5 – 16 Nisan 2019 tarihleri arasında bizi 175 filmle buluşturacak 38. İstanbul Film Festivali programında, ilk bakışta muhtemelen sizin de ilginizi aynı filmler çekti. Herkesin ilgi odağındaki hit İstanbul Film Festivali filmleri bir yana, programda daha kişisel önerilerim olarak düşünebileceğiniz, çok seveceğinize emin olduğum alternatif filmler de var… 

İstanbul Film Festivali filmleri – piranhalar
La paranza dei bambini / Piranhas (2019, Claudio Giovannesi)

Yazılarımı takip edenler bilir, bir film festivali programı açıklanır açıklanmaz önceliği merakla beklenen, yönetmen, oyuncu ya da ödülleriyle öne çıkan filmlerin yer aldığı bir öneri listesine veririm. Yine öyle yaptım ve geçtiğimiz günlerde 38. İstanbul Film Festivali Önerileri: Festivalin 15 Hit Filmi başlıklı yazımı yazdım. Programı yeterince inceledikten, satır aralarını okuduktan sonra ise şimdi sıra alternatif önerilerde. İşte, 38. İstanbul Film Festivali filmleri arasında yer alan, ilk bakışta dikkat çeken hit filmlerin yanında gözünüzden kaçmaması gereken, farklı özellikleriyle sizi cezbedebilecek 7 alternatif öneri…

Alternatif 38. İstanbul Film Festivali Filmleri

Nebula / Dead Horse Nebula | Tarık Aktaş

Önce izlediklerimle başlayayım; prömiyerini Locarno Film Festivali’nde yapan, benimse Selanik Film Festivali’nin Open Horizons bölümünde izlediğim Dead Horse Nebula, İstanbul Film Festivali’nde hem uluslararası hem ulusal yarışmalarda yer alıyor. Tarık Aktaş’ın ilk filmi, insan ve doğa ilişkisini bireysel deneyimler üzerinden ele alıyor. Hay, küçükken kendisini büyüleyen bir keşfin yetişkinlerin gözünde sadece kurtulunması gereken bir at leşi olduğunu anlar, gençliğinde ve yetişkinliğinde yaşadığı hayvanlar ve doğayla ilgili yeni olaylar da ona daima bu çocukluk anısını hatırlatır. Filmin kısa süresine sığdırdığı büyük hikâyeler, insanın hayvanlara bakışı ve doğanın bütünlüğü arasındaki zıtlıklara dair düşünmeye sevk ediyor.

youtube play youtube play

IMDb

Podbrosy / Jumpman / Gözü Kara | Ivan I. Tverdovsky

İzleyip de çok beğendiğim bir diğer önerim, Rusya’dan Podbrosy / Jumpman – benim Chicago Film Festivali‘nin yarışma bölümünde yakaladığım film, 38. İstanbul Film Festivali’nde uluslararası yarışmada yer alıyor. Bu filminden iki yıl önce Zoologiya / Zoology ile insan bedenindeki bir deformasyon üzerinden önyargılar, cinsellik ve Rus bürokrasi üzerine tuhaf bir hikâye anlatan Ivan I. Tverdovsky, bu kez yine insan bedeni üzerinden ilerliyor, “avantaja” çevrilen bir hastalık üzerinden Rus yargı ve emniyet sistemindeki yozlaşmışlığa dokunuyor. 16 yıl önce oğlunu bir yetimhaneye bırakan annesi yıllar sonra çıkageliyor ve çocuğun acı duymasını engelleyen hastalığını sömürmek için onu sevgisi karşılığında planının bir parçası yapıyor. Şaşırtıcı, eğlenceli, oyunbaz ama aynı zamanda karanlık bir film bu.

youtube play youtube play

IMDb

Sócrates | Alex Moratto

Selanik Film Festivali’nde Mansiyon ödülünün yanı sıra LGBTİ+ filmlere verilen Denizkızı Ödülü’nün de sahibi olan Sócrates, festivaldeki favorilerimdendi. Filmin en önemli özelliği, neredeyse tüm kamera arkası ekibinin filmin de geçtiği São Paulo’nun kenar mahallelerindeki amatör gençlerden oluşması. 15 yaşındaki Sócrates, annesinin ani ölümünün ardından kendi ayakları üzerinde durmak ve geçimini sağlamak için mücadele verirken, bir yandan da cinsel yönelimini keşfediyor. Festivalin bu yılki Neredesin Aşkım? bölümünde yer alan 7 filminden 6’sının Latin Amerika filmi olması, Latin Amerika LGBTİ+ sinemasına ilgi duyanlar için sevindirici.

