Estel Bensinyor’u Kadın Doğası ve Yaratıcılık kitabı ile tanıdım. Değer duygusu üstüne yazdıkları anlayamasam da kabul ettiğim gerçekleri öğretti. Defalarca okuduğum, altını çizdiğim bir kitaptı. Kadın Kanalı’ndaki videosunu izledim, ücretsiz e-kitaplarını okudum, Spotify’daki Kalp Açan Mantralar’ını dinledim bol bol… Böylece içinde bulunduğum şifa arayışı karşıma ışık saçan birini çıkardı. Onu sizin de tanımanızı çok istiyorum. Rahatça koltuğunuza oturun, papatya çayınızı alın benim gibi… Bizi dinleyin! Kim bilir sizin kulağınızda hangi Estel Bensinyor cümleleri kalacak…

youtube play youtube play

“Neden sevilmediğini düşünüyorsun? Verdiğin emeği, duyguları neden geri alamadığını düşünüyorsun? Belki de alma verme dengesidir gözden kaçırdığın. Belki de kendine verdiğin değerin aynasıdır gördüklerin. Kendine tarafsız bak. Nasıl bir değer duygusu içindesin?”

Merhaba yeniden! Tanıştığımız için ve theMagger’da buluştuğumuz için çok mutluyum, çok teşekkür ederim Estel. Seni senden dinleyelim mi? Ürünler, eğitimler, blog, kitap… Nasıl bir bütün oldular?

Merhaba, ben teşekkür ederim öncelikle. Bu güzel platformda alan açtığın için. Benim yolculuğumda en önemli olan, yeteneklerimi ve deneyimlediğim öğretileri gerçek anlamda hayatımın içine katıp, daha sonra bütünleştirerek kendimi yansıtan bir yaşam modeli oluşturmam. Çizim çalışmalarını manevi dönüşümümle, sezgilerimi tasarımla, deneyim ve eğitimleri de ürünlerle birleştirerek kendimi ifade ediyorum. İfade sürecine açılmak da, kendi güvenlik alanımdan çıkabilmeyi, hep bir öğrenme ve farkındalık sürecinde olmamı gerektiriyor. Kadınlara yönelik ürünlerime ve eğitimlerime de genel olarak dişilikten girişimciliğe adını veriyorum. Bunun sebebi de kendi deneyimimde, önce kadın olmanın yaratıcı, üretken ve sezgisel doğası ile buluşmak ve oradan da yeteneklerimi fark edip ortaya koyma sürecim.

Kadınların kendi keşif ve yaratıcılık sürecini çok önemsiyorsun. Bu süreç senin için ne anlam ifade ediyor?

Büyüdüğüm aile ve çevrenin getirdiği yaygın bir yaşama şekli ve anlayışı vardı, hepimiz gibi. Oraya doğmuş ve orada büyümüş oluyoruz. Oraya köklenmemiz ve büyümemiz öngörülebilir oluyor. Ben 20’li yaşlarda yaşadığım beklenmedik maddi, ailevi ve manevi süreçler, değişimler vasıtasıyla kendimi bir oyundan çıkıp, kendi oyunumu yaratmak durumunda kalmış hissediyorum. Ait olmadığımı hissettiğim yerden çıkmak durumunda kalıp, daha sonra kendi yaşamımı kendi inandıklarımla kurmamın gerektiği dönemler yaşadım. Bu zor bir süreç olmasına rağmen çok özgürleştirici bir şey. Her kadının, erkeğin kendi doğrularını ve kendi iç sesini duymaya, bedellere rağmen kendi gerçeğini yaşamaya, ifade etmeye hakkı var. Kendini keşfeden, kendi için yeni bir yol inşa edebilir. Potansiyel gerçeklerimizden birini kendi seçimimizle yaşıyoruz. Neden bu gerçek, kendi ruhuna en yakın hissettiğin yaşam şekline dönüşmesin?

Yaşamak istediğimiz bir hayat ve bu hayat yolunda kalma tekniklerini anlatıyorsun eğitimlerinde ve kitabında… Bize de anlatır mısın bu yolu?

Kişi her gün kendi özlemlerini duymaya alan tanımalı. “Ben en çok neyi, hangi hissi hissetmeyi özlüyorum?” Bu ve benzeri sorularla kişi, içindeki sezgisellik ile bağlantıya geçebilir. Doğru sorular kendimizle temas etmemizi sağlar. Bu soruların yarattığı etkinin ve cevapların içinde bir süre kalıp, hissetmeye izin verildiğinde, içeride bir ateş uyanır. Bu ateş, bazıları için üzerinde durulmayan anlık bir histir. Bazıları bu ateş ile yaratılabilir, üretilebilir ve en önemlisi süreklilikle inşa edilebilir. Burada bir teknik var ise, bu teknik içsel bir dans benim için. Yapacaklarıma dair sezgiler ile onların aksiyona dönmüş halinin dansı, eril ve dişinin dansı, kendi iç sesine güvenmek ve sahip çıkmanın dansı… Dansta bir partner eksikse, işte o istenen yaşamın kurulması hep dıştan beklenir. Halbuki hepimizde muazzam bir güç var. Bu gücü uyandırarak, içindeki ateşe güvenerek yaşamak istediğin yaşam yolunda yürüyebilirsin. “Yaşamak istediğin” demek yerine, şöyle de diyebiliriz, “zaten olduğun en doğal halini hayatının her alanında yaşatabilmek”. Yani bu bir hedef değil, zaten olduğun kişinin, kabuklarından arınmış saf hali…

Peki “Kadın Doğası ve Yaratıcılık” kitabı nasıl ortaya çıktı, nasıl bir birikimin sonucu?

