Dijital dünya ile ilişkimiz gün geçtikçe daha karmaşık bir hal alıyor. Yetişkinler olarak bizler kendi tükettiğimiz içerikleri ve harcadığımız zamanı kontrol almaya çalışırken bir de direkt olarak bu dünyanın içine doğmuş çocukların ekranlarla ilişkileri konusunda sorumluluk sahibiyiz. Eğer kendinizi teknoloji ile ilişkiniz üzerine sık sık düşünürken buluyorsanız yalnız değilsiniz. Gelin bazı yanıtları “Biz de Aslen Buralı Değiliz” kitabının yazarı ve “Dijital Denge Derneği’nin” kurucusu Tuğba Şengül Lik’ten alalım.

Öncelikle sizi tanıyalım Tuğba Şengül Lik kimdir?

Ben bir iletişimciyim, uzun yıllardır teknoloji sektöründe çalışıyorum ve bir anneyim. Son olarak buna bir de “sosyal girişimci” kimliğim eklendi ve sanırım ilk üçü bununla daha farklı bir anlam kazandı.

Bir aile şirketinde çalışıyorum ve ailenin 2. kuşağını temsil ediyorum. Yıllardır profesyonel hayatımda  insanların dijital dünya ile olan ilişkilerini  yakından gözlemleme fırsatı bulmuş ve aynı zamanda iki çocuğu da dijital dünyada doğmuş  bir anne olarak, bir taraftan her yanımı saran ekran bolluğuna ayak uydurmaya çalışırken, bir yandan da bu aşırı dijital yüklemenin gerek çocuklar gerek yetişkinler olarak bizlerin zihinsel, bedensel , ruhsal sağlığımız üzerindeki etkilerini araştırarak sürekli öğrenmeye ve güncel kalmaya özen gösteriyorum. Aksi takdirde çocuklarım teknolojiyi ana dilleri gibi konuşurken, ben aksanlı konuşarak onlarla iletişimimi koparma ve çağın gerisinde kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış olurum ki bu bir nevi gerçeklikten ve hayattan kopuş anlamına gelir benim için.

Dijital Denge Derneği’den bahsedebilir misiniz? Derneği ne zaman kurdunuz? Faaliyet alanlarınız nedir?

Kabul edelim dijital teknoloji ile aramızda sağlıklı gitmeyen bir ilişkimiz var ve  aramızdaki ilişkiyi yönetemediğimizde de başımıza gelmeyen kalmıyor. Doğru kullanıldığında insanlığın ilerlemesi adına çok büyük bir güç olan teknoloji, yanlış kullanım halinde hayatı daha da zorlaştırıyor. Belkide bu teknoloji çağının avantajlarını, bilinçsiz tüketimimizle  dezavantaja  dönüştüyoruz.

İşte bu soruna çözüm bulmak, bireylerin yaşam ve dijital dünya arasında sağlıklı bir denge kurmasını desteklemek ve çevremizdeki bu elektronik gürültüde kaybolmamak adına sivil toplum, akademisyenler ve konunun uzmanları ile bir araya gelerek eğitimler ve somut çözüm önerilerinde bulunmak üzere, 3 yıl önce Dijital Denge Derneği’ni kurdum. Yurtdışına giderek özellikle İngiltere’de bu alanda faaliyet gösteren dernek ve vakıfların çalıştıkları konu başlıkları ve içerikler konusunda  derinlemesine incelerek yaparak, ülkemizdeki teknolojiyi kullanma kültürü ve ihtiyaçları göz önünde bulundurarak bize özgü eğitim içerikleri hazırladık.

Dijital Denge Derneği’nin çalışmalarını, eğitimlerini 3 kategori üzerinden yapıyoruz. Bunlardan birincisi belki de en önemlisi; “Dijital Dünyada Ebeveyn Olmak’’ eğitimi. Araştırmalar gösteriyor ki ebeveynlerin çocukların dijitalle ilişkisinde büyük rolü var. Aynı zamanda, çoğu ebeveyn yeni dünyanın getirdiği koşulları algılamada yetersiz kalıyorlar ve çocuklarının dijital alışkanlıkları ile ilgili endişeliler. Bu yüzden eğitimlerimizde sağlıklı ve bilinçli ebeveynlik nedir, günümüz koşullarına nasıl uyarlanır, doğru dijitalleşme için ebeveynlerin neler yapması gerekir gibi temel sorulara cevaplar sağlıyoruz. 

