Türk Saykedelik Müziğinin Yeniden Keşfi” serisinin önceki bölümlerinde 60’ler ve 70’ler Türk müziği ve yeni nesil saykedelik müzisyenlerin dünyadaki popülaritelerinin izlerini sürmüş ve umuda dair bir hikâye bulmuştuk… Finalden önceki son bölümde ise farklı dünyaların hayaline, kimlik arayışlarına ve kayıp müziğin bulunuşuna tanık olacağız.

Arda Uskan, John Lennon, Yoko Ono, Erkin Koray; Cannes, 1971
Arda Uskan, John Lennon, Yoko Ono, Erkin Koray; Cannes, 1971| Fotoğraf: Twitter

Başka bir dünya

Türk saykedelik (psikedelik) müziği, uzun bir süre Batılıların bu denli ilgisini çekmedi. Çünkü Batılılar kendileriyle meşgullerdi ve keşfedecek, üretecek, sonra maalesef onları tüketecek uzun yılları vardı. Özgürlük hareketleri popülaritesini yitirirken saykedelyaya ihtiyaç azaldı.

1980’lerde ABD için gelinen yeni dönemin adı, hırs/doyumsuzluğun on yılı diye çevirebileceğimiz “Decade of Greed”ti artık… Bu dönem, aynı Türkiye’de olduğu gibi, serbest ekonomiye geçiş yapmakta olan ülkelerin toplumsallık anlayışından bireysel faydacılığa da geçişi olarak yorumlanabilir. Sonuçta Batı müziğinin çıkaracağı en iyi örnekler de artık saykedelik değil dans müziği olacaktı. Diğer yandan 80’ler Batı müziğinin disko, pop, tekno, punk, post-punk, new wave, rock, metal… gibi çeşitlendiğini de belirtmeliyiz.

1990’larda Soğuk Savaş’ın sonu ile beraber komünizm tehlikesi ortadan kalkmış, sistem ciddi çatlaklar verse de iyiden iyiye oturmuş ve kaçınılmaz görünüyor; Geleceğe Dönüş filmlerinin, fütüristik moda defilelerinin hayal ettiği yepyeni binyıl heyecanla bekleniyordu.

“Brave New Unwired World”, 2000 yılında bir defile
“Brave New Unwired World”, 2000 yılında bir defile | Fotoğraf: gizmodo.com.au/

2000’lere gelindiğindeyse, büyük buhranlar ve bildiğimiz anlamda dünya savaşları değil, ruhsal savaşlar yaşanmaya başlamıştı. Yeni binyıl, beklenen uzay çağının çok uzağındaydı. Ancak bu sefer 60’larda olduğu gibi ellerinde somut bir nedenleri de yoktu… Nostaljik ve farklı dünyalara dair bir arayış onlar farkına varmadan başlamıştı. Diğer yandan Doğu, daha doğrusu Orta Doğu, Batı’dan keskin bir çizgiyle ayrılmış, savaşılması gereken yeni bölgenin karanlık sembolüne dönüşüyordu.

Aynı yıllarda Türkiye enteresan bir dönemden geçiyordu. Kendi krizlerinden fırsat bulduğu sırada coğrafyanın hediyeleri açığı kapatıyordu. Batı kendi ruhsal arayışını başlatmışken Türkiye, 20 senedir Batı’nın formüllerine kendini unutarak ayak uydurmaya çalışmıştı. Bu huzursuzluğu köprü kurarak kırmayı başaracak insanlar yavaş yavaş yetişirken; ‘apolitik’ etiketini taşıyacak 80 jenerasyonunun geneli dönemin yüklediği yepyeni değerleri benimsemiş, 90’lılar bu dünyanın içine doğmuş ve kimlik bunalımı yaşadıkları halde kendilerini tanımaya çalışmamış, 2000’liler ise daha da tuhaf bir zamanın yükünü omuzlayacaklarından ve kültürlerinden habersiz, karmakarışık bir dünyaya gelmişti.