Hayal kırıklıkları, olması gerekenler, yapamadıklarım, yaptıklarım, hissettiklerim, kendim için yeni bir yaşam seçişim ve o yolda gitmem, kendimi bulmam ve her kadın gibi yaş ilerledikçe – deneyim kazandıkça oluşmaya başlayan bilgelik sürecinin çizimlere ve yazılara yansıması.

Hepimiz her geçen gün girişimcilik ve üretim anlamında yeni şeyler öğreniyoruz. Bu öğrenim alanı çok gelişiyor ve gelişmeye devam edecek. Yaratıcılık ile ilgili niyetlerimizi nasıl ortaya koymalıyız sence?

Sadece niyetleri ortaya koymak değil de, onları sahiplenmek ve onlar için elini taşın altına koyup sorumluluk alma gerekliliğine inanıyorum. Niyetlerimizi yazarak, düzenli olarak düşünerek içimizde daha derin bir yere dokunmasını sağlayabiliriz. Bununla birlikte onları hayatımızda somut anlamda var etmek için de düzenli, sürdürülebilir aksiyonlar ve güvenli alandan çıkmaya dair cesur bir yaklaşım el ele yürümeli. Kendimize dair hissettiğimiz sınırlayıcı inançların ötesine geçmek faydalı olacaktır. Genelde inandığımızın çok daha ötesi olan enerji formlarıyız ve her ne kadar unutsak da, kendimizi nereye konumlandırıyorsak, orada oluyoruz.

Pandemi hepimizi ruhsal olarak etkiledi, kimilerini daha az kimilerini de fazla… Sen bu dönemi nasıl geçirdin, yeni normalden bakınca nasıl anımsıyorsun geçtiğimiz kışı?

Pandemi sürecinde hepimiz bireysel dünyamızın yansımasını yaşıyor olduk ama bunun için kendi adıma tek bir şey söylemem imkansız. Kolektif olarak insan olmaya dair birçok hissi aynı anda deneyimledik. Kendiyle ilgili genelde mutlu, barışık, zaten içsel çalışmalar yapan biri için çok daha yumuşak bir geçiş olmuş olabilir. Bazıları için de korku dolu ve belirsizliğe dair bir direnç oluşmuş olabilir. Maneviyatı kuvvetli kişilerin bunu gelişim sürecinin bir parçası olarak görebilmesi daha kolay. Bu süreçte insanların yaşam mücadelesinde yoldaş olan görevliler mutlaka farklı bir şey söyleyeceklerdir. Dediğim gibi herkes kendi gerçekliğini algılıyor aslında…

Kendi adıma dinlendiğim, ürettiğim, sorguladığım, yeniden yapılandırdığım ve gelecekte yapmak istediklerime dair yeni alışkanlıklar edindiğim bir süreç oldu benim için. Yaşamda neyin en önemli olduğunu düşünmek için daha çok fırsatım oldu. Pandeminin bir şekilde hepimize bir etkisi olduğuna, toprağımızın hava aldığına, dönüştüğüne, ters yüz olduğuna inanıyorum. Derinleşmek için hayat bizlere bir fırsat sunuyor. Derinleşmeden ve dönüşmeden evvel, bu şekilde keskin dönüşüm süreçleri insanın varoluşunun doğasında var.

Korkudan ve korku ile yüzleşme alışkanlıklarından da bahsediyorsun yazılarında. Biraz anlatır mısın, nasıl yöneteceğiz korkuyu yada yönetmeli miyiz?

Korkuyu yönetmek konusunda bir bilgim ve deneyimim yok ama korku ile arkadaş olabilmeyi biliyorum. Çok kez korktuğumu hissederken, bir yandan korktuğum şeyin beni bir sonraki adımıma yönlendirdiğini hissettim. Korkarken dahi kendimi ortaya koyduğum, bu şekilde güvenli alanımdan çıktığım oldu. Korkuyu hissetmek benim için meşalenin yanması gibi. Korktuğumu hissettiğimde, onunla karanlık bir yolda yürüyüp, bir sonraki büyüme adımına beni yönlendirmesine niyet ederim. Korktuğum şey benim için öğrenmem gereken, bazen de ihtiyacım olan ama fark etmediğim şeydir. İnsan olmaya dair doğal olan korku duygusunu, sistemimden atmakla, yönetmekle hiç ilgim olmadı. Ondan öğrenmek ve bana söylediklerini duymak kendime daha yakın hissettiğim bir yol.

Ben Estel’i defalarca okudum, sanırım daha çok okuyacağım…Umarım size de anlamlı gelir, şifa olur! Sevgiyle…

Kapak fotoğrafı: Canan Keleş

İlginizi çekebilir: Hatun Altunöz’den Begüm Tekgül Röportajı