İkinci alanımız ise; “Dijital  farkındalık’’ eğitimi. Günümüzde pek çok kişi dijital alışkanlıklarından şikayetçi. Zaman kayıpları, mutsuzluklar söz konusu fakat yine de alışkanlıklarımızı değiştiremiyoruz. Dijital farkındalık eğitimlerimiz ile  günlük yaşamda dijital dünya ile aramızdaki mesafeyi, kullanım alışkanlıklarımızı yeniden gözden geçirerek ve teknolojinin doğru kullanımı konusunda bilinçlendirmeyi hedefliyoruz. Bu bilinç doğrultusunda da dengeli ve sağlıklı dijitalleşme için yöntemler aktarıyoruz.

Üçüncü alanımız ise; “Kurumlar için Dijital Denge’’ eğitimi. Dijital fırtınadan en çok etkilenen diğer bir alan ise iş yerlerimiz ve çalışma biçimlerimiz. Artık sürekli birbirimize ulaşabiliyoruz ve bu durum bitmeyen mesailere sebep olabiliyor. Ev ve iş hayatımız karışmış durumda. Örneğin; yüz yüze iletişim ile halledilebilecek çoğu işi dijitali kullanarak halletmeyi tercih ediyoruz. Toplantılarımıza telefonumuzla giriyor, bildirimlerin dikkatimizi dağıtmasına izin veriyoruz. Tüm bu dijital yükler iş yerleri ve çalışanlarla ilgili de  olumsuz sonuçlar doğuruyor. Dijital Denge olarak kurumlara yönelik dijital kullanım kültürü oluşturarak, dengeli dijitalleşmiş iş yerlerini çoğaltmak ve çalışanların çok  daha mutlu ve verimli çalışabilmelerine yardımcı olmak istiyoruz.

Derneğin gelecek hedefleri nedir? Nasıl bir etki yaratma hayaliniz var?

Toplumun dengeli dijitalleşmesi konusunda sosyal fayda üzerine yola çıktığımız ve kar amacı gütmeyen bir dernek olarak tüm hedefimiz, toplumda bilinçli ve dengeli teknoloji  kullanma kültürü oluşturmak ve çılgıncasına hızlı bir çağda ayakta kalabilmek için bir rehber olabilmek.

Dediğim gibi bu sorun her ne kadar kullanımı bireysel olsa da sonuçları itibariyle toplumsal bir sorun. Teknoloji ile ilişkimizin dengelenmesinde toplumsal bir dönüşüme ihtiyacımız var. Bu yüzden, anlık çözümlerle değil ancak köklü davranış ve tutum değişikliği ile bu sorunun çözebiliriz.  Eğitimlerimizle de bu dönüşüme katkı sağlamak en büyük hedeflerimizden biri. Teknolojinin tüm avantajlarından faydalanmak, teknolojik alışkanlıklarımızı daha iyi kontrol ettiğimizde ve farkındalığımızı yükselttiğimizde mümkün olabiliyor.

Bir şeyi değiştirmek isterken bir vizyonla işe koyulmak gerekiyor. Kendimize dijital ile olan ilişkimizde bu soruları sormak inanın kontrolü tekrar elimize almamız ve hayat kalitemizi arttırmamız için son derece etkili olacaktır. Teknolojinin hayatımda nasıl bir rolü olmasını istiyorum? Hayatımız zenginleştiriyor mu, fakirleştiriyor mu? Hayatımda cihazların dahil olmasını istemediğim anlar var mı? Teknolojiyle ilgili canımı sıkan şeyler var mı? Bunları hayatımdan nasıl bertaraf edebilirim?

