12-13 Eylül tarihlerinde ilk kez Berlin’de gerçekleşen Lollapalooza Berlin için en iyi konser arkadaşlarımla yollara düştük ve yediğimiz içtiğimiz bize kalarak neler dinledik, neler gördük, neleri beğendik, nelere canımız sıkıldı tek tek aşağıdaki yazıda…

1

Lollapalooza Berlin’de Neler Dinledik?

Lollapalooza Berlin’in kadrosunda Muse’dan Everything Everything’e, Macklemore & Ryan Lewis’ten Fatboy Slim’e, Sam Smith’ten Stereophonics’e, Skrillex’ten Kygo’ya birçok DJ ve grubu izleme fırsatına eriştik. İlk gün için tercihlerim Everything Everything, MS MR, FFS (Franz Ferdinand & Sparks), Dog Blood (Skrillex & Boys Noize), Fatboy Slim ve Macklemore & Ryan Lewis’ti. Uzun bir sıra bekleme seansı nedeniyle (2 saati geçen güneşli bir Berlin gününde) Everything Everything ve MS MR tabii ki hayal oldu; ancak açılışı tadından yenmez Franz Ferdinand & Sparks ile yapmak da ayrı bir şans oldu. 9 Haziran’da yayınlanan albümleriyle senenin en kayda değer çalışmalarından birine imza atan süper grup, albümlerinde yer alan şarkıların yanı sıra Franz Ferdinand’dan ‘Do You Want To’, ‘Michael’, ve ‘Take Me Out’ ile Sparks’tan ‘When Do I Get to Sing “My Way”’, ‘The Number One Song in Heaven’ ve ‘This Town Ain’t Big Enough for Both of Us’ cover’larına da yer verdi.

2

Gelelim gün ilk Perry’s Stage performansına… Skrillex & Boys Noize birleşimi Dog Blood’a geçmeden önce belirtmeliyim ki Muse harici en eğlendiğim, en çok takıldığım alan Perry’s Stage oldu ki festivalin sonunda sürekli bu sahnede yer alan DJ’leri izlediğimi fark ettim. İki kez Türkiye performansı ertelenmek zorunda kalan Skrillex, yanına Boys Noize’ı alarak kurduğu Dog Blood ile Perry’s Stage’in headliner’ı Fatboy Slim’den sahneyi çaldı. Görsellerle desteklenen performansta ikili, diğer sahnelerin izleyicilerini de kendilerine çekmeyi başarırken herkesi dans ettirdi.

3

İlk günün headliner’ları Macklemore & Ryan Lewis’e hala kanım ısınamadığından çıkışlarını izler Fatboy Slim’e geçerim diyordum ki planımı hiç saptırmadan uyguladım. Macklemore & Ryan Lewis’i geçtiğimiz yıl Sziget sahnesinde göz ucu izlerken ikilinin gayet iyi olduğunu düşünmüştüm; ancak bu sefer izlediğim kadarıyla geçtiğimiz yılı aratır durumdaydılar. Şarkıların arasını uzun tutan isimlere pek olumlu yaklaşamadığımı bir kez daha idrak edip zaman Fatboy Slim zamanıdır diyerek bir kez daha Perry’s Stage’in yolunu tuttum ki daha sahneye gelmeden dans edenler karşıladı beni. Fatboy Slim, hak ettiği tüm unvanları sergilercesine set’in başında birbiri ardına hitlerini performe etti.

4

İlk günkü sıradan gözümüz korktuğu ve biraz da alan keşfi yapalım dediğimiz için daha erken saatte festival alanına giriş yaptık. Böylelikle de Alternatif Sahne’deki Clean Bandit’i ilk elden izleme fırsatını yakaladım. Kendi adıma da ikinci güne iyi bir başlangıç yapmış oldum. ‘Real Love’, ‘Come Over’ ve ‘Rather Be’ gibi şarkıların ardından günün ikinci performansı için yine Perry’s Stage’in yolunu tutarak ‘Firestone’ ve ‘Stole The Show’ şarkılarıyla tozu dumana katan Kygo’yu izlemeye koyuldum. Çok genç olmasına rağmen büyük bir dinleyici kitlesine kısa sürede sahip olan Kygo, yıllar içeriside Top 10 DJ arasında olacağını garantiler bir şov sergiledi kendisine ayrılan süre içerisinde.

