Şiddetin kökeni nedir? Şiddet insan doğasında mı var, yoksa içinde yaşadığımız toplum mu bizi deliliğe sürüklüyor? Kapitalizmin insan hayatına etkileri neler? Toplumsal olaylar insan psikolojisinde ne gibi etkiler bırakıyor? Medya bu noktada nasıl bir işlev görüyor? Avusturyalı yönetmen Michael Haneke, filmlerinde bu ve bunun gibi sorulara cevap arıyor ve bunu oldukça gerçekçi ve sert bir sinema dili kullanarak yapıyor.

Benny's Video
Benny’s Video (1992, Michael Haneke) | Fotoğraf: elizavictoria

Filmlerinde genel olarak modern toplum, insanın kendine ve yaşadığı topluma yabancılaşması, sistem içinde bozulan aile ilişkileri, televizyon ve günlük hayata etkileri gibi temalara odaklanan Michael Haneke, 1942 yılında Almanya’nın Münih şehrinde dünyaya gelmiş. Viyana’da psikoloji ve felsefe eğitimi alan Haneke, kariyerine film eleştirmeni olarak başlamış ve daha sonra Alman televizyon kanalı Südwestfunk’ta editörlük yapmış. Uzunca bir süre televizyon için çalışan Haneke, bu yıllarda yönetmen olmaya karar vermiş ve 1989 yılında ilk filmi Der siebente Kontinent / Yedinci Kıta’yı çekmiş.

Her insan gibi sanatçılar da yaşadığı toplumda meydana gelen olaylardan etkileniyor ve bir duyarlılık geliştiriyorlar. Haneke’nin de bahsedilen temalara yoğunlaşmasının bir tesadüf olmadığını düşünüyorum. Haneke sinemasını anlayabilmek için öncelikle dönemin toplumsal, siyasal ve ekonomik koşullarını inceleyip değerlendirmek gerekiyor.

The Seventh Continent (1989, Michael Haneke)
The Seventh Continent (1989, Michael Haneke) | Fotoğraf: diaboliquemagazine

1980’li yılların sonuna gelindiğinde, Soğuk Savaş sona ermiş, Sovyetler Birliği yıkılmış ve iki kutuplu dünyadan artık söz edilmez olmuştu. Takip eden yıllarda patlak veren Bosna ve Körfez savaşları, Ortadoğu’da bitmek bilmeyen zulüm, Türkiye’nin PKK ile devam eden çatışmaları, Latin Amerika’da baş gösteren isyanlar tüm dünyayı bir savaş alanına çevirmişti. Bir yandan arka planda şiddet devam ederken, ekonomik faaliyetler hızla ilerledi ve dünya küreselleşmeye başladı. Medya tüm bunların ortasında “dördüncü bir güç” olarak konumlandırıldı ve televizyon, insan hayatına her zamankinden daha fazla dahil oldu. Magazin programları, televizyon dizileri ve reklamlar aracılığıyla sahte bir gerçeklik algısı oluşturuldu. Bütün bunların ortasında hayatını devam ettirmeye çalışan “sıradan” insan gitgide kendine yabancılaştı ve oluşturulan sahte gerçeklik ve televizyon aracılığıyla meşrulaştırılan şiddet sebebiyle ortaya çıkan kayıtsız ruh hali toplumun geneline yayıldı. Savaş görüntüleri ve eğlence programlarını televizyonda ardı ardına izleyen insan, iyi-kötü, doğru-yanlış gibi kavramları birbirinden ayırt edemez hale geldi. Aile yapısı ve insan ilişkileri yozlaşarak etik anlayışı bozuldu.

Bu koşullar altında film yapan Haneke, filmlerinde topluma ayna tutmayı amaçlıyor. Haneke sineması gerçekçi olarak karşımıza çıkıyor; büyülü bir yanılsama yaratıp insanı gerçeklikten sıyırmak yerine rahatsız etmeyi tercih ediyor. Yönetmen, “temelde salt ideolojik olana değil kaçınılmaz olan hakikate odaklanır. Onun sinemasında yaratılan şey ironik, spekülatif ya da dumur edici görünse de gerçeğin ta kendisidir. Haneke, filmlerinde bir yandan gerçekliği en olağan haliyle sunarken bir yandan da aynı gerçekliği yıkmaktadır. Hatta, izleyicinin tasarımlanmış bir gerçekliğe mi yoksa tamamen gerçeğe mi şahit ediliyor olduğu filmin sonunda bile çoğu zaman muamma olarak kalır.” (Erdoğan, 2019:78)

71 Fragments of a Chronology of Chance (1994, Michael Haneke)
71 Fragments of a Chronology of Chance (1994, Michael Haneke) | Fotoğraf: reddit.com

