Brezilya Macerası Vol.2: Rio de Janeiro

Sambasıyla yerinde durmayan, futboluyla coşturan, 2014’de Dünya Kupası’na ev sahipliği yapan, 2016’da Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği yapacak olan, 2012’de UNESCO’nun Dünya Mirasları listesine “Dağla deniz arasındaki alan” olarak girmeyi başararak tarihe adını altın harflerle yazdırmış şehir Rio de Janeiro! Brezilya’ya kadar gidip de Rio de Janeiro’ya gitmemek tabii ki olmaz… Biz de 1960’da Amazonlar’ın ortasına sıfırdan inşa edilen Brasilia’dan evvel ülkenin federal başkenti olan ve şu anda da en cool şehri olan Rio’ya 4 günümüzü ayırıp, en ünlü beachlerinden favelaların olduğu bölge Lapa’ya kadar şehri tavaf ettik.

rio 14

Rio, Brezilya’nın canıdır! Plajlarda futbol oynayan birbirinden güzel kızlar, yakışıklı delikanlılar, sahilde 7’den 70’e spor yapan, yüzlerinden gülümsemesi eksik olmayan müthiş insanlar, elinde sörf tahtasıyla sokaklarda çıplak ayak gezenler, otobüse bikinileri, pareolarıyla binenler, sokaklarda dans edenler… neler neler. Ama bu güzelliklerin yanı sıra sokaklarda boylu boyunca yatan çocukları, içler acısı dilencileri, sokaklarda korku salan kapkaççıları, uyuşturucu satıcılarıyla Rio adeta tehlikenin kucağında!

rio 2

Rio’da Hosteller ve Oteller

İki gün içinde bir anda karar verdiğimiz, aslında biraz da aceleye geldiği için booking.com üzerinden rezervasyonumuzu yaptırdık. Biz hem daha hesaplı bir seçim olduğu, hem de gençlerin kaldığı ve sürekli eğlencelerin olduğu söylentilerine tutulduğumuz için hostel seçimini yaptık. Ama ne yazık ki şunu söyleyebilirim ki çok kötü bir tecrübe oldu, hostelin yaklaşımı temizliği nerdeyse bütün konularda berbattı. Tabii ki de booking.com üzerinden şikayetimi yaptım. Ama sonradan Brezilyalı arkadaşlarımla konuştuğumda Rio’daki hostellerin çoğunun bu şekilde olduğunu söylediler. Bunun nedeninin ise Rio’nun daha turistik bir yapısının olması ve bütün bütçelerden insanların turistik gezi amaçlı şehre gelmesinden dolayı hostellerin boş kalmamasıymış. Bu yüzden de sadece kazandıkları para odaklı düşündükleri için de hizmeti önemsemeyip kötü bir konaklama sunuyorlar. Ama sonradan düşündüğüm zaman unutmamalıyız ki Latin Amerika’dayız ve Avrupa’daki güzel ve konforlu hosteller gibi bir beklentimiz de olmamalı. Ama şunu söyleyebilirim ki hostellerde dünyanın değişik bir sürü ülkesinden gelen gençler kalıyor ve eğer anlaşabilirseniz güzel arkadaşlıklar kurabilirsiniz. Ayrıca hosteller de çok güzel tekne gezileri-partileri, geceleri beach partileri, happy hourlar ve daha bir sürü şey oluyor.

rio 1

Bunun dışında özellikle ünlü beachlerin olduğu sahilde bir sürü büyük otel bulunuyor. Dediğim gibi ayrıntılı bir araştırma ile hem hesaplı hem de güzel bir otel bulma olasılığınız var. Bunların dışında Rio’ya gidip de benim eğer bir daha gelirsem burada kalacağım dediğim, hayalim olan oteli ziyaret etmenizi öneriyorum. Copacabana Palace; bence dünyanın en güzel otellerinden biri olup, adından da anlaşıldığı gibi Copacabana’da olup, en güzel özelliği de plajın tam karşısında olması. Bunun dışında Hotel Fasano tam bir efsane! Bunların hepsi oldukça pahalı olduğundan kalmasanız da bir şeyler içmeye, özellikle Hotel Fasano’nun muhteşem Ipanema manzaralı havuzunu görmeye gitmelisiniz. Son olarak da Tuakaza Otel’de mutlaka kalmalısınız. Bayağı bir tepede olduğu için toplu taşımanın gitmediği, ama kendi özel servisiyle erişim sağlanabilen, muhteşem manzaralı bir spa oteli.

Rio’da Görülecek Yerler

Centro (Eski Rio) bölgesi şehrin en eski ve güzel binalarının bulunduğu bölge olduğu için mümkünse yürüyerek Teatro Municipal, Ulusal Kütüphane ve piramidi andıran yapısıyla Rio Katedrali’ni görün.

rio 4

Ardından tüm Rio şehrini deniz tarafından ve panoramik olarak görebileceğiniz Pao de Açucar’a (Sugar Loaf ) çıkın. Dağın zirvesine ulaşabilmek için iki farklı teleferik hattını kullanmanız gerekiyor. İlk olarak aşağıdan bindiğiniz teleferik ile 220 metre yüksekliğindeki ilk zirveye ulaşıyorsunuz. Bu zirveden kalkan ikinci teleferik ile de dağın zirvesine ulaşıyorsunuz. Burada manzaranın tadını çıkarın. Bütün beachleri tepeden çıplak gözle görebiliyorsunuz. Bunun yanında Rio’nun simgesi Cristo Redentor’un uzakta görünüşü de bu tepeden çok güzel görülebilir.

rio 13

Şehri farklı bir tepeden görmek istiyorsanız Botanical Garden’ın hemen yanından tırmanmaya başladığımız Tijuca ormanında yer alan ‘Vista Chinesa’ya çıkın. Şehirdeki diğer tepelerin aksine bu tepede hava sisli olsa bile size güzel bir manzara sunuyor.

rio 8

Tabii ki Rio’ya kadar gelip  İsa heykelini (Cristo Redentor) görmeden dönmedik. Heykel, 710 m yüksekliğindeki Corcovado Dağı üzerinde bulunuyor. Corcovado dağ treni, kıvrımlı bir yolu izleyerek dağın zirvesinin yakınına kadar geliyor, trenden indikten sonra en tepeye merdivenleri tırmanarak çıkıyorsunuz. Tabii ki tepeye ulaştığınızda sizi muhteşem bir manzara bekliyor. Botanik bahçeleri, jokey kulüpleri, dünyaca ünlü Copacabana ve Ipanema Plajı, Leblon, Maracanã Stadyumu ve büyük gölet Lagoa Rodrigo de Freitas ayaklarınızın altında! Oradaki Brezilyalı arkadaşlarımdan öğrendiğime göre; Brezilyalılar İsa Heykeli’nin şehri bütün doğal afetlerden, kötülüklerden koruduğuna inanıyorlar. Dünyanın her yerinde deprem de olsa, hiçbir hasarın olmayacağı tek yerin Rio olacağına inanıyorlar. Hz. İsa’nın tüm dünyayı kucaklar gibi kollarını iki yana açması ve ‘İsa herkesi seviyor’ mesajını açık bir biçimde ilettiğini görüyorsunuz. Tabii ki binlerce turist de heykelin önünde kollarını iki yana açarak fotoğraf çektiriyor. Rio’nun simgesi olan bu heykeli 09:00- 18:00 saatleri arasında gezebilirsiniz. Bilet fiyatı 50 Real.

rio 3

Şilili bir sanatçı olan Jorge Selaron’un dünyanın dört bir yanından gelen seramik parçaları ve kendi hazırladığı seramiklerden oluşan dünyadaki en meşhur merdivenlerden biri olan Escadaria Selaron’u mutlaka görmelisiniz.

rio 10

‘Şehrin içinde nasıl böyle bir şey olur?’ dedirten Jardim Botanico’yu mutlaka görmelisiniz. Bu botanik bahçesi bünyesinde bir sürü değişik bitkiyi bulunduruyor. Etrafta bir sürü sincap dolaşırken ve üzerinizde tropikal kuşlar uçarken dolaşmak çok keyifli oluyor.

Biz dünya kupasının bitiminden bir hafta sonra gittiğimiz için Maracana stadyumunda bakım çalışmaları yapılıyordu. Bu yüzden gezme şansımız olmadı. Eğer şansınız olursa dünyanın en büyük stadyumlarından biri olan Maracana’da maç izlemeden dönmeyin. Bunun dışında favelalara turlar düzenleniyor. Bizim bir grup arkadaşımız gitmeyi tercih ettiler ama ben kendimce bu turları etik bulmadığım için katılmadım. Çünkü oradaki insanlar sefalet içinde yaşarken tur yapıp onların yaşadığı yerleri görmek benim açımdan doğru bir hareket değildi. Bunun aksine onlara yardım sağlayacak organizasyonlar yapılabileceğini düşünüyorum.

rio 6

Rio’nun Plajları: Copacabana – Ipanema – Leblon

Rio denince aklımıza o meşhur plajlar gelmez mi… Yan yana sıralanan 3 plaja da gittim, gerçekten çok güzel ve keyifliydi. Plajlar hemen yolun altında yer alıyor, geniş ve uzunlar. Yol kenarında bulunan büfeler gece geç saatlere kadar açık oluyorlar. Bu büfelerden yiyip içebilirsiniz. Hafta içi boş olan plajlar hafta sonları bütün herkesin buluşma noktası diyebiliriz. Plajlardaki bütün kadınlar yaş ve kilosuna bakmadan tanga giyiyorlar. Yalnız şunu çok açık ve net söyleyebilirim ki; eşinizi ya da erkek arkadaşınızı götürmekten çekinmeyin zira bilinenin aksine Brezilya’da güzel kadın sayısı oldukça az zaten gördüğünüz kadarını Türkiye’de de görüyorsunuz 🙂

rio 16

Şu sıralar en popüler olan plaj Leblon. Copacabana eski popülaritesini Leblon’a kaptırmış diyebiliriz. Bu plajda bulunduğum zamanda aklıma hemen Max Croony’nin o meşhur şarkısı ‘The Girl from Ipanema’ geldi. Leblon, plajının güzelliği dışında güzel bistro ve şık butikleri ile de çok güzel bir yer. Plajda keyfinizi yaptıktan sonra ara sokaklarını gezmenizi öneriyorum. Hatta vaktiniz varsa bir akşam yemeğinizi Ipanema’da bir ara sokakta bulunan Zaza Bistro Tropical’de yemenizi öneriyorum. Gerek şık dekorasyonu gerek muhteşem deneysel yemekleri ile benim kalbimi çaldı. Ancak gitmeden evvel internet sitesi üzerinden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Başka bir alternatif olarak da Copacabana’da yemeğinizi yedikten sonra akşamları kurulan resim, hediyelik eşya vb. satıldığı sokak pazarına uğrayabilirsiniz.

rio – zaza bistro

Rio’da Yeme & İçme ve Eğlence

rio 15

Kahvaltı ve öğle yemeği için şehir merkezindeki ‘Confeitaria Colombo’yu mutlaka ziyaret etmelisiniz. Bunun dışında farklı bir şeyler denemek istiyorsanız ‘Lapamaki’ isimli Japon restoranı oldukça popüler ve iyi bir seçim. Bir akşam da değişiklik yapıp büfelerden alacağınız sandviç, börek vb. atıştırmalıklar ve bira eşliğinde gece de aydınlatılan Copacabana, Ipanema veya Leblon plajlarından birinde yiyin.

rio 11

Gece hayatı dendiğinde Rio’da ilk akla gelen çılgınca yapılan beach partileri. Gerçekten çok keyifli ve güzel geçiyor. Bunun dışında eğer bir barda oturalım içki içip müzik dinleyelim diyorsanız Ipanema ve Copacabana’da ara sokaklarda bir sürü bar bulunmakta. Bunun dışında önerebileceğim ‘FosfoBox’ eğlenceli bir bar ve hemen hemen her gün bir DJ ya da canlı performans var. Scenarium ve Carioca de Gema ise önerilenler arasındaydı ama benim gidecek zamanım olmadı.

rio 9

Rio de Janeiro: İpuçları

– Rio’daki taksiciler kelimenin tam anlamıyla dolandırıcı. Yolu uzatarak götürdükleri için normalde kısa olan mesafeler için bile 25 realden az bir para ödeyemiyorsunuz. Bunun yanında eğer çantanız, bavulunuz varsa onlar için de ayrıca para alıyorlar.
– Rio’da paranızı exchange ofislerde çevirirken çok dikkatli olun hatta mümkünse havaalanında hemen real’e çevirtip şehir içinde yapmak zorunda kalmayın. Çünkü düşük kurdan gösterip dolandırıcılık yapan bir sürü döviz ofisi var.
– Plajlara giderken yanınıza 20-30 realden fazla para almayın. Mümkünse cüzdanınızı, telefonunuzu ve fotoğraf makinenizi güvenli bir yerde bırakın.
– Turist gibi giyinmeyin. Şort, t-shirt ve terlik gibi basit kıyafetler ile dolaşın.

rio 12

– Copacabana, Ipanema ve Leblon plajları arasında beyaz dolmuşlar var. Bunları kullanarak daha hızlı ulaşım sağlayabilirsiniz.
– Brezilya’nın her yerinde meşhur olan Hindistan cevizi suyunu Rio’daki plajlardan birinde sahilde uzanarak içmenizi tavsiye ediyorum.
– Hosteller ve oteller Favela partileri ve turları düzenliyorlar. Eğer çok görmek istiyorsanız onların eşliğinde gidebilirsiniz. Fakat kendiniz favela bölgelerine girmeye asla çalışmayın, bazıları o kadar tehlikeli ki polisler bile giremiyor.
– İsa heykeline gidiceğiniz gün havanın güneşli olmasına dikkat edin. Zira sisli havada giderseniz bütün güzel manzara sisle kaplı oluyor.
– Dünyanın sadece birkaç şehrinde satılan el yapımı wayuu bags’lerden almanızı tavsiye ediyorum. Plajların olduğu yerlerde sokak satıcıları tarafından satılıyor ancak mağazadan almak isterseniz Ipanema’daki butiklerde bulabilirsiniz.

rio 5

Serra Özkök’ün Brezilya macerasının ilk bölümü olan “Brezilya Macerası Vol.1: Sao Paulo“yu buradan okuyabilir, Rio ve plajlarına doyamadıysanız Umuth’un “Copacabana’dan Ipanema’ya Rio de Janeiro Plajları” yazısına göz atabilirsiniz.

