Önceden yaptığı ”Glee’‘ ve ”American Horror Story” dizileriyle tanınan ünlü dizi yapımcısı Ryan Murphy’nin yeni dizisi ”Hollywood” geçtiğimiz haftalarda Netflix’te yayınlandı. Daily Variety ve The Hollywood Reporter gibi Hollywood’un nabzını tutan yayıncılar tarafından övgülere boğulan diziyi günümüz Hollywood dengeleriyle beraber incelemeye almaya davet ediyorum sizi. 

Hollywood
Hollywood | Fotoğraf: Hollywood Reporter

Uyarı: Bu yazı spoiler niteliğinde bilgiler içeriyor olabilir. 

”Eskiden iyi bir yönetim şeklinin dünyayı değiştirebileceğine inanırdım. Artık buna inandığımdan emin değilim. Fakat siz üçünüzün [iki stüdyo yöneticisi ve CEO’su] alacağı kararlar, dünyayı değiştirebilir.” 

Dizi, bizi 1950’ler Hollywood’una doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Yalnız bu Hollywood o bildiğiniz Hollywood değil. LGBTQ+ içeriğin öncülerinden sayılan Murphy, yaptığı işlerde hep kültürel çeşitliliği ön plana çıkarmasıyla biliniyor ve bu dizi de presibini destekliyor. Hollywood’da gördüğümüz 1950’ler ise izleyiciye bugünkü ırk ve cinsiyet değerlerimizi eğer o zamanlar toplum olarak kabul etmiş olsaydık, ne gibi bir Hollywood görürdük temasını yansıtmaya çalışıyor. Lakin bunu yaparken gerçek insanlarla uydurmaca karakterleri karıştırdığı için, olayları bilmeyen insanlar için de karışık bir çorba sunmuş oluyor. 

 ‘Camille Washington’ rolündeki Laura Harrier
‘Camille Washington’ rolündeki Laura Harrier | Fotoğraf: New York Times

Lakin dizide ilgimi çeken bazı temalar var, gelin bunlara biraz göz atalım. Eleanor Roosevelt ortalarda bir yerde bir cameo yapıyor. Tam o sırada, dizinin ana gündemi olan ‘Peg‘ adlı filmin ana karakterini siyahi bir kadın olarak seçme sorunsalı yaşanıyor. Bütün bu kaosun içerisinde bir de stüdyo şefi komaya giriyor ve stüdyo yönetimi eşi Avis’in eline geçiyor. Şimdi Avis’in bu zorlu kararı vermesi gerekiyor. Filmin başrolünü siyahi bir oyuncuya verirse, film hala ırkçı olan Güney ABD eyaletlerinde oynamayacak ve stüdyo yüz binlerce dolar zarara gidecek. Bir diğer yandan da o zaman etkinliği çok yüksek olan beyaz ırkın üstünlüğünü savunan Ku Klux Klan‘in de hedefi olacaklar. Yani riskler çok büyük ama alınacak kararın etkisi bir o kadar da büyük olacak.

Eleanor Roosevelt bu konuda Avis’e ihtiyacı olan motivasyonu şu cümleyle veriyor: ”Eskiden iyi bir yönetim şeklinin dünyayı değiştirebileceğine inanırdım. Artık buna inandığımdan emin değilim. Fakat siz üçünüzün [iki stüdyo yöneticisi ve CEOsu]  yaptığı şeyler dünyayı değiştirebilir.” Ki bu günümüzde de çok geçerli bir mesele. Hala stüdyolarda — şu anki tartışılan sorunsallar daha farklı olsa da — bu tarzda ikilemler yaşanıyor ve birçok film gerek yatırımcılar gerek başka partilerin tersine gitmemek adına yapım listesine koyulmaktan kaçınılıyor.

