14 Ağustos’ta vizyona giren Boyalı Kuş filmi, temelde savaşın arka planında yapayalnız kalan bir çocuğun türlü kötülüklerle karşılaşıp hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. 2 saat 49 dakikalık filmi bitirdiğinizde tam olarak sudan çıkmış balık teriminin ne demek olduğunu hissediyorsunuz: hem de ilk kez hissedeceğiniz iliklerinize kadar!

Boyalı Kuş
Boyalı Kuş | Fotoğraf: Youtube

Çekyalı yönetmen Vaclav Marhoul’un yazar Jerzy Kosinski’nin aynı isimli romanından uyarladığı siyah-beyaz filmin 35 mm.lik film şeritleriyle çekildiğini duyunca bir kat daha saygı duydum. Yönetmen Robbert Eggers’ın da şimdiden kültleşen Willem Dafoe ve Robert Pattison’un başrollerini paylaştığı “The Light House” filmi de 1950’lerin 35 mm filmli kameralarıyla çekilmişti. Nasıl sosyal yaşamımıza bir “Vintage-Retro” akımı akıp gidiyorsa 7. sanatta da bir süre eskiye özlem duyan genç yönetmenlerimizi ve eserlerini göreceğiz.

Çekyalı yönetmen Vacklav Marhoul’un “The Bed”, “Smart Philip” ve “Tobruk” isimli üç tane daha uzun metraj filmi bulunuyor. Şimdiden söylemem gerekirse Boyalı Kuş filmini önümüzdeki 20 yıl boyunca birçok listede adını duyacağımızı söyleyebilirim. Malum pandemi sürecinden çıkıp normalleşme adımları atarken; Beyoğlu Sineması-Kadıköy Sineması gibi lokal sinemalarımız da başyapıt filmleri vizyona sokarak sinefilleri mabetlerine çekme çabalarındalar. Salı günü üç adet başyapıtı es geçip vizyona uzatmalı girmiş “Boyalı Kuş” filmini seyrettim. Şunu da ekleyebilirim ki piyangodan büyük ikramiyeyi kazandım. Zira önümüzdeki yıllar da başyapıt sayılabilecek bu film birçok açıdan toplumun zahirini yansıtıyor.

ekran-resmi-2020-08-19-22-41-46
Boyalı Kuş | Fotoğraf: Youtube

(Editör Notu: Yazının bu kısmından sonrası spoiler içerebileceğinden bu konuda hassasiyetiniz var ise izledikten sonra yazıya yeniden dönmeyi tercih edebilirsiniz.) Film boyunca ismini en son sahnede öğreneceğimiz Yahudi asıllı çocuğun tam 28 kez istismarın her türlüsüne maruz kaldığına şahitlik ediyoruz. Çocuk tacizinin 4 tipi olan; ihmal, psikolojik istismar, fiziksel istismar ve cinsel istismarı bu kadar çarpıcı bir dille anlatıldığına şahitlik etmek en soğukkanlı kişilerde bile soğuk duş etkisi yaratabilir diye düşünüyorum. O zamanki ismi ile Çekoslovakya’nın kırsallarında ninesi ile yaşamakta olan bir çocuğun ailesi tarafından terk edilişine, diğer çocuklar tarafından dünyanın en masum suratlı hayvan dostumuz sayılabilecek “Kakım”ın yakılmasıyla da ruhundaki ilk kırılmalara tanık oluyoruz. Ebeveynin nasıl koruyucu bir unsur olduğunu kaybettiğinde anlayan çocuk kahramanımız (mağdurumuz?) II. Dünya Savaşı sırasındaki çılgın diyarda bir oraya bir buraya savruluşlarıyla kahrolmaya hazır olun. Sahneleriyle Polanski’nin Piyanist’inden daha vurucu olan Boyalı Kuş’ta empati duyargaçlarımızın nasıl sızladığını bu satırlarla anlatmam pek mümkün değil. 

Boyalı Kuş
Boyalı Kuş | Fotoğraf: Youtube

Film boyunca; torba içine konulup dayak yiyen, şeytan yardakçısı yaftasıyla satılan, çocuk işçi olarak çalıştırılan hatta nazilere idam edilmesi için yerel kasaba halkı tarafından hediye edilen bir çocuk bu yaşadıklarından sonra nasıl yaşında kalabilir ki! Film boyunca sessiz kalan çocuğun sesini ilk kez defalarca maruz kalacağı cinsel istismar sırasında duyacağımızı, ağlamasıyla vicdanımızın Niagarasının gürül gürül çağlamasını hissedeceğimizi söyleyebilirim. En duyarlı insanlara bile pedofilik bir insanın sıçanlarca canlı canlı yenilmesine “ohh” çektirtebiliyorsa; film senaryo, rejisi ve oyunculuklarıyla vermek istediği tüm duyguları bünyemizde deşarj ettirmiş demektir. 

