Netflix’in sempatik ve samimi dizisi, Micheal Douglas ve Alan Arkin’in başrollerini paylaştığı The Kominsky Method, eski bir oyuncu Sandy Kominsky ile karısını kanserden kaybeden Norman’ın 46 senelik dostluklarını anlatıyor. “Kanser” kelimesi size dramı hatırlatmasın; The Kominsky Method, yaşlanmanın getirdiği zorlukları ince esprilerle anlatan, sadeliğiyle sizi kendine hayran bırakacak bir komedi aslında.

Little Miss Sunshine’ı birçok kişinin izlediğini düşünüyorum. (İzlemediyseniz mutlaka izleyin.) Filmde Olive’in çılgın dedesini oynayan ve 2010’da bu rolle “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” Oscar’ının sahibi olan Alan Arkin’ın büyük hayranıyımdır. The Kominsky Method’da da Alan Arkin ve Micheal Douglas ikilisinin olduğunu duyduğum zaman ne yorumları okudum, ne de IMDb’ye baktım. Direk izlemeye başladım. Dizi, tam beklediğim gibi çıktı; hayatın içinden… Tam sevdiğim gibi. Zaman zaman göz dolduran, bazen masum kahkahalar attıran tarzda.

Dizide, yaşı ilerleyince kendi oyunculuk atölyesini açan Sandy ile eski menajeri Norman’ın, yaşlandıkça karşılarına çıkan zorluklara ve bitmeyen atışmalarıyla yürüyen dostluklarına şahit oluyoruz. İyi ve kötü günlerinde, en sarkastik, en ciddi, en komik halleriyle birbirilerinin yanlarında olan bu ikiliyi daha yakından tanımak bana müthiş bir keyif verdi.

The Kominsky Method, 25-35 dakikalık bölümlerden oluşuyor. Bölümler başladığı gibi hızlıca bitiyor; ancak her sahne o kadar dolu ki, 25 dakikalık bir bölüm, sizi oldukça düşündürmeyi başarıyor. Dizinin bu kadar kısa sürede yoğun bir etki yapmasının iki nedeni var. Birincisi tabi ki iki usta oyuncunun her zamanki gibi ayakta alkışlanacak şekilde oynaması. İkincisi ve asıl nedeni ise, dizideki her şeyin çok “gerçek” olması… Hayatın içinden, keyifli diyaloglarla geçen her bölüm sizi Sandy ve Norman’a daha çok bağlıyor; güzel olaylarda onlar için gerçekten çok sevinip, bazen de onlar için tüm içtenliğinizle üzülüyorsunuz.

youtube play youtube play

The Kominsky Method’un ilk sezonu dizideki her an gibi sıradan ve bir o kadar gerçek bir şekilde bitiyor. Sizi entrikaların arasında yalnız başınıza bırakmıyor. Bildiğiniz normal bir şekilde sonlanıyor ve bu izleyenlere garip bir şekilde huzur veriyor. O kadar tatlı ki, tek kelimeyle, dizinin tadı damağınızda kalıyor. Siz siz olun, Netflix’in bu her şeyi bu kadar doğallıkta anlatan dizisini mutlaka seyredin. “Yaşlanıyorum galiba” diyenler bana ulaşsın… Böylece tek olmadığımı anlarım 🙂 İkinci sezonu heyecanla bekliyorum.

Hint: Ürolog rolündeki Danny Devito’yu görünce yüzünüz bir kez daha gülecek. 🙂

İlginizi çekebilir: Gökhan Erdem’den Yeni Dizi Önerileri Netflix

IMDb Puanı: 8.3/10