Sokaktaki duvarları, metro ve tren yüzeylerini bir tuval gibi kullanan graffiti ve sokak sanatı sanatçıları, içinde yaşadığımız şehri adeta açık hava müzesine çeviriyor diyebiliriz diye düşünüyorum. Fakat gündelik hayat koşuşturmasında biz bu içinde yaşadığımız açık hava müzesinin ne kadar farkındayız?  Bu röportaj yazısında çektiği fotoğrafları Suck My Walls Turkey isimli Instagram hesabından paylaşarak, bize nasıl bir açık hava müzesinde yaşadığımızı  hatırlatan ve sokaklarda saklanmış birbirinden etkileyici graffitileri, muralları, çıkartmaları bizimle paylaşan,  Sokak Sanatı ve Graffiti fotoğrafçısı İrem Güler ile sokak sanatı ve graffiti hakkında keyifli bir sohbet yaptık. Hadi gelin, İrem Güler ile sokak sanatından vandalisme, sokakta cinsiyet faktöründen, sanat eseri ve müze ilişkisine kadar birçok konuyu konuştuğumuz sohbetimize yakından bakalım !

Merhabalar öncelikle röportaj yapmayı kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Size graffiti ve sokak sanatı hakkında düşüncelerinizi sormadan önce ilk olarak İrem Güler kimdir diye sormak istiyorum. TheMagger okuyucularına kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?

Merhabalar, ben çok teşekkür ederim. Otuzlu yaşlarımın başındayım. Fransız lisesinden mezun oldum. Koç Üniversitesi’nde Arkeoloji ve Sanat Tarihi okudum. Bitirdim diyemem, galeride çalıştığım dönemde sanata olan yaklaşımlarım konusunda birtakım sorgulamalar yaşayıp okulu bırakmaya karar verdim. Daha sonra Yeditepe Üniversitesi Reklam Tasarımı ve İletişimi bölümünden mezun oldum. 2014 yılından beri dijital pazarlama alanında çalışıyorum. Hem ajanslarda hem de marka tarafında uzun süre emek sarf ettim. Şimdi ise freelancer olarak dijital proje yönetimi yapıyorum.

Çektiğiniz fotoğraflarla yürürken gözlerini yerden ya da telefondan kaldırmayan insanlara neleri kaçırdıklarını ve bir sanatın dört duvar arasında aranmaması gerektiğini gösteriyorsunuz. Peki nasıl oldu da graffiti ve sokak sanatı fotoğrafçılığı maceranız başladı? Sizi graffiti ve sokak sanatına çeken neydi?

2004 yılında Ceza’nın Rapstar albümü büyük yankı uyandırmıştı. Yine aynı dönemde yakın bir arkadaşımın sevgilisi Maltepe sahilde bu albümü dinleyerek graffiti yapıyordu. Bir gün otururken defterime kendi stilinde A’dan Z’ye alfabeyi yazdı. Çok etkilendim. Taklit etmeye çalıştım ama bir türlü benzetemedim. Akabinde ise gözümü sokağa diktim. Nasıl şekiller yapılıyor, nedir bu wildstyle, neden sokak, hangi renkler tercih ediliyor gibi sorular sormaya başladım. Böyle böyle uygulayıcısı değil ama gözlemcisi olmaya, 0.3 megapiksel telefon kameramla sokakları fotoğraflayıp arşivlemeye başladım.

Çektiğiniz fotoğrafları paylaştığınız suckmywallsturkey hesabının bu kadar ilgi göreceğini ve geniş bir kitleye ulaşacağını tahmin ediyor muydunuz? Sonuçta graffiti ve sokak sanatı hala önyargı barındıran bir konu. 

Aslında beklemiyordum. 2012 yılında aynı isimle bir Tumblr hesabı açmıştım. O hesap çok fazla ilgi görmedi. Yakın çevrem biliyordu sadece. Tabii ki mecra değiştirmek ve hangi mecrada nasıl yer aldığın artık çok daha fazla önem taşıyor. Instagram’ı tercih edince bu defa ilgi arttı. Yurtdışında sokak sanatı üzerine organizasyon ve festival düzenleyen kişilerle tanıştım, yerelde sokak sanatçılarıyla birebir iletişimim hatta dostluklarım oldu. İyi ki arşivi kendime saklamadım diyorum. 

Fotoğraf çekmeden önce gideceğiniz yerler hakkında bir araştırma yapıyor musunuz yoksa tamamen gün içinde karşınıza çıkan graffiti ve muralların peşinden mi gidiyorsunuz?

