Yaklaşık bir aydır yeni bir normalleşme sürecine girmiş olsak da hala salgının devam ettiğinin bilincinde olup önlemleri bırakmamız gerektiği çok açık. Ve üzülerek söylüyorum ki bunun hala farkında olmayan bir kesim var. Covid-19 hepimizi bir çok yönden olumsuz etkiledi ve özellikle psikolojimiz altüst oldu. Hemen hemen birçok kişi evlere kapandığımız bu sürede sıkıntılı zamanlar geçirdi ve hala da geçirmeye devam ediyor. Tüm bu zorlu şartlar altında sıkılanları, bıkanları anlıyorum ama sorumsuz olanları ne yazık ki hiç anlamıyorum. Normalleşme sürecinde kendini ve çevresini düşünmeyen insan kalmasın, insanlar daha çok bilinçlensin diye sevgili arkadaşım Psikolog Müge Tutar ile kontrollü normalleşme süreci üzerine bir röportaj yapmak istedim, kendisi de teklifimi kabul etti. Hep birlikte dinleyelim, öğrenelim ve en önemlisi bilinçlenelim…

Maskenin Yeri Burası Değil!
Maskenin Yeri Burası Değil! | Fotoğraf: Uunsplash / Pop & Zebra

Yeni sürecin adı normalleşme. Ama bizler pek normal davranmıyoruz sanki. Maskeler olması gereken yerde değil, yerlerde. Doğayı kendi haline bir türlü bırakamıyoruz. İlerde atıkların arasına maske yeni bir atık türü olarak girmez umarım. Sosyal mesafe diyorlar, önemseyenler yok. Gerçekten insan sormadan geçemiyor: Amacınız ne ? Kişinin önce kendine karşı sorumluluğu ve daha sonra tüm çevreye ve şu süreçte tüm dünyaya karşı sorumluluğu var. Bunun bilincinde olmak bu kadar zor olmamalı. Herkes kendine düşeni yerine getirmeli diye düşünüyorum. Bu süreç daha iyi nasıl yönetilebilir noktasında uzman birinden yardım almak istedim, sizler için de faydalı bir röportaj olduğunu düşünüyorum. Sevgili arkadaşım Müge ile yaptığımız röportaj şimdi sizlerle…

Psikolog Müge Tutar
Psikolog Müge Tutar

Sevgili Müge öncelikle merhaba. Röportaj teklifimi kabul ettiğin için teşekkür ediyorum. İlerde böyle bir salgın çıkacak ve siz bu konuda röportaj yapacaksınız deselerde eminim ikimiz de gülerdik. Sorularıma geçmeden önce kendini bize anlatır mısın?

Merhaba ben Müge Tutar, psikoloğum. Özel öğrenci olarak Bağımlılık ve Adli Bilimler yüksek lisans öğrencisiyim. 3 yıldır çocuk-ergen ve yetişkin danışanlar görmekteyim. Eğitimimi Bilişsel Davranışçı Terapi üzerine aldım. Nedir bu bilişsel davranışçı psikoterapi dediğinizi duyar gibiyim. Bilişsel davranışçı psikoterapi, danışanın istediği değişim için, onun verdiği bilgiler doğrultusunda psikoloji bilimi esas alınarak sözel ve davranışsal olarak değişimin gerçekleşmesidir. Kişinin güncel sorunlarına odaklanır, süre olarak kısıtlıdır ve sorun çözme odaklıdır; aynı zamanda kişi öğrendiği ve geliştirdiği problem çözme becerilerini ömür boyu kullanabilir. Bu satırları okuduktan sonra kiminiz “a ne güzel tam aradığım terapi” diyebilir, bazıları “iyi hoş ama ben yapamam, bende işe yaramaz” da diyebilir. Kişi kendi içinde bir değerlendirmeye girip terapi için ya hevesli olacaktır ya da karamsar. Peki kişi bu sonuca varırken nelerden etkilendi? Duygu ve düşünceden. Satırları okumak yerine durumdan etkilendiği düşüncesine odaklandı. İşte bilişsel davranışcı terapi kişilerin onlar için sıkıntı verici düşüncelerini saptamalarına ve düşüncelerin ne kadar gerçekci olduğunu incelemelerine yardımcı olur.

Görüyorum ki normalleşme sürecinde hala bilinçsiz insanlarımız var. Durumun ciddiyetini tam olarak farkında olamadıkları ortada. Peki bir psikolog gözüyle normalleşme süreci denildiğinde ne anlamamız gerekiyor?

Aslında kurallar çok açık: Maskeni tak, fiziksel mesafeni koru ve “kontrollü sosyalleş”. Biz burada kontrol kelimesini hayatımıza tam geçirebilmiş değiliz; kafaya takılan ve el bileklerinde gezen maskeler bunları çok güzel yansıtıyor.

Lütfen Maske Takın!
Lütfen Maske Takın!| Fotoğraf: Unsplash / Kate Trifo

Sosyal medyada bir paylaşım dikkatimi çekti. Paylaşım şunu ifade ediyordu: “Mart ayında virüs azdı, korku fazlaydı. Haziran ayı itibariyle virüs çok, ancak korku az.” Aslında bu dönemde daha çok dikkat etmemiz gerekiyor. Peki, kontrollü normalleşme sürecinde öncelikle nelere daha çok dikkat etmeliyiz ?

Buna ben de katılıyorum ve şöyle yorumluyorum: Mart-nisan ve mayıs aylarında denetimin yoğun olması insanların korkuyla evlerine kapanmasına neden oldu, yaz aylarının gelmesiyle ve vaka sayılarımızın azalmasıyla insanlar sosyalleşme ihtiyacına fazlasıyla gereksinim duydular. Vaka sayıları yine artış gösterince bu sefer de “benim çevremde kimse Korona olmadı, ben görmedim” gibi ifadelerle aslında bir gerekçe buldu insanlar. Normalleşme sürecini bir süreç olarak değil sonuç olarak görmenin getirisi olarak düşünüyorum.

