İşte, H.Zekai Yiğitler’in Öğretmenim isimli romanını okurken kitap sevgim başlangıcından bu yana aynen bu şekilde bir film şeridi gibi geçti gözümün önünden. Bu sevgimi bana aşılayan sevgili öğretmenime de teşekkürlerimi sundum.

Kuşkusuz, hepimizin hayatında öğretmenlerimizin yeri unutulamaz ve doldurulamaz. İlkokula başladığımızda önce sınıf öğretmenimizi sevdik, hatta sevgimizden dolayı büyünce öğretmen olmak istedik. Belki ilkokul öğretmenimiz belki de ortaokul veya lisede başka öğretmenlerimiz hayatımızın şekillenmesinde, geleceğimizin belirlenmesinde hep önemli roller oynadı. Bizi yönlendirdiler, desteklediler ya da tam tersi oldu; bize taktılar, düşük notlar verdiler, bazen yanlış kararlar vermemize neden oldular ama her ne yaptıysa sayelerinde bugünlere geldik.

ogretmenimBu kitapta ise bir öğretmenin, hırslı bir köy çocuğu olan yazarın hayatında ne kadar önemli rol oynadığını ilk sayfalarından son sayfalara kadar soluksuz okuyorsunuz. Keleş Öğretmen, öğrencisinin gözündeki okuma hevesini ve yazar olma hayalini fark ediyor ve elinden tutuyor. İlkokuldan mezun ettikten sonra öğrencisinin peşini bırakmıyor, doğru zamanda imdadına yetişiyor ve gelecek vaat eden öğrencisinin başarılı geleceğinde ilk çizgiyi çiziyor. Buna karşılık öğretmenlerin o dönemlerde yaşadığı haksızlıklar, karşılaştıkları yetersiz imkanlarla işlerini en iyi şekilde yapmalarını da takdirle karşılıyorsunuz.

Kitapta sadece bir öğretmen ve öğrencisinin ilişkisi yer almıyor. Okul yaşamımızda hepimizin başından geçenler, yarışmalar ve okul maçları, sınav heyecanı, karne sevinci ile birlikte aile dayanışması, mahalle arkadaşlarıyla oynanan tüm sokak oyunları, dostlarımıza taktığımız takma isimler, akrabalarla buluşmalar, balık tutmalar, piknikler, ninelerimizin anlattığı masallar, köydeki eğlenceler, sıcak yaz gecelerinde açık hava sineması kaçamakları ve çocukluğumuzda kitabın kahramanının da bizim gibi yaşadığı tüm mutlu anılar her sayfada karşımıza çıkıyor.

Yazar, kitabı o yaştaki konuşma diliyle yazmış. Çok yalın ve sade. Kitabı okurken sanki çocuk karşınızdaymış da size olayları heyecanla anlatıyormuş gibi hissediyorsunuz. Yaşadıklarını anlatmakla kalmıyor, bazı yerlerde hissettiklerini de açık sözle itiraf ediyor. Omuzlarım çökmüştü. Kuşlar gibi sevinçliydim. Bir Adanalı olarak benim en çok hoşuma giden ise Çukurova’ya özgü kelimelerin de yer almasıydı. Mahluta, sokumlama, zibil, gıllik gibi kelimelerin çoğunu ben de kullanıyordum ama çevremdekiler anlamamış bir ifadeyle suratıma bakıyorlardı. Bu kitabı okuyacaklar tarafından en azından biraz daha anlaşılmış olacağım için mutlu oldum.

Kitabı okurken yüzünüzde tatlı bir tebessüm oluşuyor, hatta “aaa, ben de çocukken böyle yapmıştım, bisikleti ben de böyle sürmüştüm, sınıf arkadaşıma aynen ben de sinir oluyordum” dememek için kendinizi zor tutuyorsunuz. Kitabın sonlarına geldiğinizde bize okulda en güzel sevgiyi işledikleri Atatürk sevgisini bir kez daha hissediyorsunuz: Sana borçluyuz ta derinden/Işığısın bu yurdun / Devrimlerle yüceltti, çok yüceltti / Bu milleti ellerin. / Sana borçluyuz ta derinden / En büyüğü Mustafa Kemallerin!   En sonunda ise Keleş öğretmenin verdiği öğütlerle, öğretmenliğin ne kadar kutsal bir meslek olduğunu ve bize verdikleri sorumlulukların ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlıyor, hatta gözlerinizin yaşarmasına engel olamıyorsunuz. “Öğretmen karanlıkların şavkıdır. Öğretmen bükülmez bilektir oğul… Biz sizlere bağladık umudumuzu. Yine de sizler varsınız diye gözümüz arkada kalmayacak… Eli kalem tutmayanlara tutturacaksın. Anlatacaksın onlara. Bir bir. Yılmadan, yorulmadan. Yılmaz bekçilerisiniz siz Cumhuriyet’in…”

Buram buram Çukurova kokan bu kitap, çocukluğunuzu, o dönemlerin masum, hırçın, hırslı ve dostane duygularını yaşamanız için başucu olmaya, Kemalettin Tuğcu kitaplarınızın arasında yerini almaya aday. Şimdiden hepinize iyi okumalar, çocukluğunuza yapacağınız yolculukta iyi eğlenceler…

Öğretmenim, H. Zekai Yiğitler
Kafe Kültür Yayıncılık, 2013, 220 sf.