Copacabana’dan Ipanema’ya Rio de Janeiro Plajları

Brezilya bugünlerde dünya kupası nedeniyle tüm dünya medyasının ilgi odağında. Dünya futbol otoritesi FIFA 2022’deki turnuva için Katar’ın seçilmesi sebebiyle tartışılır ve Brezilya’da halk sosyal altyapı yerine kupa sonrası işlevsiz kalacak pahalı stadyum inşaatlarına yatırım yapılmasına karşı eylemlerini sürdürürken dünya medyası ve insanlar anlaşılır olarak kupanın festival coşkusu ve heyecanına ortak olmak istiyorlar.

Rio4

Rio uçuşu benim için hayatımda yaptığım en uzun uçuş oldu.(Frankfurt-Rio de Janeiro 11 saat civarı) Daha önce ABD’ye Alman Havayolu LUFTHANSA ile gittiğim için bu uzun uçuş için de onları tercih ettik. Zaten THY de Rio’ya uçmuyor, finans kenti Sao Paolo’ya uçuyor. Brezilya Havayolları TAM da İstanbul’dan Lufthansa gibi Frankfurt üzerinden Rio’ya uçuyor. Ancak şu anda baktığıma göre gidişte Frankfurt Havalimanında bekleme süresi 14 saat 15 dakika. Lufthansa’yla Frankfurt’ta bekleme süresi 6 saat civarındaydı, ben de gidişte orada yaşamakta olan arkadaşım Onur’la buluştum. Uçaklar çok yeni olmayan iki katlı (üst kat first class) B747 idi. Kalkıp koridorlarda yürümek, kabin ekibiyle muhabbet etmek iyi oluyor. Biz iki arkadaş gittiğimiz için gidişte çok sıkılmadan gittik ama yine de ciddi uzun bir uçuş ve indiğinizde yeri öpecek hale geliyorsunuz. Almanlar uçakları ‘FANHANSA’ logosuyla yeniden boyamışlar. Kupayı izlemeye giden toplam 60 bin Alman olduğunu duydum.

Rio1

Rio’da ilk iki gece Santa Teresa’da kaldık. Burası şehrin kafeler, mahalle barları ve sanat atölyelerinin olduğu merkezden biraz uzakta, şehre tepeden bakan bir semti. Favelalara( gecekondular) da yakın bulunuyor. Santa Teresa’da insanlar sokakta sosyalleşiyorlar. Büfe tipi yerlerden dev biralar (650 ml şişeler) alıp sokağa yayılıyorsunuz, müzik yayını sokakta duran arabalardan sağlanıyor. Santa Teresa’da beyaz vosvos minibüsler dolmuş olarak kullanılıyor. Onlara binmek eğlenceliydi. İlk gün kaldığımız hostelde kahvaltı edip İsa heykelini görmeye Corcovado’ya gittik. İsa heykeli şehre tepeden bakıyor, Atlas Okyanusu ve Şeker Somunu Dağı’nı (Sugarloaf Mountain) da seyredebiliyorsunuz. Corcovado’ya çıkmak için de sevimli sarı renkte bir cable car var. Ormanlık bir yoldan gidiyor, hatta müzisyenler içinde müzik yapıyorlar ve ziyaretçilerden para topluyorlar. Samba gerçekten Brezilyalıların tümünün o kadar içlerine işlemiş ki Copacabana’da çöp toplayan adamın elinde sopasıyla müziğe eşlik ettiğine kendi gözlerimle tanıklık ettim. “Gari Sarroso” (gülümseyen sokak temizleyicisi) o kadar meşhur olmuş ki Brezilyalı (anne babası Almanmış bu arada) model Gisele Bundchen ile reklam filmi çekmiş, televizyon programlarına katılmış.

Rio6

Rio’da tabii benim en çok merak ettiğim yerler, plajlardı. Copacabana, Ipanema ve Leblon üç önemli plajı oluşturuyor. Plajlarda yüzmek biraz güç çünkü her zaman dalgalı ve bazen tehlikeli akıntılarla dalgalar gerçekten korkutucu olabiliyor. İnsanlar plajlarda futbol, voleybol ve ikisinin karışımı bir spor yapıyorlar.

rio3

Saydığım bu üç isim aynı zamanda en pahalı semtlerin de isimleri. Okyanusa karşı, özel güvenlikli high rise binalar yan yana sıralanıyor. Bu üç plajın dışında Copa ile Ipanema arasında dalga sörfü yapabileceğiniz Arpoador plajı var. Sörf dersi almak için Rio’nun dışına doğru uzanan plajlardaki kamp ve okullara bakılabilir.

Rio5

Rio’nun en iyi oteli Copacabana plajının hemen karşısında, Avenida Atlantica’nın başında yer alan Copacabana Palace. 1923’te açılan oteli Art Deco mimarisinde Fransız Joseph Gire tasarlamış. 80’lerde bir dönem yıkılması planlanan oteli Orient Express grubu satın almış, Orient Express de bu sene ismini Latince güzel dünya anlamına gelen Belmond olarak değiştirmiş. Belmond Venedik’teki Hotel Cipriani’nin ve Londra-İstanbul seferi yapan lüks tren klasiği Orient Express’in de sahibi. Otelin içinde Cipriani restoran ve Harry’s Bar var ama görebildiğim kadarıyla çok giden yoktu.

Rio2

Ipanema Antonio Carlos Jobim’in ‘The Girl from Ipanema’ şarkısı nedeniyle merak ettiğim bir yerdi. Tabii şarkıyı dinlerken kafanızda oluşan imgelerle gerçekler tam uyuşmuyor. Bazen gerçekler sizi hayal kırıklığına uğratabiliyor. Ipanema’da geçmişte Bossa Nova sanatçılarının takıldığı ve Jobim ile Vinicius de Moraes’in asıl adıyla ‘Garota de Ipanema’ şarkısını yazmak için ilham aldıkları Veloso’nun Barı’nı görebilirsiniz. Ayrıca yakınlarda ara sokaklardan birinde Jobim’in evini de bulabilirsiniz.

Miniatur Wunderland: Paralel Evrendeki Minyatür Dünya

İçinde gerçek bir dünyanın döndüğü, hayatın aktığı bir müze düşünün. Aslında müze demek de yetersiz, adeta dünyanın paralel evrendeki bir başka versiyonu ama minyatür olarak. Evet bahsettiğim yer, Hamburg’da bulunan Miniatur Wunderland.

1710272275900
Miniatur Wunderland | Fotoğraf: Gürkan Sonat

İlk olarak ziyaret edenlerde nasıl bir etki bırakabileceğinden bahsedeyim. Bunun için de insanları iki gruba ayıralım. Benim de dahil olduğum çocukluğunda Milliyet gazetesinin verdiği ev maketleriyle uğraşmış; Majorette, Matchbox gibi markaların maket arabalarını biriktirmiş, şu anda bile evi tren maketleriyle kaplama düşüncesini kafasından atamayan, ama gerek maliyet gerekse de 3 – 4 maketle yetinmeyip tüm evi kaplayacağından emin olduğu için kendini frenleyen hafif çılgın gruptaysanız burası sizin için cennettir ve günlerce orada kalmak istersiniz. Yok eğer böyle şeylere çok fazla ilgisi olmayan daha normal insanlar grubundaysanız da çok güzel zaman geçirebileceğiniz, farklı bir deneyim yaşayarak çok büyük ihtimal mutlu ayrılacağınız bir tatil ya da gezi aktivitesi olacaktır.

1710272311617
Miniatur Wunderland | Fotoğraf: Gürkan Sonat

Frederik ve Gerrit Braun isimli iki kardeş ve iş ortakları Stephan Hertz tarafından 2001 yılında açılan Miniature Wunderland ile ilgili biraz rakamlardan bahsedelim. 1040 tren, 9250 araba, 4110 bina var. Ray uzunluğu 15400 metre. Maliyeti 39 milyon euro. Buraya paralel evrendeki bir dünya benzetmesi yapmıştım. Gerçekten de evren gibi burası da genişlemeye devam ediyor. Monaco ve Karayipler gibi çeşitli bölümler inşaat halinde. Mesala oradayken Atacama Çölü’nün yapım atölyesini gördüm. Şu an Almanya’nın çeşitli bölümleri, Knuffingen isimli kurgusal bir kasaba, İsviçre, Amerika, İskandinavya, İtalya – Venedik, Avusturya, Patagonia, Rio De Janeiro gibi bölgelerin maketleri var. 

1710272366265
Miniatur Wunderland | Fotoğraf: Gürkan Sonat

Giriş biletini kendi sitesinden online olarak alabiliyorsunuz, bunun avantajı, seçtiğiniz giriş saatinde kuyruk beklemeden içeri girebiliyorsunuz. Örneğin; 12:00 – 12:30 arasını seçip bilet aldığınızda o zaman aralığında kuyruk beklemeden giriş yapabiliyorsunuz. Girdikten sonra zaman kısıtlaması yok, kapanışa kadar kalabilirsiniz. Kapanış saatleri gün gün değiştiği için gitmeden kontrol edin. Fiyatlar ise 20 euro. Ancak sabah erken ya da kapanışa yakın saatlerde giriş yaparsanız 14 euroya kadar düşebiliyor. Kapıda bilet alıp girmek isterseniz kuyruk bekliyorsunuz. 

1710272765310
Miniatur Wunderland | Fotoğraf: Gürkan Sonat

Şimdi biraz içerde nelerle karşılaşacağınızdan örnekler vereyim. Bir kere maketlerdeki detaylar inanılmaz ve çoğu hareketli. Model trenlerde dünyanın en büyük müzesi burası ve haliyle başrolde trenler var. Ancak tren dışındaki diğer şeylerde muhteşem. Dünyanın çeşitli ülkelerinin modelleri var demiştim. Mesela İskandinavya bölümünde hayat karlar içinde devam ediyor. Trenler karların içinden geçerek yol alıyor. Patagonya’da penguenler karadan suya atlıyor ya da bir buz dağının parçası kopup suya düşüyor. Almanya’da yangın oluyor itfaiyeler olaya müdahale ediyor. Drive in sinema modeli bile var. Dev bir stadyum konseri ya da taraftarla dolu büyük bir futbol maçı karşılaşacağınız şeylerden bazıları. Futbol maçında futbolcular hareketsiz maketlerden oluşuyordu, bunu üzerine içimden keşke hareketli olsaydı diye geçirirken, kısa bir süre sonra Rio De Janeiro bölümünde favelalarda sokakta oynanan futbolun hareketli olduğunu görünce hayali olarak müzenin “Sen yeter ki iste” dediğini duyuyorum.

1710272241542
Miniatur Wunderland | Fotoğraf: Gürkan Sonat

Öyle şeylerle karşılaşıyorsunuz ki bir an kendi kendime sırıttığımı fark ettim. Las Vegas gerçeğine uygun olarak şıkır şıkır. Bu arada müzede devamlı gece ve gündüz döngüsü yaşanıyor. Böylece hayatın gerçek simülasyonu yapılıyor. Bir lunapark modeli var, gece olduğunda Las Vegas gibi muhteşem bir görüntü ortaya çıkıyor. Dünya dışı olaylar da var. Mesela ufo geliyor ya da bir evin içindeki Pinokyo’nun burnu uzuyor. Bu arada bölümlerde çeşitli düğmeler var. Onlara basarak pek çok şeyi hareketlendirebiliyorsunuz. Müzenin eksi diyebileceğim iki yönünden biri bununla ilgili. Düğmede neyi hareketlendirdiğiniz yazıyor ama çok fazla maket olduğu için bazen nereye hareket verdiğinizi bulamıyorsunuz. Mesela bir evin içinde ya da büyük bir apartmanın katında bir insanı hareketlendirdiğinizde, onu bulmak çevrenizde kalabalık olduğu için kolay olmuyor.

Diğer eksi yönü de çok kalabalık olması. O kadar çok ağzınızı açık bırakacak detaylı şeyler var ki anlatması cidden zor. Bir havaalanı bölümü var, devamlı uçaklar inip kalkıyor. Havaalanlarındaki iniş kalkış bilgi panosunun aynısı bile mevcut. Oradan dakika dakika inip kalkacak uçakları takip edebiliyorsunuz. Ben oradayken THY’nin uçağı inecekti 5 dakikaya, ancak iniş saati değiştiği için bekleyemedim. Terminal, uçak bakım hangarı vs. her bölüm ve detaylar inanılmaz. 

1710272176077
Miniatur Wunderland | Fotoğraf: Gürkan Sonat

İsviçre’de kayak merkezleri, teleferikler, Rio’da karnaval, plajda denize girenler, fly surf yapanlar, helikopter vs yok yok. Büyük bir maket bulut var, içinde şimşek çakıyor ve gök gürültüsü geliyor. Yine Patagonya bölümünde Drake Boğazı’nda projeksiyonların yardımıyla yapılmış fırtınaya yakalanmış balıkçı tekneleri var ki çok gerçekçi duruyor. Bu anlattıklarım müzedeki maketlerin, olayların çok çok küçük bir kısmı. Gerçekten tüm detaylara hakim olacak şekilde gezmeniz, sabahtan akşama kadar kalsanız bile bence tek günde pek mümkün değil. Bu arada müzenin içinde bir şeyler yiyip içebileceğiniz bir kafeyle, alışveriş yapabileceğiniz bir bölüm de var. Hamburg’a yolunuz düşerse mutlaka uğrayın, ya da (benim gibi böyle bir tutkunuz varsa) sırf bu müze için Hamburg’a gidin. Miniatur Wunderland’de sadece mecazi anlamda değil, gerçekten dünya ayaklarınızın altında olacak.

