Şişhane’nin Yeni Burgercisi: Mec’s Kasap Burger

Gün geçmiyor ki, aşina olduğumuz bir mekan kapanıp yerini yeni almasın. Özellikle İstiklal’de bu değişim çok çabuk gerçekleşiyor ya da biz iş yerimiz İstiklal çevresinde olduğu için daha çok farkında oluyoruz bu durumun. Geçen haftalarda yemekhanede bir yemek fiyaskosu yaşayınca, öğle arasında dışarıda bir şeyler atıştıralım dedik. Ramazan ayı olması sebebiyle, öğle aramız amacından saptı ve biz Şişhane’den İstiklal’e doğru çıkmaya başladık. İşte bu tırmanış sırasında Mec’s Kasap Burger dikkatimizi çekti. Aaa burada Caribou yok muydu, burası ne zaman değişmiş sorularını birbirimize sorarken kendimizi burada bulduk. 

[[konum_1]]

2017-07-04 03.51.00 1
Mec’s Kasap Burger

Söz konusu butik burgerse, ben kendimden geçiyorum. Sanırım İstanbul’da aradığı Adana kebap yoğunluğunu bulamayan bir Adanalı’nın alternatif türetme çabası benim için. Daha önce bahsettiğim Virginia Angus benim için bir kaçış noktası oldu bu konuda bir buçuk yıldır. Denediğim birkaç farklı burgerci beni tatmin etmeyince tek adresim Virginia Angus oldu. İşte bu sebepten ötürü keşfettiğim her burgerci bende yersiz bir neşe yaratıyor.

2017-07-04 03.52.01 1
Mec’s Kasap Burger

Şişhane’nin yenisi Mec’s Kasap Burger. Mekan olarak çok başarılı, çünkü bulunduğu bina Şişhane’nin en güzel lokasyona ve manzaraya sahip binalarından biri. Özellikle terasıyla yaz aylarının en iyi seçeneği haline getiriyor kendisini Mec’s Kasap Burger. Mekanın ambiyansından uzun uzun bahsedip burgerleri konusunda biraz daha ağzını sulandırayım mı? Tamam tamam vurmayın geçiyorum esas meseleye. Yani burgerlere!

Et konusunda uzun yıllara dayanan tecrübelerinin sonucunda karşımıza çıkmış Mec’s Kasap Burger. Burgerlerde kullandıkları et 28 gün dinlendiriliyor ve ardından masamıza geliyor. Burger denildiği zaman insanın aklına öncelikle iki şey geliyor, kullanılan et ve ekmek. Bu ikisini ne kadar kaliteli tutarsanız burgeriniz o kadar lezzetli oluyor. Mec’s Kasap Burger, bu noktada ete yoğunlaşıp ekmeği boşvermemiş ve burger ekmeklerini de kendileri yapıyorlar.

2017-06-13 01.29.06 1
Mec’s Kasap Burger

Menüsünde kendi spesiyalleri olan Kasap Burger, Anadolu Burger, Lokum Burger gibi burger çeşitlerinin yanı sıra ızgara ve steaklere de yer vermiş. Gelelim burgerlerinin lezzetine. Biz Anadolu Burger ve Kasap Burgeri’ni denedik. Lezzet olarak ortalama seviyede bir lezzetti. Ancak başka yerlerde aynı gramajlarda burger söylediğimde, gelen burgerle burada gelen burger arasında ciddi boyut farkı vardı. Menüde bulunan gramaja göre köftesi bayağı küçüktü.Ancak ben şöyle bir sıkıntı yaşadım. Bunu genelde çoğu burgercide yaşıyorum. Ben burgerin köftesini “az pişmiş” seviyorum. Bu “az pişmiş” tanımı gerçekten az pişmiş. Ancak çoğu yer bana orta pişmiş getiriyor. Çünkü istediğim pişme seviyesi, genel Türk damak tadına pek uymuyor. O yüzden benim favori burgercimi bu isteğimi ne kadar karşıladığı belirliyor. Mec’s Kasap Burger de bu konuda benim gözümde sınıfta kalan bir yer oldu.

Benim “az pişmiş” takıntım ve boyutu dışında burgerlerinin tadı gayet iyiydi. Hatta herkesin çok fazla beğendiği antep fıstıklı, sucuklu burgerini de çok merak etmekteyim. Ancak burgeri ne kadar iyiyse, diğer kısımları beni o kadar mutsuz etti. Patatesleri bana çok yağlı ve ekmek gibi geldi. Üstelik masada ekstradan hiçbir sos bulamadık. Standart ketçap, mayonez ve hardal vardı. Bu ikisi konusunda daha dikkatli olurlarsa, orada yaşanan burger deneyiminin daha keyifli hale geleceğini düşünüyorum.

2017-07-04 03.50.05 1
Mec’s Kasap Burger

Şişhane ve çevresinde bu tarz bir mekana gerçekten ihtiyaç vardı ve birkaç küçük sıkıntı dışında Mec’s Burger’i beğendim. En favori burgercim olmasa da benim için burger kaçışlarımda sık uğradığım bir yere dönüşecek gibi duruyor.

Mec’s Kasap Burger Adres: Şahkulu Mah. Galip Dede Cad. No:19 Beyoğlu / İstanbul

“First Date” Mekanları: 6 Semtten 6 Romantik Mekan

İstanbul artık çok kalabalık ve pahalı. Böyle olunca, konu ilk buluşmaya geldiğinde özel ve samimi bir yer bulmak gittikçe daha zor olmaya başladı ama hala dünyanın en romantik şehirlerinden birinde yaşıyoruz. “Buraya giderken ne giymek lazım, kaç hafta öncesinden rezervasyon şart, bir referans bulabilir miyiz?” diye düşünmek zorunda kalmadığımız, İstanbul’un en romantik semt ve mekanlarına göz atalım.

“First Date” Mekanları

Pera – Miss Pizza Şişhane

İstiklal Caddesi hızlıca yürüyüp geçmek istediğimiz bir yer haline gelse de, Pera’ya ulaştığınızda buna değen nostaljik bir zaman yolculuğuna çıkıyorsunuz. Orijinalliğini korumuş eski yapıları, müzeleri, dünya mutfağından restoranları ile Pera ruha hep iyi geliyor. Bu semtin ortasında küçük ve loş bir pizzacı, Miss pizza mahallenin en eskilerinden biri. Mum ışığı eşliğinde leziz taş fırın pizzalarını yerken, kendinizi romantik bir filmin başrolünde hissetmemek elde değil. Yemek sonrası Nardis jazz klüp ya da IKSV’de bir konser yakalayabilir veya Monkey barda Haliç manzarasına karşı kokteylinizi yudumlayabilirsiniz.

Çukurcuma – 49 Çukurcuma 

Cihangir’den Çukurcuma’ya uzanan dar sokaklardaki dükkanları keşfe çıkmak İstanbul’da yapılacak en keyifli şeylerden biri olabilir. Plakçılar, antikacılar, sahaflar arasında dolaşıp “Bunu eve taşıyabilir miyim acaba?” diye düşünürken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Bir mola vermek istediğinizde, ara sokakta gösterişsiz ve tüm coolluğu ile karşınıza çıkıveriyor 49. Sokağa bakan minderlerinde oturup ev yapımı şarabınızı yudumlarken keşke İstanbul’un tüm sokakları böyle olsa diye düşünüyorsunuz. Bu cool akşamı devam ettirmek için, sokağın ilerisindeki Markus Tavern ya da semtin yenisi sempatik hostel Popstel’in barındaki DJ performanslarına bakılabilir.

Bomonti – Batard İstanbul 

Bomonti, İstanbul’un en tarihi ancak sakinleri acısından en genç ve dinamik semtlerinden biri. Tarihi apartmanları arasında gezinirken karşınıza çıkan farklı konseptlerdeki sürprizli mekanlarından enerji fışkırıyor. Bu semtin Fransızı Batard, biraz daha “fancy” bir date mekanı arayışında olanları Paris’te bir aksam yemeğine davet ediyor. Küçük yuvarlak masalarına, menüdeki tüm Fransız lezzetlerini sıkıştırmak istiyorsunuz. Profiterol için yer ayırmayı unutmayın. Yemek sonrası Bomonti Ada’yı ziyaret edip avlusunda bir caz konseri ya da Babylon’da bir program yakalanabilir.

Akatlar – Crepe and Fondue 

İlk buluşma için karşınızdakini biraz şaşırtmak istemez miydiniz? “Hic fondue yedin mi?” sorusu harika bir sohbetinin başlangıcı olabilir, fondue yemeyi öğrenirken tüm date gerginliğini atabilirsiniz. Orijinal olarak İsviçre yemeği olan fondue için şehirdeki en iyi adreslerden biri. Menüsünde et ve peynir fondue’nun yanı sıra farklı krep ve kırmızı et seçenekleri de bulunuyor. Şehrin kalbi Etiler’de yemek yedikten sonra, çevredeki etkinlik/konser mekanlarına bakılabilir. Hemen yanındaki Dirty Hands lezzetli kokteylleri ile semtin gençlerinin en popüler buluşma noktalarından biri.  

Moda – Dün 

Moda hep çok güzel. Cay bahçelerinde oturup gün batımını izlemek, Nazım dizelerinin kazılı olduğu sahilinde yürüyüş yapmak, güzel apartmanlarının izini sürmek bile yeterince romantikken özel bir buluşma için buradan bahsetmeden olmaz. Son zamanlarda insan akınına uğramış bu semtte, kendine has ortamını korumayı basarmış, gösterişten uzak bir mekan Dun. Sade dekorasyonu, haftalık değişen menüsü ile samimi bir date için bire bir. Yemekten sonra Rita Moda’da kokteyl eşliğinde canlı müzik iyi bir seçenek olabilir.

Yenikoy – Apartıman

Hangimiz Istanbul’un karmaşasından çok yorulduğumuzda kendimizi Yeniköy’ün sakinleştirici kollarına atmadık ki? Sahilinde yürüyüş yapmak, görkemli yalılarını izlemek, emektar kahvelerinde soluklanmak hep iyi geldi. Tam da böyle dingin bir atmosferde, dünya mutfağından kapsamlı bir menü sunan Apartıman ilk buluşma için ideal yerlerden biri. Yemek sonrası Mua’nın leziz dondurmalarından alıp sahilde yürümek olmazsa olmazlardan. Sizin şehirdeki romantik durağınız neresi?

Kapak Fotoğrafı: Unsplash.com/@kdrat

İlginizi çekebilir: İstanbul Flaneur’dan İstanbul’un İtalyan Restoranları

İstanbul’un İtalyan Restoranları: Farklı Semtlerden Leziz Öneriler

Bir şefin; geçmişi, tercihleri ve hayalleri yarattığı tabaklarında saklıdır. Bu yüzden sevdiklerimizle buluştuğumuz yemek sofralarında aslında düşündüğümüzden daha da kalabalığızdır. Elden ele dolaşan bir tabaktaki kokular zaman kavramını, kullanılan teknik ise mekân kavramını ortadan kaldırır. Biz bugün İstanbul’un sokaklarından İtalya’nın mutfaklarına doğru bir yolculuğa çıkıyoruz. Trüf ve taze ot kokularının birbirine karıştığı, doğanın oluşturduklarını geleneklerin devam ettirdiği ve her tabağın kendine özel bir hikâyesi ve felsefesi olduğu İtalyan Restoranları’na konuk oluyoruz. O zaman şimdiden buon appetito!

İstanbul’un İtalyan Restoranları | Fotoğraf: Unsplash.com / Salomé Watel

İstanbul’daki İtalyan Restoranları

Avrupa Yakası’ndaki İtalyan Restoranları

The Ordinary, Bomonti [[konum_1]]

The Ordinary, şehrin gastronomi alanına yön veren Bomonti’de bulunuyor. Günümüzde gittikçe artan Açık Mutfak deneyimini sunan The Ordinary, duvarındaki nostaljik posterler ile İtalya’nın geleneksel restoranlarına göz kırpmayı da ihmal etmiyor. Vedat Milor tarafından şehrin en iyi pizzacısı olmaya aday gösterilen The Ordinary’de; odun fırınından çıkan pizzalar, mevsimsel ürünler ile tamamlanıyor. Restoranın şefleri Cihan Kıpçak ve Üryan Doğmuş; yalın anlatıma sahip reçeteleri ile şehrin dikkat çeken şefleri arasında yer alıyor.

İlginizi çekebilir: Gökçe Ece Oksay’dan The Ordinary

Da Mario, Etiler [[konum_2]]

İstanbul’un ilk İtalyanları’ndan olan Da Mario, 1993 senesinden beri mutfağın geleneksel lezzetlerini değişmeyen lezzeti ile servis etmeye devam ediyor. İtalyan hükümeti tarafından dünyada İtalyan mutfağını doğru lezzette, kalitede ve serviste tutabilmek amacıyla verilen “İtalyan Konukseverliği’’ ödülüne layık görülen Da Mario’da sadece İtalyan mutfağını değil, İtalyan yaşam tarzını deneyimleyebilme fırsatı da bulunuyor. El yapımı makarnalardan risottolara kadar İtalya’nın farklı bölgelerine ait Akdeniz kokularına Türkiye ve İtalya şarapları eşlik ediyor.

Pinoli Italian Kitchen, Etiler [[konum_6]]

Mahallelilerin güne başladıkları All Sports Cafe grubunun İtalyan kısmı olan Pinoli Italian Kitchen; şehirde yenilikçi ve romantik bir deneyim arayanlara hitap ediyor. Dış alanını İtalya’nın sokaklarının geniş fotoğrafları ile dolduran Pinoli Italian Kitchen’ın iç alanında ise gruplara yönelik daha geniş masalar yer alıyor. Geniş bir şarap listesi ve özel kokteyl karışımlarının eşlik ettiği menülerinde; Kuzey İtalya’nın şnitzelleri ve yeni bir yorum getirdikleri gnocchiler dikkatleri üzerine çekiyor.

