Bugün Hitler’in kendisinin de söylediği gibi bir sanat sever hatta bir ressam olduğunu biliyoruz. Bu, onun kontrol etme arzusu tüm Avrupa’yı sararken insanlık kültür mirasını, kendi gücünü kanıtlamak için nasıl kullandığının öyküsü.

Hitler'in Sanat Koleksiyonu: Tarihin Büyük Sanat Yağmacılığı
Hitler’in Sanat Koleksiyonu: Tarihin Büyük Sanat Yağmacılığı

Yükselmekte olan modern sanatı hasta insanların işi, yozlaşmış bir kültür olarak değerlendiren Hitler, daha İkinci Dünya Savaşı bile başlamadan Avusturya’nın Linz kentinde kendi klasik sanat müzesini açmak için dünyanın en büyük sanat yağmacılığına başlamıştı. İktidar tutkusunun sanata ve bilime karşı tutumunu da etkilediği Hitler, işgal ettiği diğer ülkelere olan üstünlüğünü kanıtlamak için onların kültürel mirasını da çalmak istiyordu. Toplumlarının geleneklerini, tarihini, kültürel birikimlerini gösteren değerli sanat eserlerinin sahibi olmanın onu bu toplumların yönetici olarak da güçlendireceğini düşünüyordu. Zamanı etkisi altına alan soyut sanat akımından ise nefret ediyor; Paul Klee, Oskar Kokoschka, Wassily Kandinsky gibi önemli sanatçıların ve hatta Picasso’nın dahi eserlerini takdir etmiyordu. ‘’Pislik içinde yuvarlanmak, kokuşmuş bir insanı resmetmek ya da deforme olmuş aptalları erkeklik gücü temsilcileri olarak sunmak sanatın işi değildir’’ buyuruyordu.

Hitlerin Sanat Koleksiyonu
Hitlerin Sanat Koleksiyonu

Naziler 1937′de mevcut Alman müzelerinden bu dejenere olarak adlandırdıklarını sanat eserlerini kaldırdılar, bunu da bir temizlik olarak görüyorlardı. Genç sanatçıların eserlerinin gün yüzüne çıkmasını engelliyor, sergilerine ‘’Almanya’nın sağlıklı halk duygularını savunan sanatsal bir politika peşinde’’ oldukları gerekçesi ile kabul etmiyor ve geleneksel normların dışında kalan her tür sanat akımına karşı çıkıyorlardı. Resimlerini, savaşın dehşetini yansıtmak için kullanan Alman ressam Otto Dix üniversitedeki görevinden alınmış ve yalnızca zararsız manzara resimleri yapmasına izin verilmişti. Ernst Ludwig Kirchner resimlerinin müzelerden toplatılmasının ardından intihar etmişti. Ernst Barlach savaş karşıtı eserleriyle ünlü bir heykeltraş ve ressamdı ve ölümüne dek güçlü tartışmalar ve saldırılarla uğraşmak zorunda kalmıştı.

En büyük Alman ressamlardan kabul edilen Paul Klee evine baskınlar yiyor, görevinden alınıyor ve eserlerinden tam yüz iki tanesine görülmemesi için el konuluyordu. Çığlık tablosu ile kendine sanat tarihinde önemli bir yer edinen Edvard Munch eserleri de müzelerinden kaldırılıyordu. Max Liebermann sanat camiiasının başkanı konumundaki bir Yahudi sanatçıydı ancak o da Yahudi sanatçıların eserleri artık hiçbir sergi ve müzeye kabul edilmeyeceğinden görünürlüğü yitirecekti. Gerçeküstücülüğün en önemli temsilcilerinden sayılan Max Enst tutuklanacak ve bir esir kampına gönderilecekti. Diğer tüm Yahudi sanatçılarla birlikte… Sonunda, 16.000 “dejenere” sanat eserine el konulmuştu.

İlginizi çekebilir: Sinemagger’dan Yahudi Soykırımı Filmleri

Hitler'in Sanat Koleksiyonu: Tarihin Büyük Sanat Yağmacılığı
Hitler’in Sanat Koleksiyonu: Tarihin Büyük Sanat Yağmacılığı

Bunun ardından Naziler tarafından onaylanan ve yüksek sanat olarak değerlendirilen eserlerden oluşan bir  Führermuseum kurulması için hazırlıklara başlıyordu Hitler. Kurmak istediği müzeye finansman sağlamak için bazen kendi kitabı Kavgam’ın, bazen bazı toprak anlaşmalarının gelirini kullanıyordu. Bazen de askerlerini İtalya’ya ve Fransa’ya kendi parasıyla tablolar satın almaya da gönderiyordu. Raporlardan binlerce Nazi askerinin bu tabloların çalınması, taşınması ve korunmasından sorumlu olduklarını biliyoruz. Hatta ünlü Paris Louvre müzesi bile 1939 yılının gece yarılarında eserlerini güvenli alanlara nakletme seferberliğine girişmişti.