Kapak Fotoğrafı: Gürkan Sonat

İlginizi çekebilir: Melis Esin’den Hamburg Notları

Beyrut Rehberi: Zıtlıkların Şehrinden İpuçları

Bu gezi yazısı 2019’dan 2020’ye yeni girdiğimiz günlere ait bir yazıydı. Hayatımda ilk kez gittiğim Beyrut’ta karşıladığım yeni yıldan beklentilerim normal bir insanın beklentileriyle az çok aynıydı; mutluluk, huzur, sağlık, aşk, para…Ve sonrası malum. Dünyadaki dengelerin yerle bir olduğu, insanlık olarak hiç bilmediğimiz bir düzene alışmak zorunda olduğumuz 2020 yılı, tüm bunlar yetmiyormuş gibi Beyrut’a bir tokadını daha vurdu. Bu nedenle, bu yazım Beyrut rehberi olmanın yanı sıra şehrin verdiği genel his ve şehrin ambiyansına da değiniyor.

Beyrut Rehberi
Beyrut Rehberi | Fotoğraf: Unsplash/@martenbjork

Beyrut’taki korkunç patlamadan haberdar olduğum ilk anları ve yaşadığım şoku hatırlıyorum… Dünyanın neresinden gelse insanı etkileyecek böylesine üzücü bir haberin, insanın yeni umutlarla yeni bir yılı karşıladığı yerden gelmesi bir ayrı etkiliyor. Bir yandan “Ya yaşandığında orada olsaydık?” hissi, bir yandan da zaten büyük bir kriz ve iç çatışmalar içinde olan bir ülkenin, küresel salgın döneminde böyle bir darbe almasının insanda yarattığı “Beterin beteri var…” ağırlığı…

Bu yazıya direkt Beyrut tavsiyeleri vererek başlamaya vicdanım el vermedi, ama böylesine güzel bir şehirle ilgili de izlenimlerimi daha çok kişiyle paylaşma hissim de baki. Umuyorum ki felaket sonrası halen yaralarını sarmaya devam eden Beyrut, en kısa sürede eski güzelliğine geri döner diyor ve bu başlığı seçmemin sebebini açıklamak istiyorum başlarken.

Beyrut Rehberi
Beyrut Rehberi | Fotoğraf: Unsplash/@martenbjork

Neden “zıtlıkların şehri”? Çünkü bir şehir düşünün ki bir yanda eski binaları, arnavut kaldırımları, bozuk yolları, duvar yazıları, başka bir zamanın ruhunu yansıtan mahalleleri varken; diğer tarafta rıhtım boyu uzanan palmiyelerin ardında muhteşem mimariye sahip konutlar, lüks zincir oteller, şık restoranlar ve gece kulüpleri var. Ve şehrin bu iki tarafı arasında tahmin ettiğinizden çok daha az mesafe var. Bazen bir sokak kadar kısa hatta. 

Beyrut Rehberi
Beyrut Rehberi | Fotoğraf: Unsplash/@designus

Birçok blogda, gezi yazısında “Ortadoğu’nun Paris’i” diye geçiyor Beyrut. Kulağa epey klişe gelen bu lafa Beyrut’a geldiğinizde hak veriyorsunuz zira Beyrut kesinlikle kafamızda canlanan Ortadoğu algısına sahip değil. Müslüman nüfusu ile birlikte Hristiyan ve Musevilerin bir arada yaşadığı, her dine ait ibadethanelerin yan yana bulunduğu, oldukça kozmopolit ve modern bir şehir burası aslında. Demin bahsettiğim gibi eski dokusunu korurken, başka bir tarafında da modernleşmeyi, zamana ayak uydurmayı başarmış bir şehir burası.

Beyrut Rehberi

2020 şartlarında seyahat planları çoğumuz için hala uzak bir hayal ama elbet bu dönem de bitecek ve kafamız rahat seyahat planları yapabilir hale geleceğiz. Bu zaman geldiğinde faydalanmanız için önce birkaç önemli bilgi verecek, sonra da kendi naçizane Beyrut rehberimi paylaşacağım.

Beyrut Rehberi | Fotoğraf: Unsplash/@martenbjork

İlk olarak Lübnan Türk vatandaşlarından vize istemiyor. Uçak biletleri her zaman indirim yakalanacak cinsten değil, Avrupa uçuşlarına göre bir tık pahalı. Ama vize masrafları düşünüldüğünde bu kısmı atlamamız uçak bileti masrafını telafi ediyor biraz.

Beyrut’ta toplu taşıma yok gibi bir şey. Herhangi bir metro hattı yok, otobüsten ziyade daha çok dolmuş gibi araçlar var. Turistik olarak pek rahat bir ulaşım seçeneği olmadığından, Beyrut’taki en iyi dostunuz Uber. Dolar üzerinden ödeme yapıyorsunuz ve çok rahat araç buluyorsunuz. Kısa mesafe diye laf yemeden, istediğiniz yere gidiyor, Uber güvencesinde olduğunuz için turist kazığı da yemiyorsunuz. (Biz yılbaşında gittiğimiz için hava şartlarından dolayı sık Uber kullandık, ama baharda veya yazın gidenler şehri yürüyerek de çok rahat gezebilir, çok daha bütçe dostu olur hatta) Uçaktan indiğinizde bir Uber çağırarak merkezdeki otellerden birinde konaklayabilirsiniz veya bazen otellerin havaalanından araç servisleri oluyor, bunları da tercih edebilirsiniz (biz gelişte bu seçeneği kullandık) Size tavsiyem Hamra, Gemmayzeh, Downtown Beirut bölgelerinden birinde otelinizi seçmeniz. Şehirdeki gezilecek yerlere yakın merkezi konumlar bunlar.

Beyrut’ta Görülmesi Gerekenler

 Beyrut Rehberi
Beyrut Rehberi | Fotoğraf: Unsplash/@christelle_silentwarrior

Gelelim Beyrut’ta görülmesi gereken yerlere. Beyrut 2 tam günde gezilebilecek bir şehir. Gezi programımızı ikiye bölecek olursak birinci gün Hamra bölgesi, Güvercin kayalıkları, Zaitunay Bay, American University of Beirut, Beirut National Museum; ikinci gün Gemmayzeh bölgesi, Sursock Müzesi, Mohammed Al-Amin Camii, Martyrs Square, Downtown Beirut, Mar Mikhael bölgesi.

Bu yerler arasında benim favorim Gemmayzeh bölgesi oldu. Karaköy’ü andıran bu bölge için Beyrut’un “hipster” mahallesi diyebiliriz. Geleneksel Lübnan mutfağı sunan restoranlardan, üçüncü dalga kahvecilere, küçük publardan, şarap evlerine kadar birçok alternatif mevcut. Ayrıca konsept butikler ve tasarım hostellerin olduğu bölgenin oldukça genç bir ruhu var.

Jeita-Harissa-Byblos Turu

Eğer üçüncü bir gününüz daha varsa Beyrut seyahatlerinin klasikleşmiş şehir dışı turu olan Jeita-Harissa-Byblos turuna çıkabilirsiniz. İnternette uzun bir araştırma sonrası Zingy Ride firmasının oldukça uygun bir turuna rastladık. Hem şoförümüz bize rehberlik etti hem de bir sürü farklı milletten insanlarla birlikte bu üç destinasyonu keşfetme fırsatımız oldu. 

Beyrut Rehberi
Beyrut Rehberi | Fotoğraf: Unsplash/@jonnysplsh

Jeita Grotto: Karstik kireçtaşlarından oluşan mağaraların bulunduğu, doğa harikası bir yer. Mağaralara telefonla girmek yasak ancak bu deneyiminizin daha güçlü olmasını sağlıyor. En güzel fotoğrafı çekmek için uğraşmak yerine çıplak gözle bu büyülü mağaranın her köşesini inceleyerek gezmek çok daha keyifli.

Harissa: Harissa bölgesinde ise Meryem Ana Heykeli bulunuyor. Bu heykel Rio de Janeiro’daki İsa heykelini andırıyor biraz. Şehre yukarıdan bakan, müthiş bir manzaraya sahip tepede bulunan heykele keyifli bir teleferik yolculuğu ile ulaşabiliyorsunuz. 

Beyrut Rehberi | Fotoğraf: Unsplash/@christelle_silentwarrior

Byblos: Turumuzun son durağı olan Byblos şirin bir sahil kasabası. Tüm kasabayı gezmek 1-2 saatimizi aldı. Kapalı çarşıyı andıran pazarlarında gezdikten sonra, geleneksel Lübnan yemeklerinden tadıp, sahilde bir deniz havası aldıktan sonra turunuzu keyifle noktalamış olduk.

Beyrut’ta Tadılması Gerekenler

Lübnan Yemekleri
Lübnan Yemekleri | Fotoğraf: Unsplash/@pillepriske

Lübnan yemekleri demişken; gezip görülenleri anlattıktan sonra yenip içilenleri anlatmamak bu mutfağa ayıp olur. Başlıca tadılması gereken lezzetler; tüm humus çeşitleri, fattuş salatası, tabule, falafel, kebbeh, pita ekmeği, künefe… Ayrıca içki olarak Lübnan şarabını, lokal biralarını ve arak isimli rakıya benzeyen içkilerini tadabilirsiniz. Bu liste daha uzar gider tabii. Coğrafyaların yakınlığından dolayı Antakya mutfağını andıran bu mutfak, damak tadımıza oldukça uygun. Bunların dışında farklı kültürlere ait birçok restoranın da olduğu bir şehir burası. Canınız pizza, noodle, sushi çekerse bunları da bulabileceğiniz mekanlar var. 

Beyrut’ta Gece Hayatı

Gece hayatına gelecek olursak en hareketli bölgeler Zaitunay Bay, Mar Mikhael ve Gemmayzeh. Zaitunay Bay’de sahil hattı boyunca birçok gece kulübü var. Mar Mikhael bölgesi ise Kadıköy’ü andıran bir bölge. Bir sokak boyunca sıra sıra barlar, publar, şık restoranlar, sokak lezzetleri ne ararsanız var. Gemmayeh ise yazının başlarında anlattığım gibi genç ve cool bir gece hayatı sunuyor size.

Beklenmedik rotalar bazen beklenmedik keyifte anılar bırakabiliyor insanda. Beyrut da tüm zıtlıklarıyla, kucakladığı birbirinden farklı kültürlerle, geleneksel mutfağıyla, misafirperver halkıyla ikinci kez ziyaret edeceğim zamanı iple çekmeme sebep olan bir şehir oldu. 

Beyrut’un yaralarını sardığı, dünyanın içinden geçtiği bu garip ve zor süreçten her anlamda sağ salim çıktığı; daha sağlıklı, daha özgür, daha mutlu olduğumuz günler gelene kadar, güzel anıları hatırlayarak umut etmekten başka çaremiz yok. Cicero’nun da dediği gibi: Bir yerde yaşam varsa, orada umut da vardır.

Kapak Fotoğrafı: Unsplash/@chrumo

İlginizi çekebilir: Dilek Tezel’den Beyrut

Brezilya’da Kış: Gitmeden Önce Bilmeniz Gerekenler

Brezilya denildiğinde akla ilk güneş, yaz ve bikini gelir. Hatta bikini, yaz ve güneş dendiğinde akla ilk gelen Brezilya’dır desek daha güzel bir tanımlama yapmış oluruz. Peki Brezilya kışı yaşamıyor mu? Brezilya’ya hiç kar yağmıyor mu? Brezilyalılar hiç üşümez mi? Onların da üşüdüğünde sarıldığı kalın yorganları, titreten rüzgarları yok mu? Var!

riodejaneiro_huseyin_kara
L E G E N D A R Y – HUSEYIN KARA / BRAZIL

Avrupa’nın iki gözüm yazından kaçıp güney yarım kürenin soğuğuna tatile gitmek herkesin yiyeceği ekmek değildir. Çünkü deniz ve güneş, bozdurmaya kıyılamayan altınlar gibidir. İnsan, deniz ve güneşten neden kaçsın ki? Ama fedakarlık yapmadan da bazı şeyler fark edilemiyor. Temmuz’un ortasına doğru kaçmıştım Sadri Alışık’ın iki gözüm İstanbul’undan. Şanslıydım; çünkü artık Brezilya’nın Sao Paulo kentine THY’den direk uçuşlarımız başlamıştı. Temmuz-Ağustos aylarında Brezilya’da kış olduğu için en uygun biletleri de bulabilirsiniz. Diğer aylarda biletler cep yakıyor. Tişört ile ayrıldığım İstanbul sonrası Sao Paulo bana kalın bir ceket giydirmişti.