Net bir hedef açık bir vizyon belirlediğinizde yolculuğun her adımı çok daha kolay olacak. Teknolojiyi kullanma şeklimiz hakkında bilinçlenip küçük değişiklikler yaparak, teknolojinin sağladığı olanaklardan yararlanabilir ve bu sırada dijital cihazlara sürekli bağlı olmanın getirdiği bazı zorluk ve rahatsızlıkları hafifletebiliriz.

Kitaba geçelim, öncelikle hayırlı olsun. Biz de Aslen Buralı Değiliz kitabınız yakın zamanda yayınlandı. Kitabın başlığının anlamından ve içeriğinden biraz söz edebilir misiniz?

Çok teşekkür ederim, kitap yazma hayalimin gerçekleşmiş olmasından ve kalıcı bir iz bırakmış olmaktan dolayı kendimi çok mutlu hissediyorum.

“Bizde Aslen Buralı Değiliz” dijital çağın tam ortasında doğmamış, dijital teknoloji hakkında pek çok şeyi sonradan öğrenmek zorunda kalan, analog doğan, şu hayata dijital olarak devam etmeye çalışan dijital göçmenlere ithafen söylediğim bir cümleydi ve daha sonra da kitabımın ismi oldu. Gerçekten de dijital yerlilere kıyasla, yani internet nesline göre, biz bu dünyanın yabancısıyız ama dünya dönüyor, zaman geçiyor, toplum gelişiyor, davranışlar, istekler, beklentiler dolayısıyla kültürler değişiyor. Bu bir süreç. Dünyanın gidişatını anlamanın en iyi yöntemlerinden biri onunla uyumlanmak yani dengeli olmak.

Özellikle Covid-19 ile birlikte dijital teknolojiler hayatımızın tam orta yerinde, bir parça hatta uzvumuz haline geldi. Hayatımızı inanılmaz şekilde kolaylaştırırken, yemek sofralarından tutun da yatağımızın içine kadar girerek bizi kendine bağımlı yaptı. Bu süreçte bizler dijital dönüşümün hızına yetişmeye çalışırken yolda tıkanıp nefes nefese ve  idmansız kaldık. Bir de üstüne yolumuzu kaybettik, dijitali nerede, nasıl, neden, ne kadar kullanacağımızı bilemedik. Bir Dijitalzedenin Dengeyi Bulma Rehberi,  teknolojinin bizi lüzumsuz şeylerle uğraştırmasını, hayatımızın akışını kesintiye uğratmasını veya engel olmasını değil, bize nasıl hizmet edeceğini ve hedeflerimize doğru nasıl taşıyacağını görmemize yardımcı olacak. Artık internette harcadığımız zamanın kalitesi hakkında kendimizi daha çok sorgulamanın ve bu sürenin ne kadarını hayatımıza değer katacak şekilde kullandığımızı fark etmenin zamanının geldiğini düşünüyorum.

Kitabı yazarken kendi hayat tecrübelerinizden nasıl yararlandınız?

Bir anne ve iş insanı olarak birebir tecrübe ettiğim ve daha sonra yakın çevremde  gördüğüm ortak sorunlardan yola çıkarak  kitabımın ana gövdesini oluşturdum. Bakalım bu sorunlar size de tanıdık gelecek mi? Çoğumuz hedeflerimizi belirlemekte zorluk çekiyor, konsantre olmakta problem yaşıyor, öz disiplin geliştiremiyoruz. Okuduğumuz kitabın sonunu bir türlü getiremiyor, her işimizi erteliyoruz. Bilgi obeziyiz  ve malumata bayılıyoruz ama bilgide derinleşemiyoruz. Çocuklarımızın gelişimi, eğitimi konusunda endişeleniyor ama o tableti, telefonu çocuğumuzun elinden alamıyoruz. Bir yandan çağın akımlarına ayak uydurarak yavaşlamaya, anda kalmaya, basitleşmeye çabalarken bir yandan da aşırı stresin neden olduğu panik atak, depresyon, uykusuzluk sorunu ile savaşıyoruz. Dijital dünyada her şey paylaşılırken  çevrimdışı  yaşamımızda hiçbir şey paylaşamamanın çaresizliğini yaşıyoruz. İşte  çevrimiçi yaşantımızla çevrimdışı yaşantımız arasında dengeyi bulamadığımız her anın bize bu şekilde geri dönüşleri oluyor.

