Karaköy Rotası: Seslerin ve Görüntülerin İç İçe Geçtiği Dünya

Haliç’in kıyısından başlayarak, bir eli Beyoğlu’na, diğer eli Eminönü’ne uzanan, günün her saati ayrı bir koşuşturması olan, çoğu zaman bir bayram yeri havasında; seslerin ve görüntülerin iç içe geçtiği bir dünya Karaköy.

00-19
Galata Köprüsü’nden Karaköy’e Bakış | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Köprü üzerinde ve rıhtımda yorulmak bilmez balıkçıları, sokak aralarını her türlü eşyayla doldurmuş hırdavatçıları, tarihi binalarda hizmet veren yüz yıllık bankaları, çehresi yaşlansa da ruhu kimselere benzemeyen hanları, bir gelip bir giden sarı çizgili şehir vapurları… Hepsi ve daha fazlasını belleğinde taşır. Dünyanın en eski mesleğine ev sahipliği yapma işi de Karaköy’ün başına düşmüştür.  Bundandır ki Alageyik’in, Zürafa’nın peşini bırakmaz dizeler. Sokaklarında oyalayacak şeyler öylesine çoktur ki gökyüzünün bile farkına varmaz insan, Karaköy’de gezerken.

Geçmişte ticaret gemilerinin yanaştığı limanı, her daim hareketlidir. Kıyı çevresini, dumanından hemen fark edilen balık-ekmekçiler, papağanıyla dolaşan bir gezenti, bir köşeyi tutmuş; elinde enstrümanı müzikle umudunu arayanlar doldurur. İstanbul vapurları yanaştıkça kıyıya, martılar uçuşur ve balıkçılar rıhtıma vuran dalgalardan kaçınmak için aniden geriye çekilirler. O anda tarihi yarımadayı izlemeyi bırakıp, sudan kaçan balıkçılara bakar insanlar. Bu görüntü, Karaköy Rıhtımı’na tebessüm gibi yerleşmiştir.

Limanın ötelerinde de hayatın ritmi başka bir hızda seyreder. Kuşaklarca büyür ve kabına sığmaz Karaköy. Mekanlardan müzik sesleri duyulur, insanları hep bir ağızdan konuşur. Aniden başlayıp biten kör sokaklarında, bir zamanların meşhur bankerlerinin adı duyulur. Nereye giderseniz gidin deniz çıkar karşınıza. İşte, o zaman anlarsınız Karaköy’ün, neden edebiyatçıların kalemlerinin ucunda deniz ile birlikte hayat bulduğunu.

Aklımın Bir Köşesindeki Karaköy Klasikleri

01-mabel
Mabel Çikolata | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Mabel Çikolata – Karaköy’ü özlediğimde burnuma mis gibi çikolata kokuları gelir. Eski gümrük binasının karşısında, tam köşebaşındaki Mabel Çikolata, çiklet ambalajları üzerindeki buğday tenli kadın resimleriyle akıllardadır. Bu resme ilham olan kadın, markaya isim aranılırken, toplantı esnasında “Mabel” (sevgili) ismini öneren bir çalışandır. İsim kabul edilir, grafik olarak da bu kadının yüzü kullanılır.

1947’de, Mihail Payotis ve Haralambos Küçük Anastasiadi tarafından kurulmuş Mabel’in Karaköy’deki bu dükkânında, kakaonun en renkli hallerine tanık olur insan. Şemsiye şeklinde, klasik napoliten, piramit, madlen tipi çikolatalar raflardan göz kırparak Gümrük Sokağı’ndan istediğiniz zaman dilimine ışınlar sizi.

Ece Ajanda – Kemankeş’le yıllarca özdeşleşen markalardan bir diğeri de Afitap ve Ece ajandasıdır. Dükkân artık orada değilse de ajanda çeşitli kırtasiye ve kitapçılarda satılmaya devam ediyor.

Ajandanın tarihi, 1890’ların Babıali’sine dayanır. Hacı Kasım Bey’in kurduğu Afitap Kırtasiye Babıali’de açılır. Kasım Bey’in kızı ile evlenen Mehmet Sadık Kağıtçı tarafından da devam ettirilir. Dönemin en sükseli kırtasiye malzemeleri satılan bu dükkân, yıllar içinde yazarların da sevdiği bir marka haline gelir. 1930’larda üretilen ajanda ve muhtıralarsa Ece adıyla çıkmaya başlar.

Ece ajandasının isim hikâyesi – Mehmet Sadık Kağıtçı’nın oğlu Ahmet Kağıtçı, pilot olmak için yurt dışına eğitime gider ve oradayken Ece isminde bir kıza aşık olur. Fakat bu aşkı aile tarafından onaylanmayınca, kendini yollara vurur ve kendisinden bir daha da haber alınamaz. Hatta kendini öldürdüğü bile düşünülür. Bu olay sonrasında ajandaların adı Ece olarak değiştirilir. Yani Ece, imkânsız bir aşkın izlerini taşır, altın yaldızlı o logosunun üzerinde.

Karaköy Güllüoğlu – 1843’ten beri üretim yapan ve Kemankeş’ten geçerken ağızları sulandıran bir lezzet durağı Güllüoğlu. Geçtiğimiz yıllarda vegan ve glutensiz seçeneklerini de ürün yelpazesine katan marka, adını Gaziantepli Güllü Çelebi’den alır. 1949’da Karaköy’de açılan bu şubesiyle, Gaziantep dışına çıkmış olan ilk baklavacı olarak anılır. O zamanlar İstanbullular baklava nedir bilmediğinden, müşteriyi dükkâna çekmek adına bir süre bedava baklava bile dağıtılır. 5 kuşaktan beri babadan oğula devam eden Karaköy Güllüoğlu’nun tek şubesi Kemankeş’te bulunuyor.

02-37
Karaköy Gümrük | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Karaköy Gümrük ve Galata Salon – Bu iki mekan hem ferah iç tasarımları, hem de kafe-restoran denildiğinde ürün ve hizmet kalitesiyle Karaköy civarında akla gelen ilk seçenekler arasında olmasıyla “günümüzün klasik olmaya aday” mekanları arasına girmeyi hak ediyor.

04-34
Özyer Hardal (1933)| Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Özyer Hardal – Tarihi Sen Piyer Han’ın uzun yıllar sakini olan fakat geçtiğimiz yıllarda binada başlatılan restorasyon çalışması sebebiyle taşınan Özyer Hardal, bu şehrin hardal tozu üreten en eski markası (1933). Üstelik damak tadını önemseyenler için Karaköy’le özdeşleşmiş lezzetlerden.

Özyer Hardal almak ve her bir tadımda burunları sızlatan o acısını tatmak isteyenler için yeni adres: Küçük Piyale, Bahriye Cd. No:77 // Cumartesi, Pazar kapalı.

Bir Not: Hazır buralara kadar gelmişken Ceneviz ruhunu taşıyan sokakları daha yakından keşfetmek isteyenleri Galata: Sesler, Görüntüler ve Bir Tatlı Kaos yazısına alalım.

05-27
Mahkeme Lokantası | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Mahkeme Lokantası – Karaköy’ün kendine has o tatlı kaosunun içinde, renkli camlarıyla ve ev yemeği kokularıyla öne çıkan bir lokanta burası. İsmini, bulunduğu Mahkeme Sokağı’ndan alır. Bu sokak ismini ise bir zamanlar burada bulunan eski bir Ceneviz Mahkemesi’ne borçludur.

Sakız beyazı örtülü masalarında, şık bir esnaf lokantası havasında öğlen yemeği yerken veya bir akşam masa başında rakılı sohbetlerde buluşurken, Mahkeme Lokantası’nın da neden bu kadar sevildiğini anlar insan.

07-30
Karaköy Hırdavatçılar Çarşısı | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Hırdavatçılar Çarşısı ve Perşembe Pazarı – İç içe geçmiş bu iki hengamesi bol yer, Karaköy’ün kalbini oluşturur. Her daim bir sese, bir kalabalığa kucak açan sokakları, güler yüzlü bir esnafıyla karşılaştığınız anda yumuşar, size Karaköy’ü anlatır.

Bir Not: Hırdavatçılar çarşısındaki Has-Mal Hırdavat, en eskilerden ve esnaflık konusunda en tecrübeli dükkanlardan biri. Kapı kulpu, kolu, banyo araçları vs. arayanların aklında olsun. Duvardaki siyah beyaz fotoğraflara bakmayı da unutmayın.

