25 yaşında çok çocukça ya da tam tersi çok hayatı çözmüş biri gibi büyük cümleler kurmak istemem ama son birkaç yılda hayata dair çok şey öğrendiğimi düşünüyorum. Bunları da genel olarak deneyimleyerek, kırılarak ve yorularak öğrendim. Bence hayatta bulunduğunuz nokta, yaptığınız iş, içinde bulunduğunuz sosyal çevre ne olursa olsun güvenli alanınızın dışına çıkıp denemek gerek. Ben de ara sıra da olsa bunu yapmaya çalışıyorum. O zaman size bir günlük figüranlık denemeyimimin trajikomik hikayesini anlatmak isterim.

Figüranlık
Figüranlık | Fotoğraf: Unsplash / Denise Jans

Dizi sektörü, daha doğrusu film, kısa film, reklam ve benzer işleri de dahil edersek kamera önünde yapılan tüm işler ve çalışma koşulları hakkında çok fazla şey duyuyoruz. Eğer haberleri biraz takip eden biriyseniz dizi setlerinin sandığımız ışıltılı hayattan çok uzak olduğunu fark etmişsinizdir. Ben elbette bu konuda çok deneyim sahibi olduğumu iddia etmiyorum ama bence benim anlatacaklarım önemli çünkü çok kısa süreler için de olsa sektörün birbirinden tamamen bağımsız iş kollarını deneyimleme fırsatım oldu.

Sektörün Katmanları

Avukat olarak çalıştığım ofiste müvekkillerimizden biri bilindik bir yapım şirketiydi. Bu süreçte yapım sözleşmeleri, mekan sözleşmeleri, oyuncu sözleşmeleri ve özellikle şirket ortakları arasındaki uyuşmazlıklar ile ilgileniyordum. Bu sırada kast direktörlerinin işlerine de denk geldim, bölüm başına ne kadar ücret alıyordur kim bilir diye merak ettiğiniz oyuncuların sözleşmelerindeki rakamlara da şahit oldum.

Bunlar olurken bir yandan tiyatro eğitimi alıyordum ve bir hocamızın tavsiyesiyle bir ajansa da kaydoldum. Oradaysa reklam çekimleri için nasıl audition (eleme) yapıldığını, ne kadar çok insanın bu işi yapmak istediğini, bu elemelerin yapıldığı ortamları ve yapılan muameleyi de görme şansım oldu. Son olaraksa figüranlık denedim. Annemin de dediği gibi; hayatı kendin için zorlaştırıyorsun Gizemcim. 🙂 Süreç özetle şöyle gelişti: Bir cumartesi akşamı arkadaşımın doğum gününü kutlarken bir ajanstan telefon aldım.

_ Gizem Hanım pazar günü müsait misiniz acaba? Sizi bir çekim için düşünüyoruz.

_ Bir planım yok, ne çekimidir acaba?

_ Bir dizide bir karakter ölüyor da sizin saçınıza benzeyen birini arıyorlar, ceset olarak.

_ ?!?!?!

Sonuç olarak konuşuldu; bulunduğum ortamın gürültüsü ile birlikte çok fazla şey soramadım, zaten çekimi ayarlayanların da çok fazla bilgi vermeye istekleri yoktu. O derece ki saat ve bulunmam gereken yer dışında, çekim nerede, kaçta başlayacak, ne kadar sürecek, ortam nedir, soğuk mudur sıcak mıdır, bir hazırlık gerekir mi, nasıl giyinmek gerekir (bu zaten bayağı lüks bi soru) gibi konularda herhangi bir bilgi vermediler. Ben de bir kısımını sordum, bir kısmı ilk deneyimim olması itibariyle aklıma gelmedi. Zaten sorulanlara da çok belli belirsiz ve hişşt hallederiz mottosu ile cevap verildiğini açık açık söyleyebilirim.