İlk gözlemim elbette ki havaalanı oldu. Bakım yapılmamış, kendi haline bırakmışlar gibi. Hele ki uluslararası bir havaalanının bu şekilde olması beni çok şaşırtmıştı. Ama sonra ülkeyi gezdikçe fark ettim, hemen hemen her yer bu şekildeydi. Brezilyalılar lüksten uzak, bazı kesimlerdeki kötü insanların yaptığı yüz kızartıcı şeyler içinde mutlu bir şekilde yaşıyorlardı. Guarulhos Uluslararası Havaalanı için çalışan taksiler mavi ve beyaza bürünmüş şekilde çok tatlı gözüküyorlardı ama normal taksilerden biraz daha pahalılardı da.

paraise_huseyin_kara
P A R A D I S E – HUSEYIN KARA / BRAZIL

Brezilya’yı ilk Kızılderililer bulmuş. Sonradan Avrupalılar gelip bu insanları kandırmış ve yönetimi bir şekilde ele geçirmişler. Rio kentine yerleşen Kızılderililer bu harika şehre “Paradise” yani cennet adını vermişler. Rio de Janerio’nun Corcovado Dağı’nda bulunan Cristo Redentor yani Kurtarıcı İsa Heykeli’nin manzarasından Rio’ya baktığınızda, oraya cennet dedikleri için ilk Brezilyalı yerlilere hak vereceksiniz. Saatlerce kıpırdamadan bu manzarayı izlemeniz mümkün. Ama dediğim gibi, turist akınının olduğu yaz mevsiminde burada yürümeniz bile zorlaşabilir. Ama Brezilya’nın tatlı soğuğunda birçok şey için daha da şanslısınız.

copacabana_huseyin_kara
I P A N E M A – HUSEYIN KARA / BRAZIL

İsa Heykeli’nin tam karşısındaki dağa Sugarloaf Mountain; yani şeker tepesi diyorlar. Buraya teleferikle çıkıyorsunuz. Bu zirve iki dağdan oluşuyor. İkisine de teleferikle, aynı biletle çıkılıyor. Eğer kışın geziyorsanız sisli havalara dikkat edin. Dağın tepesinde sis varsa paranızı heba etmeyin derim. Ayrıca kış ayları meşhur Copacabana sahilini bomboş bulabileceğiniz tek mevsim. Kumların üzerinde çırılçıplak ayaklarla koşabildiğiniz kadar koşun.

Brezilya dışına çıkmamış insanların hemen hemen hepsi karı görmemiş diyebiliriz.  Onların yılbaşıları 40 derecelere varan sıcaklarda geçiyor. Yılbaşlarında kar yağar ezberini, sabahtan akşama kadar denizde keyif sefasıyla bozuyor Brezilya.

Brezilya’da Gezilecek Yerler

parana_huseyin_kara
HUSEYIN KARA / BRAZIL

Brezilya çok büyük bir coğrafyaya sahip olduğu için gezip görülecek çok yeri var. Ben Parana’da bazı küçük kentlere uğradım. İnsanlar lüksten ve birçok şeyden yoksun olmasına rağmen burada mutluluk içinde yaşayıp gidiyorlar.

fozdeiguacu_huseyin_kara
F A B L E – HUSEYIN KARA / BRAZIL

Ülkenin güneyinde yer alan Iguaçu kenti seyahate keyif katacak yerlerdendir. Doğa harikası şelaleri var. Buradan Arjantin ve Paraguay tarafına geçmek mümkün. Sınırlardaki Free Shop’larda güzel alışverişler yapabilirsiniz. Paraguay tarafına geçerken yanınıza hiçbir şey almayın. Ülkeden çıkarken problem çıkartabiliyorlar.

Sao Paulo’daki her bina mimari bir güzelliğe sahip. Duvarların boyasız ve dökük olmasındaki detaylara takılmayın, genelde harika simetrilerden oluşan düşündürücü binalar başınızı kaldırmanız kadar size yakın.

Fundação Parque Zoológico adında çok keyifli bir hayvanat bahçesi var Brezilya’da. Hayvanların içerisinde safari yapmanız bile mümkün. Her çeşit hayvan var.

zoologico.com.br/

Kışın Brezilya’ya Gideceklere Tavsiyeler

HUSEYIN_KARA_BRASIL

_Herkes Brezilya’ya tehlikeli diyor. Evet, doğru. Mafya, polis ve politikacıların enteresan ilişkileri var. Konuşmak isteyeni susturuyorlar. Susanı soyuyorlar. Ama korkmayın, sadece tedbirli olun. Fazla merak can sıkabilir, unutmayın. Ben sırtımda koca fotoğraf çantamla her yeri gezdim, başıma hiçbir şey gelmedi.

_Rio’daki Favela sokaklarının önleri çöplüklerle başlıyor. Garip insanları sokak başlarında görmeniz mümkün. Kendi mahallelerinden olmadığınızı anlamaları uzun sürmüyor. Polis bu mahallede yaşamayanların mahalleye girmesine izin vermese de mahalleye girecek sokaklar bulabilirsiniz ama buralardan uzak durun.

_Portekizce bilmeniz iyi bir avantaj. Hele Brezilyalı bir arkadaşınız size eşlik ediyorsa bal dökün yalayın, tadına doyum olmaz.

_Ülkede İngilizce bilen insan sayısı az, başınıza gelebilecek tehlikelere karşı dikkatli ve tedbirli olun.

_Bazı otobüs firmalarının uçaklardan da konforlu olduğunu unutmayın. Koltukları yatak gibi ve koltuk araları çok geniş.

_Uzun süre kalıyorsanız gazetecinin birinden sim kartı edinin, internet kullanımı için çok ihtiyaç karşılıyor. Aklınızın köşesinde olsun; orada numara seçemiyorsunuz, sistem size numara tanımlıyor.

_Guarana diye harika bir içecekleri var, mutlaka tadın! Geri dönerken keşke kasalarca yanıma alabilseydim. Doğrusu neden bu içeceğin ticareti hala ülkemizde yapılmıyor anlamış değilim. Brezilya’nın bu süper güzelliğini keşfetmemiş iş adamlarımız var galiba. Yemekleri de bizim lezzetimizden biraz farklı. Her şeyi yiyemeye bilirsiniz ve her köşe başında lokanta bulamazsınız.

_Önerebileceğim en konforlu otobüs şirketi ‘Garcia’ , en uygun havayolu ‘webjet’ firması.

_Ben Brezilya’yı üşürken çekmeye gitmiştim, çektim. Ama Favela’dan çekmeyi düşlediğim bazı kareler içimde şimdilik ukde olarak kalacağa benziyor.

Velhasıl en çok insanları şekerdi Brezilya’nın. El değmemiş bir doğası, kurtulmayı bekledikleri mafya meslekleri var. Obrigado! 🙂

İlginizi çekebilir: Serra Özkok’tan “Brezilya Macerası Vol.2: Rio de Janeiro”

Dünyanın En Güzel Şehirleri: Tartışmalı Listeler ve Dahası

Yaşanabilir şehir listeleri ile ilgili yazdığım son yazımda bu listeleri eleştirmiş ve özellikle hangi göstergeleri seçtiğinize göre bu listelerin değişebileceğini söylemiştim. Öte yandan bu listelerin kendi içlerinde bir tutarlılığı ve nesnelliği olduğunu kabul etmemiz gerekir; çünkü bu listeler tamamı ölçülebilir somut göstergelerden oluşan gösterge setlerinin analizi sonucunda oluşturuluyor. Örneğin bir şehirdeki suç oranını, nüfusa düşen okul, doktor sayısını, ulaşım ağını ve kalitesini ölçebilirsiniz; bunları rakamsal, istatistiki bir dille ifade edebilirsiniz. Kimse Viyana’nın aldığı 99 puanı bu bağlamda sorgulayamaz; sadece Viyana bu puanı aldığı için yaşamak için tercih edilebilir mi, sorgulanabilir konu bu olur. “Dünyanın en güzel şehirleri” ise tamamen bambaşka öznel bir alan.

Dünyanın En Güzel Şehirleri | Fotoğraf: unsplash.com/@mdisc

Fuzuli en bilinen dizelerinden birinde şöyle der: “Aldanma ki şair sözü elbette yalandır…” Daha bir kaç hafta önce yaşanabilir şehir listeleri üzerine yazdığım yazıda bu alana dair son sözümü söylediğimi ve artık bu konuda bir şey yazmayacağımı belirtmişim ve şimdi bir başka şehir listesi yazısıyla okurun karşısındayım. Yazını yazarken aklıma bu dize geldi ama bana şüphe ile bakmadan önce Şener Şen’in İlyas Salman ile oynadığı Banker Bilo filminde canlandırdığı Maho karakterinin çok sık kullandığı bir repliği hatırlatayım size: “Yaptım ama bir sor, neden yaptım?”

Dünyanın en önemli seyahat ve turizm dergisi olan Travel+ Leisure birkaç gün önce dünyanın en güzel 25 şehri listesini yayınladı ve tabii ki her listede olduğu gibi bu liste için de kızılca bir kıyamet kopmasa bile özellikle sosyal medyada sağlam tartışmalar yapıldı. Ben de tabi dayanamadım ve her şehir listesi mevzuuna elimde tuzluk ile koşmaktan kurtulamadığım için konuya girmek ihtiyacı hissettim.

Öncelikle bu şehirler hangileri, hızlıca bir bakalım (sıralamadan bağımsız): Barselona (İspanya), Queenstown (Yeni Zelanda), İstanbul (Türkiye), Paris (Fransa), San Francisco (ABD, Kaliforniya), Palermo (İtalya), Cape Town (Güney Afrika Cumhuriyeti), Seul (Güney Kore), Cartagena (Kolombiya), Kyoto (Japonya), Rio de Janeiro (Brezilya), Tiflis (Gürcistan), Roma (İtalya), Hoi An (Vietnam), Londra (İngiltere), Bueonos Aires (Arjantin), Dubrovnik (Hırvatistan), Sidney (Avustralya), Sedona (ABD; Arizona), Chefcahaouen (Fas), Taipeli (Tayvan), Edinburg (İskoçya), San Miguel de Allende (Meksika), Singapur (Singapur), New York (ABD, New York).

Bu şehirlerin her birinin farklı güzellikleri olduğu, kendine has özellikleri ve karakterleri olduğu yadsınamaz bir gerçek. Listede yer alan ama daha önce ziyaret etmediğim şehirlere ait fotoğraflara da baktığımda her birinin farklı güzelliklere sahip olduğunu görebiliyorum. Öte yandan dünyanın en güzel şehirleri listesi yapıyorsunuz ve mesela Viyana, Prag, Budapeşte listede yer almıyor. Örneğin New York var, Brugge yok. Tiflis güzel bir şehir; hele de Türkler için günümüz ekonomik şartlarında gezilmesi görülmesi gereken ilk yerlerden biri ama böyle bir listeye girebilecek bir şehir midir? San Francisco mesela, sanırım uzaktan Golden Gate fotoğraflarına bakıp ne güzel şehir dediler. Yoksa hangi açılardan San Francisco bir Floransa’dan veya Lizbon’dan daha güzel. Palermo evet ilgi çekici ve güzel de İtalya’da Lecce, Ferrera, Siena ve daha birkaç şehir daha… Palermo’dan daha güzel bir sürü şehirler sayarım ve bu tartışmaya da bayağı iddialı girerim. Ajman, BAE’deki en küçük emirlik ama belki de en güzellerinden biri. Mesela Hoi An’ı Ajman’dan güzel yapan nedir?

Bu arada dikkatinizi çekti mi? Dünyada en güzel şehirler denince, gitsin veya gitmesin, pek çok kişinin aklına ilk gelecek şehirlerden biri hangisidir? Evet, Venedik ve listede yok. Öte yandan şehirler ile ilgili farklı alanlarda deneyimlerin paylaşıldığı bir site olan Ucityguide da bir 10 şehirlik liste yapmış ve Venedik’i en başa koymuş. Site’nin liste şu şekilde:

  1. Venedik
  2. Paris
  3. Prag
  4. Lizbon
  5. Rio de Janerio
  6. Amsterdam
  7. Floransa
  8. Rome
  9. Budapeşte
  10. Bruges

Benim tercihlerime çok uygun bir liste; neredeyse tamamına imzamı atarım. Rio dışında listede yer alan şehirlerin hepsini birkaç kez ziyaret ettim. Ben deneyimlerim doğrultusunda Rio’yu çıkarır Viyana’yı eklerim ve listeyi büyük ölçüde de tamamlarım. Öte yandan bir başkası da çok Avrupa merkezli ve klişe bir liste diye eleştiriler yöneltebilir ve itiraf edelim pek çok açıdan haklı olur. Bu kapsamda site özellikle Avrupa merkezli gözükmemek için bölgesel olarak da listeler yapmış. Örneğin İstanbul Ortadoğu Listesi’nde Kahire’den sonra ikinci sırada yer alıyor. Bizim sevgili Dubai de dördüncü sırada. Şimdi biri çıkıp da İstanbul Ortadoğu değil bir Avrupa şehridir derse haksız olur mu? Keza İstanbul’u Avrupa’da gösteren farklı sıralama listeleri de mevcut.

Yaşanabilir şehir listeleri ile ilgili yazdığım son yazımda bu listeleri eleştirmiş ve özellikle hangi göstergeleri seçtiğinize göre bu listelerin değişebileceğini söylemiştim. Öte yandan bu listelerin kendi içlerinde bir tutarlılığı ve nesnelliği olduğunu kabul etmemiz gerekir; çünkü bu listeler tamamı ölçülebilir somut göstergelerden oluşan gösterge setlerinin analizi sonucunda oluşturuluyor. Örneğin; bir şehirdeki suç oranını, nüfusa düşen okul, doktor sayısını, ulaşım ağını ve kalitesini ölçebilirsiniz; bunları rakamsal, istatistiki bir dille ifade edebilirsiniz. Kimse Viyana’nın aldığı 99 puanı bu bağlamda sorgulayamaz; sadece Viyana bu puanı aldığı için yaşamak için tercih edilebilir mi, sorgulanabilir konu bu olur. En güzel şehir ise tamamen bambaşka öznel bir alan.