Ben, modern insanın yaşadığı bir çok problemin nedeninin, dijitali dengesiz kullanmak olduğunu öne sürüyorum ve bu konuda ısrar ediyorum. Bu ısrarım da çok basit bir  önermeye dayanıyor. Bu kadar hızlı bir değişime uyum sağlayamamak kontrolümüzü kaybettiriyor. Bu da hem kafamızın karışmasına hem de yönümüzü bulmakta zorlanmamıza sebep oluyor. Dolayısıyla yönümüzü bulmak için biraz durup  dijital teknoloji ile kurduğumuz  ilişkimizi gözden geçirmemiz gerekiyor.

Teknoloji hayatımızın her alanında bize kolaylık sağlıyor. Her geçen dönem hayatımızdaki etkisi artıyor. Özellikle pandemi döneminde daha içli dışlı olduk. Ancak kolaylaştırdığı kadar getirdiği zararları da var. Bu dengeyi nasıl kurabiliriz? Dijitali dengeli nasıl kullanabiliriz?

Dijitali ne kadar kullandığımızdan ziyade ne amaçla kullandığımız çok daha önemli. Çevrimiçi dayanıklılık için online hayatta tükettiğimiz içerik gerçekten çok önemli. Örneğin; hiçbir eğitsel faydası olmayan içi boş televizyon dizileri, YouTube videoları ne yazık ki bizim gelişimimizi körükleyen tehlikeli içerikler. Teknolojiyi kullanırken kendimize neyi katıp katmayacağımız konusunda çok daha seçici olmalıyız. Özetle  teknolojiyle ne ürettiğimize ve ne tükettiğimize  odaklanmamız gerekiyor. Temel mesele teknoloji karşısında çaresiz kurbanlar değil, bilinçli eleştirel tüketiciler olmak. Bugünlerde herkes diyet öneriyor, dijital beslenmede de kalori hesabı yapabiliriz. Mesela Instagram’ı günde 20 kez kontrol edeceğimize ilk etapta 10’a düşürebiliriz. Ya da e-posta  kontrolünü özellikle mesai saatleri dışında sadece 2 ya da 3 kez yapabiliriz; kısacası tüm mesele doz meselesi.

Dijital ile ilişkinizi nasıl dengeliyorsunuz?

Öncelikle insanlarla iletişime geçtiğim tüm alanlarda telefonumun, ait olduğu yerde, cebimde kalmasına özen gösteriyorum. Sabah çocuklarımla kahvaltı yaparken, fiziki gerçekleştirdiğimiz toplantılarda, akşam eşimle yaptığımı gün sonu sohbetlerinde vb. İnsanlarla geçirdiğim vakitlerde sadece onlara odaklanmak istiyorum, ekranların onlarla geçirdiğim zamanı yazık etmesine müsade etmiyorum. Dijital abur cuburla beslenmemeye özen gösteriyorum. Elbette hepimiz zaman zaman anlamsız, komik olduğunu düşündüğümüz, hatta sinir bozucu videoları izliyoruz veya değişik içerikler okuyoruz. Önemli olan buna nasıl bir sınır çizdiğimiz. Bu sınırı gayet net belirlediğimi düşünüyorum.  Bunların yanı sıra  teknolojinin tacizine boyun eğmemek için aynı zamanda teknolojinin sunduğu kolaylıkları da kullanmayı ihmal etmiyorum. Şunu kabul etmemiz gerekiyor, hayatımızın her anında dünyada olup bitenler konusunda sürekli bilgilendirilmek zorunda değiliz. Farkında olmadan kendimi çok yorucu bir şeyin içine sokuyoruz. Aslında tek yapmamız gereken, bildirimleri yönetmek. Bunun için de telefonunuzun özellikleri ya da uygulamalar işinizi oldukça kolaylaştırıyor.

Teknolojinin sizin üzerinizde yarattığı en büyük yük nedir?

