Fransız yönetmen Quentin Dupieux, yarattığı şahsına münhasır evrenlerle tanınan, absürd komediden keyif alan, Fransızlığını sinemasına bir baharatmışçasına serpen ilginç bir yönetmen. Süresi itibariyle de hap gibi filmler çekmeyi tercih ediyor genelde ve hiç izlemeden daha konusuyla en baştan merak uyandırmayı başarıyor. Bu son filmini izlediğimde de yine karmaşık hislere sürüklendim diyebilirim. Vasat bir tiyatro oyununu izlemeye giden güvenlik görevlisi Yannick’in, diğer izleyicilerin ve tiyatro sahnesindeki aktörlerin bir akşamına misafir oluyoruz. Kurguda sıçramalar yok, oyuncaklı bir dil yok. İzlediği tiyatrodan keyif almayan bir adamın ağzından ifade edilen bir eleştiri var ortada. İzlemek isteyen için adres Mubi Türkiye.

Yannick | Fotoğraf: IMDb

Başroldeki Raphael Quenard’a direkt bir parantez açmak lazım daha lafa bile girmeden. Zira kendisi tekinsiz bir karaktere nasıl hayat verilir dersi veriyor adeta. Son zamanlarda gördüğüm en rahatsız edici, “bunun bakışları pek hayırlı değil” dedirten adamı oynuyor. Pio Marmaï, Blanche Gardin, Sébastien Chassagne gibi Fransız sinemasını takip edenlerin tanıyabileceği diğer oyuncular olsa ‘Yannick’ tek başına sırtlıyor hikayeyi. Kendisi bir otoparkta görevli olarak çalışıyor ve işinde iyi olduğunu düşünen bir vatandaş. İzlediği tiyatro oyununa gidebilmek için hem bir tık uzaktan gelmiş, hem de işiyle alakalı fedakalarlıklar yapmış. Fakat bu kıymetli zamanında gülüp eğlenmek isterken bayat esprilerle bezeli bir oyunun ortasına düşünce dayanamıyor ve ayağa kalkıp oyunculara lafla sataşmaya başlıyor. Sonrasında da olaylar gelişiyor.

Editör Notu: Yazının devamı spoiler içermektedir.

Yannick | Fotoğraf: IMDb

Yannick’in tatlı sert sözleriyle başlayan laf atma süreci, emekçi vatandaşın kıymetli boş vakti çalındığında sinirlerin ne seviyede gerilebileceğine dair güldüren anlara evriliyor. Fakat diyaloglarla kafa açıcı bir eleştiri izlemeyi beklerken Yannick şak diye silah çekiyor ve bir anda herkesi rehin alıyor. Ama gelgelelim bu aldığı aksiyon da filmin tonuyla örtüşen cinsten, karikatürize yani. İzleyici olarak asla gerçekçiliğini sorgulamadan izliyorsunuz hikayeyi. Bu noktadan itibaren sazı eline alıp kendisi oyun yazmaya başlıyor. İşte bu anlarda seyircilerden birinin bilgisayarını istemesi ve sündüre sündüre bir oyun yazmaya başlaması filmin eksi yazdığı anları oluşturuyor. 

Yannick | Fotoğraf: Sud Quest

Devamında bu mevzunun bir katarsise yol açacağını, bunun da tiyatro oyuncuları tarafından geleceğini az çok anlıyoruz. Zira Dupieux tiyatro salonundaki izleyicileri hep belli sınırlar içerisinde kullanıyor, hikayeye dahil ediyor. Erkek oyuncunun içten içe yaşadığı gerilim en son varoluşsal bir krize dönüyor. Meğer o da ünlü Fransız sinema oyuncularıyla eş seviyede bir hayat sürmek, bu ‘ucuz’ tiyatro oyunlarıyla debelenip durmak istemiyormuş… Bu minvalde geçirdiği kriz, Yannick’in salonu rehin alma motivasyonun karşısına yazılabilecek ikinci alt metni oluşturuyor filmde. Ha tabi burada bilmediğimiz bir şey mi söylüyor, bu tiyatro oyunlarıyla ekmeğini kazanan oyuncular tabii ki de büyük yıldızlar olmak istemezler mi? İsterler. Daha işçilikli bir senaryo ile, daha kompakt bir iş ortaya çıkabilirmiş. Her şeye rağmen orijinal konusuyla yine ilgilisini tavlamayı başarıyor. Ayrıca film Locarno film festivalinde en iyi Avrupa filmi ödülünü aldı. Sevgiler.

 Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.

Kapak Fotoğrafı: Sud Quest

İlginizi çekebilir: Eralp Alper’den Champions