Haneke filmlerinde şiddet de geniş bir yer tutar. Öyle ki filmlerinde cinnet anlarına, intiharlara, cinayete ve işkenceye oldukça sık rastlanır. Çoğunlukla nedensiz olarak ele alınan şiddet unsuru, doğrudan ve estetize edilmeden verilir. (Erdoğan, 2019:77) Çünkü yönetmene göre estetize edilmiş şiddet, bir bakıma onu meşrulaştırmaktır. Benny’s Video / Benny’nin Videosu filminde domuzun öldürüldüğü sahnede olduğu gibi, çiğ biçimde yansıtılan şiddet, seyirciyi rahatsız ederek bunun sebepleri üzerinde düşünmeye iter.

Haneke sinemasında karakterler suçluluğa karşı derin bir susuşu sergilerler. İzleyici dikizci konumundadır ve bu susuşa ortak olur. Burjuva yaşamındaki her türlü suçluluk hali ört bas edilebilecek basitliktedir. (Erdoğan, 2019, 79) Benny’s Video / Benny’nin Videosu filminde anne ve baba çocuklarının cinayet işlediği görüntüleri kayıtsızlıkla izlerler, Funny Games / Ölümcül Oyunlar filminde baba karakteri yan odada oğlunun cesedi dururken mutfakta yemek yemektedir.

Yönetmenin ilk filmi olan Der Sieben Kontinent / Yedinci Kıta, orta-üst sınıfa ait Avrupalı bir ailenin sıradan yaşantısını konu alır. Maddi anlamda bolluk ve rahatlık içinde konforlu bir hayat yaşayan aile, yaşamın anlamsızlığı çerçevesinde git gide bir bunalıma sürüklenir. Varoluşsal krizlerden etkilenen ise yetişkinler olduğu kadar çocuklardır da; evin küçük kızı Evi’nin “ölümün onun için bir problem olmadığı” söylemi, bunu kanıtlar niteliktedir. Aile, gündelik hayatlarını tamamen eşyalara ve nesnelere bağımlı yaşamaktadır. Öyle ki film boyunca ailenin arabasının geniş planları, o arabayı yıkatmaları, devamlı alışveriş yapmaları, paketli gıdalar tüketmeleri uzun sekanslarla verilir. Bu duygusal çöküş kayıtsız bir ruh halini beraberinde getirmektedir. Annesini yeni kaybetmiş olan Anna, bu durumdan kardeşi Alexander kadar etkilenmemiştir. Eşi Georg’un ailesine yazdığı mektuplarda annesinin ölümünden sıradan bir olaymış gibi bahseder, diğer gündelik olayları anlattığı gibi anlatır; hepsini yan yana sıralar. Filmin sonunda toplu biçimde intihar eden aile, intihar eylemini gerçekleştirmeden önce tüm paralarını çeker, dış dünyayla tüm bağlantılarını koparır. Evdeki tüm eşyaları, giysileri teker teker parçalayıp yok eder; paraları klozete atıp üstüne sifonu çekerler. Burada aile kapitalist sistemin dayattığı yaşam tarzının tüm temsillerinden provokatif biçimde kurtulmaktadır. Bir tek televizyonu yok etmeyen aile, esasında onları “yok eden” metaforik nesneye teslim olurlar ve televizyon karşısında intihar ederler. Gerçek bir olaydan esinlenen bu hikayede ciddi bir medya eleştirisi yapılmıştır.