Nitekim Travel+ Leisure listesinin yer aldığı makaleyi kaleme alan Anne Olivia Bauso giriş paragrafında bu konunun altını çiziyor. Bir şehri güzel yapan nedir? Arkeolojik kalıntılar ve tarihi geçmişi? Müzeleri? Restoranları? Doğal güzellikleri? Örneğin özgür ortamı bir şehri güzel yapar mı? Bauso tüm bu olguları vurguluyor ama bu sonunda iddialı bir liste ile karşımıza çıkmasına engel olmuyor. Peki bu Travel+ Leisure tarafından hazırlanan tek liste mi? Elbette hayır. Dergi Temmuz 2022’de, yani yaklaşık 6 ay önce okuyucularının oylamasıyla bir ‘En iyi Şehirler’ Listesi de yayınlamış. “En iyi”; bir başka öznel olgu. Basit bir şekilde ‘kime göre neye göre iyi’ sorusunu akla getiriyor. Bu liste özelinde ‘kime görenin’ cevabı var: derginin okuyucularına göre. Dolayısıyla da bu listenin dergi okuyucularının seyahat deneyimlerine dayandığını anlıyoruz. Yine hızlıca listenin üzerinden geçelim. Bu kez sıralama her şehrin 100 üzerinden  aldığı puana göre yapılmış:

  1. Oaxaca (Meksika)
  2. San Miguel de Allende (Meksika)
  3. Ubud (Endonezya)
  4. Floransa (İtalya)
  5. İstanbul (Türkiye)
  6. Mexico City (Meksika)
  7. Chiang Mai (Tayland)
  8. Jaipur (Hindistan)
  9. Osaka (Japonya)
  10. Udaipur (Hindistan)
  11. Sevilla (İspanya)
  12. Merida (Meksika)
  13. Tokyo
  14. Kyoto (Japonya)
  15. Siem Reap (Kamboçya)
  16. Seul (Güney Kore)
  17. Bodrum (Türkiye)
  18. Roma (İtalya)
  19. Muscat (Umman)
  20. Hoi An (Vietnam)
  21. Cuzco (Peru)
  22. Cape Town (Güney Afrika)
  23. Charleston (Güney Karolanya, ABD)
  24. Bangkok (Tayland)
  25. Ljubljana (Slovenya)

Bu liste daha ilgi çekici ve özellikle de seyahat deneyimlerine dayandığından 2022 yılının genel anlamda seyahat/turizm eğilimlerini de göstermesi açısından analize değer. Peki bu listenin kusuru nedir? Dergi “en iyi şehirler” başlığını atıyor bize hangi şehrin hangi alanda ne puan aldığını tam olarak aktarmıyor. Okuyucular bir oylama yapıyor ve sonuçlar dergide yayınlanıyor. Buna ek olarak web sitesinde yayınladığı listenin başlığını ‘en iyi şehirler’ olarak koyuyor. Bunu bir tür yayıncılık numarası olarak düşünsek de yine doğru bir yaklaşım olmadığını kabul etmeliyiz. Bu liste derginin aynı zamanda ‘en iyiler’ ödüllerinin de bir parçası. Bu ödüller şehirler dışında, Cruise gemileri, oteller, havaalanları, adalar gibi farklı alanlarda da veriliyor. Şehirler ile örneğin gemi acentelerini benzer bir ödül/seçim sistemi içinde değerlendiriyorsunuz; bu da yine çok fazla tartışmaya açık bir alan. Bir önceki yazımda da alıntıladığım Oscar Wilde sözünü tekrar hatırlamak gerekiyor: “Kıyaslamalar nefret uyandırıcıdır.”

Bu yazıyı yazarken bir başka listeye daha denk geldim. 2022 sonunda yayınlanan ve Resonance Danışmanlık tarafından hazırlanan liste ‘2023’de Dünyadaki En İyi 10 Şehir’ başlığını taşıyor. Liste, diğer yaşanabilirlik listeleri gibi mümkün olduğunca somut göstergeleri (gelir, suç oranı) dikkate almaya çalışmış ama aynı zamanda Instagram ve Facebook’daki iletiler ile Tripadvisor ve YEP’de yer alan bilgileri de dikkate alarak kendilerince kantitatif ve kalitatif yöntemleri bir arada kullanan alternatif bir yöntem uygulamış. Şirketin CEO’su Chris Fair listeyi “Ne sadece yaşanacak, çalışılacak veya ziyaret edilecek şehirler listesi. Liste tüm bu faktörlerin bir kesişimi” olarak tanımlıyor. Liste bir şekilde The Economist ve Monocle listelerinin bir karması olarak da görülebilir keza güneşli gün sayısı gibi göstergeler de kullanılmış liste hazırlanırken. Liste sıralaması (kriterlere dayalı puanlama sistemine göre en yüksek puan alandan başlıyor) şöyle:

  1. Londra
  2. Paris
  3. New York
  4. Tokyo
  5. Dubai
  6. Barselona
  7. Roma
  8. Madrid
  9. Singapur
  10. Amsterdam

Liste temel bir iddia taşıyor: Düşünülenin aksine büyük şehirlerin popülerliği azalmıyor; bilakis artıyor. Listeyi şehirlerin algısına yönelik araştırmalar ve diğer önemli listelere  yönelik tartışmalar kapsamında düşündüğümde gerçekçi bulduğumu söyleyebilirim. Bu şehirler dünya ekonomisinin en büyük şehirleri (Milan ve Zürih de yer alsaydı olsaydı tam  bir küresel liste olacaktı) ve her yıl bir sürü insan iş bulmaya, hayat kurmaya bu şehirlere akın ediyor. Nitekim UN Habitat 2022 Raporu önümüzdeki 50 yıl içinde şehirlerin nüfusu ve coğrafi büyüklükleri en çok düşük gelirli, orta-düşük ve yüksek gelirli ülkelerde gerçekleşeceği öngörüyor. Başka bir deyişle Nijerya’da Lagos, İngiltere’de Londra büyümeye devam edecek.

Bu listelere eğlencesine bakalım; her biri iyi birer sohbet konusu oluyor demek çok mümkün değil. Bazı listelerin hazırlanmasında ciddi bir mali ve beşeri kaynak kullanılıyor; uzun süreli ve sofistike yöntemlerle çalışmalar gerçekleştiriliyor. Keza bazı önemli listelerin hazırlanması sırasında elde edilen bilgileri ilgili kurumlara satılıyor. Yatırımcılar yatırım yapacakları şehirleri seçerken bu listeleri dikkate alıyor. Expat tayinleri yapılırken ve maaşlar belirlenirken bu listelerin de bir kriter olduğunu tahmin edebiliriz. Kamuoyuna açık bilgiler bağlamında da pek çok kişi seyahat seçeneklerini değerlendirirken bu listelere bakıyor. 

Yazıyı bitirirken ben de kendi ‘en güzel 10 şehir’ listemi yaptım. Listedeki şehirlerden de anlaşılacağı gibi benim için ‘güzel şehir’ tarihi ve mimari olarak iyi korunmuş; sanat, kültür ve tarihi dokunun halka açık geniş yeşil parklar ile çevrelendiği ‘görkemli’ şehirleri tanımlıyor. Listeyi incelediğimde Orta ve Doğu Avrupa, İtalya ve İber Yarımadası şehirlerden oluşan, yani iklimden bağımsız, özel bir atmosferden ve kültürden ziyade yukarıda saydığım genel özelliklere dayan bir liste olduğunu görüyorum. Bir de 10. sıraya dört tane şehir koydum; keza aralarında bir ayrım yapamadım. Her biri şiirsel bir mimari ile tarihin nasıl mükemmel  bir şekilde korunabileceğinin en iyi örnekleri.

  1. Viyana
  2. Floransa
  3. Prag
  4. Lizbon
  5. Cordoba
  6. Roma
  7. Siena
  8. Budapeşte
  9. Madrid
  10. Edinburgh
  11. Brugge
  12. Krakow
  13. Sevilla

Not: Şehirler hakkındaki araştırmalara meraklılar için aşağıda birkaç link bırakıyorum: Resonance Şehirler Listesi için buraya, 2022’de şehirler hakkında kapsamlı bir rapor için buraya tıklayabilirsiniz.

Kapak Fotoğrafı: Unsplash

Dünyanın Dört Bir Yanından En Büyüleyici Kütüphaneler

Kütüphaneler, bir şehrin kültürel zenginliğinin en büyük ölçütlerinden. Dünyanın farklı köşelerinden seçtiğimiz bu 7 kütüphane ise sadece kültürel değil, tarihi, sanatsal ve mimari zenginliği de yansıtıyor, koleksiyonlarıyla olduğu kadar tasarımları ve görsellikleriyle de ziyaretçilerini büyülüyor.

Dünyadaki En İyi Kütüphaneler

Trinity College Eski Kütüphanesi, Dublin, İrlanda

kutuphaneler – dublin
Trinity College Eski Kütüphanesi, Dublin, İrlanda

Fotoğraf: wcsa.world

6 milyon kitabı aşkın arşiviyle İrlanda’nın en büyük kütüphanesi olan Trinity College Kütüphanesi, bugün dördü kampüs içinde, biri dışında olmak üzere beş binaya yayılmış durumda. Kütüphanenin bu listede yer almasına neden olan büyüleyici salon ise, tahmin edebileceğiniz gibi kütüphanenin en eski binasında. “The Long Room” adı verilen 65 metre uzunluğundaki ana salonun iki yanında, zeminden ikinci katın tavanına kadar yükselen kitaplıklar, koridor boyunca ise aralarında Gülliver’in Gezileri’nin yazarı Jonathan Swift’in de yer aldığı İrlandalı yazarların mermer büstleri sıralanmış. Kraliçe I. Elizabeth’in emriyle 1592’de kurulan kütüphanenin bu binası 1712’de inşa edilmiş. 200 bin kitabın bulunduğu bina daha fazla kitap kabul edemez hale geldiğinde yıllardan henüz 1850’ymiş. Bunun nedeni, kütüphaneye 1801 yılında, kraliyet tarafından yalnızca birkaç kütüphaneye verilen ve Birleşik Krallık ve İrlanda’da basılan her kitabın bir kopyasını bulundurma hak ve zorunluğunun verilmiş olması. Kitap kokusunun ahşap kokusuna karıştığı bu kütüphanede bulabileceğiniz en önemli eserse İrlanda ve İskoçya için önemi çok büyük olan, Latince yazılmış resimli el yazması gospel kitabı “Book of Kells”. Star Wars serisindeki Jedi Arşivleri’nin yaratım sürecinde de esinlenildiği söylenen bu kütüphaneyi ziyaret etmek için kampüs turuna katılmanız gerekiyor.

Trinity College Library

İskenderiye Modern Kütüphanesi, İskenderiye, Mısır

kutuphaneler – alexandria
İskenderiye Modern Kütüphanesi, İskenderiye, Mısır

Fotoğraf: keepcalmandwander.com

Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri olarak sayılan Antik İskenderiye Kütüphanesi, kesin sebebi yangın, mı, savaş mı, yoksa kundaklama mı, bilinmemekle birlikte 1600 yıl önce kül olmuş. Akdeniz kıyısındaki İskenderiye şehri, bu kaybına rağmen Eski Dünya’nın bilgi ve kültür merkezlerinden biri olma özelliğini korumuş ve ünü bugüne kadar ulaşmış. Antik kütüphanenin mirasını yaşatmak için 2002’de inşa edilen modern kütüphane, bugün Mısır’ın ve Kuzey Afrika’nın en önemli kültür merkezlerinden biri olarak ziyaretçilerini ağırlıyor. Disk şeklindeki devasa binanın okuma salonu Akdeniz manzarasına sahipken, binanın cephesi dünyadaki 100’den fazla dilden harf ve karakterlerle kaplanmış. Cuma ve Cumartesi günleri hariç her gün ziyaret edebileceğiniz kütüphanenin içerisinde dört müze, akademik araştırma merkezleri ve bir planetaryum da yer alıyor.

Library of Alexandria

Kraliyet Kütüphanesi / “Siyah Elmas”, Kopenhag, Danimarka

kutuphaneler – kopenhag
Kraliyet Kütüphanesi / “Siyah Elmas”, Kopenhag, Danimarka

Fotoğraf: Raksmeymony Yin, myrexpedition.wordpress.com

Kopenhag’daki bu binanın adı Siyah Elmas, çünkü dışarıdan bakıldığında eğik kenarları ve cilalı siyah granitten yapılmış olmasıyla kesilmiş siyah bir elması anımsatıyor. Kraliyet Kütüphanesi’nin ek binası olarak 1999 yılında hizmete açılan Siyah Elmas, Kopenhag Limanı’na bakıyor. Siyah granitten duvarların arasındaki camlı atriyum bölmesi, hem içerinin ışıkla dolmasını hem de dışarıdaki muhteşem manzaranın içeriden görülebilmesini sağlıyor. Danimarkalı mimar Schmidt Hammer Lassen’in tasarımı olan binanın içerisinde iki de müze var: Ulusal Fotoğraf Müzesi ve Ulusal Karikatür Müzesi. Binanın C katında, Danimarkalı sanatçı Per Kirkeby’nin 210 metrekarelik duvar resmi dikkat çekerken, Siyah Elmas için Danimarkalı besteci Fuzzy tarafından bestelenmiş “Katalog” adlı elektro-akustik eser, her gün saat 13.00’te atriumdaki bir yerleştirmenin parçası olarak yayınlanıyor ve ziyaretçilere bir mola vermeleri gerektiğini hatırlatıyor. Kopenhag’ı ziyaret ettiğinizde her Cumartesi gerçekleşen rehberli turlarla Siyah Elmas’ı gezebilir, binanın içine girecek vaktiniz yoksa bile liman ve kanal turu sırasında onu dışarıdan görebilirsiniz.

The Royal Library Websitesi

Klementinum, Prag, Çekya

kutuphaneler – prag
Klementinum, Prag, Çekya

Fotoğraf: klementinum.com

Tarihi filmlerdeki kütüphaneler gibi gözüken bu muhteşem kütüphanenin gerçek olduğuna inanmak çok güç. Jorge Luis Borges, “Gizli Mucize” kitabında buradan “Kütüphanecilerin dört yüz bin kitabın sayfaları arasında Tanrı’yı aradığı yer” olarak bahsetmiş. Kütüphane ve Tanrı’nın aynı benzetme içerisinde geçmesi tesadüf değil; çünkü bu kütüphane ve içerisinde bulunduğu üniversite kompleksinin temelleri, Avrupa’daki birçok örneğinin aksine kraliyet tarafından değil, Hristiyan tarikatı Cizvitler tarafından atılmış. Söylentiye göre, 1622 yılında inşaata başlandığında kütüphaneye kayıtlı yalnızca bir (“1”) kitap varmış ve inşaat bitene kadar bu sayı 20 bine ulaşmış. Barok kütüphanenin birçoğu nadir eserlerden oluşan koleksiyonu kadar, etrafınızda göreceğiniz hemen hemen her şeyin sanatsal ya da tarihi değeri paha biçilemez. Duvar resimleri, mermer zemini, ahşap oyma sütunları, ana salonu süsleyen antika yerküreler, saatler ve ressam Jan Hiebl imzalı görkemli duvar resmi… Kitaplıklar üzerindeki etiketler ve birçok kitap üzerindeki işaretler dahi 17. ya da 18. yüzyıla dayanıyor. Her gün özel turlarla ziyaret edebileceğiniz Klementinum, Prag’ın her bir yanınızı saran tarihinin önemli bir parçası.