Hitler'in Sanat Koleksiyonu: Tarihin Büyük Sanat Yağmacılığı
Hitler’in Sanat Koleksiyonu: Tarihin Büyük Sanat Yağmacılığı

Bununla da kalmıyor zengin musevi ailelerinin değerli eşyalarından oluşan koleksiyonlarına da el koyuyordu.  İçerisinde ayrıca bir otel, bir opera salonu, bir tiyatro ve bir tören alanı da bulanması planlanıyordu. Bu müze ile daha önce güzel sanatlar akademesine kabul edilmediği Viyana’yı gölgede bırakarak Linz’i bir sanat başkenti haline getirmek istiyordu. 1945′te müzenin maketini incelip onunla ilgili planlarından bahsetmek öğle çayının sıradan bir parçası haline gelmişti bile. Yalnızca kendi müzesi için değil Üçüncü Reich içindeki diğer müzeleri de zenginleştirmek istiyor ve bu amaçla ülkedeki önemli sanat danışmanlarını görevlendiriyordu. 54. yaş gününde Halkın Sanatı isimli bir broşür yayınlayıp planlarını anlatarak kendini yüksek Alman sanatının koruyucusu olarak ilan ediyordu. Günümüzde kayıtlara tam olarak ulaşamasak da Milli Sanat Müzesi için üç bin, Sanat Tarihi Müzesi için beş bin, Führermuseum için kişisel koleksiyonu hariç sekiz bin eser topladığını görebiliyoruz. Bu eserler arasında Boticelli, Jan van Eyck, Rembrandt ve ilk sinematograf olarak bilinen Johannes Vermeer gibi ressamların tabloları da vardı.

Hitler'in Sanat Koleksiyonu
Hitler’in Sanat Koleksiyonu

Dev boyutuyla yüz yıldır Amsterdam Rijskmuseum’da sergilenen ve 1940′da ülke işgal edlince tuvalinden sıyrılıp bir silindire sarılan, tehlikeli gemi yolculukları atlatan  Night Watch da müzenin önemli parçalarından biriydi. Halkın Sanatı broşürünün kapağını süsleyen ve detaylarıyla zaferi simgeleyen Resim Alegorisi de ona biçilen fiyattan hayli yüksek bir miktar ödenerek dünyanın en hırslı lideri tarafından satın alınmıştı. Hitler, müzenin ana parçası olarak da Gent Altar panosunu düşlüyordu ki onu da ele geçirecekti. Gent Altar panosuna olan bu düşkünlüğünün tek sebebi elbette panonun güzelliği değildi. Ayrıca Versay Anlaşması ile Belçıka’nın geri aldığı bu eser merkezli bir müze kurarak Alman halkına yapılan bir yanlışı düzeltecekti.

Hitler'in Sanat Koleksiyonu
Hitler’in Sanat Koleksiyonu

Topladığı bütün bu eserleri ülkenin farklı yerlerindeki tuz madenlerinde ve mağaralarında saklıyordu. Savaşın bitimindeki intiharı ile birlikte, zihnindeki kurşun bu fikirleri de silince işgal altındaki ülke topraklarına giren müttefik devletler bu eserlerin saklandıklarını sığınakları da yavaş yavaş keşfediyorlardı. Eserlerin çalındığını biliyorlardı ancak bu kadarını kimse tahmin etmemişti. Yavaş yavaş bu eserler sahiplerine geri dönmeye başladılar. Böylece gerçek olmayan hayallerine ve geride bıraktığı karmaşalara bir tanesi daha eklenmiş oldu. Bugün hala o yıllarda toplanan, ait oldukları müzelerden çalınıp başka ülkelere satılan, ailelerin özel koleksiyonu ve miraslarından çalınan eserlere ulaşmaya devam ediyoruz. 

İlginizi çekebilir: ArtsyMagger’dan Çağdaş Sanat Akımları