Siz de tiyatronun canlı enerjisinden beslenen, gittiğiniz oyunlara dair notlar tutanlardan mısınız? Eğer yanıtınız evetse Tilda Tezman’ın Dünya tiyatrosundan izlediği oyunlara ait detaylı notların, biriktirdiği görsel arşivin bu sanata gönül vermiş genç yeteneklerle buluşması, onların yolunu aydınlatacak bir fener olması motivasyonuyla hazırladığı Oyunname serisi mutlaka ilginizi çekecektir. Biz de Tilda Tezman ile bu seri, tiyatroya olan tutkusu ve pandeminin tiyatroya olan etkileri gibi konular üzerine sohbet etme şansı yakaladık. Eğer Oyunname serisini ve yazarını daha yakından tanımak isterseniz sizi röportajımıza alalım.

Sevgili Tilda Tezman, öncelikle theMagger’a hoş geldiniz. Biz ve takipçilerimiz, yeni keşiflerin peşinden koşuyor; bilmediğimiz, merak ettiğimiz konuları, yerleri, işleri bulup onları birlikte inceliyoruz. Oyunname II karşımıza çıkınca ilk düşüncemiz şu oldu; işte kaşif ruhuyla hazırlanmış bir kitap! Sizi bu Oyunname serisini yazmaya iten ilk dürtü neydi ve hikayesi nasıl başladı?

Hoş buldum. Ben de sizlerle buluştuğum için mutluyum. Tam da belirttiğiniz gibi Oyunname kitaplarımın temeli tiyatroyu ilk keşfettiğim çocukluk yıllarıma dayanıyor. Benim için sihirli bir dünya ile tanışmak gibiydi tiyatro ile tanışmak. Çocukluğumdan itibaren de izlediğim oyunlar üstüne notlar tutmaya başladım. Bunlar bir çeşit mektup titizliğinde hazırlanmış notlardı. Özellikle yurtdışında izlediğim oyunlar üzerine yazdığım bu mektuplar dizisini önce Vizon Dergisi’nde, ardından Tiyatro Dergisi, Milliyet Sanat, Radikal ve Sözcü’de yayımlamaya başladım. Oyunlar üzerine yazdığım tüm bu nameler kitaplarımın temelini oluşturdu.

Beni kitap yazmaya iten ise; Dünya tiyatrosundan izlediğim oyunlara ait detaylı notların, biriktirdiğim görsel arşivin bu sanata gönül vermiş genç yeteneklerle buluşması, onların yolunu aydınlatacak bir fener olması motivasyonudur. Ayrıca biliyordum ki benim üstüme sinen sahne tozunu ve kokusunu, içimde taşıdığım büyülü replikleri, oyuncuların pırıltısını, oyunların eşsiz müzik namelerini bu kitaplara taşıdığımda tiyatroseverler tarafından da karşılığını bulacağıydı. Öyle de oldu…

Çocukluk yıllarından gelen tiyatro sevginiz nasıl başladı? Biraz hikayenizden bahsedebilir misiniz?

Tiyatroya olan sevgim ve ilgim, çok küçük yaşlarıma dayanıyor. Sanırım 8 – 9 yaşlarında olduğum yıllar, Tiyatro’nun İstanbul’da çok rağbet gören köklü bir sosyal etkinlik olduğu yıllardı. Annem ve babamla birlikte tiyatroya gittiğim o ilk anı asla unutmadım. Anımsadığım kadarıyla, Muammer Karaca, Toto Karaca ve Muzaffer Hepgüler’in oynadıkları “Cibali Karakolu” oyunuydu. Salonun yavaş yavaş dolması, özenle giyinmiş erkeklerin, birbirinden bakımlı, güzel kadınların zarafetle gelip yerlerine oturması, ışıkların kararması, sessizlik, ağır ağır aralanan kırmızı tiyatro perdesi, beni bambaşka bir dünyaya götürdü. Her hafta Çarşamba ve Cumartesi günleri tiyatro matinelerine gitmeyi sabırsızlıkla beklerdim. Yıllar geçtikçe de benimle büyüyen, benimle yaşayan, benimle soluk alıp veren tiyatro maceram hayatımın vazgeçilmez bir parçası oldu.