5

Biraz alan gezisi, biraz da yemek molası derken saatler Robin Schulz’a kısa bir göz atayım derken son dönemin popüler şarkısı ‘Dangerous’a yaptığı remiksle karşımıza çıktı. Kaldı ki aynı anda şarkının vokallerini üstlenen Sam Smith de ana sahnede konserine başlamıştı. Sam Smith’e geçmeden önce Alternatif sahnenin yıldızları Little Dragon’a da küçük bir misafirlik yaptım ki aklım bu sahnede kalarak ana sahneye doğru yola çıktım. Duygusal yanı ağır şarkılarıyla tanıdığımız Sam Smith, birbiri ardına yine en romantik şarkılarını söyledi.

6

Ve geldik Lollapalooza Berlin yollarına düşmeme neden olan ana! Muse!!! Hiç şüphesiz görüp görebileceğimiz en iyi konser gruplarından biri Muse, yine ders niteliğinde bir konser ile sahnedeydi. Setlist’lerindeki şarkılar hangi albümlerindeyse ona göre hazırlanan görselleriyle beraber bitmesini istemediğimiz anlar yaşattılar. ‘Psycho’, ‘Supermassive Black Hole’, ‘Plug In Baby’, ‘Dead Inside’, ‘Madness’, ‘Time Is Running Out’, ‘Starlight’derken ‘Stockholm Syndrome’ ile sahneden indiler; ancak kimsenin Muse’u bırakmaya niyeti yoktu. Onlar da binlerce seyirciyi kırmayıp ‘Uprising’ ve ‘Knights of Cydonia’ diyerek bislerini yaptılar. Matthew Bellamy, bir kez daha ve daha da akıllarda yer edecek şekilde rockstar nasıl olur, frontman nedir altını çize çize gösterdi.

7

Nelere Canımız Sıkıldı?

Türkiye’de yapılan hemen hemen her organizasyon için “ama yurtdışında hiç de öyle değil”, “bak adamlar yapıyor” diye sayısız eleştiri getirirken Lollapalooza Berlin’in eksikliklerinden ve canımızın sıkıldığı noktalardan bahsetmemek olmaz. Kaldı ki Instagram’dan takip ettiğim kadarıyla çoğu kişi de aynı dertlerden muzdaripti.

İlk gün itibariyle baş gösteren sıra sorunu giderek büyük bir sıkıntı halini aldı. Basın, VIP ve davetli kapısında oluşan sıra sanıyorum ki normal biletli girişinde bu derece değildi. En az 2 saatlik beklemelerle bilekliklerini almayı başaranlar içeri girebilirken içeride de devasa tuvalet, yemek ve içki sırasının kendilerini beklediği gerçeğiyle yüzleştiler ilk etapta. Gecenin ilk yemeğini 23:00 gibi yiyebildiğimi varsayarsak gelin durumun vehametini çözün. İçki konusuna hiç girmiyorum; çünkü o sıraya girip de bir şeyler alabileni gördükçe şahsen yanına gidip tebrik edesim geldi.

İlk gün yaşananlarının ardından ikinci gün de aynı sıralarla karşılaşacağımızı bildiğimizden festival alanındaki yemek vs. gibi işlerimizi alana girdiğimiz ilk saatlar içerisinde halletmeye karar verdik. Yoksa yine aç kalmamız işten bile değildi.

Geçtiğimiz yıllarda İstanbul Park’ta yapılan Rock’n Coke’ta oturacak az sayıda çimlik alan var diye isyan etmiştik; ancak gelin görün ki burada tamamen beton zemin vardı ve maalesef oturacak yer de kısıtlı olduğundan bu zemine mahkum olduk.

8

Özetle iyisiyle kötüsüyle müzik dolu bir hafta sonunu geride bırakıp İstanbul’a döndük. Kulağımızda hala Muse çalıyor!