Herkese merhaba. Bu satırları acaba hasar var mı diye kontrol etmeye geldiğimiz evimizden yazıyorum. Artçılar devam ediyor, arada sallanıyoruz. Uyku deseniz hak getire, sinirlerimiz laçka. Hala enkazda olan kişiler var, gözlerimiz yaşlı haberleri takip ediyoruz. Tez zamanda sağ salim kurtulmaları ve sevenlerine kavuşmaları tek duamız. Yardım eden herkese ise minnettarız. Gerek enkaz bölgesinde canla başla çalışan görevlilere ve hayvan dostlarımıza, gerek yardım elini uzatan komşulara ve vatandaşlara kadar öyle güzel bir sevgi sarmalı var ki yüreğimiz sayenizde sıcacık. Bunların yanında atılan kısacık bir mesaj, ince düşünülmüş tek bir hareket bile hepimize umut ışığı oldu ve yaşam enerjimizi geri getirdi. Size yaşadıklarımı burada anlatmayacağım, ne yazarsam eksik kalacakmış gibi geliyor ve kimseyi üzmek istemiyorum. Dolayısıyla birazdan okuyacağınız satırlar depremle ilgili değil. Bayraklı ile ilgili.  

Bayraklı
Bayraklı, İzmir | Fotoğraf: Pinterest

Doğma büyüme buralıyım ve bütün hayatım Bayraklı’da geçti. Kendimi bildim bileli de İzmir’de deprem olur, olduğunda da çoğu kez okuldan eve gönderilirdik. Televizyonda ise hep gördüğümüz haber şuydu: ”Olası İstanbul depremi ne zaman?” Evet bu çok önemli bir soru(n), büyük bir nüfus yoğunluğuna ev sahipliği yapan, kültür ve medeniyet beşiği yerin düşünülmesi kadar doğal bir şey olamaz. Ancak düşük nicelik medya için nitelik kazanmıyor ne yazık ki. Kalan şehirler bir şekilde hallederler biz İstanbul’u konuşalım diye düşünüldü herhalde. Keşke konuşmakla kalmayıp en kısa sürede önlemler alınsa! 1, 2 ay konuştuktan sonra çözüme ulaşılmadan bir sonraki depreme kadar unutulacağından o kadar eminiz ki…

Bir yandan deprem sonrası enkaz altından çıkarılan kişilerin görüntülerini izlerken şunu düşündüm: ”O halde olsam, tüm ülkenin beni yakından izlemesini ister miydim?” Cevabım açık ve netti. ”Hayır.”  Ne kurtarılan kişi ne de yakınları o an bunu düşünemez, evet. Peki ya izlerken mucize gibi gelen karelerin sonrası? Travma haberlerinin basında nasıl yer alabileceği psikiyatri süzgecinden geçse eminim daha iyi olur. Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla misali, haberciliğe soyunarak sosyal medyayı işgal eden duyarsız vatandaşa da bu sözlerim. Uzaktan çekim yapılmasını sağlayamam ve provokatif sözlere engel olamam belki ama Bayraklı’nın sadece haberlerdeki gibi akılda kalmasını istemedim. Şimdi bambaşka bir Bayraklı var karşınızda. İzmir’in kurulduğu, ilk yaşam yeri olan Bayraklı…

Bayraklı Tarihi

Tepekule, Smyrna

tepekule
Athena Tapınağı, Tepekule | Fotoğraf: izmir.ktb.gov.tr

Küçükken tarihi sevdiren ilk yer olmuştu Tepekule. Sınıfça pikniğe gittiğimizde ne kadar mutlu hissederdim, çok eski zamanlarda yaşamış insanlarla bir sırrı, gizemi paylaşıyormuş gibi gelirdi. Genellikle Eski İzmir’in bilinen adı Smyrna. Burada Tepekule demekte yaygın, hatta bazı mekanlara ve mahalleye bile adını vermiş Tepekule. Bu tarihi höyük depremde yıkılan binalara (böyle yazmaktan dahi utanıyorum) arabayla 2,3 dakikalık mesafede. Eskiden ören yerinin de dahil olduğu Bayraklı Karşıyaka’ya bağlı bir semtti, ilçe olunca Karşıyaka ve Bornova’dan bazı kesimler Bayraklı’ya dahil edildi. Bu yüzden haberler Bayraklı/Bornova şeklinde veriliyor.

MÖ 5000 ve 3000 yılları dolaylarında Tunç Çağı’nda Smyrna kurulmuş. Homeros’un ünlü İlyada Destanı’nı (Troya Savaşı anlatılıyor) MÖ 700’lü yıllarda Bayraklı’da yazdığı rivayet ediliyor… Bir diğer husus yukarıdaki fotoğrafta görünen tapınağın, Hellenlerin Anadolu’da inşa ettiği ilk dini yapı olması özelliği. Kolaylıkla ulaşabileceğiniz tarihi bilgilerle sizi sıkmayacağım, merak etmeyin 🙂 

i%cc%87lyada-destani
Troya Savaşı | Fotoğraf: kulturelcisi.com

Bayraklı Höyüğündeki ilk bilimsel çalışmalar Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal ve Prof. Dr. John M. Cook tarafından İngiliz Türk üyelerden oluşan bir heyet ile 1948-1951 arasında gerçekleştirilmiş. Ekrem Akurgal hem arkeolojinin babası hem de Smyrna’yı ortaya çıkartan deha olarak kabul ediliyor. Kendisinin adı, teşekkür mahiyetinde civar bölgedeki sokak, park ve spor salonu gibi lokasyonlara verilmiş. 2002 yılında vefat ettiğinde, 30 yılını verdiği Smyrna kazısına gömülme isteği maalesef ki kabul edilmemiş. Eşi Prof. Dr. Meral Akurgal 1993 yılından itibaren kazı çalışmalarının başına geçmiş. Kazıların 3. dönemi diye adlandırılan bu aralıkta bulunan yüzlerce kandil ve iki adet ”tabula ansata” (yazıt plakası, kitabelik), buranın Roma Dönemi’nde de kutsal bir kimliğe sahip olduğunu göstermiş. 2014 yılında Prof. Dr. Cumhur Tanrıver başkanlığında kazı çalışmaları devam ediyor ve geçtiğimiz şubat ayında 4500 yıllık gümüş takılar bulundu. 

amazonlar
Amazonlar | Fotoğraf: oncebanasor.com

Eski İzmir’e Smyrna deniliyor demiştik, Smyrna’nın Amazon kadınlarından biri olduğu ve şehre ismini verdiği söylenirdi. 58 saat sonra enkazdan sağ çıkarılan İdil Şirin… Smyrna’mız sensin. 

Kapak Fotoğrafı: Hürriyet

İlginizi çekebilir: Merve Oflaz’dan Afrodisias Antik Kenti