anımsatsa da özellikle yaylılar ile geleneksel film müziklerine de bir selam duruyor Bertelmann. Müzikte efektlerin yoğun kullanılması, elektronik/ambiant müzikten unsurların da yer alması aynı zamanda benim gibi daha geleneksel müziğe yakın duranlar yanında daha genç bir kitleyi de yakalamayı başarıyor.

Konu akılda kalıcılık ve film dışında da dinlenebilme konusuna gelindiğindeyse  çalışmayı açıkcası o kadar başarılı bulamıyorum. Ana temanın bir ‘leitmotif’ olarak tekrarlandığı bölümler dışında kalanlar ancak film ile anlam buluyor ki bunu doğru bulan, film müziğinin filmden ayrı olarak dinlenmek üzere değil filme destek veren, onun mesajını, oluşturmak için uğraştığı atmosferi güçlendirmek için yapıldığını iddia edenler olacaktır. Bu konuya daha önce film müziklerine üzerine yazdığım bir yazıda değinmiştim. Film müziklerine yönelik yaklaşımın iki temel ve farklı ekolünden birini temsil eden bu görüşler de elbet kendi açısından haklıdır; ben ağırlıklı olarak diğer tarafı, yani filmden bağımsız olarak da film müziklerinin dinlenebilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu açıdan baktığımda da All Quiet on the Western Front ortalama bir yerde konumlanıyor.

Sonuç olarak genelde başarılı bulduğum ve adaylığı benim açımdan sürpriz olmayan bir çalışma. En İyi Film Müziği, Oscar Ödülleri’nin temel kategorileri içinde önceden tahmin edilmesi en zor olanı ama ödülün favorilerinden olmadığını düşünüyor ve ödülü almasına hiç ihtimal vermiyorum.

Justin Hurwitz | Babylon

Hollywood’un son dönemdeki altın çocuklardan, Harvard Üniversitesi’nden oda arkadaşı Damien Chazelle ile yaptığı işbirliğiyle kendi de bir altın çocuğa dönüşen Justin Hurwitz bir kez daha aday. İlk olarak Chazelle’in çıkış filmi olan bol adaylı ve ödüllü Whiplash (2014) ile dikkat çeken Hurtwitz, Chazelle ile yaptığı ikinci büyük işbirliği olan La La Land (2016)’de ‘En İyi Film Müzik’ ve ‘En İyi Şarkı’ alanlarında iki Oscar alarak ve bu listeye BAFTA’yı da ekleyerek kısa sürede günümüzün en popüler film müziği bestecilerinden biri haline geldi.

Babylon Chazelle ile Hurwitz’in beşinci işbirliği ve başka bir yönetmen ile çalışmadığı için de beşinci film müziği. Hurwitz, Babylon ile belki de şu ana kadar bulduğu en uygun oyun alanında en iyi yaptığı en iyi şeyi yapıyor: filmin görkemli dilini, görsel aşırılığını ve tarihsel/kültürel bağlamını müzikal dile aktarmayı başararak ortaya müthiş bir çalışma koyuyor. Gerek Chazelle sineması gerekse de ve doğal olarak Hurwitz’in müziği kişisel tercihlerimle çok uyumlu olmasa da bu ikilinin uyumunu ve ortaya koydukları sinematografik başarıyı inkar etmek mümkün değil. Bazı parçalarda (örneğin Manny and Nellie’s Theme) önceki başyapıtı La La Land’i anımsatan melodiler duyulsa da Hurwitz Babylon’da özgün bir anlatım yakalamayı başarıyor ve Jazz-Dönemi’nin yani 1920ler Hollywood’nun dekadan, yıkıcı ama aynı zamanda yeni ve bambaşka bir sinemasal dönemi de başlatacak olan değişiminin sancılarını müziği duyduğunuz andan itibaren hayal etmenizi sağlıyor. Özellikle Welcome, Manny and Nellie’s Theme ve Gold Coast Rhythm gibi sinema tarihine geçecek parçalardan oluşan Babylon ödül en güçlü adaylardan biri, belki de birincisi.

Carter Burwell | The Banshees of Inisherin

Son dönemin en önemli film müziği bestecilerinden biri olan Burwell Oscar Ödüllüleri’nin yabancısı değil. 2022 öncesinde iki adaylığı bulunan Burwell (Carol, Three Bilboards Outside Ebbing-Missouri) üçüncü kez aday gösteriliyor. Müzik yaşamı boyunca Coen Kardeşler, Todd Haynes ve Martin McDonagh ile işbirliği yapan ve hemen hemen bu yönetmenlerin tüm filmlerinin müziklerine imza atan Burwell bir kez daha bir McDonagh filmi olan ve bu sezonun en önemli filmlerinden biri kabul edilen (National Board of Review tarafından 2022’nin en iyi on filmden biri olarak belirlendi) ve dört BAFTA ve dokuz Oscar ödüllüğü ile parlak bir ilgi gören The Banshees of Inisherin ile aday.

Her ne kadar öncesinde popüler ve önemli filmler (Bartok Fink, Fargo, Big Lebowski, Being John Malkovich, No Country for Old Men) için müzik yapmış olsa da McDonagh’ın kendi oyunundan uyarladığı ve çıkış filmi olarak kabul edilen In Bruges için yaptığı müzik sayesinde Burwell bir besteci olarak filmlerden bağımsız olarak ciddi bir popülerlik kazandı ve ilgi görmeye başladı. Nitekim benim de besteciyi yakından takip etmenin nedeni In Bruges müzikleri. 2015 tarihli Haynes filmi Carol için bestelediği müzik, ki besteci ilk Oscar adaylığını kazandı, tıpkı In Bruges gibi sinema tarihine geçecek düzeyde bir çalışmaydı. Burwell The Banshees of Inisherin için de yine çok üst düzey bir iş çıkarıyor. Dingin ama atmosferik, karanlık, melodik, ilginç şekilde filmin geçtiği coğrafyadan bağımsız olarak da İrlanda folk müziğinden bir esinlenme taşımayan müzik bu anlamda Burwell diskografisi içinde bile özgün bir yere konumlanıyor. Burwell’in müziğine olan sempatim bir yana Oscar adayları içinde filmden bağımsız olarak dinlenebilme kapasitesi en yüksek olan çalışma bence bu.