Diğer yandan yeni ekonomi politikaları sonucunda Batı’yla iletişim artacak; gözler Batı’nın doğusu, Doğu’nun batısındaki gizemli ülkeye çevrilecekti. İkinci bölümde bahsettiğimiz (çoğunluğu 60’lar ve 70’lerde doğmuş) eğitimli Türkler, biz kim olduğumuzu hatırlamıyorken, ülkelerinin kültürlerini Batı’da gördükleri gibi ya da onların teknikleriyle üretime dönüştürme hayalleriyle sosyokültürel alanlar yaratacaktı.

Doğru zaman, doğru yer… Toplama albümler, internet, müzisyenler ve DJ’ler; Batı dünyası ve ondan etkilenen kültürlere başka bir dünyanın varlığını fısıldadı ve adına Türk Saykedelik Müziği denilecek Anadolu Rock, insanlara yeni kapılar açacağının bilincinde, evinin uzağında bir yerde küllerinden doğdu.

Anadolu Rock’ın Ardından Yeni Nesil Alternatif Türk Rock Müzisyenleri

Ayyuka
Ayyuka| Fotoğraf: Ebru Yıldız, Pitchfork

80’lerde Türkiye arabesk etkisindeyken ve Türkçe sözlü rock müzik yapılabilir mi diye tartışırken eskiyi yaşatmaya dair küçük adımlar atılıyor ancak artık dönem tamamen değişmiş durumda, dolayısıyla rock müzik de yaşamak istiyorsa değişmek zorunda…

Bu yolu açan en önemli isimlerden biri, tüm o karanlığın içinde özgür kalmayı seçmiş Bulutsuzluk Özlemi… Aynı adı taşıyan ilk albümlerini 1986’da çıkaran grup, bu sefer kentten seslenen Türkçe rock ile insanları kendilerine getiriyor. Nejat Yavaşoğulları, Müzikte Bir Deney: Anadolu Rock belgeselinde (2006), Türkçe müzik yapmalarına şaşıranlara şaşırıyor ve Türkçe hissettiğini, Türkçe rüya gördüğünü, doğal olarak da Türkçe müzik yaptığını söylüyor. Şehirden arabamıza atlayıp Kaş’a inmek istesek Güneye Giderken’i söyleyebileceğimizi fark ettiriyor. Toparlanması için bir 10 seneye ve Kemancı Bar gibi bazı mucizelere ihtiyacı olacaksa da, Türkçe rock nefes almaya başlıyor.

Yavuz Çetin, Athena, Duman, Teoman, Özlem Tekin, Şebnem Ferah, Pentagram gibi onlarca grup ve müzisyenin 90’larda Türkçe rock sahnesine çıkmaya başladıklarını görüyoruz. Müzisyenlerin bir kısmı, Anadolu Rock jenerasyonu gibi önce İngilizce müzik yapıyor, sonra Türkçe’ye geçiyorlar. Ancak artık bambaşka bir dünyada yaşıyor ve Bulutsuzluk Özlemi gibi şehirli müzik yapıyorlar. Dolayısıyla selefleriyle en büyük farkları üretimlerinin (çok büyük bir bölümünün) halk müziğine değil Batı rock müziğine dayalı olması…

Bulutsuzluk Özlemi’nin ardından bahsetmemiz gereken ikinci önemli isim ZeN, yine 90’larda, BaBa ZuLa’ya dönüşecek kadrosuyla saykedelik folk (halk) gibi de tınlayan alternatif Türkçe rock müzik yapmaya başlıyor. Grubun solisti ve kurucu üyelerinden Murat Ertel, içinden geldiği kültüre borçlu hissettiğini, çünkü beslendiği yerin orası olduğunu söylüyor. Başından beri Batı’da Türkiye’de olduğundan fazla ilgi görüyorlar, hatta yeni nesil Türkçe rock’tan çok daha fazla, belki kırılıyorlar da ancak durumu kabul edip kendi müziklerini yapmayı sürdürüyorlar.

