“Venedik Belediyesi’ni Maltepe Belediyesi’ne ver, betonla dolabilir o kanallar.” – Antonio Cosentino

“Biz canlıların cehennemi gelecekte var olacak bir şey değil, eğer bir cehennem varsa, burada, çoktan aramızda; her gün içinde yaşadığımız, birlikte, yan yana durarak yarattığımız cehennem. İki yolu var acı çekmemenin: Birincisi pek çok kişiye kolay gelir: cehennemi kabullenmek ve onu görmeyecek kadar onunla bütünleşmek. İkinci yol riskli: sürekli bir dikkat ve eğitim istiyor; cehennemin ortasında cehennem olmayan kim ve ne var, onu aramak ve bulduğunda tanımayı bilmek, onu yaşatmak, ona fırsat vermek.” – Italo Calvino, Görünmez Kentler (Extramücadele’nin Okuyan Kütüphanesi’nden bir paragraf)

IMG_0506

İzmir değişmez, Kordon değişmez senelerdir. İstanbul’da yaşayan İzmirliler olarak sürekli şikayet ederiz,”Hep aynı hep aynı, yeni hiçbir şey yok!” Bir yandan da İzmir’in hep sonunda dönmek istenen ev, sevgili ev olmasının sebebi budur aslında. Kimse yerinden edilmez, herkes oradadır. İstanbulla karşılaştırıldığına yaşam, İzmir’de değişmeden, sakince sürüp gider. Halbuki İstanbul, insanı heyecanlandırır; sürekli değişim, yenilenme halindedir. Yapacak çok şey, görecek, takılacak yeni çok mekan vardır.

Başka bir taraftan bakıldığında ise manzara o kadar eğlenceli değildir. Burada değişim adil değildir ve genelde toplumsal refah getirmez. İstanbul’da Boğaz kenarında ya belediyenin içkisiz Beltaş’ına oturabilirsin ya da ultra lüks mekanlara. Çalışman, yükselmen, bir tabak makarnaya iyi bir para harcaman gerekir bu şehirde belli mahallerde deniz kenarına hakkın olabilmesi için. Periferininse denize hakkı yoktur. Her şeye hakkı olan tek şey, inşaattır. Tarlabaşına da el atar, Sulukule’ye de. Beton bir sel gibi önüne çıkanı alır götürür.

FullSizeRender (2)

SALT Yazlık-Şehirlinin Kolonisi sergisi hakkında yazdığım yazıda da bahsetmiştim; İstanbullular Çeşme’ye el attığından beri yazlarımız endişe doldu. İstediğin plaja giremezsin, bu sınırı aştığında o kuma basamazsın, o iskele artık senin değil, beach clubın malı. “…yakın gelecekte ne işe yarayacakları üzerine sayısız kurgu üretebileceğimiz yazlıklara bakmanın artık tam zamanı” deniyordu serginin basın bülteninde. Uzun lafın kısası, inşaat seli, yazımızı-kışımızı, anılarımızı alıp götürüyor… Bu felaketin önüne geçmek ise şimdilik mümkün görünmüyor.

IMG_0509

Anne Ben Beton Dökmeye Gidiyorum

beton afiş

Cüretkar politik işleriyle tanınan Extramücadele (Memed Erdener) ve yıllardır İstanbul’un periferisinde fotoğraflar çeken sanatçı Antonio Cosentino, Studio-X’te Anne Ben Beton Dökmeye Gidiyorum sergisinde bir araya gelerek bu şehirde her yanımızı saran betona sert bir eleştiri getiriyorlar. Serginin afişi için Antonio Cosentino, Erdener’in önerisiyle ayağına beton dökülmüş bir karakter çizmiş. İkili, referansı bir Zeki-Metin filminden alıyorlar; filmde, mafya üyeleri boş bir peynir tenekesine beton döküp kurbanlarının ayaklarını tenekeye sokuyor ve sonra kuruyan betonla kurbanları denize atarak idam ediyorlar. Cosentino ile Erdener de beton ile toplumsal hafızanın idam edildiğine inanıyorlar. Yeni inşaat kültürünün temsilcisi beton, anıların, kültür farklılıklarının üzerine dökülüyor ve her yeri, herkesi tek düze, estetiksiz, zevksiz bir hale getirerek ruhları, kişilikleri çalıyor. Bu felaketi gözlerimizin önüne seren sergi için Antonio Cosentino, değişeceği, kaybolacağı endişesiyle gezdiği periferide yıllardır çektiği 50.000 fotoğrafın bir kısmını bizimle paylaşarak İstanbul Atlası’nı oluşturmuş ve bize bir hatıra deposu sunmuş. Extramücadele ise fotoğraflarda gördüğümüz, İstanbul’un 5-10 yıl önceki halini “hatıra” haline getirenlere sert bir dille öfkesini sunmuş. Antonio Cosentino, bu konseptteki sergilerde izleyenlerin genelde çarpık yapılaşma mesajını aldığını, ama aslında vermek istedikleri mesajın bundan çok daha fazlasını olduğunu belirtiyor. Sergideki işler; sosyolojik, kültürel ve estetik açıdan farklı konulara dokunuyor. Serginin mesajları olarak İstanbul’da 6-7 Eylül’de başlayan tahribatının Yeni Türkiye ile zirveye çıkmasını da okuyabilirsiniz, rant aşkının tek boş-yeşil alan bırakmayarak estetiksiz binalar dikmesini de.