Son Lux | Everything Everywhere All at Once

Adaylar arasında en sürpriz olanı hiç kuşkusuz Amerikalı deneysel post-rock üçlüsü Son Lux. 2008 yılından bu yana müzik dünyasında yer alan grup deneysel, özellikle elektronik etkisiyle oluşturdukları kendilerine özgü, türler arası tanımlanması zor bir müzik ile tanınıyor. İtiraf edeyim, Oscar adaylığı öncesinde grubun sadece adını duymuş ama hiç dinlememiştim. Deneysel bir doğaçlama izlenimi veren müzik, soul, elektronik, ambiant türleri ile neo-klasik ve kimi zaman nota aralarında sezilen eski usül geleneksel film müziği tarzlarına Uzakdoğu esintilerinin serpilmesi ile ilgi çekici ve özgün bir hale geliyor. Deneysel müziğe alışık olmayan kulaklar için dinlemesi zor ama müziğin farklı boyutlarını deneyimlemek isteyenler için iyi bir başlangıç. Aday olması benim açımdan sürpriz oldu. Adaylığında filmin popülerliğinin belirli bir etkisi olduğunu düşünüyorum ama genel anlamıyla beğendiğim bir çalışma.

John Williams | The Fabelmans

366 film müziği, 53 Oscar, 6 Emmy, 25 Altın Küre, 71 Grammy adaylığı, 7 BAFTA…  Sinema tarihinin gelmiş geçmiş en çok hasılat yapan 25 filminden 9 tanesinin müziğini yapan Williams açık ara sinema tarihinin en efsanevi ve başarılı bir kaç bestecilerinden biri, pek çokları için de en büyük bestecisi. Filmlerin ruhunu ve atmosferini tamamlamada çok başarılı olan (yakın zamandan Harry Potter Serisini hatırlayın); çoğunlukla görkemli orkestralar için hafif klasik müzik tarzına ve bugün bildiğimiz anlamdaki film müziğini oluşturan Hollywood’un altın döneminin büyük bestecileri Max Steiner, Alfred Newman ve Erich Wolfang Korngold geleneğine dayanan, orkestrasyon ve teknik açıdan mükemmele yakın müzikleriyle bu yargıya varmak çok zor değil. Starwars (ki genel olarak sinema tarihin gelmiş geçmiş en iyi film müziği kabul ediliyor), Schindler’s List, Harry Potter, Fiddler on the Roof, Jaws, Superman ve E.T. (özellikle Flying teması adeta tek başına sinema ve film nedir, müziği nasıl olur gösterecek derecede muhteşemdir) gibi filmler için yaptığı besteleriyle bile Williams büyük bir film müziği efsanesine dönüşürdü.

Öte yandan bu noktada Williams’ın Çarkovski, Dvorjak, Holst, Richard Strauss, Stravinsky ve Korngold gibi bestecilerinden çok etkilendiği, hatta onların melodilerini kendi müziğine uyarladığı; dolayısıyla da genel anlamda müziğinde belirli bir özgünlük sorunu olduğuna dair yapılan tartışmaların bir bölümüne katıldığımı da belirtmek isterim. Bu konuda özellikle Youtube’da normal dinleyiciye fazla teknik gelebilecek ama yine de önemli bir fikir verecek çalışmaları izlenebilir. Ben Williams’ın bu eğiliminin “onun yönetmeni ve filmi ön plana çıkaran; kendi için değil film için müzik yapan bir besteci olmasından kaynaklandığı” görüşüne yakınım. Nitekim bu eğilimi sayesinde de bu kadar çeşitli türde ve büyüklükte filmde bu kadar büyük yönetmenle çalışma şansı bulmuştur. Williams’ın müziğinin filmlere etkisi kadar filmlerin de Williams’ın başarısına etkisi vardır. Keza aldığı dört en iyi film müziği Oscar’ından 3 tanesi Spielberg filmleri (Jaws, E.T., Schindler’s List) ile gerçekleşmiştir. Oscar aldığı Starwars için de Williams’ı yakın arkadaşı Lucas’a öneren de yine Spielberg olmuştur. İkili toplamda 29 filmde beraber çalışmışlar.

Williams’ın 53. Oscar adaylığını aldığı, ki 91 yaşındayken bu adaylık ile tarihin en yaşlı adayı oldu, ve Spielberg ile 29. İşbirliğini yaptığı The Fabelmans bence 2023 adayları içindeki en zayıf çalışma. Daha da ileri gideyim, Williams’ın 70 yıla yayılan kariyeri içinde de orta seviyenin altında olduğu düşünüyorum bu müziğin. Evet, filmin atmosferine katkısı elbette var. Teknik olarak da bir sorun içermiyor ki Williams düzeyinde bir besteciden zaten farklı bir beklenti de olamaz ama çok geleneksel çok sıradan bir müzik. Akademi Williams’ı yaşına ve Spielberg filminin hürmetine aday göstermiş gibi adeta. Williams yerine Britell, Guðnadóttir veya Johnson aday gösterilseydi daha adil olurdu kanaatindeyim.

Peki Gelelim Can Alıcı Soruya: Kim Kazanır?

Oscar Ödülleri | Fotoğraf: Financial Times

Yazıda da ifade ettiğim gibi bu kategori Oscar ödülleri içinde tahmini en zor dallardan biri. Buna rağmen mevcut yorumlar doğrultusunda ben de tahminlerimi yapayım. Genel olarak Hurwitz Babylon ile diğer adayların önünde gözüküyor ve tahmin yapanların ağırlıklı olarak seçimi Hurwitz. Ben de müziğine kişisel olarak çok yakınlık hissetmesem de onun ön plana çıktığını düşünüyorum ve akademi üyesi olsam Bertelmann ve özellikle de Burwell’e olan müzikal yakınlığıma ve özellikle de Burwell’in bir Oscar ödülünü hakettiğini düşünmeme rağmen oyumu Hurwitz lehine kullanırdım. Öte yandan Brian Rowe, konu hakkında yazdığı yazıda, sürpriz biçimde, Hurwitz’in favori olmasına karşın, Williams’ın da gözardı edilmemesi gerektiğini düşünüyor ve şu beş nedenden dolayı 6.kez ödüle uzanabileceğini iddia ediyor:

  1. 91 yaşında ve bu büyük ihtimal son adaylığı.
  2. Üzerine 20’den fazla adaylık elde etmesine karşın en son ödülünü 1994 yılında Schindler’s Liste ile almış. Diğer ödüllerine de baktığımızda 1970ler ve 80ler’in başından itibaren aslında Williams neredeyse her sene aday gösterilmesine rağmen ödülü alamamış. Bu kapsamda uzun zamandır esirgenen ödül kariyerinin sonunda hem de bir Spielberg filmiyle kendisine verilebilir.
  3. The Fabelmans 7 adaylık aldı ama müzik dışındaki diğer kategorilerde çok büyük bir rekabet var. Akademi sinema tarihinin en büyük gişesini yapmış, en büyükler arasında yer alan Spielberg’e dördüncü Oscar ödülünü de vermeyebilir ama filmi de ödülsüz bırakmak istemiyor. Geriye de kala kala en iyi müzik kalıyor.
  4. Babylon bütün o ses getirmesine ve konuşulmasına karşın Oscar ödüllerinde ve gişede beklenenin çok altında kaldı. Sürpriz bir şekilde teknik dallar dışında pek varlık gösteremediği 2023 Oscar Ödülleri’nde Hurwitz bu durum dolayısıyla gözardı edilebilir. Ayrıca La La Land ile 2 Oscar alan ve film müziği alanında sadece 10 yıldır varlık gösteren ve daha 38 yaşında olan bir besteci karşısında Williams seçilirse kimse de çok büyük bir itirazda bulunmaz.