06-33
Karaköy Perşembe Pazarı | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  •  İlhan Berk Galata kitabında buradan şöyle söz eder: “Perşembe Pazarı her türlü betime karşı koyar. Bu yüzden yazıyla anlatılamaz! Kendine özgü koca bir sözlük yaratmıştır. Böylece yeryüzünün en özgün sözlüğünü kotarmıştır o. İnsanoğlunun uğraşlar sözlüğü: Kaynakçı, tornacı, demirci, elektrikçi, radyocu, tesisatçı, toptancı, hırdavatçı, cıvatacı, taşçı, presçi…”
  •  Pelin Esmer’in 11’e 10 Kala filmininde, Reşat Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’nin eksik ciltlerini arayan Mithat Bey, kendini sıkça Perşembe Pazarı’nda bulur. Bu filmi izlerken, ben de Karaköy’ü özler ve ertesi gün tramvaya atlayıp kendimi Karaköy’de bulurum.
09-31
Keresteci Fazıl Sokak | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Bir Not Daha: Keresteci Fazıl Sokak’a sapın ve buradaki köfte kokularını takip edin. Küçük bir büfenin önündeki kalabalığı ve ofislerinden çıkıp takım elbiseleriyle burada köfte yiyen çalışanları gördüğünüzde doğru adreste olduğunuzu anlayacaksınız.

Son Bir Not Daha: Keresteci Fazıl Sokak ve Arap Cami Çıkmazı civarında, elinde seyyar camekan tezgâhı ve sepetiyle 40 yıldır gezen Sinoplu Mustafa Amca’yı bulun. Bu amcanın, soğan eşliğinde sattığı küp ciğerler, Karaköy’de çalışanların favori sokak lezzeti.

Karaköy Lokantası – Karaköy’ün vazgeçilmez klasiklerinden biri de Karaköy Lokantası. Aklıma ne zaman bu lokanta gelse, eski yerindeki mavi çinileri ve ferforje merdivenleri hatırlardım eskiden. Restoran başka bir yere taşınsa da bahçesinde mezelerle donatılmış bir masada akşamüstü keyfi yapmak halen çok güzel.

10-77
Karabatak| Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Karabatak – Karaköy’ün Kemankeş Caddesi çevresinde büyük bir dönüşüm olmaya başlamadan evvel, açılan ilk kafelerinden biriydi Karabatak. O günden bu yana değişmeyen yüzü, kahveleri ve lezzetleriyle Karaköy’ün en sevilen eski sakinlerinden biri olma özelliğini koruyor.

Eyüp Sabri Tuncer – 1923’te kurulan, eski kolonya markalarından biri olan Eyüp Sabri Tuncer, Karaköy’deki Kemankeş Caddesi’ne açılmış mağazasında rengarenk ambalajları ve farklı aromalı kokularıyla turistleri selamlıyor.

MaeZae – Tarihi o kadar eskilere dayanmasa da Karaköy’ün mekanlarla dolup taşmadığı yıllardan bu yana hayatına devam ettiği için gelecekte artık bir klasik olma adayı olan bu konsept mağazada, tasarım ve sanat odaklı birbirinden farklı ürünler var.

16-kolaj2
Karaköy Çatı Kiliseleri | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Gözüme Çarpanlar

Karaköy’ün Çatı Kiliseleri
Karaköy’ün çatılarında yeşil kubbeli kiliseler göze çarpar. İsimleri Aya Andrea, Aya Pantelymon ve Aya Ilias’dır. Bu kiliseler, 19.Yüzyıl’da birer Rus şapeli olarak inşa edilmiş, Çarlık döneminde Kudüs’e giden Ruslara geçici olarak konaklama yeri olmuştur. 1917’deki Bolşevik Devrimi sırasında da Rusya’dan kaçan birçok Beyaz Rus’a yine kapılarını açmış olan bu kiliseler, günümüzde Fener Patrikhanesi kontrolünde Yunanistan’ın Aynoroz bölgesine bağlı.

16-kolaj
Aya Andrea Kilisesi| Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Bir Not: Aya Andrea Kilisesi’ne çıkarken hikâyeler anlatan duvar resimlerine dikkatle bakın.
Bir Not Daha: Bu kiliseler, hafta içi günleri 09:00-15:00 arasında genellikle açık.

Bereketzade Medresesi Cami: Karaköy’ün göz alıcı hırdavat dükkânları arasında, dışarıdaki gürültüye sırtını dönmüş, saklı bahçesiyle zamanı kucaklayan cami, 1705’te medrese olarak yapılır. Caminin dış duvarlarına kondurulmuş, taş işçiliğinin en güzel örneklerinden olan kuş evleriyle görülmeye değer.

17-26
Kurşunlu Han| Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Kurşunlu (Rüstem Paşa) Han: Günümüze kadar gelebilmiş tarihi hanlar arasında, revaklı avlusuyla han görünümünü kaybetmemiş yapılardan biri burası. Kesin olmamakla beraber; 1500’lerde Mimar Sinan tarafından inşa edildiği söylenir. Döneminin sadrazamı Rüstem Paşa’nın isteğiyle yapılan han, daha önce Cenevizlilere ait bir kilise üzerine inşa edilir.

Bir Not: Burada atölyesi olan ustalarla, çay molası verdikleri zaman sohbet edin. Ermeni ustaların bu handa geçen hayat hikâyelerini okuyun. İkinci katındaki galeriyi gezin ve antika meraklısıysanız kapıların ardına bakın!

20-15
Tarihi Karaköy Balıkçısı| Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Bir Not Daha: Hanın girişinde, solda yer alan 1923 tarihli Tarihi Karaköy Balıkçısı’nı not edin. Restoranın üst katında, Süleymaniye ve Galata Köprüsü manzarası eşliğinde yiyeceğiniz balığın tadı damağınızda kalabilir. Giriş katındaki garson beyin gülümseyişini bir fotoğraf karesiyle taçlandırın.

21-15
Serpuş Han’ın Tavanındaki Galileo Çizimi | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Serpuş Han: Bu hanı özel kılan ne mimarisi ne de tarihi geçmişi. Birinci katında, bir odanın tavanına çizilmiş olan ve yüksek ihtimalle Galileo’yu resmeden tavan resimlerinden ötürü özel bir han. Çizimin taş baskı olduğu ve muhtemelen 19.Yüzyıl’da yapıldığı düşünülüyor.
Bir Not: Burası bir ofis olarak kullanıldığından, sahibini ancak tatlı dil, rica ve güler yüzünüzle ikna edip, öyle içeriye girebiliyorsunuz. Geçmişte kitapçıların yer aldığı bu handa başka tavan resimleri de mevcut. Onların da 18.Yüzyıl’da yapıldığı düşünülüyor.

Arap Camii: Önceleri St. Domenico Kilisesi olarak kullanılan yapı, 1453’te camiye çevrilir. Kulesi, içinin ahşap detayları, şadırvanı ve geniş avlusuyla görmeye değer olan cami, hırdavatçılar arasında aniden karşınıza çıkan bir sükunet alanı.

29-akin-balik
Karaköy Balık Pazarı’ndaki Akın Balık | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Karaköy Balık Pazarı: Ömrü neredeyse bir asırlık olan tarihi balık pazarı, Karaköy’ün en hayat dolu köşelerinden biri. Denizin ortasında çınlayan vapur düdüklerinin, martıların ve balıkların kilo fiyatını gür bir şekilde bağıran balıkçıların seslerinin birbirine karıştığı yer burası.

  • Balık pazarının biraz ilerisinde bulunan Akın Balık’ın meşhur mezelerinden tadın. Haliç’i izlerken çay bardaklarına dolan anasonun mis gibi kokusunu içinize çekin.

Karaköy Palas: Karaköy Meydanı’nın en göz alıcı binalarından biri olan palas, 1900’lerin başlarında Giulio Mongeri tarafından yapılır. Bugün, bir banka tarafından kullanılıyor.

22-17
Bedri Rahmi Eyüboplu Panosu| Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Aksu İş Hanı’nda Bedri Rahmi Eyüboğlu Eserleri: Karaköy Meydanı’nda, köprünün sol yanında kalan Aksu İş Hanı’nın dış duvarında yer alan pano rölyefler, sanatçı Bedri Rahmi Eyüboğlu’na ait. 1965’te tatlıcıların bulunduğu binaya ithafen yapılan eserin ismi “Tatlıcılar Rölyefi”. Hanın içinde yer alan tatlıcıda ise sanatçının Kağnı isimli mozaik panosu yer alıyor.

24-16
Ömer Abed Han | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Ömer Abed Han: Mimar Alexandre Vallaury’nin, Karaköy’deki Osmanlı Bankası kadar görkemli olmasa da görülmeye değer bir diğer eseri; 1900’lerin başında yaptığı Ömer Abed Han. Cephesindeki motifler ve bezemeler Neoklasik mimari üslubunda yapılmış.

Fransız Geçidi: Rıhtımdan devam edip, Kemankeş Caddesi’ne geçtiğinizde güzelliğiyle hala büyüleyen Fransız Geçidi karşınıza çıkacak. 1860’ta yapılan ve kapısındaki madalyonda “Cite Française” yazısı olan geçit, Kemankeş Caddesi’ni Mumhane Caddesi’ne bağlar. Şu anda, giriş katında dükkân ve kafeler, üst katlarında ise ofisler bulunuyor.