İlk önce ayak alışkanlığıyla en çok sevdiğim sokaklarda yürüyorum. Özellikle Kadıköy,  Beşiktaş, Bakırköy’de bu yerler aşağı yukarı belli. Esas ana caddeleri geçtikten sonra keşfedilmemiş ara sokaklar var. Orada farklı isimler görmek yeni eserler bulmak beni mutlu ediyor. Sanki define avına çıkmış ve aranan hazineye ulaşmış gibi hissediyorum. Sokakta sanatı arşivlerken Türkiye’den tek katkı sağlayıcı olarak haritalama süreçlerinde aktif rol aldığım MASA (Murals and Street Art) uygulaması ve Vagabundler haritalama sitesi üzerinde de İstanbul ve çevresindeki eserlerin haritada yer alması için çalışıyorum.

Sokak ve graffiti sanatı dendiği zaman aklıma sokaklardaki duvardan hemen sonra tren istasyonları, trenler ve metrolar geliyor. Siz bu alanlardan en çok hangisini fotoğraflamayı seviyorsunuz? Ya da hangi yüzeydeki graffiti sizi daha çok heyecanlandırıyor?

Haydarpaşa tren istasyonu zamanında beni oldukça heyecanlandırırdı. O zamanlar Bağlarbaşı’nda oturuyordum. Gece 3- 4 gibi yürüyerek istasyona giderdik. Gizli gizli arka taraflarından girip fotoğraflamaya çalışırdık. Tabii sonrasında tarih oldu. Şu an sanırım en çok şehrin bir ucundan diğer ucuna giden Marmaray üzerindeki graffitiler beni cezbediyor. 

Başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin birçok şehrindeki sokakları karış karış gezerek graffiti ve sokak sanatçılarının eserlerini suckmywallsturkey isimli Instagram hesabınızdan bizimle paylaşıyorsunuz. Peki henüz gidemediğiniz ama sokaklarındaki sanatı fotoğraflamak istediğiniz ülkeler, şehirler var mı? Varsa nereler?

Özellikle ilgimi çeken bir yer söylemem gerekirse daha önce hiç gitme fırsatı bulamadığım Litvanya derim. Bölgeye dair fikir edinmek isteyen olursa sokak sanatı fotoğrafçılığı yapan @gatvesmenogalerija Instagram hesabını takip edebilir. Bir de Kanada’yı çok merak ediyorum. Toronto’da özellikle daha büyük, collab işlerin yapıldığı duvarlar var. Litvanya ve Kanada en yakın zamanda fotoğraflamak istediğim yerler.

Bizimle birçok graffiti ve sokak sanatçısının çalışmalarını paylaşıyorsunuz ve tanıştırıyorsunuz. Peki yolda yürürken sizin yaptığınız bir çalışma ile karşılaşma şansımız var mı?

Evet, var. Yılbaşından beri sticker ve stencil olarak denemeler yapıyorum. Şu an sokağa çıkmak konusunda biraz çekingen olduğum için anca kendi mahallemin çevresinde ve belli başlı Kadıköy sokaklarındayım. Sokakta olmak gerçekten insanı heyecanlandıran, özgürleştiren bir duygu. Sokağa çıktıkça üzerimdeki çekingenlik de azalıyor, daha rahat hissediyorum. Yeni denemeler de yolda diyeyim. 

Peki sizce graffiti ve sokak sanatının içinde barındırdığı zorluklar cinsiyete göre farklılık gösteriyor mu? Yoksa sokak zorluklarını ve kolaylıklarını cinsiyet ayrımı yapmaksızın mı sanatçılarla paylaşıyor?

Graffiti ve sokak sanatı dendiğinde aslında mahlasların ön planda olduğu bir alandan bahsediyoruz. Dünya çapında veya yerelde eril ya da dişil bir ayrım taşımayan anonim mahlasları dahi gördüğümüzde zihin otomatik bir davranış olarak arkasında erkek bir sanatçı olduğunu kabul ediyor. Bu anlamda belki sanatını sokakta icra edenler farklı düşünecektir ama gözlemci açıdan baktığımda kadının daha az baskın olduğu bir alan olduğunu söyleyebilirim. Maalesef her zeminde böyle bir durumdan bahsedebiliriz. Bir kadın olarak ben böyle düşünüyorum açıkçası. 