Özetle dizi yapımı katmanlı bir iş ve her işte olduğu gibi çok farklı işler yapan ve çok farklı koşullarda çalışan birçok insanı bir araya getiriyor. Burada önemli olan ve temel yanılgı ise şu; bir Maroon 5 şarkısından alıntılayacak olursak süreç “sürekli gökkuşakları ve kelebeklerden ibaret değil.” Kamera önünde gördüğünüz başrol olmayan oyunculardan set arkasında çalışanlara kadar kadar çok ciddi bir zorluk ve emek var işin içinde. Ortaya ne çıkıyor peki derseniz, o kısma girmek dahi istemiyorum ama hayatta açıp izlemeyeceğim birçok yapım için bile insanların çok uzun saatler ve zor koşullar altında çalıştıklarını söyleyebilirim.

Figüran Kimdir?

Figüran: (TDK’ye göre) genellikle tiyatro ve sinemada, konuşması olmayan veya konuşması çok az olan rollere çıkan kimse. Aynen böyle hakikaten ama daha önemlisi sette işler nasıl oluyor, yani figüran ne yapıyor? Bir kere figüran değil yardımcı oyuncu deniyor ama anladığım şey şu ki; Türk ödül törenlerinde yurt dışında supporting actor (destekleyici rol) olarak geçen kimselere de yardımcı oyuncu deniyor. Daha kibar olsun diye mi böyle kullanıyorlar, doğrusu bu mu, bu terminolojik tartışmayı bilenlere bırakıyorum.

Figüranlık yapanlar tüm set çalışanları ve oyuncular gibi sabahın köründe uyanıp servislere doluşuyor. Ben buluşma noktasına ilk gittiğimde şok geçirdim. Yüz küsür insan vardı diyebilirim; üstelik farklı farklı dizi/film setleri için… Kaotik bir düzen içinde herkes birbirine sorular soruyordu. Tahminimce figürasyon yapan insanların bir kısmı hafta içi de başka işlerde çalıştığı için bu sahneleri hafta sonu çekiyorlar. Biz de servislere doluştuk ve şehir merkezine oldukça uzaktaki sete vardık. Ekip bizi önce soğuk karşıladı! Çünkü set denen yer dağ başı, göl kenarı ve ısıtma ile ilgili en ufak bir şey yoktu (yüzlerce metrekarelik alanda kenarda yanan küçük bir elektrikli ısıtıcı hariç). Kahvaltı düşünülmüş, o konuda haklarını yiyemem; tabii kahvaltı derken donmuş poğaça ve çaydan bahsettiğimi özel olarak belirtmeme gerek yoktur diye düşünüyorum.

Sonrasında kıyafet, saç ve makyaj var. Böyle yazınca havalı oldu değil mi? Değil. Biz bir dönem dizisi çekimine gittik ama giydiğimiz herhangi bir şeyin dönemle en ufak bir ilgisi olmadığını söyleyebilirim, hijyen konusu ise iyi niyetli bir yaklaşımla: 4/10. Sonrasında, dönem dizisi olduğu için ojelerimi çıkartmamı rica ettiler ama konu saç makyaja gelince setin kuaförü “Dön bi’ bakayım.” deyip yüzüme baktı: İyi böyle yea, dediği için (ki çok sevindim çünkü saçıma yüzüme ne değecek, hijyen durumu ne düşünmek istemiyordum) makyajsız ve saçım kendi halinde sete yollandım.

Nasıl Ceset Olamadım, Spoiler: Fazla Kilolar

Bir kere set çok komik bir yer; bir sürü sinirli reji asistanı sürekli ortalıkta bağırıyor. Ceset nerdeeeeğ? Cesedi görelim tarzı laflar edildi. “III beniim, ben öleceğim evet.” diyip gülerek yanlarına gittim. Reji hiyerarşisinde ikinci sırada olduğunu anladığım gergin hanım bana bakıp “Hıhı.” dedi ve sonra dışarı çıkıp “Olmaz, bana birini bulun!” diye setteki çeşitli görevlilere çemkirmeye başladı. Figüranlığın ilk kuralı bence gözlem çünkü kimse size hiçbir konuda doğru dürüst bilgi vermiyor. Bana olmaz bu denmesinden ve 34-36 beden figüranlarla yan yana fotoğraflarımın çekilmesinin istenmesinden anladığım kadarıyla ölen karaktere göre pek tombiktim, yani ceset olmak için fazla şişmandım!