İlginizi çekebilir: Naz Kavas’tan Pinoli Italian Kitchen

Antica Locanda, Arnavutköy [[konum_3]]

Arnavutköy’de bulunan Antica Locanda, bizi kalabalık bir ailede büyüyen şef Gian Carlo Talerico’nun kendi ailesinin renklerinden esinlenerek hazırladığı mutfağına davet ediyor. İtalya’nın farklı yörelerine ait geleneksel reçeteleri duyguları ve yemek sevgisi ile bir araya getiren şef Talerico, misafirlerinin sevdikleri ile uzun ve keyifli sofralarının bir parçası olmayı amaçlıyor. Lokantada ve evde yenmek üzere iki ayrı menü sunan Antica Locanda’da özellikle mevsimine uygun İtalyan malzemeleri ve geleneksel teknikler ile hazırladığı makarnalar dikkat çekiyor.

Primi, Balat [[konum_7]]

Şehrin gastronomisi en çeşitli mahallerinden biri olan Balat’a İtalyan mutfağı ile konuk oluyoruz! İtalyan yıldız Sophia Loren’in “Gördüğünüz her şeyi makarnaya borçluyum.” sözünden ilham alan Primi; sundukları bütün makarnaları ve sosları kendileri hazırlıyor. Tamamen doğal ve katkısız bir mutfak oluşturmaya özen gösteren Primi’nin terasında; Balat’ın Boğaz’a karışan rüzgârları İtalya’dan esiyor! Menülerinde; porçini mantarları, karides ve deniz börülceli makarnaları öne çıkıyor.

İlginizi çekebilir: Tuba Nil Dengiz’den Primi Balat

Brio Italian Restaurant, Zekeriyaköy [[konum_8]]

Rotamızı İstanbul’un nispeten daha az bilinen bölgelerinden Zekeriyaköy’e doğru çeviriyoruz. Yeni açılan mekân haberleri ile gittikçe daha sık konuşmaya başladığımız Zekeriyaköy’de; uzun zamandır yol kenarında sakin bahçesi ile dikkatimizi çeken Brio Italian Restaurant bulunuyor. Her yemekten sonra sandalyelerimizi bahçesinin ortasında yanan ateşin etrafına çekerek şaraplarımızı bitirdiğimiz Brio’da; Roma tipi ince pizzalar ve geleneksel İtalyan makarnaları en sade felsefe ile servis ediliyor.

İlginizi çekebilir: Begüm Kartal’dan Brio Italian

Beyoğlu’ndaki İtalyan Restoranları

IL Cortile, Galata [[konum_9]]

İtalyanca’da avlu anlamına gelen IL Cortile, 13. yüzyıldan kalan ve eskiden bir Fransız okulu olarak hizmet veren École St.Pierre Hotel’in avlusunda yer alıyor. Nostaljik yapısı ve İtalyan mutfağı ile zaman ve mekân sınırlarını aşan IL Cortile’nin deniz ve toprak kokularının öne çıktığı menüsünde özellikle deniz mahsüllü lazanyası dikkatleri üzerine çekiyor. Geleneksel İtalyan reçetelerini en lezzetli versiyonları ile sunan IL Cortile; Beyoğlu’nun kalabalığından İtalya’nın sakin ruhu ve İstanbul’un çeşitli tarihi ile uzaklaşmak adına bizim favorilerimiz arasında yer alıyor.

İlginizi çekebilir: Naz Kavas’tan IL Cortile

Ristorante Scarlatta, Pera [[konum_11]]

Şehrin en değerli şef eğitmenlerinden Doç. Dr. Dilistan Shipman ve David Shipman’ın kuruculuğunu üstlendiği Ristorente Scarlatta, gastronomi mezunlarından oluşan ekibi ile dikkat çekiyor. Gençlerin akademik öğretilerini uygulamaya geçirmeyi hedefleyen Shipman çiftinin sunduğu gastronomik deneyimde Akdeniz’in kokularının yüksek olduğu bir İtalyan mutfağı yer alıyor. Şef David Shipman’ın imzasını taşıyan menüde; ekşi mayalı ekmeklerden kurutulmuş etlere, taze makarnalardan odun fırınından çıkan pizzalara kadar geniş bir seçki sunuluyor.

Cecconi’s, Şişhane [[konum_4]]

Venedik’te bulunan Hotel Cipriani, 1978 senesinde Enzo Cecconi tarafından Londra’da kapılarını modern bir İtalyan restoranı olarak açıyor. 2004 yılından beri Soho House bünyesinde Mumbai’den New York’a kadar başarılı bir şekilde yayılmayı başaran Cecconi’s, bugün İstanbul’da 19. yüzyıldan kalan Palazzo Corpi (Soho House) binasının arka bahçesinde yer alıyor. Her şehirde bulunan restoranlarında farklı reçeteler ve ürünler kullanarak hazırladıkları İtalyan yemeklerinden ötürü modern bir İtalyan restoranı olarak tanınan Cecconi’s, İstanbul’da Akdeniz’in ruhunu yaşatan menüleri ile öne çıkıyor.

Miss Pizza, Şişhane [[konum_10]]

Hem kuruculuğunu hem de mutfak şefliği üstlenen Elif Tokatlıoğlu ve Selen Akınal Balcıoğlu’nun uzun soluklu çalışmaları ile Miss Pizza bizim müdavimi olduğumuz yerlerin başında geliyor. Şişhane Metro’dan çıktığımız an bizi küçük ve samimi dükkanında karşılayan Miss Pizza’nın Etiler’de de bir şubesi bulunuyor. Porsiyonları ile ilk gözümüzü doyuran Miss Pizza’da bizim seçimimiz trüf yağı ile marine edilen kestane ve porçini mantarları, gorgonzola ve mozzarella peynirleri ile odun fırınından çıkan Pizza Funghi’den yana!

Pap’s Italian, Karaköy [[konum_12]]

Karaköy’ün tarihe açılan Fransız Geçidi’nde yer alan Pap’s Italian, Napolili şef Luigi Mariconda’nın açık mutfakta hazırladığı aile tarifleri ile dikkat çekiyor. Gördüğü yoğun ilginin ardından 2019 senesinde Emaar Square Mall’da da kapılarını aralayan Pap’s Italian’ın menüsünde; taze ürünler ile hazırlanılmış ve uzun emekler verilmiş reçetelere ağırlık veriliyor. Şehirde Gigi olarak tanınan şefin hazırladığı tabaklara ise başta Türk butik üreticiler olmak üzere İtalya’nın çeşitli bölgelerinden seçilmiş şaraplar ve özel hazırlanmış kokteyller eşlik ediyor.

Anadolu Yakası’ndaki İtalyan Restoranları

Il Sud, Moda [[konum_13]]

Şehrin yeni nesil şeflerini yetiştiren MSA eğitimli şef Utku Kaymak, İtalya’da aldığı eğitimin ardından Kadıköy’de Il Sud restoranını hayata geçiriyor. Geleneksel İtalyan lezzetlerine yeni yorum getiren şef Kaymak’ın menüsü; özenilmiş seçenekler ile öne çıkıyor. Napoli pizzalarını aynı şehirden gelen bir fırından çıkaran Il Sud; İtalya’nın ruhunu mahallenin kendine özgü ruhu ile birleştirmeyi amaçlıyor.

İlginizi çekebilir: Ceren Oğuz’dan Il Sud

Aida Osteria, Moda [[konum_14]]

İtalya’nın rüzgârlarını Moda’da estiren Aida Osteria; mutfağın en geleneksel reçetelerini şehirde deneyimleme imkânı sunuyor. İçeriye girdiğimiz gibi taze otların kokusunu almaya başladığımız Aida’da makarnalar ev yapımı olarak mevsimine özel klasikleşmiş soslar ile servis ediliyor. İtalya mutfağının başka vazgeçilmezlerine de menüsünde yer veren Aida’da; salçiççalardan tartarlara kadar geniş bir seçki yer alıyor.

İlginizi çekebilir: İstanbul Flaneur’den Moda Mekânları

Rosario Ristorante Italiano , Koşuyolu [[konum_16]]

Antik İtalyan hanlarının atmosferini Koşuyolu’na taşıyan şef Rosario Costa; restoranında rustik bir kır lokantası havası yaratıyor. İtalya’nın geleneksel reçetelerine yer veren menüde; dana carpaccio, deniz mahsüllü makarna gibi ülkenin farklı yörelerine özgü tabaklar dikkat çekiyor. Gerçek bir İtalyan deneyimi yaşatabilmek adına çeşitli bir menü sunan şefin yemeklerine İtalya’nın üzüm bağlarından gelen şaraplar eşlik ediyor.

Nello’s İstanbul, Caddebostan [[konum_5]]

Pizzanın doğduğu toprakları İstanbula getiren şef Nello Croce; kare masa örtüleri, duvarlarındaki Diego Maradona fotoğrafları ve memleketinden getirdiği kahveleri ile Nello’s İstanbul’da şehrin çok yönlü ve gerçek Napoli deneyimini yaşatıyor. Noter Sokak’ta minik bir dükkan ile karşımıza çıkan Nello’s İstanbul; pizzalardan cannolilere uzanan geleneksel menüsünde her detayı düşünülmüş sade bir gastronomi deneyimi sunmaya özen gösteriyor. Önümüzdeki Paskalya’da Napoli’nin geleneksel tatlısı Pastiera Napoletana’Şehirde Denenecekler Listenize eklemenizi öneriyoruz!

İlginizi çekebilir: Ahsen Akıllılar’dan Nello’s Italian Restaurant

Fauna, Ataşehir [[konum_15]]

Çoğumuz için bambaşka bir yere sahip olan Fauna, Vedat Milor’un “İstanbul’da tek bir akşam yemeği yeme şansım olsa büyük ihtimalle burayı seçerim.cümlesi ile dikkatleri üzerine çekmişti. Menüsünü kara tahtada karşımıza çıkaran Fauna’da; her şeyin ağır, yoğun ve kokulu olduğunun şimdiden altını çizelim. Restoranın şefi ve işletmecisi İbrahim Tuna; makarnalarında ve ravioli hamurlarında un ve su kullamaktan ise organik yumurta ve irmik kullanmayı tercih ediyor.

İlginizi çekebilir: Petite Guide’tan Fauna

Osteria Salvatore, Çengelköy [[konum_17]]

Gerçek bir İtalyan deneyimini Boğaz’ın büyüleyen manzarası ile birleştiren Osteria Salvatore; şehri etkisi altına alan bir gastronomik deneyim sunuyor. Akdeniz’in ruhunu menüsüne taşıyan Osteria Salvatore’de; gerçek İtalyan taş fırınından çıkan pizzalar, el yapımı makarnalar ve deniz ürünleri dikkat çekiyor. Boğazın kenarında gökyüzünün her rengi ile deneyimlenen İtalyan mutfağına; barın hazırladığı özel kokteyller eşlik ediyor.

İlginizi çekebilir: Sevginin İfadesi’nden İtalya Lokanta Kültürü

Sürprizlerle Dolu Bir Rota: Tünel’den Bankalar Caddesi’ne

İlk bakışta sırlarını ele vermeyen, meraklı gözlerle bakıp, araştırdıkça yavaşça gizemine ulaştığımız bir sokaktan iniyoruz Karaköy’e. Eski hanlar, elektrik dükkânları ve iş merkezleriyle dolu Şair Ziya Paşa Sokak’tan yürüyoruz. Binalara hayretle bakıp, sokak isimlerinden anlamlar çıkarıyoruz. Tünel metrosunun 45 yıllık makine teknikeri Gökhan Usta ile bir tatlı sohbet, elektrik neonları arasında gözümüze güzelliğiyle çarpan yüzyıllık apartmanlar, bir sokağın lakerdaya uzanan hikâyesi, mis gibi tarçın kokuları, süksesi üzerinde İtalyan mimarisi eşlik ediyor bu rotaya. 

00-9
Beyoğlu Tünel | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Gözüme Çarpanlar

Tünel ve Binası: İstiklal’de yürürken önünden geçip gittiğimiz, bazen yürümek zor geldiğinde Karaköy’e inmek için kullandığımız füniküler sistemine ev sahipliği yapan Tünel binası, tam karşısında ise bu raylı hattın tüm işleyişinin gerçekleştiği çalışma dairesi var. Tarihte, Londra’dan sonra  en eski ikinci yer altı raylı toplu taşıma sistemi Tünel metrosu. Bu yüzden de her zaman özel bir yeri var.

01-2-6
Tünel  | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Karaköy’ün dik yokuşlarını tırmanmak zor olduğundan düşünülmüş olan bu raylı sistemin mühendisi Fransız Eugène-Henri Gavand. Kendisi, Abdülaziz döneminde İstanbul’a seyahat için gelip yokuşun zorluğunu görüp dile getirmiş projesini. Padişahı ikna ettikten sonra da İstanbul’un ilk metro yapımı çalışmalarına başlanmış. 1867 yılında tasarladığı bu füniküler sistemi, 1875’te hizmete açılmış. 1910’larda inşa edilen Metrohan binası ise ilk olarak gar binasına ait otel olarak düşünülmüş. Fakat daha sonradan ofis olarak kullanılmaya başlanmış. Günümüzde, Tünel metrosunun üst katlarındaki daireler, İBB Miras tarafından restore edilip, farklı bir amaçla kullanıma açılması bekleniyor.

  • Tünel Meydanı’ndan İlk Belediye Caddesi’ne doğru ilerlediğimiz rotamıza devam etmeden önce, durup bir kahve eşliğinde yüzlerce kitabın sayfalarını karıştırmak için Arkadaş İş Hanı’ndaki Kırmızı Kedi Pera’ya uğramak, aklımızın bir köşesinde olsun.
02-23
Beyoğlu Müellif Sokak | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Müellif Sokak ve Evleri: Tünel’den devam ederek vardığımız; Şahkulu Mahallesi’ndeki Müellif Sokağı, Beyoğlu’nun Osmanlı döneminden kalan tarihi binalarına ev sahipliği yapıyor. 20. yüzyıl’ın göz alıcı mimarilerinden, Neşe (Nersesyan) Apartmanı kırmızı tabelasıyla hemen dikkat çekiyor. Müellif Sokak ile İlk Belediye Caddesi’nin tam kesiştiği köşeye konumlanmış Apergi Apartmanı da o dönem mimarisini sevenler için önünde uzunca durup izlemelik.