  • Geçidin yanındaki “süslü karakol” olarak anılan tarihi polis karakolunu görün.
  • Karaköy’ün arka sokaklarında, kalabalığın henüz sokakları doldurmadığı bir günün erken saatlerinde yürüyüş yapın. Ali Paşa Değirmeni Sokak’ın asmalarının altından geçin. Karşınızda aniden beliren Meryem Ana Kilisesi’nin huzurlu avlusunu görün.
28-10
Karaköy Rıhtımı Balıkçıları | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Karaköy İskelesi: Tekrardan rıhtıma dönünce, geçmişte semtin en önemli vapur geçişlerine şahit olan ve Galata’nın eski bir köprüsünün yerine inşa edilmiş 1959 tarihli Karaköy İskelesi’ne uzanılır.

  • Buradan kalkıp Kadıköy’e ya da Eyüpsultan’a kadar giden vapurlara binin. Balat durağında inerseniz, Haliç’in harika manzaraları eşliğinde kısa bir deniz yolculuğu yapmış olursunuz.
  • İskelenin solunda yükselen; seramiklerle kaplı Denizcilik İşletmeleri Binası’nın eski fotoğraflarına bakın. Bina, birkaç yıldır restorasyonda. Bazı sahnelerinde binanın yer aldığı “Küçükhanım Avrupa’da” filmini izleyin.
  • Karaköy Limanı’ndan hareket eden Karadeniz Vapuru ile ilgili “Karadeniz: Seyr-i Türkiye” belgeselini izleyin. Bu belgesel, 1926’da Karaköy’den kalkarak tüm Avrupa’yı gezen ve Türk mallarını yabancılara tanıtan bir sergi vapuru projesini anlatıyor.

Kapak Fotoğrafı: Deniz Yılmaz Akman

İlginizi çekebilir: İstanbul Flaneur’dan Karaköy Mekânları

Karaköy Mekânları: Semtin En İyi ve En Yenilerinin Peşinde

Binlerce yıllık hikâyeler ile dolu bu şehrin anılarını geçmiş nesillerden dinlediğimiz zaman “Eski İstanbul” lafını sıklıkla kullanmaya ve duymaya başlarız. Fakat fark ettiniz mi? Şehrin hızlı değişimleri arasında bazen yeni kavuştuğumuz bir mahalle bile ansızın özlemini duyduğumuz birer anıya dönüşebiliyor. İşte biz de daha şimdiden özlemeye başladığımız Karaköy görüntüsünü hâlâ yaşatan mekânların izini sürmeye karar verdik! theMagger ekibi olarak mahallenin ara sokaklarında gezinirken keşfettiğimiz en yeni mekânlardan bir klasiğimize dönüşenlere kadar en sevdiğimiz yerleri bu yazıda bir araya getirmek istedik.

Karaköy’ün Restoranları

Şef Restoranları

Aşeka

Karaköy’de yüz yıllık bir tarihi binanın içerisinde 2022 yılında kapısını aralayan Aşeka, farklı duyulara hitap eden bir mutfak geliştirmeyi amaçlıyor. Küçük yaştan beri mutfakta bulunan ve Amerika’nın farklı bölgelerindeki prestijli restoranlarda çalışan Ömer Akosman’ın şefliğini üstlendiği restoranda mevsime göre değişen avantgart bir menü ortaya konuyor. Menüsünü oluştururken modern ve klasik tatları alışılmışın dışında yorumlamayı tercih eden Akosman, reçetelerinde yalnızca mevsimin en taze ürünleri ve kaliteli malzemelerini kullanıyor. Yalnızca menüsü ile değil; iç tasarımı ve müzikleri ile tam bir yemek yeme deneyimi sunmayı amaçlayan Aşeka’nın ekip çalışanları arasında Michelin yıldızlı restoran North Pond ile fine-dining dünyasına giriş yapan sous-chef Deniz Erinç, dünyaca ünlü Le Meridien, Shangri-La ve Raffles gibi yerlerde çalışan ve restoranın ortak kurucularından Rinaldo Taki Levante ve diğer ortak kurucu Murat Yümni Tayfun yer alıyor.

Neolokal

Salt Galata’nın içerisinde yer alan neolokal, şef Maksut Aşkar’ın “dürüst yemek” felsefesinden ilham alarak menüsünü oluşturuyor. 2023 yılında ilk defa Türkiye’de verilmeye başlanan Michelin yıldızını ve atıksız mutfak anlayışı ile ülkemizdeki ilk ve tek yeşil yıldızı almaya hak kazanan neolokal, zamansız bir yemek anlayışı ortaya koymayı amaçlıyor. Unutulmaya yüz tutmuş reçeteleri geleceğe aktarmayı hedefleyen Maksut Aşkar, yemeklerinde geleneklerden ve önceki nesillerin tabaklarından ilhamını alıyor. Toprak anadan ve geleneklerden ilham alan reçeteleri özellikle gelecek kuşaklara bırakmak isteyen neolokal, ekip seçimlerinde genç şeflere yönelmeyi tercih ediyor.

İlginizi çekebilir: Gastro Magger’dan İstanbul’un Michelin Yıldızlı Restoranları

Mürver

Karaköy’de Novotel İstanbul Bosphorus’un en üst katında yer alan Mürver; yaratıcı, çağdaş ve rahat bir yemek deneyimi sunmayı amaçlıyor. Yemek felsefesini beraber büyüdüğü babaannesinden alan şef Mevlüt Özkaya’nın oluşturduğu çağdaş reçetelerde yerel teknikler ve malzemeler ön plana çıkıyor. Mürver’in felsefesi ise “ateş” kavramı üzerinden şekilleniyor. Yaz ve kış her zaman ateşin yanmaya devam ettiği restoranda deniz, toprak ve anadolu mahsüllerine farklı yerel otların aromaları eşlik ediyor. Yemek deneyimi kadar şarap ve miksolojiyi de ön plana çıkarmayı hedefleyen restoranda şarap eşleştirmeleri Gürkan Özkan’dan, şehrin dokusuna uygun yaratıcı kokteyl karışımları ise Serhat Şengül’den geliyor.

GALLADA

Türkiye’nin ilk ve tek iki yıldızlı şefi Fatih Tutak, The Peninsula Hotel İstanbul’da iki mekânın kapılarını aralıyor. Fatih Tutak, GALLADA’ya özel hazırladığı reçetelerinde The Peninsula Hotel’in 1928 yılında Hong Kong Victoria Limanı’ndan günümüzde İstanbul Boğazı’na doğru çizdiği rotayı takip ediyor. GALLADA’nın Adana Kebap Mantı’dan odun ateşinde pişirilen ürünlere kadar İpek Yolu’ndan ilham alan menüsünde paylaşımlık lezzetler ön plana çıkıyor. Fatih Tutak’ın The Peninsula Hotel’de bulunan diğer mekânı Topside Bar’da da İpek Yolu rotasından ilham alan lezzetlere yer veren yenilikçi bir kokteyl seçkisi bulunuyor. İki mekânda da gece, yerel ve uluslararası müzisyenlerin performansları ile devam ediyor.

Muutto

Mutfak anlayışında devrimci bir yaklaşım gösteren Muutto, manifesto kelimesini “menüfesto” şeklinde değiştirerek kendisine özgü bir hikâye anlatmayı ön plana alıyor. Doğadaki “göç” kavramından ilham alınan restoranda oluşturulan her reçetede bir göç hikâyesi anlatılması amaçlanıyor. Londra’da Anadolu mutfağını temsil eden projelere attığı imza dokunuşlar ile bütün dünyanın yakından tanıdığı Umut Karakuş’un şefliğini üstlendiği Muutto’da önceki nesillerden geriye kalan reçeteler yeni dokunuşlar ile geleceğe taşınıyor. İstanbul’da toplamda dört ayrı restoranın kapısını aralamak üzere olan Muutto, sokak yemeği ve meze bar konsepti ile tanınıyor.

İlginizi çekebilir: İstanbul Flaneur’den İstanbul Sokak Lezzetleri

Serica Restaurant

Serica, mevsime göre hazırladığı menüsünde bu topraklarda yüz yıllardır beraber yaşayan kültürlere ait mutfakların köklerine iniyor. Coğrafi işaretli yerel malzemeleri tabağında özne konumuna getirmeyi hedefleyen restoranın şefi Yiğit Alıcıoğlu, malzemenin topraktan tabağa geldiği süreçteki serüvenini ortaya çıkaran reçeteler hazırlamayı önceliklendiriyor. Ege, Karadeniz, İç Anadolu, Güney Doğu mutfaklarını menüsünde yaşatan Serica, Türkiye topraklarının özgün lezzetlerine modern bir dokunuş katıyor.

