Haberler
theMagger News: Trendler


BUSINESS

Spiritüel yaklaşımların anksiyetenin bir antidote’u olarak karşımıza çıktığı bir dönemden geçiyoruz. Bu eğilimin bilincinde olan markalar da astrolojiyi bir pazarlama stratejisi olarak planlarına dahil ediyorlar.
‘Trend-forecasting’ ajansı WGSN, yeni spirüalite anlayışının azalan güven, iklim krizi, politik belirsizlikler ve mahremiyete dair endişeler karşısında bir rahatlama biçimi...
Spiritüel yaklaşımların anksiyetenin bir antidote’u olarak karşımıza çıktığı bir dönemden geçiyoruz. Bu eğilimin bilincinde olan markalar da astrolojiyi bir pazarlama stratejisi olarak planlarına dahil ediyorlar.
‘Trend-forecasting’ ajansı WGSN, yeni spirüalite anlayışının azalan güven, iklim krizi, politik belirsizlikler ve mahremiyete dair endişeler karşısında bir rahatlama biçimi olduğunu belirtiyor. Popülaritesi, ‘burn-out’ jenerasyonu olarak bilinen Y kuşağı ve Z kuşağı arasında artan ruhsal iyileşme arayışı astroloji gibi öğretilere olan ilgiyi artırırken markalar da tüketiciyle yakınlık kurabilmek adına bundan faydalanıyor. Astroloji pazarlamasının bir örneği olarak Spotify, kullanıcıların güneş, ay ve yükselen burçlarına göre sanatçılar öneriyor.


BUSINESS

Uzun süren ve hâlâ hibrit formlarda devam etmekte olan ‘home-office’ kültürünün ardından çalışanları yeniden fiziksel olarak bir araya getirmek isteyen ofislerin oyunlarını geliştirmeleri gerektiği düşünülüyor.
İş (work) ve misafirperverlik (hospitality) kelimelerinin birleşiminden oluşan ‘workspitality’ de, çalışma alanlarından beklenen konforu ifade etmek için...
Uzun süren ve hâlâ hibrit formlarda devam etmekte olan ‘home-office’ kültürünün ardından çalışanları yeniden fiziksel olarak bir araya getirmek isteyen ofislerin oyunlarını geliştirmeleri gerektiği düşünülüyor.
İş (work) ve misafirperverlik (hospitality) kelimelerinin birleşiminden oluşan ‘workspitality’ de, çalışma alanlarından beklenen konforu ifade etmek için kullanılıyor. Artık ofislerin verimlilikten ziyade, çalışanları bir araya getirmek ve yaratıcılığı tetiklemek üzere var oldukları düşünülüyor. Dolayısıyla da çalışanlara anlamlı deneyimler sunmaları isteniyor. Londra’daki Hoxton Otel bir bölümünü çalışma alanı olarak açarak evi anımsatan bir iç mimari, çalışanların masalarına getirilen sağlıklı atıştırmalıklar ve yaratıcılığı tetikleyecek aktiviteler sunuyor. Mimari şirketi Snøhetta ise alıştığımız anlamda ofis mobilyalarının tamamen ortadan kalktığı, Japon stili sedirler kullanılarak çalışanların rahatça çalışmasına alan tanınan ofisler tasarlıyor.


TEKNOLOJİ

Rusya kökenli parakende yiyecek şirketi X5, süpermarketlerde müşterilerin ‘self-check-out’ kasalarında yüz tanıma teknolojisi ile ödeme yapmalarına imkan tanıyor.
Böylece aslında sürekli geliştirilen ‘self-check-out’ teknolojilerinde Amazon Fresh’in getirmiş olduğu, kullanıcıların Amazon app aracılığıyla sepetlerine ekledikleri ürünleri tarayabildikleri ve ardından kapıdan...
Rusya kökenli parakende yiyecek şirketi X5, süpermarketlerde müşterilerin ‘self-check-out’ kasalarında yüz tanıma teknolojisi ile ödeme yapmalarına imkan tanıyor.
Böylece aslında sürekli geliştirilen ‘self-check-out’ teknolojilerinde Amazon Fresh’in getirmiş olduğu, kullanıcıların Amazon app aracılığıyla sepetlerine ekledikleri ürünleri tarayabildikleri ve ardından kapıdan çıkarken ürünlerin ücreti ilgili Amazon hesaplarından ödendiği sistemin de bir adım ötesine gidilmiş oluyor. Müşterilerin yalnızca bir bakışla ödeme yapmasına olanak sağlayan bu sistemde, Sberbank kullanıcıları online aplikasyonu kullanarak ödeme yapmak için kartlarını bu sisteme entegre edebiliyorlar. Böylece ödemede kredi kartı, akıllı telefon ve benzerinin kullanılması gerekmemesinin yanı sıra 3D kamera ile yapılan biyometrik ödeme sayesinde güvenlik de artırılmış oluyor. X5 ayrıca kasalarda ödeme aşamalarını azaltarak hızın da sağlanmış olduğunu belirtiyor.