03-24
Beyoğlu Müellif Sokak’ın Evleri | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Sokakta tarihi binalar dışında tasarım butikleri, antikacılar ve bir kafe bulunuyor. Bazı dükkânların önüne bahar aylarında masa sandalye atılır. Kışın, üzerleri kardan bembeyaz olmuş kırmızı yılbaşı çiçekleriyle başka türlü dile gelir bu sokak. Her köşe başında mama arayan kedileriyle, Beyoğlu’nun geri kalan seslerinden sıyrılıp kısmen sakin sayılan sokağın ahenkle şakıyan kuşları çağırır sizi bahar aylarında bu sokağa.

Not: Müellef Sokak’ın kesiştiği köşeden dönüp, ismini tam karşısındaki belediye binasından alan İlk Belediye Caddesi’ne saptığımızda da benzer güzellikteki yapılar sıralanıyor. Arkadaş İş Hanı ile başlayan ve birbirinden süslü evlerle devam eden sokakta, kapı girişlerine dikkatle bakarsanız 1890’lı tarihlerinin işlendiğini görürsünüz.

04-20
Çinili Han | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Çinili Han: Müellif Sokak’tan İlk Belediye Caddesi’ne doğru devam ettiğimizde sakinlik geride kalmıştır çoktan. Neon ışık renklerinin, elektrikçilerin önüne yanaşmış kamyonlardan taşınan eşyaların, birbiriyle uyumsuz tabelaların arkasına gizlenmiş kabartmalı tarihi yapıların arasındayız artık. Bu noktadan itibaren, İstanbul’un bize öğrettiği “detaylarda güzelliği arama” pratiğini uygulamaya geçiriyoruz.

cinili-han
Çinili Han’ın çinileri ve eski tabelası| Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Tüm bu karmaşanın ortasında, karşımıza çıkan heybetli han, 1910’da İtalyan bir mimar tarafından yapıldığı düşünülen Çinili Han’dır. Demiz Özlü’nün, hayatını  kaleme aldığı birçok kitabında yazarın bir dönem yaşadığı apartman olarak geçer burası. Üst katından gördüğü Galata Kulesi ve Haliç manzaralarını anlatır yazar. Günümüzde artık konut olarak değil iş hanı olarak kullanıldığını ve müzik stüdyolarına ev sahipliği yaptığını görürüz. Hatta, bu yüzden “stüdyolar hanı” (tabelasına da eklenmiş) olarak da anılır. Bir de en alt katında bir çaycı vardır, gelip geçenlerin ve esnafın uğrayıp taburelerinde çay içtiği. Hanın halen duran eski tabelasında Rue Karanfil, 1910 Tschinili Han yazar.

08-15
Şair Ziya Paşa Sokak’ın Hanları | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Lakerdacı Sokak’ın Hikayesi

İlk Belediye Caddesi’nden yokuş aşağı yürürken ilk sağa devam eden sokağa saparsanız tabelada, Lakerdacı yazdığını görürsünüz. Aslında sokak isimleri semtlerin eski dönemlerindeki sosyolojisine de ışık tutar. Galata ve Karaköy, 19 ve 20.Yüzyıl’da Musevilerin yoğunlukta olarak yaşadığı yerler. Lakerdayla ilişkilendirilmesi olası çünkü lakerda Musevilerle anılan bir meze.

Fal bakar gibi heyecanla sokak isimlerinin anlamını çözmeyi seviyorsanız harika bir denklem karşınızda! İspanyolca La Kerida kelimesinden (istenince olan şey veya la querida – kadın sevgili) gelen lakerda yiyeceği, tarih boyunca Museviler ve Rumlar tarafından yapılmış. Torik veya palamut balığını günlerce tuzda bekleterek, meşakkatli bir süreçten geçirildikten sonra sunuluyor. Malaga’da yaşamış Musevi bir balıkçının bu ismi buluş hikâyesine kadar uzanan bu balık mezesinin muhtemelen satıldığı yer olan sokağa Lakerdacı denilmiş. Bu yüzden, Sefarad Musevilerinin Karaköy sokaklarına bıraktığı izlerden biri sayılabilir.

09-14
Laleli Çeşme – Raimondo d’Aronco | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Şair Ziya Paşa Sokak: İlk Belediye Caddesi’nin devamının bağlandığı sokak Şair Ziya’dayız. Eskiden bu yokuş, Yahudi Yokuşu olarak anılırmış. Bu sokaktaki iş hanlarına tek tek baktığında, binaların ihtişamının artık geride kalıp, bu yapıların sadece bir “depo” işlevi görmesine üzülür, hayıflanır insan. Ama yine de detayları görmesini bilenleri sürprizleriyle şaşırtır Şair Ziya. Örneğin, Modern Palas, art-nouveau yapısı; kabartmaları ve demirden süslü balkonlarıyla yıllara karşı direnir.

Laleli Çeşme: Karaköy’e doğru ilerlerken aniden karşımıza çıkan ve etrafındaki hiçbir şeyle  bağdaşmadığından dolayı insanı şaşırtan çeşme, 1900’lerin başında o dönemin en ünlü İtalyan mimarlarından Raimondo d’Aranco tarafından yapılmış. Art-nouveau süslemeleriyle bezenmiş çeşme, bulunduğu yan sokağa da Laleli Çeşme Sokağı adını vermiş.

İtalyan Sinagogu: Galata Musevileri cemaatinden ayrılıp, İtalyan Musevileri tarafından 1800’lerde kendi toplulukları için kurulan sinagog, 1900’lerde yeniden yapılmış. Günümüzde bazı özel günler ve Şavuot Bayramı için açılıyor.

10-60
Galata surlarının Kalıntıları | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Galata Sur Kalıntıları: Sinagogun hemen yanındaki boşluktan baktığınızda tarihi Galata surlarının günümüze kadar gelebilmiş kalıntılarını göreceksiniz. Cenevizliler tarafından 14. yüzyıl’da Galata Kulesi ile birlikte, Galata’yı çevreleyecek şekilde yapılan surlar 19.Yüzyıl’dan itibaren yıkılmaya başlanmış. Günümüze sadece küçük bir kısmı kalmış.

  • Şair Ziya Paşa Sokak’tan Karaköy’e inmeden önce Okçu Mustafa Sokak üzerinden Şişhane’ye doğru yürüyüp, döner molası verebilirsiniz. Dönerci Engin Usta’nın mis gibi tarçın kokulu dükkânında tombik pide arası döner yerken, bu çevredeki banka ve ofislerde çalışan beyaz yakalıların da buraya öğlen saatlerinde akın ettiğini göreceksiniz.
12-49
Bankalar Caddesi | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Bankalar Caddesi: Karaköy’ün en iyi korunmuş sokağındayız. Burası, bankaların yan yana sıralandığı, Alexandre Vallaury gibi önemli mimarların hünerlerini sergilediği sokak. Osmanlı’daki ilk bankalar sokağı, bir üst paralelinde olan Banker Sokağı’na kuruluymuş. İlk Osmanlı Bankası’nın hazineleri, şimdiki Salt Galata binasına taşınmadan önce, Banker Sokak’ta yer alan Sen Piyer Hanı içinde yer alıyormuş. Daha sonra, Vallaury bu caddedeki bu modern görünümlü binayı, Osmanlı Bankası olarak kullanılması için inşa etmiş.

11-53
Bankalar Caddesi – Tarihi binaların Kapıları | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Caddede duvarlarının bir kısmı 1300’lere kadar uzanan Bereket Han, Merkez Bankası binası, Sümerbank ve Deutsche Bank binası, eski Osmanlı Bankası yeni Salt Galata binası ve Kamondo Merdivenleri dikkatleri üzerine çeken başlıca yapılardan. Detaylı bilgileri Galata: Sesler, Görüntüler ve Bir Tatlı Kaos yazısından okuyabilirsiniz.

  • Rotayı Karaköy’de sonlandırırken, geniş salonunda, günlük menüsü eşliğinde günün keyfini çıkaracağınız Galata Salon aklınızda olsun.
16-25
Bankalar Caddesi’nde Bir Sokak Lezzeti |Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Not: Genelde Karaköy çevresinde olan, Kamondo merdivenleri karşısında veya Salt Galata önünde denk gelebileceğiniz seyyar satıcının sattığı keleklerden tatmayı unutmayın! Karaköy’ün meşhur Arnavut ciğercisi dışında, en eski sokak lezzetlerinden biri bu kelekler. Üzerine biraz tuz eklenerek yeniyor.

15-33
Tünel Metrosu Makine Teknikeri Gökhan Usta | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Ayaküstü Sohbetler

Tünel Meydanı’ndan geçip de tünel metrosunun nasıl çalıştığını hiç merak ettiniz mi? Veya binanın dimdik bacasına bakıp, kapısı bazen aralık olan atölyesine göz attığınız oldu mu? Olur da denk gelirseniz, merak edip de metronun tam karşısındaki binadan içeri adım atarsanız Gökhan Usta ile tanışmanız olası.

Kendisi 1977’den beri tünel metrosunun işleyişinde büyük rol oynuyor. Makine teknisyeni olan Gökhan Usta, buradaki makine dairelerinin kontrolünü sağlıyor, arıza var mı yok mu diye denetliyor. Tünel metrosunu yapan mühendis Eugène-Henri Gavand’dan kalan çizimleri, eskilerden beri bu sistemin nasıl işlediğini ve mesleğinin sırlarını meraklılarına severek anlatıyor.

Kapak Fotoğrafı: Deniz Yılmaz Akman

İlginizi çekebilir: Deniz Yılmaz Akman’dan Cibali’den Fener’e Tarih Dolu Bir Rotadan Notlar

İstanbul’un Çağdaş Sanat Galerileri: Sanat Rotanızı Belirleyin

İstanbul’un kültür ve sanat yaşamının en önemli parçalarından biri çağdaş sanat galerileri. İstanbul’daki çağdaş sanat galerileri, Beyoğlu’ndan Çukurcuma’ya Dolapdere’den Karaköy’e şehrin birçok yerine yayılmış durumda. Her ay yenileri açılan sergileri ile dünyaca ünlü yabancı sanatçıların ve Türkiye’nin önde gelen çağdaş sanatçılarının eserlerine yer veren bu galerilerin ve sergilerin tamamını limitli bir sürede gezmek neredeyse imkansız. Rotanıza ekleyebileceğiniz çağdaş sanat galerilerini sizler için derledik.

İstanbul’da Çağdaş Sanat Galerileri

Dolapdere’de Yer Alan Galeriler

Pilevneli Gallery, Dolapdere [[konum_1]]

Pilevneli Gallery

İstanbul’da sanat ortamı için gittikçe daha da önem kazanan, müze ve galerilerle zenginleşen Dolapdere’nin ilk çağdaş sanat galerilerinden biri Pilevneli Gallery. Uluslararası üne sahip sanatçıları Türkiye’de bizimle buluşturmak ve Türkiye’den sanatçıları uluslararası arenada tanıtmak gibi hedeflere sahipler. Murat Pilevneli tarafından kurulan galeri, İstanbul’un çağdaş sanat ortamına uluslararası perspektifle yepyeni bir soluk getirmeyi hedefliyor.

Adam Szymczyk küratörlüğünde gerçekleşen Daniel Knorr’un ‘Golden Peardrop Theatre’ başlıklı kişisel sergisi 3 Aralık’a kadar Pilevneli Gallery’de görülebilir.

Website | Instagram

Arter, Dolapdere [[konum_21]]

Arter

Bir Vehbi Koç Vakfı Kuruluşu olarak 2010 yılında açılan Arter, sanatın tüm disiplinlerini kapsayan programlarıyla herkes için erişilebilir, canlı ve sürdürülebilir bir kültür ve yaşam platformu olmayı amaçlıyor. İstiklâl Caddesi’ndeki binasında 2010–2018 yılları arasında 35 sergiyi izleyicilerle buluşturan Arter, 2019 yılının Eylül ayında Dolapdere’deki yeni binasına taşındı. Arter Dolapdere binasında sergi alanlarının yanı sıra performans salonları, öğrenme ve etkinlik alanları, bir kütüphane, sanat yayınlarına odaklanan bir kitabevi bulunuyor.

Locus Solus başlıklı sergi 31 Aralık’a kadar, ‘Bill Fontana: İo’nun Yeni Sesi’ ve ‘Bill Fontana Sessiz Yankılar: Notre Dame’ başlıklı sergiler 4 Ocak 2023’e kadar, ‘Koyun Koyuna’ ve ‘Ahmet Doğu İpek: Başımızda Siyahtan Bir Hale’ 29 Ocak 2023’e kadar ve son olarak ‘OyunBu’ başlıklı sergi 9 Nisan 2023’e kadar Arter’de görülebilir.

Website | Instagram

Dirimart, Dolapdere [[konum_19]]

Dirimart

Hazer Özil tarafından 2002 yılında kurulan galeri kısa sürede Türkiye’nin önde gelen çağdaş sanat galerilerinden biri haline geldi. Türkiye’den, uluslararası alanda tanınan ve yükselen Ayşe Erkmen, Sarkis, İnci Eviner, Canan Tolon, Nuri Bilge Ceylan, Seçkin Pirim, Güçlü Öztekin, Ebru Uygun, Nasan Tur, Özlem Günyol & Mustafa Kunt, Fahrelnissa Zeid ve Âbidin Elderoğlu gibi sanatçıları dünyada temsil ediyor. Dirimart Dolapdere, 2016’da ilk galeri mekânı olarak açıldı. İkinci galeri mekanı ise geçtiğimiz günlerde açılan Meşrutiyet Caddesi üzerindeki eski Union Française binasının en alt katında konumlanan Dirimart Pera. Yakın zamana kadar İstanbul Modern‘e geçici ev sahipliği eden bina, sanatseverleri ağırlamaya devam edecek.

İnci Eviner’in ‘Huriler ve Yolcular’ başlıklı kişisel sergisi 27 Kasım’a kadar Dirimart’ta görülebilir.

Website | Instagram

Evliyagil Dolapdere [[konum_18]]

Evliyagil Dolapdere

İstanbul’un yeni sanat ve kültür bölgesi haline gelen Dolapdere’de kâr amacı gütmeyen sergi mekânı olarak hayata geçen Evliyagil Dolapdere, yerel ve uluslararası sanatçıların katılımıyla gerçekleşen kişisel ve karma sergilere ev sahipliği yapıyor.