Bu arada bence hata yaptılar çünkü senaryoda ceset gölden çıkarılıyor. Suda belli bir saatin üzerinde kalan ceset şişer ayol. 40 beden glamorous (cazibeli) ceset görüntümle gönüllerde taht kurabilir, inandırıcılığım nedeni ile Altın Ayı’ya aday gösterilebilirdim. Bence resmen önümü kestiler. Neyse, napıcaksın şekerim sektör böyle.

Tombik Yaratan Tanrıma Şükürler Olsun

Çok kısaca çekimi özet geçeceğim: Dünyanın en basit sahnesinin çekimi yaklaşık 3.5 saat sürdü. Geniş plan, yakın plan, yandan, önden ve bilmediğim / anlamadığım başka bir sürü çekim yapılması gerekti. Bu sırada göl kenarındayız, hava sıcaklığı sıfırın altında ve tabii ki ayaktayız. Bir yandan rejiler birbirine bağırıyor, yönetmen rejilere, rejiler asistanlara asistanlar makyaj ekibine ve herkes bize… Nasıl bir kaos olduğunu yaşamayana anlatmama imkan yok ama tek bir şey söyleyebilirim; DON-DUK!

Peki ceset ne yaptı derseniz. Uzak plan (yani sanırım) için cansız manken kullanıldı, bu sırada ceset figüranı arkadaydı. Sonra canlı figüran kullanılması gereken sahne geldi çattı vee… Figüranın önce saçını ıslattılar, peruk taktılar, ayakkabılarını ve çoraplarını çıkarıp ayağına makyaj yaptılar ve çamur sürdüler (malum ölü ayağı), paltosunu çıkarttılar, yere yatırdılar ve bir 45 dakika belki daha uzun süre bu şekilde çekim yapıldı. Bu esnada yatırılan yerde altında sadece kenarları sıkıştırılmış siyah bez gibi şeyler vardı. Kızcağızın ne kadar üşüdüğünü hayal bile edemiyorum.

Zor koşullar nedeniyle set ekibince ceset rolüne hayat veren (wink wink) kızcağıza iyi davranılmaya çalışıldığını söyleyebilirim ama esasen o kadar plansız, programsız ve sadece çekimi bitirmeye odaklılardı ki çekim çok uzun sürdü ve bir noktada kızın ayağına su yerine cam temizleyicisi (çünkü el altında fısfıslı olarak ,yani kolay kullanılabilecek, bir tek o vardı) sıkılması dahi düşünüldü! Bu esnada ayakta bile buz kesen ve iç organları donan ben ve beni koruyan yağ dokularım 40 beden olduğumuz için şükürler ettik.

Kimler Geldi ve Setlerden Kimler Geçti

Burnumu her şeye sokmakta üzerine olmayan biri olduğum için çekim boyunca bekleme süreçlerinde küçük analizlere başladım. Size anlattıklarımı anlatabilmek için kim kimdir, ne yapar biraz öğrenmem gerekliydi. Bu kaynaşmalar esnasında şöförümüzle halay da çektim (ısınmak için hareket ediyorduk), gebeş gebeş sırıtıp duran ve boş konuşan bir ekip başı (figüranları sete getiren ve güden kişilere deniyor) ile muhatap da oldum, kostümcüyü de darladım (21 yıldır dizi setlerinde çalışıyormuş, oyuncu kaprisi zormuş ama stres nedeni ile böyle oluyormuş, bir noktadan sonra arkadaş gibi oluyorlarmış ve her şey kolay ilerliyormuş), reji asistanına sorular da sordum (sette oldukça uzun süreler kalıyorlarmış, normalde bu işi yapanların sinema ve televizyon okumaları beklenirmiş ancak kendisi okul öncesi öğretmenliğini bitirmiş ve dışarıdan eğitim almış).

Beni en çok etkileyen ise yine figüranlardı. Benim gibi ilk (ve muhtemelen son kez) gelenler olduğu gibi 10 yıldır bu işi yapanlar da varmış. Telafuzu, diksiyonu ve ses tonu son derece düzgün, nazik bir figüran hanımla konuştum. Kendisi on yıldır figüranlık yapıyormuş. Dizilerden reklamlara ve hatta klip çekimlerine kadar pek çok farklı çekime katılmış. Saatler süren çekimler görmüş, sabah saat 5’te de eve döndüğü olmuş. Tiyatro mezunu değilmiş ancak tiyatro eğitimi almış ve genelde diyaloglu figüranlık (bir cümle de olsa konuşuyor iseniz böyle deniyor) yapıyormuş.