Vacklav Marhaul'un Yeni Filmi
Vacklav Marhoul’un Yeni Filmi | Fotoğraf : filmloverss

Boyalı Kuş’ta ana sahnede acımasız bir savaş geçerken geride kalanların da birbirlerine aynı oranda şiddet ve haksızlık uyguladığına bir çocuğun gözünde defalarca kez ağlayarak şahitlik ediyoruz. Atalarımız boşuna dememiş “Mazlumun mazluma yaptığı zulüm gibisi yoktur” diye! Filmi seyrederken istemeden de olsa aklım 90’lardaki ağır trajik dizimiz olan “Üvey Baba”ya; Halil’in Lamia’ya yaptığı çeşitli zulümlere gidip geliyor. +18 belki +30 sayılabilecek bu ağır trajediyi izlerken toplumun çürümüşlüğünü, berbat kokularıyla saflık simgesi sayılan bir çocuğu nasıl kararttığını, üzümün asmasıyla birlikte nasıl kararabildiğini öğreniyoruz.

Vacklav Marhaul'un Yeni Filmi
Vacklav Marhoul’un Yeni Filmi | Fotoğraf: filmekimi

Psikiyatride en ağır hastalıklardan biri sayılan ve maalesef 1/3’ünün hayat boyu iyileşmediği kabul edilen “Travma Sonrası Stres Bozukluğu”nun nasıl oluşturulduğu, masumiyetin 28 derin darbede nasıl katledildiğini göstermek istemiş Vacklav Marhoul. Eğer anti-sosyal kişilik bozukluğu sıradan birinde nasıl oluşabildiğini sorguluyorsanız önünüzde 169 dakikalık bir ders anlatılıyor! Bu kadar travma sonrasında -ki en hafifi dayak yemesi olduğunu dürüstlükle söyleyebilirim- çocukluğun son bulup hızlandırılmış kursla “Kriminal bireye” dönüşmesini doğal karşılıyorum. “Travma Sonrası Stres Bozukluğu” oluşan kişilerde hayat boyu devam eden ağlama krizleri, uyku bozukları, toplumla kaynaşma problemleri, öfke patlamaları, kendine/çevresine zarar verme eğilimleri, olayı hatırlatan şeylerden kaçınma içgüdüleri görülebilirken protagonist/antagonist/belki de mağdur karakterimizin insan ve hayvan öldürmesine hiç şaşırmayacağınızı, hatta içselleştirdiğinizi görecek film sonrası “Ben ne izledim böyle? Dağılmış durumdayım!” diyeceğinizi belirtmek yanlış olmasa gerek.  

Boyalı Kuş
Boyalı Kuş | Fotoğraf: Youtube

Bir kuşu kireçle boyar sonrasında da sürüsüne karışması için semaya salıverseniz, farklılığından dolayı hem cinslerince linç edildiğini görecekseniz. Tümünün açık beyaz tenli olduğu bir toplumda da ise sadece esmer tenli olmanız dahi “uğursuzluk” abidesi olmanıza yetecektir. Göbeklitepe zamanındaki toplum yapılaşmasından beri en büyük silahı halen “cehalet”tir. Hiroşima’ya atılan atom bombasından 5 kat daha tahribat etkisi olan önyargının, insan hayatı üzerindeki yıkıcı etkileri 2020 yılında bile devam ediyor. Yahudi olmak, deri renginin koyu olması veya ebeveynsiz kalmak gibi etkenlerin “ötekileştirilmek” için yeterli sayılması günümüz toplumlarında ne yazık ki halen görülüyor. Militarizmin dehşet saçtığı 1940’larda; toplumun en masum sayılan “çocuğun” bile acımasızca katledilmesine inanmayı reddedebilirsiniz. Fakat 28 kez istismarın her yönünü görmüş bir çocuğun hayatına tanıklık etmek, var oluşunuzu sorgulatabilir!

Boyalı Kuş
Boyalı Kuş| Fotoğraf: Youtube

Boyalı Kuş filminde bir çok vurucu sahne görmekle birlikte; kilisede ayin sonrası toplanan yardım kutularına yerel halkın beyaz tenli çocuğun kutusu tercih etmesi, uğursuz kabul edilen emer çocuğun kutusunda tek bir meteliğin olmaması filmin özetidir diyebilirim. Son sahnelere geldiğimizde; babası ile karşılaşan çocuğun gözlerinde sessiz çığlıkları, repliksiz “Neden” diye haykırışını ve minicik bedeninin tüm bu hadiselere verebileceği tepki olan öfke patlamalarını görüyoruz. Çocuğun şefkat gördüğü tek yerin ise “Sovyet Askerleri”nin kışlası olduğunu görmekle de toplumun yarattığı acı/kederin savaşın kendinden bile fazla olabileceğini fark etmiş oluyoruz. Şefkatin savaş alanında askerlerce gösterilmesi ise gerçek bir ironi!

youtube play youtube play

Siyah-beyaz başyapıtın sonunda, eski bir otobüsün buğulu camında isimsiz mağdurun adını öğreniyoruz: “Joska”. Joska’nın büyümek zorunda kaldığı hikayeyi merak ediyorsanız halen vizyonda olan başyapıtı sosyal mesafeli olarak sinemalardan izleyebilirsiniz. 

Kapak Fotoğrafı: Twitter

İlginizi çekebilir: Emre Eminoğlu’ndan 1917 Filmi