Octo

Mariott Bosphorus’un dokuzuncu katında yer alan Octo, Boğaz’ın manzarasını yerel deniz ürünlerini ön plana çıkaran bir menü ile birleştiriyor. Michelin müfettişleri tarafından şef Jorge Lavos Costa‘nın Portekiz mutfağını temel alan reçeteleri doğal, belirgin ve zamanın ruhunu yansıtıyor şeklinde tanımlanmıştı. Bu sene bir kez daha Michelin önerilerine giren Octo, şef Murat Taşdemir’in mükemmeliyetçilik üzerine kurulu mutfak anlayışında Portekiz ve dünya mutfağını Türkiye’nin kökleri ile harmanlamaya devam ediyor. Octo’nun ayrıca dünyanın en prestijli ödüllerinden biri olarak kabul edilen World Luxury Restaurant Awards tarafından verilen Lüks Deniz Ürünleri Restoranı ve En İyi Panoramik Manzaralı Restoran ödülleri de bulunuyor.

TUZZ, Karaköy

Bodrum’da şef Nilay Lale’nin farklı tat katmanlarını bölgenin dokusuna göre bir araya getirdiği hayal gücü yüksek menüsü yolculuğuna Khai Otel’in Karaköy’deki tarihî dokunun boğaz manzarası ile harmanlandığı yeni terasında devam ediyor. Bulunduğu bölgenin geleneklerini ve malzemelerini yeni yorumlar ile devam ettirmeye önem veren şef Nilay Lale, TUZZ için hazırladığı yeni menüsünde dünya gastronomi trendlerini nitelikli malzemeler ile birleştiren yaratıcı reçeteler ortaya konuyor.

Ortaya Karışık

Karaköy Lokantası

2000 yılından itibaren kendine ait bir müdavim topluluğu oluşturmayı başaran Karaköy Lokantası, öğlen ve akşama özel iki ayrı konsept ile karşımıza çıkıyor. Bir aile işletmesi olan mekânda öğlen yemekleri için geleneksel tarifler ile hazırlanan tencere yemekleri ilhamını şehrin esnaf lokantalarından, akşam yemekleri için hazırlanan menü ise ilhamını Türkiye’nin geleneksel içkili lokanta kültüründen alıyor. 2023 yılında ilk defa açıklanan Michelin Guide’a giren lokanta, özellikle Michelin müffetişlerinin ve müdavimlerinin ilgisini seksenden fazla meze seçeneği ile çekiyor. Mekânın iç tasarımı Fransız bistro kültürünü esnaf lokantası ile buluşturmuş gibi hissettirken yemeklere özel yerli şarap eşleştirmeleri de bulunuyor.

Pap’s Italian

Karaköy’ün tarihe açılan Fransız Geçidi’nde yer alan Pap’s Italian, Napolili şef Luigi Mariconda’nın açık mutfakta hazırladığı aile tarifleri ile dikkat çekiyor. Gördüğü yoğun ilginin ardından 2019 senesinde Emaar Square Mall’da da kapılarını aralayan Pap’s Italian’ın menüsünde; taze ürünler ile hazırlanılmış ve uzun emekler verilmiş reçeteler ön plana çıkıyor. Şehirde Gigi olarak tanınan şefin hazırladığı tabaklara ise başta Türk butik üreticiler olmak üzere İtalya’nın çeşitli bölgelerinden seçilmiş şaraplar ve özel hazırlanmış kokteyller eşlik ediyor.

İlginizi çekebilir: İstanbul Flaneur’den Şehrin İtalyan Restoranları

Gümrük

Rum Mimar İoannis Karagiannis’in 1905 yılında tasarladığı eski Gümrük Müdürlüğü binasında bulunan Gümrük’te 2014 yılından beri cazın ritmi hiç durmuyor. Ara Kafe’nin sahibi Yaşar Kartoğlu tarafından işletilen restoranda tarihi dokuların eşliğinde modern bir tasarım benimseniyor. Müzik ve yemeği bir araya getiren Gümrük’te menü her gün organik pazardan ve yerli üreticilerden tedarik edilen malzemelere ve mevsime göre değişiyor. Oluşturulan reçetelerin felsefesinde İstanbul sokak lezzetlerini modern ve çağdaş dokunuşlar ile sunmak ön plana çıkıyor.

Restoran Modern

Geçtiğimiz aylarda kapılarını Centre PompidouWhitney Müzesi, Beyeler Vakfı Müzesi gibi uluslararası pek çok sanat kurumunu tasarlayan Pritzker ödüllü mimar Renzo Piano’nun imzası ile açan İstanbul Modern’in terasında çağdaş bir yemek deneyimi sunan Restoran Modern bulunuyor. Executive Chef Tuğçe Mirza Canik ve ekibinin lokal malzemeleri çağdaş dokunuşlar ile harmanladığı menüde mevsimsel tatlar ön plana çıkıyor. Akdeniz ve Çağdaş Türk mutfağı üzerine kurulu yemek deneyimini keyifli ve dinamik bir ortama taşımak isteyen Restoran Modern’in menüsüne Anadolu topraklarında yetişmiş üzümlerden elde edilen bir şarap seçkisi eşlik ediyor.

Ali Ocakbaşı

Ocakbaşı deneyimini farklı bir anlayış ile yeniden tasarlayan Ali Ocakbaşı’nın dalları aslında Karaköy’den Amsterdam’a kadar uzanıyor. Yeni nesil bir ocakbaşı konsepti yaratan mekânda geleneksel reçetelere yaratıcı ve sürdürülebilir yaklaşımlar getiriliyor. Yerel üreticiler ile çalışan ocakbaşı, ayrıca her sene doğaya bıraktığı karbon ayak izi miktarı kadar ağaç dikiyor! Ocakbaşı lezzetlerine ve odun ateşinden çıkan reçetelerine vegan mutfağı da dahil eden Ali Ocakbaşı’nın menüsündeki yemekler mevsimsel sebzeler ve otlar ile çeşitlendiriliyor. İstanbul’un tarihi bölgelerinde farklı şubeleri de bulunan ocakbaşı, yemek deneyimini sürdürülebilir bir hareketin parçasına dönüştürmeyi amaçlıyor.

Kahvaltı

Mums

İsmini İsveççe “lezzetli” kelimesinden alan Mums, Tarihi Fransız Geçidi’nin Mumhane ile kesiştiği köşesinde yer alıyor. Mums’ın açık mutfağından günlük tatlılar, ev yapımı ekşi maya ekmekler ile hazırlanan sandviçler, salatalar çıkıyor. Özel harmanlanmış kahvelerin eşlik ettiği menüde geleneksel Türkiye kahvaltılarına paralel dünya mutfağından öne çıkan lezzetler ve geleneksel İskandinav tarifleri de yer alıyor. Brioche ve artizan ekmekleri de kendi fırınında hazırlayan Mums, çocukluk anılarını hatırlatan bir menü oluşturmayı hedefliyor.

The Peninsula

The Peninsula Hotel, The Lobby Restaurant’ında her pazar günü brunch ritüellerimizi bir adım öteye taşıyor. Executive Chef Alessandro Santi ve Executive Pastry Chef Malte Rohmann’ın pazar brunchlarına özel hazırladıkları açık büfeye paralel canlı bir pişirme noktası da bulunuyor. Türkiye ve dünya mutfağından seçilmiş tariflerin özenle bir araya getirildiği brunch’a müzik dinletisi eşlik ediyor. Boğaz’dan esen rüzgârların brunch sofraları arasında gezindiği deneyimde farklı duyuları harekete geçirebilecek bir ortam yaratmak amaçlanıyor.

Namlı Gurme

Beğendiğiniz bütün ürünleri şarküterisinden de alabileceğiniz Namlı Gurme, açık olduğu bütün saatlerde kahvaltı servisine devam etmesi ile dikkat çekiyor. Karaköy Mumhane Caddesi’nde kendine özel bir müdavim topluluk yaratmayı başaran mekânda ayrıca hafta içleri ev yemekleri de bulunuyor. Dört kuşaktır nesilden nesile devam eden Namlı Gurme’nin geleneksel kahvaltısı Kars’tan gelen peynirler ve Afyon’dan gelen sucuklar gibi yerel bölgelerden temin edilen ürünler ile tamamlanıyor. Namlı Gurme’nin şarküteri kısmında ise üç binden fazla gurme ürün, özel bir seçki ile bir araya geliyor!

FiLBooks

İç tasarımı Halukar Mimarlık tarafından tasarlanan FiLBooks, 2015 yılından beri Karaköy’de bir kitapçı-kafe olarak hizmet vermeye devam ediyor. Ayrıca FiLBooks, Cemre Yeşil Gönenli’nin projesi kapsamında bir yayın evi olarak da çalışıyor. Karaköy’ün popüler döneminden bugüne ulaşan, mahallenin eski sakinlerinden FiLBooks’ta günlük hazırlanan tatlılara nitelikli kahveler eşlik ediyor.