Dare Clan isimli online platforma verdiğiniz röportajda sokağı açık hava müzesine ve kendinizi de bu açık hava müzesindeki eserlerin fotoğraflarını çekip, suckmywallsturkey hesabınızda bizlerle buluşturuduğunuz için küratöre benzetmiştiniz. Bu cevabı okuduğum zaman istemsizce çok etkilendim ve sanat tarihinde de tartışmalı bir konu olan müze ve sanat eseri arasındaki ilişki aklıma geldi. Bu biraz genel bir soru olacak belki ama düşüncenizi çok merak ettiğim için sormak istiyorum. Sizce bir eserlerin müzelerdeki sergilerde yer alması, o eserin sanat gücünü belirlemede önemli bir kıstas mı? 

Toplumsal anlamda her zaman otorite figürlerine duyulan bir bağlılık, bir inanç var. Doğal olarak herhangi bir sektörde “otorite” addedilen bir yere bir iş girdiği zaman, bu örnek için müze ya da galeri olabilir, o esere değer addeden zümre değişiyor aslında. Yani esere karşı alınan tutum farklılaşıyor. Ayrıca estetik kaygı arttıkça, sanata yüklenen anlam da özgünlüğünü kaybediyor. İlla bir eserin, sanat eseri olarak sergilenmesi için görsel estetiğe, görsel zevke hitap etmesi mi gerekli yoksa gayet grotesk ya da rahatsız edici bir eserin de aynı zümre tarafından bir değerlilik ortaya koyduğu kabul ediliyor mu?!

Bir grup insan sokak ve grafiti sanatına hayranlıkla bakarken, bir grup insan da vandalizm olarak görüyor. Sizce bu keskin ayrımın altında yatan motivasyon neler olabilir?

Bilinmeyene karşı duyulan bir korku var. Bu bağlamda bunu vandalizm olarak addetmek, ya da tam tersi severek peşine düşmek aslında bakanın gözünde. Kişi eser hoşuna gitmediğinde ya da neye hizmet ettiğinin neden sonuç ilişkisini kafasında oturtamadığında gördüğü çizimi, yazıyı vandalizm olarak niteliyor. Buradaki tercih biraz da bireyin neye karşı durmak istediği ile alakalı aslında. Ben sokak sanatını, graffitiyi vandalizm olarak nitelendirmeyi sonradan öğretilen ve öğrenilen bir etiketleme olarak görüyorum. Kendine yakın hissetmediğinden uzaklaşmak adına içine anlamlar yüklemeye çalıştığın bir etiket.

Birçok sokak ve grafiti sanatçısının çalışmalarını müzelerde, sergilerde görmeye başladık. Sizce bu sokak ve grafiti sanatını sokağın yakalayamadığı kitleye ulaştırdığı için güçlendiren bir durum mu? Yoksa bu durum sokağın gücünü düşürerek sokak ve graffiti sanatını başlangıç kültüründen uzaklaştırıyor mu?

Eseri sokakta gören insan ile aynı kişinin işini başka bir platformda gören insanın etkilenme biçimi bence birbirinden bağımsız ele alınmalı. Genelde sokak sanatçısı işini sokakta gören insana ‘galeriye git, ben artık sokağa iş yapmayacağım’ demiyor. Bu nedenle sanatçının izleyici ile karşılaşma alanlarını sergilere çekmesi elbette varoluşu gereği kültür endüstrisine hizmet edecektir ancak bu bir tercih meselesi. Bence herkes istediği gibi olabilmeli ve sanatını dilediği alanda sunabilmeli.

Graffiti ve sokak sanatı dünya ile beraber son yıllarda ülkemizde de kabul görmeye ve popülerleşmeye başladı. Bu durumu siz nasıl yorumluyorsunuz? Sizce ne değişti de graffiti ve sokak sanatına karşı duyulan önyargı azaldı?

Dünyada muhafazakar görüşün yükselişte olduğu bir dönemdeyiz. Ötekinin temsiline ayrılan alan oldukça sınırlı. Sokakta olmak ‘ben de varım’ demek, kendini görünür kılmak demek. Kent sosyolojisinden bağımsız bir okuma yapılabileceğini düşünmüyorum. Elbette bireylerin kendi dijital vitrinlerini parlatmak adına önüne geçip fotoğraf çekme ihtiyacı hissettikleri ‘arka plan olma’ etkenini saymıyorum.

Son olarak graffiti ve sokak sanatını üç kelime ile tanımlamanız gerekseydi bu kelimeler neler olurdu?

Hız, Heyecan, Başkaldırı

Kapak Fotoğrafı: Suck My Walls Turkey

İlginizi çekebilir: Ezgi Cenk’ten Mucho Gusto İle: Grafiti Sanatı Üzerine Bir Sohbet