‘Ten ve Ruh Müze Evliyagil & PAPKO Koleksiyonlarından Bir Seçki’ isimli sergi 31 Aralık’a kadar Evliyagil Dolapdere’de görülebilir.

Website | Instagram

Karaköy’de Yer Alan Galeriler

x-ist Karaköy [[konum_4]]

x-ist

Türkiye’den çağdaş sanatçıların evrensel fikre dayalı eser üretimini destekleyen bir galeri projesi olarak 2004 yılında kurulan x-ist, 2013 yılından itibaren yurt dışından sanatçıları temsil ediyor. Sanatçıları arasında Ali Bilge Akkaya, Cem Dinlenmiş, Hüseyin Arıcı, Seda Hepsev ve Murat Palta gibi isimler yer alıyor. Uzun yıllar Nişantaşı’nda Abdi İpekçi Caddesi’ndeki mekânında ziyaret ettiğimiz x-ist, 2017-2018 sezonunda Karaköy‘e taşındı.

Burak Dak’ın ‘Aşağılar Aşağısı’ başlıklı sergisi 12 Kasım’a kadar x-ist’te görülebilir.

Website | Instagram

Mixer Arts, Karaköy [[konum_17]]

Mixer

Yeni nesil büyük Türk sanatçılarının yetişmesine yardımcı olmayı amaçlayarak kurulan Mixer, genç sanatçıların aktif ve geniş destek bulmaları yanı sıra koleksiyonerlerin yeni ve heyecan verici sanatını keşfetmelerine olanak sağlıyor.

‘İmgelerin Yeni Grameri’ başlıklı karma sergi 26 Kasım’a kadar Mixer ’da görülebilir.

Website | Instagram

Galeri 77, Karaköy [[konum_15]]

Galeri 77

İstanbul kültür hayatının yeni yükselen değerlerinden Karaköy’de sanat dolu rahat bir ortamda ziyaretçilerini ağırlamayı ilke edinmiş, yaratıcı ve özgün eserlerin sergilendiği Galeri 77, sanat tartışmalarının yapıldığı, farklı güncel eğilimlerin şekillendiği disiplinler arası bir alan olmayı amaçlıyor.

 ‘İçerisi ve Dışarısı’ başlıklı karma sergi 23 Ekim’e kadar Galeri 77’de görülebilir.

Website | Instagram

Sanatorium, Karaköy [[konum_14]]

Sanatorium

2011 yılında bir sanatçı inisiyatifi olarak kurulan SANATORIUM, galeriye dönüştükten sonra da yenilikçi tavrını devam ettirmiş, farklı kurum, sanatçı ve küratörlerle iş birliği içinde ulusal ve uluslararası birçok sergiye ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Eleştirel düşünce ve deneyselliği merkezine alan SANATORİUM, yeni bir estetik sunabilen ve sanat dünyasına entelektüel katkı üretebilen projelere öncelik veriyor.

‘Bir Tutam Zapt Edilemez Karmaşıklık’ başlıklı karma sergi 12 Kasım’a kadar Sanatorium’da görülebilir.

Website | Instagram

Collect Gallery, Karaköy [[konum_28]]

Collect Gallery

Collect Gallery, Tophane ve Juma binasındaki mekânlarında; küratöryel seçimler ve pratiklerle “çağdaş” tanımını karşılayan sanatçıları, eserleri, fikirleri bir araya getiren projeler üretir. Birlikte çalıştığı sanatçılarda evrensel, estetik ve kavramsal bütünlüğe önem verir, üretimlerini destekler ve geniş kitlelere ulaştırmayı hedefliyor.

Gönül Nuhoğlu’nun ‘Beetopıa II’ başlıklı kişisel sergi 23 Kasım’a kadar Collect Gallery’de görülebilir.

Website | Instagram

Kale Tasarım ve Sanat Merkezi, Karaköy [[konum_27]]

KTSM

Kale Tasarım ve Sanat Merkezi, 2018 yılında Kale Grubu tarafından Dr. İbrahim Bodur tarafından kuruldu. Mekanları yaşatmayı önemseyen ve bu mekanlara yeni anlamlar katmak için çalışan Kale Grubu, dünyanın sanat ve tasarımla daha iyi bir yer olacağı inancıyla Kale Tasarım ve Sanat Merkezi’ni hayata geçirdi. 2019’da Karaköy’de kapılarını açan KTSM, entelektüel derinliğe ve birikime sahip fikirleri buluşturan önemli bir cazibe merkezi olma yolunda hızla ilerliyor. 

Mustafa Tunçalp’in ‘Toprakla Şekillenen Bir Ömür’ başlıklı kişisel sergisi 4 Aralık’a kadar KTSM’de görülebilir.

Website | Instagram

İstanbul Modern, Karaköy [[konum_25]]

İstanbul Modern

Türkiye’nin ilk modern ve çağdaş sanat müzesi olarak 2004 yılında Karaköy’de kurulan İstanbul Modern, ülkemizin sanatsal yaratıcılığını ve kültürel kimliğini ulusal ve uluslararası sanat ortamıyla paylaşıyor. Karaköy’deki eski yerinde yeniden kapılarını açacak olan İstanbul Modern’in yeni binası; Centre Pompidou, Whitney Müzesi gibi uluslararası pek çok müze ve sanat kurumunu tasarlayan, Pritzker ödüllü mimar Renzo Piano imzasını taşıyor. Uluslararası standartlarda bir müze olarak izleyiciyi merkezine alan İstanbul Modern’in yeni binası, sergi salonları, eğitim atölyeleri, sinema, kütüphane, tasarım mağazası, etkinlik alanları, kafe ve restoranıyla sanatseverleri yakın bir zamanda ağırlamaya hazırlanıyor.

Website | Instagram

Nişantaşı’nda Yer Alan Galeriler

Ferda Art Platform, Teşvikiye [[konum_12]]

Ferda Art Platform

Y. Mimar Ferda Dedeoğlu‘nun kurduğu Ferda Art Platform, Teşvikiye‘deki Ralli Apartmanı’nda yer alıyor. Fiziksel imkanları ve güçlü sanatçı kadrosu ile bölgedeki en önemli sergi mekanlarından biri olmaya aday olan platform; Murat Germen, Seydi Murat Koç, Seçil Erel, Şahin Paksoy, Tulu Bayar, Güler Güçlü, Gizem Çeşmeci, May Parlar, Gülcan Şenyuvalı ve Ahmet Duru gibi sanatın önemli temsilcilerinin sergilerine ev sahipliği yapıyor. Aynı zamanda ‘Genç Oda ‘adlı alanında, her ay Base İstanbul, Mamut Art Project gibi platformlarda yer alan veya bağımsız çalışan genç sanatçıların işlerini sergilemesi için kapılarını açıyor.

Hüseyin Aksoy’un ‘Kuşların Uğrak Yerleri’ adlı kişisel sergisi 23 Kasım’a kadar Ferda Art Platform ’da görülebilir.

Website | Instagram

Kalyon Kültür, Nişantaşı [[konum_13]]

Kalyon Kültür

Günümüzde Nişantaşı’nda, tarihi ve mimari öneme sahip Taş Konak’ta yer alan Kalyon Kültür, kültürel üretimi belirli bir mekâna bağlı kalmadan, iş birlikleri geliştirerek, farklı coğrafyalarda desteklemeyi ve gerçekleştirmeyi hedefliyor.

‘İnsan Eli Değmiş’ başlıklı karma sergi 17 Aralık’a kadar Kalyon Kültür’de görülebilir.

Website | Instagram

Beyoğlu’nda Yer Alan Galeriler

Zilberman Gallery, Mısır Apartmanı [[konum_11]]

Zilberman Gallery

2008 yılında kurulan hem Türkiye’den çağdaş sanatçıları destekleme hem de yabancı sanatçıları Türkiye izleyicisine tanıtma amacı taşıyan Zilberman Gallery, 2014 yılında ayrı bir oluşum olan CDA Project’i de bünyesine kattı, 2016 yılında Berlin ‘de yeni bir galeri açtı. Bugün Mısır Apartmanı‘nın iki ayrı katında bulunan galerisi ve proje alanı ve her yıl ilgiyle ziyaret edilen Zilberman Galeri‘nin temsil ettiği sanatçılar arasında Extramücadele, Burçak Bingöl, Erinç Seymen ve Eşref Yıldırım gibi isimler de var.

‘Sarmaşık’ başlıklı karma sergi 1 Aralık’a kadar Zilberman Gallery’de görülebilir.

Website | Instagram

Pi Artworks, Mısır Apartmanı [[konum_7]]

Pi Artworks

1998 yılında kurulan, Türk çağdaş sanatının önde gelen isimlerini yurt içi ve yurt dışında temsil eden Pi Artworks, uluslararası platformda daha görünür olmak amacıyla 2013 yılında Londra’daki şubesini açtı. Galerinin sanatçıları arasında Volkan Aslan, Nancy Atakan, Gülay Semercioğlu ve Mehmet Ali Uysal gibi isimler yer alıyor. Pi Artworks, 2017-2018 sezonunda, Mısır Apartmanı‘nda yer alan mekanından Karaköy‘e taşınan galerilerden biri oldu.

Website | Instagram

Galeri Nev, Mısır Apartmanı [[konum_3]]

Galeri Nev İstanbul

1984′te Ankara’da kurulan ve 1987′de İstanbul’a açılan, Türkiye’nin en köklü çağdaş sanat galerilerinden olan Galeri Nev, Erol Akyavaş’tan İnci Eviner’e, Nejad Devrim’den Hale Tenger’e, Nermin Er’den Ali Kazma’ya Türkiye modern ve çağdaş sanatının önemli sanatçılarını temsil ediyor. 2017-2018 sezonunu Karaköy‘e taşınan galeri, 2018 yazında yıllarını geçirdiği Mısır Apartmanı‘na geri dönüş yaptı.

Websitesi | Instagram

Pilot Galeri, Sıraselviler [[konum_5]]

Pilot Galeri

2013’te kurulan, yaratıcı çalışmaları ve galeri tanımının sınırlarını genişletmeyi sağlayacak sanatçıları destekleyen, disiplinler arası bir platform olmayı hedefleyen Pilot Galeri‘nin sanatçıları arasında Halil Altındere, Hamra Abbas, İrem Tok ve Tarık Töre gibi isimler yer alıyor.

Emir Erkaya’nın ‘Büyücü Eve Geliyor’ başlıklı kişisel sergisi 17 Aralık’a kadar Pilot Galeri’de görülebilir.

Websitesi | Instagram

C.A.M. Galeri, Çukurcuma [[konum_9]]

C.A.M Gallery

1992′de kurulan ve bugüne dek 300’den fazla sergiye ev sahipliği yapan C.A.M. Galeri, farklı sanat dallarını ve genç sanatçıları destekleyen, yeni sanatçıları keşfederek onlara özgürlük sağlamayı hedefleyen bir galeri olarak hem Türkiye’den hem de uluslararası sanatçıları temsil ediyor. Sanatçıları arasında Bruno Walpoth, Sinan Tuncay, Neslihan Başer, Furkan ‘Nuka’ Birgün ve Sinem Yıldırım gibi isimlerin yer aldığı galeri uzun yıllar Akaretler ‘de bulunduktan sonra, Çukurcuma‘ya taşındı.

Websitesi | Instagram

Anna Laudel, Gümüşsuyu [[konum_22]]

Anna Laudel Gallery

Anna Laudel tarafından Türk, Alman ve uluslararası sanatçıların çalışmalarını desteklemek amacıyla kurulan galeri, öne çıkan çağdaş bir sergi platformu olmayı amaçlayarak, çağdaş sanatın daha iyi anlaşılmasını sağlamayı hedefliyor. Galeri ayrıca, önde gelen uluslararası sanat fuarlarında en son sanat eserlerini sergileyerek, küresel sanat sahnesinde farklı geçmişlere ve nesillere sahip sanatçılarını temsil ediyor. Daha önce Bankalar Caddesi‘nde yer alan galeri bu sene Kazancı Yokuşu‘na taşındı.

HiçBir Yerde. HiçBir Yerde.’ başlıklı sergi 4 Aralık’a kadar Anna Laudel Gallery’de görülebilir.

Website | Instagram

Art On İstanbul, Tepebaşı [[konum_10]]

ArtOnİstanbul

Akaretler ve Şişhane‘nin ardından yeni mekanı Pera‘da ziyaret edilebilen Art On, disiplinlerarası bir sanat platformu olarak 2011’de kuruldu. Yaratıcı, yenilikçi ve farklı medyumlara sıklıkla rastlanabilen Art On’un temsil ettiği sanatçılar arasında Canan Dağdelen, Burcu Erden, Onur Mansız ve Oddviz gibi sanatçı ve sanatçı kolektifler yer alıyor.

Ozan Türkkan’ın ‘Arura’ başlıklı kişisel sergisi 26 Kasım’a kadar Art On’da görülebilir.

Websitesi | Instagram

Galerist, Tepebaşı [[konum_6]]

Galerist

2001 yılında kurulan ve bugüne dek kentin farklı noktalarında faaliyet göstermiş olan galerinin şu anki iki mekanı Tepebaşı‘ndaki, 18. yüzyıldan kalma bir binanın birinci katında bir diğeri ise, Hasköy İplik Fabrikası‘nda yer alıyor. Hem güncel sanat alanında yeni yetenekler keşfetmeyi hem de mevcut sanatçılarına benzersiz bir ifade alanı sağlamayı hedefleyen galerinin sanatçıları arasında Nil Yalter, Gavin Turk, Serkan Özkaya ve Hussein Chalayan gibi dünyaca ünlü sanatçılar var.

Nazım Ünal Yılmaz’ın ‘Daimi İleri’ başlıklı kişisel sergisi 10 Aralık’a kadar Galerist’te görülebilir.

Website | Instagram

Versus Art Project, Beyoğlu [[konum_20]]

Versus Art Project

Leyla Ünsal ve Mert Ünsal tarafından 2015 yılında kurulan Versus Art Project, hem yeni ortaya çıkan yetenekler hem de çok çeşitli medyalarda çalışan yerleşik sanatçılar tarafından çağdaş sanata odaklanmayı hedefliyor. Fotoğraf temelli sanatta önde gelen Türk galerilerinden biri olan Versus, etkin sergi programı yanı sıra yetenekli küratörler, yazarlar ve eleştirmenlerle işbirliği içinde düzenlenen seminerler ve sanatçı söyleşileri ile kültürel alandaki konumunu güçlendiriyor.