Kapak Fotoğrafı: GALLADA

İlginizi çekebilir: İstanbul Flauneur’den Karaköy Kahvaltı Mekânları

Karaköy’de Kahvaltı Deyince: Favori Mekânlarımız

Siz de güzel bir gün için her adımı ince ince düşünenlerden misiniz? Küçükken bütün aile buluştuğumuz pazar kahvaltıları yeni dostlarımız ve aile üyelerimiz ile bir araya geldiğimiz brunch’lara dönüşmeye başlamışken biz de kahvaltı kültürünü bir kez daha radarımıza almaya karar verdik. Tabii ki özlediğimiz Karaköy görüntüsünü devam ettiren mekânlar ile! O zaman geleneksel reçetelerden şeflerin dokunuşlarını kattığı tariflere kadar en sevdiğimiz Karaköy Kahvaltı Mekânlarını keşfetmeye başlayalım.

Karaköy Kahvaltı Mekânları

The Peninsula

The Peninsula Hotel’in The Lobby Restaurant’ı her pazar günü brunch ritüellerimizi bir adım öteye taşıyor. Executive Chef Alessandro Santi ve Executive Pastry Chef Malte Rohmann’ın pazar brunchlarına özel hazırladıkları açık büfeye paralel canlı bir pişirme noktası eşlik ediyor. Türkiye ve dünya mutfağından seçilmiş tariflerin özenle bir araya getirildiği brunch’ta ayrıca bir müzik dinletisi bulunuyor! Boğaz’dan esen rüzgârların brunch sofraları arasında gezindiği deneyimde farklı duyuları harekete geçirebilecek bir menü yaratmak amaçlanıyor.

Mum’s Karaköy

İsmini İsveççe “lezzetli” kelimesinden alan MumsTarihi Fransız Geçidi’nin Mumhane ile kesiştiği köşesinde yer alıyor. Kafenin açık mutfağından günlük tatlılar, ev yapımı ekşi maya ekmekler ile hazırlanan sandviçler, salatalar taze bir şekilde çıkıyor. Özel harmanlanmış kahvelerin eşlik ettiği menüde geleneksel Türkiye kahvaltılarına paralel dünya mutfağından öne çıkan lezzetler ve geleneksel İskandinav tarifleri de yer alıyor. Brioche ve artizan ekmekleri de kendi fırınında hazırlayan Mums, oluşturduğu menüsünde çocukluk anılarımıza göz kırpıyor.

Pim Karaköy

Karaköy’ün en popüler noktalarından Kılıç Alipaşa Mescidi Sokak’ta yer alan Pim Karaköy, mahallenin senelere meydan okuyan mekânlarından biri. Menüsünde kahvaltıya ilave öğlen ve akşam yemeği de bulunan Pim Karaköy, özellikle modern ve geleneksel kahvaltıyı bir araya getirdiği reçeteleri ile dikkat çekiyor. İki kişilik serpme kahvaltılardan pankeke kadar uzanan menüye taze içecekler eşlik ediyor. Pim Karaköy’ün kapsayıcı menüsünde farklı beslenme programlarını takip eden kişilere özel lezzetler de bulunuyor.

FiLBooks

Halukar Mimarlık‘ın iç tasarımını üstlendiği FiLBooks, 2015 yılından beri Karaköy’de bir kitapçı-kafe olarak hizmet vermeye devam ediyor. Ayrıca FiLBooks‘ta Cemre Yeşil Gönenli’nin projesi olan bir yayın evi de bulunuyor. Karaköy’ün popüler döneminden bugüne ulaşan, mahallenin eski sakinlerinden FiLBooks’ta günlük hazırlanan tatlılara nitelikli kahveler eşlik ediyor.

Karabatak

Mahallenin eski sakinlerinden Karabatak, bizim Karaköy’deki favori mekânlarımızdan biri olmaya devam ediyor. Dallarını Karaköy’den Aspat’a uzatan Karabatak’ın ayrıca Aspat’taki şubesinde özellikle yerli sanatçıları ön plana çıkaran sergi alanı da bulunuyor. Retro dokunuşların detaylardan okunduğu kafe, özel kahve seçkisine eşlik eden taze kruvasanları ve günlük tatlıları ile dikkat çekiyor.

Namlı Gurme

Özellikle sunduğu çeşitli şarküteri ürünleri ile hepimizin sıklıkla uğradığı Namlı Gurme’nin bütün gün devam eden bir kahvaltısı bulunuyor. Karaköy Mumhane Caddesi’nde dört kuşaktır nesilden nesile devam eden Namlı Gurme’nin geleneksel kahvaltısı Kars’tan gelen peynirler ve Afyon’dan gelen sucuklar gibi yerel bölgelerden temin edilen ürünler ile tamamlanıyor. Namlı Gurme’nin şarküteri kısmında ise üç binden fazla gurme ürün, özel bir seçki ile bir araya geliyor!

Kapak Fotoğrafı: The Peninsula Hotel

İlginizi çekebilir: İstanbul Flaneur’den Karaköy Mekânları

Zülfaris Karaköy – Benküre/Planet I

Sanatın tüm disiplinlerini herkes için ulaşılabilir kılma hedefiyle 2015 yılında Odeabank tarafından hayata geçirilen O’art tarafından heykeltıraş Hande Şekerciler ve yeni medya sanatçısı Arda Yalkın’dan oluşan sanatçı ikilisi ha:ar’ın disiplinler arası çalışmalarından oluşan Benküre/Planet I adlı sergi, mermer, cam, metal gibi geleneksel malzemeleri ışık, ses, ekran, bilgisayar yazılımları, yapay zekâ gibi teknolojik araçlarla birleştiriyor. Sergi aynı zamanda Bienal paralel etkinleri çerçevesinde de gezilebilecek.

Yuca İstanbul: Karaköy’de Manzara ve Lezzet Birlikteliği

Karaköy, çeşitli kültürleri bir arada sunan dolayısıyla birbirinden farklı lezzetlerle buluşabileceğimiz bir durak. Bu semt hem sokak lezzetlerini oldukça salaş mekanlarda hem de dünya mutfağını şık restoranlarda bizlere sunuyor. Karaköy’den Galata’ya uzanan Bankalar (Voyvoda) Caddesi her iki tarafını süsleyen 19. yüzyıl yapıları ile geçmişten günümüze uzanıyor. Karaköy vapurlarına doğru ilerlediğinizde, köşede neoklasik bir yapı olan Ziraat Bankası binasını görürsünüz. Deniz kıyısında yürürken de karşınızda Sarayburnu, Topkapı Sarayı ve Sepetçiler Kasrı size göz kırpar. Tünel’in Karaköy ucundan girişi, Tersane Caddesi olarak devam eden caddededir. Yolu takip edip sağa döndüğünüzde İstanbul’da camiye çevrilen ilk kilise olan yapı; Arap Camii’ne varırsınız. Bu rotada sizi bugün Tersane Caddesi üzerinde bulunan, bir tarafı Haliç bir tarafı Galata’ya bakan eşsiz bir manzara eşliğinde birbirinden lezzetli yemeklerle buluşmaya, Yuca İstanbul’a götürüyorum. 

Yuca İstanbul

Karaköy’ü kendi haritamda ikiye ayırarak gezerim her zaman. Bugün kalabalıklardan uzak kısmı olan Tersane Caddesi tarafını keşfetmek istedim. Aslında daha önceleri buralarda tiyatroya gelirdim. Semtin bu kısmı keşfedilmeyi bekliyor benden söylemesi! The Halich Hotelin 9. katında bulunan bir restoran olan Yuca’ya gittim. Gündüz saatlerinde oldukça sakin olan Yuca, akşamüstünde ve gün batımında bizlere eşsiz bir manzara sunuyor. Ben akşamüstü gittim. Hafta sonu olmasına rağmen oldukça sakindi. Aradığınız; Karaköy ‘de, ulaşımı kolay, şık bir restoran, eee bir de lezzetli bir yerse adres belli: Yuca! 

Asansörle mekana çıktıktan sonra hemen sol tarafınızda Galata Kulesi’ni göreceksiniz. Sağa dönüp ilerlediğinizde ise tarihle iç içe geçmiş harika deniz manzarasını karşılıyor. Mekanın her iki tarafında da cam kullanılarak alanlara derinlik kazandırılmış. Gün içerisinde oldukça ferah olan mekanın içerisinde kare ve dikdörtgen olarak alana yerleştirilen masalarda beyaz masa örtüleri özenli ve şık bir şekilde dikkat çekiyor. Sandalyelerde kullanılan turuncu tonları ve mekanın çeşitli köşekerine yerleştirilen bitkiler ortamla etkileyici bir uyum yakalamış.