Ben de bu yoruma bir ekleme yapayım: Benzer bir durum Morricone için olmuştu. Alması gerektiği, hem de birden fazla filmle, ödül 86 yaşında, altıncı adaylığında, görece zayıf bir filmle, The Hateful Eight ile gelmişti ve kimse itiraz etmemişti. Şu tespitle yazıyı bitireyim: Teşbihte hata olmaz, at yarışı tabiriyle, favori Hurwiz, plase Williams.

Kapak Fotoğrafı: Awards Watch

İlginizi çekebilir: Gürkan Sonat’tan En İyi Şarkı Dalında Oscar Adayları

En İyi Şarkı Dalında Oscar Adayları: 2023 Adayları ve Öncesi

Bu sene 12 Mart’ta yapılacak Oscar törenine sayılı günler kala ben de hem en iyi şarkı dalındaki adayları sizlere tanıtmak, hem de geçmişten günümüze ödülün sahibi olan parçalardan favorilerimi sizlerle paylaşmak istedim. 

En İyi Şarkı Dalında Oscar Adayları
En İyi Şarkı Dalında Oscar Adayları | Fotoğraf: The News Minute

Adaylardan ilki Top Gun: Maverick filminden Lady Gaga’nın BloodPop ile yazdığı “Hold My Hand” isimli parça. Power ballad’ları andıran parçayı Lady Gaga, “Çok zor bir zamanda ve sonrasında dünyaya bir aşk mektubu” olarak tanımlamış. Sanatçı, 2019 yılında A Star Was Born filmindeki “Shallow” parçasıyla en iyi şarkı dalında Oscar ödülü kazanmıştı. Ayrıca aynı yıl Oscar dışında, Altın Küre, Bafta ve Grammy ödülünü kazanan tarihteki ilk kadın sanatçı oldu. 1986 tarihli ilk Top Gun filminin de Giorgio Moroder ve Tom Whitlock tarafından yazılan ve Berlin grubu tarafından seslendirilen “Take My Breath Away” parçasıyla bu dalda Oscar ödülünü kazandığını ve içinde Cheap Trick “Mighty Wings”, Kenny Loggins “Danger Zone” gibi çok güzel başka parçaları da içinde barındırdığını hatırlatalım.

İkinci aday ise, Hint filmi RRR’nin M. M. Keervani tarafından bestelenen, Rahul Sipligunj ve Kaala Bhairava tarafından seslendirilen “Naatu Naatu” şarkısı. Telugu dilindeki parça bildiğiniz kıpır kıpır, biraz da komik Hint şarkılarından. Şarkı, bir Hint filminden bu dalda Oscar’a aday olan ilk şarkı. Ayrıca Altın Küre ödüllerinde en iyi şarkı ödülünü Asya’dan alan ilk parça.

Sıradaki aday şarkı, Tell It like A Woman filminden Sofia Carson’ın seslendirdiği, sözleri ve müziği Diane Warren’a ait olan “Applause” isimli parça. Sanatçı 14 kez bu dalda Oscar adayı oldu ama henüz ödülü kazanamadı. Şarkı sözü yazarlığı olarak pek çok hit parçanın ardında Diane Warren’in imzası var. Sanatçının yazdığı şarkılardan örnekler verecek olursak, Starship “Nothing’s Gonna Stop Us Now”, Celine Dion “Because You Loved Me”, Ace Of Base “Don’t Turn Around”, Toni Braxton “Un-Break My Heart”, Aerosmith “I Don’t Want To Miss A Thing” gibi ses getirmiş eserleri görüyoruz.

Dördüncü aday Black Panther: Wakanda Forever filminden geliyor. Rihanna’nın seslendirdiği “Lift Me Up” parçası sanatçının ilk kez Oscar adayı olmasını sağlıyor. Şarkı aynı zamanda Rihanna’nın 2016 tarihli Anti isimli albümünden sonraki ilk solo çalışması.

Son aday ise Everything Everywhere All At Once filminden “This Is A Life” adındaki parça. Şarkı Talking Heads’in kurucularından David Byrne, Son Lux’tan Ryan Lott Ve Mitski ortak çalışması. David Byrne, 1987 The Last Emperor filmiyle En İyi Film Müziği dalında Oscar ödülü kazanmıştı.

Benim seçimime gelirsek, “E” hiçbiri seçeneği olsa onu işaretlerdim. Ama mutlaka seçmek zorunda olsam Top Gun: Maverick filminin “Hold My Hand”ini bir tık öne çıkarırım. Oscar adaylığını kaçıran bir isimden de bahsedelim. Taylor Swift’in Oscar adayı olabilecek iki projesi vardı. Bunlardan biri kısa filmi All To Well, diğeri ise Where The Crawdad Sing filmindeki “Carolina” parçasıydı. “Carolina” aday listesinde sona kalamadı. Eğer bu parça adaylar arasında olsaydı oyumu kesinlikle ondan yana kullanırdım.

Gelelim tüm zamanların Oscar kazanan parçalarından seçtiklerime; biraz uzun bir listem var ama kısa geçmeye çalışacağım. Kronolojik sırayla gidersem ilk olarak The Wizard Of Oz filmi ile Judy Garland “Over The Rainbow” favorilerimden biridir. High Noon filminden Tex Ritter’in söylediği “High Noon” unutulmazlardan bir diğeridir. Yazıyı yazarken aklıma çocukluğumda, Commodore 64 bilgisayarımda aynı isimdeki oyunu oynarken bu şarkıyı defalarca kez dinlediğim geldi. Love Is A Many-Splendored Thing Filmiyle aynı ismi taşıyan Sammy Fain’in yaptığı parça seçimlerimden bir diğeri. Bu parçayı bence en güzel The Four Aces yorumlamıştır. Alfred Hitchcock’un The Man Who Knew Too Much filminden Doris Day “Que Sera, Sera” ise yine unutulmaz şarkılardan. Altmışlı yıllara geldiğimizde Never On Sunday filmiyle aynı adı taşıyan ve Melina Mercouri tarafından seslendirilen şarkı, Breakfast At Tiffany’s filminden Henry Mancini şaheseri “Moon River”. Filmde Audrey Hepburn tarafından seslendirilmişti. Mary Poppins filminden tekerleme gibi akla takılan, Sherman Brothers tarafından yazılan “Chim Chim Cher-ee” şarkısını da unutmak olmaz. Altmışlı yıllardan seçtiğim son parça ise Butch Cassidy And The Sundance Kid filminden B.J Thomas’ın söylediği “Raindrops Keep Fallin’ On My Head”.