Website | Instagram

Salt Galata- Beyoğlu [[konum_23]]

Salt Beyoğlu

2011’de Garanti BBVA tarafından kurulan Salt, araştırma, sergi, yayın, web ve dijitalleştirme projeleri; söyleşi, konferans, gösterim ve atölye gibi programlar gerçekleştiren bir kültür kurumu olmasıyla oldukça dikkat çekiyor. Salt’ın katmanlı üretimleri, İstanbul’da Salt Beyoğlu ve Salt Galata‘da gerçekleşiyor. Beyoğlu genellikle sergi, program ve araştırma programlarına ev sahipliği yapıyor. Alexandre Vallauri tarafından tasarlanmış; 1892 ile 1999 yılları arasında Osmanlı Bankası’nın genel müdürlük binası olarak kullanılan Bankalar Caddesi’nde bulunan binada ise; sergi, program ve özel etkinlik çalışmalarıyla kapsamlı arşiv ve yayın koleksiyonlarını bir araya getiren Salt Araştırma bulunuyor. Salt, Avrupa müzeler konfederasyonu L’Internationale‘nin 2013’ten bu yana Türkiye’deki tek üyesi olmasıyla büyük anlam taşıyor.

Foodprint [Gıda İzinin Peşinden]: Akdeniz Beslenmesine Yeni Bir Bakış’ başlıklı sergi 4 Aralık’a kadar Salt Beyoğlu’nda görülebilir.

Website | Instagram

Meşher, Beyoğlu [[konum_24]]

Meşher

Eylül 2019’da, Vehbi Koç Vakfı (VKV) tarafından açılan Meşher, geniş disiplin yelpazesinden seçkilere yer veren bir galeri. Çeşitlilik arz eden programlamasına özel olarak kurgulanmış bir altyapı sağlayarak kültür sanat alanındaki ihtiyacı karşılamayı amaçlıyor. Meşher, kapsamlı disiplinler arası yaklaşımı ile yalnızca sergiler değil; yayın, atölye ve konferans gibi geniş çaplı paralel etkinlikler serisiyle de zamanlar ve kültürler arasında yeni diyalogların yaratılmasını destekliyor.

Selen Ansen küratörlüğünde hazırlanan, ‘Ben kimse. Sen de mi kimsesin?’ başlıklı karma sergi 12 Şubat 2023’e kadar Meşher ‘de görülebilir.

Website | Instagram

Yapı Kredi Kültür Sanat, Beyoğlu [[konum_26]]

Yapı Kredi Kültür Sanat

Yapı Kredi Kültür Sanat resim, heykel, fotoğraf, grafik, arkeoloji ve kültür alanlarında oldukça dikkat çekici sergilere ev sahipliği yapıyor. Her yıl 250’ye yakın kültür ve sanat aktivitesi gerçekleştiren YKKS, sinemadan edebiyata, sanat tarihinden fotoğrafçılığa, yaratıcı drama ile okuma etkinliklerine kadar uzanan geniş bir kültürel yelpazede toplantılar ve söyleşiler de yapıyor. Binanın kitabevi olan YKY, sergiler ve salon arasındaki dolaşımı bir canlının iç yapısı gibi meydan tarafından izleyenler için sergilenebilirken, binaya tırmanan izleyiciye çeşitli işlevler arasındaki seyahatinde İstiklal Caddesi ve Galatasaray Meydanı’nı farklı açı ve yüksekliklerden tecrübe etme fırsatı sunuyor.

“Hayat, Ölüm, Aşk ve Adalet” başlıklı karma sergi 2 Ocak 2023’e kadar Yapı Kredi Kültür Sanat’ta görülebilir.

Website | Instagram

PG Art Gallery, Maslak [[konum_29]]

PG Art Gallery

Pırıl Güleşçi Arıkonmaz tarafından 1993 yılında Bebek’te kurulan Pg Art Gallery, ilk yıllarında Türk sanatının önde gelen isimleriyle yüzlerce sergiye ev sahipliği yaptı. Sadece tanınmış sanatçılarla değil kariyerlerinin ortasında olan sanatçılara da yer vermesiyle önem taşıyan galerinin temsil ettiği isimler arasında Candaş Şişman, Hale Güngör Oppenheimer, Manolya Çeliker ve Reysi Kamhi gibi sanatçılar yer alıyor. Sanatı günlük hayata dahil etmek için 2018 yılında Maslak’ta açılan alternatif sergileme alanı Pg Pop Up sayesinde bölgeyle bütünleşen galeri, Şubat 2021 itibariyle galeriyi Maslak No.171’e taşımıştır. 

Websitesi | Instagram

İlginizi çekebilir: İstanbul Sergi Takvimi: Güncel Sergileri Kaçırmayın

İstanbul’un Yeni Nesil Meyhaneleri: Meze ve Müzik Peşinde!

Sevdiklerimizle iki lafın belini kırıp şarkılar söylediğimiz, güzel mezeler tadarken bir yandan kadehlerin havalarda uçuştuğu meyhaneler vazgeçilmezlerimizden. Bizim için meyhaneye gitmek, sohbet ve eğlence dolu bir akşam için yapılabilecek en güzel program. Anlayacağınız, sıkı meyhane tutkunlarından olduğumuz için İstanbul’un en iyi yeni nesil meyhaneleri dendiğinde aklımıza çok fazla yer geliyor. Kadehleri kaldırmaya hazırsanız, başlayalım.

İstanbul’daki En İyi Yeni Nesil Meyhaneleri

Şişko Perihan, Arnavutköy

Biz işinin her detayına ayrı emek veren insanları çok seviyoruz. Şişko Perihan da bu konuda bir istisna değil. Dövme bakır tabaklarında ağırlıklı olarak sunduğu Anadolu mutfağına, her detayında Mimar Engin Özmen’in izi görülen iç tasarım eşlik ediyor. Müziklerin dahi eski orijinal kayıtlardan derlendiği plak şarkılardan dinlediğimiz Şişko Perihan’da bizim favori mezelerimiz arasında topik, mevsim mücver, acılı Perihan ve patates tantana var. Ana yemeklerde ise favorimiz ekmek dilimleri üzerinde sunulan gerdan kokoreç

Perihan Meyhane, Bağdat Caddesi

Perdenin arkasındaki neon ışıklar ile karşılandığımız Perihan Meyhanesi’nde gecenin kalanına 80’li ve 90’lı yılların en sevdiğimiz şarkıları eşlik ediyor. Söz konusu meyhane olunca biz en çok kalabalık sofralarda paylaştığımız yemekleri seviyoruz. Ortaya söylemelik köfte, şaşlık ikilisi bizim favorimizken karidesli mücveri de mutlaka denemelisiniz.

Asmalı Cavit, Asmalı Mescit

Meyhanelerden bahsederken Vedat Milor’un de tam not verdiği Asmalı Cavit’ten bahsetmezsek olmaz. Çoğu İstanbullu Asmalı Cavit ismini duyar duymaz bir anısını anlatmaya başlar. Ziyaretçilerine eski meyhanelerin ruhunu deneyimleten Asmalı Cavit, bizim de birçok anımızı geçirdiğimiz ve sizin anılarınızı duymak için heyecanlandığımız bir yer.

Firuze, Şişhane

Biz Firuze’ye gittiğimizde kadehlerimizi sadece sevdiklerimize değil bizi buluşturan Haliç’in aheste aheste batan güneşine de kaldırıyoruz! Eğer siz de bizim gibi sevdiklerinizle manzaraya karşı sohbet edip demlenmeyi seviyorsanız Firuze’ye mutlaka bir şans vermelisiniz. Hem a la carte hem sabit menü seçimleri yapabildiğimiz Firuze’de bizim favorimiz mekânın en tutulan lezzetlerinden biri olan Firuze Kebap. Son olarak meyhane kültüründe rakının yeri bir başka olsa da, barda bulunan kokteyllere de bir şans verin.

Arada Meyhane, Beşiktaş

Sıcak ve samimi konseptiyle kendinizi evinizde hissedeceğiniz Arada Meyhane, isminden anlaşıldığı gibi Beşiktaş’ta bir mahalle arasında yer alıyor. Gündüzleri kahvaltı hizmeti de veren bu meyhanede Sezen Aksu, Yıldız Tilbe gibi sanatçılar muhabbetimize eşlik ediyor. Mezeler arasında önerimiz; humus, fava ve tandır. Özellikle tandıra dikkat! Kendisi bir efsane! Ana yemeklerde ise sıcak sıcak sunulan ve bol baharatla harmanlanan kokorecin tadına bakmanızı öneriyoruz. 

Mükellef Karaköy, Karaköy

Şehrin tam ortasında bulunan ve manzarasıyla girdiğiniz ilk andan itibaren sizi farklı bir dünyaya çeken Mükellef Karaköy, hepimizin yakından tanıdığı ve takip ettiği bir şefin restoranı. Evet, fotoğraftan da göreceğiniz üzere kendisi Arda Türkmen! Tavandan zemine uzanan pencereleriyle deniz manzarasını gözler önüne seren Mükellef Karaköy alışık olduğumuz salaş meyhanelerin dışına çıkıyor. Arda Türkmen’in imza yemeklerine de yer verilen bu mekânda bizim favorilerimiz; zeytinyağlı elma, tahıllı pazı sarma, ciğer ve humus..

Mahkeme Lokantası, Galata

Mahkeme Lokantası’nın adı sizi hiç korkutmasın! Adını esinlendiği tarihi Ceneviz Mahkemesi’nden alan bu mekân, Galata Mahkemesi Sokağı üzerinde konumlandırılmış. Gündüzleri esnaf lokantası olarak işletiliyor ve akşamları çilingir sofraları kurulan modern bir meyhaneye dönüşüyor. Hem içeride hem de dışarıda oturma alanları mevcut. Üstelik üst katta kendi dilediğimiz müzikleri çalabildiğimiz ve özel günleri kutlayabildiğimiz özel odalar da bulunuyor. Soğuk mezelerden atom, şakşuka, köpoğlu ve beyin salatası nefis. Mekânın özel lezzetleri arasında yer alan kopartma salata ise tam bir ef-sa-ne! Ana yemeklerde mevsim balıkları ve kuzu küşleme ön plana çıkarken geceyi bir tatlı ile bitirmek isteyenler için önerimiz; tahinli muhallebi.

Mezze House, Fenerbahçe

Güneşli havanın tadını diğer mahalleliler ile birlikte eski bir köşkün bahçesinde çıkarabildiğimiz Mezze House’un en sevdiğimiz yanlarından biri meze ve içki seçeneklerinde bol seçenek sunması. Bu bol seçenek içinde sevdiklerinizle ortak ara sıcaklarda anlaşamazsanız da hiç dert etmeyin. Kişiye özel tek porsiyonlarda getirdiği ara sıcakları ile herkes dilediği tadın zevkini çıkarabiliyor. Hem avokadolu levrek gibi daha sentez mezelerin hem de zeytinyağlı kabak çiçeği gibi geleneksel Ege mezelerinin bulunduğu bu meze evinde bizim favori seçimlerimiz arasında kadayıflı dil balığı ve enginar topları da var. Köşkte yürüdükçe geçmişe döndüğümüz Mezze House’a en yakın zamanda umarız yolunuz düşer.

Veranda Pera, Beşiktaş

Sürekli açılan ve kapanan yeni nesil meyhanelerin aksine Veranda Pera senelerdir bizi kendisine bağlı tutuyor. Sanıyoruz ki çoğumuzun Alaçatı’ya her gittiğinde mutlaka uğradığı Veranda Alaçatı’nın öncülü olan Veranda Pera, İstanbul’da en eğlendiğimiz meyhanelerden biri. Tabii, Veranda Pera’da tek sevdiğimiz şey sürekli dans edip sesimiz kısılana kadar şarkılara eşlik etmek değil. Bizi sürekli kendisine geri döndüren Veranda Pera tabakları arasında kekikli muhammara ve damla sakızlı ahtapot var.

Küçük Kulüp, Teşvikiye

Nişantaşı etrafında oturanların çoktan müdavimi olduğu bu mekânda, biz vaktimiz olmadığı zamanlarda bile “E haydi en azından bir kadehe buluşalım” deyip iş çıkışı kendimizi burada buluyoruz. Tabii, yemekler güzel sohbet keyifli iken o bir kadeh oluyor bir gece. Biz Küçük Kulüp’ü en çok diğer mahalleliler ile oturduğumuz hafta içi günleri seviyoruz. Pazar günleri kapalı olan Küçük Kulüp’e özellikle kalabalık bir grup gelmeyi planlıyorsanız rezervasyon yaptırmanızı öneririz.

Köprüaltı Meyhanesi, Rumeli Hisarı

Kiss The Frog’un kardeş işletmesi olan Köprüaltı Meyhanesi, Rumeli Hisarı’ndaki en sevdiğimiz meyhanelerden biri. Boğaz manzarası eşliğinde meyhane mutfağı lezzetlerini kendine has yorumlarıyla sunan bu mekân; mezelerin yapımında günlük tutulmuş taze olta balıklarını kullanıyor. Tabii ki taze mezelerin, ana yemeklerin yanında ise çok sevdiğimiz 80’ler ve 90’lar Türkçe pop şarkıları eşlik etmekte. Özellikle hafta sonları gitmeden önce rezervasyon yapmanızı ve şarkılara kendinizi kaptırıp tabağınızdakileri unutmamaya çalışmanızı öneririz.

Hane Kadıköy, Kadıköy

Kadıköy’ün bunaltıcı mekânları arasından kendini sıyırmayı başaran Hane Kadıköy, geleneksel tatların yeniliklerle buluştuğu bir mekân. Yörelerden gelen mevsimlik malzemelerin, yemekler üzerindeki etkisi çok büyük. Birsen Tezer, Bülent Ortaçgil, Yüzyüzeyken Konuşuruz gibi isimlerin yemeklere eşlik ettiği bu mekânda; mütebbel, zeytin piyazı, köpoğlu ve Arnavut biberiyle hazırlanan atomu muhakkak denemelisiniz. Ana yemeklerde ise deniz ürünleri güveci ve karidesli mantı bizim favorimiz. Bir ayağının da Alaçatı’da olduğu Hane’yi mutlaka listenize almalısınız.