Klementinum Websitesi

Portekiz Kraliyet Okuma Odası, Rio de Janeiro, Brezilya

kutuphaneler – rio
Portekiz Kraliyet Okuma Odası, Rio de Janeiro, Brezilya

Fotoğraf: Mayumi Ishikawa, worldcitiesranking.com

Dört bir yanınızın, yerden göğe kadar kitaplarla dolmasını ister misiniz? Ziyaretçilerini yalnızca Portekizce edebiyatın satırları arasında değil, tarihte de bir yolculuğa çıkaran bu görkemli salon, Rio de Janeiro’daki Real Gabinete Português de Leitura’ya, yani Portekiz Kraliyet Okuma Odası’na ait. Kütüphanenin temelleri 1837 yılında, Portekiz’den Brezilya’ya yerleşmiş bir grup göçmen tarafından atılsa da açılması anca 1880 yılını bulmuş. Kireçtaşından oyulmuş cephe süslemelerinde Denizci Prens Harry, Vasco da Gama ve Pedro Álvares Cabral gibi Portekizli kaşiflerin yer almasının nedeni de kütüphanenin Portekizliler tarafından kurulmuş ve Portekizceye adanmış bir kurum olmasından kaynaklanıyor. Kütüphane – ya da okuma odası – vitraylı camları, süslemeli tavanı ve yerden tavana yükselen oyma ahşap kitaplıklarıyla bir katedrali andırıyor. 350 bin kitaptan oluşan ve 16. yüzyıldan günümüze kitaplar içeren koleksiyon, Portekiz’in dışında bulunan en geniş Portekizce koleksiyon olma özelliğini taşıyor. Kütüphane, hafta içi her gün ziyarete açık.

Royal Portuguese Cabinet of Reading

Stuttgart Şehir Kütüphanesi, Stuttgart, Almanya

kutuphaneler – stuttgart
Stuttgart Şehir Kütüphanesi, Stuttgart, Almanya

Fotoğraf: Stefan Müller, archdaily.com

Dışarıdan baktığınızda kaba ve yekpare bir küp olarak küçümseyebileceğiniz bu dokuz katlı kütüphane, içine girdiğinizde sizi çok şaşırtacak. Kore kökenli mimar Eun Young Yi’nin eseri olan binanın bembeyaz iç tasarımı, cam tavanı ve ters bir piramit şeklindeki orta boşluğu, araştırma yapan, çalışan ve kitap okuyanlara verebileceği en fazla doğal ışığı vermekte çok başarılı. 2011’de inşa edilen bu yeni şehir kütüphanesi, geceleri mavi ışıklarla aydınlatılıyor ve “Uykusuzlar İçin Kütüphane” adındaki bir bölümü gece boyunca açık kalıyor. Açıldığından beri Stuttgart şehrinin kültürel merkezi haline gelmiş kütüphanenin içinde ve terasındaki kafelerin de şehrin tercih edilen mekanlarından olduğunu unutmayın.

Stadtbibliothek Stuttgart Websitesi

Musashino Güzel Sanatlar Üniversitesi Müzesi ve Kütüphanesi, Tokyo, Japonya

kutuphaneler – tokyo
Musashino Güzel Sanatlar Üniversitesi Müzesi ve Kütüphanesi, Tokyo, Japonya

Fotoğraf: Flickr/yoxito

Tokyo’daki Musashino Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin kütüphanesi kütüphaneler içinde muhtemelen en çok işlevine odaklanan bina. Çünkü bu kütüphane, kitaplıklar kullanılarak inşa edilmiş! 2500 metrekare alana sahip binanın tüm duvarları, cam kapaklı ahşap kitaplıklardan oluşuyor, kitaplar yalnızca bilgi alma ihtiyacını değil, barınma ihtiyacını da karşılıyor. İçerideyse merdivenler ve sütunlar dahi içine kitap konulabilir şekilde tasarlanmış. Mimar Sou Fujimoto, binayı tasarlarken “bir kitap ormanı” hayal etmiş olsa da 2011’de kapılarını açan bu kütüphane henüz çok yeni sayılır; bu yüzden bu kadar kitaplığın olduğu bir binada şimdilik bir kitap ormanı yerine boş raflar göze çarpıyor. Gittikçe büyüyen, canlanan ve gelişen her orman gibi bu kütüphanenin de zamanla mimarının hayal ettiği forma dönüşeceğine şüphe yok. Aynı zamanda bir müze olan kütüphane, her gün değişen saatlerde ziyarete açık.

Musashino Univeristy Library Websitesi

kutuphaneler-beyazit
Beyazıt Devlet Kütüphanesi

Ve tabii İstanbul’un farklı semtlerindeki kütüphaneler… Seyahate çıkmadan önce kendi şehrinizdeki kütüphanelerde de vakit geçirebilir, hem tarihi ve mimari birer eser olan binalarını inceleme hem de koleksiyonlarındaki kitaplar arasında kaybolma fırsatı bulabilirsiniz. Beyazıt Devlet Kütüphanesi (fotoğrafta), Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müze Kütüphanesi, İBB Atatürk Kitaplığı ve SALT Araştırma bunlardan birkaçı… İstanbul’da sevdiğimiz kütüphaneler listemizde toplamıştık.

Gezgin Çift: Ayfer Onur Seyahatnamesi

Tanıştığım günden beri severek takip ettiğim, gezdikleri yerler hakkında en güzel detayları paylaşan ve seyahat tutkunu bir çift: Ayfer ve Onur…

Gezgin Çift: Ayfer Onur Seyahatnamesi
Gezgin Çift: Ayfer Onur Seyahatnamesi

“Yolculuk bizi kendimize geri getirir.” – Albert Camus

Gerçekten de öyle değil mi?

Buneos Aires, Rio de Janeiro, Peru, Uruguay, Hong Kong, Tayland, Karayipler, Kuzey Amerika’nın çok büyük bir kısmı ve sayamadığım daha pek çok yer… Ve yolda olmayı seven bir çift: Ayfer ve Onur.

Merhaba, nasılsınız? Sizi tanımayanlar için biraz kendinizden bahseder misiniz?

Merhaba Selin, teşekkürler iyiyiz ve konuğun olmaktan da çok mutlu olduk. Hem hayat hem de yol arkadaşı olmuş, hayallerimizin peşinden giden bir çiftiz. Onur telekom sektöründe çalışmakta ve işi dolayısı ile geldiğimiz ABD’de 2001 yılından beri yaşamaktayız. New Jersey, Porto Riko, Los Angeles’ta yaşadıktan sonra Atlanta’da hayatımızı devam ettiriyoruz. Spor, okumak, yazmak, seyahat etmek ve gezip gördüğümüz yerleri fotoğraflamak öncelikli zevklerimiz arasında.

Ayfer Onur Seyahatnamesi
Gezgin Çift: Ayfer Onur Seyahatnamesi

ABD’de Atlanta’da yaşıdığınızı söylediniz, bize biraz yaşadığınız yer hakkında bilgi verebilir misiniz?

Georgia eyaletinin başkenti olup güneyin hızla büyüyen şehirlerinin başında gelmektedir. Mayıs 2016 yılından itibaren THY’nin İstanbul’dan Atlanta’ya direkt uçuşları başlayacak. Bunun, Atlanta’nın Türkiye’den ABD’ye gelecekler için daha popüler bir destinasyon olmasında etkili olacağını düşünüyoruz. Şehrin en büyük eksikliği bizim açımızdan deniz kenarı olmaması, ama doğası muhteşem. Konum açısından da çok avantajlı, Kuzey ve Güney Carolina, Tennessee, Alabama ve Florida eyaletlerine komşu olması, bu bölgelerde gezilecek yerlerin çeşitliliği Atlanta’yı daha da değerli hale getiriyor. Atlanta’yı anlat anlat bitmez herhalde, bu sorunun cevabına detayları ile web sitemizdeki Atlanta yazımızda değindik.

Klasik soru; gezme aşkı tam olarak ne zaman başladı?

Klasik cevap: çocukluğumuzdan beri var 🙂 Açıkcası özel bir hikâyemiz yok. Her ikimizin de ailesi gezmeyi sevdiğinden çocukluğumuz yollarda geçti diyebiliriz. Gençlik yıllarımızda da gezi aşkımız devam etti ve ilk tanışmamız da zaten Ayfer’in bir gezisi sırasında olmuştu. Seyahat etme tutkumuz beraberliğimizin ilk gününden itibaren ön planda oldu ve bütün planlarımızı neredeyse bunun üzerine kurduk. Yolda olmaktan müthiş keyif alıyoruz.

Gezdiğiniz yerler arasında unutamadığınız ülke veya şehir hangisiydi?

Gittiğimiz yerler arasında ayrım yapmak inan çok zor. Her biri ayrı keyifliydi, kendine özgü güzellikleri var. Özellikle gezilerimizden döndükten sonra ve fotoğraflarımıza bakarken gözümüze her yer muhteşem geliyor ve bizde yeniden yollara düşme hissi uyandırıyor. Machu Picchu – Peru, Angkor Wat – Kamboçya unutulmazların arasında…

Ayfer Onur Seyahatnamesi
Gezgin Çift: Ayfer Onur Seyahatnamesi

Gezeceğiniz yerleri planlarken nelere dikkat ediyorsunuz?

Fırsat buldukça seyahat kitapları, dergiler, gezginlerin blog yazılarını okuyup ilgimizi çeken yerlerle ilgili notlar alıyoruz ve topladığımız bilgileri dosyalıyoruz. Özellikle kültürel, tarihsel, doğal güzellikleri ön planda olan, huzur bulabileceğimiz yerler bizi cezbediyor.

Gezip görülecek yerlerin yanında, ulaşım, güvenlik, konaklama için en uygun bölge, hava durumu, sağlıkla ilgili alınması gereken bir tedbir veya zorunlu olunması gereken aşılar var mı gibi konuları gitmeden önce araştırıyoruz. Şimdiye kadarki gezilerimizin baştan süresi belli olduğundan kalacağımız zamanı en verimli şekilde değerlendirebilmek için planlı hareket etmeye çalıştık. Gezi sırasında ufak değişiklikler yapsak da genel olarak baştan her şeyi planlamış oluyoruz. Motosiklet gezilerimizde ise daha esnek davranıyoruz.

Aslında birçok yeri motosiklet ile gezmişsiniz. Motosiklet ile seyahatin olumlu ve olumsuz yönleri neler oldu?

Motosiklet gezilerimizin çoğunu ABD içinde yaptık. Yolda olmaktan her şekilde büyük keyif alıyoruz, ama motosiklet ile gezerken kendimizi daha özgür hissediyoruz. Yol ile bütünleşip bir parçası oluyoruz. Doğanın içinde motosikletle yol almak ise ayrı keyif veriyor, yolculuk boyunca resmen gözlerimiz bayram ediyor.

Dezavantajı hava şartları olabiliyor. Eşya bakımından daha kısıtlı olmanız gerekiyor. Uzun yol seyahatleri konsantrasyonu bozmadan daha fazla dikkat gerektiriyor. Ama her şartta motosikletle seyahat etmeye değer. Kısa da olsa motosiklet ile bir gezi yapmanızı tavsiye ederiz…

Karavan ile yaptığınız yolculuklar oldu mu peki?

Karavanla henüz bir yolculuğumuz olmadı, ama istiyoruz. Özellikle ABD, Kanada ve Alaska’yı kapsayan karavan gezisi ileriki yıllarda planlarımızın arasında var.

Peki şu an için uzun soluklu bir gezi planınız var mı? Motorsiklet ile dünya turu mesela 🙂

Motosikletle dünya turu, kulağa nasıl da hoş geliyor! Evet, uzun soluklu motosikletle Kuzey, Orta ve Güney Amerika gezi planımız var. Gezinin akışına göre bu bir dünya turuna dönüşür mü onun için şimdiden bir şey söyleyemiyoruz ama her an sürpriz olabilir, takipte kalın…

Ayfer Onur Seyahatnamesi
Gezgin Çift: Ayfer Onur Seyahatnamesi

Son olarak yola çıkacak olanlara önerileriniz neler peki?

Gezmeye gönül vermiş arkadaşlar keşke dememek için imkanınız elverdiğince seyahat edin. Yollarda hem kendinizi daha yakından tanıyıp keşfedeceksiniz hem de inanılmaz bir hayat tecrübeniz olacak. İlk yaşadığınız yerden başlayıp gidebildiğiniz kadar uzağa gidin. Gittiğiniz ülkenin insanları ile iletişim kurabilecek kadar az da olsa birkaç farklı dil öğrenmeye çalışın. Yola çıkmak istiyorsanız önünüze engeller koymayın. Özellikle gezilerin maddi kısmı en büyük sorun olarak görülür. “Ekonomik yoldan nasıl seyahat edilir?” hakkında gezginler tarafından o kadar çok paylaşım yapıldı ki gezi bloglarındaki yazılardan faydalanabilirsiniz.

Hepimizin yolu açık olsun!

Ayfer Onur Seyahatnamesi’ni bloglarında yazdıkları ile Facebook’ta takip edebilirsiniz.