Yetmişli yıllarda ise Shaft filminin müziği, İsaac Hayes’in söylediği “Theme From Shaft” bence funk türündeki en güzel film müziklerinden biridir. Seksenlerde ise çok fazla favori parçam var. Fame filmi ile aynı isimdeki Irene Cara şarkısı, An Officer And A Gentleman filminden Joe Cocker ve Jennifer Warnes düeti “Up Where We Belong”, Flashdance filminden müziğini Giorgio Moroder’in yaptığı ve yine Irene Cara’nın söylediği “Flashdance… What A Feeling”, The Woman In Red filminden Stevie Wonder’ın söylediği “I Just Called To Say I Love You”, White Nights filminden Lionel Richie parçası “Say You, Say Me” ve daha önce bahsettiğim Top Gun’dan Berlin “Take My Breath Away”. Bu parçalara aslında bir anlamda seksenler müziğinin özeti gibi. 

Doksanlarda ise bence tüm zamanların en iyilerinden biri olan Bruce Springsteen parçası “Streets Of Philadelphia”yı görüyoruz. Yine Titanic filmiyle tüm dünyada dillerden düşmeyen Celine Dion “My Heart Will Go On” benim seçimlerimden. 2000’li yıllar ve günümüze gelirsek,film olarak da şarkı olarak da harika olan Once filminden Glen Hansard ve Marketa Irglova’nın düet yaptığı “Falling Slowly” en başta gelen parçalardan biridir. Skyfall filminden Adele’nin seslendirdiği “Skyfall” aynı zamanda James Bond film müzikleri arasında da sevdiklerimden. Frozen filminden Idina Mendel’in söylediği “Let It Go” ise seçtiğim son Oscar kazanan parça. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere…

Kapak Fotoğrafı: NME

İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan 95. Akademi Ödülleri Adayları

Oscar Adayları Açıklandı: 95. Akademi Ödülleri Adayları

2022’nin en iyi film, yönetmen, oyuncu ve sanatçılarını ödüllendirecek Oscar adayları açıklandı! Everything Everywhere All at Once’ın 11 adaylıkla öne çıktığı, çeşitlilik açısından oldukça tatmin edici gözüken bir aday listesiyle karşı karşıyayız. 12 Mart 2023 gecesi sahiplerini bulacak 95. Akademi Ödülleri öncesi adaylar, sürprizler, ilkler ve daha fazlası bu yazıda…

Oscar Adayları 2023

En İyi Film Dalında Oscar Adayları

oscar adayları - everything everywhere all at once
Everything Everywhere All at Once (2022, The Daniels)

Hatırlarsanız on yıllar boyuca En İyi Film kategorisinde beş aday çıkardıktan sonra 2009’da bir kural değişikliğine giden ve aday sayısını 10’a çıkaran, ardından bu sayıyı “5 ila 10” olarak güncelleyen Akademi, geçtiğimiz yıl bir kez daha kurallarını değiştirmiş ve 10 En İyi Film adayından oluşan bir Oscar adayları listesini geri getirmişti. Başından beri yılın öne çıkan yapımları arasında yer alan ve şimdiden eleştirmenlerin ve izleyicinin desteğiyle En İyi Film kategorisi için favoriler arasında gösterilen dört film, tabii ki bunlar arasında: The Daniels’ın çoklu evren hikayesi Everything Everywhere All at Once, Martin McDonagh’ı bir kez daha Colin Farrell ve Brendan Gleeson’la buluşturan The Banshees of Inisherin, Steven Spielberg’ün nostaljik ve otobiyografik hikayesi The Fabelmans ve Cate Blanchett’in hırslı bir orkestra şefini canlandırdığı TÁR.

oscar adayları - the banshees of inisherin
The Banshees of Inisherin (2022, Martin McDonagh)

Bu dört filme gişe canavarı, yıllar sonra gelen devam filmleri Avatar: The Way of Water ve Top Gun: Maverick, Netflix yapımı savaş filmi ve edebiyat uyarlaması All Quiet on the Western Front, Baz Luhrmann imzalı Elvis Presley biyografisi Elvis‘in eşlik edeceğini kestirmesi de güç değildi. Hatta öncekiler gibi 8 adaylı bir liste çıkabilseydi, En İyi Film adayları bunlardan ibaret olabilirdi. Sürpriz denebilecek diğer iki adaylık, Altın Palmiye ödüllü Triangle of Sadness ve edebiyat uyarlaması Women Talking‘e gitti.

Oscar Adayları: Rekorlar, İlkler

oscar adayları - all quiet on the western front
All Quiet on the Western Front (2022, Edward Berger)

_Everything Everywhere All at Once, 11 adaylık elde ederek yılın en çok adaylık alan filmi oldu, onu 9’ar adaylıkla All Quiet on the Western Front ve The Banshees of Inisherin izledi.

_Everything Everywhere All at Once ve The Banshees of Inisherin‘in bir başarısı da oyunculuk kategorileriyle ilgili; tüm ana kadrosu ilgili kategorilerde aday gösterilen filmler, dörder oyunculuk adaylığı aldı: Everything Everywhere All at Once‘tan Michelle Yeoh, Ke Huy Quan, Stephanie Hsu ve Jamie Lee Curtis, The Banshees of Inisherin‘den ise Colin Farrell, Brendan Gleeson, Barry Keoghan ve Kerry Condon adaylar arasında.

_Ünlü şarkıcılar Lady Gaga (Top Gun: Maverick), Rihanna (Black Panther: Wakanda Forever) ve Mitski (Everything Everywhere All at Once) En İyi Orijinal Şarkı kategorisinde Oscar için yarışıyor. Öte yandan 13 kez Oscar’a aday gösterilen ve henüz kazanamayan Diane Warren, aynı kategoride 14. adaylığını elde etti. Sanatçı bu yıl Onur Ödülü’ne layık görülmüştü.