Avlu Ocakbaşı, Galatasaray

Beyoğlu’nda, İstiklal Caddesi’ndeki Galatasaray’dan yokuş aşağı inerken göreceksiniz Avlu’yu. Yeni nesil meyhanelerin ilk örneklerinden biri olan Avlu Ocakbaşı;  şehrin merkezinde kebap çeşitleri, rakı ve Türkçe 90’lar pop şarkılarını bir araya getiriyor. Mustafa Sandal, Tarkan, Kenan Doğulu gibi sanatçıların sevilen şarkılarına yer verilen bu mekânda, bizim favori mezelerimiz şalgamlı tabule, muhammara ve pastırmalı humus oldu. Ana yemeklerde ise tercihimizi fıstıklı kaşarlı kebaptan yana kullandık. Gecenin sonunda çok övülen kireçte kabak tatlısını da denedik. Çok beğendik!

Özge Özacar İle: Seyyar Dizisi Üzerine Bir Sohbet

Anthony Bourdain’in tüm dünyaya gösterdiği gibi bir ülkenin ya da bir şehrin kültürünü anlamanın en kestirme yolu sokak lezzetlerini tatmaktır. Türkiye’de sokaklarında ün salmış seyyar ustalarından kokoreçini, köfte ekmeğini, midyesini, ıslak hamburgerini, söğüşünü, süt mısırını, balık ekmeğini, nohut pilavını yemediğiniz bir şehri ne kadar tanımış olabilirsiniz? Ya da seyyar lezzet duraklarının olmadığı bir Beyoğlu hayal edebiliyor musunuz? İster çok başarılı bir şef olsun ister olmasın hepimizin hayatında mutlaka önünden geçerken uğramadan yapamadığı bir seyyar usta mutlaka vardır ama şimdi benim asıl sormak istediğim önünden belki milyon kez geçtiğiniz, yaptığı yemeklerin tadını severek tattığınız seyyar ustanızın gerçek hayat hikayesini hiç merak ettiniz mi? Örneğin; Beyoğlu’nda bir seyyar nohut pilav ustası olmak nasıl bir şeydir? Türkiye’nin mega kentinin merkezinde sevilen, bilinen bir seyyar nohut pilavcı olmak nasıl bir hayat sunar? Puhu Tv’de yayınlanmaya başlayan Seyyar dizisi tüm bu sorularımıza yanıt olabilecek , şaşırtıcı bir hikaye sunuyor.

Seyyar
Seyyar | Fotoğraf: Puhu Tv

Beyoğlu’nun hareketli ve özlediğimiz görüntülerini barındıran dizide Beyoğlu’nda seyyar arabası bulunan sevilen nohut pilav ustası Yasin ve Çiğdem’in hayat hikayesi anlatılıyor. Henüz iki bölümü yayınlanan dizi verdiği ipuçları, Yasin’in değişime açık hikayesi ve Çiğdem’in hayata karşı güçlü duruşu dizinin gelecek bölümleri için heyecanlanmamızı sağlıyor.

theMagger okuyucuları için dizinin Çiğdem’i, Özge Özacar ile Seyyar hakkında sohbet ettik. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu Özge Özacar ile Seyyar dizisinin kırılma noktalarını, Çiğdem karakterinin televizyonlardan izlediğimiz travmatik kadın hikayelerine nasıl ışık tuttuğunu ve İstanbul’da sevdiği seyyar lezzet noktalarını konuştuk. Açıkça söylemeliyim ki Özge Hanım’ın coşkusu, oynadığı karaktere olan inancı, kadın hakları konusundaki tutkulu ve destekleyici duruşu bu sohbeti benim açımdan çok daha dikkat çekici kıldı. Sizin de ilginizi çekeceğinden hiç şüphem yok! Röportaja geçmeden önce samimi sohbeti ve enerjisi için Özge Hanım’a çok teşekkür ediyorum.

Özge Özacar, Çiğdem, Seyyar | Fotoğraf: Puhu TV

Öncelikle sohbetimize diziniz Seyyar ile başlayalım. Seyyar nasıl bir dizi? Biz neden izleyelim Seyyar’ı?

Seyyar anti-kahramanların çok fazla var olduğu bir iş. Genelde popüler işlerde güçlü  erkek karakterler  ve onun kanatları altına sığınan kadın karakterler görüyoruz. Hikayeler bu şekilde daha güvenli bir noktadan ilerliyor. Seyyar’da ise durum oldukça farklı.  Hikayemize ortak olduktan sonra, nohut pilav satan bir adamın başına dizide olduğu gibi bir olay gelse nasıl olur diye düşünmekten ve önünden geçtiğiniz simit satan, kestane satan ya da dizideki gibi nohut pilav satan birini gördüğünüzde “bir dakika ya! Bu adamın da böyle bir hikayesi olsa nasıl olur?” diye merak etmekten kendinizi alamayabilirsiniz diye düşünüyorum. Bunun dışında hikayenin Beyoğlu’nda geçiyor olması senaryomuzla kalben bağ kurmamı sağladı  . Bir İstanbullu olarak benim için İstanbul’un kalbi Beyoğlu’dur, tarihi yarımadadır. Bütün kültürleri, medeniyetleri görebileceğimiz, tarihi dokuyu soluyabileceğimiz yerdir. İstiklal’den Şişhane’ye kadar kulağımda müziğim; başımı göğe kaldırıp binaların mimarisini, tarihi dokusunu, üstündeki heykelleri motifleri izlemek de bu noktada bana çok keyif verir. Caddenin göz hizasındaki çehresi değişse de, Beyoğlu’nun özü hala o yapılarda devam ediyor. Çok fazla yaşanmışlık içerirler. Velhasıl dizinin Beyoğlu’nda geçiyor olması seyircimizin bizimle bağ kurabilmesi için ikinci iyi sebep diyebilirim.

Diğer taraftan dizinin hikayesinde alışılmışın dışında beta bir erkek karakteri ve alfalığının zirvesinde bir kadın karakteri barındırması hikayemizi ilginç kılıyor. Çiğdem karakterinin hayata asla boyun eğmemesi, müthiş bir hayat mücadelesi vermesi beni senaryoma ve karakterime hazırlanırken de sete çıkarken de en motive eden noktalar. Özellikle ilerleyen bölümlerde Çiğdem’in yaşanmışlıklarının izleyicimizi daha da etkileyeceğine inanıyorum. Özetle; senaryonun özgünlüğü, Beyoğlu hikayesi olması alışıla gelmiş karakter dağılımlarından farklı bir dünyaya sahip olması bence izleyicilerimizin ilgisini çekecek.

Çiğdem’i gelecek bölümlerde çözeceğiz tamam ama genel olarak Çiğdem’i tarif etmek gerekirse nasıl bir kadın Çiğdem?

Çiğdem, annesini 8 yaşında kaybetmiş; babası ve üvey abisiyle büyümüş bir kadın. Kendini, kendi evinde tecavüze uğramamak için korurken hapse düşen ve hayattan ne kadar çok darbe alırsa alsın başı dik ayakta durma mücadelesi veren güçlü bir kadın. Cesur bir kadın. Her rolüme hazırlanırken karakterlerin hayatlarına dair duyduğum merak ve “bu kadın olmak nasıl bir duygu?’’ sorusu Çiğdem’i ilk okuduğum andan beri içimde korlanıp günden güne bu nedenle arttı.

Özge Özacar, Çiğdem, Seyyar Dizisi
Özge Özacar, Çiğdem, Seyyar | Fotoğraf: Puhu TV

Kadın hakları ya da kadına şiddet ne yazık ki günümüzde oldukça gündemde olan bir problemimiz. Çiğdem karakterinden de yola çıkarak ben sizin Özge olarak bu konuya bakış açınızı merak ediyorum.

Özge olarak en hassas olduğum noktalardan biri kadın hakları, diğeriyse çocuk hakları. Özellikle işim sayesinde  sosyal medyada daha fazla kişiye sesimi duyurabildiğimi fark ettiğimde ise bu alanlarda daha fazla ses çıkarmak sorumluluğu hissettim. Örneğin İzmir’de çektiğim Sevgili Geçmiş dizim vesilesiyle ilk defa ailemden uzakta tek başıma başka bir şehre taşınmıştım ve o dönem yaşadığım deneyimlerden ilham alarak bazı kısa yazılar yazıp paylaşıyordum Instagram sayfamda. Bir gün takipçilerimden yeni üniversiteye başlayacak olan bir genç  kızdan “Şehir dışında üniversite okumak istiyorum ancak ailem buna sıcak bakmıyor. Yanlarında kalmam için ısrar ediyorlar. Ama geçen gün sizin yazınızı okudum ve çok etkilendim güç buldum. Ailemle bunu konuşup mutlaka şehir dışında yaşamayı deneyimlemek istediğimi onlarla paylaşacağım” diye bir mesaj gelmişti. Hala anlatırken bile tüylerim diken diken oluyor. Daha sonra 40’larında bir hanımefendi benim dans videolarımda ne kadar eğlendiğimi görünce ilham aldığını ve dans derslerine başlayacağını yazmıştı.

Bu tarz peşi sıra aldığım mesajlardan sonra iyice anladım ki benim bu mecrada yaptığım paylaşımlar sadece bir paylaşımdan ibaret değil. 100 kişiden 5 kişi dahi bir paylaşımımı görüp iyi yönde etkileniyorsa, ben bu 5 kişiye razıyım diye düşündüm. Ve daha fazla nasıl katkı sağlarım, neler yapabilirim diye araştırmaya başladım.

Gazetecilik eğitimimden gelen refleksimden dolayı hem yerel hem dünya gündemi ile de oldukça yakından ilgiliyim. Hem bu merak ve ilgi sebebiyle hem de bir birey, bir vatandaş olarak da elimi sosyal sorumluluk konularında taşın altına koymam gerektiğini düşünüyorum. O dönem İstanbul Sözleşmesi’nin iptal olma durumu gündemdeydi. İstanbul sözleşmesi varken dahi hakkımızın yeterince korunup korunmadığı konusunda şüphe duyuyorken, böyle bir sözleşmenin iyileştirilmesi yerine komple iptal edilmesine hala anlam veremiyorum. Bu nedenle bu konu daha mecliste tartışılıyorken  avukat bir arkadaşımla İstanbul Sözleşmesinin ne olduğunu, neyden bahsettiğini, kapsamını, maddelerin içeriğinin ne olduğunu konuşup öğrenebileceğimiz bir canlı yayın yaptım.

Özge olarak, genç bir kadın olarak, kadın olmaktan çok mutlu bir kadın olarak önemsiyorum birlik içinde olmayı . Bu konuda neler yapabilirim? Nasıl bir farkındalık yaratabilirim?. Beni takip eden insanlarla nasıl bu konularda değişim yaratabiliriz? diye düşünüyorum. O canlı yayın sonrasında çok güzel dönüşler de aldım. Evet, sözleşme iptal edildi ama en azından ben bu konuda bir şeyler yapmaya çabalamış bir birey olarak çabalamanın getirdiği bir vicdan rahatlığını hissettim.

Bence bu konuda sorumluluk almak ve elini taşın altına sokmak bir oyuncunun yeteneklerinin yanında çok değerli bir özelliği. Ben sizin bu tarafınızı da tanıdığım için çok mutlu olduğumu söyleyebilrim. Seyyar’a dönecek olursak; Seyyar Puhu Tv’de yayınlanıyor. Puhu Tv diğer dijital platformlara kıyasla biraz daha sansür uygulayan bir platform. Yasin’in hikayesi iki bölümdür çok fazla sansür kurallarına takılacak gibi değil ama Çiğdem’in hikayesi biraz sansür alabilecek gibi duruyor. Bu durumdan yola çıkarak televizyonda da dizisi devam eden bir oyuncu olarak dijital platformları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şuan evet aynı anda Fox Tv’de Kefaret dizisinde Meltem karakterini canlandırıyorum. Seyyar ile de ilk dijital işimi yapmış olmak beni çok mutlu ediyor. Süre olarak tabii ki dijitalin çok fazla avantajı var. Daha kısa süren bölümlerde hikayeyi daha efektif anlatabiliyoruz. Ayrıca sinema filmi gibi hikayenin ilk bölümünden son bölümüne sahip olmak büyük bir avantaj. Ana akımda ise haftalık öğreniyoruz bir sonraki bölümü. Dijitalin bu noktada oyuncu olarak hazırlanmayı kolaylaştıran bir yanı var.

Açıkçası, sorunuza  gelecek olursak ne dijital ne televizyon. Aslolan  özgün hikaye! İçerik çok önemli. Hikaye iyiyse ister  televizyona verin ister dijital platforma ister Youtube’a koyun fark etmez. Hikaye güzelse kendini duyuruyor, izleyicisini kendi buluyor. Bu nedenle televizyon ya da dijital diye ayırmaktan ziyade iyi hikayemiz olması gerektiğine inanıyorum.

Hikaye demişken Seyyar’ın hikayesi hakkında konuşmak istiyorum.The Magger okuyucularından Seyyar’ı izlemeyenler  olabilir. İlk iki bölümü izledik evet ama senaryo teknik olarak nerede fark yaratıyor.  Nerelerde ayrışıyor ya da kırılmalar yaşanıyor? Henüz izlemediğimiz  hikayeden ayrıntı veremeyiz ama teknik açıdan bu konularda bizi nasıl bir serüven bekliyor onu açıklayabilir misiniz?

Kendi karakterim özelinden başlayacak olursam, Twitter’da , televizyonlarda her gün gördüğümüz kader mahkumu diyebileceğimiz travmalar yaşamış bir kadının mücadelesini göreceğiz. Çocukluklarından bu yana yüzlerce darbe yemiş olmalarına rağmen iyi insanlar olma mücadelesi veren bir çiftin, Yasin’in ve Çiğdem’in serüvenini izleyeceğiz.Kısaca iyi insanların ayakta kalma mücadelesi diyebilirim.

