İrlanda’daki festivaller ve özel günler arasında neredeyse St. Patrick’s Günü kadar coşkulu, fakat başrolde yeşil rengin ve eğlencenin değil kültür ve sanatın olduğu bir gün var: Bloomsday. Adını İrlandalı yazarlar arasında en ünlüsü olan James Joyce’un 1922 tarihli romanı Ulysses’in karakteri Leopold Bloom’dan alan bu özel gün, tek günde geçen romanın geçtiği gün olan 16 Haziran’da kutlanıyor. Siz de The Irish Spirit’e kapılmak ve ünlü yazarı, sevilen eserini ve İrlanda kültürünü layığıyla kutlamak için James Joyce’un ünlü romanı Ulysses dışındaki eserlerine göz atarak Bloomsday’i kutlayabilirsiniz!

İrlanda edebiyatının gurur kaynağı ve en etkili, en ünlü yazarı James Joyce tam bir Dublinli. Yazar, kariyeri boyunca Zürih ve Paris gibi farklı şehirlerde de yaşamış olsa da, Dublinli olmanın etkisi ve The Irish Spirit’in onun bir parçası olduğu hep hissedilmiş. Edebiyatın bir diğer önemli figürü Samuel Beckett onun için şöyle demiş: “Onun eserleri şeyle ilgili değil, o şeyin ta kendisidir.” Roman, öykü, deneme, tiyatro oyunu, şiir ve eleştiri türlerinde eserler vermiş olan James Joyce’u Ulysses ile tanıyor olsak da, onun Türkçeye de çevrilmiş birçok önemli, ölümsüz eseri var:

James Joyce Eserleri

Dublinliler (1914)

Ölen bir peder, aşkın peşinden gidip gitmeyeceğine karar vermeye çalışan bir kadın, başarılı arkadaşını dinlerken hayal kırıklıklarını gözden geçiren bir adam, alkolik bir kâtip, siyaset konuşan insanlar ve yetişkinliğe adım atan bir çocuk… Joyce’un belki de en önemli eseri, on beş öyküsünü içeren ve ilk basımı 1914’te yapılan öykü kitabı Dublinliler. Kitap yirminci yüzyılın ilk yıllarında Dublin ve çevresinde yaşayan orta sınıf İrlandalıların yaşamından kesitler sunuyor. Söylediğimiz gibi, eserlerinden de anlaşılacağı üzere Dublin James Joyce’u hiç terk etmemiş ve bu çok bilinen öykü kitabı da ismini, onun tutkunu olduğu şehirden almış.

Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi (1916)

James Joyce’un yarı otobiyografik bu romanı; genç Stephen’ın bir sanatçı olabilme arzusuyla, hayal gücünü boğan ve yaratıcılığını sindiren kiliseye, okula ve topluma başkaldırışını anlatıyor. Joyce’un İrlanda’da geçen çocukluk ve gençlik yıllarından esinlenerek kaleme aldığı eser, sanatçının bağımsızlığını ilan etmesi için ailevi, kültürel ve milli değerlerini sorgulamasını ele alıyor. Roman boyunca entelektüel, cinsel ve manevi gelişimini izlediğimiz Stephen, onu çevresindekilerden ayrı tutanın ne olduğunu fark edeceği bir uyanışa doğru ilerliyor. Bu eserle James Joyce’un Dublinliler’indeki sosyal gerçekçi üslubu, yavaş yavaş Ulysses’in simgesel üslubuna bağlanıyor.

Sürgünler (1918)

Joyce’un üç perdelik oyunu Sürgünler, ne kadar uzağa gidilirse gidilsin geride bırakılamayanları anlatıyor. Oyunda bir yazar olan Richard, eşi Bertha’yla beraber uzun zaman önce gittiği Roma’dan İrlanda’ya geri dönerek, artık başarılı bir gazeteci olan eski dostu Robert’la ve eski aşkı Beatrice’le buluşuyor. Geçmiş ve konuşulmayan hisler açığa çıktıkça hepsinin ilişkileri kördüğüme dönüyor. Sahnelenemeden yayımlanan, İngiltere’de salon bulunamadığı için galası Münih’te yapılan, daha sonra en kayda değer prodüksiyonu 1970’te Harold Pinter tarafından gerçekleştirilen Sürgünler girift bir aşk hikâyesi olarak yorumlanıyor.

Ulysses (1922)

Adını Homeros’un ünlü destanı Odysseia’dan alan (Ulysses, destanın ana kahramanı Odysseus‘un Latince adı.) Ulyssesİngilizce edebiyatın okunması ve bitirilmesi en zor eserlerinden biri olarak görülüyor. Bunun nedeni ise üç bölüme ve toplam 18 kısıma ayrılmış romanda, 24 saatte geçen olayların kronolojik bir sırayla anlatılmaması. Üstelik iki karakterin, Leopold Bloom ve Stephen Dedalus’un yazar James Joyce’un farklı dönemlerini ve kişiliğinin farklı parçalarını temsil eden bir bütünün parçaları olmaları, okuyucunun işini daha da zorlaştırıyor. Kafa karıştırıcı evet, fakat okuduğunuzda, parçaları birleştirecek, yaşam ve olgunlaşmaya dair çok iyi bir esere vakit ayırdığınızı hissedeceksiniz.

Finnegan’ın Vahı (1939)

Uzun yıllardır çevrilemezliği ile bilinen Joyce’un magnum opus’u denilebilecek bu kitap, üç cilt olarak yayımlanıyor. James Joyce’un Paris yılları sırasında 17 yılda yazdığı roman, sadece çeviri mesleğinin değil İngilizce dilinin de en zorlu metinlerinden biri olarak anılıyor. Bu denli deneysel ve simgesel bir romanın konusunu anlatmak, en az onu okumak kadar zor. Fakat edebiyatta deneyseli seviyor, okurluğunuza güveniyor ve yorumlamaya oldukça açık metinlerle aranızın iyi olduğunu düşünüyorsanız; bu deneyimi mutlaka yaşamanız gerektiğini düşünüyoruz.