IMG_0641

Antonio Cosentino İstanbul Atlası’nı oluşturan fotoğraflarının yanında serginin ortasına peynir tenekesinden bir banliyö treni yerleştirmiş. Sanatçının teneke kullanmasının sebebi ise tenekenin süreklilik olgusu: Teneke, periferide bir süreklilik arz ediyor. Kapının önüne koyarsanız, 5 dakika içinde biri gelip alıyor ve belki dış cephe kaplama malzemesi oluyor, içine tahta çakılıyor kova oluyor, kesiliyor faraş oluyor diyor Cosentino. Teneke, İstanbul’un periferisi gibi sürekli kılık değiştiriyor; belki o peynir kutusu tanınmaz hale geliyor ama hala orada duruyor… Cosentino’nun sürekli yol alan ama malzemesi aynı kalan banliyö treni gibi.

IMG_0640

Cosentino’nun peynir tenekesinden yapılma bindiğimiz alametinde kıyamete doğru giderken geçilen yollarda çocuklara hiç yer kalmıyor. Extramücadele, binalardan, kaçak yapılardan nefes alacakları park bırakılmayan çocuklar için parklar tasarlamak istemiş; fakat parklara sıkışıklıktan yer olmadığı için havada duran 3 küre ile temsili parklar yapmış. Extramücadele’nin milli eğitim, milli din ve milli iradeye dokundurmalar yapan Okuyan Kütüphane, Çoklu Tapınak ve Milli Zort küreleri, çocuklar için hayal etmesi güzel, ideal bir dünya yaratıyor. Sürekli Beatles şarkılarının çalındığı, en güzel kitaplardan en güzel paragrafların okunduğu bu kürelerde çocuklar, hayatımızı dar eden büyük milli kavramlarla Extramücadele’nin deyimiyle osura osura dalga geçiyorlar.

poster

Betona Bulaşıyor Muyuz?

Sergiyi gezerken insan kendini sorguluyor; “Ben bu işin ne kadar parçasıyım?” Bir süredir, birilerine kızmak hepimize (haklı olarak) kolay geliyor. Ama biz kendimize dönüp bakabiliyor muyuz? İlk İstanbul Tasarım Bienali’ne “Hassas Ritim” işiyle katılan modacı Bahar Korçan, o dönem taşındığı Galata’nın gerçek sakinlerine video enstalasyonları ile yer vererek mahalledeki dönüşüm ve sancıları hakkındaki fikirlerini bize aktarmıştı. Korçan bu sancılara yer veriyordu ama bu sancının bir sebebi de kendisi, kendi pahalı butiği değil miydi mesela? Kültür tahribinden şikayet ederken o yeni açılan şık alışveriş merkezine en önce girip, Karaköy’deki “in” mekana koşarak gitmiyor muyuz? Mesela güzelim Balat’ın değişmesini istemezken, ünlü işletmeci x oraya mekan açsa gitmeyecek miyiz? Kendi açımızdan bu soruların bir cevabı, doğru reçetesi yok aslında. Sadece üzerine kafa yormak için ev ödevi… Şimdi siz tamamlayın; İstanbul’da değişmeyen tek şey… Kaos, değişim, inşaat?! 27 Şubat’a kadar Studio-X’teki sergiyi ziyaret edip Antonio Cosentino ve Extramücadele’nin işlerinden fikir alabilirsiniz…

Processed with VSCOcam with c1 preset

Not: Antonio Cosentino’nun oturup elinizde bakabileceğiniz fotoğraf albümü içine birileri gerilla bir sergi yerleştirmiş. Galerinin bundan haberi var mıdır bilemiyorum ama isyankar sergi içinde isyan edenlere küçük de olsa bir yer vermek ifade özgürlüğüne göz kırpmak olsun…

Processed with Moldiv

Studio-X Adres: Pürtelaş Hasan Efendi Mah. Meclis-i Mebusan Cad. No:35 Karaköy, Beyoğlu / İstanbul