Kabul etmem gerekiyor ki, derneği kurmadan önce gerek iş hayatımda gerek özel hayatımda gözüm sürekli ekranlardaydı. Bildirimlere, e-posta ve mesajlara, fotoğraflara, sosyal medyaya girmeden haberlere tıklamadan duramıyordum. Hatta son 3 yıldır navigasyon kullanmadan bir yere gittiğimi ya da telefondaki hesap makinesini kullanmadan kafamdan hesap yaptığımı bile hatırlamıyorum. Sanırım teknolojinin kolaylığı zihninim tembelleşmesine ve hafızamın kısırlaşmasına sebep oldu. Acilen bu döngüden çıkıp teknolojinin unutturduğu bazı alışkanlıklara geri dönmem gerekiyor☺

Evde kaldığımız bu dönemde öğrenciler eğitimini evden sürdürmek durumunda kaldılar. Ekrandan kitap okuyor, ders dinliyor, arkadaşları ve ailesi ile sosyalleşiyor. Bu dönemin bu  jenerasyona (özellikle ilkokul ve lise çağındaki çocuklar), 10 sene sonra nasıl bir geri dönüşü olacağını düşünüyorsunuz?

Bu dönemde sosyalleşememe en büyük sıkıntılardan bir tanesi oldu. Dijital sosyalleşme ya da sohbetler bir yere kadar bizi tatmin etti. İnsan, temas eden ve   enerjisini yakındakilere geçiren varlık. Pandemi bunların hepsini unutmaya başladığımız bir süreç oldu. Özellikle gençler bu dönemde en büyük darbeyi yedi. Örneğin; üniversiteye yeni başlayacak biri, bu senede evinde oturdu. İki senelik okulu evinde oturarak bitirdi. Liseden sonra bağımsızlığını kazandığı, yepyeni tecrübeleri deneyimleyeceği zamanı maalesef odalarında geçirdi. Gelecekte bunun yoksunluğu, elbette yaşantılarına yansıyacaktır diye düşünüyorum.

Bir başka dezavantajlı grup da  anaokulu ve ilkokula başlayacak öğrenciler oldu. Zaten okula başlayana kadar evde vakit geçiren çocuklar bu dönemde de akranlarından uzak evde kaldılar. İlkokulda edinmeleri gereken hakkını arama, kendini ifade etme gibi yaşamsal becerilerini ne yazık ki dijital ortamda öğrenemediler. Bundan 5-10 yıl sonra çok ciddi sorunlar olarak karşımıza çıkacak bu yaşanmamışlıklar.

Üniversitede sosyalleşememiş, belki de ilk sevgilisiyle orada tanışacakken,  tanışamamış gençlerin bambaşka sorunları çıkacak ileride. İç disiplini güçlü olmayan  gençleri belki ileride iş hayatlarında zorluklar yaşayacak. Bakalım gelecek nasıl gelecek.

Jenerasyonlar arasındaki fark gittikçe kısalıyor. 2010’da doğan bir çocukla 2021’de doğan bir çocuk arasında sosyal anlamda nasıl bir fark olacak sizce?

Her çağ beraberinde yeni bir kuşak doğuruyor. Şu anda kuşak farkı 3 yaşa kadar inmiş durumda. Her şey çok hızlı değişiyor, dönüşüyor. Ben bu kuşağa Pandemi ya da Ekran Kuşağı diyorum. 2010’larda doğup Z’nin devam kuşağı olarak beklenen ama Covid-19 ile travmatik bir süreç yaşayan kuşaktan bahsediyorum.Otonom ve elektrikli araçları, akıllı ev aletlerini, yeni nesil sınırsız TV yayınlarını küçük yaşlarda deneyimliyorlardı. Ama bir o kadar da ev hapsini, sokağa çıkma yasağını, hijyen takıntısını, maskeli yaşamayı, online arkadaşlığı, eğitimi, sosyalleşmeyi gördüler. Sanırım bu kuşak çevreye karşı daha duyarlı, finansal durumları ve tasarruf konusunda daha bilinçli, belirsizlikler karşısında daha cesur ve dirençli bir şekilde dünyayı daha iyi bir hale getirmek için çabalayacak. Ben pandemi sonrasında genç neslin, dünya genelinde  pozitif bir değişim yaratma potansiyellerinin yüksek olduğunu düşünüyorum. Umudumuzu ve sağduyu özelliklerimizi kaybetmemek en büyük dileğim.