Ücretleri sorduğumda çok cuzi miktarlar aldıklarını belirtti. Alınan ücretlerin gerçekten çok çok az olduğunu belirtmek istiyorum. Hatta bahsettiğim hanım on yıl önce başladığında 20 TL alıyorlarmış. Elbette figüranların katıldıkları sahnelerin pek çok sahneye göre kısa, yaptıkları işin de çok sayıda nitelik gerektirmediğinin farkındayım ancak sadece harcanan süre, yorgunluk ve emeğin bile daha fazlasını hak ettiğini düşünüyorum ya da en azından daha iyi muameleyi.

Aynı hanıma “Bu işi çok uzun zamandır yapıyorsunuz, oyunculuk, esas kadroya katılma gibi şeyler düşünmediniz mi ya da fırsatınız olmadı mı?” diye sordum. Böyle bir fırsatın denk gelmediğini, doğru zamanda doğru yerde olmak ve doğru insanları tanımak gerektiğini belirtti.

Biraz Farkındalık #yerlidiziyersizuzun

Özetle bir günlük set maceram böyleydi. Bu yazıyı yazmamın temel nedeni ise aslında şu: Yalnızca figüranlık yapanlar değil kamera arkasında çalışan insanlar da son derece ağır koşullar altında çalışıyor. Avukat olarak pro-bono (sosyal sorumluluk gereği verilen ücretsiz hukuki yardım) çalışmaları yaparken ekipte oyunculara ve set çalışanlarına hizmet verenler olduğunu görüp çok şaşırmıştım. Oysa şaşıracak hiçbir şey yok çünkü oyuncu denince yalnızca başrol, set çalışanı deyince de yalnızca yönetmen gelmemeli aklımıza.

Gittiğim sette bütün set ekibi kayak pantolonu ve trekking ayakkabıları giyiyordu çünkü insanlar özellikle kışın o soğuklarda günde bazen 16-17 saat ve çoğunlukla ayakta çalışıyorlar. Bunun temel nedenlerinden biri ise ülkemizdeki dizi süreleri. 120-150 dk süren dizileri yetiştirmek için senaryo yazarından kameramınına kadar pek çok insan, haftada bazen belki altı gün hayatta başka şeyler yapmalarına izin verilmeyecek kadar uzun saatler setlerde çalışıyorlar. Koşullara, set kazalarına, ölümlere girmek dahi istemiyorum. Kısa bir Google aramasıyla yakın zamanda izlemiş olduğunuz dizilerin setlerinde hayatını kaybeden kameramanlara, çalışanlara dair haberleri bulabilirsiniz.

İzleyici olarak neler yapabileceğimiz konusunda ise emin değilim. Belki ilk etapta bu uzun süreli ve kalitesizleşen işleri izlememekle başlanabilir diyeceğim ama zaten isteğe bağlı dijital yayıncılık işin içine girince (Netflix vb.) özellikle televizyonun izleyici kitlesinde yer almaktan oldukça uzaklaştık. O yüzden iş bize değil rekabet ve yayında kalma hırsını artık bir kenara bırakması gereken yapım şirketlerine düşüyor!

Yine hiçbir resmi makamın bana vermediği yetkiye dayanarak yapım şirketlerine sesleniyorum, bu zorbalığa bir son verin! Bir de bence bu figüranlık meselesinden çok güzel dizi olur. Mesela bir grup birlikte yaşamaya başlayan genç parasızlıktan figüranlık yapmaya başlar ve olaylar gelişir. Türk yapımı Call my Agent gibi ama ajansların, menajerlerin değil de figüranların gözünden. Bağımsız yapım şirketleri alın bu fikri, kullanırsınız ama 60 dakikadan uzun çekerseniz gerçekten çıngar çıkartırım.

Kapak fotoğrafı: Unsplash / lan deng