Pandeminin beşinci ayını bitirdik. Daha önümüzde kaç beş ay var kimse bilmiyor, o yüzden ben artık özlediğim yerlerin fotoğraflarıyla avunmayı bir yaşam tarzı olarak kabullendim çünkü #letsfaceit adım atarak değil, akıntının götürmesiyle ilerlediğim Eminönü sokaklarına girmeye ne zaman yeniden cesaret edebilirim bilmiyorum. Geçenlerde gezmeye İstanbul’a gelen bir arkadaşım, ben mesaideyken tarihi yarım adadaydı. Biraz daha aşağı sallanırsan Sirkeci, Eminönü de harikadır, deyip, tek tek konum attım sevdiğim duraklar için. Sonra fark ettim durduramıyorum kendimi. Bu yazıyı yazma fikri de böyle oluştu. Belki okuyup birkaç dakikalığına ferahlayacaksınız, belki de okudukça, gezemediğimiz bu yerlere özleminizi perçinleyecek yazım için kızacaksınız ama buyurun. Tabii ki mutlaka birçok eksikle Eminönü-Sirkeci rotası ve lezzet durakları

Aslında toplu taşımayla geliyorsanız, rotanın Sirkeci Garı ile başlaması muhtemel ama ben garı akşam izlemeyi daha çok seviyorum. İçeri girip o vitrayları karanlıkta seyretmek bana çok daha fazla keyif veriyor. Bir klasiğim de, bir ona bir de yanı başındaki Marmaray İstasyonu’na bakıp, yitip gitmiş estetik anlayışımızın ayaküstü ağıtını yakmak. Neyse, emek vere vere de olsa cevherleri bulup çıkaracağız.

İlerlemeden önce, şehir içi de olsa bazen ‘uzun yoldan geldim’ hissiyle varılan Sirkeci’de kahve içip kendinize gelmek isterseniz Peak Coffee Hub tam yeri. Her rotanın en az bir kahvecisi olmalı.

Soluklandıysanız, Hobyar’a giriyoruz. En yakın arkadaşımın bir seferinde dediği gibi Pac-Man gibi yiye yiye ilerlediğimiz turlarım ağırlıkta. O yüzden biraz şekerlemelere dalıyorum mazur görülsün. Ali Muhiddin Hacı Bekir. Biz aslında bu hazineyi İstiklal’deki şubesiyle keşfettik. Çifte kavrulmuş Antep fıstıklı lokumun gönlündeki yeri benimle yarışan sevgili kocamın güzel hatırı için, önünden geçerken uğramamazlık etmeyiz. Sonra Eminönü’nde daha büyük dükkanı gördüğümüz zamanki mutluluğumuzu  tahmin edersiniz. Fıstıklı lokumun yanı sıra ben buranın çikolata ve Antep fıstığına bulanmış kestanelerine de bayılıyorum. Bunun İnci’deki adı Maron Degise ama sanırım sadece orada öyle? Bir de, kışın giderseniz kaymaklı lokumu denemelisiniz. #foodgasm alert! Zaten siz sormadan elinize de tutuşturulabilir, çok tatlılar.

Tam karşısında ise lezzet duraklarından bir diğeri Şekerci Cafer Erol var. Bunun da Kadıköy şubesi çok daha Hansel ve Gretel ama burayı da seviyoruz. Makaronlarını deneyebilirsiniz. Şekerci Cafer’den kendime elma şekeri almadan geçmem. Yakında İzmir’e gideceksem anneme de çok sevdiği rengârenk akide şekerlerinden alıyorum.

Aynı sokakta biraz daha ilerlediğinizde Türkiye İş Bankası Müzesi’ne varıyorsunuz. Bu binayı da akşam ışıl ışıl haliyle seyretmeye bayılsam da, gezmek için erkenci olmalısınız. 18.00’a kadar açık oluyor. Ben “Milli Mücadelenin 100. Yılında ‘İstiklal’” sergisini ziyaret etme şansı bulduğum için çok mutluyum. Ama koleksiyon sergisini her zaman görebilirsiniz. Bankacılık tarihine ışık tutan renkli, keyifli bir sergi.

Biraz daha devam edelim ve bin bir çeşit baharatın ortasına düşelim: Mısır Çarşısı! Mutfakla çok sıkı fıkı olmasam da, yemek yaptığımda uygun baharatı kullanmayı önemsiyorum. Mısır Çarşısı’ndan aldığım kekiğe ve son keşfim muskata mest oluyorum. Bitmedi! Burası haritada koku bölgesi. Mısır Çarşısı’nın üst çıkışı kahveciler <3 Biliyorum önündeki sırayla sizi kendine çekecek tanıdık bir yüz daha var ama ben Türk kahvesini İhsan Efendi’den alıyorum. Yumuşacık içimiyle bunun üzerine çıkan Türk kahvesi görmedim.

Bu turu burada bırakalım çünkü ayaklarımıza kara sular indi. Sirkeci’ye geri yürüyelim, muhtemelen Marmaray’a binelim ve dua edelim diğer yolcular kahve kokusunun bizden geldiğini anlamasın. Ya da anlasın 🙂

Kapak Fotoğrafı: Instagram.com/hacibekir1777

İlginizi çekebilir: Istanbul Flaneur’den Eminönü ve Sirkeci Mekanları