theMagger takipçileri, bu kez farklı bir tecrübeyle karşınızdayim. Üzümün ve şarap üretiminin en uygun zamanında çok yakın arkadaşlarımdan birinin Kırklareli Ahmetçe’deki çiftliğinde keyifli bir hafta sonu geçirince hemen sizlerle paylaşmak istedim.

Konum

200 km ama tertemiz bir otobanla yaklaşık 2 saatte varılıyor Ahmetçe’ye. Kırklareli şehir merkezinin içinden geçip oralari da görmüş oluyorsunuz. Arkadaşımın aile arazisi üzerindeki Dönmez Çiftliği’ne varış toplam 2.5 saat.

Baya büyük bir arazide son derece butik bir şarap üretimi yapıyorlar. Tek hatta ince eliyip sık dokuyarak, bizzat ailece çalışarak üretim yapılıyor. İnsanların sevdiği işi yapması, o işe göre hayatlarını şekillendirmeleri harika bir şey. Bunu Dönmez ailesinde görüyorsunuz. İstanbul’da yıllarca avukatlık yapmış Yetkin Amca ve ailesi tamamen şehirden kopmasa da ayın çok büyük kısmını Kırklareli’ndeki bağda geçiriyor. Haklılar tabii, patron dediğin işinin başinda olurmuş. Dostum Doğan, çekirdekten başka bir şeyi kalmamış üzümleri sonuna kadar kendi sıkıyor, sabaha karşi tanklardaki şıranın fokurdayıp şarap oluşunu görene kadar çiftliğe dönmüyor. Bunları izleyen ben ve iki şehirli arkadaşım da haliyle durup durup düşündük biz ne yapıyoruz diye sürekli.

Şarap konusunda çok fazla teknik bilgim yok. İyi bir tüketiciyim ama detaylara çok hakim değilim. Yine de sizlerle kulaktan dolma, en basit tüketicinin bile anlayabileceği dilden bazı şeyleri paylaşacağım. Günümüzde tüketim çok arttığı için üretim metodları da, büyük çapta seri üretim olacak ve uzun raf ömürleri sağlanabilecek şekilde gerçekleşiyor. Bu ticari gereksinimler için de kullanılan üzüm ve suyundan çeşitli kimyasalara kadar farklı uygulamalara başvuruluyor. Dönmez Çiftliği’nde has üzüm suyundan üretiliyor şaraplar. Suyu alınmış, bekleyen üzümlerin üzerine su bırakıp tekrar bir parti daha şarap üretilmiyor. Kalan artıklar fazla kendini bırakmadan gübre ve yem olarak yeniden doğaya dönüyor. Renk tutturma ve uzun raf ömrü için hiçbir katkı maddesi ya da kimyasal kullanım yok. O yüzden tek başınıza 1-1.5 şişe şarap içiyorsunuz ama sabah kalktığınızda etkisi yok. Ağrıyla sızıyla uyanmıyorsunuz.

Butik dedim ya, fabrikasyon gibi değil. Vino Dessera markasıyla 4 çeşit şarap üretiyorlar. Onlar için önemli olan çeşit zenginliği değil, doğru üzümle, doğru tekniklerle, aynı şarapları mevsimsellik etkileri dışında standart lezzetle ve her şeyden önemlisi el emeğiyle üretebilmek. O yüzdendir ki, Cabernet Sauvignon Merlot şarapları İngiltere’den ödül almış. Çok hafif, içimi kolay harika Öküzgözü üretimleri var. Benim favorimse Claret Rose’si dedikleri kırmızı şaraba yakın rengi açılmamış harika bir rose. Bildiğiniz açık renkli rose değil bu. Kırmızı şaraba yakın, koyu pembe bir rengi var. Lezzeti şaraba yakın ama meyvemsi. Aslında bu rose daha çok güney Fransa’da yetişen üzümlerden yapılıyor ama bu üzümlere bir hayli benzeyen Cabernet Sauvignon üzümlerini Trakya’da da bulmak mümkünmüş.

Kırklareli Ahmetçe’de Bağ Bozumu

Pazar günü biz dönmeye hazırlanırken bir otobüs insan girdi bağa. Bu nedir diye sorunca öğrendim ki İstanbul’dan tadıma ve satın almaya gelmiş insanlar. Dostum Doğan’a ulaşmışlar. Maçlarda stad etrafında satış yapan ızgara köfteleciler gibi bir tanesi geldi çiftliğin içine, isteyenler ekmek arası köftelerini yedi. Bağı gezdi, üretimi izledi, mahzende dolaştı insanlar. Saniye teyze ve ablasının muthiş misafirperverliğiyle çaylarını içip sohbet ettiler verandanın altında. Köpeklerle kedilerle oynadılar. Şişe şişe şaraplarını alıp gittiler. Gerek theMagger ailesi kendi içinde bu tip bir organizasyonla, gerekse şarapla, üretimiyle ilgili arkadaşlarımız toplanıp böyle günübirlik keyifli bir programla benim hafta sonu yaşadıklarımı tecrübe edebilirler.

Şaraba doyamadıysanız theMagger’da “Bozcaada Rehberi”ni okuyabilirsiniz!