Rotamız komşu, komşuda bir hafta sonu. Küçük bir sahil şehri burası, Alexandroupoli. Kendi halinde, kendi lezzetinde ve kendi evinizde hissettiren bir yer…

alexandroupoli 3

Alexandroupoli’ye Nasıl Gidilir?

Önce yolcukla başlayalım. Kendi aracınızla, turla veya otobüs firmalarıyla ulaşım sağlayabilirsiniz. Olmadı arabayı sınıra bırakıp Yunan tarafından taksi çağırabilirsiniz (İbrahim amca: +30 6946 074 567) Eğer gümrüklerde sorun olmaz ise yaklaşık 5 saat gibi bir sürede varabiliyorsunuz. Biz bir cumartesi günü 10.00’da çıktık yola ve 15.30’da oradaydık. Dönerken ise pazar 14.30’da ayrıldık ve 20.30’da İstanbul’daydık. Eskiden Sirkeci’den trenle de gidelebiliyormuş (Dostluk Treni), ama dediğim gibi, eskiden.

Alexandroupoli Neye Benziyor?

Tipik bir sahil kasabası havasında Alexandroupoli. Sanki memlekettesiniz gibi, ancak evlerin vazgeçilmezi olan koca koca balkonları gördüğünüzde Yunanistan’da olduğunuz kafanıza dank ediyor. Sanki ayrı düşmüş iki kardeş gibiyiz. Lezzetler ve insanlar müthiş.

alexandroupoli 1

Alexandrapuoli’de Ne Yapmalı?

Akşam Yemeği

Yapılacak çok şey vardır mutlaka. Tam keşfemedim henüz ama yakın zamanda keşfedeceğim. Biraz fazlaca güzel zaman geçirdiğimden olacak ki sizinle kısa da olsa bir hafta sonu programı paylaşmak istedim. Neredeyse tüm esnaf ve çalışanlar Türkçe biliyor. Biz Alexandar Beach Otel’de kaldık, oldukça güzel ve bakımlı bir otel tavsiye ederim. Zaten odanıza girdiğinizde bir şişe şarap ve meyve tabağı ikramı görünce dakika bir gülümseme bir. otele yerleştikten sonra balkonda birkaç kadeh şarap içip şehre inmeye hazır hale geldiğinizde yapmanız gereken ilk şey otele taksi çağırmak. Otel 3-4 km. şehir dışında, deniz kıyısında ama. Şehir merkezine inmek için otele taksi çağırtıyorsunuz. Taksici sanki ona ziyarete gelmişsiniz gibi karşlılıyor sizi (ki büyük ihtimalle Türkçe biliyor) otel-şehir arası 5 dakika sürüyor ve yaklaşık 5 euro tutuyor. Taksici arkadaş rehberlik aşkıyla yanıp tutuştuğundan dolayı her yeri kendisine sorabilirsiniz.

alexandroupoli 2

Nisiotiko Restaurantın kapısına geldiğimizde taksiden inerken şöförü sanki bir hüzün kapladı ya da ben şarabı fazla kaçırdım. Hava yeni kararmış ve havada hafif ürperten bir soğuk vardı. Ahşap sandalye ve masalar, sade ve şık bir dekarasyonun olduğu Nisiotiko’dayız. Başımıza geleceklerden haberimiz olmadan restoranın içinde öylece ayakta hangi masanın bizim olacağını tartışırken yanımıza gelen Dimitri adındaki garsonun birçok Türk’ten daha güzel Türkçe konuşmasıyla şok olduk ve keyifle masamıza yerleştik. Sipariş vakti (bu arada menü Yunanca ve Türkçe) klasiklerle başladık Greek Saladi, Zatziki hemen ilk sıralarda yerini aldı. Hemen arkasından isterken ellerimizin titrediği ahtapot ızgara söyledik. Artık iş işten geçmiş ve kendimizi akıntıya bırakmıştık. Menüden değişik bir şeyler şeçmeye çalıştık karamelize soğanlı kalamar ve fesleğen soslu kalamar… Artık duramıyorduk araya sebze atalım dedik ve kızarmış kabak (soda ve una batırılmış) söyledik, siz de kesin söyleyin. Son darbeyi tam karides güveçle yapacaktık ki garsonun tavsiyesi üzerine tavada tereyağlı, sarımsaklı karides söyledik. Yıkılıyordu, garsona tavsiyesi için sarılmak geldi içimden ya da Ouzo’yu fazla kaçırmıştım. Tek kötü yanı Ouzo’lar hep 20 cc’lik. 4 şişe içtikten sonra yavaş yavaş sokaklara karışmanın vakti geliyordu. Yan masaya gelen ve yutkunmamıza sebep olan tatlıyı sorduğumuzda ise garsonun tatlılar bizim ikramımız demesi takdiri hak etti, fonda müzik olsaydı alkış efekti yakışırdı (tatlılardan dondurma çok güzeldi, diğerleri vasattı). Kalkmamıza yakın içeri fasıl ekibi girmez mi? (aynı İstanbul’daki gibi sadece sırnaşmıyolar) Önce bir syrtaki çaldılar usulca ama sonrasında maalesef lale devri, hatırla sevgili falan dalıp gittiler. Saat 22.45 gibi mekandan oldukça keyifli ayrıldık. Bu saate kadar başımıza gelen en güzel şey yemeklerdi. Neredeyse tüm müşteriler Türk’tü.

Gece

Restorandan ayrılıp şehrin içine girdik. Genç nüfus oldukça fazla. Öyle sağda-solda dolanırken Therma adında bir mekana rastladık. Asmalımescit-vari bir ortamda ayakta, rahatsız etmeyen bir kalabalık içinde deskimize yerleştik. Hemen  içkilerimizi söyledik ve soğuk gecede alev alev yanan ısıtıcıların altında kalabalığa uyum sağladık. Herkesin tavsiyesi üzerine mekandan 00.30 gibi ayrılarak PicoPlus adında bara gittik ama ambiansı pek beğenmediğimiz için girmemizle çıkmamız oldu. Tekrar Therma’ya dönerek gecemize devam ettik.

Sabah

Otelde kahvaltı sonrası (yani biz öyle yaptık ama siz kahvaltıyıda dışarıda yapaiblirsiniz) şehir merkezinde turladık, alışveriş yaptık. Sonrasında sahilde bulunan kafelerde kahve içip meşhur Kanabidis’de köfte yedik. Ancak pek beğenmedik yine de denemeye değer. Şayet giderseniz önce adam başı iki tane sipariş verin, sonra devam edersiniz beğenirseniz. Restoranların bulunduğu sokak (sahilde Erika Otel’in yan sokağı) oldukça sevimli.

Sonuç olarak bu kadar yanıbaşımızda olan Alexandrapuoli’ye kesinlikle gitmeli, yakın köy ve ilçeleri, semt pazarlarını da ziyaret etmelisiniz.