BUSINESS

‘Nostalgia marketing’ içinde bulunduğumuz dönemde Y kuşağına seslenerek 90’lı yıllara odaklanmış durumda. Mintel’den Melanie Bartelme bu konu üzerine hazırladığı yazıda markaların daha geniş müşteri portföylerine ulaşabilmek için bu nostalji alanını genişletmeleri gerektiğini belirtiyor.
2011’deki ekonomik gerilemeye benzer biçimde pandemi de insanların anksiyete...
‘Nostalgia marketing’ içinde bulunduğumuz dönemde Y kuşağına seslenerek 90’lı yıllara odaklanmış durumda. Mintel’den Melanie Bartelme bu konu üzerine hazırladığı yazıda markaların daha geniş müşteri portföylerine ulaşabilmek için bu nostalji alanını genişletmeleri gerektiğini belirtiyor.
2011’deki ekonomik gerilemeye benzer biçimde pandemi de insanların anksiyete hissini çok daha yoğun yaşamalarına neden oldu. Bu da onları kendilerini güvende ve iyi hissettikleri geçmişe ve anılara odaklanmaya teşvik ediyor. Bu durumun reklamcılık ve pazarlamadaki yansıması da ‘nostalgia marketing’. 25-44 yaş arasındaki Y kuşağı çocukluğunu geçirdiği 90’lı yıllaraı kendilerine hatırlatan şeylerden keyif aldıklarını belirtiyorlar. Durum böyle olunca yeme-içmeden giyime markalar, 90’lı yılları anımsatacak bazı ürünler ve reklamlar kullanmaya başladılar. (Örneğin; Lipton’un 90’lı yıllar sitcom’larını anımsatan tanıtım serisi. ) Bartelme yazısında, Z kuşağını da 90’ların güzellik ve moda trendleriyle ilgilenmeye başladığının ve ‘nostajgia marketing’i farklı kitleler için daha da ilgi çekici kılmak isteyen markaların bu nostalji etkisini teknolojiyle birlikte sunmasının (özelikle oyunlar) etkili olabileceğini belirtiyor.


BUSINESS

Devam eden pandemi süreci şüphesiz iş yaşamı adına da pek çok şeyi değiştirdi. 18 aydan gibi bir süre boyunca evden çalışma imkanı bulan insanlar artık pandemi öncesi dönemde benimsenen abartılı “çalışma tutkusu”ndan çok “iyi olmak” ve “aile ile zaman geçirebilmek” gibi kavramları önemsiyorlar. Bu da pandemi sonrası ofis kültüründe çalışanların spesifik ihtiyaçlarının belirenmesi ve bunlara uygun...
Devam eden pandemi süreci şüphesiz iş yaşamı adına da pek çok şeyi değiştirdi. 18 aydan gibi bir süre boyunca evden çalışma imkanı bulan insanlar artık pandemi öncesi dönemde benimsenen abartılı “çalışma tutkusu”ndan çok “iyi olmak” ve “aile ile zaman geçirebilmek” gibi kavramları önemsiyorlar. Bu da pandemi sonrası ofis kültüründe çalışanların spesifik ihtiyaçlarının belirenmesi ve bunlara uygun değişikliklere gidilmesi için yolu açıyor.
Pandemi döneminde kazanılan mobiliteni kaybedilmemesi hedefleniyor ve TrendHunter gibi kaynaklara göre artı işverenlerin sistemi sürdürülebilir kılmak için çalışanlarının ihtiyaçlarına kulak vermek ve çalışan temelli anlayışı benimsemeleri gerekiyor. Jaime Neely, vaka çalışmaları ve veri güdümlü bir anlayışla bu çalışan temelli yeni dünyada beklentilerin neler olduğunu ve şirketlerin bunları nasıl kendilerine adapte edebileceklerini anlatıyor. Neely’nin üzerinde durduğu konular arasında; Y ve Z Kuşağının talep ettiği yeni beklentilere açık, esnek bir anlayışının benimsenmesi, açık alanlarda ofisler, online işe alım ve işe alıştırma ve doğum süreci/izinleri konusunda açık fikirli ve kapsayıcı olunması yer alıyor.