Stüdyo şefi ‘Avis Amberg’ rolundeki Patti LuPone
Stüdyo şefi ‘Avis Amberg’ rolundeki Patti LuPone | Fotoğraf: Elle

Dünya, Hollywood filmleriyle büyüdü ve büyümeye devam ediyor. Çoğu şeyi Hollywood’un bize sunduğu rüyalardan öğreniyoruz bile diyebiliriz. Ve Hollywood’un bu gücünün fark edilmesi de yeni bir alanın önünü açtı. Fark etmişsinizdir belki, birçok film artık gazete haberlerinden uyarlanmaya başlandı. En son çıkan iki film Eastwood’un ”Richard Jewell‘ı ve Haynes’in ”Dark Waters”ı New York Times makaleleri üzerine uyarlandı. İkisi de aslında çok yakın geçmişte yaşanan skandallar olmasına rağmen, bu filmi izleyene kadar işin ciddiyetini görmeyen milyonlarca insana bu olayları sunuyor bu filmler. Dolayısıyla bu tarz yapımlarda olayların nasıl ele alındığı ve hangi bakış açısından anlatıldığı çok önemli diye düşünüyorum. Bu noktada yönetmenin ve yazarın, izleyiciyle karşı büyük bir sorumluluğu var. Ve bu sorumluluk, Hollywood’un dünyayı değiştirebilme gücünde çok kritik bir anlam taşıyor.

Ek olarak, tüketicinin artık aynı pembe rüya Hollywood filmlerine olan açlığı da düştü ve insanlar daha da fazla yaşanmış olaylara yönelmeye başladılar. Yani demeye getirdiğim odur ki, mesela İtalya’da çekilen bir film muhteşem bir İtalya tanıtımı da olabilir, mafyaların cirit attığı ve çok tehlike gösteren bir algı da yaratabilir. İçeriğin bu gücü kesinlikle azımsanmamalı. 

”Hollywood, Hollywood’un Hollywood hakkında içerik üretmesinden hoşlanmaz.”

Hollywood
Hollywood | Fotoğraf: Radio Times

Bize üniversitede tekrar tekrar söylenen bir cümle vardı: ”Hollywood, Hollywood’un Hollywood hakkında film veya dizi yapmasından hoşlanmaz.” Kendi kirli çamaşırlarının ortaya serilmesini kimse sevmez tabii. O yüzden bu yapım aslında cürretkar bir deneme ve Ryan Murphy kadar Hollywood’da sözü geçen biri dışında kimsenin eline verilmezdi herhalde. Benim için dizinin hayal kırıklığı olan yanı, bu kadar cüretkar bir fikri Netflix gibi bir devin desteğiyle ortaya koyabiliyorken, verdiği söze yaraşır cüretkarlıkta bir kurgu görememekti. Bir yandan, dizinin adeta bir 1950 filmiymiş gibi bir stilde çekilmiş olması gerçeği var ama bu daha dolu karakterler yaratıp yine de bu tarzı koruyamacağı anlamına da gelmiyor. Kimi karakterler gerçek ve korkunç şeyler yaşıyorlar ama bu olayların onlarda yarattığı yarayı pek göremiyoruz maalesef. Hollywood’un yaratıcı bireyler üzerindeki yıkıcı etkisini tema olarak kabul etmiş bir dizi için büyük bir eksiklik bana kalırsa.

Hafif, sizi ağır bir düşünce seli içerisinde sokmayan ve sevimli bir dizi arıyorsanız eğer, ”Hollywood” tam da aradığınız dizi olabilir. Limited Series, yani tek sezonluk dizi olarak geçtiğinden ikinci sezonu da gelmeyecek, bir nefeste tüketebileceğiniz keyifli bir Hollywood Başlangıç Kiti. Lakin izlediğiniz her şeye inanmamanızı, eğer ilginizi çekerse bazı isimleri araştırıp neler gerçekti, neler uydurmaydı bakmanızı tavsiye ederim. Zira o şekilde daha gerçekçi bir Hollywood fikri edinebilirsiniz! 

Kapak fotoğrafı: newstatesman.com/

İlginizi çekebilir: SineMagger’dan Netflix Dizi Önerileri