_En İyi Uluslararası Film kategorisinde yarışan All Quiet on the Western Front, sekiz ayrı kategoride daha aday gösterilirken, yarışta Meksika’yı temsil eden Alejandro González Iñárritu imzalı Bardo, Uluslararası Film adayları arasında kendine yer bulamazken görüntü yönetmenliği adayları arasında yer aldı.

_Daniel Kwan (Film, Yönetmen, Orijinal Senaryo), Catherine Martin (Film, Prodüksiyon Tasarımı, Kostüm Tasarımı), Todd Field (Film, Yönetmen, Orijinal Senaryo), Martin McDonagh (Film, Yönetmen, Orijinal Senaryo), Daniel Scheinert (Film, Yönetmen, Orijinal Senaryo), Steven Spielberg (Film, Yönetmen, Orijinal Senaryo) 3 dalda, Shane Boris (Belgesel, Belgesel), Tony Kushner (Film, Orijinal Senaryo), Christopher McQuarrie (Film, Uyarlama Senaryo), Andy Nelson (Ses, Ses), Ruben Östlund (Yönetmen, Orijinal Senaryo) ise 2’şer dalda aday gösterilen isimler.

Oscar Adayları: Yılın Yönetmenleri ve Oyuncuları

oscar adayları - triangle of sadness
Triangle of Sadness (2022, Ruben Östlund)

En İyi Yönetmen: The Daniels (Everything Everywhere All at Once) | Todd Field (TÁR) | Martin McDonagh (The Banshees of Inisherin) | Ruben Östlund (Triangle of Sadness) | Steven Spielberg (The Fabelmans)

En İyi Erkek Oyuncu: Austin Butler (Elvis) | Colin Farrell (The Banshees of Inisherin) | Brendan Fraser (The Whale) | Paul Mescal (Aftersun)

En İyi Kadın Oyuncu: Cate Blanchett (TÁR) | Ana De Armas (Blonde) | Andrea Riseborough (To Leslie) | Michelle Williams (The Fabelmans) | Michelle Yeoh (Everything Everywhere All at Once)

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Brendan Gleeson (The Banshees of Inisherin) | Brian Tyree Henry (Causway) | Judd Hirsch (The Fabelmans) | Barry Keoghan (The Banshees of Inisherin) | Ke Huy Quan (Everything Everywhere All at Once)

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Angela Bassett (Black Panther: Wakanda Forever) | Hong Chau (The Whale) | Kerry Condon (The Banshees of Inisherin) | Jamie Lee Curtis (Everything Everywhere All at Once) | Stephanie Hsu (Everything Everywhere All at Once) 

Oscar Adayları: Sürprizler ve Görmezden Gelinenler

oscar adayları - women talking
Women Talking (2022, Sarah Polley)

_En İyi Yönetmen kategorisinde son birkaç yıldır aday gösterilen ve ödüle uzanan kadın yönetmenlerin varlığı, bu yıl yerini yeniden yokluğa bırakmış durumda. 10 En İyi Film adayından da yalnızca biri bir kadın yönetmenin imzasını taşıyor: Sarah Polley imzalı Women Talking.

_Ödül sezonu boyunca iyi bir performans gösteren oyunculardan Viola Davis (The Woman King) ve Paul Dano (The Fabelmans) aday gösterilmedi.

_En İyi Uluslararası Film yarışında Güney Kore’yi temsil eden, hatta Park Chan-wook’a En İyi Yönetmen adaylığı getirmesi beklenen Decision to Leave, tamamen görmezden gelindi.

_Bağımsız yapımlarda yer alan Paul Mescal (Aftersun), Bryan Tyree Henry (Causeway) ve Andrea Riseborough (To Leslie) sürpriz adaylıklar aldı.

_Guillermo del Toro’s Pinocchio, orijinal müzik, orijinal şarkı ve prodüksiyon tasarımı gibi kategorilerde de boy göstermesi beklenirken, yalnızca En İyi Animasyon kategorisinde aday gösterildi.

_Top Gun: Maverick, ödül sezonu boyunca eleştirmenlerden topladığı En İyi Sinematografi ödüllerini Oscar adaylığına çeviremedi.

Bilmeniz Gerekenler

95. Akademi Ödülleri

95. Akademi Ödülleri, 12 Mart 2022 gecesi gerçekleşecek törenle sahiplerini bulacak. Töreni bu görevi daha önce birden çok kez üstlenmiş Jimmy Kimmel sunacak. Tüm adayların listesine buradan ulaşabilirsiniz.

Ve Müzik…

Son olarak, yılın En İyi Orijinal Şarkı adaylarıyla veda edelim:

2023’ün Beklenen Albümleri: Depeche Mode’dan Maneskin’e

2023’e girdiğimiz şu günlerde önümüzdeki dönem yeni çıkacak albümlerden örnekler vereceğim bir yazı ile yine sizlerle beraberim. 2023, bana göre gün geçtikçe bozulan müzik dünyası için umarım güzel bir yıl olur.

2023'ün Beklenen Albümleri
2023’ün Beklenen Albümleri | Fotoğraf: Dergy

İlk albümümüz 10 Mart 2023’de çıkacak olan Lan Del Rey’in Did You Know That There’s A Tunnel Under Ocean Blvd. Albümün ilk parçası, Aralık ayının yenilerinde bahsettiğim albümle aynı ismi taşıyan, bir piyano balladı olan “ Did You Know That There’s A Tunnel Under Ocean Blvd” aralıkta yayınlanmıştı. Parçaya ilham veren tünel, Long Beach Ocean Avenue’da bulunan 1927’de açılıp 1967 yılında kapanan Jergins Tüneliymiş.

Sırada mart sonu çıkması beklenen, Depeche Mode’un yeni albümü Memento Mori var. Albüm, kurucu üyelerden Andy Fltecher’in mayıs ayında hayatını kaybetmesinden sonraki ilk çalışma. Albümün ismi olan Memento Mori, Latince’de “Öleceğini Unutma” demek. “Her canlı ölümü tadacaktır”ın bir benzeri. Tüm şarkılara ve albümün ismine Andy ölmeden önce karar verilmiş. Parçalar pandemi döneminden esinlenilerek yapılmış. Grup albüm yayınlandıktan sonra bir dünya turnesine çıkacak ama duraklar arasında Türkiye görünmüyor.