Özge Özacar, Çiğdem, Seyyar | Fotoğraf: Puhu TV

Bir de tabii ki bence Seyyar dizisiyle akıllarımıza hepimizin müptelası olduğumuz seyyar lezzet ustalarımız gelecek. Sizin theMagger okuyucuları ile paylaşabileceğiniz İstanbul’da favoriniz olan seyyar lezzet duraklarınız var mı?

Karaköyde balık ekmek yemeye bayılırım. Seyyar olarak orada vapur iskelesinin orada harika balık ekmek yapıyorlar.  Seyyar lezzetler dışında mekan olarak da Çukurcuma’da 49’u çok severim. Karaköyde Mom’s var; bayılırım. Beşiktaş’ta Gün Bakery harikadır! Kapalıçarşı’da bir lahmacuncum var mesela.

Fenerbahçeliyim ve maça gitmeyi çok severim. Stat önünde bulunan  seyyar ustaları çok severim. Köfte ekmek de yerim nohut pilav da. Ayaküstü muhabbeti çok severim. Semtlerin ruhunun yemek kültüründen geldiğine çok inanırım. Ve yemek yemeği de çok severim. Haritalarım lezzet noktaları ile doludur.  Bir şehri gezerken o kültürü ya da dönemi hissettiren tarihi lezzetleri, esnaf ruhunu çok kıymetli buluyorum. İzmir’e dizi çekmek için geldiğimizde de tüm önerilen lezzet duraklarına gittim. Bence bir şehir ile tanış olabilmenin en güzel yolu mutfaklarından geçiyor.

Ben de bu konuda size katılıyorum. Kesinlikle mutfak kültürünü keşfetmeden bir şehri keşfetmek mümkün değil diye düşünüyorum.

Benim size soracağım sorularım bu kadar. Samimi sohbetiniz için tekrar çok teşekkür ediyorum benim açımdan çok keyif aldığım bir zaman dilimi oldu. Seyyar dizisinin ve sizin oyunculuk yolculuğunuzun başarılarla dolu olmasını diliyorum. Heyecanla gelecek bölümleri bekliyorum.

Kapak Fotoğrafı: Puhu TV

İlginizi çekebilir: Rahime Taydaş Ergün’den Şahsiyet

İstanbul’un Özlenen Müzik Durakları: Dans, Müzik, Enerji!

Eski fotoğraflara, telefonunuzda kayıtlı olan videolara ne sıklıkla geri dönersiniz? Özlenen günlerin anıları, son bir yıldır belki de daha önce hiç olmadığı kadar anlamlı… Eğer her an ruhunu dinleyen ve kendini müziğe bırakanlardansanız, o anıların arasında kalabalık konser mekanlarında çekilmiş fotoğraflar, sahnedeki sanatçının en sevdiğiniz şarkıyı söylediği videolar da büyük bir yer kaplıyordur. Özlediğimiz günlerde ve gecelerde, o gecelerin anılarında, İstanbul’daki sayısız konser mekanının, sayısız sahnenin izleri var. Bu konser mekanlarının birçoğuyla geçtiğimiz haftalardaki Jam Session konserleri sayesinde sanal da olsa yeniden buluştuk. En kısa zamanda sahnenin önüne, kalabalıkların arasına ve müziğin kalbine fiziksel olarak geri dönmeyi umuyoruz. Beyoğlu’nun, Kadıköy’ün, Bomonti’nin özlediğimiz sahnelerini anımsamak ister misiniz?

Jam Session

Beyoğlu’nun Özlediğimiz Konser Mekanları

Önce mekanın giriş kapısının önünde, ardından yer kapabilmek için erkenden girdiğimiz boş salonda beklerken sahne önünde oluşmaya başlayan ufak kalabalıklar, arkadaşlarımız ve onların arkadaşlarıyla ya da konserden konsere gördüğümüz ‘konser arkadaşlarımızla’ edilen konser öncesi sohbetler… Ardından performansın başlamasına dakikalar kala uğradığımız barda, yıllardır görmediğimiz birini görüp, aynı grubun hayranı olduğumuzu keşfetmeler… Ruhumuzu dinleyip iş çıkışı eve değil, konser mekanlarına akın ettiğimiz günler bir yıldan fazladır askıya alınmış olsa da, tanımadığımız insanlarla omuz omuza, dirsek temasında aynı müziğin ritmine kapıldığımız günlerin heyecanı içimizde capcanlı.

Salon İKSV | Jam Session Konserleri, 2020: Brek | Fotoğraf: Onur Doğman

1999’da kapılarını açan ve 2000’lerin başında Asmalımescit’in canlanmasına büyük katkıda bulunan, Beyoğlu geceleriyle özdeşleşmiş mekanlardan Babylon, İstanbul’un alternatif müzikle, cazla ve dünya müziğiyle buluşma noktalarından en önemlisi. Babylon birkaç yıl önce Beyoğlu’ndan ayrılmış olsa da, Bomontiada’daki yeni mekanında gece hayatını renklendirmeye devam ediyor. En kısa zamanda Bomontiada’nın avlusunda buluşup, hafta içi – hafta sonu demeden iyi müzikle buluşmak için sabırsızlanmamak elde değil. Beyoğlu deyince akla gelenlerden bir diğeri ise elbette Salon İKSV. 2019-2020 sezonuna 10. yıl kutlamalarıyla merhaba diyen Salon, ikinci on yılına umduğu gibi başlayamamış olabilir. Fakat Jam Session konserleri ve çeşitli platformlarda canlı yayınlanan performanslar aracılığıyla yine de dinleyicisiyle buluşabilmesi sevindirici. İKSV’nin Şişhane’deki binasının giriş katında bulunan ve yıllardır indie, alternatif rock ve caz müziğin yıldızlarını konuk eden, İstanbullu dinleyiciye yepyeni keşifler yaptıran Salon, özlediğimiz Beyoğlu gecelerinin vazgeçilmezlerinden biri.

Salon İKSV | Jam Session Konserleri, 2020: Jakuzi | Fotoğraf: Onur Doğman

Beyoğlu’nun farklı müzik türleriyle özdeşleşmiş konser mekanları da, farklı atmosferlerde müzik dinleme imkanları ve farklı deneyimler yaşatmalarıyla farklı özlemleri getiriyor. 2002 yılından beri Galata Kulesi’nin yanı başında bulunan Nardis Jazz Club, İstanbul’da gerçek anlamda bir caz kulübü deneyimi yaşatan sayılı mekanlardan. Türkiye caz sahnesinin önde gelen sanatçıları ve topluluklarının samimi bir ortamda müziklerini icra ettiği Nardis’in masalarında oturup caz standartlarının, doğaçlamaların ve sürprizlerin tadını çıkarmak, geceyi daima sakin, huzurlu ve ilham verici kılıyor. Yıllar boyunca indigo olarak sabahlara kadar eğlendiğimiz ve elektronik dans müziğinin ruhuna kapıldığımız, Mısır Apartmanı’nın altındaki geniş mekan ise 2018’den beri Anahit Sahne adıyla hayatımızda. Adını Çiçek Pasajı efsanelerinden, akordeon sanatçısı ve oyuncu Madam Anahit’ten alan bu mekan, bugün dünyanın farklı köşelerinden gelen heyecan verici konuk dj ve gruplarıyla İstanbul’da elektronik müziğin akla gelen ilk adreslerinden biri. Beyoğlu gecelerinin yıllar öncesinden gelen eğlence geleneğinden ve nostaljisinden beslenip, bunu modern çağa uygun hale getirdiğini söylemek mümkün.

Beyoğlu mekanları deyince asla unutmayacağımız, gençliğimizin en keyifli zamanlarını geçirdiğimiz 2018’de kapanan Garajistanbul‘u ve 2019’da kapanan Roxy‘i de bu yazıda anıyoruz.

Kadıköy’ün Özlediğimiz Konser Mekanları

2010’ların ortasından beri İstanbul’un gece hayatının merkezi tamamen kaymış olmasa da, kentin iki yakası arasında eşit dağılmaya, Kadıköy ve Moda’daki konser mekanları, heyecan verici bir yükseliş yaşamaya başladı. Kadıköy’ün gece hayatında sokak biraz daha öne çıkıyor, mekanların içleri kadar önleri de kalabalık olabiliyor sanki. Herkesin zamanla birbirini daha çok tanıdığı, bir mahalle buluşması kıvamında geçen bu sokak sohbetleri, mekanların içinde müzik ve dansla daha da zenginleşiyor. Kadıköy’de bir mekandan çıkıp diğerine geçmek daha kolay, her şey daha samimi sanki.

jam session evrencan gündüz
Kayıkhane | Jam Session Konserleri, 2019: Evrencan Gündüz

Kadıköy’ün en eski konser mekanlarından biri olan, Kadife Sokak’taki Arkaoda‘nın tarihi 1999 yılına dayanıyor. Her daim ana akım işlerden uzak, yeniyi ve farklıyı arayan bu küçük ve samimi mekandaki konserler, dj setler ve partiler, bahçesindeki sohbetlerle de onu İstanbul gece hayatının en sevilenlerinden biri yapmaya yetiyor. 2016 yılında, Arkaoda’nın ardındaki ekibin bir diğer girişimi olarak açılan Bina ise, Kadife Sokak’taki eğlence ortamına ve gece hayatına tam anlamıyla kat çıkıyor. Her bir katında farklı bir şeyler vadeden bu mekanda sadece konserler ve dj setler değil, sergiler, konuşmalar, havuz başı sohbetleri ve partiler de bulmak mümkün oluyor. Özlemini hissettiğimiz en tatlı detay ise, birbirine birkaç adım mesafedeki bu iki mekan arasında yürürken, sokaktaki ortamın bir parçası olmak ve tanıdık yüzlere selam vermekten, o kısa yürüyüşün saatler sürmesi. Kadıköy en çok özlediğimiz mekanları arasında ayrıca Moda’daki Kayıkhane de var. Moda iskelesindeki, 35 yıldır kullanılmayan kayıkhaneden dönüştürülen bu geniş ve ferah mekan, özellikle Türkiye’den sevilen sanatçıların kalabalıklarla buluştuğu favori mekanlarımızdan biri.

Kayıkhane | Jam Session Konserleri, 2019: Fatma Turgut

Tabii akla bir de Kadıköy’ün, Moda’nın, Caferağa’nın, Bahariye’nin ara sokaklarına gizlenmiş, sıcak ve samimi atmosferleriyle gündüz de kapıları yemek yemeye, kahve içmeye gelenlere açık, geceleri türlü etkinliklerle daha da renklenip hareketlenen mekanlar geliyor. Moda’daki Aksi, beş katlı binasında bar, mutfak, atölye ve ferah bir teras barındıran Mecra ve Kadıköy’de blues müziğin adresi olan Ağaç Ev. Diğer yandan Kadıköy mekanları ve gece hayatı sürprizlerle dolu. Öyle ki, tiyatro oyunlarıyla özdeşleştirdiğimiz ve sessizce oturmaya alışık olduğumuz iki mekan, Moda’daki Moda Sahnesi ve Ataşehir’deki DasDas, sık sık koltuklarını katlayıp, kapılarını tek yürek olduğumuz, hep bir ağızdan şarkılar söylediğimiz konserlere de açıyorlar.

İstanbul’un özlediğimiz konser mekanlarına bir an önce kavuşmayı umuyoruz. Yakında yeniden sahnelerde, avlularda, sokaklarda, kalabalıkların içinde olalım istiyoruz. Ama o zamana kadar sevdiğimiz mekanlar ve sanatçılarla dijital platformlarda ve sosyal medyada yayımlanan canlı performanslar aracılığıyla buluşmaya, onları izlemeye ve destek olmaya devam!

Sizin Beyoğlu veya Kadıköy’de gerçekleştirmeyi özlediğiniz gece hayatı ritüelleri, özlediğiniz konser mekanları hangileri?

İstanbul’un En İyi Pizzacıları: Beyoğlu’ndan Emirgan’a!

Hepimizin ortak noktasıdır pizza, sevmeyenine genelde çok az rastlanır. Pizza herkesin vazgeçilmezlerinden olunca, haklı bir arayış başlıyor ve akıllara şu soru düşüyor: “En iyi pizza nerede yenir?” Pizza tutkunlarına dolu dolu bir liste hazırladık. İstanbul’un en iyi pizzacıları listemize giren mekanları da sizler için yazdık.

İstanbul’un En İyi Pizzacıları

Piccola Pizzeria, Arnavutköy [[konum_16]]

Sizleri Arnavutköy’ün tatlı mı tatlı İtalyan’ı Piccola Pizzeria ile tanıştıralım. Küçük ama bir o kadar da samimi olan mekanda pizza hamurları günlük hazırlanıyor ve elle açılıyor. Klasik ve kendi tarifleriyle geliştirdikleri pizzaların yanı sıra iki çeşit Calzone seçeneğine de yer verilen menüde favorimiz: Calzone Piccola oldu. Ricotta, ıspanak, domates, beyaz soğan, parmesan ve mozzarella malzemeleriyle bu “kapalı pizza” sizlerin de favorisi olmaya aday.

Instagram

The Artisan Craft, Moda [[konum_17]]

Hamur bir pizzanın lezzetini ortaya çıkaran en önemli unsur. Moda, Ağabey sokakta yer alan The Artisan Craft, pizza hamurlarında hiçbir katkı malzemesi kullanmıyor ve elde açılan bu lezzetli pizzalar taş fırınında pişirilerek İtalyan rüzgarlarını Moda’ya taşıyor. Kiraz ağacında tütsülenerek hazırlanan dana bacon, domates sos, özel pesto sos, soğan, zeytin, taze kekik ve mozzarella peynirinden oluşan Füme favorimiz. Eğer karar vermekte zorlanırsanız, kendi pizza kombinasyonunuzu yapabileceğinizi de hatırlatmak isteriz.

Instagram

Brio, Zekeriyaköy [[konum_18]]

Brio, Zekeriyaköy’ün gizli kalmış cevheri. İngiltere’nin başarılı İtalyan restoran zincirlerinden biri olan Brio, İstanbul’da da ince hamurlu pizzaları, özel soslu makarnaları ve şarap menüleriyle lezzetli serüvenini sürdüyor. Yolunuz Zekeriyaköy’e düşerse; keçi peyniri, patlıcan, mantar, biber, domates sos, mozzarella, zeytin, enginar kalbi, fesleğen sos ve roka bileşenlerinden oluşan Primavera pizzayı mutlaka deneyin.