youtube play youtube play

IMDb

La paranza dei bambini / Piranhas / Piranhalar | Claudio Giovannesi

Sıra izlemeyip, en çok merak ettiklerimde… Berlin Film Festivali’nden En İyi Senaryo ödülüyle ayrılan La paranza dei bambini / Piranhas, daha önce Gomorra’sı da sinemaya uyarlanan Roberto Saviano‘nun bir diğer romanından uyarlanmış. İngilizce ve Türkçe adını, İtalyan argosuna “silahlı çete” anlamına gelen piranhalardan alan film, Napoli’nin arka sokaklarındaki silahlıo çocuk çetelerine çeviriyor kamerasını. Çocuklar, suç dünyası ve şiddetin kesiştiği karanlık filmlerin insan doğasındaki şiddet eğilimini en çıplak haliyle yansıttığını düşünen bir izleyici olarak bu film kaçmaz diyorum.

youtube play youtube play

IMDb

Vulkan / Volcano / Yanardağ | Roman Bondarchuk

İstanbul Film Festivali’nin en sevdiğim bölümlerinden biri, sonraları yeni filmlerini hayranlıkla izleyeceğim yönetmenleri ilk kez tanıdığım Genç Ustalar. Bu yıl bu bölümde yine Tunus’tan Brezilya’ya, Güney Afrika’dan Yunanistan’a birçok yeni yönetmenin ilk ya da ikinci filmleri yer alıyor. Dikkatimi en çok çekenlerden biriyse, Ukrayna’dan Vulkan / Volcano. Ukrayna’nn Kırım sınırında yolda kalan bir kentli adam, köylü bir adamın evine sığınıyor ve gitgide bu tuhaf köyde ve taşrada yaşama fikrine alışarak içeri çekiliyor. Filmin görüntüleri ve görselliği de ilgi çekici duruyor.

youtube play youtube play

IMDb

Tel Aviv on Fire / Tel Aviv Alev Alev | Sameh Zoabi

Festivalin gülmeye ihtiyacı olanlara bir nefes alma molası vadettiği bölümü Antidepresan‘da bu sene ağırlıklı olarak Fransız komedileri (ya da kendini-iyi-hisset filmleri) yer alsa da, benim en ilgimi çeken bir İsrail yapımı oldu. Asya Pasifik Film Ödülleri’nde En İyi Senaryo, Venedik Film Festivali’nin Yeni Ufuklar bölümünde ise En İyi Erkek Oyuncu ödüllerinin sahibi olan Tel Aviv on Fire, adını filmin konusu olan aynı adlı kurmaca pembe diziden alıyor. Dizinin senaristlerinden biri her gün Ramallah’ta yapılan çekimler nedeniyle Filistin – İsrail sınırından geçmek zorunda ve dizide çalıştığını öğrenen İsrailli askerle bir dostluk kuruyor. Asker dizi için çok iyi fikirler vermeye başladığında, senaristimiz sınırdan kolayca geçmesini sağlayan asker ve dizinin yapımcıları arasında kalıyor. Orta Doğu’nun hallerine esprili bir şekilde değinen bu komedi kaçmaz sanki.

youtube play youtube play

IMDb

I Used to Be Normal: A Boyband Fangirl Story | Jessica Leski

İtiraf edin, boyband’ler sadece çocukluğunuzda ya da ergenliğinizde kalmadı; bugün hala Spotify’da private session’ı açıp boyband şarkılarını yüksek sesle söylediğiniz oluyor. (Yoksa yalnız mıyım?) Festivalin Musikişinas bölümündeki bu müzik belgeseli, 1960’lardan günümüze boyband fangirl/fanboy’luğunu toplumsal bir olgu olarak ele alan, merkezine kronolojik olarak The Beatles, Take That, Backstreet Boys ve One Direction‘ı yerleştiren ve onlarca boyband şarkısını dinleme fırsatı sunan eğlenceli ve nostaljik bir film. Keşke sing-along seansı da olsaymış dedirtiyor.

youtube play youtube play

IMDb