youtube play youtube play

IMDb Puanı: 7.8/10

Üçlemenin ikinci filmi olan Benny’s Video, 14 yaşındaki bir genç olan Benny’nin işlediği şiddeti ele alır. (Bu filmdeki Benny, daha sonra Funny Gameste yer alan karakterin gençlik halini yansıtmaktadır.) Benny, okulda uyuşturucu satan, sigara içen sorunlu bir çocuktur; ancak tamamen “normal” bir aile yaşantısı sürmektedir. Video görüntülerine bağımlı olan Benny’nin tüm hayatı ekranda gördüklerinden ibarettir. Benny maruz kaldığı görüntüler sebebiyle sanal ve gerçek hayatı birbirinden ayıramamaktadır. Filmin açılış sekansında gösterilen, bir domuzun ölüm sahnesini defalarca izler. Bir gün video dükkanında tanıştığı kızı evine davet eder ve videodaki aynı hayvan silahıyla kızı öldürür, bu sırada video kaydedicisiyle bunu filme alır. Ne yaptığının farkında değildir, oldukça soğukkanlı ve kayıtsızdır. Onun için defalarca geriye sarıp izlediği domuzun öldürüldüğü video ile kızı öldürdüğü video arasında bir fark yoktur; o görüntüyü de tekrar tekrar başa alarak kızın canlı olduğu sahneleri izler. (Daha sonra Funny Games filminde bu sahneye gönderme yapılacaktır; yakın arkadaşının ölümü üzerine karakter eline kumandayı alıp “filmi” başa sarar ve arkadaşı hayata döner.) Burada gerçeklik ve film arasındaki katmanların birbirine karıştığı vurgusu yapılır. Haneke bunun üzerine “Videolarda tek yapmanız gereken filmleri geri almak, böylece ölen insanlar yeniden canlanır.” demiştir. Filmde Benny, olan bitenin o kadar farkında değildir ki, cinayetten sonra tuvalete gider, oturup yemek yer ve telefonda arkadaşıyla sohbet eder. Şiddet bu kadar normal, olağan ve insan hayatının içindedir; bir yandan da yemek yemek, boşaltım yapmak gibi doğal bir güdü olarak içten gelir. Oğlunun cinayet işlediğini video kaydı aracılığıyla öğrenen aile aynı kayıtsızlıkla cesedi ortadan kaldırmak için plan yapmaya başlarlar. Görev tamamlanır ancak filmin sonunda Benny, cinayet suçunu ailesinin üstüne atar. Burada seyirci asıl “suçlunun” ebeveynler olduğunu düşünmeye itilir.

youtube play youtube play

IMDb Puanı: 7.2/10

Üçlemenin son filmi olan 71 Framente Einer Chronologie des Zufalls / Tesadüfi Bir Koronolojinin 71 Fragmanı filminde birbirinden haberi olmayan bir grup insanın bankada yaşanan trajik bir olay sonucu hayatlarının kesişmesi anlatılır. 19 yaşında bir üniversite öğrencisi olan Maximilien bir bankaya girerek insanların üstüne kurşunlar yağdırır ve ardından intihar eder. Yine “nedensiz” olan veya öyle “görünen” şiddet temasının işlendiği filmde, kesişen hayatlar ve toplumda insanlar arası iletişimsizlik konu edinilmiştir. Küreselleşme, küreselleşmenin getirdiği kalabalıklar içinde yalnızlık duygusu, tahammülsüzlük gibi kavramlar üzerinde düşündürten filmin karakterleri -ve aynı zamanda seyirci- film boyunca haber bombardımanına tutulmuşlardır. Film sonunda kendileri de birer haber nesnesine dönüşerek, hayatları, arzuları, hedefleri, yaşanmışlıkları olan bu insanlar birer “rakam” ve “başlıktan” ibaret kalırlar. Burada yine sanal olan, aslında gerçekliğin ta kendisidir ve film bittiğinde seyirci de aynı çok katmanlı gerçekliğin içinde haber nesnesine dönüşme tedirginliğiyle baş başa kalır.

youtube play youtube play

IMDb Puanı: 7.2/10

Sonuç olarak Duygusal Buzlaşma Üçlemesi’nde Haneke, Avrupa uygarlığının burjuvaziye dayalı yaşantısına aile kavramı üzerinden sosyolojik bir bakış sağlamaktadır. Filmlerdeki aile temsillerinde kriz hallerinin kökeni aile yaşamının kendi çıkmazlarına dayandırılır. Toplumsal tabakalaşmanın üst-orta sınıf aileleri, filmlerde modern zamanların en önemli sorunu olan iletişimsizlik sorununu yaşarlar. Bu açıdan analiz edilen Haneke filmleri, korunaklı ve güvenli aile yaşamının modernleşme ile çözülmeye ve parçalanmaya yüz tutan halini, Avrupa toplumunun İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşadığı bunalımlı ruh haliyle de örtüştürerek yansıtır. Film analizlerinden elde edilen sonuca göre, modernliğin yıkıcı mekanizmaları, sanayi sonrası statü toplumunun bir nüvesi olan modern aileyi, kutsal ve duygusal örüntülerinden büyük ölçüde koparmakta ve onu toplumsal krizlere model teşkil eden bir çatışma alanı haline getirir. Analizler dahilinde, materyalist bağlamda, yüksek bir bireyselleşme eğilimi ile geleneksel temsillerinden giderek uzaklaşan 21. yüzyıl modern çekirdek aile yapısının bütünlüğünün bozulduğuna, güvenli, kutsal ve dokunulmaz olan örüntülerinin ise tartışılabilir olduğuna yönelik çıkarımlar yapılabilir. (Erdoğan, 2019: 128)

Kapak fotoğrafı: sinematopya

İlginizi çekebilir: SineMagger’dan Film Önerileri