Bu sene yeni albüm çıkaracak gruplardan biri de The Killers. İsmi henüz belli olmayan albümden “The Boy” isimli single temmuz ayında yayınlanmıştı. Bu parça aslında grubun son albümü Pressure Machine’den önce yapılmış ve albümdeki parçalara ilham olmuş. Aynı zamanda pandemi nedeniyle iptal edilen Imploding The Mirage turnesinden sonra yazılan ilk parça. Grubun vokalisti Brandon Flowers, yaptığı bir açıklamada son zamanlarda büyüdüğü Utah’ın Nephi şehrine geziler yaptığını, o zamanlar delice kurtulmak istediği yere şimdilerde gitmekten kendini alıkoyamadığını söylemiş. Ayrıca o zaman kendisinin olduğu yaşlara yaklaşan bir oğlu olduğunu ve ona hayatındaki beyaz okları aramasını, kendi beyaz oklarının artık eşi, çocukları, şarkıları ve sahnesi olduğunu belirtmiş.

2023’de albüm yayınlayacak bir diğer grup, son albümleri 2008 tarihli 4:13 Dream’den sonra on beş sene geçen The Cure. Robert Smith mayıs ayında bir röportajında, ekim ayında konserler vereceklerini ve albümün bundan önce yayınlanacağını söylemişti. Ancak konserler oldu ve yeni albüm 2022’de yayınlanmadı. Songs Of A Lost World isimli albümün parçalarına bakacak olursak, grup şu ana kadar konserlerinde yeni albümde yer alacak bazı parçaları çaldı. Bunların isimleri ise, “Alone”, “And Nothing Is Forever”, “I Can Never Say Goodbye”, “Endsong”, “A Fragile Thing”. 

Sırada “Frenzy” ve “Strung Out Johnny” single’larını dinledikten sonra beklentimin yüksek olduğu Iggy Pop var. Yaşlı kurdun Every Loser isimli albümü 6 Ocak’ta yayınlanacak. Albümün yapımcısı ise, Iggy Pop’la çalışmaktan duyduğu heyecanı gizlemeyen, 2021’de yılın yapımcısı dalında Grammy ödülü sahibi Andrew Watt.

Gorillaz’ın Cracker Island isimli albümü, 24 Şubat’ta çıkacak. Albümün ilk single’ı, Tame Impala’nın katkıda bulunduğu “New Gold” isimli parçaydı. Bu parçayı sırasıyla albüme ismini veren “Cracker Island”, “Baby Queen” ve son olarak “Skinny Ape” isimli parçalar izledi. Bunların içinde Times Square ve Piccadilly Circus’da çok güzel bir sanal gösteri ile duyurdukları “Skinny Ape” ve “Cracker Island” albüm hakkında meraklanmamı sağlayan parçalar. Albüme Stevie Nicks, Beck, Bad Bunny, Thundercat gibi isimlerde katkıda bulunmuş.

İtalyan grup Maneskin üçüncü albümleri olan Rush’ı 20 Ocak’ta yayınlayacak. 2021 yılında “Zitti E Buoni” parçasıyla Eurovision’u kazanan grup, “I Wanna Be Your Slave” ve The Four Seasons coverı “Beggin” ile ülkemizde de hayli popüler oldu. Albümden şu ana kadar çıkan parçalar ise, “Mammamia”, “Supermodel”, “The Loneliest”, ve “La Fine”. 13 Ocak’ta ise “Gossip” isimli bir parça daha yayınlayacaklar. 

2023’ün beklenen albümleri listesine giren diğer sanatçı ve gruplara bakarsak; Paramore, Smashing Pumpkins, Shania Twain, Jennifer Lopez, Ellie Goulding, Ed Sheeran, Kylie Minogue, Peter Gabriel, Avenged Sevenfold ve Metallica gözüme çarpanlardan sadece bazıları.

Kapak Fotoğrafı: maneskin.lnk.to

İlginizi çekebilir: Gürkan Sonat’tan Ayın Yeni Çıkan Albümleri

2022 ‘Recap’: Dolu Dolu Bir Yıldan Hafızamızda Kalanlar

2022 yılını nasıl hatırlayacaksınız? Bu sorunun yanıtını genellikle kendi kişisel anılarımızın etrafında şekilleniyor ama farkında olmadığımız bir şey var ki Twitter, Instagram, TikTok gibi medya kanalları arasında geçirdiğimiz zamanla birlikte her yıl zihnimize onlarca popüler kültür bilgisiyle de kazınıyor. Bu yılın en mutlu ve mutsuz anlarında kulaklarınızdan duyulan şarkı neydi? Hangi dizileri ‘binge-watching’ listenize girmeyi başardı? Kaç tane ‘reels’ videolarında gördüğünüz tarifi denediniz ve kaçını beğendiniz? Yeni ve ödüllü yazarlara şans tanıdınız mı? Gezdiğiniz sergilerden aklınızda kalanlar hangileri oldu? Metaverse’e adım atmayı başardınız mı? Yılı kapatırken biz de tüm bu sorular ışığında zamanı geriye satıp 2022 yılına göz atıyoruz.

2022 Yılına Bakış | Fotoğraf: Engadget

2022 Yılına Bakış

Müzik | Yeni Albümler, Nostalji ve Beklenen Dönüşler

Hep hatırlamak isteyeceğimiz mutlu anlardan hayatın en bunaltıcı günlerine, zihnimizde her anıyı istemsizce müzikle özdeşleştiriyoruz. Her dinlediğimizde iyi hissettiren ya da tümüyle kaçındığımız şarkılar olmasının da en temel nedeni de bu. 2022 nostalji rüzgarları açısından verimli bir yol oldu. Beyonce Renaissance ile tüm ödül törenlerini domine ederken, uzun zamandır artık müzik yapmadığı üzerine şakalar yapılan Rihanna, müziğe, Marvel Studios’un “Black Panther: Wakanda Forever” film müziğinin parçası Lift me Up ile döndü. Nostalji yılı diyebileceğimiz 2022’de ayrıca Red Hot Chili Peppers’dan Artic Monkeys’e, Slipkot’tan Paramore’a bir çok grup yeni albümlerle karşımıza çıktı. Yılın öne çıkan albümlerine göz atmak için Gürkan Sonat’ın bu yazısını okuyabilirsiniz.