Koronavirüs bir anda insanların hayatlları altüst etti. Aylar geçtikçe de insanların doğal olarak belirsizliğe tahammülleri ve dayanma güçleri azaldı. Normalleşme sürecini psikolojik yönden daha sağlıklı geçirmeleri için neler tavsiye edersin?

Çoğumuz bu süreçte evlere kapandık, bir şekilde sosyal hayatımızı ve aktivitelerimizi evlere taşımaya çalıştık, hiç beklemediğimiz anda fiziksel temasımızı kısıtladık, sevdiklerimizle belirsizliğe tahammülsüzlük giderek arttı; bunları pandemi sürecinin doğal getirisi olarak karşılıyoruz. Kontrollü normalleşmede ruhsal sağlığımız için; hepimizin zor bir süreçten geçtiğini unutmadan, çiftlerin, aile bireylerinin bu dönemde birbirlerine destek olup zor zamanları güçlü iletişimle ve sağlıklı bir şekilde atlatmasını diliyorum.

Covid 19 ve Kaygı
Covid 19 ve Kaygı | Fotoğraf: Unsplash / Alexis Fauvet

Koronavirüs salgını herkesi farklı açıdan etkiledi. Olay ortaya çıktığından bu yana sorumsuzca davranan insanlar olduğu gibi aşırı kaygılı insanlar da var. Peki aşırı kaygılı insanlar için neler söylersin? Kaygıları ile başa çıkmak için onlara önerebileceğin özel stratejiler var mı?

Pandemi sürecinde çok fazla duygu yaşadık, bunlardan en çok aklımıza gelen korku ve kaygı. Bu iki duygu bazen cümleler içinde birbirinin yerini alabiliyor, peki farkları nedir? Korku bilinen ya da gözle görülen bir tehdite karşı oluşan otomatik bir tepkidir. Kaygı ise beklenen ama ne olacağı tam olarak bilinmeyen bir tehditten kaynaklanır. Pandemi sürecinde “acaba gittiğim market ya da hastaneden, dokunmuş olduğum yüzeylerden, öksüren birinin yanından geçiyorken virüs kapmış olabilir miyim, bana Covid-19 tanısı konursa, aileme çevreme bulaştırırsam bunu atlatabilir miyim” gibi endişeler yaşamak, bu düşüncelerin aklımıza gelmesi doğaldır.

Kaygı bozukluğu nerede farklılık gösterir derseniz, bunun cevabını da endişelerinden kaynaklı bulunduğu ortamdan kopma, saatlerce internette Covid-19 tedavi haberleri araştırma, güvence arayışındaki davranışlarda bulunma gibi çeşitlendirebiliriz. Bu tip rahatsızlık düzeyine ulaşmış kaygıya hastalık kaygısı bozukluğu diyoruz. Gündelik sağlık kaygılarından ziyade zamanının büyük çoğunluğunu bunu düşünerek günlük işlevlerini aksatacak duruma gelmek kaygı bozukluğunun bir alt bileşeni olabilir. Böyle bir durumda profesyonel bir destek almanız doğru olacaktır. Bu kadar yoğun kaygıları olmayan bireyler için nefes çalışmaları, kaliteli sosyal bağlantıların olması, düzenli egzersiz rutini geliştirmek kaygılarımızı azaltmak için bedenimize yardımcı olacaktır.

Psikolog olarak bu süreçte daha çok hangi konuda eğitim verdin? Ya da destek almak isteyenler daha çok hangi konu üzerinden sana ulaştı? 

Bu süreçte en çok çiftler, kaygı bozukluğu olanlar, obsesif kompulsif bozukluğu olanlarla görüştük. Sokağa çıkma yasağı olan 20 yaş altı ve 65 yaş üstü bireylerin bu süreci sağlıklı atlatlamaları için belli çalışmalar, destek grupları oluşturduk. En çok kaygımızla nasıl baş edebiliriz çalışmaları yaptık bu sürece katkısında olumlu dönüşleri almak bizleri mutlu etti.

Son olarak bu süreçte şüphesiz en önemli şey insan psikolojisi. Covid-19 ücretsiz psikolojik hattının olması da ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösteriyor. İhtiyacı olabilecek insanlar için bu hat nasıl hizmet veriyor, faydalı buluyor musun?

Çoğu psikolog meslektaşımız bireysel olarak da bu hizmeti sağlamaya çalıştı. Ulaşabildikleri her birey için yardımlarının dokunması çok güzel bir durum. Ulaştığımız kişilerin sadece ben yalnız değilim demesi bile bizler için çok anlamlı. Umarım çok daha kişiye ulaşır ve destek sağlarız.

Evde Kal - Stay Home
Evde Kal – Stay Home | Fotoğraf: Unsplash / Micael Navarro

Yukarıdaki görseli bilmeyen yoktur herhalde. Evlere kapandığımız dönemde bu görseli yapmayan minik arkadaşlarımız kalmamıştı. Bulut ve gökkuşağı çizerek evde kal çağrısı yapıldı ve etkili de oldu. Hem minikler keyif aldı hem de vermek istenilen mesaj yerine ulaşmıştı. Bu duruma ek olarak yeni bir görsel yaratarak kontrollü yaşa diye bir çağrıda bulunulabilir. Yeni normalleşme sürecinde belki hayat eve sığmaz ama hayat kontrole sığar diyebiliriz.