Lezzetler

img-1724
Ahtapot Carpaccio, Yedikule Karides | Fotoğraf: Tuba Nil Dengiz

Menülerine birlikte göz atalım. Öncelikle üç tane menü geliyor önünüze. Birisi yemeklerin olduğu menü, diğerleri içecek ve tatlı menüleri. Yemekler; soğuk başlangıçlar, sıcak başlangıçlar, salatalar, makarnalar ve ana yemekler olarak bölümlenmiş. Soğuk başlangıçlara baktığımızda; Dana Carpaccio, Ahtapot Carpaccio, Pancar Carpaccio, Avokado Karides, Levrek Ceviche, Portakallı Tuna Balığı dikkat çekiyor. Ben Ahtapot Carpaccio yedim. Tabakta karpuz kapari, yaban mersini, yeşil elma, limonlu rezene, sarımsaklı aoli sos ahtapotla bir araya gelince ağızda bambaşka notalar oluşuyor. Sıcak başlangıçlar olarak; Gyoza,Hatay Usulü İçli Köfte ve Yedikule Karidese yer verilmiş. Yedikule Karides’in tadına baktım. Sotelenmiş yedikulelerin üzerine erik soslu harika bir Akdeniz karidesi yerleştirilmişti. Tabak gerçekten harika görünüyordu. Tadı da gayet güzeldi.

img-1737
Ispanaklı Kaya Levreği | Fotoğraf: Tuba Nil Dengiz

Salatalarda; Keçi Peynirli Pancar, Avakadolu Kinoa, Kıtır Hellim, Tavuklu Sezar ve Bonfile Salatası yer alıyor. Makarna olarak Yaban Mantarlı Ravioli, Spagetti Bolonez ve Napolitan tercihli, Penne Arabiata ve Karidesli Risotto bulunuyor. Ana Yemeklere geldiğimizde ise bonfileden Somona, Kuzu Tandırdan İnciğe kadar bir çok seçenek yer alıyor. Ben Ispanaklı Kaya Levreği tercih ettim. Tabak sunum olarak şahane. En altta mantarlı ıspanak, tavada kuşkonmaz/baby havuç, velut sos ve levrek… Bu tabağın da beni oldukça mutlu ettiğini söyleyebilirim.

İçecek menüleri iki ayrı şekilde geliyor. Cocktail ve şaraplar dikkat çekiyor. Tatlı olarak; Fesleğenli Muhallebi, Hatay Usulü Kireçte Kabak, Çanakkale Domates Tatlısı, Sufle, Ilık Marlenka, Tiramisu ve Cheesecake tercih edebilirsiniz. Masaya oturduğunuzda ikram olarak Ekşi Maya Ekmek, Erzincan Tulum Peyniri ve Muhammara geliyor. Başlangıçlardan sonra ana yemek için sizin onayınız isteniyor ve sonrasında yapılmaya başlanıyor. Çalışanların da oldukça nazik olduklarını belirtmek isterim.

Karaköy’de şık, manzarası olan bir mekanda lezzetli yemeklerle buluşmak istiyorsanız listenize Yuca İstanbul’u ekleyebilirsiniz. Özellikle manzaranın tadını çıkaracağınız akşamüstü saatlerinde, gün batarken gitmenizi öneririm ama gündüz saatlerinde de oldukça hoş bir ortam. Şimdiden keyifli zamanlar 🙂

Kapak Fotoğrafı: Tuba Nil Dengiz

İlginizi çekebilir: Lütfiye Oktürk’ten Chef Meyhane

Karaköy Rehberi: Özlenen Rotada Kısa Bir Tur

Beni biraz tanıyan biri, Karaköy’den ilk yazımda bahsedeceğimi düşünür. Nasıl üçüncü sıraya düştü ben bile şaşkınım. 2020 en koyusundan bir yağmur bulutu gibi üstümüze çökmeden önce vakit geçirmeyi en sevdiğim muhit burasıydı. Ve yine bir günü burada geçiriyormuşçasına en çekici duraklar arasında sekerek ilerleyeceğiz. Hazır olun, biraz yorucu bir gün olabilir. O halde Karaköy rehberi sizlerle.

Karaköy Rehber
Karaköy Rehberi | Fotoğraf: yolcu360.com

Karaköy’de kahvaltı edebileceğiniz bir sürü mekân önerebilecek olsam da, burada benim favori etkinliğim kahvaltı değil. Ve sadece buna odaklanmış sayısız blog yazısı bulabilirsiniz. O yüzden ben direkt kahveyle başlıyorum.

Karaköy Rehberi

Karaköy’de Kahve

İlmisimya Cafe & Art Space

Aslında en sevdiğimi en sona saklardım ama rota bu şekilde. Stresin, koşuşturmanın, telaşın bünyemizde oluşturduğu anksiyeteden sıtkımız sıyrılınca yavaşlamanın, farkındalığın, anda kalmanın önemini anlayışımıza örnek, İlmisimya’da büyülü birkaç saat geçirdim. O zamandan beri yeri ayrı.

O günlerde Uniq’te Miro sergisi vardı. Nasıl olduysa boş olduğum bir iş günü, sergiden sonra da vaktim olduğunu görünce Karaköy’e geçtim. Çok nadir o kadar sakin yakalarsınız. Tam mesai saatleri. Hava da hafiften soğumaya başlamış. Arada yağmur atıyor. İlmisimya’ya sığındım.

Kahve kokusu, kesinlikle ciddi mesai harcanmış dekorasyonu, eskiden fotoğraf stüdyosu olmasına ithaf olduğunu varsaydığım her yerdeki fotoğraf makineleri, duvarlarda boydan boya fotoğraflar, sağda solda sergi broşürleri, gide gele tanış olduğunuz güler yüzlü çalışanlar…

Kahvemle beraber, gelmeden Tırtıl Kids’ten aldığım çocuk kitabımı hayran hayran karıştırıyorum: Soosh’un yazıp resimlediği “Babam Yanımdayken“. İllüstrasyonlar insanın içini ısıtıyor. İçeride çok az insan. İnanılmaz güzel müzikler. Bir yandan da her yeni şarkıyı Shazam’lıyorum. Çıkan şarkılarla bir playlist oluşturdum. Hepsi Chet Baker. O gün aramızda kopmayacak bir bağ kuruldu. Güzel parçaları ilk dinlediğim anları unutmuyorum.

Ara sıra kapının önüne çıkıyorum. Masalardan birine oturup yoldan geçenleri izliyorum. O sırada Summertime çalmaya başlıyor. Ses yükseliyor. Sokağı dolduran caz eşliğinde yağmur altında köşedeki kiliseyi seyrediyorum. O an kesinlikle bir dönem filminin içindeyim. Devam eden birkaç gün, işteyken bile, yüzümdeki sırıtışın silinmediğine yemin edebilirim. Kahve mükemmel. Çekirdekleri soruyorum. Sapiens’ten aldıklarını söylüyorlar. Ki o zamandan beri o da kalıcı listede:

Coffee Sapiens

Sevdiğim ve güvendiğim birkaç üçüncü dalga kahveciden biri. Evdeki espresso makinem için Evolution Blend, işteki filtre kahve makinem için San Jose, Antigua alıyorum. Çok kahve denedim. Espressoda Evolution Blend’den vazgeçemiyorum. Sadece paket al-çık yapmayın, baristalarından her seferinde yeni bir şeyler öğrenmek çok zevkli. Damgalı fincanları da kalbimizde ayrı bir yere sahip.

Karaköy’de Yemek

‘Hep kahve, hep kahve; peki ne yiyeceğiz?’ diyenler için Karaköy rehberi favori üç, yeme-içme mekanımla devam ediyor.

Baltazar

Kabul edelim, organik besinle ve fine-diningle tanışana kadar jenerasyonumuz hamburger jenerasyonuydu. Ben bu şöhreti, gurme burgercilerle devam ettirmekte sıkıntı görmüyorum. En sevdiklerimden biri de Baltazar. İnanılmaz lezzetli. Her kalorisine değiyor!

Tahin

Farklı mutfaklara ilginiz varsa Lübnan yemekleri için sizi Tahin’e alalım. Her gidişimde farklı bir yemek seçmeyi seviyorum. Peki favorim? Tabii ki falafel. Tahinli, yoğurtlu sostan istemeyi unutmayın.

Paps Italian

Yine uluslararası besleniyoruz. İtalyan mutfağı kesinlikle favorim. Yani lütfen, makarna, pizza, gelato; kim karşı koyabilir? Peki favorim? Sizi şaşırtabilirim ama Quattro Formaggi. Rezervasyon almayı unutmayın ve özellikle lazanyayı denemek istiyorsanız telefonda belirtin. Benim, mesela, sipariş ederken kalmadığını öğrendiğimde kalbim kırıldı.