The Beatles‘ın bu sene 56. yaşını kutlayan yedinci stüdyo albümü Revolver’ın klasik şarkılarından I’m Only Sleeping’in yeni bir müzik videosuna, bizim Oscar’da en iyi müzik aday listesi onsuz düşünülemeyen Hans Zimmer’ın‘in hayatına ve kariyerine odaklanan “Hans Zimmer: Hollywood Rebel” belgeseline kavuştuğumuz yıl Gaye Su Akyol’un yeni albümü için Financial Times’da atılan tartışmalı başlıkla sonlandı. Halsey, Charli XCX, FKA Twigs, ve Florence Welch gibi sanatçılar şarkılarının TikTok’taki popülaritesinin ticari başarısını etkilemesi nedeniyle bağlı oldukları müzik şirketlerinin onlara TikTok çekmeleri için baskı yapmalarını eleştirirken tam aksi yönde başarıyı TikTok’ta bulan yeni sanatçılarla tanıştık. TikToker Abigail Barlow ve Emily Bear tarafından yaratılan “The Unoficial Bridgerton Musical” o denli başarılı oldu ki ikili 2022 Grammy Ödülleri’nde En İyi Müzikal Albüm ödülünün kazananı olmalarının ardından konserler düzenleyip Netflix ile davalık oldu!

Kültür & Sanat | İklim Aktivizmi, Fiziksel & Dijital Sanat ve Dahası

2022’ye dair aklımızda kalan en önemli kültür&sanat olayları şüphesiz iklim krizi aktivistlerinin ünlü tablolara yiyecek-içecek attıkları ve bolca tartışmayı beraberinde getiren eylemler. Van Gogh’un “Ayçiçekleri”nden Claude Monet’nin “Saman Yığınları”na dek pek çok tablo aktivistlerin bu yılki eylemlerinden nasibini aldı. Eylemlere dair vandalizm tartışmaları kafanızda netleşmediyse sanat yılına noktayı Eylül Aytan’ın bu yazısı ile koyabilirsiniz. 2022’nin sanat dünyasında öne çıkan isimleri arasındaysa Damien Hirst vardı. Yıla “Cherry Blossoms” serisiyle ilgili olarak emek hırsızlığı suçlamalarıyla karşı karşıya kalarak başlayan sanatçı, “The Currency” isimli sergisi kapsamında binlerce sterlin değerindeki eserlerini ateşe vererek dikkatleri üzerine çekti. Hirst, sergi için 10.000 eserini NFT’ye çevirdi ve alıcılardan fiziksel ya da NFT formlarından birini seçmelerini istedi. NFT’yi tercih eden 5 bin 820 alıcının eserlerinin fiziksel halleriyse yok edildi. Hirst’ün “ilginç bir deney” ve “küresel bir enstalasyon” olarak tanımladığı proje, dijital sanat tartışmalarına farklı bir boyut kazandırdı.

Banksy ise bu yıl eserlerinin kendi bilgisi dışında kullanılmasıyla ilgili bolca savaş verdi. Banksy Social Club adıyla, Grupo Marea tarafından Meksika’da hayata geçirilen gece kulübünde sanatçının eserlerinin röprodüksiyonları yer aldı ancak izni alınmadı. Eski sevgilisi olduğun iddia eden bir kadın Banksy’nin özel koleksiyonlardan ödünç alınan toplam yüz kırk beş eserine yer veren The Art of Banksy” adlı gezici sergiye altı eser ödünç verdi. Son olaraksa GUESS’in eserlerini kendi izni olmadan eserini bir koleksiyonunda kullanması üzerine sanatçı hırsızları markanın Londra’daki mağazasına uğramaya davet etti, böylece dükkan o gün için kapatılmak zorunda kaldı. 2023 yılı boyunca da güncel sanat haberlerinden geri kalmamak ve sergilerden haberdar olmak için theMaggerNews ve Artsy Magger‘ı takip edebilirsiniz.

Kitap & Edebiyat | Prestijli Ödüller ve BookTok’un Yükselişi

Edebiyat yılını incelemeye prestijli ödüllerle başlarsak; her yıl İngilizceye çevrilen, İngiltere ya da İrlanda’da yayımlanan bir romana ya da kısa öykü koleksiyonuna verilen Uluslararası Booker Ödülü için yayınlanan ve 13 isimden oluşan uzun listede ilk kez Hintçe bir eser de yer aldı. Yılın kazananı The Seven Moons of Maali Almeida ile Shehan Karunatilaka oldu. Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibiyse komitenin ödülü kendisine verme nedenini “Kişisel hafızanın köklerini, mesafelerini ve kolektif kısıtlamalarını keşfetmedeki cesaretinden dolayı” sözleriyle açıkladığı Annie Ernaux oldu. Neredeyse verilmeye başlandığından itibaren modern dünya edebiyatının gelmiş geçmiş en büyük yazarlarını belirleme konusunda en önemli referans kaynaklarından biri, belki de birincisi kabul edilen Nobel Edebiyat Ödülü’nün dinamiklerine daha yakından bakmak isterseniz Bülent Tunga Yılmaz’ın bu yazısına göz atabilirsiniz. Ödüller bir yana, Goodreads uygulamasını verilerine göre bu yılın en çok okunan kitapları sırasıyla Colleen Hoover’dan “Reminders of Him”, Emily Henry’den “Book Lovers” ve Lucy Foley’den “The Paris Apartment” oldu.

Bu yıl kitapçı ziyaretlerinizde “BookTok” ifadesiyle karşılaşmış olabilirsiniz. Bu sözcük TikTok’ta yer alan kitap&edebiyat içeriklerinin toplandığı bir alt janrayı ifade ediyor. TikTok’ta önerilen kitapların popülerliği arttıkça muhtemelen kendilerine aynı kitaplar çok sık sorulduğu için pek çok popüler kitapevi bu kitapları ayrı bir janra olarak ayırdı ve böylece kitapevlerinde “BookTok” bölümleri oluşmaya başladı. Uygulamaya göre bu yılın en popüler kitapları arasında Taylor Jenkins Reid’den The Seven Husbands of Evelyn Hugo, Colleen Hoover’dan It Ends With Us ve Jennette McCurdy’den I’m Glad My Mom Died yer alıyor.

Sinema & TV | ‘Binge Watching’ Malzemesi Olan Diziler ve Aklımızdan Çıkmayan Filmler

Her ne kadar bu sene Netflix’in hisseleri için en iyi yıllardan biri olmasa da bizi bir dolandırıcının hikayesi olan Inventing Anna, çok fazla tartıştığımız seri katil Dahmer ve küçüklüğümüzde bize ötekiyi öğreten en klasik serilerden Addams Family’i ötekilerin dünyasını gotik karakterler ile anlatan Tim Burton’ın gözünden Wednesday ile etkisi altına aldı. Bizim Netflix’ten bu sene en çok konuştuğumuz filmler ise Marilyn Monroe’nun hayatını gözler önüne seren Blonde filminden propagandalar içerisinde kaybolan bir grup gence savaş trajedileri üzerinden tanıklık ettiğimiz All Quiet On The Western oldu.