BaBa ZuLa’dan Murat Ertel & Levent Akman
BaBa ZuLa’dan Murat Ertel & Levent Akman | Fotoğraf: BaBa ZuLa

90’ların sonu 2000’lerin başında Nekropsi, Replikas ve Ayyuka gibi birkaç önemli grup, Anadolu Rock ve Batı seslerini de duyabileceğiniz çağdaş müzikler üretiyorlar. Fatih Akın’ın 2005 tarihli İstanbul Hatırası: Köprüyü Geçmek belgeselinde Replikas, böyle bir gelenek olduğunu görmezden gelmekten vazgeçip şaşırarak işin içine daldıklarını, keşfettikçe rahatladıklarını ve müziği sahiplendiklerini söylüyor.

2000’ler boyunca dünya; Anatolian/Turkish psych, rock, folk, funk isimleriyle müziği keşfeder ve ilgiyi gitgide artırırken biz farkında değiliz. Bu nedenle müzik, Türk dinleyicisi için tercih edilmeyen bir tür olarak kalmaya devam ediyor.

Yukarıda bazılarının isimlerini saydığımız genç müzisyenler, genelde el yordamıyla, birbirlerine destek olarak ve ek işler yaparak alternatif kalmış kendi müziklerine tutunmaya devam ediyorlar. Barış K. gibi birkaç DJ’in eski Türk müziklerini ısrarla çalmaya devam ettiğini ve kendi düzenlemelerini yaymak için uğraştığını, bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda mekânın nostaljik Anadolu Pop geceleri düzenleyerek insanlara hatırlatmaya çalıştıklarını da belirtmek gerekir.

Gaye Su Akyol 2014’te ilk solo albümüyle gelene kadar, BaBa ZuLa’nın etnik alternatif rock kulvarında yalnız kaldığını söyleyebiliriz.

Saykodelik Anadolu Rock Karmaşası

Anadolu Rock bir denemeler bütünü, işlerini çok ciddiye alan hayalci çocukların heyecanlı oyunuydu aslında. Bu işe saykedelik müzik yapalım diyerek girişmemişlerdi. Âşık Veysel’in, hissettiklerini anlatmaya çalışırken 2000’ler dünya gençlerinin müzik listelerinde olmayı hayal etmemesi gibi…

Peki, Batılılar keşfettikleri yeni müziğin adını neden hiç düşünmeden Turkish Psychedelic Music koymuş olabilir? Biz önceleri Anadolu Rock’ın bile ne olduğunu bilmezken, neden Türkçe Saykodelik Müzik demeye başladık?

Çünkü Anadolu müziği, doğası itibariyle saykedelik. Uzak Asya’dan taşıdığı sesleri, duyguları, saykedelyanın aradığı ritüeller ve taşıdığı değerleri; yüzyıllardır Batı’yla kaynaşmaya çalışan bir alanla buluşturuyor. Dolayısıyla Batı kulağına saykedelik tınlıyor, bize ise buralı gibi… İki taraf için de hem tanıdık hem yeni…

2010’larda Turkish Psych olarak duymaya başladığımız müzik hem tüm dünyaya bu isimle yayılmış hem de biz müziğin büyük çoğunluğunu ve saykedelya kavramını bilmiyoruz. Anadolu Rock başlığı dışında daha sağlıklı şekilde de ayırmamışız. Bu nedenle telaffuzu doğru olmasa da Türkçe saykodelik müzik olarak hızlıca çeviriyoruz.

Hâlbuki sadece saykedelik değil, Anadolu Rock tanımıyla bile sınırlandırılmaması gereken büyük bir arşivden bahsediyoruz. Türk ve yabancı kâşiflerin peşine düştüğü, bırakıldığından haberimizin olmadığı kocaman bir miras… Nereden başlayacağız?

Serinin final bölümü bir sonraki yazıda. 🙂