Instagram

Antica Locanda, Arnavutköy [[konum_19]]

Arnavutköy’de Milano rüzgarları esiyor. Milanolu şef Gian Carlo Talerico, restoranı Antica Locanda’nın menüsünde pizza ve geleneksel İtalyan mutfağının eşsiz lezzetlerine yer veriyor. Domates sosu, mozzarella, kara midye, kum midye, kalamar, karides, sarımsak ve kekikten oluşan deniz kokulu Frutti Di Mare favorimiz. Bir diğer favorimiz ise tabii ki Tiramisu.

Instagram

Pizza Napolist, Maslak [[konum_20]]

Pizza Napolist, Maslak’ın Napoli usulü, doğal mayalı pizzalar yapan pizzacısı. Pizzaya dönüşmeden önce 48 saat dinlendirilen hamurlar Napoli’de özel olarak üretilen taş fırında pişiriliyor. Maslak 1453 içinde yer alan mekanın en sevilen lezzetlerinden biri de: Dana Kaburgalı pizzası. Ağır ateşte pişirilen kaburga eti, karamelize soğan, parmesan, mozzarella, fesleğen ve zeytinyağı ile bir araya geliyor. Pizza sonrası kızarmış Nutella’ya da şans verebilirsiniz.

Instagram

Pizza Moda, Moda [[konum_21]]

Moda Leylek sokakta yer alan Pizza Moda, ekstra ince hamurlu New York stili pizzalarıyla lokal pizzaseverleri New York’a ışınlıyor. Somon füme, kapari, kırmızı soğan, dere otu, özel mare sos, domates sos ve mozzarella bileşenlerinden oluşan Pizza Salmone, isli ve karakteristik bir lezzet sunuyor. Mekanda ayrıca vegan ve vejetaryen seçenekler de yer alıyor.

Instagram

The Upper Crust, Çeşitli Mekanlar [[konum_13]]

Bebek ve Maslak şubelerinde kokusu tüm mahalleyi saran pizzalarıyla adından söz ettiren bir restoran. Vegan ve glutensiz pizza seçeneklerinin de yer aldığı Upper Crust’ta bizim favorimiz The Harvard Street pizza oldu. İncecik ve çıtır hamuru üzerine taze sarımsak, rende ve taze mozarella, dilim domates ve taze fesleğenin bir araya gelmesiyle enfes bir pizza ortaya çıkıyor. Pizzanın üzerine tatlı yemeyi sevenlerdenseniz, San Sebastian Cheescake’i de denemek isteyebilirsiniz.

Instagram

Odun Pizza, Etiler [[konum_10]]

İki gün süren bir mayalanma sürecinin ardından dinlendirilen hamurlarla yapılan pizzalar, 400 derecede meşe odununda pişiyor. Hafif olan ve şişkinlik hissi yaratmayan pizzalar o kadar çeşitli ki herkes için bir seçenek mevcut. Enginarlı ve kuşkonmazlı, dört peynirli vejetaryen seçenekleri, etten vazgeçemeyeneler için sucuklu, bonfileli çeşitleri ve bizce geleneksel tadı modernize eden kokoreçli pizzasıyla Etiler’de en sevdiğimiz pizzacılar listesinde yerini alıyor.

Instagram

Pizza Locale, Çeşitli Mekanlar [[konum_22]]

Pizza Locale: Bağdat Caddesi, Koşuyolu, Ataşehir ve Moda’nın yanı sıra İstanbul dışında da birçok lokasyonda pizzaseverleri ağırlamaya devam ediyor. Menüde bir normal boy, bir de “Süper” boy seçenekler yer alıyor. Eğer sosis ve cheddar ikilisinden hoşlanıyorsanız Süper Sosisli’yi mutlaka denemelisiniz. Pizza Locale’e gittiğinizde ziyafetinizi tatlılardan biriyle sonlandırmayı unutmayın. Hepsi birbirinden güzel ama biz en çok içerisinde çikolata ve muz olan bir kapalı pizza Çikolata Calzone’yi çok seviyoruz.

Instagram

İlginizi Çekebilir: Naz Kavas’dan Mekan Keşifleri

Miss Pizza, Çeşitli Mekanlar [[konum_3]]

Şişhane, Cihangir ve Etiler’deki şubelerinde lezzet dolu pizzalarıyla herkesin dilinde olan Miss Pizza, kesinlikle favorileri pizzacılarımız arasında yer alıyor. Küçük ve sevimli mekanın porsiyonları bir hayli büyük ve pizzaların her biri, girişte gördüğünüz odun fırınında hazırlanıyor. Truffle yağı ile marine edilmiş kestane mantarı, Porçini mantarı, gorgonzola ve mozzarella peyniriyle hazırlanan Pizza Funghi’yi tavsiye ediyoruz.

İlginizi Çekebilir: Istanbul Flaneur’den Pera Mekanları

Pizano Pizzeria, Ortaköy [[konum_12]]

Pizano Pizzeria, Ortaköy’ün, İtalya’daki sokak arası pizzacılarına benzeyen sevimli küçük dükkanıyla ve taş fırınlarda pişirdiği lezzetli pizzalarıyla vazgeçilmezlerimiz arasına giriyor. Menüsünde pizzadan başka herhangi bir yemek olmayan Pizano’da, Primavera (peynirsiz pizza), Salmone (somon füme, kapari, krem peynir, mozarella) gibi farklı çeşitleri de deneme şansınız bulunuyor.

Instagram

Pizzeria Pera, Beyoğlu [[konum_14]]

Asmalımescit’in ara sokaklarından geçerken, burnunuza mis gibi bir pizza kokusu gelirse Pizzeria Pera’nın yakınlarda olduğundan emin olabilirsiniz. Taze malzemeler kullanarak hazırladığı, taş fırında ve odun ateşinde pişmiş pizzaları ve ev sıcaklığını aratmayan ortamıyla bizce burası, favori Pera mekanları listenize girmeye aday. Pizza malzemelerinin çoğunu İtalya’dan geliyor olması da mekanı özel kılan bir detay. Pizzeria Pera’nın her damak tadına hitap eden, çeşit çeşit pizzaları var ancak bizim önerilerimizi merak ediyorsanız; soğan, füme dana eti, mantar ve yeşil biberli Affumicati ile mekanın Kuzey İtalya tarzında hazırladığı Calzone.

Instagram

Paps Italian, Çeşitli Mekanlar [[konum_4]]

Paps Italian, Napolili şef Luigi Mariconda tarafından 2015’te ilk olarak Tarihi Fransız Geçidi’nde kapılarını açmasının ardından Emaar Square Mall’da ikinci şubesiyle İstanbulluları İtalyan lezzetleriyle buluşturmaya devam ediyor. Eğer yolunuz Paps Italian’a düşerse ricotta peyniri, krema, karides, kalamar, pesto soslu çeri domates ve roka ile hazırlanan Pizza Con Gamberi E Calamari’yi denemek isteyebilirsiniz.

Instagram

400 Derece, Teşvikiye

Teşvikiye’de yer alan 400 Derece adlı sempatik pizzacı, açıldığı günden itibaren mahallelinin ilgisini çekmeye devam ediyor. Domates sos, mozzarella, bonfile dilimleri, parmesan ve roka ile muhteşem bir lezzete ulaşmış Pizza 400 Derece ve bizim gibi kıymalı her şeyi çok sevenler için yaratılmış; domates sos, mozzarella, kıyma, mantar, fasulye, taze soğan, jalapenolu Pizza El Paso çeşitleri şimdilik favorilerimiz oldu. Bir de diğer pizzacılardan farklı olarak burada kendi “favori” pizzanızı da yaratabiliyorsunuz, olur da menüdekilerden farklı bir şey yemek isterseniz aklınızda bulunsun.

Instagram

İlginizi çekebilir: İrem Bali‘den Lokanta Kru

49 Çukurcuma, Çukurcuma [[konum_5]]

Adından da anlaşıldığı gibi Çukurcuma’da bulunan 49 Çukurcuma; yüksek tavanı ve taş duvarlarıyla mekana girdiğiniz anda etkiliyor sizi. Tabii buna muhteşem pizza kokusu eklenince bol bol pizza yenmesi haliyle kaçınılmaz oluyor. 20’ye yakın pizza çeşidiyle 49 Çukurcuma, pek sevdiğimiz Turnacıbaşı Sokak’a renk ve lezzet katıyor. Pepperoni, Pizza 49 çeşitleriyle ve kendi yapımları şaraplarıyla bizim en iyi pizzacılar listemizde ön sıralarda yer alıyor.

Instagram

Pizza Emirgan, Emirgan [[konum_6]]

Emirgan’a yolunuz düşerse ve canınız pizza çekiyorsa sahil hattından sizlere bir önerimiz var: Pizza Emirgan. Taş fırında hazırlanan kapalı ve açık pizza seçenekleri ve benzersiz tatlılarıyla bizi her zaman mutlu eden Pizza Emirgan’da en sevdiğimiz lezzet ise Pancar & Keçi Peynirli pizza. Pancar püresi, keçi peyniri, mozzarella peyniri, sarımsak, fesleğen ve zeytinyağı ile hazırlanan bu lezzeti siz de denemek isteyebilirsiniz.

Instagram

Kapak Fotoğrafı: Kelvin T (unsplash.com)

İlginizi Çekebilir: İstanbul Flaneur’den İstanbul’un En İyi Burgeri

Jam Session Salon İKSV’de: Müziğin Birleştiren Gücü Evinizde

Konserlerden ve müzik festivallerinden uzak geçirdiğimiz bu yılın sonuna yaklaşırken, Salon İKSV’de müzik dinlemenin keyfi sanal da olsa geri dönüyor: Özlediğimiz Jam Session konserleri, Salon İKSV’de gerçekleşecek canlı performanslarıyla, 15 Kasım’dan itibaren bir ay boyunca her Pazar 21:00’de The Irish Spirit hesabında!

Eve kapandığımız koca bir yıl geride kalırken düşünelim; en çok neyi özledik? Plan yapmadan yola çıktığımız, yepyeni şehirlerin sokaklarında kaybolduğunuz seyahatleri mi? Kalabalık festivallerde, en sevdiğimiz şarkı çalınca hiç tanımadığımız insanlarla birlikte, tek yürek olup zıplamayı mı? Yoksa sadece, sağlığımızdan endişe etmeden tüm sevdiklerimizle birlikte eğlenmeyi mi? Belki de hepsi… En özlediklerimizden biri de haftanın ortasındaki sıradan bir günde iş çıkışında ya da hareketli bir cumartesi gecesinin ortasında Şişhane’nin yolunu tutup Salon İKSV‘ye gitmek. Şimdi güzel haberi tekrarlayalım: Biz Salon İKSV‘ye gidemiyoruz belki… Ama Salon, evimizin salonuna geliyor!

Birkaç sezondur şehrin farklı mekanlarındaki konserlerle takip ettiğimiz Jam Session konserlerinin, Salon İKSV‘den yapılacak canlı yayınlarla @theirishspirit Instagram hesabından yayınlanacak olması harika haber. Konserler 15 Kasım‘da 21:00‘de Jakuzi ile başlıyor ve önümüzdeki haftalarda da pazar günleri devam ediyor: Elz and the Cult (22 Kasım), Brek (29 Kasım), Ikaru (6 Aralık) ve Islandman (13 Aralık). Yani post-techno, indie electronic, post-punk, goth-pop, synth-folk, indie rock, progressive rock gibi alt türlerin hangisine kendinizi yakın hissediyorsanız, Jam Session konserleri o telden çalacak gibi gözüküyor. Sahnedeki ne tür müzik olursa olsun, Salon‘da elimizde kadehlerimiz, kendimizi müziğin ritmine bıraktığımız o geceler, önümüzdeki pazar gecelerinde @theirishspirit hesabı aracılığıyla evlerimizde olacak.

Jakuzi | Fotoğraf: Onur Doğman

Jam Session‘ın Salon İKSV’den canlı yayınlanacak konser serisinin ilk konuğu olan Jakuzi‘nin ünü Türkiye sınırlarını aşmış durumda. Yurt dışında da oldukça beğenilen, Türkiye’nin en çok ses getiren bu darkwave, synth-pop grubu Jam Session‘ın bu yeni sezonu için de muhteşem bir başlangıç olacak!

Elz and the Cult, ilk canlı performanslarını 2015’te yine Salon İKSV’de, sezon açılış konserinde vermiş bir gotik-pop, dark-wave grubu. Özellikle I Did This to Myself adlı teklilerini dinlemenizi önerdiğimiz grup, eminimiz bir kez daha kışın hüznünü hissettiren, sürprizli bir performans verecek.

Brek | Fotoğraf: Onur Doğman

Salon İKSV, birkaç yıl önce Brek‘i ve müziğini “synthwave’den post-punk’a doğru uzanan bir yatak odası popu” olarak tanımlamıştı. Tv Juice uzunçaları ve Mikrodalga Sürfü albümü gibi, nükteli isimlere sahip işleriyle tanınan müzisyen, daha önce sevilen bir diğer grup Palmiyeler’in prodüktörlüğünü yapmıştı.

Ikaru ise bir elektronik müzik ikilisi; elektronik tınıları akustik enstrümanlarla birleştirerek ambient ve saykedelik techno diyebileceğimiz bir müzik yapıyorlar. İlk EP’leri Enkidu‘yu özellikle dinlemenizi öneririz.

Son olarak Islandman… Onları anlatmaya gerek var mı? Sizin de daha önce Salon İKSV ve (bu yıl da konukları arasında yer aldıkları) İstanbul Caz Festivali başta olmak üzere İstanbul’daki birçok mekanda ve etkinlikte dinlediğinize emin olduğumuz grup, İstanbullu müzisyen ve prodüktör Tolga Böyük’ün bir hayal âleminin hikayelerini bestelediği, kurmaca bir karaktere büründüğü elektronik-akustik üçlü. Islandman, elektronik yapılar ve etnik ritimleri, dalgın gitarlar ve şamanik dokunuşlarla birleştiriyor ve sizi dansa davet ediyor – Salon İKSV’de olmasa da, evinizin salonunda…

Teşekkürler The Irish Spirit, özlendin Jam Session ve Salon İKSV!