“Güle güle diyebilecek kadar cesursan, hayat seni, yepyeni bir merhaba ile ödüllendirir.” – Paulo Coelho

İlginizi çekebilir: MagPorter’dan Gezgin Çiftlerle Röportajlar: Çağdaş ve Nevin Çoban 

Brezilya Macerası Vol.1: Sao Paulo

Şimdi diyeceksiniz ki dünya kupası bitti nereden çıktı Brezilya’yı yazmak.. Ama maalesef Dünya Kupası zamanı orda olmama rağmen yazı yazacak vaktim olmadı diyebilirim. Şimdi hikâyeyi başa saracak olursak Aiesec denen uluslararası gönüllülük programı ile Brezilya’nın Sao Paulo kentine gittim. Ne kadar çok gezmiş yeni yerler görmüş olsam da orada çocuklarla birlikte olmak, yardımcı olup bir şekilde katkıda bulunduğumu görmek de beni çok mutlu etti. Tabii ki başlarda çok zorlandım, ama hiç unutamayacağım bir macera yaşadığımı söyleyebilirim. Size Brezilya maceramın sadece gezi notları kısmını paylaşacağım. Keyifle okumanızı umuyorum!

Brezilya Macerası Vol.1: Sao Paulo

Sao Paulo’da Ulaşım ve Konaklama

27 Haziran Cuma günü Türk Hava Yolları’nın neredeyse her gün aynı saatte (9:30) olan tarifeli uçağı ile direkt olarak Sao Paulo Guarulhos Havaalanı’na ulaştım. Havaalanına vardığım zaman beni orada bekleyen arkadaşlarım vardı ancak tatil için gittiğiniz zaman havaalanı şehir merkezinden 25 km uzakta olduğu için gitmeden evvel havaalanından şehre nasıl transfer yapabileceğinizi öğrenmenizi tavsiye ediyorum. Ancak önceden böyle bir araştırma yapmadıysanız havaalanında bulunan tourist information noktalarından yardım alabilirsiniz veya airport bus service hizmetinden yararlanabilirsiniz.

Ulaşım hakkında genel bilgi vermek gerekirse 12 tane metro hattı bulunmakta. Birçok insan, özellikle sabah saatlerinde işine zamanında yetişmeye çalışanlar, metroyu sık kullananlar arasında. Bu yüzden sabah saatleri ve iş çıkış saatleri metro çok yoğun oluyor. Otobüsler her bölgeden sık sık geçiyor ve hepsinin ayrı bir numarası var. Yalnız dikkat edilmesi gereken nokta her otobüs her durakta durmuyor, işte bu yüzden durakta bulunan panoda binmek istediğiniz otobüsün numarasını bulmanız gerek.

çalıştığım yerlerden birinde tanıştığım brezilyalı bir çocuk

Kalacağımız yer konusuna gelecek olursak ben sonuçta bir programa bağlıydım ve bana sunulan yerde kaldım. İlk başlarda yalnız yaşayan bir Brezilyalı kızın yanında kalıyordum, daha sonra hostele geçtim. Sao Paulo’da kalınacak yerleri iki kategoride toplayabiliriz. Eğer öğrenciyseniz ve Güney Amerika turuna çıkmışsanız eminim ki kalacağınız uygun bir yer arıyorsunuzdur. Güney Amerika’da gezdiğim bütün şehirlerde kaldığım hosteller – Sao Paulo hariç- gerçekten çok kötüydü. Avrupa’daki hostellerle kıyas kabul edilemez. Sao Paulo’da kaldığım hostel olan O’riley’s Hostel ise yine organizasyon tarafından ayarlanmıştı ve gerçekten çok memnun kaldım. Konumu, hostelin sahibinin yaklaşımı, temizliği, konaklayan misafirler olsun son üç haftamı konforlu geçirmemi sağladılar. İkinci kategorimde büyük oteller yer alıyor. Adeta bir tarihi binayı andıran büyük otellere Sao Paulo’nun en meşhur caddesi olan Paulista Avenue’da rastlayabilirsiniz. Brezilya’da gezdiğim diğer şehirlere gitmeden evvel hep booking.com üzerinden rezervasyon yaptırdım, o yüzden siz de daha birçok seçeneğe buradan ulaşabilirsiniz.

Avenida Paulista

Sao Paulo Hakkında Genel Bilgiler

Şehir Downtown, North Zone, South Zone, East Zone ve West Zone olmak üzere 5’e ayrılmış durumda. Eskiden şehrin zengin ve güzel kısmı olan Downtown bugün kimsenin yaşamadığı, gündüzleri iş yerleri ve sokakta dolaşan insanlardan dolayı hareketli ancak günbatımı sonrası özellikle akşamları sokaklarında kimsenin yürüyemediği bir bölgeye dönüşmüş durumda… Aslında genel olarak bakıldığında Sao Paulo çok büyük bir şehir bu yüzden farklı birçok bölgeyi bir arada bulunduruyor. Downtown bölgesinde Praça De Se (Se Meydanı) şehrin katedralinin bulunduğu yer, bu katedralin tam yanında da büyük bir mahkeme binası bulunuyor. Bu meydandan aşağı doğru yürüdüğünüz zaman benim çok beğendiğim Edificio Italia binasının en tepesine çıkıp bütün şehri izleyip buradaki güzel restoranda güzel bir yemek yiyebilirsiniz. Bu binanın biraz ilerisinde de Brezilya’nın meşhur mimarı Oscar Niemeyer’in yapıtlarından biri olan Edificio Copan’ı görebilirsiniz.

Se Meydanında bulunan şehrin kathedral

Sadece Sao Paulo’da değil bütün Brezilyada gözlemlediğim, sınıflararası dengesizliğin büyük ölçüde olmasıydı. Şehirde çok güzel lüks semtler, alışveriş merkezleri, büyük caddeler olmasına rağmen tam tersi çok fakir bölgeler de bulunmaktaydı. Sao Paulo’da en sevdiğim özelliklerden biri, ‘ad free’ yani reklamdan arındırılmış bir şehir olması. Sokakta yürürken önünüze koca koca billboardlar ya da bina cephelerinde reklamlar görmüyorsunuz ve iş yerlerinin tabelaları çok küçük, sizi görsel olarak rahatsız etmiyor. Bunun yerine pek çok duvar graffiti ile dolu ve hatta ünlü graffiti sanatçıları eserlerini gururla gösteriyorlar. Bence bu güzel değişim İstanbul gibi tarihi dokusu yüksek olan bir şehire de en yakın zamanda uğramalı…

Parque Ibirapuera

Sao Paulo: Parklar ve Müzeler

Brezilya ve tabii ki Sao Paulo bol yeşil alanları olan bir şehir. Şehirde hafta sonları ailelerin çocuklarıyla piknik yaptığı, bisiklete bindiği birçok park var. En önemli parkları, içinde safari yapabileceğiniz ‘Agua Branca’, içinde 3.000’den fazla tür barındıran Jardim Zoologico’ya ev sahipliği yapan ‘Parque do Estado’ ve pek çok müze de bulunan ayrıca meşhur cadde Paulistaya yakın ‘Parque Ibirapuera. Bir gününüzü mutlaka Ibirapuera ve içinde bulunan sanat müzeleri MAC (Museu de Arte Contemporanea), bir Oscar Niemeyer eseri olan ve Sao Paulo bienaline ev sahipliği yapan ‘Ciccillo Matarazzo Pavilion’u , ‘Museu Afro-Brasil’ ve modern sanat müzesi olan ‘Sao Paulo Museum of Modern Art’ ı gezmek için ayırmalısınız. Ibirapuera merkeze ve meşhur cadde Paulista’ya da yakın olmasından dolayı sık sık insanların ziyaret ettiği bir parktı. Parkın içinde iki tane göl, piknik alanları, tenis kortları, restoranlar, bisiklet kiralama alanları ve özel bisiklet yolları, skateboard alanları bulunmakta. Biz de bir Pazar günümüzü parkta piknik yapıp, ardından bisiklet kiralayıp bütün parkı turlayarak ve en sonunda parkın her yerinden alabileceğiniz Hindistan cevizi suyunu içerek tamamladık.

Sao Paulo Museum of Art

Müzelere genel olarak bir bakacak olursak ilk müzemiz sürekli yazımda da ismini tekrarladığım meşhur cadde Paulista’nın üzerinde yer alan MASP. Bu müzenin konsepti üç katında da aynı anda farklı sergilerin olması. İkinci müze Brezilya’nın tarihini anlatan ve önemli Brezilyalı ressamların eserlerinin bulunduğu ‘Pinacoteca de Sao Paulo’ ydı. Sonrasında müzenin kocaman parkını ve Pinacoteca’nın devamı olan ve 1930 yılında inşa edilmiş olan ‘Estacao Julio Prestes’ tren istasyonunu ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca benim bulunduğum zamanda sergisi olan Japon sanatçı Yayoi Kusama’ın ışıklı enstalasyonunu görmüş olmak da benim için büyük bir şans oldu.

güzel grafitilerden sadece biri

Yazımın öncesinde de belirttiğim gibi Sao Paulo bütün sokaklarında graffitilerin olduğu bir şehir. Hal böyle olunca bu güzel grafitilerin arka arkaya bütün sokaklarda olduğu ‘Beco do Batman’ adında çok güzel bir bir bölge bulunmakta. Graffitilerin hepsinin adeta bir sanat eseri olduğu bu bölgeyi mutlaka ziyaret etmelisiniz.

Beco do Batman
Avenida Paulista’daki bir grafiti

Paulista,şehrin en gözde caddesi. Büyük büyük plazaları, alışveriş merkezleri ve güzel restorantları ile bu cadde bana New York’u, Manhattan’ı anımsattı. Bu caddeyi kesen Rua Augusta’dan aşağı doğru indiğiniz zaman 10-15 dk’lık kısa bir yürüyüşten sonra Oscar Freire caddesine ulaşacaksınız. Bu cadde İstanbul’un Nişantaşı kısmı diyebiliriz. Marka dükkanları, hoş kafeleri, yakışıklı erkekleri, tertemiz sokakları ve güvenli ortamı ile görmeniz gereken bir cadde. Eğer vaktiniz varsa Bacio Di Latte ‘de dondurma yemenizi, ardından da etraftaki galerileri gezmenizi tavsiye ediyorum.

Bacio di Latte

Bir gününüzü eskiden dünyanın her yerinden gelen sebze, meyve ve çeşitli malların satıldığı ancak günümüzde kapsamı oldukça daralmış olan belediye pazarına ‘Mercado Municipal’a ayırın. Kısa bir dolanmanın ardından üst katta Mortadella sandviç yemenizi öneririm. Burdan bir Japon mahallesi olan Liberdade’ye geçmelisiniz. O mahalleye gittiğinizde her yerde Japon restoranları ve Japonlarla karşılaşacaksınız. Bu bölgede bulunan marketlerde ve diğer normal dükkanlar da satılan mallar diğer yerlere göre daha ucuz. Bu mahallede tam merkezde yer alan bir kozmetik marketinden normalden daha ucuza tüm ihtiyaçlarınızı da alabilirsiniz.

‘Estacao Julio Prestes’ tren istasyonu

Sao Paulo’da Gece Hayatı

Brezilya’nın gece hayatı tek kelimeyle muhteşem! Ben gece klübü olarak iki farklı yere gittim. Bunlardan biri Brezilya, İngilizce karışık bir müzik anlayışı olan gece klubü Royal Club’du. Bu gece kulubünde eğlence gece yarısı başlıyor ve sabah saatlerine kadar devam ediyor. Her saat başı sahneye farklı bir dj çıkıyor ve bunun yanında sahne şovları da oluyor. Diğer gittiğim gece kulubü ise Villamix adında sadece brezilya müzikleri çalan bir yerdi. Sahnede oradaki gece kulüplerinde sürekli sahne alan ünlü şarkılar oluyor ve tabii ki sahne şovları… Ben Brezilya müziği dinlemek ve bu kültürün dansını görmek istediğim için Villamix’e gittim, ancak şarkıları bilmiyorsanız biraz canınız sıkılabilir. Küçük bir ayrıntı olarak da bu kulübun konsepti gereği erkekler elinizden bir anda tutup sizinle dans etmeye başlıyorlar. İki gece klubünde de aynı ödeme şekli vardı. Girişte kimliğinizi gösterip kayıt yaptırıyorsunuz ve bir kart alıyorsunuz. İçeride içtikleriniz bu karta işleniyor ve mekanı terk etmeden önce ödemenizi yapıp, kartınızı teslim ediyorsunuz. Bunun dışında normal barlarda takılmak ve bir iki şey içmek istiyorsanız Vila Madalena çok güzel mekanları olan bir bölge. Ben gitmedim ama Hotel Unique’in tepesindeki Sky Bar ve güzel jazz dinleyebileceğiniz Riviera Bar tavsiyeler edilenlerdendi.

pazardan bir görüntü

Sao Paulo’da Geleneksel Brezilya Mutfağı

Mandioca: Bildiğimiz patates gibi ama daha tatlı. Brezilyalılar değişik şekillerde yemeklerin içinde kullanıyorlar. Benim en sevdiğim hali kızartması oldu.

Tapioca: Mandioca öğütülüp un haline getiriliyor. Taze ve henüz nemli olan mandioca ununun tavada pişirilip ince lavaş halinin içine tuzlu yemek istiyorsanız tavuk ya da et, tatlı yemek istiyorsanız nutella ya da meyveler koydurup dürüm şeklinde yiyebilirsiniz.

bir bayan Tapioca yaparken

Pastel: Bildiğimiz bizim çiğ börek gibi bir şey. Çeşitli şekillerde peynirlisi, kıymalısı ve sebzelisi de mevcut.

Bolacha de Prololone: İnce kesilip tavada kızartılıp biranın yanında ikram edilen peynir.

Palmito: Palmiye ağacı gövdesinin kalbi. Tadı kuşkonmaza benziyor. İsterseniz sade, isterseniz salatanızla birlikte yiyebilirsiniz.