Sosyal medyada en çok hangi içerikleri takip ediyorsunuz?

Sosyal medya ne tür içerikleri tüketiciliğime kendim karar vermeye çalışıyorum yoksa algoritmaların rüzgarına kapılıp kendimi slime videoları izlerken bulmaktan korkuyorum. Ne yazık ki çoğumuz bizi bizden iyi tanıyan algoritmaların önümüze çıkardıklarıyla zamanımızı harcayabiliyoruz. Dolayısıyla bu tuzağa düşmemek adına zihnimi besleyen, eğitici, nitelikli içerikleri izlemeyi, okumayı ve dinlemeyi tercih ediyorum. Podcastler ve sesli kitaplar yürüyüş yaparken yanıma aldığım arkadaşlarım. Aynı zamanda merakımı körükleyen, yaratıcılığı arttıran, şaşırmamı sağlayan, iyi yaşama dair yepyeni şeyler keşfedebileceğim her türlü içeriğinde peşindeyim. Bunlardan biri de elbette theMagger 🙂 Kendime özel bir dünya yarattığım  yepyeni içeriklerinizle ruhumu tazeliyorum.

Görgü kuralları her jenerasyon için başka anlam ifade ediyor. Bildiğimiz adabı muaşeret kuralları teknolojiyle nasıl bir değişikliğe uğruyor?

Çağımız egonun çok şişirildiği bir çağ. Günlük hayatta yüz yüze geldiğimizde kendimizden % 30 oranında bahsederken, bu oran  internette %80’leri buluyor. Bu egoların yükselmesi de insanın tüm sosyal ilişkilerini bozuyor. Ben önemliyim, ben değerliyim düşüncesi hakim olmaya başladı. Kendimizi bu meydanda hem özgür hem de güvende hissediyoruz. İnternet ortamının  en çok verdiği zarar yalanı doğallaştırıyor olması. Yalan söylüyoruz çünkü yüz yüze değiliz. Üstelik bu ortamda kimliğimizi, saklayabiliyor, klavye başında farklı kimliğe bürünebiliyoruz. Sanal ortamda sesimizin duyulmadığını, görülmediğini zannediyoruz. Ancak şunu unutmamak gerekiyor ki sanal dünyada attığımız her adımın her sözün gerçeklik boyutu da var. Yöntemi sanal, fakat sonuçları gerçek. Bunu çoğumuz unutuyoruz.

Dijital Denge Derneği Instagram hesabı gerçekleştirdiğiniz Dijital Görgü Sohbetleri canlı yayınlarında her konuğunuza dijital görgü kurallarını birlikte yazmak için öneriler alıyorsunuz. Peki sizin ilk 5 görgü kuralınız ne olur?

Dijital dünyada da nezaketimizi koruyabilmek, gerçek hayatta sergilemediğimiz davranışları online hayatımızda da yapmamak, karşımızda donuk bir ekran değil kanlı canlı insanlar olduğunu unutmamamız gerekiyor.

Benim için  en önemli Dijital Görgü Kurallarını şöyle sıralayabilirim;

  1. Karşınızdaki kişiye, yüz yüzeyken söylemeyeceğiniz hiçbir şeyi söylemeyin, yazmayın.
  2. Söyleyecek değerli bir şeyiniz yoksa her alanda uzman gibi beyanlar vermeyin. Konuya hakim değilseniz malumat paylaşmayın.
  3. İzin istemeden kimsenin fotoğrafını paylaşmayın, özellikle çocuklarınızın.
  4. Doğruluğundan emin olmadığınız herhangi biri çevrenizdeki insanlarla paylaşarak endişe ve korkunun artmasına sebep olmayın.
  5. Bir cümleyi beş mesaja bölmeyin. Söyleyeceğinizi tek seferde söyleyin. Düşünüp, özetleyip kısa ve öz bir şekilde yazmaya özen gösterin. Zaman herkes için çok değerli.

Kapak Fotoğrafı: Dijital Denge