Yaklaşık 15 aydır pandeminin getirdiği yeni hayat düzenine ayak uydurmaya çalışıyoruz. Geçtiğimiz yıl sizin için nasıl geçti? Bu kitabı size yazdıran şey oyunları yerinde gidip görerek yazmaktı; online olarak izlediğiniz oyunlar var mı? Bize önerileriniz olur mu?

Geçtiğimiz yıl herkes gibi benim için de kabus bir yıl oldu. Pandemi sürecinde tiyatroların, operaların, dans, bale gösterilerinin süresiz kapalı olması hem bu sektörde çalışanlar hem de sanatseverler için maddi manevi büyük bir kayıp oldu. Yeni oyunlara, gösterilere ulaşamamak benim hayatıma büyük bir eksiklik getirdi. Ama tabii ki hızla yeni düzene adapte olmaya çalışıyor, kendimize yeni yollar açıyoruz. Ben de bu süreci ikinci kitabımın hazırlık dönemi olarak gördüm ve Oyunname II’yi derledim. Canlı bir oyun izleme şansım olmadı ama online oyunlar konusuyla yeni tanışıyorum, henüz alışamadım, çünkü benim için tiyatro birebir oyuncu ve seyircinin göz göze temasıyla gerçekleşen canlı bir performanstır.

En çok ilgi duyduğunuz ülke tiyatrosu ve tür hangisi; neden?

Paris’te oyun seyretmek bana her zaman keyif veriyor, çünkü her akşam 500 oyun perde açıyor; yelpazesi geniş, bu repertuarda çok farklı çalışmalar seyretme imkanı buluyorum. Türler arasında ayrım yapmayı ise doğru bulmuyorum. Her bir oyun büyük bir emeğin ürünü çünkü.

Bir tiyatro oyununda sizi en çok etkileyen ne oluyor? Sahne dekoru, kurgu, senaryo, oyunculuklar…

Klasiği, çağdaşı, trajedisi, komedisi, müzikali, alternatif bir bakışla sahnelenmiş oyunlarıyla tiyatronun farklı kulvarlarında bu sanatı icra eden herkese, ayrım yapmadan saygı duyuyorum ve ustası, çırağı, emekçisi bir arada hepsinin önünde saygıyla eğiliyor ve alkışlıyorum.

Seyahat planlarınızı nasıl yapıyorsunuz? Oyunları nasıl araştırıyorsunuz?

Tabii ki yıllar içinde hayatınızda farklı farklı dönemler yaşıyorsunuz. Ailem, işim, çocuklarım ve onların programları doğrultusunda yaptığım seyahatlere sığdırılmış oyunlarla belli bir kilometre geçirdim. Ama bu tutku beni öylesine sardı ki, belli bir süreden sonra amacı ne olursa olsun seyahatlerimi izlemek istediğim oyunlar, takipçisi olduğum tiyatro festivallerinin takvimlerine göre ayarlamaya başladım. Severek yaptığınız bir işi veya hobiyi eğer benimki gibi -kitap yazarak- topluma mal edecek bir seviyeye taşıyorsanız bu, belli bir disiplini de gerektiriyor. Yıllar içinde izlediğim oyunlar bana bu alanda oyuncusundan yazarına, yapımcısından tiyatro sahnesine kadar her anlamda büyük bir bilgi ve görgü birikimi kazandırdı. İzlemek istediğim oyunlar için sahip olduğum bu bilgi birikimi bana seçimlerimde rehberlik ediyor. Yeni oyunları, çağdaş yorumları ve deneysel tiyatroları büyük bir merak ve titizlikle takip ediyor ve izleme takvimime alıyorum.

Sizce Türkiye’deki tiyatrosever nasıl bir şey izlemeyi daha çok tercih ediyor?

Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de seyirci yeniliklere çok açık. Cesur ve içi dolu söylemleri olan tekstler, tecrübeli veya genç, ama yeteneğini tiyatronun hakkını vererek ortaya koyan sanatçılarla bezenmiş bir sahnede sergilenen her oyun karşılığını bulur. Bugün Türkiye’de seyirci, ödenekli sahnelerde dünya klasiklerinin en güzel örneklerini izledikleri gibi özel tiyatrolardaki deneysel oyunları da büyük bir ilgi ile takip ediyorlar. Belli bir tür söylemek doğru olmaz, doğru olan uzun bir süredir televizyonun hakimiyetinde olan genel eğilim son birkaç yıldır artan sahne sayılarıyla yeniden tiyatroya döndü. Bu da çok umut verici bir gelişme.

Oyunname II’de okuyucu neler bulabilir? Biraz kitabınızdan bahsedebilir misiniz?

İlk kitabımdan sonra izlediğim yüzlerce performans arasından her alandan ifade özgürlüğüne vurgu yapan 70’e yakın oyunu derledim Oyunname II için.

Çok değil, yaşadığımız yüzyılın son 20 yılına hızlı bir bakış atsak, dünyadaki toplumsal ve siyasi çalkantılar, farklı cinsel kimliklere sahip bireylerin varoluş mücadeleleri, cinsiyet ve ırk eşitliği söylemleriyle bile başımız dönebilir. Sanatın her dalı bütün bu değişimlerden çok etkilendi. Tiyatroda ise bu etki çok daha cesur bir duruşla kendini gösterdi. Hayatın her alanında verilen mücadeleleri farklı disiplinleri de sahnelerine dahil ederek özgürce sergiledi ve sergilemeye devam ediyor tiyatro. Bu nedenle, Oyunname II’nin seçkisini bütün bu özgürlüklerin mücadelesine katkı sağlayan oyunlardan seçtim. Dünyadaki politik değişimleri, farklı kimlikleri, değişik cinsel tercihleri, otizmi, kadına şiddeti, varoluş sancılarını, doğaya saygıyı benzersiz yorumlarla sahneleyen oyunlardan oluşuyor kitabım.

Tiyatronun öncelikle bir ifade özgürlüğü platformu olarak tanımladınız. Yıllar içerisinde Türkiye ve dünyada sosyolojik/toplumsal değişimlerin ifade özgürlüğünü yansıtma şeklini değiştirdi mi?

Tabii ki değiştirdi ve değiştiriyor da. Dünyanın neresinde olursa olsun, baskıcı rejimlerde bile insanoğlu ifade özgürlüğünü ortaya koyacak yepyeni platformlar buluyor. Sosyal medya, sanat bugün en az diplomasi ve politika kadar etkili. Bu soruda benim cevaplayacağım alan tiyatro olduğu için şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; toplumsal değişimleri, eşitlikçi yaklaşımları, sosyolojik yaraları ve adil düzeni en cesur haliyle tiyatroda izlemek tiyatronun değişimine en çarpıcı örnektir. Bunu da Oyunname II’yi alıp okuyan tiyatroseverler tüm çıplaklığı ile görecektir.

Son olarak sizce pandemi Türkiye ve dünya tiyatrosunda neleri değiştirecek?

Pandemi her alanda, pek çok konuda değişime neden oldu ve yenilerine de gebe. Tiyatro özelinde yaşadığımız en büyük değişim oyunların online platformlara taşınmasıydı. Tabi ki bu pandemi gibi insan yaşamını tehdit eden bir süreçte çok normal bir çıkış yolu. Ama Tiyatro öyle bir sanat ki; izleyicisiyle göz göze, oyuncu-seyirci iş birliği ile icra edilen canlı bir sanat dalı. Bu nedenle sağlık imkanları eskiye yakın bir düzene döndüğünde yeniden seyircisi ile aynı çatı altında buluşacak.

Kapak Fotoğrafı: Tilda Tezman

İlginizi çekebilir: Eda Geven’den Tiyatroda Yeni Normal