Coxinha: Dışı hamur olup galeta unuyla kaplı armut şeklinde, içi tavuklu ya da peynirli olan bir nevi hamurişi.

Feijoada: Fasulye, domuz eti ve dana etinden yapılan Brezilyalıların favori tencere yemeği.

Brigaderio: Brezilya’nın meşhur çikolatası. Gerçekten tadı muhteşem! Bu çikolatayla çeşitli tatlılar da yapıyorlar.

Açai

Açai: Açai bir meyve. Meyveyi püre haline getirip büyük bir kâsenin içinde üzerinde muz dilimleri ile servis ediyorlar. Bunun yanında açai dışında değişik bir sürü tropikal meyve bulunmakta, bunları tatmadan dönmeyin.

Et: Brezilya’ya gidip et yemeden dönmek olmaz. Bunun için mümkünse yiyebildiğiniz kadar yediğiniz ve fix bir fiyat ödediğiniz restoranları tercih edin. Sosisler için aynı şeyi söyleyemeyeceğim genellikle domuz sosisi yiyiyorlar ve şahsi fikrim tadı da güzel değil.

Cachaca: Şekerkamışından yapılan rom’un kardeşi tabir edilebilecek bir içki. Sek tüketilebileceği gibi Cachaca’dan yapılan kokteylileri de deneyin.

Caprinhia: Brezilyalıların ünlü içkisi. Bu içki cachacadan yapılıyor. Ancak sek tüketilemeyecek kadar sert bir içki olduğundan lime ve şekerle hazırlanan bir kokteyl ile içebilirsiniz.

Bira: Brezilya’da bira, meşrubat gibi tüketiliyor. Benim favori marklarım hafif içimli olanlardan ‘Skol’ ve ‘Brahma’.

Beco do Batman

Sao Paulo: İpuçları

– Sao Paulo şehrinden olanlara Paulista, Rio’dan olanlara Carioca deniliyor.
– Brezilya’da gece hayatı çok çılgın. Gece kulüplerine gitmeyi sevmiyorsanız bile bu deneyimi yaşamanızı tavsiye ediyorum.
– İngilizce ülkede büyük bir sorun. Nerdeyse kimse İngilizce bilmiyor bizim ülkemizde de süper bir şekilde konuşulmamasına rağmen bir şekilde anlaşmak için elinden geleni yapan esnafla karşılaşırız ancak Brezilya’da böyle birşey söz konusu değil.
– Sao Paulo ve Rio de Janeiro’daki metrolar çok güvenli ve bilet alırsanız tanesi 3 Real. Ancak ben 1 ay kadar bir süre kaldığım için bir kart aldım. İçine para yüklüyorsunuz, rahatça kullanabiliyorsunuz ve kartı gün içinde bir kere bastıktan itibaren 3 saat içinde tekrar kullanırsanız ikinci kullanım bedava oluyor.
– Oscar Niemeyer ülkenin dünyaca ünlü mimarı ve eserleri ülkede gurur kaynağı.
– Guarana adındaki sodaları gerçekten mükemmel. Türkiye’ye gelmesini isterim.
– Sao Paulo ve özellikle Rio’da turist olduğunuzu anladıklarında fiyatı yükselterek söylüyorlar. O yüzden basit birkaç Portekizce kelime bilmek faydalı olabilir.
– Ülke içi havayolu ulaşımı oldukça pahalı.
-Marihuana içmek ülkede suç olarak görülmüyor ama sonuçta biz turist olarak böyle şeylerden uzak durmalıyız ve dikkatli olmalıyız.
– Paulista’nın tam bir arka sokağı Almeda Santos güzel restorantların ve cafelerin olduğu bir cadde. Özellikle öğle yemeği saatlerinde plazalardan gelen insanlarla restoranlar dolup taşıyor.
– Ülkede çok sayıda Japon ve Çinli yaşıyor. Birçok Japon restoranı ve kendilerine ait bir mahallelerinin olması da bunun göstergesi zaten.
– Brezilya’da eğer iyi bir yaşam sürmek istiyorsanız cidden çok kazanmanız lazım.
Giyim alışverişi çok pahalı.
– Favelalar Rio’ da şehrin her yerine yayılmış bir şekildeyken, Sao Paulo’da şehrin ana noktasından bayağı uzakta bir bölgede yer almakta.
– Brezilya kahvesi çok sert. Ama Türkiye’ye gelmeden evvel sevdiklerinize almanızı öneriyorum çünkü gerek yapılışı bakımından gerek de tadı bakımından içilmesi gereken kahvelerden biri.

Avenida Paulista

Güney Amerika Sineması: En İyi Brezilya Filmleri

Tüm dünyada 16 dile çevrilerek 19 ülkede milyonlar satan, 20. yüzyılın başyapıtlarından biri olarak kabul edilen Şeker Portakalı romanından uyarlanan “Meu Pé de Laranja Lima” (My Sweet Orange Tree | Şeker Portakalı” filmini seyrettik! Bunu fırsat bilerek Brezilya sinemasını mercek altına almak istedik.

Güney Amerika Sineması: En İyi Brezilya Filmleri
Güney Amerika Sineması: En İyi Brezilya Filmleri

Brezilyalı yazar José Mauro De Vasconcelos’un “Şeker Portakalı”nı birçoğumuz okumuştur. Küçük bir çocuğun ve hayal gücünün hayata karşı duruşunu anlatan roman, yazarın kendi yaşamından izler taşıyordu. Tüm duyguları kendi başına keşfetmek zorunda olan yalnız bir çocuğun, yazarak zorlukları aşabileceğini keşfetmesini ve tek dayanağı olan bahçedeki portakal ağacı ile dostluğunu bu kez sinemada izlemek izleyebileceğiz. Brezilya sinemasının bugüne dek çekilmiş en iyi filmleri arasında gösterilen “Central do Brasil | Central Station”ın yazarı olarak tanıdığımız Marcos Bernstein’in yönettiği filmde Zezé’yi genç aktör João Guilherme Ávila canlandırıyor.

Güney Amerika Sineması: En İyi Brezilya Filmleri
Güney Amerika Sineması: En İyi Brezilya Filmleri

Bizi Brezilyalı yazar Vasconcelos’un dünyasına götüren Meu Pé de Laranja Lima’nın vizyona girdiği bu hafta, Brezilya sinemasının son yıllarda öne çıkan yapımlarını listelemek istedik!

En İyi Brezilya Filmleri

Central do Brasil | Central Station | Walter Salles, 1998

Geçimini Rio de Janeiro tren istasyonunda okuma yazması olmayan insanlar için mektup yazıp postalayarak sağlayan Dora adlı yaşlı bir kadın ve 9 yaşında, Josue adlı bir çocuk… Dora aracılığıyla Josue’nin hiç görmediği babasına mektuplar yollayan anne bir kazada hayatını kaybedince, bu garip ikilinin dostluğu ve yolculuğu başlar. En son Jack Kerouac’ın “On the Road” romanını sinemaya uyarlayan Brezilyalı yönetmen Walter Salles’in imzasını taşıyan bu sımsıcak film, halen Brezilya sinemasının en iyi filmlerinden biri olarak kabul ediliyor.

IMDb Puanı: 7.9/10

Abril Despeçado | Behind the Sun | Walter Salles, 2001

Walter Salles, Central Station’ın büyük başarısından 3 yıl sonra gelen filminde 1910′ların Brezilyası’na götürmüştü izleyenleri. İki aile arasındaki kan davasında, ağabeyinin intikamını almak için babası tarafından görevlendirilen Tonho’nun gelenekler ve isyan arasında kalmasını konu alan filmde, ona küçük kardeşi Pacu eşlik ediyor. En İyi Yabancı Film dalında Altın Küre’ye aday gösterilen “Behind the Sun”, Arnavut yazar Ismail Kadare’nin romanının uyarlaması.

IMDb Puanı: 7.6/10

Cidade de Deus | City of God | Fernando Meirelles & Kátia Lund, 2002

“The Constant Gardener” ve “Blindness” gibi filmler ile ülkesi dışına açılan Fernando Meirelles, başarısını bu filme borçlu… Rio de Janeiro’nun çeteler ve şiddetin hükmettiği bölgesi Cidade de Deus’ta (Tanrıkent) büyüyen iki gencin hikayesini anlatan film, 60′lar, 70′ler ve 80′lerin atmosferini farklı bölümlerle yansıtıyor. Geçen yıllar boyunca biri bir uyuşturucu çetesinin üyesi, diğeri ise bir fotoğrafçı olan iki arkadaş, Rio’nun farklı yüzleri ile tanışmamızı sağlıyor.

IMDb Puanı: 8.6/10

Carandiru | Hector Babenco, 2003

Brezilya’nın kapasitesinin çok üzerinde mahkum barındıran en büyük hapishanesi olan São Paulo’daki Carandiru’daki şartları iyileştirmeye ve özellikle AIDS’e karşı önlem almaya çalışan bir doktorun yaşadıklarına odaklanan film, Arjantinli yönetmen Hector Babenco’nun imzasını taşıyor. Seks, uyuşturucu ve şiddet içeren sahneleri ile dikkat çeken ve kabul edilmesi zor gerçekleri yansıtan film, Doktor Dráuzio Varella’nın anılarından uyarlanmış.

IMDb Puanı: 7.6/10

Diarios de motocicleta | The Motorcycle Diaries | Walter Salles, 2004

Arjantin ve Brezilya ortak yapımı film, Che Guevara’nın gençliğinde çıktığı ve tüm Güney Amerika’yı dolaştığı motorsiklet yolculuğunu konu alıyor. Dünya tarihi için önemli bir politik figüre dönüşecek, birçok devrimciye ilham verecek Che Guevara’nın kıtanın dört bir yanında gözlemlediği yaşamdan nasıl etkilendiğini ve nasıl değiştiğini bu filmde izleyeceksiniz. Che Guevara’yı Gael García Bernal, ona eşlik eden arkadaşı Alberto Granado’yu ise Rodrigo de la Serna cenlandırıyor.

IMDb Puanı: 7.8/10

O Ano Em Que Meus Pais Saíram de Férias | The Year My Parents Went on Vacation | Cao Hamburger, 2006

1970 Dünya Kupası heyecanının fon oluşturduğu São Paulo’da geçen, küçük bir çocuk ve yaşlı bir adamın dostluğunu konu alan film, Brezilya’nın o dönemdeki politik atmosferini bir çocuğun bakış açısıyla gözler önüne seriyor. Evlerinden kaçmak zorunda kalan ve 10 yaşındaki oğulları Mauro’yu tatile gittiklerini ve birkaç hafta içinde döneceklerini söyleyerek dedesi Mótel’in evinin önüne bırakan Daniel ve Miriam’ın Mótel’in ölümünden haberi yoktur. Kapıda kalan ve ailesinin nerede olduğunu bilmeyen Mauro’yu istemsizce evine alan Shlomo, zamanla Mauro’nun varlığına alışacaktır. Çocukluğun masumiyetinin ve futbolun başrolde olduğu filmin yönetmeni Cao Hamburger.

IMDb Puanı: 7.4/10

Tropa de Eilte | Elite Squad | José Padilha, 2007
Tropa de ELite 2 – O Inimigo Agora é Outro | Elite Squad: The Enemy Within | José Padilha, 2010

2007 yılında André Batista’nın kitabından uyarlanan ve Brezilya’da gişe rekorları kıran film, 1997 yılında Papa’nın ziyareti öncesi Rio sokaklarını çetelerden temizlemekle görevlendirilen bir özel tim ekibinin yaşadıklarını anlatıyor. Hem dramatik altyapısı hem de aksiyon sahneleri ile izleyenleri tatmin eden filmin 2010 yılında çekilen devam filmi ise bir hapishane ayaklanmasında görevlendirilen özel timi konu alıyor.

IMDb Puanı: 2007, 8.1 – 2010, 8.0

Última Parada 174 | Last Stop 174 | Bruno Barreto, 2008

Rio de Janeiro’da 2000 yılında yaşanan bir otobüs kaçırma olayının gerçek hikayesini anlatan film, listemizdeki birçok filmin senaryosuna imza atmış Bráulio Mantovani’nin yazdığı bir başka film. Filmin yönetmen koltuğunda ise 1997′de “O Que É Isso, Companheiro? | Four Days in September” filmi En İyi Yabancı Film dalında Oscar’a aday gösterilen Bruno Barreto var. Film, yalnızca kaçırma olayının gerilimli atmosferine değil; olayın öncesine, yani kaçırılan yolcuların ve onları rehin alan eylemcinin dünyasına da geniş yer ayırıyor.

IMDb Puanı: 7.1/10

O Som ao Redor | Neighboring Sounds | Kleber Mendonça Filho, 2012

Geçtiğimiz yıl !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nin Keş!f bölümünde yarışan film, Brezilya’nın Recife şehrindeki bir orta sınıf mahellesine odaklanıyor. Film, özel bir güvenlik şirketinin mahalleye gelişinin ardından artan korku, gerilim ve değişen düzeni oldukça başarılı bir sinema dili ve ses tasarımı ile anlatıyor.

IMDb Puanı: 7.1/10

Hoje eu Quero Voltar Sozinho | The Way He Looks | Daniel Ribeiro, 2014

Görme engelli liseli genç Leonardo ve en yakın arkadaşı Giovana’nın dostluğu, okula yeni gelen Gabriel nedeniyle tehlikeye giriyor. Kendi ayakları üzerinde durabileceğini ailesine kabul ettirmeye çalışan Leonardo’nun duyguları, Gabriel’in hayatına girmesi ile daha da karışıyor. Bu yıl Berlin Film Festivali’nde Panorama bölümünün FIPRESCI ödülünü ve festivalin Teddy ödülünü kazanan film, gençlerin dilinden anlıyor ve sımsıcak bir aşk ve dostluk hikayesi anlatıyor.

IMDb Puanı: 7.9/10

İlginizi çekebilir: Sinemagger’dan Film Önerileri