Barcelonalı genç yönetmen Carla Simon, filmografisindeki dokuyu bozmayan yeni bir filmle karşımıza çıkıyor. Doğa, aile, çocuk olmak gibi unsurları hikayenin içine eşit şekilde pay eden Simon, geçtiğimiz sene Berlin film festivalinde Altın Ayı ödülünü de Alcarras ile kazandı. Popülaritesini artıran bu gelişme sonrasında film 1 sene sonra Mubi Türkiye aracılığıyla dijital platformdan erişilebilir hale geldi. Hem sistem eleştirisi hem de kalabalık aile dramını tek potada eriten filmi ilgilisine öneririm.

Alcarras
Alcarras | Fotoğraf: imdb.com

Şeftali bahçesinin içinde ağzımızın suyu aka aka izlediğimiz ilk yarı beni baya iştahlandırdı. Akdeniz insanında bir etki yaratması çok kolay böyle bir atmosferin. Ucundan kıyısından bir yazlık hayatına tanık olmuş, ailesiyle bir yaylaya gitmiş veya cümbür cemaat sülalesiyle vakit geçirme alışkanlıkları olan veya olmuş herkesin kendinden bir şeyler bulabilmesi mümkün. Simon’ın en önemli özelliklerinden bir tanesi, çocuk karakterleri kendileri gibi olmaya ve davranmaya ikna edebiliyor olması muhtemelen. Zira bir çocuğun kamera karşısında ne kadar yapaylaşabileceğini herkes bilir, onu doğal haliyle resmetmek bu yüzden zor bir iştir fakat kimi yönetmenler bu işin üstesinden çok rahatlıkla geliyor, bunu nasıl başardıklarını da pek çözemiyorum… 

Bahçelerin içinden geçip, “panel tarlaları” kurup köyü modernize etme, sıcak para akışını artırma amacında olan ‘kötü’ karakteri hikayenin göbeğine kadar getirmiyor hiç Simon. Hep belli bir çeperin dışında tutuyor, merkezinde olduğumuz anlatı ailenin dışına pek fazla çıkmıyor. Quimet karakterinin yılmışlığından, çocukların enerjisinden ve diğer aile bireylerinin yarattığı çatışmalardan kafamızı kaldırma şansımız olmuyor. Peki film yaptığı eleştiriyle sunduğu ailevi dramı yeterince iyi harmanlayabiliyor mu, bundan çok da emin değilim. Saf bir eleştirel üslupla yaklaşsa sanki bir şekilde daha büyük etki yaratabilecek bir atmosferi vardı. Belki de işin aile bağları kısmı bize çok tanıdık gelmeye başladığı için filmin fark yaratabileceği noktalara odaklanıyor insan ister istemez.

İzlediğimiz ailenin her türlü sıkıntısına rağmen yine de içinizde “Keşke ben de Katalan kırsalında bahçe işleriyle uğraşsam” diyorsanız, film size bunu dememeniz için türlü türlü negatif enerjiyi basmaya devam ediyor finale yaklaştıkça. Minnoş sıcak aile ortamı sunmaya çalışmaması benim en hoşuma giden yönlerinden biri oldu. Yönetmenin “93 Yazı” filmini izlediğimde o kadar etkilenmemiştim fakat sanki bu filmle çıtasını bir tık yukarı çıkarmış, gelecekteki işlerine bakmaya devam edeceğin sanırım. İçinizde bir yerde küçük bir kasabada yaşama motivasyonu olan herkesi bu motivasyonunu test etmeye davet ediyorum, bu filmi yardımcı olacaktır…

Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.

Kapak Fotoğrafı: MUBİ

İlginizi çekebilir: Eralp Alper’den The Whale