Bu sene Disney plus’ın ilk defa regl temsiliyetini beyaz perdeye aktardığı Turning Red’i biz konuşmaya doyamazken bir Marvel serisi olan Doctor Strange’in film biletleri de dakikalar içinde tükendi. Bir başka biletleri dakikalar içerisinde tükenen film ise yurtdışında festival festival gezen Emin Alper’in Kurak Günler’i idi. İstanbul Film Festivali’nde Türkiye’de bir sahil kasabasında geçen ve başrolünde Normal People dizisinden beri radarımızda olan Paul Mescal’ın oynadığı Aftersun ve Timothée Chalamet’in oyunculuğu ile bizi tekrar büyülediği Bones and All filmi dikkatleri üzerine çekerken çoğumuz önümüzdeki Akademi Ödülleri’nde Everything Everywhere All at Once hangi ödülleri alır diye tartışmaya başladık. Ayrıca The Batman filmi bu sene Robert Pattinson ve Zoe Kravitz ikilisinin inanamadığımız enerjileri ile yeni bir versiyon üzerinden konuştuğumuz tek içerik olmadı; Lord of The Rings’in yeni dizisinden Game of Thrones evreninin biraz daha öncesine gittiğimiz House of Dragons’a kadar sevdiğimiz hikâyelerin farklı hâllerine daldık. Son olarak bu senenin en çok konuşulan iki dizisi; yemek ve aile üzerinden kaotikliği sonununa kadar hissettiğimiz The Bear ve izlerken 1984 romanına olan referansları gözümüze sokmaktan çekinmeden bizi gergin bir evrenin ortasında bırak Severance’tan bahsetmeden geçmeyelim.

Teknoloji | Metaverse’e Giriş, Sanal Kişilikler, “Gerçek”e Yaklaşma Çabaları

“Metaverse tam olarak ne anlama geliyor?” diye kelimeyi ilk google’layışınızı hatırlıyor musunuz? 2021’de NFT kelimesi teknoloji ve sanat dünyasını ne denli domine ettiyse bu yıl da aynı hisleri metaverse için yaşadık. Bir yandan da fiziksel dünya ile metaverse evreni arasında benzerlikleri öne çıkartmak ve adaptasyon sağlamaya yönelik projelerle karşılaştık. Örneğin; Taylandlı şirket Central Retail, Zipmex isimli dijital platformla bir araya gelerek Kuzeydoğu Asya’nın metaverse’deki blok zincir destekli ilk dijital süpermarketini sundu. Fransız sivil toplum kuruluşu Entourage, sanal dünyaya aktarılan finansal kaynakların gerçek dünyadaki sorunların çözülmesinde kullanılabileceğine vurgu yapan bir kampanyayla karşımıza çıktı. Böylece metaverse’in ilk evsizi Will karakteriyle tanıştık. Meta ise Metaverse’deki ve fiziksel ortamlardaki dil bariyerini ortadan kaldırmak için harekete geçerek dünyadaki herkesin işine yarayacak bir çeviri yazılımı geliştirme çalışmalarına başladı.

Influencer’lar günlük içerik tüketimimizin önemli bir kısmını oluştururken ve metaverse evreniyle ile kaynaşma süreci devam ederken sanal kişilikler hayatımızın rutin bir parçası haline gelmeye başladılar. Dünyanın en gelişmiş, realistik, ‘humanoid’, yapay zekâ teknolojili robotu olan Sophia ve yaratıcısı David Hanson’ın hikâyesi bir belgesel olarak karşımıza çıkmaya hazırlanırken Çin merkezli oyun şirketi NetDragon Websoft, dünyada ilk kez robot bir CEO atayan şirket oldu.

2022 ayrıca sanal alışkanlıklarımızı ve etkilerini gözden geçirme yılıydı. Dijital atıkların etkisi hakkında farkındalık yaratmak üzere hayata geçirilen bir kampanya IRL Trashcan, kullanıcıların özel olarak tasarlanan fiziksel çöp kutusunun üzerine telefonlarını yerleştirdiklerinde mail kutuları temizleyebilmelerini sağlayan bir sistem yarattı. BeReal Instagram’ın fazlasıyla ‘edit’lenen dünyasından ayrılarak bizi gerçek anları paylaşmaya davet etti.

Moda & Bakım & Güzellik | Etik Tartışmalar ve Sadeleşme Hareketleri

“Geleceğin adamı” olarak anılan Fransız tasarımcı Thierry Mugler ve Pyrex, Off-White, Louis Vuitton gibi markalar için ürettiği ikonik işlerle tanıdığımız tasarımcı Virgil Abloh gibi iki önemli ismin kaybıyla başlayan 2022, moda dünyasına bolca kriz ve etik tartışmayı getirdi. Kanye ırkçı söylemleriyle Adidas iş birliğini ve diğer pek çok projesini kaybederken Met Gala temasının benzer ırkçı ve şişmanfobik söylemleri olan Karl Lagergeld olarak belirlenmesi akıllara “moda her şeyi affeder mi?” sorusunu getirdi. Dev moda markaları bu yıl trendler dahilinde önce ikinci el alışveriş dünyasına ardından da lüks e-ticarete dahil olmaya çalışırken mylo, elma, muz gibi ana maddelerden üretilen deri alternatifleri birçok koleksiyonda karşımıza çıkmaya başladı. Sürdürülebilir alternatifler ve modayla teknolojinin flörtüyse bu yıl Bella Hadid’in sprey, Coperni elbisesi ve Mark Zuckerberg’in sanal Thom Browne takımı gibi yenilikleri getirdi. Tüm farkındalık sahibi alışveriş ve aşırı tüketime karşı minimalizm temalarına rağmen yılın en popüler markası Shein oldu. Güncel moda haberlerini 2023’te de takip etmek isterseniz Chic Magger‘ı takibe alabilirsiniz.

Sadeleşme çabası bakım&güzellik dünyası için de trendleri belirledi. Az ve çok işlevli malzemelerle bir cilt bakım rutini inşa etmek anlamına gelen “skinimalizm” ve cilde yatırım yapmak anlamına gelen “skinvestment” etkisini sürdürürken vücut bakımı 2022’nin yükselen trendi oldu. Sade ve parlak bir görünümü hedef alan ‘clean-girl‘ makyaj anlayışıysa zamanla ve Dony Davy gibi ilham veren makyaj sanatçılarının etkisiyle yerini anti-mükemmeliyetçi makyajlara bıraktı.

Kapak Fotoğrafı: unsplash/@mikehindle

İlginizi çekebilir: Biblio Magger’dan 2022’nin Popüler Kelimeleri