MUBI’nin yakın zamanda kataloguna eklediği film, meşhur Rumen yönetmen Cristian Mungiu’nun son eseri. Topluma dair filmlerle ve söylemlerle adından söz ettiren Mungiu, bu filmde yabancılarla Rumen toplumu arasındaki çetrefilli ilişkiye odaklanıyor. Bunu küçük bir kasabayı merkeze alarak gerçekleştirirken, karakterlerini mikroölçekte inceleme fırsatı yaratıyor. İyi ve kötü ayıklaması yapmak yerine gerçekte olanı kılçıksız şekilde yansıtmaya çalıştığınız görebiliyoruz. Bana sorarsanız tam Cannes jürisini saracak cinsten bir mesela ama film festivalde istediğini bulamamış. Bu da muhtemelen hikayenin gücünün ikinci yarıya sarkmış, ilk yarının biraz hantal olmasından kaynaklı gibi. İlgilisi için her türlü iyi bir tercih olabilir.

R.M.N | Fotoğraf: MUBI

Mungiu çok sayıda karakterle, büyük bir potpori yaratıyor bazı sekanslarda. Çok sesli ve demokratik bir ortam yaratıp, yönetmenin gerçek hayatta gözlemlediği şeyleri kurgusal düzlemde bizlere aktarıyor. Yer yer bir kurgunun içinden çıkıyormuşuz da, sanki küçük bir Rumen kasabasında kamerasını sabitlemiş bir belgeselcinin odağındaymışız gibi hissediyoruz. 3 kuruş parayla geçinmekte zorlandığı için başka avrupa birliği ülkelerinde çalışıp ana yurdundaki hayatını ve ailesini geriden bırakan insanlarla dolu Romanya’nın bir çok köşesi. Bu durum ülkenin en önemli gerçeği. Nitelikli veya niteliksiz, Avrupa Birliğine girdikleri günden beri işgücü anlamında çok ciddi bir kayıp yaşadılar. Tabii onların boşalttığı pozisyonları da, hayatın daha da zor olduğu ülkelerden gelen ve Romanya’yı bir basamak olarak gören göçmenler dolduruyor. Hal böyle olunca gerçeklerle yüzleşemeyen halk, yabancılara karşı hızla örgütleniyor.

Editör Notu: Yazının devamı spoiler içermektedir.

R.M.N | Fotoğraf: MUBI

Matthias Almanya’daki işini aniden terk edip geldiğinde anlıyoruz ki durum evde de pek iç açıcı değil. Karısı ve çocuğu ile ciddi sıkıntılar yaşıyor. Zaten karısı Matthias’ın eskiden ilişkisi olduğu başka bir kadının farkında. Küçük kasaba olduğu için bu olayların tansiyonu bambaşka seviyede yaşanıyor. O “diğer” kadın da göçmenleri işe alana fabrikaya patron olmuş. Hal böyle olunca tüm kasaba birbirine fermuar gibi geçiyor. Yabancı düşmanlığının hedefinde olan Sri Lanka’lılar ise kimseye zararı olmayan, Allahın unuttuğu yerde ekmek parası kazanmaya çalışan insanlar. Tartışmalar alevlendikçe insan bu cahil faşizme karşı sıkıntıya giriyor. Yönetmen de filmin zirvesi olarak kültür merkezindeki sekansı planlamış belli ki. Herkesin eteğindeki taşları döktüğü, yer yer diğer ülkelere giydirilen, bol bol ırkçılık yapılan, bazen de garibanlıklarından ötürü hak vermek durumunda olduğumuz karışık anlar yaşanıyor.

Tek plan olarak çok başarılı şekilde çekilmiş bu sahnenin filmdeki en unutulmayacak yer olduğunu düşünüyorum. Film başından sonuna karamsar havasından ödün vermiyor, ama yine de Rumen sinemasında karakterleri daha fazla içselleştirebildiğimiz örnekler görmüştük, o yüzden bu anlamda çok başarılı bulduğumu söyleyemeyeceğim.

Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.

Kapak Fotoğraf: MUBI

İlginizi çekebilir: Berke Adam’dan Fair Play