Karaköy’de Tasarım Ürünler Bulabileceğiniz Dükkanlar

Mae Zae

İlk sırada, çok güzel tasarım ürünlerin satıldığı Mae Zae geliyor. Buradaki Ekin Anıl’lar en sevdiklerim. Mae Zae’den son aldığım şeyse şirin mi şirin bir kitap: “Deniz Kızı Olmak Çok Önemlidir”. Biraz ezber bozmak için zaman zaman tekrar okunabilir.

LikeStore

Deri kılıflar/cüzdanlar, hepsi eşsiz seramik ürünler ve hazır olun, bakırlar! Göz atmakta fayda var. Karaköy rotasında aradığınızı bulamazsanız Üsküdar ve Balat’ta LikeStore ile karşılaşabilirsiniz.

Pitane

Buranın seramiklerinin gerçekten farklı bir çizgisi var. Her seferinde vitrine kitlenip kalıyorum. Bir gün duvarıma yakışacak bir parça seçebilirim umarım.

Karaköy’de Sanat Galerileri

Turumuza Bankalar Caddesi’yle devam ediyoruz. İstiklâl Caddesi gönlümdeki yerini buraya bırakalı bayağı oluyor. Kemankeş’ten Galata’ya yönelip, Sabancı’nın Minerva Han’ını sağınıza aldığınız noktada başlıyor, biraz ilerledikten sonra Kamondo Merdivenleri’yle bir selam çakıp, öbür ucu Şişhane’ye uzaktan el sallıyor; içinden geçen herkesi on beş dakikalığına şair yapıyor. Eski görkemli binalarıyla kesinlikle bir zamanda sıçrama noktası.

Minerva Han’a girmeye hiç fırsatım olmadı, aksi gibi yine bu caddedeki Salt Galata’ya da ama Anna Laudel ziyaretlerimi severim. Özellikle de Contemporary Istanbul’daki işlerini çok beğendikten sonra, Anna Laudel tarafından temsil edildiğini öğrendiğim Ekin Su Koç’un sergisini ziyaretimi. Geçerken mutlaka uğrayın. O an sergide ne varsa, eminim görmeye değerdir.

Devam ediyoruz. Kamondo Merdivenleri’ni tırmanıyoruz. Yorulduk ama yılmıyor, Galata’ya varıyoruz. Artık kaçıncı olduğunu bilmediğimiz kule fotoğrafını çektikten sonra yürüyüşe devam ediyoruz. Kaç yıllık olduğunu kestiremediğim, isimleri Yunanca, Ermenice apartmanlar çarpıyor gözüme. Tarihin içinden geçiyormuş hissini seviyorum. Tünel ve devamında İstiklâl. Aynısını bir iş günü akşamı yaşadığım bu günü noktalamak için Türk-Alman Kitabevi en iyi seçeneklerden biri. The Guide Istanbul son sayısını alıp üst kata geçiyorum. Buz gibi bir Americano eşliğinde dergimi karıştırarak günü kapatıyorum. Umarım sizler için de keyifli bir rota olur. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere!

Kapak Fotoğrafı: Rifle Paper Co.

İlginizi çekebilir: İstanbul Flaneur’dan Karaköy’de Kahvaltı

Chef Meyhane Karaköy: Karantina Günlerinde Tatlı Bir Hayal

Kendi kişisel karantinamın 25. gününde, kendine ait anları nitelikli geçirmeyi sevenler gibi ben de müzik, sinema, dizi ve kitaplarımla evimin sınırları içinde mutlu ve huzurluyum. İçsel olarak bu denli huzurluyken, dış dünyanın ve buna bağlı olarak da benim anlık endişeler içinde olmamızı sorgulamıyor da değilim elbette. Zamanlar zamanlara benzer derler de bu zaman sanki hiçbir zamana benzemiyor gibi… Yine de bu, tatlı bir hayalin peşinden giderek karantina öncesi deneyimleme fırsatı bulduğum Chef Meyhane Karaköy’den bahsetmeye engel değil tabii.

[[konum_1]]

Chef Meyhane Karaköy
Chef Meyhane Karaköy | Fotoğraf: Instagram / @chefmeyhane

Anı “şimdi ve burada” disipliniyle yaşamaya çabalarken, sevdiklerimle karantina günleri bittiğinde kuracağımız kocaman sofraları, edilecek uzun ve içi dolu muhabbetlerimizi, giderilecek özlemleri de hayal ediyorum bir diğer yandan. Bugünlerde hayal etmek sanki daha bir güzel hissettiriyor insana… Öyle değil mi?

Evlerimize kapanmadan evvel, İstanbul’un ışıldayan manzarasını içimize çekebildiğimiz ve bu manzaranın yanına rafine tabaklar da ekleyebildiğimiz harika bir akşam yaşamıştık yakın arkadaşlarımızla. Gümüşsuyu’nda Chef Mezze ile meze ve manzara sevdamızı bir başka seviyeye taşıyan şef Gazi Ateş, Arnavutköy’deki ikinci mekanı Chef Meyhane sonrası çok akıllıca bir yatırımla rotasını Karaköy’e çevirmiş ve şehre bu kez de Chef Meyhane Karaköy’ü kazandırmıştı. Geçmiş zamanlardan bu güne hiç eksilmeyen meyhane kültürünün, gelişen zamanın izinde uğradığı değişim ve gelişim sonrası zamana tam olarak entegre olabilen mekanlar içinde güzel bir yer edindi Gazi Ateş’in mekanları diye düşünüyorum. 

Chef Meyhane Karaköy, Şubat ayı sonunda Karaköy’ün en sevdiğim sokaklarından Kemankeş Karamustafa Paşa’da, Mumhane Caddesi’ndeki Galatas Hotel’in terasında açıldı. Chef Mezze’de boğaza tepeden bakıyor, Chef Meyhane Arnavutköy’de denizin yanı başında konumlanıp manzara ve boğazın kokusunu içimize çekebiliyorduk. Chef Meyhane Karaköy’deyse, Galata Kulesi manzarasını seyre dalabiliyoruz. Karaköy’deki mekanın diğer iki mekandan küçük de bir farkı var. Neticede gelişmek ve fayda sağlamak böyle bir şey… Chef Meyhane Karaköy’de kokteyl konusunda iddialı Chef in The Bar bölümü bulunuyor. Bu yenilik, keyifli gün batımlarına karşı kokteyl almak istediğimizde nitelikli bir adres olarak aklınızda olabilir.

Restoransa diğer iki mekanın yukarılara taşıdığı lezzet çıtasının yerini sağlamlaştıracak kadar özenli ve alıştığımız standartları koruyor. Orta Doğu mutfağının Rum ve Ege mezeleriyle harmanlanmış enfes çeşitleri diğer iki mekan gibi gözlere şenlik bir sunumla ve yine açık büfe mantığıyla sergileniyor. Karaköy’ün menüsündeki en önemli yenilikse, kömür ateşinde pişen et ve kebap seçenekleri. Etler meze aşkımızı bir miktar sınırlandırmaya değecek kadar lezzetliler. Bu noktada kaburgaya kesinlikle şans vermenizi öneririm. Dışı çıtır çıtır, içi sulu sulu. Hakikaten enfes bir lezzet deneyimi…

Meze olarak; trüflü Girit ezme için Karaköy’deki favori tabağım diyebilirim. Avokado yatağındaki tazecik karides, vişneli yaprak sarma ve kişnişli levrek üçlüsü diğer mekanlarda da vazgeçemediklerimden zaten. Ara sıcak olarak Karaköy’de içli köfte sürprizini de çok sevdim. Alıştığımız gibi kızartma değil, haşlama olarak servis edilmesi de ayrıca hoştu. Ciğer benim için kokusundan mütevellit pek tercih ettiğim bir ara sıcak değildir aslında, ama şehirde ciğer yediğim ender mekanlardan biri Chef Mezze olduğundan Karaköy’de de bu lezzete karşı koymadım.

Karantina günleri öncesinde damağımızda kalan son lezzet Chef Meyhane olduğundan, bu zorlu günler sona erdiğinde ilk soluklanacağım ve sevdiklerimle kadeh tokuşturacağım mekan da yine orası olacak diye hayal ediyorum. Mekan dediğim gibi Galatas Otel’in son iki katına konumlanmış durumda. Biz ziyaret ettiğimiz sırada havalar hala aşırı soğuk seyrettiğinden henüz teras katında servis verilemiyordu, ama karantina günleri bittiğinde mekanın terası ve Galata Kulesi manzarası da deneyimlenmeye hazır olur diye düşünüyorum.

Unutmadan, mekanın müzikleri yine o sevdiğimiz müzikler… 70’ler, 80’ler, 90’lar…

İlginizi çekebilir: Melissa Özkan’dan F&B Culture

F&B Culture: Karaköy’de Şık Bir Mekan

Karaköy’ü sevmeyen yoktur sanırım. Galata Kulesi, deniz manzaralı sokakları, Bankalar Caddesi ve çevresinde bulunan mekanlar ile hepimizin gönlünde yer edinmiş bir semt… Ben de bu yazımda size Karaköy çevresinde bulunan F&B Culture restoranından bahsedeceğim.

