Christian Petzold, modern Alman sinemasının en sevdiğim yönetmeni olabilir. Naif ve yalın üslubuyla her filmini kendine has bir şekilde işleyen yönetmen, Barbara’da da alışageldik tonundan vazgeçmiyor. Yine ülkesinde, yine geçmişten bir hikayeyi ele alıyor. Barbara, Batı Almanya’dan Doğu Almanya’nın bir köyüne sürülmüş hekim olarak karşımıza çıkıyor. Fakat içinde bulunduğu sıkıntılı durum, siyasi ortam, onu doğduğu toprakları terk etmeye itiyor. Bir taraftan da sürüldüğü hastanedeki yeni çalışma arkadaşının Barbara’yı çözme çabasına tanık oluyoruz… Film Mubi Türkiye platformundan izlenebilir.

Barbara | Fotoğraf: Mubi

Öncelikle Nina Hoss’un muhteşem oyunculuğundan söz etmek gerekiyor. Toparlanması çok zor görünen bir ruh haline sahip, yeni ufuklara yelken açmak zorunda kalmanın verdiği buruklukla hayatına ve işine tutunmaya çalışan bir kadının yalnızlığını olağanüstü şekilde yansıtıyor. Henüz filmin en başından hikayeye ikna oluyoruz. İlk başlarda yeni sürgün yerine duygusal anlamda bağlanamayacak gibi görünen Barbara, hem iş arkadaşı Andre hem de hastalarından dolayı kabuğunu çok hafif şekilde kırıyor. Ama bu durum kendisini asıl hedeflerinden vazgeçirmiyor. 

Andre’nin idealist köy doktoru kalıbında başladığı, fakat senaryo ilerledikçe Barbara’ya olan ilgisiyle beraber karakterini katmanladığı, esrarengiz derecede dingin bir hali var. Andre’nin bu soğukkanlı cool halleri Barbara’nın ülkeden kaçış planlarını tekrar gözden geçirtmeye yeterli olmuyor tabi. Barbara’nın bir de Stella isminde hamile bir hastası var. Hikayenin çetrefilli noktalara gitmesine sebep olan aks da, biraz bu taraflarda gelişiyor. Mücadele etmenin, sinmemenin ve pes etmemenin ne anlama geldiğini soğuk ve ağır bir şekilde anlatıyor Petzold. Her filminde olduğu gibi bu filmde de akılda kalıcı bir final yapmayı başarıyor.

Barbara | Fotoğraf: Filmaffinity

Editör Notu: Yazının devamı spoiler içermektedir. 

Andre hiçbir işini aceleye getirmeden, gözüne kestirdiği Barbara’yı ilmek ilmek işliyor. İstediği noktaya da getiriyor mevzuyu. Barbara da zaten ayıla bayıla ülkesinden ayrı yaşamak isteyen bir kadın değil, fakat ne istediğini değil ne yapmak zorunda olduğunu düşünmekten ötürü, ancak kabuğunu kırdıktan sonra içindekileri görebiliyoruz. Andre ile kalmak onun için bir B planı değil, aslında gönülden istediği bir şey haline geliyor. Stella ile olan hikayesinin nereye vardığını bilememek üzücü, ucu açık kalan bu tarz hikayeler biraz tatsız… Sonuç olarak, yeşilçamvari bir final yapan ama bunu Almanlığına zeval getirmeden hikayeye yediren Petzold’a tebrikler.

Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.

Kapak Fotoğrafı: Mubi

İlginizi çekebilir: Eralp Alper’den Le Bonheur