F&B Culture
F&B Culture | Fotoğraf: Melissa Özkan

[[konum_1]]

Hem Galata Kulesi’ne yakın olmak hem de Karaköy’ün deniz manzaralı sokaklarında olmak isteyenler için biçilmiş kaftan F&B Culture. Galata Kulesi’nin kapısının karşısına bakan sokakta beş dakikadan az bir süre içerisinde ulaşabileceğiniz bu restoran, kendisini şık mimarisinin arkasına gizlemiş durumda. İçeriye girdiğiniz andan itibaren kulaklarınıza seçkin müzik listesinin tınıları doluyor. İsterseniz ön tarafta sokağı izleyebilir, isterseniz arka tarafta kış bahçesi formunda bulunan masalarda oturabilirsiniz.

Özellikle akşam konseptinin gerçekten çok hoş olduğunu söyleyebilirim. Benim bu tarz şık mekanlarda dikkat ettiğim ilk özellik kasıntı olmaması oluyor. Çünkü rahat olamamak ve mercek altında hissetmek gerçekten çok rahatsız edici bir durum. Birçok kez ayak bastığım bu mekanda en sevdiğim özellik de bu oldu. Konseptine ve şıklığına kıyasla aynı zamanda çok da rahat ve huzurlu bir mekan.

Menü oldukça geniş, herkes damak tadına uygun bir tat bulabilir; farklı olarak da restoranın kendine öz tatlarını deneyebilirisiniz. Geniş kahvaltısı, kendilerine has tarifleriyle yaptıkları ekmekleri ve 4 peynirli pizzası gerçekten çok lezzetli.

Özel günleriniz için gönül rahatlığı ile tercih edebilir, mum ışığında lezzetli bir akşam yemeği yiyebilirsiniz. Eğer iş yeriniz Galata yakınlarındaysa öğle yemeğiniz için değerlendirebilir veya iş toplantılarınızı öğle yemeğine denk getirerek sıkıcı toplantılara biraz renk katabilirsiniz. Bu güzel restorana hafta sonu gitmek isterseniz de rezervasyon yaptırmanızı öneririm.

Kapak fotoğrafı: Instagram / @fandbculture

İlginizi çekebilir: İstanbul Flaneur’den Karaköy Kahvaltı Mekanları

Balık Dürüm: Karaköy’de Bir Sokak Lezzeti

Eminönü’nde alıştığımız balık ekmek lezzetinin güncel versiyonu olan balık dürüm ile sizi tanıştırmak istiyorum. Efsane bir sokak lezzeti olan balık dürümü mutlaka denemelisiniz diyerek yazımın ayrıntılarına geçiyorum.

Balık Dürüm
Balık Dürüm| Fotoğraf: Begüm Kartal

Karaköy sahilde bulunan balık tezgahı, daha sahile inmeden dumanıyla sizi kendine çağırıyor. Mis gibi balık kokusunu takip ederek kolayca tezgahı bulabilirsiniz. 🙂

Bu balık tezgahına ayrıca turistlerin ilgisinin de büyük olduğunu söylemek gerekir. Siz dürümünüzü beklerken etraftaki turistler bir sürü fotoğraf çekiyor.

Balık Dürüm
Balık Dürüm | Fotoğraf: Begüm Kartal

Gelelim balık dürümün hazırlanışına; öncelikle uskumruları mangalda pişiriyorlar. Zaten bu dürümün en büyük özelliği mangalda yapılması; is sinen balık daha bir lezzetli oluyor. Mangalda pişen balığı koydukları lavaşa aynı zamanda marul, soğan, domates gibi iç malzemeler de ekleniyor. Ve tabii baharatlar da…

Balık Dürüm
Balık Dürüm | Fotoğraf: Begüm Kartal

Sonra dürüm hazırlanıp mangala koyuluyor. Burada devreye o “özel sos” giriyor. Dürümün üzerine ve içine bu özel sostan sıkıyorlar. Özel sos dememin sebebi bu sosun içinde ne olduğunu sorduğumda “Abla bu özel sosumuz.” cevabını almam. 🙂 Bu sos için inanılmaz bir lezzet katıyor diyebilirim. Bence soya sosuyla nar ekşisi karışımı gibi bir sos ama emin değilim. Hem çok lezzetli olduğu hem de sokak lezzeti dediğimiz için pek de sorgulamadım. Son olarak mangaldaki dürümün üzerine baharatlar eklenip sizlere sunuluyor.

Ben balık dürümü çok sevdim. Karaköy’e yolu düşen herkese öneriyorum. Afiyet olsun!

Kapak fotoğrafı: Begüm Kartal

İlginizi çekebilir: İstanbul Flaneur’den İstanbul Sokak Lezzetleri

Karaköy’de İki Sıcak Mekan: Han Karaköy, Kemankeş Cafe

Bahsedeceğim yerler yeni açılmadı ancak uzun süredir gitmek isteyip vakitsizlikle kaçırdığım mekanlardı. Yılın son günlerinde Han Karaköy ve Kemankeş Cafe’yi keşfedebildiğim için çok mutluyum!

Han Karaköy [[konum_1]]

Açıkçası Han Karaköy‘e gitme sebebim, sosyal medya hesaplarındaki iştah açıcı fotoğraflar oldu. Küçük bir tepsi içinde dilimlere ayrılmış koca bir cookie, ortasında da bir bardak süt kendimi buranın kapısında bulmamıa neden oldu. Tabii ilk başta lezzetler konusunda pek bir fikrim yoktu. Arkadaşımla Han’ın ikinci katına doğru çıkarken merdivenlerin ilk basamaklarından itibaren öyle bir kokuyla karşılandık ki, o tabağın sırf sunumdan ibaret olmayacağı ve bizi epey mutlu edeceğini anladım. Hemen damla çikolatalı cookie ve yılbaşı kurabiyelerinden sipariş ettik.

han
Karaköy’de İki Sıcak Mekan: Han Karaköy, Kemankeş Cafe

Bununla birlikte eski bir binanın içinde yer alan Han Karaköy’ün atmosferine bayıldık. Soft renkler ve etrafı izleyebileceğimiz geniş pencerelere aşık olduk diyebilirim. Lezzetlere dönecek olursam, abartısız söylemeliyim ki fırından yeni çıkmış cookie son zamanlarda yediklerim arasında açık ara en iyisi olabilir. Diğer tatlılar, kişler ve içecekler de denenesi. Siz iyisi mi, bir uğrayın Han’a! 🙂

Han Karaköy
Karaköy’de İki Sıcak Mekan: Han Karaköy, Kemankeş Cafe

Han Karaköy Adres: Kemankeş Karamustafa Paşa Mah. Hoca Tahsin Sok. No:17/Beyoğlu, İstanbul 

Instagram: @hankarakoy

Kemankeş Cafe [[konum_2]]

Kemankeş Cafe, Mumhane Caddesi’nde, Naif’in hemen yanında köşeyi tutuyor. Karaköy’de sürekli açılan mekanlardan biri olduğunu düşünmeyin çünkü içeri girdiğinizde durumun farklı olduğunu anlayacaksınız. Sıcacık bir ortam, güleryüzlü tatlı insanlar, keyifli müzikler, gün boyu kahvaltı ve enfes görünen tatlılarıyla Kemankeş, kendine has ruhu olan bir yer gibi geldi bana.

Kemankeş’e bir cumartesi sabahı gitme fırsatım oldu, iyi ki de erkenden gitmişim çünkü en güzel köşeyi kaptım ve arkadaşımı beklerken bu ruhun keyfini sonuna kadar çıkardım. Burada simit, otlu van peyniri, bal-tereyağı ve zeytinden oluşan Karaköy sokak kahvaltısı, tek kişilik kahvaltı, vegan kahvaltı gibi seçenekler var ancak biz arkadaşımla iki kişilik Kemankeş Serpme Kahvaltı’yı denedik. Özellikle Antakya usulü tuzlu yoğurt, bal kaymak eşliğinde yediğimiz pişi ve farklı peynir çeşitleri enfesti. Bundan sonra yöresel kahvaltı denildiğinde ilk aklıma gelecek yerlerden biri burası olacak. Gün içerisinde herhangi bir saatte kahvaltı etme isteğim gelirse de koşacağım yer belli oldu! Siz de mutlaka uğrayın derim.

IMG_0547
Karaköy’de İki Sıcak Mekan: Han Karaköy, Kemankeş Cafe

Kemankeş Cafe Adres: Kemankeş Karamustafa Paşa Mah. Mumhane Cad. No:56 Karaköy/Beyoğlu, İstanbul

Instagram: @kemankescafe

İlginizi çekebilir: “Beyoğlu Yeniden: Loksandra Coffee, Bir Sahaf, Bir Müze”